Caner2693 Oluşturma zamanı: Mayıs 21, 2009 Paylaş Oluşturma zamanı: Mayıs 21, 2009 Aziz Nesin'in "İhtilali Nasıl Yaptık" kitabından... Kimi insana göre dünya küçülmüştür, öyle küçülmüştürki, dünyayı iki parmakları arasına alıp hap diye yutuvereceklerdir. Aç açına, niçin, nereye gittiğini bilmeden sokaklarda dolaşmak zorunda kalanlar için dünya atlaslara sığmayacak kadar büyüktür. Açlığın ikinci gününde dünya bana çok büyük gelmeye başlamıştı. Kemal'i görünce birden umutlandım. - Nereye Böyle? Dedim. - Hiiiç!... Dedi. Bu tek heceden ona dünyanın büyük geldiğini anlamıştım. - Üstünde yeri olmayan dünya büyük gelir! Dedim. Ne demek istdiğimi anlayıp anlamadığını bilmiyorum ama, o da bana, - İnsanlar ancak aç kaldıkları zaman ciddi olarak düşünmeye başlarlar... dedi, sonra da ekledi: - Karnını hem de pastayla doyurmak istiyorsan benimle gel! -Benim her fikre saygım vardır; seninkide bir fikir, onun için saygı duyarım... dedim. Galatasaray postahanesinin sırasında bir handan girdik, dördünce kata çıktık. İki kanadı açık geniş kapıdan daldık. Geniş salondaki insanların, görünüşe göre, yaşlarının ortalaması seksenin üzerindeydi; yani hayat seviyeleri yüksek yurttaşlarımızın arasındaydık. Sanki yaşımızı ve ağırlığımızı hesaplamışlar gibi bize yadırgayarak baktılar. Aralarında - kadın denilebilirse - iki de kaknem vardı. Arkalıkları, ayakları, kol dayanacak yerleri kabartmalı, oymalı, yaldızlı, yüzleri parlak kumaştan koltuklaraoturmuşlardı. Geniş pencelerde döşemeye kadar sarkan tüllerle kadife perdeler örtük olduğundan, ortadaki uzun masanın üstüne gelen salkım salkım merceklerden, cam parçalarından yapılmış avizenin bir sürü lambası yanıyordu. Biz, boş buldupumuz bir kanepeye yanyana oturduk. Kemal bacak bacak üstüne atmış , iyice kaykılıp sırtını arkaya dayamıştı. Bu adamların arasına neden düştüğümüzü , burada nasıl edip de pastayla karnımı doyuracağımızı düşünüp dururken, Kemal önündeki sehpa üstünde duran gümüş kutudaki cigaralardan bir tane alıp yaktı. Oradan bir cigara da ben alıp yaktım. Sabahten beri cigara içmemiş olduğumdan, ilk cigara dumanını çekişte başım dönmeye başladı. Bizden sonra bir kişi daha gelmişti. - Kim bunlar diye yavaşça Kemal'e sordum. - Bunlar, memleketimizin çok ünlü ve aydın hergele takımlarında, diye fısıldadı... - Ne olacak burada? - Şimdi anlarsın... Kolalı adamlar boşalan gemi zinciri takırdısıyla gülüyorlardı. Onlardan birkaçını tanımıştım; Gazetelerde sık sık resimleri çıkan toplumun vitrinlik mostralarıydı. Çenenin derisi, boyun, boğaz boğaz girintisi yapmadan doğrudan doğruya göğsüne inen besili bir adam kol saatine baktıktan sonra, ortadaki uzun masaya geçti, gıcık temizleyip konuşmaya başladı: - Pek muhterem davetliler! Bilindiği gibi, daha evvel de gazetelerde ilan olunduğu veçhile bugün burada Türkiye'yi Turizm Yolu ile Kalkındırma Cemiyeti'mizi kurmak gayesi ile toplanmış ubulunuyoruz. Gene malum olduğu veçhile, Cemiyetler Kanuna göre kurucular