Secret_Sun Oluşturma zamanı: Haziran 13, 2009 Paylaş Oluşturma zamanı: Haziran 13, 2009 Yasemin ÖRS Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Takımyıldızların Mitolojik Öyküleri Ankara 2001 Cygnus (Kuğu), Eridanus (Irmak) http://www.2112.net/powerwindows/inspirations/Cygnus.jpg Mitolojide Kuğu, baş tanrı Zeus olarak bilinir. Zeus peri Nemesis’i baştan çıkartabilmek için bir kuğu kılığında ona yaklaşmış ve onu elde etmiştir. Zeus’un bu hareketi sonucu bir yumurta oluşmuştu. Bu yumurta, daha sonra Sparta (Yunanistan’da bir şehir ) kraliçesi Leda’ya verilmişti. Yumurtadan gelecekte Troyalı Helen olacak güzel bir çocuk çıkmıştır. Başka bir masalda ise Zeus’un kuğu şekline girerek baştan çıkarttığı kadın, kraliçe Leda olarak bilinir. Kraliçe kocası kral Tyndareus ile beraber yaşamaktadır. Zeus ve kraliçe Leda’nın birlikteliklerinden bir yumurta (ya da iki) ortaya çıkmıştır. Yumurtadan (veya yumurtalardan) ikizler Kastor ve Pollluks çikmıştır. İkizler gökyüzünde Gemini takımyıldızının en parlak iki yıldızı olarak görülür. Diğer bir masalda ise yumurtalardan iki kız çocuğunun çıktığı söylenir. Bunlar Helen ve Clytemnestra’dır. Helen ve Polluks’un, Zeus’un çocukları ve ölümsüz olduklarına inanılır. Kastor ve Clytemnestra’nın ise kraliçe Leda’nın ölümlü eşi kral Tyndareus’un çocukları olduklarına ve ölümlü olduklarına inanılır. Bunların dışında başka bir masal daha vardır. Dünyayı kuşattığı ileri sürülen ırmak tanrısı Okeanos’un kızı Klymene ile bilgelik ve doğruluk tanrısı Apollon’un Phaethon adında bir çocukları vardır. Phaethon arkadaşlarına kendisinin tanrı Apollon’un oğlu olduğunu anlatır. Arkadaşları ona inanmaz ve yalan söylediğini düşünürler. Phaethon’un çok üzüldüğünü gören annesi Klymene, onu babası Apollon’a gönderir. Phaethon, babası Apollon’u görmeye gider. Oğlunun geldiğini gören Apollon bu duruma çok sevinir. Phaethon’a, arkadaşlarını ikna etmesi için yardım edeceğine dair söz verir. Phaethon bir süre düşünür ve arkadaşlarını inandırmak için babasından Güneş arabasını kullanmak için izin ister. Her gün Apollon’un idare ettiği güneşin şarına dört gürbüz at koşulurdu. Bunların adları “Eoüs, Pyrous, Ethon, Phlegon”dur. Yani “Al at, Ak at, Parlak at, Toprak at” dır. Güneş sabahleyin kırmızı olarak doğar, yavaş yavaş beyazlaşır, sonra öğle vakti parlak olur. Akşama doğru batacağı sırada toprağa dokunur ve toprak rengini alır. Güneş tanrısı sabahleyin şafağın pembe parmaklarıyla açtığı gök kapısından çıkar, akşam olunca yorgunluğunu dindirmek için batıda olan sarayına iner, orada geceler. Apollon bu teklif karşısında şaşırır ve oğlunu caydırmaya çalışır. Çünkü güneş arabasını kullanmak oldukça tehlikeli bir iştir. Ancak Phaethon fikrini değiştirmez ve babası sözünü tutmak zorunda kalır. Phaethon’u hem annesi hem de kız kardeşleri güneş arabasını kullanması konusunda yüreklendirirler. Phaethon, arabayı kullanmak için oldukça acemidir. Buna rağmen arabayla oldukça uzaklara ve yükseklere doğru yol almaya başlar. Doğu ufkunda öyle bir yere gelir ki, burası gök kubbenin en tepesidir. Arabasıyla gökyüzünün bir ucundan diğer ucuna büyük bir çizgi çizmeye başlar. Daha bu çizgi gökyüzünde Samanyolu olarak anılmaya başlar. Bu sırada Dünya yüzeyi soğumaya başlar, çünkü araba çok uzaklara gitmiştir. Bunun üzerine arabanın atları hızla Dünya’ya doğru yol almaya başlar. Dünya üzerinde Afrika semalarından geçerken arkalarında bıraktıkları yerler kavrulur. Nehirler, göller ve tüm su kaynakları kurur. Büyük bir çöl oluşur. Asıl tehlike Phaethon’u ileride beklemektedir. Phaethon bir anda büyük akrebi ( Scorpio ) görür. Akrep güçlü kuyruğuyla arabada başı çeken atı sokar. Araba eskisinden daha hızlı bir şekilde gitmeye başlar. Tüm bu olanlardan sonra Phaethon babasını kendisini caydırmaya çalışma isteğinin haklılığını anlar. Baş tanrı Zeus tüm olan bitenin farkındadır. Çevreye daha fazla zarar gelmemesi için bir yıldırım yollayarak Phaeton’u öldürür ve vücudu dünyaya doğru düşmeye başlar. Arabanın atları ahırlarına geri dönerler. Phaethon’un vücudu Eridanus nehrine düşer ve dibe doğru batar. http://aer.noao.edu/web_plates/eridanus.gif Eridanus, gökyüzünde çok uzun, dolambaçlı bir nehir olarak betimlenir. Takımyıldızının bu uzun nehir görüntüsünü gökyüzünde belirlemek zordur. Bazı yazarlar