nevermore Oluşturma zamanı: Mayıs 10, 2009 Paylaş Oluşturma zamanı: Mayıs 10, 2009 Kıyamet yaratıcısının öfkesi bugün şaşırtıcıdır, çünkü Musa, Hristiyanlık tarafından yeniden ele alınan On Emir'in esinini Babil'de, Hammurabi yasalarında bulur. I.yüzyılda, yani Yuhanna'nın kinci ve kehanet içeren şiirini yazdığı dönemde Babil, bir hayaletten başka birşey değildi ve bu kadar alçakça davranışı kuşkusuz hak etmiyordu. Ancak Yahudiler ebediyen hatırlarlar ki, İÖ 598'de Nebukadnezzar, Kudüs kuşatmasını zaferle gerçekleştirdi ve Yahuda kralı Yekoyakim'i Babil'e köle olarak götürdü, onun tahtına kukla Sedekias'ı geçirdi. Yine hatırlarlar ki 587'de Sedekias da isyan etti ve Nebukadnezzar geri döndü ve bu kez çok daha fazla sayıda yahudiyi savaş esiri olarak Babil'e götürdü. Bunu hatırlıyorlardı çünkü iki tutsaklık Yahuda krallığının sonunu getirmişti. Canlı bir hatıra! Yahudiler bu dönemden sonra Akdin hala yürürlükte olup olmadığını ve Tanrı'nın kendi halkını hala hatırlayıp hatırlamadığını kendilerine sormaya başladılar. Babil diniyle yahudilik birbirinden çok farklıydı. Babil dininde Panteonu yöneten belli başlı tanrılar şunlardı: Öncelikle Gökyüzünün Efendisi ve diğer tanrıların babası Anu; Anatanrıça olmasına karşın bekar olan Nintud; göksel bakire Innina; Yeryüzü Tanrısı Enlil ve eşi Ninlil; Sümerde Enki olarak geçen Su Tanrısı Ea ve eşi Damkina. Nintud'un kırk kadar değişik adı vardır: Belit Ilani yada "tanrıların anası"; aynı zamanda Makh, Ninhursag yada "dağ kraliçesi" adıyla da anılır; bu Sümerler için "yeryüzü kraliçesi", Babilliler içinse "ölüler ülkesi kraliçesi" demektir. Ancak Aruru yada "hamilelik tanrıçası", daha basit olarak ise Mama da denir ona; dişil bir yaratılış ilkesinin antik örneği olan Mama, anaerkil bir toplumun yansısı olan bir anlayışın sonucu olarak erkeği kilden yaratmıştır. Tıpkı antik dinlerde olduğu gibi tanrıların kimlikleri birbirine karışmış ya da üstüste binmişti: Örneğin Nintud ve İnnina aynı öznitelikleri paylaşıyordu; insanlık günah işlediğinde ve tanrılar insanlığı kötü muameleyle tehdit ettiğinde bu iki tanrıça aracılıkları yoluyla onları cezadan kurtarıyorlardı. Günah kavramı bile, şimdiden bağışlanmış olan birşeyi nitelemek anlamını içeriyordu. Babillilerin baş tanrısı Şeytanın oğlu Marduk'tu. Marduk; başlangıçta Sümer tanrısı Amar-Utuk, yani "Güneş-Tanrı'nın Kalçası", İbranilerin Merodach'ı, Babil şehrinin ve ardından tüm Babil imparatorluğunun vasisi olan ve Yargı ve İlkbahar Işığı tanrısı da olan Marduk, simgeleri bizim Jupiter dediğimiz yıldız ve ejderha-yılan Mussussu'dur. Çünkü, fetihler ve tutsaklıklar boyunca tanrılara ait bilgi ve inançlar bir ülkeden diğerine geçerler ve bunu yaparken, bazı özniteliklerini bırakıp başkalarını kazanarak bir dinden diğerine geçerler. Mezopotamyanın tanrıları çok farklıdır. Çünkü insanlık tarihinde ilk kez Mezopotamyada tanrılar insanlara hizmet edecektir; ne Okyanusyada, ne Çinde, ne