Jump to content

Shakespeare’de Erotik Öğeler


nevermore

Önerilen Mesajlar

Shakespeare dönemi İngiltere’sinde tiyatro, tam anlamıyla bir altın çağ yaşamaktaydı. Bu gerçeğin Shakespeare’in tüm yapıtlarına yansıdığını görürüz. O, gelmiş geçmiş yazarlar içinde yaşamın ve evrenin bütünlüğünü en iyi kavrayarak bilgeliğini, çeşitli duygusal incelikler ve düşünsel derinliklerle yapıtında dışa vura­bilmiş bir ozandır.

Shakespeare’in oyunlarındaki erotik öğeler üzerine kitap bile yazılabilir. Günümüzde bazı ruhbilimciler Shakespe­are’in oyunlarını çözümlerken Freud’un kuramlarını doğrulayan insan ilişkisi şab­lonlarına işaret etmektedirler. Örneğin Hamlet’in annesiyle olan ilişkisinde Oedipus kompleksi, “Onikinci Gece” adlı oyunda Viola ve Sebastian ikizlerinde hermafroditlik motifi, “othello”nun Des-demona’sımn kişiliğinde ölümüne neden olacak ölçüde erotizm bulurlar. Kuşkusuz bu saptamalarda doğruluk vardır. Zaten Shakespeare’in en ilginç yanı, oyunlarının her çağda ve değişik toplumlarda günün düşüncesine göre yorumlanıp yeni bir şeyler bulunabilmiş olmasıdır. Ancak günümüze dek etkili olan romantik çağ yorumcuları, erosa pek öncelik tanımamış, Shakespeare’in oyunlarının bu yanını görmemizi güçleştirmişlerdi. Oysa ozanın bazı oyunlarında erotizm oldukça ağır basar. “Antonius ile Kleopatra”da bu iki kahramanın cinsel aşkı işlenir. Yer yer efotik imgelerle dolu “konuşmalar, yoğun bir duyumsallık içeren ilişkiyi anlatır. Kleopatra: “Atma mı binmiş?/ Ne mutlu o ata, Antonius’un ağırlığını taşıyor!”

Konusu aşk çevresinde dönen bir başka oyun da “Bir Yaz Gecesi Rüyası”dır. Bu oyunun ilk kaleme almışı, bir düğün şöleninde oynanmak amacıylaydı. Aşık olduklarının peşinden koşup bir yandan da kendilerine aşık olanlardan kaçan gençle­rin kovalamacası, orman perilerinin kral ve kraliçesi Oberon ile Titania’nın açık saçık sözlerle çekişmeleri, derken Titania’ nın büyü sarhoşluğu içinde bir eşekle sevişmesi, oyunu tam bir hayvansı erotizm doruğuna ulaştırır. Shakespeare’in bu gibi oyunlarında erotizm, yaşamın ve evrenin bir parçasıdır. Seyirci üzerinde özel bir etki yaratmak için tasarlanmış bir sahne öğesi değildir.

Dramatik edebiyatın cinselliğe yak­laşımı, tiyatro tarihi boyunca çağın genel havasına göre değişiklik gösterir. Cinsel konuların ilk sahneye getirilişi Aristophanes’in oyunlarıyla baş­lar. Ortaçağda din, ahlâk ve toplumsal yaşamda baskıcı bir tutum egemen olduğu için bu dönemin tiyatrosunda din dışı konulara hemen hiç yer verilmez. Fakat Rönesans ile birlikte başta eş aldatma olmak üzere tüm cinsel konuların büyük bir canlılıkla tiyatro eseri içeriklerini oluşturduğunu görürüz. Rönesans düşü­nürü Machiaveiii bu tip oyunların ilkini ve günümüze dek en çok ün kazananını yazmıştır. “Adamotu” adını taşıyan bu güldürüde çocuk sahibi olamayan tutucu bir erkek, karısını tedavi ettirmek üzere bir hekime baş vurur. Öte yandan kadın çok güzeldir. Kurnaz hekim, saf kocayı karısını cinsellik üzerinde etkileri olduğu sanılan adamotu sayesinde iyileştirdiğine inandı­rarak kadını kendisi gebe bırakır.

Ancak Rönesansm özgürlükçü havası çok uzun süre devam etmez. İnsanın cinsel yaşamını da konu eden, din dışı içerikli oyunlar, yerlerini vatanseverlik, kahra­manlık öyküleri anlatan trajedilerle, insan zayıflıklarını alaya alan güldürülere bıra­kır. Dram sanatı için geçerli olan klâsik estetik ilkeler katı kurallara dönüştürülür­ken türler de konu ve karakter açısından yukarıda belirtildiği gibi kesinkes ayrılır.