bu nehrin Nil nehrini temsil ettiğini söylerler. Phaethon’un ölümüne çok üzülen kızkardeşleri tam dört ay boyunca durup dinlenmeden ağladılar. Onların bu hallerine acıyan tanrılar, bu kızkardeşlere daima inleyen ve sarsılan kavak ağaçlarına dönüştürdüler. Ağaca dönüşen kız kardeşler, Eridanus nehri boyunca dizilirler. Phaethon’un başına gelenleri duyan arkadaşı Cygnus, onun cesedini bulabilmek için nehre girer. Cygnus Phaethon’un çok yakın ve sadık bir arkadaşıdır. Phaeton’un cesedini bulmak için nehre ard arda dalar ve nehirde boydan boya devamlı yüzmeye başlar. Bu hareketleri onu nehirde yiyecek arayan bir kuğuymuş gibi gösterir. Daha sonra Cygnus, arkadaşının acısıyla ölür. Tanrı Apollon, Cygnus’a acıyarak onu gökyüzüne Kuğu takımyıldızı olarak koyar. (yunanmitolojisi.blogspot) http://www.backyardstargazer.com/wp-content/uploads/2008/08/721px-cygnus_constellation_map.png http://www.dibonsmith.com/eri_con.gif -------------------------------------------------------------------- Corvus (The Crow), Crater (Kupa) "Apollon’un kadehi” diye adlandırılan Crater (Kupa) takımyıldızının masalı da bu masal içinde anlatılacaktır. http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/3/38/Hydra_Corvus_et_Crater_-_Mercator.jpeg Corvus (The Crow, Karga) eski Yunan’da Raven (Kuzgun) olarak adlandırılıyordu. Apollon’un kutsal kuşudur. Apollon, kehanetler, bilim, müzik, şiir, tıp, felsefe ve hukuka olan ilgisiyle bilinir. Olympos tanrıları bir gün canavar Typhon’un saldırısına uğrayınca, tanrılardan biri olan Pan, diğer tüm tanrılara uyarıda bulunur. Canavardan kaçabilmek için tüm tanrılar kendilerini birer hayvana dönüştürürler. Aphrodite ve Eros, birer balığa dönüşürken Pan da balığa dönüşmek ister. Ama sadece yarım bir balık olabilir. Apollon ise bir karga olmayı seçer. Apollon’un kargasının bir kar tanesi kadar beyaz renkte olduğu söylenir. Ancak bu karga, Apollon’a bazı kötü haberler getirir. Ona sevgilisi Coronis’in artık onu sevmediği haberini verdiğinde Apollon, çok üzülür ve kızar. Karganın tüylerinin rengini siyaha dönüştürür. Bir gün Apollon, Zeus’a bir yardımda bulunmak amacıyla, kargasına bir kupa vererek su getirmesi için pınara gönderir. Ancak karga pınarın yanında bulunan incir ağacını görünce canı fena halde incir yemek ister. İncirler tam olgunlaşmamış olduğundan iki-üç gün onların olgunlaşmalarını bekler. Bu arada Apollon karganın su getirmesini beklemektedir. Apollon tam beklemekten vazgeçtiği sırada, karga ağzında su dolu kupayla geri döner. Apollon çok sinirlenir. Karga pınarın bir su yılanı tarafından tıkandığını söyleyerek af dilese de, onun yalan söylediğini anlayan Apollon, kargayı cezalandırır. Karga’nın güzel sesini, çirkin bir sese çevirir. Bazı masallarda Karga’nın renginin bu sırada siyaha çevrildiği söylenir. Apollon’un Corvus’a verdiği en büyük ceza ise, onu gökyüzünde Crater’in (Kupa) yanına göndermek olur. Kupa’nın hemen önündeki Su Yılanı (Hydra) da karganın kupadan su içmesini engellemekle görevlidir. Böylece karga hiçbir zaman kupaya ulaşamaz. (yunanmitolojisi.blogspot) http://www.rasnz.org.nz/Stars/graphics/corvus.gif ------------------------------------------------------------------ Delphius (Yunus) http://www.ianridpath.com/startales/image/Delphinus2.jpg Delphinus “The Dolphin” ya da “Yunus”, Pegasus’un batısında yer alan eski bir takımyıldızıdır. Bazı kaynaklarda adı “Arion” olarak geçer. Eski çağlarda iki tane Arion olduğu rivayet edilmektedir. Biri Yunan mitolojisine göre M.Ö. 8. yüzyılda yaşamış olan müzisyen ve şairdir. Masallarda Arion’un gelmiş geçmiş en büyük müzisyen olduğu söylenmektedir. Şairler adası Lesbos’da (Midilli Adası) yaşayan Arion, adadan ayrılıp Korinthos’a (Eski Yunanistan’da Atina’ya 18 km. uzaklıkta bir şehir) gitmiş. Korinthos’un yöneticisi Periandros’la dost olmuş ve oranın halkını da sanatıyla etkilemiştir. Arion sanatıyla yalnız ün değil, para da kazanmıştır. Bir süre sonra Korinthos’tan Sicilya’ya (İtalya) gider. Sicilya’da kaldığı süre içinde servetine servet katmıştır. Yaşı ilerleyince Korinthos’a geri dönmek ister. Sicilya’da kazandığı servetini güvenli bir şekilde götürmek gibi büyük bir problemi varmış. Bu yüzden güvendiği Korinthos’lu bir tayfa ile anlaşır. Ama güvendiği tayfalar denize açıldıktan sonra