MALCOLMX Oluşturma zamanı: Şubat 1, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Şubat 1, 2007 İNSAN GİBİ Yaşadım, Tanrım, Yarım ve uluorta, Bir dahaki hayatta, Varsa öyle bir hayat, Şiir yazar mıydım, Bilmiyorum. Ama kadınlar, Tanrım, Öyle sevdim ki onları, Gelecek sefer Dünyaya Kadın olarak gelirsem, Eşcinsel olurum ADAM Adam şapkasına rastladı sokakta Kimbilir kimin şapkası Adam ne yapıp yapıp hatırladı Bir kadın hatırladı sonuna kadar beyaz Bir kadın açtı pencereyi sonuna kadar Bir kadın kimbilir kimin karısı Adam ne yapıp yapıp hatırladı. Yıldızlar kıyamet gibiydi kaldırımlarda Çünkü biraz evvel yağmur yağmıştı Adam bulut gibiydi, hatırladı Adamın ayaklarının altında Yıldızların yıldız olduğu vardı Adam yıldızlara basa basa yürüdü Çünkü biraz önce yağmur yağmıştı. -------------------------------------------------------------------------------- AŞK Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler. Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık Sevgideydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti Yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz Sanki hiç olmamıştı Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı İstanbullar Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti Çünkü iki kişiydik Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra Sonrası iyilik güzellik. -------------------------------------------------------------------------------- BENİ ÖP SONRA DOĞUR BENİ Şimdi utançtır tanelenen sarışın çocukların başaklarında. Ovadan gözü bağlı bir leylak kokusu ovadan çeviriyor o küçücük güneşimizi. Taşarak evlerden taraçalardan gelip sesime yerleşiyor. Sesimin esnek baldıranı sesimin alaca baldıranı. Ve kuşlara doğru fildişi: rüzgarın tavrı. Dağ: güneş iskeleti. Tahta heykeller arasında denizin yavrusu kocaman. Kan görüyorum taş görüyorum bütün heykeller arasında karabasan ılık acemi - uykusuzluğun sütlü inciri - kovanlara sızmıyor. Annem çok küçükken öldü beni öp, sonra doğur beni. -------------------------------------------------------------------------------- BU BİZİMKİ Yıkıcı bir aşk bu, Yıkıyor milletin ortasına Tutku yükünü. Bölücü bir aşk, Ekmeği suyu bölüyor Günde üç öğün. Hain bir aşk bu, Sizin eve hırsız girer size=4>Onunkine polis. Yasadışı bir aşk , Evlenmeyi Hiç mi hiç düşünmüyor. Soyguncu bir aşk bu, En sıradan ezgilerden Sevinçler devşiriyor. Kökü dışarda bir aşk, Dante ile Beatrice'inkine Fena öykünüyor İşgalci bir aşk bu, Samanlık sevişenin diyor Başka şey demiyor. -------------------------------------------------------------------------------- CİGARAYI ATTIM DENİZE Şimdi bir güvercinin uçuşunu bölüyoruz Gökyüzünün o meşhur maviliğinde Uzun saçlı iri memeli kadınlarıyla Bir akdeniz şehri çıkabilir içinde Alıp yaracak olsa yüreğini Şimdi bir güvercinin Şimdi sen tam çağındasın yanına varılacak Önünde durulacak tam elinden tutulacak Hangi bir elinden güzelim hangi bir Bir elinde kızlığın duruyor garip huysuz Öbür elinde yetişkin bir günışığı Daha öbür elinde de kilometrelerce hürlük Çalışan insanlar için akşamlara kadar Toz duman içinde Bir elinde de boyuna ekmek kesiyorsun Biz eskiden de en aşağı böyleydik senlen Bir bulut geçiyorsa onu görürdük Bir minarenin keyfine diyecek yoksa onu Bir adam boyuna yoksulluk ediyorsa onu Ne zaman hürlüğün barışın sevginin aşkına Bir cıgara atmışsak denize Sabaha kadar yandı durdu -------------------------------------------------------------------------------- FOTOĞRAF Durakta üç kişi Adam kadın ve çocuk Adamın elleri ceplerinde Kadın çocuğun elini tutmuş Adam hüzünlü Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü Kadın güzel Güzel anılar gibi güzel Çocuk Güzel anılar gibi hüzünlü Hüzünlü şarkılar gibi güzel -------------------------------------------------------------------------------- GÖÇEBE Sen sık sık gülen gülerken de Sevecen bir Akdeniz çizgisini Sol yanına ağzının İliştiren çocuk özenle Yabana mı atıyorum yani seni Yabana mı atıyorum saat altı buçukları Çocuk ve Allah'ın en eski baskısını Değil, değil bunların biri Gözlerimin gemileri kuş istiyor Açılıp kapandıkça sevdam Kapanıp açılıyor bir mavi Şahmaran süt istiyor kefeninden Üç aylık ölmüş çocukların Kerem ile Arzu geliyor Aslı ile Kanber Ay kana kana batıyor Ay kana kana batıyor Eşkiyalar gecenin yangınını izliyor uzakta Kargapazarı dağlarını dolanan yaşlı ve öfkeli bir otobüsteyim Jandarma daima nesirde kalacaktır Eşkiyalar silahlarını çapraz astıkça türkülerine Ve bu dağlar böyle eşkiya güzelliği taşıdıkça Patronun karısını zimmetine geçirip Amasya'dan Kars'a kaçmakta olan sayman yardımcısıyla Alevilikten konuşuyoruz uzun süre Yanımdaki hep bir gazetede Marilym Monroe'nun resimlerine bakıyor Marilyn Monroe öldü diyorum ona Ölümü siyah bir kakül gibi alnına düşürmesini bildi Şimdiyse Cennette Nietzsche'nin metresi olması gerekir Bunları diyorum daha ne varsa diyorum İşte hiçbir sebep olmadığını sevişmemeye İşte çocukluğumdan beri içimde bir önsezi olduğunu Bunun bir gün birine rastlamak gibi bir şey olduğunu Belki de bir günler bunun için Aydın'da bulunduğumu Zaten nedense hep bir şehirden bir şehre yolcu olduğumu İşte eflatun kakalı çocuklar olduğunu Kütahya'da Ankara'da dokunak Yozgat'ta becerik olduğunu Van'da güreşçi develer gibi süslediklerini kamyonları İstanbul'da minarelerin lirik olduğunu köprülerinse dialektik Acemi bir bulut bozuyor bütün görüntüyü eski bir şarkı gibi Bu şarkıyı ne zaman duysam aklıma Sinirli bir elin uysal bir bardağa Çok yukardan döktüğü bir içki gelir Sonsuz ve olağanüstü bir bira Köpüklene köpüklene biçimlendirir Soyunarak ağlayan bir kadını Acı bilincinde sonrasızlığın Ama bırakalım bırakalım bunları Yoldan piyade erleri geçiyor tahta bavullarıyla ve büyük yakalarıyla Ve faytoncular görüyorum Yere basışlarındaki ağırlığı azaltmak için Tanrısal bıyıklarıyla durumlarını paraşütlendiren Kars'tayım bu ne biçim Kars bir kenarda Pekala yalçınlık iddiasında bulunabilecek bir tepenin üstünde Kars kalesi yükseliyor Gökyüzünü Ankara kalesine göre daha soyut ve daha elverişli bir şekilde Hırpalayan bu kale de olmasa N'olacak bakalım hırpalayan bu kale de olmasa Kuşkusuz artacak yalnızlığım sevgili çocuk Biliyorsun ben hangi şehirdeysem Yalnızlığın başkenti orası Bir de yine sevgili çocuk Biliyorsun kişi tutkularıyla Yalnızlığını adlandırıyor o kadar Arkada bir su devrile devrile akıyor Rastgele bir ağaca soruyorum Bir şey var sanki onu soruyorum Değil orda diyor belki biraz daha ilerde Tanrı meleğini ağırlamaya çalışan Ataerkil bir aile gözümü alıyor Dedelerin yüzlerinde erozyon Silip götürmüş bütün evetleri Annelerinse ağızlarında hiyeroglif Babalarınsa ağustoslar atasözleri Amcalarınsa avdan boş dönüyor elleri Teyzelerse elleriyle yargılıyor gök güzelliğini Ablalarınsa boyunları soru işareti Ağabeylerse utançlarından emrah Sıralanmışlar su boylarına Bıçakla soyuyorlar kelimeleri Ya suya giden küçük kızlar Onlar Tıpkı o kuşlar gibi Uçan daha bir süre Sonra da vurulduktan Bir mezarın doğurduğu iştahlı bir çocuktur Anadolu şiiri Ey şiir arayıcısı ey esrik kişi Şu son dönemecini de aşınca gecenin Doğacak gün artık gündüze ilişkin değil Bu ağartı ancak yürekle karşılabilir Bütün iş orda işte, ordan usturuplu geçmesini bil Tutsaksan ellerini sıvışır gibi zincirlerinden Ve balyozla vursalar