sAcReDwitCh Yanıtlama zamanı: Nisan 30, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 30, 2010 Hapşırmayı engellemeye calışırsan, başındaki veya boynundaki damarlardan birinin yırtılabileceğini ve ölebileceğini ben hep engelliyorum tv de bi ara bi hbr görmştm hamile bi kadın hapşırığını tuttuğu için beynindeydi sanırım tam htrlamıyrm bi sorun oluşmştu bebeği almışlardı ama kadın ölmüştü Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
philadelphia_f Yanıtlama zamanı: Nisan 30, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 30, 2010 İngiliz yazar Charles Dickens, uykusuzluk hastalığına yakalanmıştı. Ünlü yazar sadece yüzünü kuzeye dönerse uyuyabileceğine inanıyordu. bu haber olmasa o mükemmel yazılarda olmayacaktı Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
persephone Yanıtlama zamanı: Mayıs 1, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 1, 2010 bir tavuk max. 13 sn uçabilir bilgisi kadar gereksiz bulduğum bir diğer gereksizlik yığını çemberin dışında bıraktığım insanların kim,ne oldukları ne yapıp ettikleri ve ne düşündükleri. denedim en az bir tavuğun 13 sn uçabildiğini bilmem kadar etkisiz hayatımda bu tür bilgiler ) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
aisha Yanıtlama zamanı: Mayıs 1, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 1, 2010 Sümüklüböceklerin dört tane burnu vardır.(Neden sümüklü oldukları anlaşıldı öğrk) öhm! insanlarda dört buruna sahiptir.. bkz. Cahillikler Kitabı.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
aLgoRmoRTiSs Yanıtlama zamanı: Mayıs 21, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 21, 2010 başlık çok acayip geldi ilkin çok mu fesatım yaa konu için teşekkürler hiçbiriyle karşılaşmak istemezdim Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Adramelech Yanıtlama zamanı: Mayıs 21, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 21, 2010 Şu balinayı zıpkınlayan arkadaşın aklına bırakmak gelmemiş mi 7 saat boyunca sürüklenmiş Teşekkürler. Bir de şunu öğrendim dişi kaplanlarla erkek aslanları bir arada tutmamak gerek. Şu da General Sherman Ağacı: http://neatorama.cachefly.net/images/2007-03/general-sherman-sequoia.jpg Satrançta şah niçin o kadar pasiftir ? Çünkü şah koruma altındadır. Zaten satrançta amaç şahı almaktır. O yüzden bütün taşlar onu korumakla görevlidir. Vezir ise başkumandan gibi şaha yardım eder. İleri geri, çapraz her yöne gidebilir. Batıda vezire Kraliçe adı verilmiştir. Bununla Kraliçe'nin Kralın en büyük desteği olduğunu işaret etmektir. Satranç 6. yüzyılda Hindular tarafından oynanmaya başlanmış, oradan dünyaya yayılmıştır. Ekleme: O kraliçe Müslümanlar ve yahudileri sözde göçe zorlayıp katleden İspanyol kraliçe İsabella oluyor. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
melenie Yanıtlama zamanı: Ağustos 6, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 6, 2010 Domuzların vücut yapılarından dolayı hiçbir zaman başlarını yukarı kaldırıp gökyüzüne bakamadıklarını domuzlara acıdım Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
mewtwo Yanıtlama zamanı: Ocak 27, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 27, 2011 Şaştım................. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
paganlaw Yanıtlama zamanı: Nisan 27, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 27, 2011 "Senin sayende kazandık bu maçı." örnek cümlesindeki "saye" kelimesinin "gölge" anlamına geldiğini... bu da benden olsun. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