Arion’unaltınlarına ve parasına el koymayı planlamışlardır. Denize açıldıktan bir süre sonra tayfaların niyetini anlayan Arion, en azından hayatını bağışlamaları için yalvarır. O gece rüyasında bilgelik ve doğruluk tanrısı Apollon’u görür. Bunu hayırlı bir şey olarak yorumlar. Tayfalar Arion’u denize atmak isterlerken, onlardan son bir defa saz çalmasına izin vermelerini diler. Sazını o kadar güzel ve dokunaklı çalmış ki, Apollon’un kutsal hayvanları olan yunuslar onu dinlemeye gelmişler. Arion ezgisini bitirince, kendini denize atar. Dalgalar arasında boğulmak üzere olan Arion’u bir yunus balığı sırtına alıp Yunanistan kıyılarına götürür. Tanrı Apollon da Arion’un sazıyla üzerinde yolculuk ettiği yunus balığını ödüllendirmek için gökyüzüne yerleştirir. Masallarda adı geçen diğer Arion ise denizler tanrısı Poseidon ile toprak ve ürün tanrısı Demeter’in oğludur. Demeter ve Poseidon’un oğlu Arion’un, Yunus takımyıldızının mitolojik masalıyla bir ilişkisi yoktur. Bu takımyıldızının ismi daha çok Poseidon’la ilişkilidir. Deniz tanrısı Poseidon’un sarayında elli tane su perisi vardı. Bunların tümünü Nereus dünyaya getirmiştir. Bu yüzden bu periler “Nereid’ler” olarak bilinirlerdi. Poseidon onların çoğuna karşı ilgisizmiş. Bir eş bulması gerektiği zaman, aralarından denizde yaşamaya alışkın olanlarından birini eş olarak seçmeye karar verir. Poseidon’un ilk seçimi elli Nereid’in ilki olan Thetis’tir. Poseidon Thetis’in dünyaya bir oğlan çocuğu getiremeyeceğini öğrenir. Poseidon’un evlik için sonraki seçimi Thetis’in kız kardeşi olan Amphitrite’dir. Amphitrite, Poseidon’la evlenmek istemez, Atlas dağlarının ardına kaçar. Poseidon, Amphritite’yi kendisinin su altı krallığına eşi olarak geri dönmesi için ikna etmek üzere çok sayıda haberci gönderir. Bu görevde başarılı olan Delphinus’tur. Amphiritite, Delphinus’un yalvarmaları sonucunda ikna olup, Poseidon’un sualtı krallığına, kraliçe olarak geri döner. Poseidon, Delphinus’u başarısından dolayı ödüllendirerek gökyüzüne takımyıldız olarak alır. Hristiyanlığın ilk yıllarında Delphinus, İsa’nın çarmıhı olarak da adlandırılır. (yunanmitolojisi.blogspot) http://www.astronomy.com/asy/objects/images/delphinus_dolphin_500.jpg -------------------- Auriga (Arabacı) http://www.ianridpath.com/startales/image/Auriga2.jpg Ateş ve demir tanrısı Hephaistos’un oğlu olan Auriga, bir masala göre Atina kralıdır ve adı efsanevi kral Erichthonius olarak geçer. O Hephaistos’un yere saçılan tohumlarından meydana gelmiş yarı insan yarı yılan bir çocuk iken zeka tanrıçası Athena yerde çırpınan bu acayip yaratığa acımış, onu alıp bir kutunun içine koyarak Kekrops’un üç kızına vermiş ve kutuyu açmamalarını söylemiştir. (Kekrops, Yunanistan’ın doğusunda küçük bir yarım ada olan Attika’nın efsanevi ilk kralıdır. Yunanlılara medeniyeti getirmiş ve Atina şehrini kurmuştur.) Kekrops’un kızları tanrıçanın sözünü dinlemeyip kutuyu açmışlar ve Erichthonius’u görünce çıldırarak kendilerini Akropolis’ten (Yunancada akros=yüksek, polis=şehir demektir.) aşağı atarak intihar etmişlerdir. Erichthonios büyüyünce Atina krallığını ele geçirir. Erichthonios, Atinalıların baş koruyucusu olan, uysallıkları ve yetenekleriyle ünlü dört atı birden süren ilk insandır. Bu nedenle yıldızlar arasına “arabacı” ünvanıyla alınarak Zeus tarafından onurlandırılır. Başka bir masala göre Arabacı, ırmak tanrısı Asopos’un kızı Antiope ile Atina krallarından Theseus’un oğulları olan Hippolytos’tur. Fakat Theseus, Antiope’nin ölümünden sonra ( veya Antiope’yi terk edip ) Girit kralı Minos’un kızlarından biri olan Phaidra ile evlenmiştir. Güzel bir kız olan Phaidra aşk yüzünden büyük bir faciaya neden oldu. Gerçekten ateşli bir kişiliğe sahip olan bu kraliçe, üvey oğlu Hippolytos’u görünce aklı başından gitti. Hippolytos’u elde etmek, aşk ateşini onunla paylaşmak için her çareye başvurdu. Genç çocuk, üvey annesinin aşkına karşılık vermeyince iftiraya uğrar. Phaidra, Theseus’a, Hippolytos’un kendisini kaçırmak istediğini söyler. Bu yalana inanan baba Theseus, oğlunun cezalandırılması için tanrı Poseidon’a yalvarır. Babaların çocukları hakkında kötü bile olsa isteklerini (çocukların dünyaya gelmelerine neden oldukları için), tanrılar her zaman kabul ederlermiş. Poseidon, Hippolytos arabasıyla deniz kıyısından