mısralarına Soylu bir demir sesi yükselir Soylu büyük ve mavi bir demir sesi Ellerim egece yatısına çağrılmış Ve Teleşsız görünmeye çalışan bir Kafka gibi Yüzüm giyotine abone -------------------------------------------------------------------------------- GÜL Gülün tam ortasında ağlıyorum Her akşam sokak ortasında öldükçe Önümü arkamı bilmiyorum Azaldığını duyup duyup karanlıkta Beni ayakta tutan gözlerinin Ellerini alıyorum sabaha kadar seviyorum Ellerin beyaz tekrar beyaz tekrar beyaz Ellerinin bu kadar beyaz olmasından korkuyorum İstasyonda tiren oluyor biraz Ben bazan istasyonu bulamayan bir adamım Gülü alıyorum yüzüme sürüyorum Her nasılsa sokağa düşmüş Kolumu kanadımı kırıyorum Bir kan oluyor bir kıyamet bir çalgı Ve zurnanın ucunda yepyeni bir çingene -------------------------------------------------------------------------------- HÜKÜMET Bu hükümet Pir Sultan'a pasaport vermiyor, Onu anladık. Yunus Emre'ye de Bası kartı vermiyor, Onu da anladık. Ama bu hükümet Ferman çıkarmış Karacaoğlan'ı Otobüse bindirtmiyor. -------------------------------------------------------------------------------- NEHİRLER BOYUNCA KADINLAR GÖRDÜM Porsuk nehrinin geçtiği kadınlar Hepsine yüzer kere rastladım en azdan Umustsuz sevdalara tutulmak onlarda Bozkıra doğru seyrele seyrele yaşamak onlarda Verdi mi adama her şeylerini verirler Ben gördüm ne gördümse kadınlarda Porsuk nehrinin geçtiği Kızılırmak parça parça olasın Bir parça ekmek siyah, on kuruşluk kına kırmızı Taş toprak arasında türküler arasında Karanlıkta bir yanları örtük bir yanları üryan Kocaman gözleriyle oy anam bu kadar dokunaklı Kimler ürkütmüş acaba bu kadar kadını Dicle kıyılarına tiren varınca Büyük bir gökyüzü git allahım gitGenel olarak önce kaşları görünür Sonra bütünsüz uykuları kaşla göz arasında Yanaklarında çıban izi taşıyan kadınlar Gül kurusu Bir gün sizin de yolunuz düşer memlekete Siz de görürsünüz bunları kadınlarda Ödevleri yenilmek olan hep Bıçakla kemik arasında Susmakla ağlamak arasında Yenilmek Kadınlar -------------------------------------------------------------------------------- ÖNCELEYİN Önce bir ellerin vardı yaşnızlığımla benim aramda Sonra birden kapılar açılıverdi ardına kadar Sonra yüzün onun ardından gözlerin dudakların Sonra her şey çıkıp geldi Bir korkusuzluk aldı yürüdü çevremizde Sen çıkardın utancını duvara astın Ben masanın üstüne kodum kuralları Her şey işte böyle oldu önce -------------------------------------------------------------------------------- SAN Kırmızı bir kuştur soluğum Kumral göklerinde saçlarının Seni kucağıma alıyorum Tarifsiz uzuyor bacakların Kırmızı bir at oluyor soluğum Yüzümün yanmasından anlıyorum Yoksuluz gecelerimiz çok kısa Dörtnala sevişmek lazım. -------------------------------------------------------------------------------- SAYIM Ayışığında oturduk Bileğinden öptüm seni Sonra ayakta öptüm Dudağından öptüm seni Kapı aralığında öptüm Soluğundan öptüm seni Bahçede çocuklar vardı Çocuğundan öptüm seni Evime götürdüm yatağımda Kasığından öptüm seni Başka evlerde karşılaştık İliğinden öptüm seni En sonunda caddelere çıkardım Kaynağından öptüm seni -------------------------------------------------------------------------------- ŞİİR İstanbullar geminin altında Kadınları sorarsan onlar da öyle Şişeler de geminin altında, Güzin de Allahtan beni kimsecikler görmüyor Canımın istediğini yapıyorum Çırılçıplak sularda yıkanıyorum, utanıyorum Güzin utanmak istiyor ama nerde Nasıl utanacak bu boş şehirde Güzin utanmak gerektiğini ileri sürüyor Boyuna ileri sürüyor, gözleri mavi Güzinciğim ufak bir kadın bir öpüşlük canı var Hakkın var diyorum utanıyorum Ama İstanbullular kadınlar deniz yıldızları Hepsi hepsi geminin altında Şişeler de orda çuvalın üstünde Elimle koymuş gibi biliyorum -------------------------------------------------------------------------------- TABANCA Sigara içenlere ateş etmeyiniz Evli bir kadınla rakı içerken Rozet gibi göğsüne takmış cesaretini Ben Mitridat'tan sözettim siz etmeyiniz Eski bir Osmanlı paşası gibi Feodaliteyi süpüren bıyıklarıyla İstanbul, İstanbul uzakta İstanbul'a ateş etmeyiniz Tutalım yanılıp ateş ettiniz Şeker Ahmet Paşa'nın resimlerini Eski hececilerin şiirlerini bir de Ben çok seviyorum siz de seviniz -------------------------------------------------------------------------------- ÜSTÜ KALSIN Ölüyorum tanrım Bu da oldu işte. Her ölüm erken ölümdür Biliyorum tanrım. Ama, ayrıca, aldığın şu hayat Fena değildir... Üstü kalsın. -alıntı- cemal süreyya gerçekten Türkiye nin en yetenekli ve kalemi çok sağlam olan yazarlarından. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sensizim Yanıtlama zamanı: Şubat 2, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 2, 2007 HÜKÜMET Bu hükümet Pir Sultan'a pasaport vermiyor, Onu anladık. Yunus Emre'ye de Bası kartı vermiyor, Onu da anladık. Ama bu hükümet Ferman çıkarmış Karacaoğlan'ı Otobüse bindirtmiyor. hepsi bir birinden güzel malcom ama benim en cok beyendiğimdi bu saol paylaşım için.. 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Ocak 26, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 26, 2008 Mahşerin üç atlısından biri Cemal süreya, Cansever ve Uyarla birlikte. bir şair en iyi sözlerinden yakalanır herhalde.Evet Cemal usta senin bir havan var ve bizi asıl saran o Yarımada Zaman mı? Değil zaman Akan zaman değil mesafelerdir Güneşin çekici yukarda Suyun bıçağı aşağıda Krom alçakgönüllü, bakır utangaç Ağaç: bir damla iki kıvılcım arasında Rüzgâr bilmiyor nerden eseceğini Sınırlar kesik, Yerleşme yerlerinde balkıma Biz kırıldık daha da kırılırız Ama katil de bilmiyor öldürdüğünü Hırsız da bilmiyor çaldığını Biz yeni bir hayatın acemileriyiz Bütün bildiklerimiz yeniden biçimleniyor Şiirimiz, aşkımız yeniden, Son kötü günleri yaşıyoruz belki İlk güzel günleri de yaşarız belki Kekre bir şey var bu havada Geçmişle gelecek arasında Acıyla sevinç arasında Öfkeyle bağış arasında Biz kırıldık daha da kırılırız Doğudan batıya bütün dünyada Ama kardeşin kardeşe vurduğu hançer İki ciğer arasında bağlantı kurar Büyür, bir gün, zenginleşir orada Çünkü Ali’yi dirilten iksir de saklı Hasan’a sunulmuş ağuda, Granitin de olur bir okyanus diriliği, Nehirler daha uysal akar, Bir çiçek nasıl açıyorsa kendiliğinden Bir kuş nasıl uçuyorsa Öyle sever, çalışır insan, Kıraçlar çarptıkça dağlara Gül göçürür şafağından Doğanın altın şafağından İnsanın altın şafağından Tarihin altın şafağından Biz kırıldık daha da kırılırız Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza. Cemal SÜREYA AŞK Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler. Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık Sevgideydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti Yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz Sanki hiç olmamıştı Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı İstanbullar Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti Çünkü iki kişiydik Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra Sonrası iyilik güzellik. BU BİZİMKİ Yıkıcı bir aşk bu, Yıkıyor milletin ortasına Tutku yükünü. Bölücü bir aşk, Ekmeği suyu bölüyor Günde üç öğün. Hain bir aşk bu, Sizin eve hırsız girer size=4>Onunkine polis. Yasadışı bir aşk , Evlenmeyi Hiç mi hiç düşünmüyor. Soyguncu bir aşk bu, En sıradan ezgilerden Sevinçler devşiriyor. Kökü dışarda bir aşk, Dante ile Beatrice'inkine Fena öykünüyor İşgalci bir aşk bu, Samanlık sevişenin diyor Başka şey demiyor. FOTOĞRAF Durakta üç kişi Adam kadın ve çocuk Adamın elleri ceplerinde Kadın çocuğun elini tutmuş Adam hüzünlü Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü Kadın güzel Güzel anılar gibi güzel Çocuk Güzel anılar gibi hüzünlü Hüzünlü şarkılar gibi güzel ÖNCELEYİN Önce bir ellerin vardı yaşnızlığımla benim aramda Sonra birden kapılar açılıverdi ardına kadar Sonra yüzün onun ardından gözlerin dudakların Sonra her şey çıkıp geldi Bir korkusuzluk aldı yürüdü çevremizde Sen çıkardın utancını duvara astın Ben masanın üstüne kodum kuralları Her şey işte böyle oldu önce ÜSTÜ KALSIN Ölüyorum tanrım Bu da oldu işte. Her ölüm erken ölümdür Biliyorum tanrım. Ama, ayrıca, aldığın şu hayat Fena değildir... Üstü kalsın... -------------------------------------------------------------------------------- ÜVERCİNKA Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor Bütün kara parçalarında Afrika dahil Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma Yatakta yatmayı bildiğin kadar Sayın Tanrıya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor Bütün kara parçaları için Afrika dahil Senin bir havan var beni asıl saran o Onunla daha bir değere biniyor soluk almak Sabahları acıktığı için haklı Gününü kazanıp kurtardı diye güzel Birçok çiçek adları gibi güzel En tanınmış kırmızılarla açan Bütün kara parçalarında Afrika dahil Birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötü Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremez Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar Bütün kara parçalarında Afrika dahil Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki Padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok Aklıma kadeh tutuşların geliyor Çiçek Pasajında akşamüstleri Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor Bütün kara parçalarında Afrika hariç değil -------------------------------------------------------------------------------- YAZMAM DAHA AŞK ŞİİRİ Oydu bir bakışta tanıdım onu Kuşlar bakımından uçarı Çocuk tutumuyla beklenmedik Uzatmış ay aydınlık karanlığıma Nerden uzatmışsa tenha boynunu Dünyanın en güzel kadını oydu Saçlarını tarasa baştan başa rumeli Otursa ama hiç oturmaz ki Kan kadını rüzgardı atların Hep andım ne yaşanır olduğunu En çok neresi mi ağzıydı elbet Bütün duyarlıklara ayarlı Öpüşlerin türlüsünden elhamra Sınırsız denizinde çarşafların Bir gider bir gelirdi işlek ağzı Ah şimdi benim gözlerim Bir ağlamaktı tutturmuş gidiyor Bir kadın gömleği üstümde Günün maviliği ondan Gecenin horozu ondan Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Sepia Yanıtlama zamanı: Ocak 26, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 26, 2008 aşk isimli şiiri çok güz el teşekkürler samu el kafiye Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Ocak 26, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 26, 2008 Recaa ederim cnm:) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
birunsatan Yanıtlama zamanı: Ocak 26, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 26, 2008 TEK YASAK Özgürlüğün geldiği gün O gün ölmek yasak! Cemal SÜREYA NEHIRLER BOYUNCA KADINLAR GÖRDÜM Porsuk nehrinin geçtigi kadinlar Hepsine yüzer kere rastladim en azdan Umustsuz sevdalara tutulmak onlarda Bozkira dogru seyrele seyrele yasamak onlarda Verdi mi adama her seylerini verirler Ben gördüm ne gördümse kadinlarda Porsuk nehrinin geçtigi Kizilirmak parça parça olasin Bir parça ekmek siyah, on kurusluk kina kirmizi Tas toprak arasinda türküler arasinda Karanlikta bir yanlari örtük bir yanlari üryan Kocaman gözleriyle oy anam bu kadar dokunakli Kimler ürkütmüs acaba bu kadar kadini Dicle kiyilarina tiren varinca Büyük bir gökyüzü git allahim git Genel olarak önce kaslari görünür Sonra bütünsüz uykulari kasla göz arasinda Yanaklarinda çiban izi tasiyan kadinlar Gül kurusu Bir gün sizin de yolunuz düser memlekete Siz de görürsünüz bunlari kadinlarda Ödevleri yenilmek olan hep Biçakla kemik arasinda Susmakla aglamak arasinda Yenilmek Kadinlar (1955) (Üvercinka) Cemal Süreya Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Ocak 26, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 26, 2008 bu da Turgut Uyar için yazdığı şiir ; TURGUT UYAR Ak odada oturur Kapısı penceresinden çok Gözlerinde yıldızlar Serin yerde durur Bir elinde kadeh Öbürünü yarasına bastırır İnşaattan ses gelir Bir şeyi okşar gibidir Uzanıp durmuş mahçup Işığagöçerin şarkısı Dönülmez dizeler içinde Onunkiler gül açılır Öldüğü günHepimizi işten attılar. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Şubat 1, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 1, 2008 teşekkürler Lady:) -------------------- Gül Gülün tam ortasında ağlıyorum Her akşam sokak ortasında öldükçe Önümü arkamı bilmiyorum Azaldığını duyup duyup karanlıkta Beni ayakta tutan gözlerinin Ellerini alıyorum sabaha kadar seviyorum Ellerini beyaz tekrar beyaz tekrar beyaz Ellerinin bu kadar beyaz olmasından korkuyorum İstasyonda tiren oluyor biraz Ben bazan istasyonu bulamayan bir adamım Gülü alıyorum yüzüme sürüyorum Her nasılsa sokağa düşmüş Kolumu kanadımı kırıyorum Bir kan oluyor bir kıyamet bir çalgı Ve zurnanın ucunda yepyeni bir çingene (Üvercinka’dan) Sizin Hiç Babanız Öldü Mü? Sizin hiç babanız öldü mü? Benim bir kere öldü kör oldum Yıkadılar aldılar götürdüler Babamdan ummazdım bunu kör oldum Siz hiç hamama gittiniz mi? Ben gittim lambanın biri söndü Gözümün biri söndü kör oldum Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak Söylemesine maviydi kör oldum Taşlara gelince hamam taşlarına Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi Taşlarda yüzümün yarısını gördüm Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü Yüzümden ummazdım bunu kör oldum Siz hiç sabunluyken ağladınız mı? (Üvercinka’dan) Göçebe Sen sık sık gülen gülerken de Sevecen bir Akdeniz çizgisini Sol yanına ağzının İliştiren çocuk özenle Yabana mı atıyorum yani seni Yabana mı atıyorum saat altı buçukları Çocuk ve Allah'ın en eski baskısını Değil, değil bunların biri Gözlerimin gemileri kuş istiyor Açılıp kapandıkça sevdam Kapanıp açılıyor bir mavi Şahmaran süt istiyor kefeninden Üç aylık ölmüş çocukların Kerem ile Arzu geliyor Aslı ile Kanber Ay kana kana batıyor Ay kana kana batıyor Eşkiyalar gecenin yangınını izliyor uzakta Kargapazarı dağlarını dolanan yaşlı ve öfkeli bir otobüsteyim Jandarma daima nesirde kalacaktır Eşkiyalar silahlarını çapraz astıkça türkülerine Ve bu dağlar böyle eşkiya güzelliğini taşıdıkça Patronunnun karısını zimmetine geçirip Amasya'dan Kars'a kaçmakta olan sayman yardımcısıyla Alevilikten konuşuyoruz uzun süre Yanımdaki hep bir gazetede Marilym Monroe'nun resimlerine bakıyor Marilyn Monroe öldü diyorum ona Ölümü siyah bir kakül gibi alnına düşürmesini bildi Şimdiyse Cennette Nietzsche'nin metresi olması gerekir Bunları diyorum daha ne varsa diyorum İşte hiçbir sebep olmadığını sevişmemeye İşte çocukluğumdan beri içimde bir önsezi olduğunu Bunun bir gün birine rastlamak gibi bir şey olduğunu Belki de bir günler bunun için Aydın'da bulunduğumu Zaten nedense hep bir şehirden bir şehre yolcu olduğumu İşte eflatun