Jump to content

Yılmaz Erdoğan Şiirleri


Lal

Önerilen Mesajlar

Acaba?

Aşkları da devralır mı

kalp nakli yaptıranlar?

 

Acı

Yaşamak uğruna

ölmek bu olsa gerek

Sevmek uğruna

acı çekmek bu olsa gerek

Hayat uğruna

savaşmak bu olsa gerek

Peki ya senin uğruna

Üzülmek niye?

 

Aşk Hayatı

Sevmek gibi geliyordu her şey,

sevmek gibi gidiyordu kadın

adının anlattığı,canın teni yakmasıydı,

bir bulut evet ama aslolan

bulutun suyu yağmasaydı...

 

'bir insanı sevmekle başlıyordu her şey'

ve boşanmak için

en az iki şahit gerekiyordu

 

Aşkımız

Aşkımız iki gözlüklünün öpüşme çabasıydı;

gözlükleri çıkarmak hiç aklımıza gelmedi.

 

Hiç düşündün mü belki

Belki, eline en yakışan takı benim elim.

Belki de en belli olacak yalan, benim söylediğim...

Belki sen ve belki ben...

 

Yoksulluk, kirden rengi tanınmayan

bir beyaz tutsaklık...

İnsan kendine iltica edebilir mi?

 

Ölü olarak ele geçiriliyor en sıcak insan sözleri..

Ve hüznüm bir kamu morgunda işe başladı.

 

Başkalaşan Aşk

Adını anmak güzeldi,

dost ağızlarda sana dair cümlelerin

ıslatılması...

Adını anmak...

Yüksek sesle, kimsesiz gecelerin düşsel

avuntularına sırt çevirip senden söz açmak...

Biraz gülünç, biraz sitemkar...

güzeldi...

Adının Türkçedeki yankısı özeldi...

 

Seninle yoğurt yemek, kendi Kanlıcanlı,

Sülalesi Kandilli yoğurtçunun mekanında...

Denize amors durup, yüzüne

cepheden bakmak güneşli bir mavilikte....

güzeldi..

 

İpe sapa konuşlanmaz bahanelerle elini tutmak,

yüzünde

Yüzyıllık bir hasreti gidermek güzeldi...

 

Güzeldi'li geçmiş zamanları düşünüyorum

şimdi...

Cümlelerimiz öznesiz...Umursayan yok,

Kanlıca'daki yoğurdu...

 

ve eşikteki öpücük, tarih bilinci olmayan bir

aşkın mührüdür artık...

 

Büyüyorum

Büyüdükçe,

sentetik zamanlara

kangren ayaklar bastım,

izi kaldı

ömrümün...

 

Kara çaldılar yüzüme

bütün kara parçalarında

elbette

'afrika dahil'

parça başı çalışan

kiralık katildi zaman.

 

Gülüşüm sivas yangını,

ağlarsam kızma...

ölmek bile

yakışıyor bazı adama...

 

Gülüşün

Gülüşünde bir mana var,

Saklayamazsın.

Sarılışında ne düşler,

Ne düşükler,

Sakınamazsın.

 

Aynı yolları,

Kimsesiz mekanları,

Birlikte özleme hasreti...

Yalnızlığımın dert ortağı gastrit...

 

Gülüşünde bir mana var,

Saklayamazsın.

 

Bütün iç savaşlarda,

Rehin alındı bu yürek

Kandıramazsın.

 

Hangi çekilişin

Büyük ikramiyesi bu,

En uzak sevişmelerin

Yeni yetme utancı.

Lakin aşk,

Biraz da utanmaktır yaşamaktan,

Sakınamazsın...

Yeni yetmelik işine gelince:

O zaten hepimizin gizli öznesi

Türkçede var.

Bazı dillerde yok.

 

Gülüşünde bir mana var,

Saklayamazsın.

Kime niyet kime felaket bu aşk,

Anlayamazsın.

 

Ödümüz patlıyor acı çekmekten

Oysa;

Biraz da acıdır,

Aşkın mayası.

Kaçınamazsın.

 

Gülüşündeki manayı saklayamazsın.

Tutunacak yerimiz yok,

Resmi tutanaklarda.

 

Gülüşünde bin yıllık hasret var,

Saklayamazsın.

..........................

Bu yazık karşılaşmanın

Alnımıza çakılıyor anafikri:

 

Aşka cesaretimiz yoksa

Başka zaman görüşürüz!

 

İşsiz Şiir

bu imkansızlıklar

bu yaralar

hepsi,

hepsi insan işi

 

sevda diye bağıran yüzün,

bir kitabın en sır satırını

okuyan sesin,

beni bana düşman eden,

ağlamaklı gecelerimin

tek temsilcisi

ve hiçbiryerde şubesi

olmayan yüzün

yani baştan ayağa sen...

 

bu bakışlar

bu bakır tadı

hepsi,

hepsi insan işi

ve insanın insana ettiği

en yalan yemin: AŞK!

hepsi,

hepsi insan işi...