giderken, dalgalar arasından dev bir boğa göndererek atlarını ürkütür. Atlar delicesine koşmaya başlarlar. Çok geçmeden Arabacı kaza geçirir ve feci bir biçimde can verir. Diğer bir masala göre ise Arabacı, tanrıların habercisi Hermes’in oğlu Myrtilus’tur. Kral Ooenemaus’un at sürücüsü olarak bilinir. Kralın çok güzel bir çift atı varmış. Onları krala savaş tanrısı Ares vermiştir. Bu yüzden bütün ölümlü hayvanlardan üstün oldukları düşünülürmüş. Kralın Hippodameia adında bir de kızı varmış. Kral kızına öylesine bağlıymış ki evlendirmek bile istemiyormuş. Ne zaman evlenmek isteyen bir delikanlı gelse, önce kendisini at yarışında yenmesi şartını koşarmış. Tabi damat adayının, kralın tanrısal atlarını geçmesi mümkün olmayınca, kral mutlu bir şekilde adayı reddediyormuş sonradan aday öldürülüyormuş. Çünkü kural böyleymiş: “kazanırsan kızımla evlenirsin, kaybedersen ölürsün.” Lydia (batı anadoluda bir yer) kralı Tantalos’un oğlu Pelops meydana çıkana kadar Hippodameia’nın evlilik konusunda şansı pek iyi gitmez. Genç kız Pelops’a gönlünü kaptırmış ya da artık bu yarışlara bir son verme zamanının geldiğine inanmış olacak ki, babasının arabacısı Myrtilos’u parayla kandırır. Myrtilos, kralın arabasının tekerleklerinin vidalarını gevşetince yarışı Pelops kazanır. Sonraları bilinmeyen bir nedenden dolayı, Pelops kendisinin Hippodameia ile evlenmesini sağlayan Myrtilos’u öldürtmüştür. Baba Hermes, oğlu Arabacı’nın hatırasını yıldızlarda yaşatır. Başka bir masala göre Arabacı, Zeus’u emziren keçidir. Titanlardan Kronos, kız kardeşi Rhea ile evlenir. Kehanete göre çocuklarından biri onu öldürecektir. Bu nedenle karısı Rhea’nın her doğurduğu çocuğu yutarmış. Buna çok üzülen Rhea, son çocuğu Zeus doğduğu zaman gecenin karanlığından yararlanarak Girit adasındaki İda dağının tepelerine gider. Zeus’u oraya bırakır. Gaia (yer) çocuğu alır ve bir mağaranın dibine saklar. Rhea, kocası Kronos’a, yeni doğan oğlu Zeus yerine bit taşı kundak bezine sararak verir. Kronos taşı Zeus sanarak hemen yutar. Zeus, keçi Amaltheia’nın sütünü emerek dağda büyür. Zeus keçiye olan gönül borcunu, onu yıldızlar arasına alarak öder. Bir başka masala göre, keçi Amaltheia’nın çok çirkin ve ürkütücü bir görünüşü vardır. Bu görünüşü Titanları bile korkuttuğundan Zeus, kendisine keçinin derisinden bir pelerin yaparak düşmanlarını korkutur. Zeus’u koruyan bu pelerin Aegis olarak bilinir. Auriga, kuzey yarımkürenin en parlak yıldızlarından biri olan Capella’yı içeren bir takımyıldızdır. Auriga genellikle bir savaş arabası kullanıcısı olarak resimlenir. Bu yıldıza ilşkin her kültürde pek çok efsane vardır. Genç Auriga bir elinde kamçı, diğerinde ise biri erkek biri dişi olan iki keçi tutar. Capella’nın anlamı “küçük keçi”dir. Diğer dişi olan keçi Zeus’u emziren Amaltheia’dır. (yunanmitolojisi.blogspot) http://www.daviddarling.info/images/Auriga.png --------------------------------------------------------------- Sagitta (Okçu) http://www.ianridpath.com/startales/image/sagitta.JPG Okçuk küçük bir takımyıldızıdır. Yay ile birlikte mitolojide önemli bir yere sahiptir. Mitolojide pek çok masala konu olmuştur. Bir efsaneye göre ok, güneş, bilgelik, ve doğruluk tanrısı Apollon’a aittir. Apollon okçuğu intikam için kullanmıştır. Tesalya (Tanrılar dağı Olympos’u içine alan kuzeydoğu Yunanistan’da bir bölge) kralı Phelegyas’ın kızı Koronis ile Apollon’un, Asclepius adında bir oğulları vardır. Yunan dünyasında hekimlik tanrısı olarak büyük ünü vardır. Asclepius usta bir hekim olarak yetişir. Hekimliğin ve cerrahlığın bütün bilgilerini edinir. Bununla da kalmayıp, ölüleri diriltmeye başlar. Tanrıça Athena, Gorgo canavarı Perseus tarafından öldürüldüğü zaman, Gorgo’nun bedeninden akan kanı toplamış, Asclepius’a vermiştir. Gorgo’nun sağ tarafındaki damarlarında dolaşan kan zehirli, sol tarafındaki damarlarında yararlı kan dolaşmaktaymış. Bu yararlı kanı Asclepius ölüleri diriltmek için kullanırmış. Gereğinden fazla ölüyü dirilttiği ve ölüler dünyasının düzenini bozduğu gerekçesiyle Zeus tarafından yıldırım gönderilerek öldürülmüştür. Oğlunun öcünü almak isteyen Apollon, Zeus’a yıldırımı bağışlayan tek gözlü Cyclope’leri, bugün gökyüzünde Sagitta adıyla bildiğimiz okçuk ile öldürür. Başka bir masalda ise okçuk Herkül’e aittir. Herkül, babası baş