heyetinin teşekkülü icap etmektedir. Bendenizin bir teklifim var. Kurucu heyetinin Kalabalık olmasında fayda vardır. Binaenaleyh zahmet buyurup teşrif etmiş olanların Kurucu Heyeti teşkil etmelerini rica ediyorum. Muvafık, Muvafık!! Çok muvafıktır! Sesleri yükseldi. Besili adam, - O halde dedi, şimdi hazır bulunanların isimleri tespit edelim. Kapı yanında oturanlardan başladı. Hepsini tanıyor, onlar daha kendilerini tanıtmadan besili adam adlarını yüksek sesle söyleyerek kağıda yazıyordu: - Profesör Cudi Rendelioğlu, Ordinaryüs Profesör İlham Tarit, Doktor Zihni Kılapacı... Sıra bize gelince besili adam, - Siz? Diye sordu. Arkadaşım cigaranın dumanını savurduktan sonra, - Kemal Yalız... Dedi. - Siz? - Hasan Cimbirik... Diye adımı söyledim. Böylece arada bizde Türkiye'yi Turizmle Kalkındırma Cemiyeti'nin kurucularından oluvermiştik. Besili adam, - Kurucu heyetimiz, teşekkül etmiş bulunuyor, dedi. Hazırlanacak tüzükle birlik kurucu heyet gazetelerde ilan edilecektir. Şimdi bir başkan seçmemiz icap ediyor efendim. Kısa bir sessizlikten sonra fısıldaşmalar oldu. Bakışlarından, oturdukları yerde kalçalarını döndüre döndüre kıpırdanışlarından hepsinin de başkan olmak hevesinde olduğu anlaşılıyordu. Açlıktan neredeyse bayılacaktım. Kemal'e - Ne zaman pasta yiyeceğiz? diye yavaş sordum. - Eğlenceden sonra... diye fısıldadı. Besili adam, - Müsade buyurulursa, dedi, başkanlık için Ordinaryüs Profesör Ali Suat Beyefendi'yi teklif ediyorum. Kızgın kızgın besili adama bakıyolardı. Açıkça hakları yenmişti. Hiç olmazsa başkanı desteklemek gerekiyordu. İlk şaşkınlıkları geçince alkışlamaya başladılar. Ağzı kulaklarına varab Ord. Prof. Ali Suat Bey, alkışlara teşekkür için koltuğundan kalkarken Kemal, - Bir dakika efendim... diye bağırdı. Kemal gibi boynun kalsın sana ne yahu? Bütün başlar Kemal'e çevrildi. Kemal, - EFendim, dedi. Muhterem Ord. Prof. Ali Suat Beyfendi'nin başkan olmaları hiç şüphe yokki cemeiyetimiz için de ayrı ayrı bizler için de şeref olacaktır... Ali Suat Bey denen adama baktım, dudaklarını birleştirmiyor, keyfinden salya olup salya olup kendi ağzından akıp gidecek. Kemal, - Ancak, dedi, bilindiği gibi Ali Suat Bey Beyefendi, Esas Teşkilat Hukuku kürsünün tek hocasıdır, yüzlerce öğrencisi kendilerinden nur bekliyor. Bu durumda sayın profesörü ilmi çalışmalarından ayırıp, velev ki, cemiyetimizin menfaati için olsa bile başkan yapmamız bilmemki, ne dereceye kadar doğru olur... Profesör bu sözlere çok bozulmuştu, bişeyler söylemek için ağzında takma dişlerini takırdatıyordu ama Kemal susmuyordu ki, o konuşsun... - Bundan başka Ali Fuat Beyefendi, İlmi İnkişaf Cemiyeti'nin de başkanı bulunuyorlar. Ayrıca Milletler Arası Hukukçular Cemiyeti'nin ve yine Milletlerarası Esas Teşkilat Hukuku Araştırmaları Derneği'nin de Türkiye mümessili bulunuyorlar. Sonra evlerinin bulunduğu semt olan Çiftehavuzları Güzelleştirme Cemiyeti'nin vaşaknıdırlar. Kimsesiz Çocukları Kurtarma Derneği'nin