kakalı çocuklar olduğunu Kütahya'da Ankara'da dokunak Yozgat'ta becerik olduğunu Van'da güreşçi develer gibi süslediklerini kamyonları İstanbul'da minarelerin lirik olduğunu köprülerinse dialektik Acemi bir bulut bozuyor bütün görüntüyü eski bir şarkı gibi Bu şarkıyı ne zaman duysam aklıma Sinirli bir elin uysal bir bardağa Çok yukardan döktüğü bir içki gelir Sonsuz ve olağanüstü bir bira Köpüklene köpüklene biçimlendirir Soyunarak ağlayan bir kadını Acı bilincinde sonrasızlığın Ama bırakalım bırakalım bunları Yoldan piyade erleri geçiyor tahta bavullarıyla ve büyük yakalarıyla Ve faytoncular görüyorum Yere basışlarındaki ağırlığı azaltmak için Tanrısal bıyıklarıyla durumlarını paraşütlendiren Kars'tayım bu ne biçim Kars bir kenarda Pekâla yalçınlık iddiasında bulunabilecek bir tepenin üstünde Kars kalesi yükseliyor Gökyüzünü Ankara kalesine göre daha soyut ve daha elverişli bir şekilde Hırpalayan bu kale de olmasa N'olacak bakalım hırpalayan bu kale de olmasa Kuşkusuz artacak yalnızlığım sevgili çocuk Biliyorsun ben hangi şehirdeysem Yalnızlığın başkenti orası Bir de yine sevgili çocuk Biliyorsun kişi tutkularıyla Yalnızlığını adlandırıyor o kadar Arkada bir su devrile devrile akıyor Rastgele bir ağaca soruyorum Bir şey var sanki onu soruyorum Değil orda diyor belki biraz daha ilerde Tanrı meleğini ağırlamaya çalışan Ataerkil bir aile gözümü alıyor Dedelerin yüzlerinde erozyon Silip götürmüş bütün evetleri Annelerinse ağızlarında hiyeroglif Babalarınsa ağustoslar atasözleri Amcalarınsa avdan boş dönüyor elleri Teyzelerse elleriyle yargılıyor gök güzelliğini Ablalarınsa boyunları soru işareti Ağabeylerse utançlarından emrah Sıralanmışlar su boylarına Bıçakla soyuyorlar kelimeleri Ya suya giden küçük kızlar Onlar Tıpkı o kuşlar gibi Uçan daha bir süre Sonra da vurulduktan Bir mezarın doğurduğu iştahlı bir çocuktur Anadolu şiiri Ey şiir arayıcısı ey esrik kişi Şu son dönemecini de aşınca gecenin Doğacak gün artık gündüze ilişkin değil Bu ağartı ancak yürekle karşılanabilir Bütün iş orda işte, ordan usturuplu geçmesini bil Tutsaksan ellerin sıvışır gider zincirlerinden Ve balyozla vursalar mısralarına Soylu bir demir sesi yükselir Soylu büyük ve mavi bir demir sesi Ellerim gece yatısına çağrılmış Ve Telaşsız görünmeye çalışan bir Kafka gibi Yüzüm giyotine abone (Göçebe’den) -------------------- Güzelleme Bak bunlar ellerin senin bunlar ayakların Bunlar o kadar güzel ki artık o kadar olur Bunlar da saçların işte akşamdan çözülü Bak bu sensin çocuğum enine boyuna Bu da yatak olduğuna göre altımızdaki Sabahlara kadar koynumda yatmışsın Bak bende yalan yok vallahi billahi Sen o kadar güzelsin ki artık o kadar olur İşe bak sen gözlerin de burda Gözlerinin ucu da burda yaşamaya alışık İyi ki burda yoksa ben ne yapardım Bak çocuğum kolların işte çıplak işte Bak gizlisi saklısı kalmadı günümüzün Gözlerin sabahın sekizinde bana açık Ne günah işlediysek yarı yarıya Sen asıl bunlara bak bunlar dudakların Bunların konuşması olur öpülmesi olur Seni usulca öpmüştüm ilk öptüğümde Vapurdaydık vapur kıyıya gidiyordu Üç kulaç öteden İstanbul gidiyordu Uzanmış seni usulca öpmüştüm Hemen yanımızdan balıklar gidiyordu. (Üvercinka’dan) Şiir İstanbullar geminin altında Kadınları sorarsan onlar da öyle Şişeler de geminin altında, Güzin de Allahtan beni kimsecikler görmüyor Canımın istediğini yapıyorum Çırılçıplak sularda yıkanıyorum, utanıyorum Güzin utanmak istiyor ama nerde Nasıl utanacak bu boş şehirde Güzin utanmak gerektiğini ileri sürüyor Boyuna ileri sürüyor, gözleri mavi Güzinciğim ufak bir kadın bir öpüşlük canı var Hakkın var diyorum utanıyorum Ama İstanbullular kadınlar deniz yıldızları Hepsi hepsi geminin altında Şişeler de orda çuvalın üstünde Elimle koymuş gibi biliyorum (Üvercinka’dan) -------------------- Yazmam Daha Aşk Şiiri Oydu bir bakışta tanıdım onu Kuşlar bakımından uçarı Çocuk tutumuyla beklenmedik Uzatmış ay aydınlık karanlığıma Nerden uzatmışsa tenha boynunu Dünyanın en güzel kadını oydu Saçlarını tarasa baştan başa rumeli Otursa ama hiç oturmaz ki Kan kadını rüzgardı atların Hep andım ne yaşanır olduğunu En çok neresi mi ağzıydı elbet Bütün duyarlıklara ayarlı Öpüşlerin türlüsünden elhamra Sınırsız denizinde çarşafların Bir gider bir gelirdi işlek ağzı Ah şimdi benim gözlerim Bir ağlamaktır tutturmuş gidiyor Bir kadın gömleği üstümde Günün maviliği ondan Gecenin horozu ondan (Üvercinka’dan) Ülke Saat Çini vurdu birden: pirinççç Ben gittim bembeyaz uykusuzluktan Kasketimi eğip üstüne acılarımın Sen yüzüne sürgün olduğum kadın Karanlık her sokaktaydın gizli her köşedeydin Bir çocuk boyuna bir suyu söylerdi. Mavi. Bir takım genç anneleri uzatırdı bir keman Sen tutar kendini incecik sevdirirdin Bir umuttun bir misillemeydin yalnızlığa Yalnız aşkı vardır aşkı olanın Ve kaybetmek daha güç bulamamaktan Sen yüzüne sürgün olduğum kadın Kardeşim olan gözlerini unutamadım Çocuğum olan alnını sevgilim olan ağzını Dostum olan ellerini unutamadım Karım olan karnını ve önlerini ******m olan yanlarını ve arkalarını İşte bütün bunlarını bunlarını bunlarını Nasıl unuturum hiç unutamadım Kibrit çak masmavi yanardı sesin Ormanlara ormanlara yüzünün sesi En gizli kelimeleri akıtırdı ağzıma Şu karangu şu acayip şu asyalı aşkın Soluğu kesen ağulayan ormanlarında Yaşadım o kısa ve korkunç hükümdarlığı Ve çarpıntılı yüreğim saçlarının akıntısında Karadeniz'e karışırdı ordan Akdeniz'e Ordan da daha büyük sulara Geceyse ay hemen tazeler minareleri Kur'an sayfaları satılan sokaklardan Ölüm bir çeşit sevgiyle uçar Ölüm uçar çocuk yüzlere Ben o sokaklardan ne kadar geçtim Damağımda dilinin yosunlu tadı Önce buğulu sonra cam gibi parlak sonra buğulu yine Bir takım tavşanları andıran bir takım su hayvanlarını Pazartesi günlerini ve haftanın öbür günlerini Yani salı çarşamba perşembe cuma cumartesi Bir başak ufak ufak bildirir Konya'yı O başakta o Konya'da seni ararım Ben şimdilerde her şeyi sana bağlıyorum iyi mi Altın ölçü çift ölçü ve altın karşılıksız Para basma yetkisini Fırat'ın suyunu Palandöken'i Erzincan'ın düzünü asma bahçelerin dibini Antalya'nın denizini o denizin dibini Beş türlü yengeç yaşıyan sularında Çağanoz adi pavorya çingene pavoryası ayı pavoryası bir de çalpara Bilinir ne usta olduğum içlenmek zanaatında Canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını Sen kalabalıkta bulup bulup kaybettiğim kimya Yokluğun gayri şurdan şuraya geldi Bir günler şölenlerle egemen ülkende Şimdi iri gagalı yalnızlıklar dönüyor N'olur ağzından başlıyarak soyunmaya Bir kez daha sür hayvanlarını üstüme üstüme Çık gel bir kez daha çıkıntılardan Çık gel bir kez daha bozguna uğrat Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Mart 16, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 16, 2008 SEVGİLİM BİR GÜNÜN ORTASI ŞİMDİ.... Sevgilim, bir günün ortası şimdi Taşıtlar hızla gelip geçiyor, her yer kalabalık, Ben seni düşünüyorum bir bodrum kahvesinde Uzat bana uzat ellerini İzinli askerler görüyorum, kırıtarak yürüyen işçi kızlar İstanbul her günkü yaşantısı içinde, uğultulu, Güvercinler güneşten bir sessizliği biriktiriyor Ben seni düşünüyorum seni Hani tıpkı o ilk günlerdeki gibi Kalbim diyorum kalbim Daha dün tezgâhtan çıkmış bir su sayacı gibi Aşkı anılar besliyor düşler kadar Bu yüzden diyorum ki aşk