Hintte, ne de Mısırda asla böyle hizmet etmemişlerdir. Mezopotamya panteonlarının akrabalık, yakınlık ve özdeşliklerini tanımlamaya tüm bir almanak yetmez. Örneğin İnnina'nın bir kız kardeşi vardır, Ereşkigal; cehennemlerde hüküm sürer, ancak cehennemler Nintud'un da alanıdır; bu da İnnina ve Nintud'u kardeş yapar. Mezopotamya teologlarının altı yüz tanrıdan oluşan -Annunaki'ler- dünyevi ve cehennemi olduklarından aşağı bir panteon oluşturdukları ve Babil ve Asur dinlerinin yaklaşık dört bin tanrıdan ibaret olduğu bilindiğinde teologların tam gün çalıştıkları seve seve kabul edilir! Babil mitlerine göre, insan eski bir tanrının, Kingu'nun kanından doğmuştur; Kingu baş demon olmuş ve evrende düzensizlik tohumları ektiği için Marduk'un emriyle ölüme mahkum edilmiştir. Ama Kingu ikilik taşımayan bir demondur: Kötüdür; salt kötüdür, ondan hiçbir yardım dilenilemez, örneğin Mısır mitolojisinde Ra'nın Seth'den aldığı türden bir yardım dilenilemez. Bu, Kingu'nun oğlu olan insanın, temelde kötü olduğu anlamına gelir; Kötülük onun kanındadır ve tenindedir. Tiamat ve Apsu, tanrılar doğurmuşlardır ve bunların gençliği gürültü ve patırtı içinde geçmiştir; Apsu, eşine şikayet ediyordu: "Davranışları katlanılır gibi değil. Ne gündüz dinlenebiliyorum ne de gece uyuyabiliyorum. Bu gürültüye son vermek için onları yok etmek istiyorum ki sonunda sükunet egemen olsun da uyuyabilelim!" Sonrasında, çabuk öfkelenen Apsu'nun talep ettiği çocuk öldürmeyi tartışırlar. Bu durum diğer tanrıların kulağına çalınır. Tiamat'la boğaz boğaza gelmek ve göksel güçlerin davasını savunmak için seçilmiş Marduk, savaş arabasıyla yola çıkar. Cadaloz öldüğünde bedenini uzunlamasına parçalara böler ve benekli sırtını göklere fırlatır, karnını da yeryüzüne.. Aynı zamanda Tiamat'ın oğlu olan, insana kanını veren ve Marduk tarafından ölüme mahkum olmuş olup cezası henüz infaz edilmemiş olan Kingu da annesinin yardımına gelir. Bu devlere yaraşır kavga sırasında Marduk tarafından paramparça edilir. Ana katilliğine dayanan bu kanlı kozmogonide, erkeklerin üzerinden yaratılmış kahramanlık örtüsü vahşeti gizleyemez; bu mitlerde hakim olan kötülük kadınsallıktır, Kadınsallık kötülüktür.Simge meraklıları, isterlerse bu mitlerdeki erkek ilke ve dişi ilke üzerinde uzun süre uğraşabilirler, dişinin ölümüyle sonuçlanan bu düelloda.. Başka bir kozmogoni de şöyledir: Soğuk Su Tanrısı Enki; annesi derin sular Tanrıçası Nammu tarafından uyandırılır. Nammu tanrılara dayatılan zahmetli çalışmalardan şikayetçi olur. Bunun üzerine Enki; onların yerine çalışacak kuklalar yaratmalarını önerir. Öncelikle, der, yeryüzü ile derin sular arasındaki ara bölgeden getirilmiş kil gerekiyordu. Nammu'nun alanından çıkarılması gereken bu kil, kuklaların kalbini yapmaya yarayacaktır. Sekiz tanrı daha göreve katkıda bulunurlar ve insan soyu böyle yaratılır. Enki, başarısını kutlamak için bir şölen düzenler. Şölende çok içki içilir. Enki'nin