lmb33 Yanıtlama zamanı: Mayıs 21, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 21, 2011 -İnsanlığın varlığını ilan eden Arecibo mesajının hedeflenerek gönderildiği M13 küresel yıldız kümesi, mesaj ulaştığında orada olmayacaktır. -Eyfel Kulesi yaz mevsiminde güneş ısısı etkisiyle 15 cm uzamaktadır. Kış mevsimi geldiğinde eski halini almaktadır. -Venüs saat yönünde dönen tek gezegendir. -2004 yılı verilerine göre Fransa'da şehir içinde emniyet kemeri takma oranı % 91 iken Türkiye'de aynı yıldaki oran % 18 'dir. -İskoçya'da inek sahiplerinin sarhoş olması yasaktır. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Topal Kırkayak Yanıtlama zamanı: Mayıs 21, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 21, 2011 -İskoçya'da inek sahiplerinin sarhoş olması yasaktır. Niye? İneklere kötü örnek olmasınlar diye mi? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Adramelech Yanıtlama zamanı: Haziran 17, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 17, 2011 http://d3uwin5q170wpc.cloudfront.net/photo/96336_700b.jpg Amerika'daki tüm Ateistler ülkeyi terketseydi; nüfus olarak Ulusal Bilim Akademisi %93lük eksilme gösterirken hapishaneler %1'den daha az insan kaybederdi. 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
AkuJuk Yanıtlama zamanı: Temmuz 15, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 15, 2011 Abi dirseği bırakın ya ''Yaşamın boyunca uyku sırasında yaklaşık 70 böcek ve 10 örümcek yiyeceğini'' bu neee böykk Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
hasannha Yanıtlama zamanı: Temmuz 16, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 16, 2011 En çok çocuk doğuran kadının çocuklarının sayısı 69'dur. Bir doğumdaki, en çok çocuk sayısı, 6'dır. İngiltere'de Kraliçe Victoria döneminde kadınlar, çilek banyosu yapardı.Amaçları göğüslerini büyütmekti. bunlara koptum bırde bazı bılgıler bırbırlerıyle celıskıye dusuyor.hem sperm yumurtaya 2.5snyde dıye yazılmıs sanırım ıkıcı sayfadaydı aynı ıkıncı sayfanın altına doğru 5 dkda ulaşır yazılmıs Erkek aslan + dişi kaplan : Liger Erkek aslanla dişi kaplanın çiftleşmesinden ortaya çıkan yeni türe verilen isimdir. Bu isim İngilizcedeki aslan (lion) ve kaplan (tiger) kelimeleri birleştirilerek türetilmiştir. Kedigiller familyasının en dev üyesidir. Ortalama bir erkek aslan 250 bir erkek kaplan da 300 kilogram olarak yaşamlarını sürdürürken aslan baba ile kaplan anneden doğan bu melez canlının ölene kadar büyüyüp serpilebilme yetenekleri vardır. Sibirya kaplanının üç katı büyüklüğüne erişebilirler. Bir fili rahatlıkla yere serebilir. Gergedan manda bufalo gibi hayvanları görmezlikten gelir. Ağırlığı üç tondur. bu bılgıde bayagı garıbıme gıttı oyle bır hayvan gercekmı ben bır oyunda gormısum lıger ısmını kaplana benzer bı yaratıga benzıordu Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
anginny Yanıtlama zamanı: Temmuz 16, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 16, 2011 baştan denedim yalanmıyo Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
anginny Yanıtlama zamanı: Temmuz 16, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 16, 2011 -Cadılığın yasal olduğu tek yer Pennsylvania’dır. pennsylvania' ya taşınıyorum Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
anginny Yanıtlama zamanı: Temmuz 16, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 16, 2011 "Senin sayende kazandık bu maçı." örnek cümlesindeki "saye" kelimesinin "gölge" anlamına geldiğini... nasıl ya? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
I like myself Yanıtlama zamanı: Eylül 25, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 25, 2011 barbie bebeğin ilk versiyonunun, lily adında hayat kadını olan bi çizgi romandan uyarlandığını Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