eskidikçe aşktır Sevgi eskidikçe sevgi. Günümüz ekmeğimiz, türkümüz Çoluğumuz çocuğumuz Binalar yan yana yükselip gidiyor Vapurların ağzı köpük içinde Uzaklarda ne kapılar açılıyor Tirenin biri bir istasyona varıyor Ordan çıkıyor biri. Her şey biliyor her şey Sen biliyor musun bakalım Seni nice sevdiğimi? Üstüne titrrediğimi? Geldiğimi? Gittiğimi Hadi! -------------------- BENİ ÖP SONRA DOĞUR BENİ Şimdi utançtır tanelenen sarışın çocukların başaklarında. Ovadan gözü bağlı bir leylak kokusu ovadan çeviriyor o küçücük güneşimizi. Taşarak evlerden taraçalardan gelip sesime yerleşiyor. Sesimin esnek baldıranı sesimin alaca baldıranı. Ve kuşlara doğru fildişi: rüzgarın tavrı. Dağ: güneş iskeleti. Tahta heykeller arasında denizin yavrusu kocaman. Kan görüyorum taş görüyorum bütün heykeller arasında karabasan ılık acemi - uykusuzluğun sütlü inciri - kovanlara sızmıyor. Annem çok küçükken öldü beni öp, sonra doğur beni. -------------------- SİZ SAATLERİ Siz, saatleri yaşadınız. Zamantaşlarını. Niceldir saatler. Adsızsırlar. Renklerini, kokularını kişiselliklerden alırlar. Aylar birbirinin içinden yürüyebilir. Ağustosta bile Marta gönderme vardır. Yine de gönderme mevsim mantığıyla sınırlıdır. Günlerse bambaşka. Bir günün öbürünün önüne geçmesine izin yok. Günün gizi hem kişiselliğimizde, hem de onun kendi kişiselliğinde. Siz, saatleri yaşadınız. Henüz sözcük haline dönüşmemiş, ya da bir sözcük karşılığı oluşmamış durumlar yarattınız. Tanığınızım. Aylar ayları açıklıyor. Saatler saatleri kum saatiyle açıklayabiliyor. Açıklanmayan tek şey aşk: En büyük sayrılık ve en büyük sağlık. Günü tam gelmemiş olarak bir yanını gizleyen duygu. Denetçi anlamaz, tarihçi atlar, terzi bir araya getiremez, sanatçı elden kaçırır. Kent yıkılıyor. Sokaklar uçtan uca kazılmış. Sesimiz radyasyon içinde. Mühendisler geldiler; kedi resmini bile cetvelle çizerler. Gözlem evinde art arda mevsimler sökülür. Mahşerin ortalık yerinde size rastladık. Elinizi şuramıza koydunuz. Sürgündük. Göçebeliğin elverişli yanlarını da yitirmiş gibiydik. Yanınızda göçmen olduk. Bir yerleşmişlik duygusu ki, hırkamız yazlık sinemada iliklenir. Güneş her sabah verilmiş bir söz gibi doğuyordu. Gerçek neydi biliyor musunuz: Her şey. Yüz yıl sonra bu gün yaşayan hiçbir anne, hiçbir sevgili, hiçbir bebek, hiçbir bıldırcın, hiçbir balina, hiçbir örümcek, hiçbir aslan, hiçbir ceylan, hiçbir yılan var olmayacak. Ayrı bir kardeşlik kanıtı değil mi bu? Hayat kanıtı. Birbirimizin her yönden çağdaşıyız. Siz tebeşirle kara tahtaya ne güzel yazan. Kuzular için özel bir bölüm açmayı da hiç unutmayan. Saatlerle yaşadınız. Düşlerinizde doğulu bir ressamın elinden çıkmış ağırlıksız yapraklar. Kızböceği de göründü. Gece de uçmaya başlamış. Bakır kaptan günlük kokusu yayılır. Geceyle birlikte. Gece de. Sen Serpin, sen Nuri, orda burda nasıl dolaştırdınız. Benziyordunuz. Aynı kişi miydiniz? İki din var: siyah ve beyaz. Gerisi? .. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
raskolnikov Yanıtlama zamanı: Haziran 20, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 20, 2008 Kan Var Bütün Kelimelerin Altında Posta arabalarından söz et bana Kan var bütün kelimelerin altında Ezop'un şu lanetli dilinden söz et Kan var bütün kelimelerin altında Umulmadık birgün olabilir bugün Aslan kardeşçe uzanabilir kayalıklara Bir çay şöyle yağmurların kokusunda Kan var bütün kelimelerin altında İşte durup dururken surda Bir yelpaze gibi açıldı sesin Güzün en gürültülü kanadında Göğün en ince dalında Kan var bütün kelimelerin altında Umulmadık bir gün olabilir bugün Bir çeşme gibi akabilir cumartesi Çığlığındaki sessiz harfler Dün gecenin ağırlığıdır damarlarında Ne güzel konuşur sokak satıcıları Fötr şapkalarıyla ne kalabalıktırlar Ve çiçekçi kızların göğüsleri Daha suçsuzdur kırlangıç yumurtasından Kan var bütün kelimelerin altında Yaprağını dökecek ağaç yok burda Ama ışık sökebilir olanca renklerini Sürekli işbaşındadır belleğin Tanık şairler arasında Oyuncu arkadaşlar arasında Yolculuk bir kafiye arayabilir Atının kuyruğundaki düğümde Ölüm bir kafiye arayabilir Ak gömleğinde Yol bir kafiye arar ve bulur Dönemeçlerin benzerliğinde Kan var bütün kelimelerin altında Bir gül al eline sözgelimi Kan var bütün kelimelerin altında Beş dakka tut bir aynanın önünde Kan var bütün kelimelerin altında Sonra kes o aynadan bir tutam Beyaz bir tülbent içinde Koy iç cebine Bütün bir ömür kokar o ayna Kan var bütün kelimelerin altında İşte o kandır senin gülüşün Sızmıştır hayatın derinlerine Siyahtır orda kırmızıdır Daldan dala atlar Sever çocuklara anlatılan masalları Ama iş savunmaya gelince Yalnız alevi savurur Ve güneşin solmaz çekirdeğini Yalnız doruklarda Umulmadık bir gün olabilir bugün Kan var bütün kelimelerin altında cemal süreyya 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Ağustos 27, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 27, 2008 Var Şu senin bulutsu sesin var ya Uçtan uca tersyüz ediyor geceyi Yataklar var konuşmak için Öpüşmek için telefon kulübeleri Güneşler var, yıldızlar, samanyolları, Karpuzlar gümbür gümbür kapılarda. Tanrılar sofrası amma karanlık Yiyemem tek lokma yiyemem orda. Şu senin tutkulu sesin var ya: Ortak güzellik artı yara izi. Tutar ellerinden kaldırırsın Adı kötüye çıkmış tüm sözcükleri. Yeni törenler gerek bize Yeni törenler -kimi zaman en eski. Dert etme, bütün dilleri içerir Bitki konumu, küçükbaş hayvan sesi. Şu senin dolayık sesin var ya Dondurma yiyen gürbüz bir kız gibi müstehcen, Balkon demirine dayalı bir arka kadar şakacı, İlk doyumdaki gibi yeşil elma tadında. Kimlik denetimi yaptıktan sonra Resimli roman okuyan bir er gibi giderici. Şu senin alçaktan sesin var ya Pencereler var burnumun kemiğinde sızı, Aşklar var unutulmamak için, Boğulmak için ilk sevgili. Sulunun Yüzü Sulunun yüzü bir atmosfer olayıdır. Rasgele yazarı avcıdan öğrendim: Yabanördekleri donmasın diye, Suya nöbetleşe kanat vururlar. Ve işte samandırasıyla Beşiktaş'ınız, Çapraşık bir yüzyılı geriye atar; Tanrım siz şu uzun Anadolu'yu Çocukluk günlerinizde mi yarattınız? Senaryocu bayanla bir bankta oturuyoruz Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. Şuda Var Bir de var sen koynumda yatıyorsun Güzelsin güzelliğin mutlak amenna Kızlığın masanın üstünde Kocana saklıyorsun Oysa koca da ne benim kollarım var Soy bir portakal yedir bana dilim dilim Ben Uzunminareliyimdir doğma büyüme Ne yapıp yapıp denizi görmek isterim 18 Aralık 18 Aralık 1985'te o salonda Kişi nasıl kestirebilirdi ileriyi? Siz, kazıbilimler, alınyazısıbilimler, Geçsin yıllar geçsin, seneler gibi. Mutsuzluk Gülümseyerek Mutsuzluk gülümseyerek gelir, adıyla süslenmiştir; Banliyo treninde rastladığımız Sınav saatini kaçırmış liseli kız, Hep kazanırsın ey çözümsüzlük! Ey otobüssever ey Troya yolcusu! Anımsarsın günlerce konuşup durmuştuk O İB(ipekböceği) sesli kadını; Birinin Grönland'ı olmaya hazırlanıyordu. İki çay söylemiştik orda, biri açık, Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. Metinlerde Buluştuk Metinlerde buluştuk kopkoyu deyimlerde, Koşut ve eş zamanlı okuduk kimi kitapları; O arada iki de defterimiz oldu, Biri babasına daha çok benziyor. Bir türlü kotarılamayan uğraş, C_ harfini daha yeni dönmüşüz; Gözlerimizde İbni Sina bozukluğu, Dostumuzsa, Bodrum'da, dönmez