tanrı Zeus tarafından cezalandırılan Prometheus’u kurtarmak için okçuğu kullanmıştır. Herkül, Zeus tarafından Caucausus (Kafkas,Gürcistan bölgesi) dağlarına zincirlenmiş Prometheus’un ciğerini yemeğe gelen ve bu iş için Zeus tarafından görevlendirilen kartalı (Bazı masallarda bu kartalın Aquila olduğu söylenir) okçuk ile öldürür. Herkül’ün kartalı öldürürken gösterdiği ustalığın anısına okçuk gökyüzüne yerleştirilir. Başka bir masala göre, okçuk aşk tanrısı Eros’un okunu temsil etmektedir. (yunanmitolojisi.blogspot) http://wpcontent.answers.com/wikipedia/commons/thumb/2/2c/Sagitta_constellation_map.png/300px-Sagitta_constellation_map.png ----------------------------------------------------------------- Aquila (Kartal) http://www.ianridpath.com/startales/image/aquila.JPG Milattan önce 8. Yüzyılda yaşamış olan Hesiodos’ın Theogonia adlı eseri mitolojinin en eski kaynaklarındandır. Theogonia evrenin ve tanrıların nasıl yaratıldıklarını anlatır. Hesiodos’a göre başlangıçta khaos vardı. Khaos karışık ve hiçbir şekil almamış olan uçsuz bucaksız boşluk ve karanlıktır. Khaos’tan geniş göğüslü, herşeyin dayanağı olan toprak ana Gaia çıktı. Gaia ölmezlerin yeri olan ve yıldızlarla bezeli bulunan göğü Uranos’u doğurdu. Gaia’nın kendi öz oğlu Uranos’la birleşmesinden Titanlar doğdu. Altısı erkek, altısı dişi olmak üzere oniki tanedir. Bu erkek titanlardan İapetos’un oğullarından biri insanlığın kurtarıcısı Prometheus’tur. Titan Prometheus ilk insanı yaratan tanrıdır. Tanrılarla ölümlü insanlar Mekone’de toplanmışlardı. Prometheus’da orada bulunuyordu. Kocaman bir öküz kesilmişti. Bunun paylaştırılması Prometheus’a düşmüştü. Bir tarafa hayvanın etinin en güzel parçalarını ayırdı, üstünü örtmüştü. Diğer tarafa hayvanın kemiklerini yığarak, üstüne yağlı parçalar koymuştu. Prometheus, Zeus’a, iki parçadan birini seçmesini söylemişti. Zeus kötü tarafı seçerse aslan payı insanların olacaktı; tersi olursa üstünlük yine tanrılarda kalacaktı. Baş tanrı daha iyi ve yağlı görünen parçayı seçmişti. Aldatılıp, kemik yığınını seçtiğinin farkına varınca öfkelenmiş ve insanları cezalandırmak için ellerinden ateşi almıştır. Prometheus bunun da bir çaresini bulmuştur. İçi baştan başa oyuk fakat tutuşabilir bir özle kaplı olan Ferule (şeytantersi ağacı) denilen ağaçtan eline bir dal aldı ve Olympos’a çıktı. Bu sopanın içine bir kıvılcım saklayarak, yeryüzüne insanlara getirmiştir. Kendi haberi olmadan ateşi çalarak insana verdiği ve insanı şımarttığı için Zeus, Prometheus’a öfkelenir ve onu cezalandırır. Kartal, Olympos tanrılarının lideri olan Zeus’a hizmet eden yırtıcı bir kuştur. Bazen yıldırım kuşu olarak da adlandırılır. Çünkü Zeus’un yıldırımlarını taşıdığı ve atıldıktan sonra geri getirebildiğine inanılır. Zeus, Kartal’ı Prometheus’un cezasını infaz etmek üzere görevlendirir. Zeus, yanardağların, ateşin ve sanayinin tanrısı Hephaistos’a emir vererek, bu saygısız titanı Caucasus (Kafkas) dağlarına zincirletir. Hephaistos, Prometheus’un ayaklarına ve kollarına kırılmaz zinciri geçirdi ve onları sağlamca kayaya çaktı. Zeus Kartal’a her gün Prometheus’un ciğerini yemesi için emir verir. Ancak Zeus, Prometheus’un ciğerinin her gün kendisini yenilemesini sağlayarak, ölmesini engeller ve acısının sürekli olmasını sağlar. Uzun bir zaman sonra Zeus, Prometheus’a acır ve onu affeder. Bir başka masala göre, Sagitta (Okçuk) takımyıldızı Kartal’ı öldüren oku temsil etmektedir. Prometheus’u acısından kurtarmak için, Herkül oku öldürmüş olduğu Hydra’nın (Su yılanı) kanıyla zehirleyip Kartal’a fırlatmış ve onu öldürmüştür. Zeus ise sadık hizmetlerinden dolayı Kartal’ı gökyüzünde yıldızlar arasına koymuştur. (yunanmitoloji.blogspot) http://upload.wikimedia.org/wikipedia/en/thumb/7/7c/Aquila_constellation_map.png/300px-Aquila_constellation_map.png ------------------------------------------------------------------ Lyra (Lir - Çalgı) http://www.senia.com/wp-content/uploads/2007/07/lyra.gif Lir en eski müzik aletlerinden biridir. Yunan mitolojisine göre lir, Hermes tarafından icat edilmiştir. Hermes daha çocukken, bir kaplumbağanın kabuğuna, inek bağırsağı gererek bir lir yapar. Bu liri üvey kardeşi Apollon’a ( her ikisinin de babası Zeus’tur ) verir. Daha sonra Apollon liri, henüz küçük bir çocuk olan Orpheus’a hediye