boynuzsuzgeyikler Yanıtlama zamanı: Kasım 21, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 21, 2011 Gelinliklerin rengi niçin beyazdır ? Çocuk annesine sormuş: 'Anne gelinlerin giysisi niçin beyaz renkte?' Annesi cevaplamış: 'Beyaz renk masumiyetin ve mutluluğun sembolüdür.' Çocuk tekrar sormuş: Teki o zaman damatlar niçin siyah giyiyorlar?' Eski Roma'da gelinliklerin rengi sarıydı. Gelinler yine sarı renkte peçe takıyorlardı. Peçe evli ve bekar kadınları ayırt ediyordu. Ortaçağlarda ise gelinliğin rengi üzerinde pek durulmadı. Kumaşın kaliteli ve gösterişli olması daha önemliydi. Herkes en iyi elbiselerini giyiyordu, renk de herkesin kendi tercihine göreydi. Beyaz gelinlik adetinin yaygınlaşması 16. yüzyılda olmuştur. Bu yıllarda kraliyet ailesi gelinlerinin gümüşi renkte gelinlik giymeleri gelenekti. Kraliçe Viktorya bunu reddetti ve beyaz gelinlik giymekte ısrar etti. Bundan sonra İngiliz ve Fransız yazarlar, beyaz rengin masumiyetin simgesi olduğu konusunu işlemeye başladılar. O dönem ahlakına göre bekaret evliliğin vazgeçilmez koşulu olduğu için beyaz gelinlik adeti tuttu. Evlenirken beyaz giysi giymek genç kızların bekaretlerini topluma ilan etmelerinin vasıtası oldu. Gelinlikle ilgili bazı batıl inançlar da var. Bunlara göre gelinin gelinliğini bizzat kendisi dikmesi, damadın düğünden önce gelini gelinlikle görmesi, gelinin gelinliği düğünden önce giymesi uğursuzluk getiriyor. Söz evlenmeden açılınca evlilik yüzüğünden de bahsetmek gerekiyor. İnsanların evlenince yüzük takmaları eski Mısırlıların inançlarına dayanıyor. Milattan 2800 yıl önce Mısır'da yaşayanlar dairenin veya halka şeklindeki cisimlerin, başlangıç ve bitiş noktalarının olmaması nedeni ile sonsuzluğu temsil ettiklerine inanıyorlardı. Yüzük evliliğin sonsuza dek süreceğini simgeliyordu. Sonra bu inanç ve adet Romalılar vasıtası ile iyice yaygınlaştı. Kazılarda o devirlere ait çok ilginç evlilik yüzüklerine rastlanılmıştır. Evlilik yüzüğünün sol ele ve sondan bir önceki parmağa takılmasının sebebi ise modern tıbbın gelişmesinden önceki devirlere ait yanlış bir insan anatomisi bilgisidir. O zamanlarda dolaşım sistemimizdeki ana damarın sol elimizde bu parmaktan başlayıp kalbimize gittiği sanılıyordu. Böylece buraya takılan yüzükler evli çiftin kalben bağlılığını simgeliyordu. Gerçi şimdi damarların nereden gelip nereye gittiği biliniyor ama bu da bir adet olarak kaldı. İngilizce'de hindiye niçin Turkey deniliyor ? Özellikle ABD'de Hıristiyanların şükran günlerinin önemli bir sembolü olan hindi aslında Amerika kıtasının yerlisidir. Vahşi hindi cinsleri Kristof Kolomb kıtayı keşfetmeden de önce Kuzey Amerika'da yaşıyordu. Hatta Avrupa'dan Güney Amerika'ya ilk gelenler Azteklerin bir cins hindi ırkını ehlileştirdiklerini görmüşlerdi. Amerikan hindileri Avrupa'ya 1519 yılında İspanyollar tarafından getirilmiş, daha sonra bütün Avrupa'da yayılıp 1541 yılında İngiltere'ye ulaşmışlardı. Hayvancağızı gören İngilizlerin kafaları karışmış, o zamanlar Türk toprakları olan Batı Afrika'dan Portekizli tüccarların getirdikleri Afrika hindisi veya yine Türkiye üzerinden getirilen Hint tavuğu sanmışlardı. Sonunda her iki ırkın farklı olduğu anlaşılmıştı, ama bu Amerikan kökenli kuşun adı 17. yüzyılda Amerika'ya göç eden İngiliz göçmenler sayesinde Amerika'da 'Turkey' olarak yerleşti. Tabii bu Türkiye'nin isminin niçin İngilizce'de hindi anlamında kullanıldığının resmi açıklaması. Bunun yanında uydurulmuş başka tezler de var. Bunlardan biri Kolomb'un ilk yolculuğuna katılan bir Portekiz Yahudi'si Jose de Torres'in hindiyi görünce, İbrânice 'büyük kuş' anlamında 'Tukki tukki' diye bağırması, diğeri de sürekli batıya doğru giderek Hindistan'a ulaşmayı hedefleyen Kolomb'un Amerika'ya vardığında burayı Hindistan ve hindiyi de Hint tavus kuşu sanarak onu 'Tuka' diye adlandırması ve zamanla bu kelimenin Turkey olarak telaffuz edilmesidir. Durun daha tezler bitmedi. Bir başka tezde de, Kızılderililer hindiye 'Fırke' dediklerinden bu sözcüğün İngilizce'deki telafuzu ile 'turkey'ye dönüştüğü ileri sürülüyor. Daha başka hindi tezleri de var. Örneğin hindilerin korkunca çıkardıkları seslerin insanlar tarafından turk-turk-turk (törk) diye taklit