Jump to content

Aşk ve Kahve Önemli Şeylerdir


nevermore

Önerilen Mesajlar

bazen hayat sadece bir kahve meselesi; ya da bir bardak

kahvenin ne kadar yakınlık getirebileceğinden ibaret. bir

keresinde kahveyle ilgili bir şey okumuştum. kahvenin sağlık için

iyi bir şey olduğundan bahsediyordu; içorganları düzenliyormuş.

önce bunun hiç de hoş olmayan, garip bir yaklaşım

olduğunu düşündüm; ama zamanla kendi içinde bir şeyler

ifade ettiğini anladım. ne demek istediğimi şimdi

açıklayacağım.

dün sabah bir kızı görmeye gittim. ondan çok hoşlanıyorum.

aramızda olan herşey geçmişte kaldı. artık beni

hiç umursamıyor. onu terk ettim, keşke etmeseymişim.

kapısını çaldım ve aşağıda beklemeye başladım. üst katta

dolaştığını duyabiliyordum. hareketlerinden yatağından

kalktığını çıkardım. uyandırmıştım onu.

merdivenlerden aşağıya indi. yaklaştığını karnımda

hissedebiliyordum. attığı her adım duygularım

karmakarışık ediyordu ve kaçınılmaz olarak ona

kapıyı açtırdı. beni gördü ve buna sevinmedi.

bir zamanlar bu onu çok sevindirirdi, geçen hafta. bazen

tüm onlar nereye gitti diye safça soruyorum kendime,

“kendimi iyi hissetmiyorum şu an,” dedi. “konuşmak istemiyorum. ”

“bi’ bardak kahve koyar mısın?” diye sordum, çünkü bu

o anda dünyada en son isteyeceğim şeydi. öyle bir söyledim ki

sanki ona acaip kahve içmek isteyen, başka hiçbir şeyle ilgilenmeyen

başka birinden bir telgraf okuyormuşum gibi çıktı sesim.

“peki,” dedi.

merdivenlerden yukarıya onu takip ettim. çok saçmaydı.

üstüne bir elbise geçirivermişti. elbise daha tam olarak vücuduna

intibak sağlayamamıştı. size sonra bir ara onun kıçından bahsederim.

neyse, mutfağa girdik.

raftan bir tane neskafe kavanozu çıkarıp masanın

üstüne koydu. bir bardak ve çaykaşığı çıkardı. ben de

bardağa ve çaykaşığına baktım. ağzına kadar suyla dolu

çaydanlığı ocağa koyup altını yaktı.

tüm bu sürede tek bir laf etmemişti. bu sürede elbiseleri vücuduna

intibak sağladı. ben artık sağlayamayacağım. çıktı

mutfaktan.

sonra merdivenlerden aşağıya inip hiç mektup falan

gelmiş mi diye baktı. ben gelirken görmedim diye hatırlıyorum.

tekrar yukarı çıkıp başka bir odaya girdi. üstüne

kapıyı kapadı. ocağın üstündeki suyla dolu

çaydanlığa baktım.

suyun kaynamasına daha yaklaşık bir

sene vardı. aylardan ekim’di ve çaydanlıkta çok fazla

su vardı. işte o yüzden. suyun yarısını

lavaboya boşalttım.

şimdi daha çabuk kaynardı. yaklaşık altı

ayda falan. ev sessizdi.

dışarıya verandaya baktım. bir sürü çöp torbası

vardı. çöplerdeki konserve kutularına, soyulmuş

kabuklara falan bakıp son zamanlarda neler

yediğini çıkarmaya çalıştım. hiç bir şey anlaşılmıyordu.

mart ayı geldi. su kaynamaya başladı. bu

çok hoşuma gitti.

masaya baktım. neskafe kavanozu, boş

bardak ve çay kaşığı önümde bir cenaze servisi

gibi duruyorlardı. kahve yapmak için gereken

malzeme bunlardır.

on dakika sonra evden çıkarken, içimde bir

mezar gibi güvende bir bardak kahve,

“kahve için sağol.” dedim.

“bişey değil,” dedi sesi kapalı kapının

arkasından. onun sesi de bir telgraf gibi

çıkmıştı. gitme zamanım gerçekten gelmişti.

günün geri kalanını kahve yapmayarak geçirdim. büyük

keyifti. sonra akşam oldu, bir restoranda yemek yiyip

bir bara gittim. biriki içki yuvarlayıp biriki insanla

konuştum.

bar adamlarıydık hepimiz ve bar şeyleri konuştuk.

hatırlanmayacak şeyler, bar kapanana kadar. saat

sabahın ikisiydi. dışarı çıkmam gerekiyordu. san fransisko

sisli ve soğuktu. sisi düşündüm; kendimi çok

insani ve çaresiz hissettim.

başka bir kıza daha uğramaya karar verdim. nerdeyse

bir senedir hiç görüşmemiştik. bir ara çok yakındık.

şu anda ne düşündüğünü merak ettim.

evine gittim. kapı zili yoktu. bu ufak da

olsa bir başarı sayılırdı. bütün ufak başarılarının

kaydını tutmalı insan. ben nasılsa yapıyorum.

kapıyı açtı. önünde uzun bir elbise tutuyordu.

beni gördüğüne inanamadı. “ne istiyorsun?”

dedi, beni gördüğüne artık inanmış bir şekilde.

direk içeri daldım.

dönüp kapıyı kapatınca vücudunu profilden

gördüm. elbiseyi tamamen üstüne geçirmeye

uğraşmamıştı.

sadece önünde tutuyordu.

başından ayaklarına kadar uzanan kırılmamış

bir beden çizgisini görebiliyordum. biraz

garipti. belki çok geç bi’ saat olduğundan.

“ne istiyorsun?” dedi.

“bi’ bardak kahve,” dedim. ne komik

birşey, gerçekten istediğim yine kahve

değildi.

bana bakıp hafifçe profilinin çevresinde döndü.

beni görmek hoşuna gitmemişti. ssk istediği kadar

zaman herşeyi iyileştirir desin. bedeninin kırılmamış

çizgisine baktım.

“neden benimle bi’ bardak kahve içmek istemiyo’sun?” dedim.

“içimden seninle konuşmak geldi. ne zamandır hiç

konuşmadık.”

bana bakıp hafifçe profilinin çevresinde döndü. bedeninin

kırılmamış çizgisine baktım. bu iyiye işaret

değildi.

“çok geç oldu,” dedi. “yarın erken kalkmam gerekiyo’.

kahve istiyorsan, mutfakta neskafe var.

benim yatmam gerekiyo’.”

mutfak ışığı açıktı. koridordan mutfağa

baktım. içimden hiç gidip kendi başıma

bir bardak daha kahve içmek gelmedi. başka

birinin evine daha gidip de bir bardak kahve

istiyorum demek de gelmiyordu içimden.

bütün günümü çok garip ziyaretlere adadığımı

farkettim, bu şekilde planlamamıştım halbuki.

ama en azından neskafe kavanozu masanın üstünde

boş beyaz bir fincanla kaşığın yanında değildi.

bahar gelince bir erkeğin bütün hayallerinin aşk

üzerine kurulduğunu söylerler. eğer yeterli zamanı

kalırsa, içlerine bir bardak kahve de koyabilir..

Richard Brautigan: Aşk ve kahve önemli şeylerdir

Çeviri: Cem Duran

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...