Yüzyıllar boyu üzerinde söz edilmeyen, yaşamın bayağı sayılan en gerçek yönleri, 19. yüzyılın ikinci yarısında başta Fransız doğalcılarının yapıtlarında olmak üzere yeniden gün ışığına çıkartıldılar. 19. yüzyıl başının siyasal çalkantıları, (Napolyon tehditi), orta sınıfın kültür taşıyıcısı haline gelmesi ve endüstri devrimi Avrupa’da pozitivist düşüncenin, dolayısıyla bilimsel bakış açısının baş tacı edilmesine yol açmıştı. Doğa bilimlerine, toplum sorunla­rına ve özellikle kalıtım etmeninin toplum yapısını nasıl etkilediği konusuna karşı duyulan büyük ilgi, bu çağın dramını belli konular çevresinde odaklaştırır. Bireylerin davranışlarındaki toplumsal ve biyolojik (kalıtımsal) nedenler bu dramlarda say­dam kılınmaya çalışılır. O güne dek üzerinde durulması büyük kamu tepkisi oluşturacak insan doğasıyla ilgili pek çok sorun sahne ışığı altında ameliyat masasına yatırılır.

Fransız doğalcılarının en ünlüsü Emile Zola’nın “Therese Requin” adlı sahne yapıtı bu tür yapıtların ilkidir. Burada güçsüz, çelimsiz bir koca ile evlendirilen çok sağlıklı ve cinsel güdüleri güçlü bir kadının bir araya gelişlerindeki kaçınılmaz trajedi anlatılır. Kendi gibi cinsel güdüleri güçlü, sağlıklı biri ile kocasını aldatan Therese Raquin, sonunda aşığı ile birleşe­rek kocasını öldürür. Fakat bu olayın doğurduğu vicdan azabıyla baş edemez.

Sigmund Freud’un insan davranışı ve bunun cinsel kökenleriyle ilgili olarak ortaya attığı kuramlar, çağın aydınlarını derinden etkiledi. İnsanın iç dünyasının sergilenişi üzerine dram yazarları da daha büyük bir. özen göstermeye başladılar. Ayrıca oyunculuk sanatı açısından bir takım yeniliklerin uygulanması, Stan-islavski adındaki Rus tiyatro yönetmeninin karakter yaratmada ruhsal derinlikleri vurgulaması, bilim alanındaki bu yenilik­lere koşut gelişimlerdi. Gerek Freudcu, gerek pozitivist görüşler, İbsen, Strindberg, Shaw, Chekov gibi çağın sanatçılarının yazdıkları dramlarda yansır. İbsen’in “Hortlaklar” adlı piyesi yine kalıtım sorununu işler. Sorun, ahlâksız bir baba­dan oğluna aktarılan frengi hastalığıdır. Bernard Shaw, “Mrs. Warren’in Mesleği” adlı oyununda fahişelik yapmış olan bir kadının bir çok bakımlardan pekala saygıdeğer olabileceğini gösterir. “Baba” oyununda Strindberg, anne-baba-kız’dan oluşan bir aile çekirdeği içindeki korkunç ve sıradan gerilimleri sergiler. Erkek, bu üçgen içinde, en zararlı çıkandır. Strind-berg’in bütün oyunlarında kadın erkek arasındaki köklü çatışma vardır. “Ölüm Dansı” adlı oyununda yazar, cinsleri savaş halinde gösterir.

Gerçekçi Alman tiyatrosunun başta gelen yazarlarından Gerhart Hauptmann, Güneş Batarken” başlıklı yapıtında yaşlı bir toprak sahibi soylu kişinin yaşamının sonbaharında, genç ve halktan bir genç kıza duyduğu olağandışı aşkı anlatır. Öte yandan, bu çağın cinsel sorunlara yönelik dramatik yazını içinde, en büyük şoku uyandıran yapıtlardan biri, Wedekind’in “İlkbahar Uyanışı”dır. Trajik sonla biten bu oyunda 13-15 yaşlarında yeni yetme gençlerin cinsel sorunları ve bu sorunlarıy­la birlikte yakın çevrelerinde karşılaştıkları katılık, anlayışsızlık anlatılmaktadır. 1891′ de yazılan bu oyun günümüze dek pek az oynanabilmiş, her oynandığı yerde kamu tepkisi yaratmıştır.

Freud ile aynı çevrede yetişen Viyanalı Arthur Schnitzler, oyunlarında onun düşüncelerini büyük ölçüde yansıtmış, cinsel aşkın psiko-sosyal gerçekliğini ortaya koymuştur. “Anatol”, “Gönül Eğlencesi” ve “La Ronde”da tek bir çiftin ilişkisini ele almak yerine aynı ağırlığı birkaç çiftin aşk ilişkilerine vererek aşk üzerine genellemeye uygun bir dramatik ortam yaratır. Bu aşk ilişkileri içinde çeşitli toplumsal tabakadan kişileri yerleştirerek, temelde toplumda var olan bozuklukları gösterir.

İçinde yaşadığımız yüzyılın ilk yarısı­nın ürünü olan bu cinsel tabu oyunları, günümüzün daha olgun havası içinde yeni yaklaşımlarla bugün yeniden ve oldukça sık olarak sahnelenmektedirler.

bir kısmı alıntı

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...