eder. Orpheus’a liri kullanmayı periler öğretirler. Orpheus lirini öyle güzel çalar ki, doğa bile kendi özgün sesini durdurarak, onun müziğini dinler. Hatta vahşi hayvanlar onun peşinden gelir, bitkiler ona doğru eğilirmiş. Orpheus, Argonaunt’lar seferine katılır. Öteki kahramanlar kadar güçlü kuvvetli olmadığından, kürek çekmez. Kürekçilere tempo tutarak “kürekçibaşı” lık yapar. Bir fırtına sırasında, gemideki tüm kahramanları şarkılarıyla sakinleştirir sonra dalgalar da sakinleşir. Orpheus’la ilgili en ünlü mitos, karısı Eurydike’nin aşkı uğruna cehenneme (ölüler diyarı Hades) inmesidir. Eurydike’nin masalı şöyle gelişir. Birgün, Trakya’daki bir ırmak boyunca gezinirken, Aristaios ona tecavüz etmek ister. Eurydike, kaçmaya çalışırken, otların arasındaki bir yılanın üzerine basar ve yılanın sokması sonucu ölür. Karısına delicesine aşık olan Orpheus, bu ölüme kahrolur. Karısını aramak için cehenneme (ölüler diyarı) iner. Orpheus lirinin sesiyle yalnızca cehennem canavarlarını değil, cehennem tanrılarını da mest eder. Ölüler diyarı tanrısı Hades ve eşi Persephone, karısını böylesine seven adama acırlar. Karısı Eurydike’yi geri vermeyi kabul ederler. Ama bir şartları vardır. Orpheus, karısı Eurydike’nin önünde yürüyecek ve yeraltı ülkesini terk etmeden karısına bakmayacaktır. Orpheus çaresiz, şartı kabul edip, yola koyulur. Fakat gün ışığına çıkmak üzere iken, Persephone’nin kendisine bir oyun yaparak, Eurydike’yi vermemiş olabileceği şüphesine düşer. Bu şüphe içinde yürüyen Orpheus bir an dönüp arkasına bakar. Bakar bakmaz arkasında yürüyen Eurydike yok olur, ikinci kez ölür. Orpheus, dönüp karısını yeniden bulmayı denediyse de, cehennem bekçisi canavar Kharon, Orpheus’un Ölüler diyarına tekrar girmesine izin vermez. Orpheus karısını alamadan insanlar arasına dönmek zorunda kalır. Orpheus’un ölümü bir çok masalın doğmasına yol açmıştır. Genellikle, onun Trakyalı kadınlar tarafından öldürülerek hayata veda ettiği anlatılır. Trakyalı kadınların nefretine yol açan nedenler farklıdır. Kadınlar, onu Eurydike’nin anısına sadık kaldığı ve bunu kendilerine yapılmış bir hakaret saydıkları için öldürürler. Bazı masallarda da Orpheus’un kadınlarla hiçbir ilişkide bulunmak istemediği, bu yüzden çevresini delikanlılarla doldurduğu, böylece eşcinselliği icat ettiği söylenir. En yakın dostu da Boreas’ın oğlu Kalais’tir. Yine bazı masallara göre Orpheus ölüler ülkesinden dönüşünde, öbür dünyadaki deneyimlerine dayanarak bazı öğretiler yaratmıştır. Bu öğretiyi, sadece erkeklerle kapalı mekanlarda yaptığı toplantılarda anlatır. Bu toplantılara kadınların katılmalarına kesinlikle izin vermez. Bir gece, silahlanan kadınlar, toplantı çıkışında Orpheus’u ve müritlerini öldürürler. Orpheus’un ölümüne ilişkin en yaygın masalda, Trakyalı kadınlar Orpheus’u öldürdükten sonra cesedini parçalarlar. Parçaladıkları cesedi nehire atarlar. Ceset parçaları, akan nehirle sürüklenerek denize ulaşır. Orpheus’un kesik başı ve çalgısı (lir) Lesbosadasına kadar gider. Lesbos’lular şaire cenaze töreni düzenlerler ve mezar yaparlar. Bu mezardan lir sesleri duyduğunu iddia edenler bile çıkar. Bu nedenle Lesbos adası lirik şiirin öz yurdu sayılır. Orpheus’un ölümünden sonra, onun liri gökyüzüne çıkartılıp bir takımyıldız yapılarak ölümsüzleştirilir. Orpheus’un, Homeros ve Hesiodos’un atası olduğunu söyleyen masallar da vardır. (yunanmitoloji.blogspot) http://www.deepskyobserving.com/Constellations/Lyra_constellation.png ---------------------------------------------------------------- Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Secret_Sun Yanıtlama zamanı: Haziran 13, 2009 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 13, 2009 Andromeda, Cepheus (Sefe) ve Cassiopeia (Koltuk) http://www.scientific-web.com/en/Astronomy/Constellation/images/AndromedaGFTriangula.jpg Etiyopya’nın (Afrika’nın doğusunda yer alan eski adı Habeşistan olan ülkedir) prensesi Andromeda, Cepheus ve Casssiopeia’nın kızıdır. Kraliçe Cassiopeia, elli deniz perisinden oluşmuş bir grup olan Nereid’lerden daha güzel olduğunu söyleyecek kadar kibirli biridir. Nereid’ler birbirinden güzel olan ve her bakımdan deniz dalgalarının sembolü olan deniz perilerine verilen addır. Kraliçenin bu tutumu karşısında Nereid’lerin onuru kırılır ve kraliçeyi cezalandırması için denizler tanrısı Poseidon’dan yardım isterler. Nereid’lerin ricası karşısında Poseidon, bir deniz canavarını Etiyopya’ya gönderir.