nevermore Oluşturma zamanı: Mayıs 29, 2009 Paylaş Oluşturma zamanı: Mayıs 29, 2009 Madde Şuurdan Bağımsız Olamaz "Madde şuurdan bağımsız olamaz" diyen bilim adamları madde üzerinde şuur enerjisini kullanan tüm insanlara son derece önemli sorumluluklar yüklemektedirler. Şuurun fiziki evrende üstlendiği rolü böylesine yalın bir şekilde ortaya koyan bilim hepimize yepyeni pencereler açmaktadır. Artık bu çerçevede kendimizi sorgulamalı ve bu bilgi ışığında zihinlerimizi esnetmeliyiz. Eğer evrenimizde de bu ilkeler geçerliyse ki öyle olduğu birçok bilim adamı tarafından kabul ediliyor o halde bugünü de geleceği de şekillendiren hepimiz değil miyiz? Buradan hareketle bizim klasik manada anladığımız, her şeyin önceden birebir saptandığı, kesinleşmiş bir kader veya gelecek yoktur diyebiliriz. Gelecek henüz şekillenmemiştir. Onun şekillenmesinde hepimize pay düşmektedir. Göstereceğimiz çabalar, gelecekte yaşayacağımız olasılıkları oluşturmaktadır. Buna göre her birimiz; düşüncelerimizle, beklentilerimizle, dünyanın geleceğine ve bugününe ait tahayyüllerimizle, hem kendi geleceğimizi şekillendiriyoruz hem de evrenin şekillenmesine bir nebze de olsa katkıda bulunuyoruz. Şuurlu ya da şuursuz olarak oluşturduğumuz her düşünce formu bizim katılımımızın olumlu mu olumsuz mu olduğunu belirlemektedir ki bu, işleyişi kavrayan kişi için çok büyük sorumluluklar doğurmaktadır. Bilelim ya da bilmeyelim bu sorumluluk hepimiz için geçerlidir. Bugün bilimin ispatladığı kimi gerçekler mistikler tarafından hep bilinmiş ve hep söylenmiştir. Buda, "insan varoluşun büyük dramı karşısında hem aktör hem de seyircidir. Biz ne düşünüyorsak oyuz. Düşüncelerimizle yarattığımız her şeyiz. Düşüncelerimizle dünyayı oluşturuyoruz" derken şuurun madde üzerindeki etkisini, düşünce gücünün önemini, kaderlerimizin oluşumuna olan katılımcılığımızı anlatmıştır. Düşünce Gücü ve Kuantum Tibet'in Tantrik mistikleri de düşüncelerin hammaddesine ‘tsai’ adını verir. Her zihinsel eylemin, bu gizemli enerjinin dalgalarını üretmekte olduğunu ileri sürer. Yogilerin şuurlu olarak bu yeteneklerini geliştirdikleri ve imgeleme çalışmaları yaptıkları bilinir. İran Sufileri düşüncenin süptil yapısına ‘alam almithal’ derler ve düşünce gücü ve imgelemeyle kişilerin kaderlerini değiştirebileceklerini anlatırlar. Bu bilgi bize, kesin çizgilerle belirlenmiş bir alın yazısı olmadığını, yaptığımız her eylem, ürettiğimiz her düşünce nedeniyle işleyen sebep-sonuç yani deterministik yasaların geçerli olduğunu ve kaotik işleyiş nedeniyle her an her şeyin, bizim tahayyül edemeyebileceğimiz olasılıkların cereyan etmesine neden olduğunu göstermektedir. Hem bireysel olarak hem de dünya insanlığının tümünün kaderinin şekillenmesinde katılımcı olduğumuzu işaret etmektedir. Hayatlarımızın akışını her birimiz ve karşılıklı etkileşimlerimiz belirlemekte, yönlendirmekte, yönünü tayin etmektedir. Hepimiz, tüm dünya insanları aslında bütünsel bir gelişmeye tabiyiz. Yarattığımız her sebep sonuç birey olarak bizi etkilediği gibi dünyamızı da etkilemektedir. Çünkü gerek atom altına, gerekse dünya okulunun işleyişinde, bilimin de kabul ettiği gibi, kaotik bir işleyiş vardır. Bu kaotik işleyişe pozitif olarak ne şekilde katkıda bulunuyoruz?> Daha açıkçası, “kaos” kelimesinden ne anlıyoruz. Anlam duruşumuzu da belirleyecek olan tek unsurdur. Kaos “kargaşa” olarak anlaşılıyor ama bu yanlış anlayış eksik bilgilenmeden kaynaklanıyor. Kaos düzenin öteki yüzü, zıtların birliği prensibinin, Yin-Yang felsefesinin, hatta Tao’nun da özündeki ikiliğin birlikte bütünleşmesidir. Dinamik sistemlerin işleyiş biçimi olduğu idrak edildiğinde, Kaos’u engellemek, her şeyi düzene dönüştürmek gibi bir ikilemin aslında olmadığı daha net anlaşılıyor. Kaos ardından da düzen vardır. Kaos’un ve kendi kendisini oluşturan Düzen’in; canlı sistemlerin birbirlerini tamamlayan iki unsuru olduğu bilgisine “gözlemcinin kaotik işleyişe pozitif katılımı demek de mümkündür.” Gizli Düzen Bir an önce bunu sorgulamak gerekmez mi ? Şikayet ettiğimiz her şeyin sorumlusunu dışarıda aramaktan vazgeçip ne zaman bu sorumluluklardaki payımızı pozitife çevirmeye başlarsak, işte o zaman tümel gelişmeye şuurlu katılımcılığımızı