reisi bulunduklarını da unutmayınız. Ali Suat Bey sapsarı olmuştu, artık takma dişlerini de takırdatamıyordu. Adama felç gelmiş olmasından korktum. Kemal onun başkanı bulunduğu daha birçok cemiyet, birlik dernek adı saydıktan sonra, - Görülüyor ki, dedi, muhterem Ord. Prof. Ali Suat Bey sosyal faaliyeti pek çok olan, memleketimizin dünyaca tanınmış bir alimidir. Bu durumda kendilerinin başlarını kaşımaya vakit olacağını sanmıyorum ama, eğer lütfeder de cemiyetimizin başkanı olurlarsa, hiç şüphesiz bizleri bahtiyar edeceklerdir. Yüzde yüz başkan olmuş sayılacak bir adamı başlarından savuşturmuş olmanın sevinciyle oradakiler Kemal'i öyle coşkun alkışladılar ki, alkış seslerinden salonda beşyüz kişi var sanılabilirdi. Birdenbire sanki, yirmi yaş çöküvermiş görünen Ali Suat Bey zorla ayağa kalktı, beni başkanlıktan affetmenizi rica edecektim. Adam koltuğa sanki bir daha kalkmamak üzere çöktü. Besili adam, - O halde, dedi muvafık bulursanız başkanlığa Cemal Hıdırlı Bey'i teklif ediyorum. Ali Suat Bey'in canı çok sıkılmış olduğu için ters ters, - Kimi yaparsanız yapın! dedi. Kendileri başkan olamadıkları için öbürlerininde canlarının sıkıldığı suratlarının asılmasından belliydi. Ama yine teklifi alkışlamaktan geri kalmadılar. Cemal Hıdırlı Bey, alkışlara teşekkür için başıyla selam verirken, Kemal yine fırladı ayağa, - Müsade buyurursanız bir teklifim var! diye bağırdı. Yine başlar ona çevrildi. - Efendim, Cemal Hıdırlı Beyfendi'nin lütfedik başkanlığımızı kabul buyumaları bizler için ne şeref!... Bu sırada Cemal Hıdırlı dedilen adam, ağzı kulaklarında, övülmekten utanmış adam pozunda, - Estağrafurullah, estağfurullah... Benim için hizmettir efendim!... diyerek ayağa kalkıp oturuyordu. Kemal, - Yüzlerine karşı methetmek gibi olmasın ama kendileri Meclisin en faal uzvudur. Arzetmek isterim ki, başkanlıkları cemiyetimiz için elbette çok faydalı olacaktır. Yalnız... Bilindiği gibi Cemal Hıdırlı Beyfendi'nin milletvekili bulunması dolayısıyla çok ağır teşriî vazifeleri olduğunu da gözden uzak tutmayalım. Cemal Hıdırlı oturduğu yerden, - Meclisin tatil zamanı... Tatillerim var, tatillerim var! deyip duruyordu ama, Kemal'in sesi onunkini bastırıyordu: - Yine bilindiği gibi Meclisin tatil olduğu zamanlardada seçim bölgesine gidip seçmenleriyle temas etmektedir. Kaldıki, Cemal Hıdırlı Bey ayrıca Hacetbaba Kulübü'nün de reisleri bulunmaktadırlar. Ayrıca kendileri Amatör Pul Koleksiyoncuları Derneği'nin de başkanı bulunuyorlar... Görüyorsunuz ki, omuzlarında ne kadar ağır ve mesuliyetli vazifeler vardır. Sonra efendim At Neslini İslah Komisyonu'nunda başkanıdır. Bundan başka Arpaçay'dan Yetişenler Cemiyetini'nde başkanı başkanı bulunmaktalar... Cemal Hıdırlı'nın diş gıcırtıları bize kadar geliyordu. Ateş saçan gözlerinden anladığıma göre, elinden gelse Kemal'i çiğ çiğ yiyecek. Kemal bu adamında başkan olduğu yerleri sayıp döktükten sonra, - Görüyorsunuz ki efendim. dedi. Cemal Hıdırlı Beyfendi'ninde