 

Kayıp Kentin Yakışıklısı

Dokuzunda kayboldu Mayıs'ın,

Cesedi bulundu

Onikisinde...

 

Kaçırıldığında da

Kaybolduğunda da

Ve cesetken de

Yakışıklıydı...

 

Amcamdı...

 

Kayıp YIldız

Sonbaharın serin esen rüzgarlarında

Sabahın güneşi, akşamın ayışığında

Arıyorum!

Kaybettim geceyi ve gündüzü

 

Yokluğun acıydı hançer misali

Sözlerin acıydı kurşun misali

Ahirette arar bulurum seni

Kendimi unutup unutmam seni

 

Ömrüm Ömrüm

mum yanar

mum ışıldar

kendileri yoktur gölgeleri oluşur

ferinden korkulsa da rahmetin

yenilmez toprağa can katmanın kudreti

bir ömre kaç hayat sığar

görülecektir....

mum aydınlar

mum sınar

ayrılık acısı kadar seversin

ve sevmenin coşkusu kadar koyar insana

aşk sözlüğünden ayrılmak

 

mum yaralanır

mum sürer

kem göz sahibini sürükler

son çağındır artık

fitil kokar

gövdende birikir

senden eriyen parçalar

 

mum biter

mum söner dibine hayatın

işte yaşadım dediğin

bir mum ömrüdür

 

eren

ve

eriten kendini....

 

 

Ötesi

saçakların buz kırgını

soğuk fırtınalar

boranlar yara doğru

sanrılar durulur duyulmaz

vakitlerden kehribar

şehr-i sefahatti kol kanat gerilmiş

kuşaklar tetikte

babil'in asma bahçelerinde infazlar

dünyanın yedinci cücesiydi sekiz harika insandan biri

mavi bir yuvarlaktı hepsi kainat kadar büyük

ve küçücük bir damla hayat kadar

bu işten en çok sıkılanlardır peygamberler

nefsi terbiye zemininde

uhrevi bir ıslıktı en kabadayı mucizesi

kolaydı çünkü bir olmazı anlatmak inanmak isteyene

denizler yarıldı yarıdan

sönük bir akşam yemeğinin ortasında

bir düzine uhrevana kaldı kabarık hesap

ve sonuncunun mucizesi mucizesizliği oldu

 

kardeşlerim!

kardeşlerim acele etmeyiniz

hele bir ölelim de gerisi kolay!

Öyle Bakma Çünkü...

Güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden

dünyaya,

hayret, hasret ve biraz da

bayat bayram şekeri kederiyle bakan,

aklı canbaz,yanağı al,

sesi çilek aroması

bir çocuk oturuyor

gözlerinde...

Sen Sebep

korkutma beni

bu yaşlı başsız kelli felsiz halimle

gereğinden ziyade güzelsin zaten aklımı çelme

takma fikrime aksak ritimler

o havaya ayarlı değil bu yelken bu gemiler

kimin rastlantısı benim başıma geldi bilinmez

ummandır ıslak aksak girilmez

kapma kutusunu cahil ömrümün

açılır da içinden boş bir hayal çıkar seçilmez

 

daha bu yağış bir şey değil

sen bir de acıklı halimi gör

ürkünden derin soyulur farkına varmazsın

suda balık nasıl aymayı bilmez

su da balık da

hangi denizin neresindedir ayırmaz

böyle bir sevmek vardır

ve birçok er mektubunda görülmüştür

 

yok kadınlara aşık olanların işidir şiir

kirlidir yakası gömleklerinin

boyuna boyna fular papyon istemez

şairin boğazı darboğazdır

boğazın en inceldiği yerden solur

 

gülme üstüme kaçacak yerim yok

gelme yareme yarın veya başka seyir

tarih tevellüt iklim cetvel yok

 

saçlarında bulunabilir

bazı kayıp kentlerin

yakışıklı cesetleri

bir ağıta asılı kalır

infaz gibi

acılı çağların

 

yeri geldi diye ağlıyorum

yoksa hiç aklımda yoktu

gidenler gelirler

her gece yalnızlığıma

halleşir vedalaşırız

bir merhaba saflığında

kalanlarda kalmışya aklı gidenlerin

hep eski haberler arıyorlar

günlük taze gazetelerde

ve yalanlar kalanlara kalıyor

nasılsa gidenler gerçeğin olduğu yerde

 

sebebim sensin

bu mürekkep balığı

bu bukalemun

bu kalem

yokluğun

her şeyi sorduğum hayat

beni rahat bırak!

 

her evin kilerinde toz içinde kitabı

ölülerle konuşma sanatının

grev var ansiklopedilerin bazı sayfalarında

süresiz olarak açıklamıyorlar

bazı ideolojileri

sözlüklerin bazı sapa harflerinde

işi yavaşlatma eylemi

beş saati buluyor anlamak

bir sözün etnik kökenini

bütün bunların sebebi sensin

asla hatırlanmayacak bir rüyanın

ortasında

elinde derin bir uyku kokusu.

