MALCOLMX Oluşturma zamanı: Şubat 1, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Şubat 1, 2007 Karl Marx, 5 Mayıs 1818'de Almanya'nın Rhine Eyaleti'nin Trier kasabasında doğdu. Orta öğretimini Trier'de tamamladı. Bonn ve Berlin üniversitelerinde hukuk öğrenimi görürken tarih ve felsefeyle ilgilendi, Hegelci E. Gans'ın derslerini izledi. 1841'de "Demokritos'un ve Epikuros'un Doğa Felsefelerinin Farklılıkları" adlı doktora tezinde, dinin maddecilik açısından eleştirisini yaptı. Sol Hegelcilere katılarak Bauer kardeşlerle dostluk kurarken, bir yandan da Feuerbach'ın etkisinde kalıp 1842'de, muhalefetteki radikal burjuvalar tarafından kurulan Rheinische Zeitung gazetesinin yazı işleri yöneticiliğini yaptı. Saint-Simon, Fourier, Proudhon gibi yazarları okuyarak Fransız sosyalizmini tanımaya çalıştı. 1843'te çocukluk arkadaşı Jenny von Westphalen ile evlendi. Rheinische Zeitung gazetesi 1843'te kapatıldıktan sonra Paris'e yerleşti. Fransız-Alman Yıllıkları'nı yayımladı (1844). Derginin bu ilk ve tek sayısında, Yahudi Sorunu adlı yazısıyla siyasal savaşım konusundaki görüşlerini ilk kez açıkladı. Aynı yıl Engels'le dostluk kuran Marx okurken tuttuğu notlardan oluşan 1844 El Yazmaları'nda, ana temasını yabancılaşmanın oluşturduğu hümanist bir felsefe geliştirdi. Engels'le ortak ilk metninde (Kutsal Aile, 1845) tarih felsefesini maddeci görüş açısından eleştirdi. 1845'te Vorwarts gazetesi yazıkurulu üyeleriyle birlikte sürülünce Brüksele yerleşti. Birkaç ay sonra Engels'in de Brüksel'e gitmesiyle ortak eserlerinin ikincisini (Feuerbach Üzerine Savlar, 1845) ve üçüncüsünü (Alman İdeolojisi, 1845-1846) yayımladı. Kuramsal çalışmalarının yanısıra, sosyalist işçilerle ve Alman göçmenlerle ilişkilerini sıklaştırdı. Brüksel Alman İşçileri Derneği'ni kurdu ve Engels'le birlikte bir komünist yazışma ağı oluşturdu. Komünistler Birliği'nin isteği üzerine Komünist Manifesto'yu yazdıkları bu yıllar, ikisi için de geçmişteki felsefi bilinçleriyle hesaplaşma ve tarihsel maddeciliği geliştirme yılları oldu: Bu yüzden, geçmişten kopuşları hem siyasal hem de kuramsal nitelikteydi. 1848 İhtilali patlak verince, Belçika'dan sınır dışı edilen Marx, Köln'e yerleşerek, Neue Rheinische Zeitung gazetesini çıkarmaya başladı. Bu gazetede işçilere yönelik makaleler yayımladı (Ücretli Emek ve Sermaye, 1849). Almanya'dan, hemen sonra da yeniden Fransa'dan sınırdışı edilince, 1849'da, ömrünün sonuna kadar kalacağı Londra'ya yerleşti. Yoksulluk içinde yaşadığı bu dönemde iktisat incelemelerine ağırlık verdi. Temel eseri olan Kapital'i hazırlamaya başladı. 1851-1861 yıllarında New York Daily Tribune gazetesinin Avrupa muhabirliğini yaptı. 1864'te Uluslararası İşçiler Derneği'nin kurucuları arasında yeraldı. 1. Enternasyonal'in açılış konuşmasını ve tüzüğünü yazdıktan sonra, Kapital'in birinci cildini Almanya'da yayımlattı (1867). Kızını görmek için gittiği Paris'te Paris Komünü'ne tanık oldu. İngiltere'ye dönünce Fransa'da İç Savaş (1871) adlı eserinde bu devrim denemesini değerlendirdi. Kapital'in yazımını sürdürürken, bir yandan da işçi partililerinin programlarının oluşturulmasına etkili biçimde katıldı. Dühring'e karşı kalem tartışmasında Engels'i destekledi. Anti-Dühring'in (1878) bir bölümünün yazımında Engels'le çalıştıktan sonra hastalanarak çalışmalarını büyük ölçüde yavaşlatmak zorunda kaldı. 