başlarını kaşıyacak vakitleri bile yoktur. Birde cemiyetimizin başkanlığı kendileri yüklersek, insafsızlık etmiş oluruz; rica ederim, insaf beyler, insaf!.. Lütfen insan buyurunuz! Cemal Hıdırlı Bey bu sözlere rağmen başkanlığı kabul edecekti ama, hepsi de başkan olmak isteyen öbür kurucular, - Doğru efendim... - Evet olmaz!... - Beyin hakkı var... diye kemal'i onaylayıp alkışı basınca Cemal Hıdırlı da, arkadaşlarının tevecüühlerine teşekkür edip, - Beyefendininde buyurdukları gibi hakikaten çok meşgulüm; lütfen beni mazur görünüz! diyerek koltuğa külçe gibi. Besili adam, - O halde, dedi, başkanlığa Cahit Amcan beyi teklif ediyorum. Başkanlığı kaçıranların isteksiz alkışları arasında Cahit Amcan Bey teşekkür için söze başlayacakken Kemal yine fırladı: - Söz istiyorum! Kemal'in yine bir munzurluk çıkaracağını öğrenmiş olan kurucular, başkanlığın kendilerine gelmesi umuduyla, - Buyrun! - Buyrun Efendim! - Sizi dinliyoruz... diye atıldılar. Kemal, - Cahit Amcan Beyfendi, hakikaten cemiyetimize başkan olmaya layık vasıfları fazlası ile haiz bulunmaktadırlar. Lütfedip başkanlığımızı kabul buyururlarsa bizim için ne mutlu... Cahit Amcan Bey, - Teveccühünüz beyfendi, iltifat ediyorsunuz Beyfendi... diye selam üstüne selam verirken Kemal, - Ancak... dedi, Cahit Amcan Beyfendi büyük bir gazetenin sahibi ve başyazarı bulunuyorlar... Cahit amcan - Olsun olmasın... ben razıyım... kabul ederim!.. diye bağırıp duyuruyordu. Kemal "müsade buyurunuz efendim" diye sözü aldı: - Düşününüz ki, dördüncü kuvvet basının bugünlerde işleri ne kadar zordur. İç ve dış tehlikelerin arttığı ve her zamandan ziyade birlik ve beraberlik içinde bulunmamız lazım gelen tarihimizin bu en kritik günlerinde her Allah'ın günü bir başyazı yazmak kolay değildir. Cahit Amcan, - Ben alışığım beyfendi, yazarım, kolay yazarım... diyordu ama Kemal susmuyordu: - Sonra efendim, Cahit Amcan Beyfendi'nin Türk Hava işleri Anonim Şirketi'nin Sular İdaresi İdare Heyeti'nin, bir başka işletmeninde Meclis Başkanı olduğu lürfen gözden zauk tutmayınız. Cahit Amcan'ın sol ayağı hırsından, belki saniyede elli titreşimle döşemeye vuruyor, trampet sopası gibi parmaklarıyla da koltuğu dövüyor. Kemal, Cahit amcan Bey'in başkanı bulunduğu Gazete Sahipleri Birliği, Uluslararası Basın İşleri Derneği gibi daha birçok yerleri saydıktan sonra, - Şimdi Kalkar Cahit Amcan Beyfendi'ye bir de cemiyetimizin başkanlığını verirsek haksızlık etmiş oluruz... Buna hakkımız var mı muhterem arkadaşlar? Bu şartlar altında pek muhterem Cahit Amcan Beyfendi'nin başkanlığı kabul edeceklerini sanmıyorum. Maamafih yine kendileri bilirler. Ben kendi namıma cemiyetimizin başkanlığını lütfen kabul buyurmalarını bilhassa rica ederim. Cahit Amcan , mecalsiz yığılıp kaldığı koltuktan, - Hayır, kabul edemeyeceğim maalesef!.. diye inledi. Besili Adam - O halde beyler, dedi, münasip görülürse başkanlık için Şükrü Irgın Beyi teklif ediyorum. Kemal, - Bu sefer sen kalk su