(Bazı hikayelerde bu canavarın Cetus olduğu söylenir. Ancak genel olarak Cetus zararsız bir balina olarak bilinmektedir.) Kral Cepheus’un danıştığı Ammon kahini krala kızının kurban edilmesi şartıyla Etiyopya’yı su altında bırakabilecek bu canavardan kurtulabileceğini söyler. Etiyopyalılar bu fedakarlığı kabul etmesi için Cepheus’u zorlarlar. Bunun üzerine kızını bugün Tel Aviv olarak bilinen şehrin kıyısına zincirleyip, canavarın gelmesini beklemeye başlar. Bu canavar kayaya zincirlenmiş kızı gelip alacak ve ona ne istiyorsa yapacaktır. http://www.windows.ucar.edu/mythology/images/cepheus_cassiopeia.jpg Tam bu sırada büyük kahraman Perseus prensesin imdadına yetişir. Perseus, Gorgon Medusa’yı kafasını keserek öldürdükten sonra kanatlı atı Pegasus’a binmiş geri dönerken tesadüfen prensesi zincirlenmiş bir şekilde ağlarken görmüş ve ona aşık olmuştur. Prensesle konuşmaya çalışır, ancak uzunca bir süre prenses tek kelime bile konuşamaz. Ama Perseus’un ısrarlı tutumu karşısında prenses ona kim olduğunu neden zincirlendiğini ve olan biten herşeyi anlatır. Bu sırada, deniz kabarmaya başlar ve canavar görünür. Perseus prensesin ailesine canavarı öldürebileceğini, ancak bunun karşılığında prensesle evlenmek istediğini söyler. Kral ve kraliçe bu teklifi hemen kabul ederler. Perseus bunun üzerine Andromeda’yı kurtarmaya karar verir. Gökyüzünde uçarken Perseus’un, suya vuran gölgesi, canavarın aklını karışır. Canavarın aklının karışmasından faydalanan Perseus, canavarı oklarıyla öldürür. Başka bir masala göre Perseus, Medusa’nın kopmuş kafasını canavara göstererek onu taşlaştırır. (Efsaneye göre Medusa’nın yüzü o kadar çirkindir ki gören herkes birden taşa dönüşür.) Anlaşmanın kendi üzerine düşen kısmını yerine getiren Perseus, Andromeda ile evlenmek ister. Ancak, Cepheus kendi erkek kardeşi Phineus’u, Andromeda ile evlendireceğine dair verdiği sözü unutmuştur. Phineus, Perseus ve Andromeda’nın düğününe, yandaşlarıyla gelir. Perseus burada da kahramanlığını göstererek, Phineus ve yandaşlarını savaşarak yok eder. Kral Cepheus ve kraliçe Cassiopeia, öldükten sonra tanrı Poseidon tarafından gökyüzünde yıldızlar arasına alınarak onurlandırılmışlardır. Perseus ve Andromeda’da onlara gökyüzünde eşlik ederler. Andromeda gökyüzünde, kolları sereserpe uzatılmış ve bileklerinden zincire bağlanmış bir kadın figürü olarak yer almaktadır. (yunanmitolojisi.blogspot) http://www.desertexposure.com/200711/images/starry_200711_tiny.gif http://www.daviddarling.info/images/Andromeda.png -------------------------------------------------------------------------- Pisces (Balık) http://hsci.cas.ou.edu/images/jpg-100dpi-10in/19thCentury/Aspin/1825/Aspin-1825-Pisces.jpg Pisces eski bir takımyıldızdır. Bu takımyıldızın masalı, toprak ana Gaia ile ölüler ülkesinin en derin yerinde olan Tartaros’un çocuğu olan Typhon ile ilgilidir. Typhon eski Yunan tanrılarının en korkuncuydu. Bir rivayete göre Typhon’un yüz tane başı vardı. Başları yıldızlara değebilirdi. Tüm başlarından kara diller ve gözlerinden ateş çıkarırdı. Ayrıca bu dev canavarın yılan ayakları ve gökyüzünü saracak kadar uzun kolları vardı. Bu korkunç canavar ile Olympos’taki tanrılar bile dövüşmekten kaçınırlardı. Bir gün Typhon tanrıların evi olan Olympos’a saldırdı. Ve tanrılar kendilerini bir hayvana dönüştürerek kaçmaya çalıştılar. Zeus kendini bir koça dönüştürdü, şarap tanrısı Dionysos bir keçi haline geldi, tanrıların habercisi Hermes ( Merkür ) balıkçıl bir kuş şeklini aldı. Güzellik tanrıçası Aphrodite ve oğlu sevgi tanrısı Eros ise Nil nehrinden geçebilmek ve canavardan daha rahat kaçabilmak için bir çift balık halini aldılar. Athena (Minerva ) sonradan bu olayı ölümsüzleştirmek için bu iki balık figürünü yıldızların arasına yerleştirdi. Bu balıklardan biri olan, gözkamaştırıcı güzelliğe sahip Aphrodite bir efsaneye göre dalgaların köpüğünden doğmuştur. Bir ilkbahar sabahı, Kıbrıs adası kıyılarında kıpırtısız olan deniz birden bire köpüklü beyaz bir dalga ile hareketlendi. Ve bu dalgayla birlikte bir sedef kabuğu kıyıya vurdu. Sedefin kapağı açıldığında içinden güzeller güzeli Aphrodite ve beraberinde