14 Mart 1883'te Londra'da öldü. MARKSİST DÜNYA GÖRÜŞÜNDE SERMAYE KURAMININ ROLÜ Marks ve Engels, "ütopyacı" olarak adlandırdıkları diğer sosyalizm taraftarlarının aksine, sosyalizmlerini "bilimsel" olarak adlandırdılar. Marks ve Engels'e göre, ütopyacı sosyalistler ideal toplum görüşlerini kapitalizmin içsel dinamiklerinden bağımsız olarak üretmişlerdi. Bunun da ötesinde, bu tip toplumlar kurmayı denediklerinde, bunları toplumsal ana akımın [hakim görüşün] mümkün olduğunca dışında küçük koloniler olarak oluşturmuşlardı. Bu anlamda aralarında Robert Owen, Henri Saint-Simon ve Louis Fourier'in bulunduğu bu reformistler, Thomas More'un geleneğini temsil ederler. More'un 1516'da yazdığı Ütopya adlı kitabı, okyanusun ortasındaki bir adada kurulmuş olan ideal bir toplumu tasvir eder. "Ütopyacı sosyalistler" terimi bu nedenle ortaya çıkmıştır. ("Ütopya", tesadüfen Yunanca'da "hiçbir yer" anlamına gelir.) Ütopyacılar, toplumu reforme etme stratejisine sahip oldukları ölçüde; bu ya (1) yönetici sınıfları ütopyacı modelleri uygulamaya ikna ederek, süreç içinde iktidarlarından ve toplumsal konumlarından vazgeçirilmeleri [umudunu], veya (2) geleneksel toplumsal yapılardan bir nebze de olsa uzakta olan yerlerde bu tip toplumlar kurup, ardında da dünya nüfusunun büyük bir kısmının en sonunda bu örnekleri takip edeceği umudunu içerir. Marks ve Engels, bu gibi planların başarısız olmaya mahkum olduğuna inanıyorlardı. Bunun yerine, sosyalizmin hem neye benzeyeceğine hem de nasıl kurulabileceğine yönelik fikirlerini, kapitalizmin içsel dinamikleri üzerinde temellendirmeyi amaçladılar. Onlara göre sosyalizm, suni bir şekilde tarihsel sürecin dışında düşünülen ve uygulanan bir şey olmaktan ziyade; ancak toplumsal gelişmenin bir sonucu olarak ortaya çıkarsa gerçekleşebilir. Bilimsel bir tarih kuramının yanısıra, sosyalizmi kapitalizmin içsel dinamikleri üzerine yerleştirmeye gösterdikleri bu ilgi; bu kuramın özel bir kısmı olarak, Marks ve Engels'in tarihsel gelişmenin en son aşaması olarak gördükleri kapitalist toplumu analiz etmesini gerektirir. 1848'de yayınlanan, Marksizmin en ünlü programatik ifadesi olan Komünist Manifesto, sosyalizmin kapitalizmin ve hatta tüm tarihin içsel mantığının zorunlu bir sonucu olduğunu göstermeye yönelik girişimlerin ilk ifadesidir. Marks bir arkadaşına 1852'de yazdığı mektupta genel konumunu şöyle ifade ediyordu: "Bana gelince, modern toplumdaki sınıfların veya onlar arasındaki mücadelenin varlığını keşfetme bana ait değil. Burjuva tarihçileri benden çok önce bu sınıf mücadelesinin tarihsel gelişimini, ve burjuva ekonomistleri ise sınıfların ekonomik anatomisini tasvir etmişlerdi. Benim yeni olarak yaptığım şeyse şunları kanıtlamak oldu: 1) sınıfların varlığının, yanlızca üretimin gelişiminin belirli bir tarihsel aşamasına özgü olduğu, 2) sınıf mücadelesinin zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne yol açacağı, 3) bu diktatörlüğün ise, tüm sınıfların yok olmasına ve sınıfsız bir topluma geçiş demek olduğu." (Marks'tan J. Weydemeyer'e, 