Sessiz

kavun kokulu odaların rayihasıdır

karışan sulara

senin fikrinle yoğrulmuş bir eser yoktur

yüzümün sana traşlanmış bölümünde

çoğu çiçekli

kimi şarkılar geçer aklımdan

sesime sesin dökülür

bir ıssız bir mutlu koro başlar

ardından

şarkıya

çünkü benim sessizliğimde

senin de susuşun var.

 

Son Durak

Kilitlenmiş beton kanatları kuşların

Oksit gibi yakışkan bir mayışmayla ağarmış gün

Pas tutan kelimeler için bir iksir belki de

Ya da aklına susamış sevgililerin safdilliği

Acıtmış ömrünü çekirgelerin

Medyatik soruşturmalardaki enflasyonist yargılar

Haber değeri taşımıyor haber spikerinin ölümü

Herkes kendi manşetinde satır arası

Hiçbir bakışı aydınlatmıyor florasan buğusu

 

Burası son durak inecekler için son fırsat

Bir daha ne süper ne mega kupon verilecek

Kalanlar şoförün evini göremeyecekler hiçbir zaman

Oları sonsuza götürecek,afaroz edilmiş bir merak

Burası son durak

 

Hafızada kalan tek numara için

Telefona uzanır elleri

Ölümüne randevulu insanların

Temize çekilemez not defterleri

 

Susuştu Yüzün

bir ufukta bitiyor yüzün

ve başka bir gökyüzü başlıyor

komşu ellerle sarmalanıyorsun

yanıyorsun...

 

ne kadar övülsen az

avazım çıktığı kadar susuyorum

ismindeki sesli harfleri

 

mayınlı bir gülümsemeyle

senin karasularında olmak

üstünde ilkbahar bir entari;

sanki

yeniden

eski bir öyküye başlamak...

 

yüzündeki o billur akşam kahvaltısı

sürgülerken özümü,

ne kadarını sustuk konuştuklarımızın?...

Yalnızlık

Neden gulmesin gul gibi yuzler;

Nicin aglasin o guzel gozler;

Niye sevgiye sevimsiz sozler,

Soylenir diye sasar aglarim.

Su gordugumuz reng-a-reng cicek,

Sevdali bulbul, ari, kelebek,

Yek digerini birakip gidecek:

Vefasizliga bakar aglarim.

Solmasin dersin sunbulum, gulum;

Yarin elinden alacak olum;

Butun dunyayi inletse unum;

Caresizlikten cosar aglarim.

Nes'e gizlenir, coker bir melal;

Her vucud, her sey mahkum-i zeval;

Son nefese kadar tukenmez cidal.

Tukenmez derdim sayar aglarim

 

Yasak

Yasak bana gözlerini anlamak

ellerin

bana yasak

 

ah olaydım

gözünde yaş

fikrinde telaş

düşünce suçun

beraatin olaydım

 

fakat yasak

yasak bana gözlerini anlamak

ellerin bana yasak

 

ah olaydım

yüzünde sürgün

yatağında mülteci

vatanın

anayurdun olaydım

 

fakat yasak

yasak bana gözlerini anlamak

ellerin,uyruğum

bana yasak.............

 

Yaşayabilme İhtimali

Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan

Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam...

Ben seninle bir gün Veyselkarani'de haşlama yeme ihtimalini sevdim.

İlkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında

Ankara'da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o zaman

özlemeye başladım herkesi...

Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye başladım sonra..

Bizim Kemalettin Tuğcu'larımız vardı...

Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı...

Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan kahverengi sıralarda,

solculuk oynamaya başladık..

Ben doktor oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla...

Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu pütürlü duvarlara ve

Türk Dil Kurumu'na inat bir Türkçeyle...

Ağbilerimizden öğrendik, S harfinden orak çekiç figürleri türetmeyi..

Ankara'ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu.

Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu haber bültenleri.

Oysa Ankara'da hiç sevişmedim ben.

Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim..

Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik dikenleri saymazsak..

Ankara'ya usul usul kurşun yağıyordu..

Ve belli bir saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber bültenleri.

Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim

Ve hiç bir mahkeme tutanağında geçmedi adım

Çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece

Sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde, ama sen yoktun

Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum, suni teneffüs saatlerinde

Okul servisi seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine götürüyordu

Ben, senin benimle Tunalı Hilmi Caddesi'ne gelebilme ihtimalini seviyordum.

 

Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.

 

Yaz sıcağı toprağa çekiyor da tenimin çatlamaya hazır gevrekliğini

Sonra otobüs oluyordum, kırık yarık yolların çare bilmez sürgünü

Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum

Muş ovasının yalancı maviliğini

Otobüs oluyordum bir süre

Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum, yanağım otobüs camının garantisinde

Otobüs oluyordum

Bir ülkeden bir iç ülkeye

Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum.

Zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın listesinin

Korkuyordum

Sonra iniyordum otobüsten

Çarşıdan bizim eve giden, ömrümün en uzun,

ömrümün en kısa, ömrümün en çocuk,

ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyordum.