geri. Uzaklardaydın, oracıkta, öbür kitada, Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. Küçük Anne Küçük anne, kelepir kız, Bir şey söyle bana, Bana bir laf et ki binlerce, Onbinlerce görüntü anlatamasın. Genceli Nizami'nin dediği gibi Taşı onunla yıkasalar Üzerinde akik biter, Bakışların ki.. İkinci bir parıltı var senin bakışlarında Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. Olur mu anımsamamak Onaltıncı Louis'yi 14 Temmuz 1789 akşamı, Louis, Şöyle yazmamış mıydı defterine: "Bugün kayda değer bir şey yok.." "Kehanet" adlı kısacık bir şiir buldum Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. Onların Yanı Sizin Onların, yani sizin hayatınıza Şarkılar girmiş, şarkısız edemiyorsunuz Şarkılar, yani barış, yani gökyüzü Yani bazan burun buruna geldiğiniz köşebaşlarında Sonra usul usul, yavaş yavaş kaybettiğimiz Yani dost geldi gelecek, sevgili sevdi sevecek Yani yaşamak adına güzel düştüğü olan Şarkılar, yani yanıldığımız... Sizin, yani onların hayatlarına Allahlar girmiş, Allahlardan kurtulamıyorlar Allahlar, yani çarşıda, pazarda, yani evde Yani arabalarına taş koydukları caddelerde Bir dilim jandarma ekmeği kürekte, kürek denizde Yani sızlayageldiği şey öbür taraflarının Yani gölgesinden ölümü görmüş gibi korkulan Allahlar, yani yine yanıldıkları... -------------------- İki Kalp İki kalp arasında en kısa yol: Birbirine uzanmış ve zaman zaman Ancak parmak uçlarıyla değebilen İki kol. Merdivenlerin oraya koşuyorum, Beklemek gövde gösterisi zamanın; Çok erken gelmişim seni bulamıyorum, Bir şeyin provası yapılıyor sanki. Kuşlar toplanmışlar göçüyorlar Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. İçtim O İçtim o bin yıllanmış testiden, içtim, içtim, Örtüler arasında yeryüzü beğenisiyle Ayışığını paylaşırdı bacakları, Öptüm ayak parmaklarını, öptüm, öptüm. Put'unu cezalandırıyor kır delisi; Oğlan iki ev ötede, Londra'dan gelmiş; Yazsınlar felaketlerin hep çift geldiğini, Garson acıması tutmuş içkievini. Ortaoyunumuzun dekoru bir kağıt mendil Keşke yalnız bunun için sevseydim seni Hiçbir Semtte Hiçbir semtte berberin olmadı, 1954-1980 yılları arasında, 26 yılda 28 ev değiştirdin; Leke kuşağı nasıl bilmez seni! Arabesk nedir diye düşünmüştünüz: Şebboy sesli bir cümbüş, eza içinde; Eşitlik midir komedya, içtenlik mi, Erdem diye benimsenmesi mi fırsatsızlığın? Yürütüyoruz bütünlemeye kalmış bir sessizlikte Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. Gece Bitkilerinden Gece bitkilerinden korkuyorum, Hayır, geceleri bitkilerden! Gizlenirken vurulmuş ulaklara ağıttır Bana açtığın her telefon. İki kalp arasında en kısa yol: Birbirine uzanmış ve zaman zaman Ancak parmak uçlarıyla değebilen İki kol. An ki fıskiyesi sonsuzluğun Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. Cigarayı Attım Denize Şimdi bir güvercinin uçuşunu bölüşüyoruz Gökyüzünün o meşhur maviliğinde Uzun saçlı iri memeli kadınlarıyla Bir Akdeniz şehri çıkabilir içinden Alıp yaracak olsak yüreğini Şimdi bir güvercinin Şimdi sen tam çağındasın yanına varılacak Önünde durulacak tam elinden tutulacak Hangi bir elinden güzelim hangi bir Bir elinde kızlığın duruyor garip huysuz Öbür elinde yetişkin bir günışığı Daha öbür elinde kilometrelerce hürlük Çalışan insanlar için akşamlara kadar Toz duman içinde Bir elinle de boyuna ekmek kesiyordun Biz eskiden de en aşağı böyleydik senlen Bir bulut geçiyorsa onu görürdük Bir minarenin keyfine diyecek yoksa onu Bir adam boyuna yoksulluk ediyorsa onu Ne zaman hürlüğün barışın sevginin aşkına Bir cigara atmışsak denize Sabaha kadar yandı durdu -------------------- Çekirge Bulutu Çekirge bulutu içinde Koynuma soktuğun ekin; Çalgılar ikidurur sürgün ilinde, Bir gözü mavidir bir gözü bleu. Gölgede boy atmış top fesleğen, Bir ilkokul bahçesinde görmüştüm seni, Marienbad ilkokulu, Nişantaş'ta; Bir çocuk yeşil örtüyü çekiverdi. Hızla geçen otobüslerin ardında benzeşmek.. Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. Bir Mineli Bir mineli altın saat, Bir altın köstek ve madalyon Bir roza maşallah, On iki miskal inci. Madalyonunu ve boncuğunu İttim içeri, Gözlerimizin dibi karıştı Dağyollarının uzak dumanı gibi. Ve konsolün üstünde noksan bir gümüş kutu Keşke yalnız bunun için sevseydim seni Bir Kış Bir kış göğü gibi o saat alçalır ölüm, Yalnız işitme duyusu kalır ortada. Asya kentleri yürür dururlar, Höyükler burnumda hızma. Uzakta dev bir damla:Pırıl pırıl Pencap! Tabanlarından kayıp duran sütunlar Yitmiş bir geleceğin işaret parmakları: Horasan uykusuna havlayan köpekler, Buhara. Uzaklara bir bakışın vardı kafeteryada Keşke yalnız bunun için sevseydim seni Bir Çiçek Bir çiçek duruyordu, orda, bir yerde, Bir yalnışı düzeltircesine açmış; Gelmiş ta ağzımın kenarında Konuşur durur. Bir gemi bembeyaz teniyle açıklarda, Güverteleri uçtan uca orman; Aldım çiçeğimi şurama bastım, Bastım ki yalnızlığımmış. Bir başına arşınlıyor bir adam mavi treni Keşke yalnız bunun için sevseydim seni -------------------- Balzamin Sen el kadar bir kadınsındır Sabahlara kadar beyaz ve kirpikli Bazı ağaçlara kapı komşu Bazı çiçeklerin andırdığı İş bu kadarla bitse iyi Bir insan edinmişsindir kendine Bir şarkı edinmişsindir,bir umut Güzelsindir de oldukça,çocuksundur da Saçlarınla beraber penceredeyken Besbelli arandığından haberli Gemiler eskirken,deniz eskirken limanda Sevgili Afyon Garındaki Afyon garındaki küçük kızı anımsa, hani, Trene binerken pabuçlarını çıkarmıştı; Varto depremini düşün, yardım olarak Batı'dan Gönderilmiş bir kutu süttozunu ve sütyeni. Adam süttozuyla evinin duvarlarını badana etmişti, Karısıysa saklamıştı ne olduğunu bilmediği sütyeni, Kulaklık olarak kullanmayı düşünüyordu onu kışın; Tanrım gerçekten çocukluk günlerinizde mi?.. Eşiklere oturmuş bir dolu insan Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. Piri Reis Piri Reis geri çekmiştir haritasını Azmayı çoktan unutmuştur hayvanlar; Başlamıştır Sultanahmet sürüncemesi, Kızlar yatakta yan yatmaya başlar. Ben atımı böyle dört sürüyorum ya, Yetişmek için mi, bilmem, kaçmak için mi? Ya sen? Neden sende tehlike anlarına Bunca hazırlıksız olma özeni? Bir şey var, ancak makilerin orda söyleyebilirim, Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. 