karısı Ninmah çakırkeyif olur. Yaratılışın başarılması onu hiç kuşkusuz kuşkucu kılmıştır, ve Enki'ye kuşkuyla dolu olarak şöyle der: "İnsan bedeni neye değer? Ben rahar rahat yaparım onu!" Bu sarhoş meydan okumasını, "Yapın o halde, sizin yaratacağınız her insan varlığına bir yer bulacağıma söz veririm," diye yanıtlar kocası. Ninmah, işe koyularak bir hadım, bir kısır kadın ve dört sakat yaratır. Enki hepsine toplumda bir rol verir. Hadımı bir memur, kısır kadını nikahsız yaşayan bir eş yapar, sakatlara da ticarette iş sağlar. Sonra bir kaynağa göre, "rolleri değiştirerek devam etmesi için Ninmah'a meydan okur. Kendisi yaratacaktır, ve bu yaratacağı şeylere Ninmah toplumda yer bulacaktır, bunu yapamayacağını iddia ederek Ninmah'a meydan okur. Ninmah meydan okumayı kabul eder. Enki, önce, "doğalı çok olmuş" bir adam yaratır, bu insan soyundan ilk "yaşlı" kişidir. Adam Ninmah'ın karşısına çıkar. Ninmah adama bir parça ekmek sunar, ancak yaşlı adamın ne dişleri vardır ne de ekmeği tutacak gücü. Ninmah bu zavallıya ne yapacağını bilemez. Adamakıllı sarhoş olan Enki, zaferinin ihtişamını artırmak için, her biri birbirinden biçimsiz ve herbiri birbirinden belalı beş erkek ve kadın yaratarak eşini köşeye sıkıştırır. Ninmah toplum içinde onlara hiçbir iş bulamaz. Gece gürültü patırtı içinde son bulur. Bu mitleri incelediğimizde, aklımıza ilk gelen, Mezopotamyalıların, esprili ve hatta laubali bir tutum takınarak konuşmalarından anlaşılacağı gibi, tanrıları karşısında Yunanlılardan yada Keltlerden daha az saygılı davrandıklarıdır. Amu bu ilk düşünce yüzeysel kalacaktır, insanın sadece tanrılar için köle olduklarını anlatan bu mitler, Yunan mitlerinden yada dünyadaki tüm diğer mitlerden kesin ayrılığını tam burada yaratır. Hiçbir Mezopotamya tanrısı bir Mısır yada Yunan tanrısıyla eşlenemez, coğrafi sebeplerle tanrı adları ve nitelikleri birbirine geçmiş olsa bile, "Mezopotamyadaki şu tanrı Yunandaki şu tanrının eşdeğeridir" denemez. Tanrıların tanrılıkları algılaması, yani bir tanrının "tanrı olma mahiyeti" ve insanlarla aralarındaki ilişki çok farklıdır. Olympostaki çok küçük bir grubun aristokrasisi olan Yunan mitolojisi tanrıları, zorunluktan değil, kişisel amaç ve isteklerinden ötürü insanla iletişime geçmiş görünmektedir. Ama Mezopotamyadaki tanrılar sistemi, uzaydan dünyaya gelmiş koca bir ırkın kurduğu bir yönetimin halkıymış gibi görünen bir nüfusa sahiptir (onbinlerce tanrı) , tanrılar bir zorunluluk-bir gereklilik-bir iş dolayısıyla dünyadadırlar, bu işleri yapmak zorundadırlar ve yorulmaktadırlar, ve kendileri yerine çalışacak kendilerine benzer bir ırk yaratırlar.. Bu mitoloji, diğer tüm mitolojilerden farklıdır. Mezopotamya tanrılarının "güçlüleri" , mesela Enki yada Enlil, bu çok ileri medeniyetin - ırkın krallığının yöneticileri yada büyükleri olarak da düşünülebilir. Sümerlerde durum biraz daha farklıdır; binlerle ifade edilen bir tanrı sayısı, ama