hayata geçirmiş olacağız ve kaosun içindeki gizli düzenin oluşmasına katkıda bulunacağız. "Bugün kendin için ne yaptın? yerine, bugün Dünya için, insanlar için ne yaptın sorusuna vicdan rahatlığıyla cevap verebildiğimiz gün, çok şeyin değişmiş olduğunu göreceğiz" ifadesi, ütopya olmaktan çıkacaktır. Atom fizikçileri şöyle diyorlar: "Doğal dünyada olaylar ve fenomenler bölümler halinde tek tek ve sırasıyla değil, hepsi aynı anda ve bir bütünsellik içinde gerçekleşmektedir. Biz gerçeğin yalnızca yaklaşık bir yansımasını ortaya koyabiliriz; bundan dolayı da elde ettiğimiz bütün akılcı bilgiler kaçınılmaz bir biçimde sınırlı kalmaya, yani geniş kapsamlı olmamaya mahkumdur." Spiritüel öğretilere göre de nesnelerin hepsi akışkan ve değişken bir karaktere sahiptir. Gerek doğu öğretilerinin gerekse ruhsallığın öne sürdüğü dünya görüşü, sonsuza dek işleyen ve içsel dinamizm taşıyan özellikler gösterir; aynı zamanda da "zaman" ile "değişim"i iki temel nitelik olarak kabul eder. Bu açıdan kozmos, tek ve bölünemez bir gerçeklik olarak algılanmaktadır. Kozmos, hareketli, canlı ve organik ve ruhsal ve maddesel olarak görülmektedir. Ruh varlıkları şuur enerjileriyle bir tümel şuur oluşturmakta ve hem kendisinin hem de maddenin tekamül etmesi için tekrar doğuş yasasına uyarak kozmostaki dinamik dengeyi oluşturmakta, çeşitli vazifeleri yerine getirmektedir. Kuantum Fiziği ve Esneme Şansı Atom fiziği hepimize inana geldiğimiz birçok kavramın rölatif olduğunu gösterip başka gerçekliklerin de olabileceği hakkında esneme şansı tanıyor. Dogmatik olmamak gerektiğini vurguluyor. Atom fiziği bize, boş uzay kavramının geçersiz olduğunu, bizim cansız dediğimiz demirin bile canlı olduğunu ve çevresiyle etkileşim halinde olduğunu, sürekli bir titreşime sahip olduğunu gösteriyor. İşte bu anlayış, spiritüel yolların da dünyayı ve evreni algılama biçimidir. Ruhsal öğretilere göre de doğa, durağan değil, dinamik bir dengeye sahiptir. Her şey sürekli tekamül etmekte yani evrimleşmektedir. Varlıkların asli hedefi, uyum sağlayarak enkarne olabildiği maddi kürelerde hem maddeyi hem de kendini geliştirmek ve bu kaotik işleyişte evrendeki dinamizme katılmak, değişim ve başkalaşım da rol almaktır. Çünkü Evren birbirinden ayrışamayan bir ağ gibidir. Yani kozmik ağ, hayat doludur, hareket eder, büyür ve sürekli olarak değişir. Bu yaklaşım modern fizik ile benzerlik gösterir. Ancak tüm bunları kabul etmek için, fizikçilerin de dediği gibi akılcı bilginin sınırlılığını kabul etmek gerekir. Oysa çoğumuz için akılcı bilginin sınırlılığını ve izafi oluşunu kabul etmek imkansız gibidir. Çünkü hepimiz için beyinlerimizin yaratmış olduğu "gerçeğin sureti", "gerçeğin kendisinden" daha kolay anlaşılmaktadır. Sahip olduğumuz tasarım ve kavramlarımızı gerçekliğin ta kendisi olarak kabul etmekte ve sadece kavramlara yüklediğimiz anlamlardan oluşan bir dünyada yaşamaktayız.. KAYNAK 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
eisenheim Yanıtlama zamanı: Mayıs 29, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 29, 2009 Başlık hoşuma gitti. Okuyunca "Nefes alarak bile şekillendirmiyor muyuz zaten?" dedim. Konu gayet güzel olmuş. Zaten gelecek deyince kuantum da atom fiziği de işin içine giriyor. Hele Einstein'i anmamak hiç olmaz. Heroes'i izlerken en çok Parkmann'a özeniyordum. Ancak Hiro da fena değil. Uzay-Zaman sürekliliğini bükebilmek fena olmazdı. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
xteksus Yanıtlama zamanı: Mayıs 29, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 29, 2009 tek kelimeyle kesinlikle evet Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
thalese Yanıtlama zamanı: Mayıs 29, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 29, 2009 bu yazıların daha detayları için sizlere; Paul Davies'in Tanrı ve Yeni Fizik, Michael Talbot'un Mistik Düşünce ve Yeni Fizik Stephen Hawking'in Zamanın Kısa Tarihi adlı kitaplarını önerebilirim. çünkü; bu yy.da yaşayan özellikle fizikçilerin bir iddeası var; bilim, özellikle de fizik, bugün Yaratıcı Olgusu'a ulaşmaya yeterlidir. (bunu ben söylemiyorum, Paul Davies'in aynı adlı kitabında önsöz'ünde yazar:) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.