koyver! diye fısıldayarak beni dürttü. - Adamı tanımıyorum... dedim. - Atarsın... dedi. Şükrü Irgın'ın Başkanlığı kabul olunmak, oda teşşekkür etmek üzereydi ki, Kemal'in kabama batırdığı iğneyle hıh! diye bağırııp ileri fırlayınca, Kemal, - Bey söz istiyor! diye bağırdı. Ortada, ayakta kala kaldım. Birkaç gün önce bir gazetenin dedikodu sütununda bu Şükrü Irgın'ın kızından küçük yaşta bir kızla yeni evlendiğini okumuştum, hemen o aklıma geldi, - Muhterem efendim, dedim, zannederimki Şükrü Irgın Beyfendi, burada bulunanların en yaşlısıdır. Bu bakımdan hepimizden tecrübelidir. Binaenaleyh başkanlığa en muvafık olan Şükrü Irgın Beyfendidir. Ancak... daha yeni evlenmişlerdir ve olgun yaşta genç bir hanımla evlenmiş olmalarından dolayı kendilerini tebrik ederiz. Daha balaylarını yaşıyorlar. Bu işin zorluğunu düşününüz. Öyle zannederim ki, başlarını kaşıyacak vakitleri yoktur ve şu anda aramızda bulunmaları bile... Şükrü Irgın Bey, ağlamaklı titrek bir sesle, - İstemem, başkanlık maşkanlık istemem! diye inledi. Başkanlık için kimi teklif ettilerse, Kemal aynı taktikle hepsininde sevincini kursağında bıraktı. Kemal'in saydığına göre, en çok başkanlık rekoru iki yaşlı kadındaydı. Başkanlığı nasıl olsa kaçırmış olanlar, kendilerinden başka biri de başkan olmasın diye Kemal'den yana oluyorlardı. Başkan adaylığı sırası kendilerine gelmemiş olanlarda, sıra kendilerinegeliyor diye rakiplerinin düşmesi için Kemal'i destekliyordu. Başkan, olabilcek, Kemal'le benden, birde besili adamdan bir yaşlı adam kalmıştı, oda tıp profesörüydü. Kemal, onunda başkan ve üye olduğu yerleri sıraladıtan sonra tıp fakültesindeki hocalığını, hastalarını, radyodaki tarih ve sosyoloji konuşmalarını, amatör kuşçuluğunu daha neleri saydı ve, -Eksik olmasınlar muhterem profesör, bize yardım olsun diye başkanlığımı belki kabul ederler. Çünkü yardım sever bir zattırlar. Fakat muhterem profesörden yardım istemek şöyle dursun, elimizden gelsede keşki biz kendilerine yardım edebilsek... dedi Besili adam başkan gösterildi. En belalısı bu çıktı, Kemal her ne söylerse, - Olsun başkanlığıda yaparım! diyordu. Kemal, - Bu kadar ağır ve yüklü vazifeler altında beyfendinin birde cemiyetimizin başkanlığını kabul etmeleri doğrusu büyük fedakarlıktır. takdir ederiz. Besili adam bar bar bağırıyordu: - Evet fedakarlık... Var mı bir diyeceğin? İş çığırından çıkmıştı, hatta terbiye sınırlarınıda aşmıştı, ama kemal hiç bozulmadan, soğukkanlılıkla, nezaket ve ciddiyetle konuşuyordu: - Hayır beyfendi, siz başkanlığı isetesenizde biz size vermeyiz. Çünkü biliyoruzki, fedakarlık ediyorsunuz. - Ediyorum yahu!... -Edemessiniz beyfendi, buna hakkınız yok. Siz etseniz bile biz müsaade etmeyiz. Besili adam, - Sana ne be!... diye bar bar bağırıyordu. Kemal de ciddiyetletane tane konuşuyordu. - Bana ne olur mu beyfendi, siz bu memlekete lazımsınız. Siz kendinizi feda etseniz bile, memleket sizi feda etmez. Sizin bu vazifeyi bir fedakarlık olarak