edilmesiyle zamanla onlara Turkey denilmesine neden olduğu bile iddia ediliyor. Bunda alınıp gücenecek bir şey yok. Türkçe'de de hindi kelimesi Hindistan anlamına çok yakındır. Ayrıca bizde de bir 'Mısır' örneği var. Hindiler başlangıçta renkli tüyleri nedeni ile kümeslerde süs hayvanı olarak yetiştirilmişler, et kalitelerinin farkına ise 1935'den sonra varılmıştır. Erkek hindiler 130 santim boya ve 10 kilo ağırlığa ulaşabilirlerken dişiler neredeyse yarı ağırlıktadırlar. Vahşi hindiler akarsu ve göl kenarlarında yaşamayı tercih ederler ve tehlike anında 400 metre mesafeye uçabilirler. Bu arada marketlerde niçin hiç hindi yumurtası satılmıyor, dikkatinizi çekti mi? Günümüzde tavuklar yılda ortalama 250'den fazla yumurtlayabiliyorlarken, hindiler 100 - 120 adet yumurtlarlar ve yumurtaları 4 -5 kez daha ağırdır. Daha ziyade yeni hindileri üretmekte kullanılırlar. Yağmurda koşan niçin daha çok ıslanıyor ? Yağmur yağarken koşanların daha çok ıslanacağını ileri süren, insanı yağmurda sallana sallana dolaşmaya iteleyen bir görüş ile hiçbir şey fark etmeyeceğini iddia eden bir başka görüş ortada dolanıp durmaktadır. Hiçbir şey değişmeyeceğini söyleyenlerin görüşüne göre vücudunuzun bir dikdörtgen olduğunu ve yağmur damlalarının yere dik düştüğünü farz edelim. İster bir yüz metreci gibi hızlı koşun, ister sallanarak yürüyün bir şey fark etmez. Hızınıza bağlı olmadan vücudunuza düşen yağmur tanesi sayısı aynı kalır. Koştukça ön tarafınıza bir saniyede daha çok yağmur tanesi isabet edecektir ama süre kısaldığından toplam sayı ve sonuç değişmeyecektir. 'Yağmurda yürüyünüz' diyenler ise koşma durumunda yağmur damlalarının aynı sürede daha çok sayıda birikeceğini ve buharlaşmaları için daha az zaman olduğundan üzerimizin daha ıslak olacağını, aerodinamik tesirleri hesaba katarak, düz yürürken üzerimize düşmeyecek düşey damlaların, koşarsak karşıdan gelecekleri için temas edeceklerini, yürürken başımıza düşen damla sayısının koştuğumuz sırada düşenden fazla olamayacağını ileri sürerek 'ahmak ıslatan' diye de tabir edilen hafif yağışlarda yürümeyi öneriyorlar. Tabii burada unutulmaması gereken şey yavaş yürürken bacaklarımızın da çok yağış alacağı. 'Koşunuz!' görüşüne göre ise, yağmurda koşmakla yürümek arasında, vücudumuza düşen yağmur tanesi miktarı açısından bir fark olmayabilir ama önemli olan başımıza düşen miktardır. Bu nedenle koşarsak süre kısalır ve başımıza düşen yağmur miktarı azalır. Yapılan bir deneyde, yağmur karşıdan 45 derece açı ile yağıyorken, bir defter kağıdına aynı mesafe 7 saniyede koşulduğunda 131 damla, 20 saniyede yürünüldüğünde ise 216 damla isabet ettiği saptanmıştır. Buna göre yağmurda yürüyerek gitmek, koşmaya göre neredeyse iki misli ıslanmak anlamına gelmektedir. Şüphesiz bu Önermeler yapılırken, rüzgarın yönü, üzerimizdeki giysilerin şekli ve cinsi ve en önemlisi kapalı alana ulaşılacak mesafe göz önüne alınmamış ve değerlendirmeler kısa mesafelere göre yapılmıştır. Uzun mesafelerde hiç şansınız yok, koşabildiğiniz kadar koşun ama en doğrusu yağmur geçene kadar kapalı bir yerde oyalanın. Neden esneriz ? Sadece uykumuz gelince mi esneriz? Esneme bulaşıcı mıdır? Aslında esnemenin ve fizyolojisinin ardında yatan gerçek hala tam olarak bilinememektedir. Önceleri esneme, insanın yorgun olduğu zamanlarda kandaki oksijen miktarını artırmak için vücudun yaptığı bir solunum sistemi refleksi olarak düşünülüyordu. Yapılan deneylerin sonucunda, esnemenin, solunum olayına kısa bir destek verdiği, ancak onun önemli bir fonksiyonu olmadığı tespit edilmiştir. Hem burnumuzla, hem de ağzımızla nefes alabilmemize rağmen, kapalı ağızla esnemek mümkün değildir. En çok ve sık esnemenin olduğu zaman, sabah uykudan kalkma vaktidir. Ortalama bir esneme 6 saniye sürer. Sadece insanlar değil, kediler, kuşlar, fareler ve birçok canlı türü de