8.10 Vapuru Sesinde ne var biliyor musun Bir bahçenin ortası var Mavi ipek kış çiçeği Sigara içmek için Üst kata çıkıyorsun Sesinde ne var biliyor musun Uykusuz Türkçe var İşinden memnun değilsin Bu kenti sevmiyorsun Bir adam gazetesini katlar Sesinde ne var biliyor musun Eski öpüşler var Banyonun buzlu camı Birkaç gün görünmedin Okul şarkıları var Sesinde ne var biliyor musun Ev dağınıklığı var İki de bir elini başına götürüp Rüzgarda dağılan yalnızlığını Düzeltiyorsun Sesinde ne var biliyor musun Söylemediğin sözcükler var Küçücük şeyler belki Ama günün bu saatinde Anıt gibi dururlar Sesinde ne var biliyor musun Söyleyemediğin sözcükler var Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Ağustos 27, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 27, 2008 İki çay söylemiştik orda, biri açık, Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. Uzaklara bir bakışın vardı kafeteryada Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. Baktım yeri toparlıyor ayak izleri Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. Eşiklere oturmuş bir dolu insan Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. İkinci bir pırıltı var senin bakışlarında Keşke yalnız bunu için sevseydim seni. s Seni o kadar yakından görünce, Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. Yürüyoruz bütünlemeye kalmış bir sessizlikte Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. Bir şey var, ancak makilerin orda söyleyebilirim Keşke yalnız bunun için sevseydim seni Kuşlar toplanmışlar göçüyorlar Keşke yalnız bunun için sevseydim seni Herbir mısrası öldüren şiirlerin sahibinden Öldüren ikilikler serpiştirildi gönüllere Keşke yalnız bunun için sevseydim seni Cemal Süreya Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Ocak 2, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 2, 2009 Gazel Ben nice gözle nice denizle nice gazelle Rimle gördüm rimle bildim rimle yaşadım seni Sen ne iydin güzeldiysen de çirkindiysen de Kocan ne iydi sonra Niyde ilinde gökyüzleri Sonra ilk çağlar savaşlarında para ve Babil Dilber derebeyleri haraca bağlayan aşkımızı ekmeğimizi Sonra bulunmaz hint kumaşı lafbilirliğindi Beni yüzyıllık kümesine dadandıran tilki Tüy aldım ki evrende kalkıp gitmeleri özetliyorsun Seni bilmek ne uzun kelime ne acaip ilgi Ama ben nice gözle nice denizle nice gazel Lerimle gördüm lerimle bildim lerimle becerdim o işi Atılar Deltalara Atı'lar deltalara gömülen atı'lar, Saçı'lar fiyortları öpen saçı'lar, Kutu'lar, Haliçlerden susmuş kutu'lar, Takı'lar eski aşkları imler takı'lar. Bol dökümlü gömleğinin içinde Sırtını ve karnını dolanan Ve sonunda sincap olan O kuş. Seni o kadar yakından görünce, Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. Eşdeğeriyle Yan Eşdeğeriyle yan yana yürürken Cehennem sokağında birey olmak, Ve en inceldikten sonra İlkel sözcüklerle konuşmak seninle. Saat beş nalburları pencerelerden Madeni paralar gösteriyorlar, Yalnızlığı soruyorlar, yalnızlık, Bir ovanın düz oluşu gibi bir şey. Hiç bir şeyim yok akıp giden sokaktan başka Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. Daha Ben Daha ben ilk kazmayı vurmadan Elime gelen Karabitki'li testi, Nefertiti'nin mutfağı sayılan yerde Koyu sır yeni hicret yollarını kesti. Terimler eşekarıları sözcüklerin, Acımasızdırlar, adsız ve sueldirler?, Önlerine katarak insan ve hayvan listelerini Sabah akşam kapınızın önünden geçirirler. Fazıl Hüsnü diyor ki, ne diyor Fazıl Hüsnü?.. Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. Bilgisayar Olarak Bilgisayar olarak kullanmış bir gölü Selçukluya pragmalar taşıyan Gazali Bir ilk aptallığı düğüm sayarak Yadsımış dört yanı hep yukarı bakmış. Bu yüzden önündeki ayna kırılır kırılmaz İntihar etti sayılmış tasavvuf ehli, Yine bu yüzden doğduğu an Kaymaya başlamış Osmanlı yıldızı, Baktım yeri toparlıyor ayak izleri Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. Dikkat, Okul Var Şanssız mıydık? haksızlık olur şimdi Düşünsene nasıl geçmiştik hızla Birleşen iki güvercinin arasından Hiç dokunmaksızın onlara Bende tarçın sende ıhlamur kokusu Az mı dolandık Başkentin sokaklarında Ama işte şölenin kaçınılmaz acısı Bizim payımıza düştü sonunda Aşkımız şimdi görklü bir hayatın Yabancaya berbat bir çevirisi Sen metinde üç beş satır atladın Ben geçmiş zamanda dondurdum fiilleri Sen ki özenle katlanmış bir mendil gibiydin Düşünür müsün zaman zaman acaba Nelerle ödedik şu mevsimi Ve gün nasıl vuruyor topuklarımıza Şanssızım diyemem ben kendi payıma Oluyor böyle şeyler ara sıra Sözgelimi okul kitaplarına girmez şiirim Bütün çocuklar anlar da EDİP CANSEVER Yeşil ipek gömleğinin yakası Büyük zamana düşer. Her şeyin fazlası zararlıdır ya, Fazla şiirden öldü Edip Cansever. İşte Tam Bu Saatlerde İşte tam bu saatlerde bir yara gibidir su Yeni deşilmiş uçlarına sokakların, küçük uçlarında. Senin o güneş sarnıcı gözlerin Ölüm yası içindeki bir evde Olmaması gereken birşey gibi,kırılan bir ayna gibi. Bu saatlerde. Çarmıhını yanından eksik etmeyen bir İsa gibi Merdiven taşıyan bir adam görüyoruz Bu adamı ne kadar çok seviyorum, bu kuşu ne kadar Sen ne seviyorsun sen zaten sevince Alnınla ayıklarsın yeryüzünü, Çardaklar binaların ağızlarında Aşar gider kendi sınırlarını Köpekler gizli bir dağı havlar. Bunlar iyidir diyorum bunlar senden haberli, Yoksa nerden bilecekler Karbon sınırlarında yaşayan balıklar Kovadan sızan hicret gününü, Peygamberin parmaklarına asıp paltolarını Nasıl girecekler tanrıevine Mucizesever müslümanlar, Ve On Binlerin Dönüşü sırasında Grek keçilerinin çiftleştiği Dağ yolları neyle donacak? Yine de sevişirken Kullandığımız her kelime Hırsızın devirdiği eşya. Minibüsleri morarmış sokaklar Buğdayın parayla değişildiği Paranın ekmekle değişildiği Ekmeğin tütünle değişildiği Tütünün acıyla değişildiği Ve artık hiçbirşeyle değişilmediği acının. O sokaklarda. Saatler yağmuru gösteriyor, Bugün bu küçük salı günü Herşeyi eksik İstanbul'un, tepedekilerden başka Yalnız Galata Galata Gecenin bodrumlarında beslediği O tükenmez paslanmaz tutkusu Bir ağız mızıkası halinde Denize yediriyor yavaş yavaş Karşılıksız Aşk Üzerine Biliyorum sana giden yollar kapalı üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni Ne kadar yakından ve arada uçurum; insanlar, evler, aramızda duvarlar gibi Uyandım uyandım, hep seni düşündüm yanlız seni, yanlız senin gözlerini Sen bayan nihayet, sen ölümüm kalımım ben artık adam olmam bu derde düşeli Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda; hangi şarkıyı duysam, bizim için söylenmiş sanki Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu; bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri Raslaşmamak için elimden geleni yaparım bu böyle pek de kolay değil gerçi... Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya; bunun verdiği mutluluk da az değil ki Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa, sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem, son isteğimi de söyleyebilirim şimdi: Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu yalvarırım onu okuma carşamba günleri Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Ocak 2, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 2, 2009 Park Öyle sevdim ki seni Öylesine sensin ki! Kuşlar gibi cıvıldar Tattırdığın acılar AFRİKA Afrika dediğin bir garip kıta El bilir âlem bilir Ki şekli bozulmasın diye Akdeniz'in Hâlâ eskisi gibi çizilir Haritalarda KANTO Ben nerde bir çift göz gördümse Tuttum onu güzelce sana tamamladım Sen binlerce yaşayasın diye yaptım bunu Bir bunun için yaptım - Garson bira getir Garsonun adı Barba Ben nereye gittimse bütün zulumlardı Bütün açlıklardı kavgalardı gördüğüm Kötülüklerin büsbütün egemen olduğu Namussuz bir çağ bu biliyorsun - Garson rakı getir Garsonun adı Hakkı Sen belki de bir resimsin ne haber Kırmızı bir Beykoz'un yanında duruyorsun Yapan bir de ağaç yapmış yanına Dallarına konsun diye kelimelerin - Garson şarap getir Garsonun hali harap Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Ocak 2, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 2, 2009 Ama Senin Daha nen olayım isterdin, Onursuzunum senin! Cemal Süreya Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Diciembre Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2009 Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit, Günahıma girmeden, katilim olmadan git! Git