ek olarak, tanrılardan başka, iblisler.. Enlil'in bir yarı-insan kadından çoğuğu olur, Lilith Nergal'i doğurur. Nergal yukarı dünyadan bir tanrıdır, Tanrıların emri üzerine, bir konuda özür dilemek için yeraltı krallığına iner ve Ereshkigal'in karşısına çıkar; ama sonunda cehennemi bedenin güzelliğiyle baştan çıkarak kendini onunla, "erkeklerin ve kadınların yaptıkları şeyi" yapma arzusuna kaptırır. Kuşkusuz bu işte iyidir, çünkü, o gittikten sonra baştan çıkarıcı Ereşkigal iki gözü iki çeşme ağlar: "Nergal, zevklerimin sevgilisi! Onunla birlikte zevk alacak kadar yeterince boş zamanım olmadı!" (Lurker, Bablonian and Assyrian Religion) Aşktan deliye dönen Ereşkigal, Nergal'i yakalamak ve tekrar kucaklayabilmek için cehenneme getirmek üzere tanrılara Namtar'ı bir haberci olarak gönderir. "Git; Anu, Ea ve Enlil'le konuşmalısın! Anu, Enlil ve Ea'nın kapısına sür yüzünü, De ki onlara, çocukluğumdan beri ben, Diğer kızların tanıdığı zevki tatmadım, Çocukların oyununu bilmedim, Bana gönderdiğiniz ve beni hamile bırakan tanrı yeniden yatsın benimle! Geri gelsin bu tanrı ve geceyi geçirsin benimle sevgilim olarak! Eğer göndermezseniz, Ölüleri dirilteceğim ve canlıları kemirecekler, Yeryüzünde ölüleri canlılardan kalablık kılacağım!" Belli olduğu gibi, bu ateşli aşk söylevi, gözyaşı döken bir kızın değil, kinci bir gücün söylevidir. Gılgamış, İştar'ın aynı sebepten gerçekleşen tehdidine boyun eğmemiştir. Ama Nergal'e Tanrılar tarafından böyle bir hak verilmemiştir, Ereshkigalin savurduğu tehdit ciddi ve korkunçtur. Bu yüzden Gökyüzünden Cehenneme götüren merdivenden iner; görünüşte çok kötü bir ruh hali içindedir, Yedi Kapı'nın bekçilerini birbiri ardına yener, taht salonuna erişir, Ereşkigali görür, kahkahadan kırılır ve onu saçlarından yakaladığı gibi tahttan aşağı atar ve sürükler, o sırada Ereşkigal ağlamakta ve evlenmek için yalvarmaktadır. Tahtta da beraber oturmalarını istemektedir. Bunun üzerine Nergal tükenir, yalancı olarak takındığı tutumu bırakır ve karanlık aşığını kucaklar ve tahtını Ereşkigalle paylaşmayı da kabul eder. Burada da ölüm ve kötülük, cansızlık olarak Ereşkigal'in dişiliğinde gösterilmiştir. Ayrıca, insanın özünün kötü olduğunu, ona can veren tanrıları da bu şekilde dolaysız açıklayan Mezopotamya dininde, tanrıların birçoğunun da yarattıkları insan gibi "kötü" kabul edilmesi (kötü ve iyi kavramlarını sorgulayan biri olarak ben, bu nitelemeyi reddederim, ama burada yazdığım, 'objektif' kelimesiyle de kibarlaştırılarak söylenen, klasik-sıradan halkın ortalama-vasat görüşüdür.) Gerçekten de Mezopotamya dininin temeli Günah ve Varlığa içkin Kötülük kavramına dayanmaktadır. Mezopotamya dinine egemen ve belirleyici iki mit, yani insanın yaratılışı ve Nergal-Ereşkigal miti de, diğer hiçbir mitolojide karşılıksız yada benzerliksizdir, tanrılara ve insana ya alay yada saygısızlık içerir. kaynak Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.