Çünkü sonunda annem oluyordum, babam kokuyordum sonunda..

Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan

Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam

Ben seninle bir gün Van'daki bir kahvaltı salonunda

Ben seninle sadece bilmek zorunda kalanların bildiği

bir yol üstü lokantasında

Ben seninle, Ağrı dağına mistik ve demli bir çay kıvamında bakan

Doğubeyazıt'ın herhangi bir toprak damında

Ben seninle herhangi bir insan elinin

terli coğrafyasında olma ihtimalini sevdim

 

Ben senin, beni sevebilme ihtimalini sevdim!

 

 

Yazmak İçin

mevsim dışı

sarışın bir kederdin

soğuk yazlıkta...

Sayfiye hanımın tembel düşlerine

ve çıplak ayakla

betona basıyordu yaz..

 

bense paslanmış bir keyifle

hayatımı yazamak istiyordum

sensizliğe

gül buğusu bir edebiyat arıyordum..

 

her tanışmada

bir 'memnun oldum' öldüren

devrik katillerdik hepimiz

 

ve sen

faili yaz bir cinayettin

o maktül yazlık akşamında...

 

 

Yeni Bir Sayfada Sana Bakmak

her şey yapılabilir

bir beyaz kağıtla

uçak örneğin uçurtma mesela

altına konulabilir

bir ayağı ötekinden kısa olduğu için

sallanan bir masanın

veya şiir yazılabilir

süresi ötekilerden kısa

bir ömür üzerine.

 

bir beyaz kağıda

her şey yazılabilir

senin dışında

güzelliğine benzetme bulmak zor

sen iyisi mi sana benzemeye çalışan

her şeyden

bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor

belki tabiattadır çaresi

senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin

ve benim

bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim

anlarım bitkiden filan

ama anlatamam

toprağın güneşle konuşmasını

sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla

 

sen bana ışık ver yeter

bende filiz çok

köklerim içimde gizlidir

gelen giden açan soran bere budak yok

bir şiir istersin

“içinde benzetmeler olan”

kusura bakma sevgilim

heybemde sana benzeyecek kadar

güzel bir şey yok

 

uzun bir yoldan gelen

tedariksiz katıksız bir yolcuyum

yaralı yarasız sevdalardan geçtim

koynumda bir beyaz kağıt boşluğu

her şeyi anlattım

olan olmayan acıtan sancıtan

bilsem ki sana varmak içindi

bütün mola sancıları

bütün stabilize arkadaşlıklar

daha hızlı koşardım

severadım gelirdim

gözlerinin mercan maviliğine

 

sana bakmak

suya bakmaktır

sana bakmak

bir mucizeyi anlamaktır

 

sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır

aşk sorgusunda şahanem

yalnız kelepçeler sanıktır

ne yazsam olmuyor

çünkü bilenler hatırlar

hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar

bahçıvanlar değil tüccarlardır

sen öyle göz

sen öyle toprak ve güneş ortaklığı

sen teninde cennet kayganlığı iken

sana şiir yazmak ahmaklıktır

 

bir tek söz kalır

dişlerimin arasından

ben sana gülüm derim

gülün ömrü uzamaya başlar

 

verdiğim bütün sözler

sende kalsın isterim

ben sana gülüm derim

gül sana benzediği için ölümsüz

yazdığım bütün şiirler

sana başlayan bir kitap için önsöz

 

sana bakmak

bir beyaz kağıda bakmaktır

her şey olmaya hazır

sana bakmak

suya bakmaktır

gördüğün suretten utanmak

sana bakmak

bütün rastlantıları reddedip

bir mucizeyi anlamaktır

sana bakmak

Allah’a inanmaktır

 

Yeniliyorum

yaralı yanlarımı kuşanıyorum

çırılçıplak ve erkek

uykuların kadar uyanık ve yenik

şiirler kadar

 

içtikçe

cam kırıklarına basıyorum hayatımın

yeniliyorum

galip gelen yerlerimi seninle

öncekiler gibi sıradan

gidenler gibi kızgın

kırgın tarihinden

savaşların başlangıç ve bitişlerini

imzalı imzasız antlaşmaları

kan renginde verilen sözleri hatırlıyorum

uğursuz haziranlarını

meydanlarda çürüyen ölülerin

yetiş diyorum yeniliyorum

galip gelen yerlerimi

ölü sevişmelerden devşiriyorum

içine boşaldığım sabahları

sancı diyorum sancı

köpeklere kızıyorum nedensiz

 

yeniliyorum

galip gelen yerlerimi

önsözlerini ezberliyorum okumadığım kitaların

kahramanlar adam gibi ölsün istiyorum

sozsözü intiharla yazılan romanlarda

herkes için mutsuz sonlarım var

yar yeniliyorum

iyileştirmiyor beni

yarım kalmış uykular

durup dururken yabancı dillere çevriliyor

en sevdiğim şarkılar

 

yineliyorum yar

yeniliyorum

galip sandığım yerlerimden

yeniliyorum yar

yenildikçe

yenileniyor aramızdaki duvar..