aşk tanrısı olan oğlu Eros çıkmışlardır. Aphrodite güzelliğiyle sadece tanrıların değil insanlarında gönlünü fethetmiştir. İnsanların kalplerine sevgi ve aşk tohumları serpiyor, onlara sevinç veriyordu. Aphrodite gücünü sadece insanlar üzerinde göstermezdi. O tüm tabiata söz geçirebilirdi. Aphrodite gibi Eros da tanrıların ve insanların kalplerinde aşkın ilahi ateşini yakar, onların mutluluklarını veya bahtsızlıklarını hazırlardı. Eros’un elinde oklar veya tutuşmuş kızgın bir meşale bulunurdu. İnsan ruhu, neşesini de ıstırabını da hep Eros’a borçludur. Burçlar kuşağındaki Pisces, Aphrodite ve Eros’un birbirlerine iple bağlı görünen iki balık figürünü temsil eder. (yunanmitolojisi.blogspot) http://www.astronomyreport.com/Images/Pisces_constellation_map.jpg ------------------------------------------------------------- Aquarius (Kova) http://www.ianridpath.com/startales/image/aquarius.JPG Yunanlıların oniki büyük tanrısı Olympos’ta otururdu. Olympos, Makedonya ile Tesalya arasında oldukça heybetli bir sıradağın en yüksek tepesiydi. (Olympos ismi yalnız tanrıların oturdukları; yüksekliği 2985 metreye varan meşhur dağın ismi değildir. Bizim Anadolumuzda bile bazı dağların isimleri eskiden Olympos’du. Bugün isimleri Uludağ, Aladağ ve Hisardağı olan dağların isimleri de eskiden Olympos’du.) Olympos dağının Ulu tanrısı, dünyanın sahibi, tanrıların ve insanların babası, her güzel varlığın yaratıcısı olan Zeus, yalnız kadınların güzelliğine vurgun değildi. O güzel olan herşeye, hatta delikanlılara bile gönlünü kolayca kaptırıyordu. Zeus, birgün yeryüzünde olağanüstü güzelliğe sahip bir delikanlı gördü. Ganymedes adını taşıyan bu delikanlı, Truva şehri kralı Tros’un oğludur. Su taşıyıcısı olarak bilinen Ganymedes, Olympos dağında yaşayan tanrılara fincan veya kupalarda içecek taşımakla görevlidir. Bu delikanlı o kadar hoş ve güzeldi ki, Zeus onun cazibesinden kendini kurtaramadı. Fanilerin arasında görüp beğendiği ve sevdiği bu genci daima yanında bulundurabilmek için yeryüzünden kapıp, Olympos’a çıkarmayı düşündü. Bir gün Ganymedes, İda dağının (Bayramiç ile Erdemit arasında 1767 metre yüksekliğinde bugün Kazdağı denilen dağın eski adı İda’ydı.) yamaçlarında sürüsünü otlatıyor ve bir kayanın üzerine oturmuş kaval çalıyordu. Kocaman bir kartal şekline giren Zeus, Olympos’un tepesinden aşağı doğru süzüldü ve Ganymedes’in arkasından geldi. Ansızın üzerine çullandı ve onu kaptığı gibi doğru tanrıların dağına uçurdu. Bu genç çoban Olympos tanrılarının yiyeceği olan Ambrosia ile içenlerin ölümsüzlük kazandıkları ve tanrılara mahsus içki olan nektarla beslendi. Bu suretle güzel yüzü, hoş endamıyla tanrıların gözünü okşamak için ebedi gençliğine muhafaza etti. Başka bir masala göre Ganymedes’i kaçıran şafak tanrıçası Eos’tur. Şafak tanrıçası gül renkli parmaklara sahip, güzel ve gönül alıcı bir bakireydi. Her sabah doğu tarafından göğün kapılarını açarak Güneş’e yol verirdi. Eos, Ganymedes’e karşı tutku ve öfke karışımı bazı hisler beslemektedir. Ancak tanrıların tanrısı Zeus, Ganymedes’in çekiciliğinin farkına varıp, onu tanrıça Eos’un elinden alır. Mısır kökenli bir masalda ise Aquarius, Nil nehri tanrısı olarak bilinir. Büyük bir olasılıkla, Aquarius’un kupasından dökülen su Nil nehrinin kendisini temsil etmektedir. Aquarius su tanrısı olarak da bilinmektedir. Bazı toplumlara göre iyi bazılarına göre ise kötü bir tanrıdır. Kuru iklimlerde yaşayan Etiyopya ve Yunan toplumları için Aquarius çok iyi bir tanrıydı. Çünkü hasat zamanı kendilerine bolca yağmur getiriyordu. Ancak Babiller için iyi bir tanrı değildi, Güneş’in Aquarius’a geldiği ayda yağmurun lanetinden söz etmeye başlarlardı. Güneş Aquarius’a girdiği an yeni yıl başlar yani bahar yaklaşmaktadır ve suyun başladığı bu mevsim, bereketli ürünlerin müjdecisidir. Aquarius, kuzey yarımkürede Pisces(Balık) ve Cetus(Balina) takımyıldızlarının yanında bulunur. Su taşıyıcısı kendi kupasındaki suyu Piscis Austrinus’un (Güney balığı) ağzına dökmektedir. (yunanmitolojisi.blogspot) http://blog.globalstarregistry.org/wp-content/uploads/2009/03/name-of-stars-in-aquarius-constellation.jpg Yasemin ÖRS Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Takımyıldızların Mitolojik Öyküleri Ankara 2001 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.