esner. Ancak farklı türlerdeki bu davranış biçimi, aynı fonksiyona yönelik olabilir mi? Örneğin insanların gülme olarak yaptığı yüzdeki kas hareketi diğer bazı canlılarda korkunun ifadesi olabilmektedir. Yapılan araştırmalarda, hayvanların daha çok dikkat gerektiren bir olayı karşılama sırasında esnedikleri, insanların ise, tersine dış uyarılarda azalma olduğunda esnedikleri saptanmıştır. Derslerde canı sıkılan öğrencilerin değil de, canı sıkıldığı halde uyumamaya çalışanların daha çok esnedikleri gözlemlenmiştir. Bir diğer görüşe göre de, sınava girecek bir öğrencinin veya yarışa girecek bir atletin çok esnemesinin sebebi, organizmanın kendini sakinleştirmesidir. Esneme de gülme gibi bulaşıcıdır. Esneyen kişinin yüz hatlarında meydana gelen şekillenmenin, diğer insanlar üzerinde esnemeyi teşvik edici bir etki uyandırdığı tahmin ediliyor. Yani nasıl yemek yiyen bir insanı görünce acıkırsak, onun gibi bir şey. Esnemenin bulaşıcı olduğunu ileri süren bir görüşe göre ise ilk insanlardan kalma bir davranış olarak esnemekteyiz. İlkel atalarımız akşamları ateşin etrafında topluca otururken grubun lideri tüm dişlerini göstererek esner, oturumu kapatır, artık gecenin başladığı, herkesin sabaha kadar yatması ve hareket etmemesi gerektiği sinyalini verirdi. Grubun diğer üyeleri de esneyerek görüş birliği içinde olduklarını beyan ederlerdi. Günümüzde bu iş için daha karışık teknolojiler kullanılıyor. Baba televizyonu uzaktan kumanda ile kapatıp koltuğundan kalkıyor. Bu nedenle günümüzde esnemenin hiçbir faydası görülmemektedir ve önümüzdeki bir milyon yıl içinde ortadan kalkacağı sanılmaktadır. --Alıntıdır-- Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
ArpiA Yanıtlama zamanı: Aralık 10, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 10, 2011 Bir günde Pitonun 18 saat, Kaplanın 15,8 saat Sincapın 15 saat, Dağ gelinciğinin 14,5 saat, Ornitorenkin 14 saat, Aslanın 13,5 saat, Sıçanın 12,6 saat, Kedinin 12 saat, Tavşanın 11,4 saat, Ördeğin 10,8 saat, Köpeğin 10,6 saat, Şempanzenin 9,8 saat, Lepistes balığının 7 saat, Keçinin 5,3 saat, İneğin 4 saat, Koyunun 3,8 saat, Maymunun 3,1 saat, Atın 2,9 saat ve hatta Karıncanın 7 saat uyuduğunu biliyor muydunuz? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Laikha Yanıtlama zamanı: Aralık 11, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 11, 2011 Bir günde Pitonun 18 saat, Kaplanın 15,8 saat Sincapın 15 saat, Dağ gelinciğinin 14,5 saat, Ornitorenkin 14 saat, Aslanın 13,5 saat, Sıçanın 12,6 saat, Kedinin 12 saat, Tavşanın 11,4 saat, Ördeğin 10,8 saat, Köpeğin 10,6 saat, Şempanzenin 9,8 saat, Lepistes balığının 7 saat, Keçinin 5,3 saat, İneğin 4 saat, Koyunun 3,8 saat, Maymunun 3,1 saat, Atın 2,9 saat ve hatta Karıncanın 7 saat uyuduğunu biliyor muydunuz? Bende diyorum benim köpeğim neden bu kadar çok uyuyor Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
ArpiA Yanıtlama zamanı: Aralık 11, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 11, 2011 hahaha benim kedim 12 saatten fazla uyuyor bu işte bir yanlışlık var Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KemStruo Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 15, 2011 Aslında göktürk diye bi devlet olmadığını tabletteki yazıyı thomson ın yanlış okuduğunu biliyormuydunuz ? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Laikha Yanıtlama zamanı: Aralık 21, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 21, 2011 Dünyada hiçbir bilginin gereksiz olamayacağını düşünenler bir de bu tüyolara göz atsınlar... İşte dünyanın en tuhaf bilgileri: http://fotogaleri.haberler.com/dunyanin-en-tuhaf-bilgileri/ (Alıntı..) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Aralık 21, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 21, 2011 Gerçekten tuhaf Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.