----------------------------------------------------

ben beğendiklerimi seçtim,daha fazlası için;

http://www.antoloji.com/siir/sair/sair.asp?sair=559&goster=siirler&page=1&ara=&order=oto

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Büyüyorum

Büyüdükçe,

sentetik zamanlara

kangren ayaklar bastım,

izi kaldı

ömrümün...

 

Kara çaldılar yüzüme

bütün kara parçalarında

elbette

'afrika dahil'

parça başı çalışan

kiralık katildi zaman.

 

Gülüşüm sivas yangını,

ağlarsam kızma...

ölmek bile

yakışıyor bazı adama...

bak bu çok güzel...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

çöle kıyısı olan kentlerin

limanları sıkıcı olur

kuş uçar gemi geçmez,

kervan zaman içinde.

böyle kentlerde insan

fırtına gibi sever,

sevdiği için ağlamayı.

hangi türküde sevmekten bahsedilse

ben hicaz olurum

elimi ıslatır elinin teri

ziyan olurum

seni sevmekle ıslanır akşam sefalarım

hangi türküde sevmekten bahsedilse

bu çölde ben

"şair burada yaşadığı kenti çöle benzetiyor"da

bahsedilen şair olurum!

 

 

 

pastırma yazı

 

 

böyle zamansız güneşli,

umulmadık mavi günlerde

bir bekleme salonu yalnızlığına

bürünüyorum..

iliklerimdeki yitik aşkı

sarhoş bir unutkanlığa ilikliyorum...

 

sanki şiirini bilmediğim

bir fransız akşamında

kaldırım taşlarını sayıyorum kalbimin..

içimde ayak izlerin,

aylak bir yaz geçiyor avuçlarımdan...

 

ve ben ne zaman,

kiminle sevişsem,

hâlâ seni aldatıyorum!

 

 

Kardiyoloji

 

kalbim bir etten organ sadece

kalbim yüreğim olur,

sen gelince....

--------------------

aşk yasaklandı artık halka açık yerlerde

el tutmak yol açıyor diye hesapsız susmalara

kaldırdık tüm tutuşmaları

yasak kelime oyunu yapmak, yalan söylemek mecburi ve serbest ayyuka çıkmak.

Artık yağmur sonraları toprak kokmak yok

tomurcuklanmak günah ve bir insan gözü yüzünden yüz gün ard arda uyumamak.

Kimse ölmesin diye kimsenin aklında her sevdalı verdiği sözü geri alacak

güneşi ayı hatta hiç bir tabiat olayı şahit gösterilmeyecek hiç bir sevdaya

ne deniyorsa onu atacak kalp ve süresi yirmi dört saate çıkarılacak meskun mahallerde ağlamanın

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

NİSANLIK ÖLDÜ MÜ?

koşulacak bir sancı gibi inceden

genceden aktım geceye

ihtiyar sokaklarda acemi lambalar

ve ıslak bir ışık ilkbahara

ilkbaharın günahı olmaz nasılsa..

 

çocuklar bulmuş, getirdiler

kanadı kırılmış bir nisan yağmurunu

nisan'ın kuyruğuna teneke bağlar mı insan,

çocuk olmasa?...

aşk şakasını kaldırır mı insan,

çocuk olmasa...

 

bir celsede boşanıyor mağrur bir yağmur,

nisanların yenildiği yalancı baharlarda..

ilkbaharın günahı olmaz nasılsa !

 

 

Nisan 1995

 

 

İŞSİZ ŞİİR

bu imkansızlıklar

bu yaralar

hepsi,

hepsi insan işi

 

sevda diye bağıran yüzün,

bir kitabın en sır satırını

okuyan sesin,

beni bana düşman eden,

ağlamaklı gecelerimin

tek temsilcisi

ve hiçbir yerde şubesi

olmayan yüzün

yani baştan ayağa sen...

 

bu bakışlar

bu bakır tadı

hepsi,

hepsi insan işi

ve insanın insana ettiği

en yalan yemin: Aşk!

hepsi,

hepsi insan işi...

 

 

Mart 1994

 

 

 

MEVSİMLİK ŞARKI

kanıyor takvimden gamsız ağaçsız

evlatlarını döver gibi seven bir sonbahar

güvertesinde adresini şaşırmış

kayıp bir nisan yağmuru

 

ömrümün sol anahtarısın

hazan makamının kapısını açan

ne nisanlar gördüm ben

ilkbahardan kaçarken

bir mızrapa tutunan

 

ne bileyim ben

böyle bir seydir herhalde

bir mevsimin şarkısı

ya da mevsimlik bir vivaldi sancısı...

 

ekim kasım işlerini öğrenirken bir keman

ağlamayı bir de,

şarkıya söz yürür,

yeşile aldanır suyun kudreti

ve sen hiçbir zaman

sol anahtarı yaptıracak bir çilingir bulamazsın

bana kalırsa sen,

ömrünün sonuna kadar,

o şarkının kapısında kalacaksın!