de şen şakrak geçen günlerime gün ekle, Beni kahkahaların sustuğu yerde bekle. Git ki siyah gözlerin arkada kalmasınlar, Git ki gamlı yüzümün hüznüyle dolmasınlar Madem ki benli hayat sana kafes kadar dar, Uzaklaş ellerimden uçabildiğin kadar. Hadi git, benden sana dilediğince izin, Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin. Kahrımın nedenini söylesem irkilirler; Çünkü herkes beni Kays, seni Leyla bilirler. Sanırlar ki sen beni biricik yar saymıştın; Oysa ki hep yedekte, hep elde var saymıştın. Hadi git, ne bir adres, ne bir hatıra bırak, Zannetme ki pişmanlık, mutluluk kadar ırak! Sanma ki fasl-ı bahar geldiği gibi gitmez, Sanma ki hüsranını görmeye ömrün yetmez. Her darbene tehammül edecektir bedenim, Gururum mani olur perişanıma benim. Yari Ferhat olanın ellerle ülfeti ne? Şirin ol katlanayım dağ gibi külfetine. Henüz layık değilken tomurcuk kadar aşka, Sana gül bahçesini kim açar benden başka! Hercai arılara meyhanedir çiçekler, Kim bilir şerefinden kaç kadeh içecekler! Madem aşk tablosunun takdirinden acizsin, Git de çağdaş ressamlar modern resimler çizsin. Ne vedaya gerek var, ne de mektuba hacet, Git de Allah aşkına bir selama muhtaç et! Güllere de aşk olsun gene sen kokacaksan! Fallara da aşk olsun gene sen çıkacaksan! Kopsun nerden inceyse artık bu bağ, bu düğüm, Her gece daha berbat, daha vahim gördüğüm. Korkulu düşlerimi yorumdan kaçıyorum; Sırf sana üzülüyor, sırf sana acıyorum. Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit, Günahıma girmeden, katilim olmadan git! Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
thalese Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2009 işte aşk! işte, sevgilide yokuluş, erime, kaynaşma mısraları. ne güzel söylemiş, "Güllere de aşk olsun gene sen kokacaksan! Fallara da aşk olsun gene sen çıkacaksan! " Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Mart 14, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 14, 2009 arkadaşlar Git şiiri Cemal Süreya'ya ait değil. Cemal Safi'nindir Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Topal Kırkayak Yanıtlama zamanı: Nisan 1, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 1, 2010 Türkü Bir kitap düştü yanan bankadan Kaptım hemen eve koştum Sayrılıklar yaptı ki baştan sona Bağ bahçe tutkusuyla okudum Masalın sonunu bekliyorum şimdi Herkes toplanacak bir odada. Şimdi sen varsın gidiyoruz Şu genç kız dizini dayamış Şoförün ensesine Aslında o götürüyor bizi Dolmuşta sekiz kişi Oyuncaklar gibiyiz Sanmasınlar inanmıyorum Elbet inanıyorum tanrıya Herkesin kendi tanrısı var Sen ölünce ölüyor o da. Cemal Süreya Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
rufus7 Yanıtlama zamanı: Temmuz 18, 2013 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 18, 2013 Yakın bir arkadaşımın sesiyle, sizinle bu şiiri paylaşmak istedim arkadaşlar. Umarım beğenirsiniz. http://www.youtube.com/watch?v=yvGOduR4Erk Ülke Saat Çini vurdu birden: pirinççç Ben gittim bembeyaz uykusuzluktan Kasketimi eğip üstüne acılarımın Sen yüzüne sürgün olduğum kadın Karanlık her sokaktaydın gizli her köşedeydin Bir çocuk boyuna bir suyu söylerdi. Mavi. Bir takım genç anneleri uzatırdı bir keman Sen tutar kendini incecik sevdirirdin Bir umuttun bir misillemeydin yalnızlığa Yalnız aşkı vardır aşkı olanın Ve kaybetmek daha güç bulamamaktan Sen yüzüne sürgün olduğum kadın Kardeşim olan gözlerini unutamadım Çocuğum olan alnını sevgilim olan ağzını Dostum olan ellerini unutamadım Karım olan karnını ve önlerini ******m olan yanlarını ve arkalarını İşte bütün bunlarını bunlarını bunlarını Nasıl unuturum hiç unutamadım Kibrit çak masmavi yanardı sesin Ormanlara ormanlara yüzünün sesi En gizli kelimeleri akıtırdı ağzıma Şu karangu şu acayip şu asyalı aşkın Soluğu kesen ağulayan ormanlarında Yaşadım o kısa ve korkunç hükümdarlığı Ve çarpıntılı yüreğim saçlarının akıntısında Karadeniz'e karışırdı ordan Akdeniz'e Ordan da daha büyük sulara Geceyse ay hemen tazeler minareleri Kur'an sayfaları satılan sokaklardan Ölüm bir çeşit sevgiyle uçar Ölüm uçar çocuk yüzlere Ben o sokaklardan ne kadar geçtim Damağımda dilinin yosunlu tadı Önce buğulu sonra cam gibi parlak sonra buğulu yine Bir takım tavşanları andıran bir takım su hayvanlarını Pazartesi günlerini ve haftanın öbür günlerini Yani salı çarşamba perşembe cuma cumartesi Bir başak ufak ufak bildirir Konya'yı O başakta o Konya'da seni ararım Ben şimdilerde herşeyi sana bağlıyorum iyi mi Altın ölçü çift ölçü ve altın karşılıksız Para basma yetkisini Fırat'ın suyunu Palandöken'i Erzincan'ın düzünü asma bahçelerin dibini Antalya'nın denizini o denizin dibini Beş türlü yengeç yaşıyan sularında Çağanoz adi pavurya çingene pavuryası ayı pavuryası bir de çalpara Bilinir ne usta olduğum içlenmek zanaatında Canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını Sen kalabalıkta bulup bulup kaybettiğim kimya Yokluğun gayri şurdan şuraya geldi Bir günler şölenlerle egemen ülkende Şimdi iri gagalı yalnızlıklar dönüyor N'olur ağzından başlıyarak soyunmaya Bir kez daha sür hayvanlarını üstüme üstüme Çık gel bir kez daha yıkıntılardan Çık gel bir kez daha bozguna uğrat. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
AurorA Yanıtlama zamanı: Ocak 9, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 9, 2015 [h=3]Üvercinka[/h] Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor Bütün kara parçalarında Afrika dahil Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma Yatakta yatmayı bildiğin kadar Sayın Tanrıya kalsa seninle yatmak günah daha neler Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor Bütün kara parçaları için Afrika dahil Senin bir havan var beni asıl saran o Onunla daha bir değere biniyor soluk almak Sabahları acıktığı için haklı Gününü kazanıp kurtardı diye güzel Bir çok çiçek adları gibi güzel En tanınmış kırmızılarla açan Bütün kara parçalarında Afrika dahil Birlikte mısralar düşürüyoruz ama iyi ama kötü Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremez Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar Bütün kara parçalarında Afrika dahil Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki Padişah gibi cesaretti o alımlı değme kadında yok Aklıma kadeh tutuşların geliyor Çiçek Pasajı'nda akşam üstleri Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor Bütün kara parçalarında Afrika hariç değil Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
yelisss Yanıtlama zamanı: Ocak 9, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 9, 2015 ''Uzaktan seviyorum seni! Kokunu alamadan, Boynuna sarılamadan. Yüzüne dokunamadan. Sadece seviyorum! Öyle uzaktan seviyorum seni! Elini tutmadan. Yüreğine dokunmadan. Gözlerinde dalıp dalıp gitmeden. Şu üç günlük sevdalara inat, Serserice değil adam gibi seviyorum. Öyle uzaktan seviyorum seni, Yanaklarına sızan iki damla yaşını silmeden. En çılgın kahkahalarına ortak olmadan. En sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadan. Öyle uzaktan seviyorum seni! Kırmadan, Dökmeden, Parçalamadan, Üzmeden, Ağlatmadan uzaktan seviyorum. Öyle uzaktan seviyorum seni; Sana söylemek istediğim her kelimeyi, Dilimde parçalayarak seviyorum. Damla damla dökülürken kelimelerim, Masum beyaz bir kağıtta seviyorum.'' [ Cemal SÜREYA ] Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.