5 Mart 1852, The Eighteenth Brumaire of Louis Bonaparte, International Publishers, New York, 1963, s. 139, altı çizili yerler aslında vurgulu -alıntı- 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Rimmon-ex Yanıtlama zamanı: Şubat 1, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 1, 2007 Hangi siyasi görüşü benimsemiş olursanız olun marx'ın eserlerini okumamak gibi bir hataya düşmeyin derim.Ortaya attığı diyaletik materyalizm kavramı ve kapital gibi bir eseri olan bu büyük filozof için gerçekten kelimeler kifayetsiz kalıyor.Platon idealizmine sıkısıkıya bağlı biri olmama rağmen gerçekten sevdiğim sayılı filozoftan mükemmel bir paylaşım oldu + Engelsin doğanın diyalektiği isimli eserini tavsiye ediyorum bu arada. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
MALCOLMX Yanıtlama zamanı: Şubat 2, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 2, 2007 haklısın rımmon marx ı ıdeolojıye bağlı olarak değil bir filozof olarak okumalı....özellikle diyalektik ve tarihsel materyalizm kuramlarıyla çığır açmış bir filozoftur.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
hebefrenik Yanıtlama zamanı: Şubat 7, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 7, 2007 arkadaşlar marx ın din hakkındaki görüşlerini size yansıtmak ve bu bölüme bir katkım olsun isterim. marx ve din; marx din hakkındaki görüşlerini kimi ilahıyatcıları okuyarak şekillendirdi. bunlardan biri de Ludwig Feuerbach idi.Feuerbach 1841 yılında hristiyanlığın özü isimli bir kitap yayımlamıştır. Feuerbach a göre din kültürel gelişim sürecinde insanların ürettiği düşüncelerden oluşmakta fakat yanlış biçimde bunlar tanrıya mal edilmektedir.yani tanrının musa ya on emir vermesi hikayesi yahudi ve hristiyanların hayatlarını yönlendirmiş ahlaki kuralların kutsallaştırılmasıdır. yabancılaşma tezinde insanın yarattıgı değerlerin tanrı gibi yabncı bir varlığa devri mevcuttur. feuerbach dinin bir yabancılaşma oldugunun kabulünü cok önemli bir gelişme sayar insanlık için. yani vaatleri öteki dünya yerine bu dünyada gercekleştirme imkanı dogacaktır. marx a gelir isek; yabancılaşmayı kabul eder. marx a göre din; kalpsiz bir dünyanın kalbidir. zor zamanlarda kacığ sıgınılan bir limandır. marx a göre din gelişimle beraber yok olacaktır ve olması gereken de budur. yine önemli bir ozdeyişi vardır ; "din halkın afyonudur" mevcut düzene müdehakeyi kenara koyup mutluluğu öteki tarafa ertelemektir.din servet ve güc dagılımındaki esitsizlikleri makul göstermenin en etkili aracıdır. boyun egdirmenin yoludur der. (Antony Giddens,Sosyoloji,ayrac yayınları,ankara 2000.) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sidar Yanıtlama zamanı: Eylül 17, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 17, 2014 Kapitalizmin antitezini oluşturmak için görevlendirilmiş .Max stirner ı kendi ölümü adına felsefenin günah çetesi yapmış .Sanatkarane üslubu literatürüyle ve Muhakemesiyle ahmak adamların hoşuna gitmeyi başarmış .Sıradan bir filozof . Tıpkı kilisenin çıkarına yazılar yazan hegel gibi . Albert camusun sözüyle bitireyim yazımı . 19.yüzyılın peygamberi karl marx değil dostoyevskidir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.