 

 

Ocak 1996

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sevgilim yoksa sen sen sevgilim olmayabilir misin ?

 

hiçbir yerinde yok asaletin ibresi

sesinde kamaşmasında tensel bir büyünün

atlas hani libas ve kuytu bakışlı mavi gözlerin

sanki hepimize bütün şiirleri hala fısıldayan

bir eski büyük şairmiş gibi

aşk bir erken didişme bir sorgu sualmiş de

mezbele ve yaralıymış eski yaraların yeniden kanamasından.

hiçbir yerde yok asaletin ibresi

bir adamın yüzünde ya da yalana çok benzeyen bir doğru

sözünde belki.....

saçlarının çevriminde ıslak bir beyaz kadının

yüksek rakımlı göllerin buzul saflığında

ve kokusunda çiçeklerinin kanireşin

elbet şiir olacak şairin tesellisi

ve en kötüsü bile işe yarayacak aşklaşmaların

yazana değilse bile okuyana faydalı

bak aynı başına gelmiş adamın benim başıma gelen

o da üzülmüş aynı benim gibi ....

benimki daha acıklı değil

onunkinden, fiyakalı değil onun acısı benimkinden

sade güzel olan kelimeler..

sade kelimeler...

kelimeler....

sen aşka aşıksın müsaitsin gördüğünü abartmaya

biz olsa olsa bir müddet aşklaştık aşkım aşık olmadık

bîr elim sana uzanır, öteki berikinin zaten elinde

bırak yoluma gideyim bildiğimce

yabancısı olduğum bir şey değil yabancılar

baktım yerlisi yabancısı aşağı yukarı hepsi benzer erkekler....

eğer bir söz, bir ses bekliyorsan bu adamdan

içinde hiç gönderme isteği bulunmayan bir git

lazımsa eğer...

işte orada duruyor...

ağzımın bir yerinde...

almak ister misin dilini sokup aklıma

sana ait olan herşeyi bir nefeste

bir göz yumma anında

bîr soğuk telefon konuşmasında

geri alabilir misin ?

seni benden geri alabilir misin?

kovabilir misin beni senden?

sevgilim

yoksa sen

sevgilim olmayabilir misin?

 

Yılmaz Erdoğan

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bu Yol Nereye Gider

 

bir kuğunun boynuna dokunurken…

 

yol bir yere gitmez

içerde

düz saçlara uğrar

ayak üstü bir akşamüstü

her plansız ürperişin sonu

hüsran

ve hüsran

çok sanat müziği bir kelimedir

 

yol bir yere gitmez

o bir durma biçimidir

yol yoluyla gidebilir yare

yoldan çıkabilir apansız

ve ömür bitebilir yoldan once

ama yol bir yere gitmez

o bir durma biçimidir

yaşamak

hızlı bir ölme biçimidir

düşünce ışıktan yavaşsa

erken gidilmelidir

gerdan sözcüğüne

bir kuyumcuda da rastlayabilirsin

bir kasapta da

kalbin sızlamaz

bir kuzu yüreğini vitrinde görünce

o bir beslenme biçimidir

ama korkarsın

kurdun sevdiği havadan

ayakkabı yaparsın yılandan

 

yol bir yere gitmez

o bir durma biçimidir

her garantiyi istersin hayattan

oysa ölümle yaşam arası

uzun malum ince bir yol

bir yere gitmez

o bir ölme biçimidir

 

iyi yolculuklar denmez bir gidene

yapılamaz çünkü

çok yolculuk bir seferde

yolcu denmez her gidene

herkes o yolun taraftarı olmayabilir

hiç bir sürgün

gittiği yolu sevmez mesela

 

 

yol bir yere gitmez

o bir susma biçimidir

soğuk bir taşıtın uğultusunda

http://www.internethaber.com/images/news/17072.jpg

Yılmaz Erdoğan

--------------------

Duyuru

Yılmaz Erdoğan

sefil bir nazara geldim nargile içinde duman

baharsız sevişme edasındayım kimsesiz

izah edemiyor durumumu hiçbir argüman

ya bitir bu gelişmeyi kökünden ya da kısa dalga

birşeyler çalsın yine eskisi gibi radyolarda

hani mega hertz filan bazı sırlar veriyordu

metalik sesleri ve bordoları olan saygın adamlar

 

aşk yasaklandı artık halka açık yerlerde

el tutmak yol açıyor diye hesapsız susmalara

kaldırdık tüm tutuşmaları

yasak kelime oyunu yapmak

yalan söylemek mecburi ve serbest ayyuka çıkmak

artık yağmur sonraları toprak kokmak yasak

tomurcuklanmak günah ve bir insan sözü

yüzünden yüz gün ard arda uyumamak.

 

kimse ölmesin diye kimsenin aklında

her sevdalı verdiği sözü geri alacak

güneş' i ay' ı hatta hiçbir tabiat olayı

şahit gösterilmeyecek hiçbir sevdaya

ne deniyorsa onu atacak kalp

ve süresi yirmi dört saate çıkarılacak

meskun mahalde ağlamanın

ne verdin de ne istiyorsun yazacak ilkokul fişlerinde

ve her gün her sevişmede veresiye değil

peşin satan kazanacak !