kabul ettiğinizi biliyoruz. Yazık değil mi size?... - Allah Allah... Çatııık belaya yahu. Sana ne arkadaş? Sen karışma be!... - Yoo... Ben karışırım. Zaten memlekette işe yarar adam kıtlığı var... Zatıaliniz gibi kıymetler kolay kolay yetişmiyor beyfendi. Siz bize acıdığınızdan yardım etmek başkan olmak istiyorsunuz ama, ne kadar isterseniz isteyin, biz sizi başkan yapmayız. Sizden memleket daha büyük hizmetler bekliyor. Hırsından deliye dönen adam, - Sanane ulan! diye bağırmaya başlayınca, öbürleride, - Evet olmaz... diye onu yatıştırmaya çalıştılar. Bir yaşlı adam, Kemal'e, - İkinizden başka başkan olacak adam kalmadı... dedi. O zaman akılları başlarına gelmiş olacakki, kızgın kızgın, - Anlaşıldı... İstedikleri de bu... diye söylenmeye başladılar. Kemal hemen atıldı: - Katiyen kabul etmem baylar! Çok rica ederim, boşuna ısrar etmeyin!... Sizler gibi pek muhterem, kıymetli ve münevver bir topluluğa başkanlık etmek için ne kifayem, ne kabiliyetim var, ne haddime... Söz sırası bendeydi, - Mümkün değil... dedim, bendeniz haddimi bilirm. Böyle bir cemiyete başkanlık etmeye ne yaşım, ne başım müsait... Boşuna tartışmalarla saatler geçmişti. - Peki, ne olacak? Ne yapacağız? diye birbirlerine sordular. Birisi; - Vakit, çok geçti, dedi, bu meseleyi başka bir toplantıda hallederiz. O zamana kadar bir başkan düşünürüz. Şimdi büfeye buyrunda... Zengin büfenin olduğu yandaki salona giderken, besili adam Kemal'e, - Kuzum, siz kimsiniz? diye sormaz mı. Kemal, - Hiç... dedi. - Nasıl hiç? kim oluyorsunuz siz? Büfeye gitmekten vazgeçip hepside başımıza toplanmıştı. Kemal, - Hiç kimse değiliz. dedi. Vatandaşız... - Nasıl Vatandaş? Yavaş yavaş akılları başlarına geliyor, hep birden soruyolardı: - Necisiniz siz? - Ne iş yaparsınız? - Kim çağırdı sizi buraya? Kemal, - Müsaade edin de anlatayım, dedi, bir arkadaşımla iş arıyorduk. Oraya buraya iş var mı, diye soruyoruz... Kapıyı açık görünce müracaat için girdik buraya. Sonra siz bizim isimlerimizi de bu cemiyetin kurucu heyeti arasına yazdınız. İşte hepsi bu... Hınçlarını çıkarmak için bağırarak hepsi birden üstümüze yürüdüler: - Bozguncu alçaklar... - Hainler!... - Ben anlamıştım zaten bunların bozguncu olduğunu... - Defolun!... - Polis çağırın!... - Bırakmayın, tutun, polise haber verin... - Telefon edin!... Ellerinden kurtulup merdivenlere attık kendimizi. Kemal geriye dönüp, - Üüüü... Başkanlara gel... Yuuuuu!.... diye birde bağırmaz mı!... Sokağa fırladık, kalabalığa karıştık , çoktan gece olmuş, lambalar yanmış... Kahkalarla gülmekten gözlerime yaş gelmişti. Kemal'e - Yaptığını beğendin mi? Ne olurdu sanki içlerinden biri başkan olsaydı da büfede karnımızı tıka basıp doldursaydık! Kemal, - Boş ver, dedi. Bu kadar eğlenmek bir gece aç kalmaya değmez mi!... - Değer, dedim. Dünya yine büyüdükçe büyüdü. Açlıktan bacaklarım bükülüyordu. Üstünden yeri olmayanlara dünya hep işte böyle büyük gelir... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.