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Şiir Mevlana Celaleddin Rumi'nin. Sslendiren Yılmaz Erdoğan;

 

Etme

 

http://www.izlesene.com/video/y%C3%84%C2%B1lmaz%20erdo%C3%84%C5%B8an%20a%C3%85%C5%B8k%C3%84%C2%B1n%20dans%C3%84%C2%B1-mevlana-askin-dansi-yilmaz-erdogan-etme/435926

 

Bu şiiri çok seven birisi var , benim çok sevdiğim. O'na gelsin...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Madem Ki

Yine bir kuyuya doğru çekiliyor

 

Yine yeniliyor yenilgisini hep yenilen

 

Azalıyor,

 

Eskiyor beden.

 

Nereye atacağını şaşırmış.

 

Hep düzayak çalgılara hasret

 

 

 

Yürek desen.

 

 

 

Hangi evresinde şaşırdı kendini

 

 

Doğuştan şaşı ve kalbi kırık aşktan

 

Yorulmuş bir kadın fikrine inanmaktan

 

Evde yokum desem komşudan buluyorlar

 

Kendi özel dağınıklığımda

 

 

Vuruyorlar

 

Kapıyı hiçbir şey için gereğince

 

Üstelemeden.

 

 

 

İki söz arasında meçhul asker türküleri

 

 

Yalnız yalnızken

 

Ve nöbetlerde söylenen

 

 

 

Tanıksız günbatımları

 

Yalnız yalnızken ve

 

Yalnız tren garlarında hissedilen

 

 

 

Ve gecelerde artık cepten yeme düşleri

 

Eski usul sarhoşlukla

 

Zevk alma

 

Eski sevişmelerden

 

Bu bitmeyen seviş getirmelerden

 

 

 

Azalıyor,

 

 

 

 

Eskiyor beden.

--------------------

theangelofdeath tarafından düzenlendi
Ardarda Atılan Mesajlar Birleştirildi
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bir Mevsimin Acı Gerçekleri

Yılmaz Erdoğan

 

Bir tek dileğim var mutlu ol yeter" sözünün

Bir kamyon yükü

Anlam taşıdığı günlerdi

 

Kaldırımlar toz ve kağıt topakları

Ankara'nın

Ankara'nın sonbahar yaprakları

Ayvalar sarı

Hüzünler olgun

Yaz yorgunu gövdeler serili betonlarda

 

Ben yanımda çok acıklı

Epey yol üstü sözler getirmiştim

"Sanki terk edilmiş bir viraneyim

Her yanım dağılmış yıkılmışım ben"

 

Okul önlük mevsimi

Ve kaplanması kitapların

Cumhuriyet gazetesiyle

Bir ön beslenme çantası kompleksi

Malum şu otlu peynir meselesi

 

Saçlarını süt mısırı örgü yapmış

Bir al yüz koca göz görüyorum

Sanki o tehlikeli yolun başındayım

Aşk'a geliyorum

Ama yanıma hep

Köy zılgıtlı sözler almışım

Arabesk kalıyorum

Her kent soylu aşkın karşısında

"Bir kulunu çok sevdim" diyorum

"O beni hiç sevmiyor" diyorum

"Kalbimi ona verdim

Artık geri vermiyor" diyorum

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Büyüyorum

Büyüdükçe,

sentetik zamanlara

kangren ayaklar bastım,

izi kaldı

ömrümün...

 

Kara çaldılar yüzüme

bütün kara parçalarında

elbette

'afrika dahil'

parça başı çalışan

kiralık katildi zaman.

 

Gülüşüm sivas yangını,

ağlarsam kızma...

ölmek bile

yakışıyor bazı adama...

 

Çok güzel şiir gerçekten... Ayrıca; Yaşayabilme İhtimali, Yeni Bir Sayfada Sana Bakmak adli şiirlerini de çok severim. Ses tonu acayip hoş bir kişi. Canlı dinlemek isterdim.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ankara

 

Ankara'ya

Öyle yakışırdı ki kar..

Asfaltlar ışıldar,

Buz tutardı resmi yalanlar...

Kimse keman çalmaz belki ama

Çok keman çalınsın balolarında

Diye yapılmış

Gri

Sisli

Binalar...

 

Alnının ortasında

Ciddi bir devlet asabiyeti.

 

Çok kötü günlermiş gibi en genç zamanlar,

Bu zulüm bu sevda bitmezmiş sevmek

Bir halkı sevmekse aşk o zaman sevmekmiş!

(biz bir şeyi delicesine severiz Ama tanrım neyi?)

 

Kahve önü çatlak mozaik

Bel kemiğine tehdit

Kürsüler üstünde

Çok sigara içen

Öğrenciler

 

Bir daha asla yaşayamayacağı

Aşkları teğet geçerken

Hep onu sevmeyenleri severek

Hep onu sevenin gözlerinden

Kalabalıklara kaçarak

Karışarak toplumcu gerçekçi yalnızlıklara,

Yüksek rakımlarda çatlamış dudaklarını

Bir izmirli güzele dayatmak varken

(Hep kardeş olacak değiliz ya, Yaşasın halkların sevgililîğî!)

 

Soyut bir sevdaya

Beşik kertilmiş olan

Dağda çoban,

Şehirde şark çıbanı sayılan,

Fırat'ın büyük elleri

Ararat'ın kız yelleri

Cilo'nun derin nefesleri

Hülasa kente hukuk mukuk okun

Mümkünse o arada da memleketi kurtarmaya gelmiş

 

Anadolu çocukları,

Ankara' ya

Öyle yakışırdı ki kar

Asfaltlar ışıldar,

Buz tutardı resmi yalanlar

 

Belki balkona Kar seyretmeye çıkar diye

Sevdiğimiz kızlar

Çok dibimiz donmuştur

Ve çoğu zaman

Bu kar mevzuu

Kızlara yeterince ilginç gelmemiştir

 

Hiçbir şey

Kapalı bir dükkan kadar

Hüzünlü gelmez insana

Ankara'da,

Yoksa bugün bir hayat

Yaşanmayacak mı duygusu çöker bütün bozkıra.

 

Kimse keman çalmaz belki

Belki bu fiim hiçbir zaman

O kadar fiyakalı olmayacak ama

Hiçbir lahmacunda

O okul yolundaki üçüncü sınıf lokantadakinin

Tadını vermeyecek bir daha

Çok daha iyilerini yedim sonra

Bizzat Urfa'da hatta

Ama hiçbirinde

O kadar aç oturrnadım sofraya

Ankara'ya

 

Öyle yakışırdı ki kar

Çok yabancı bir soluk duyulur bazı

Bilinmez bir dilin ıslığından

Anla ki sıkıldı bizim konsolosluktaki konuklar

Öyle deme Ankara'yı sevmeyene bir zulümdür

Bu kadar insanın neden Ankara'yı sevdiğini anlamadan

 

Ankara'da yaşamak

Yollarına hep sevdiğimiz insanların

Adlarını vermediler ama

Biz her duvara

Bilvesile onların adını yazarak yaşadık

Kül ve betondan mürekkep

Yaşadıkça yaşanılası gelen

O tuhaf bozkır kokusunda.

 

Ankara'ya

Öyle yakışırdı ki kar.

Asfaltlar ışıldar...

Bir günden bir sürü gün yapan

Mesai saatlerinde hiçbir şey yapan

 

Hiçbir şey alıp hiçbir şey sunan

Rakıyı bol sulu içen

Dokunmasın için deği!

Çabuk bitmesin dîye devletimin tekel rakısı,

Hep kağıtlara bakarak,

 

Hep kağıtlardan bakarak

Hem Neşet Ertaş' ı hem Bülent Ersoy' u

Aynı anda sevmeyi başararak,

Karısının bayat ekmeklerden yaptığı tatlıyı

Çok beğenmeyerek ama

Yine de bu tasarrufunu takdir ederek

Boynu hep kıdemli bir atkının içinde saklıyken

Hep bir şeylere birilerine küsmüş gibi

Yürüyen...

 

Memurlar.......

Ankara'ya

Öyle yakışırdı ki kar..

Asfaltlar ışıldar,

Buz tutardı resmi yalanlar...

 

Biz,

Şimdi kapalı birr kuruyemişçi

 

Dükkanının

-ki bütün plan kar altında

Tuzsuz ay çekirdeği çitieyip

Yanı sıra bafra içmektir-

 

Kötü ışıklandırılmış vitrininden

Umutsuzca içeri bakan,

 

Kimliği gereğinden fazla sorgulanmış,

Merhabadan çok çıkar ulan kimliğini denmiş,

 

-yani sistem kendi verdiği kimliği

Zırt pırt geri istemektedir-

Doğduğu yer yüzünden

Doğuştan kavgacı zannedilen ama

Pek çoğu kavgadan nefret eden

 

Kavgacı

Esmer

Cesur

 

Korkak

Çoğu kürt

Çoğu türk

Çocuklardık...

Ankara'ya

Öyle yakışırdı ki kar....

Ha sonra

 

Belki Ahmed Arif'in aklına

Hiçbir şairin aklına gelmeyecek

-çünkü hiçkimse bir daha ankara'' yı

 

O'nun kadar sevemeyecek

-bir şiir islenir:

 

Kar altındadır varoşlar

Hasretim,nazlıdır ankara.....

 

Ustam yine sen bilirsin ama

Hangi aralıkta bir şair ölmüşse

İşte o,en netameli aydır bence.

 

Ankara'ya

Öyle yakışırdı ki kar...

Asfaltlar ışıldar...

Yalanlar...

 

Şimdi ve sonra

Ne zaman Ankara'ya kar yağsa

Elim gönlüm,

Çocukluğum buz tutar.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...