schizophrana Oluşturma zamanı: Haziran 13, 2009 Paylaş Oluşturma zamanı: Haziran 13, 2009 Kapı çalıyordu, sürekli, durmamacasına. Zili takılmış gibiydi, ama değildi, arada yumrukluyorlardı da. Açmak istemiyordum, açmayacaktım, öyleyse ne? Neydi beni tedirgin eden bu kadar? Kapanıp kaldığım evimde mutlu olmasam bile huzurluydum. Çiğdem'i unutmak istiyordum o gece de, tıpkı diğer gecelerdeki gibi. Kapımı çalan Çiğdem değildi, olamazdı, o başka şehirdeydi çünkü, 7 aydır görüşmüyorduk. Kapıyı açmayacaktım neticede, tıpkı telefonlara bakmadığım gibi. Bir telefon saatlerce çalabilir ama ya bir kapı? gidecekti birazdan, gürültüyle geçirdiği 3 dakikanın ardından, gelen kendini aptal gibi hissetmeye başlayacak, bir süre sonra da "değer mi ki" diyecekti benim için... Ve çekip gidecekti. Kim olursa olsun. Çekip gidecekti. Zil sesinin o çıldırtıcı gürültüsü altında mutfağa girdim, öyle ses çıkarmamaya filan da dikkat etmedim. Gittim, buzdolabını açtım, bir kavun çıkartıp kestim. Keserken sustu zil. Gitti, dedim, işte her kimse o da gitti. Kavunu dilimlemeye başladım, kabuğunu ayırdım, tabağa dizdim dilimleri, öylesine içmek istedim. Elimde kadehle odama döndüm, kavun tabağına da kalan bir parça peyniri koymuştum işte. Müzik açıktı, senfonik bir şeyler çalıyordu, sıkıldım kapattım. Çiğdem'i düşündüm sonra, onu anımsamaya çalıştım. Yeşil gözlerini ve daha bir çok ayrıntıyı. Başaramadım. Hiçbir şey canlanamıyordu kafamda. O kadar çok olmuştu demek. Onu unutuyordum, bu iyi bir şeydi. Ne ummuştum ki zaten? Ne olabilirdik ki biz? Başından beri hata içinde yüzmüştüm, hiçbir zaman hiçbir şeyi ummamıştım. Kapı tekrar çaldı, sadece bir kere. Açmayacağım! diye bağırdım kapıya. Öfkelendim, sinirle yürüdüm, kapıyı açıp karşımdakinin kim olduğuna bile bakmadan bağırmaya çalıştım, "Beni rahatsız ediyorsun!" diye bağırdım. Kapıcıydı, bön bön bakarak gitti. Merdivenleri çıkarken söylenmiştir de şimdi. Umurumda bile değil. Öyle ölmek filan da istemiyorum. Aslında hiçbir şey istemiyorum. Çiğdem'i de istemiyorum. İçkimi içtim. Anılarımı toparlamaya çalıştım. O şehirlerarası otobüste birbirimize sarılmamızı hatırladım sonra. Güzel başlayan yanlış bir gündü. Nefret ettim herşeyden. O otobüsten, o heriften, herkesten. Ne umuyordum dedim yine, ne umuyordun? Günler geçti öylecene, hiçbir şey olmadan. Herşey olup bitti bir kez çünkü. Bundan sonra böyle günler gelip geçeceklerdi... Bekleyelim, dedim, bakalım daha neler olacak... Hiçbir şey olmadı. Herşey o eski rüyada kaldı. Murathan Mungan'ın bir şiiriydi. Avara. Çiğdem'le okumuştum ilk kez, o getirmişti. Vahşi atlar ve daha bir sürü acı veren şeyle hayatıma girdi o gün. Hiç çıkmamacasına. Hiçbir şey anlatmıyorum, yardımcı olmuyorum ama umurumda da değil. Ne ummuştum diye yineledim, Çiğdem'i sevmiştim ben, hem de çok. Ne ummuştun? Sevmek yetmiyor insana... İnsanlar bir şeyler de ummalı severken. Evlenmeyi ummalı, öpüşmeyi ummalı mesela. Yağmur altında yürümeyi, sinemada beraber film seyretmeyi, sarılmayı, öpüşmeyi... Hiçbir şey ummamıştım ben, ben aşkın bütün umutlarını onda tüketmiştim. Bu da Murathan Mungan'dı, ince L, Lalena. Lalenaydı kızın adı, Çiğdem'in. O herşeydi. Ölümdü, yaşamdı, sebepti, anlamdı. Beni anlayan tek şeydi, herşeydi. O gitti. Kapı çalıyor. Telefonu fişten çekeli çok oluyor ama kapıyı ne yapmalı. Kapı çalıyor. Bir tekrar daha. Tekrarlar... Çiğdem'le son tekrarlarımıza girdiğimizde ikimiz de farkındaydık herşeyin. Bu son tekrarımız olacaktı; artık ne kimse diğerine bağıracak, ne de ağlayacaktı öteki için. Uzatmalarımızı oynadığımızı anladığımızdaysa herşey bitmişti. Kapı çalıyor. Açmayacağım. Kanapeye uzandım, bir köşede içkim, kavunum, peynirim duruyor, artık içmek de istemiyorum, uzanıp rahatlayayım dedim, sonra da öleyim. Herşeyden bıktım usandım, hiçbir şey olmuyor, hiçbir şeyin olacağı yok, öleyim. Gelsin bulsunlar beni, kapıyı kırıp içeri girsinler, pis bir kokuyla karşılaşsınlar, intihar etttim sansınlar önce, sonra biri, yok be, bu kalp krizinden ölmüş desin, yüzüm acı içinde kıvranmış olsun, bana bakanlar korksun, kimse beni taşımak istemesin. Bu rahatsız kanapeye uzanmış ölmekten bile aciz bir halde, tek başıma, evdeyim. Açmayacağım bir kapı çalıyor, herhangi bir şey için artık çok geç. Yolun sonu; kaybettim. Çiğdem'i, kendimi, ikimizi ve herşeyi. Arasa şimdi beni. Açmayacağımı bile bile arasa, ben açmayınca, kimseden haberimi alamayınca telaşlansa, gelse, kapımı çalsa, sen açmadan gitmem dese. Şimdi kapıyı çalan o olsa, saçlarını okşasam. Yağmurlu bir gün Çiğdem'le karşılaştım Beyoğlu'nda, ikimiz de ıslanmıştık konuşurken. Saçlarına bakmıştım önce, o da tedirgin olmuştu. Saçlarına dokunmuştum sonra, okşamıştım yüzünü. Arkadaşına gelmiş, ona gitmeliymiş, geç kalmış. Gitti, ikimiz de ağladık uzaklaşırken. Ne kadar zaman geçti? Evde saat yok, hepsini kırdım, saatlere karşıydık biz, biz kısıtlanamazdık, Çiğdem öyle derdi, elimi tuttuğunda zaman donuyor derdi, Çiğdem gitti, akmadı zaman bir daha. Herşey dondu. Ev dondu, eşya dondu, kanape, yatak, çiçekler hepsi dondu. Renkleri götürdü yanında giderken. Haber vermedi bile. Bir sabah gözümü bu siyah-beyaz evde açtım, yokluğunu anladım, kalktım, giyindim, Çiğdem yoktu artık... Uyandım, kalktım giyindim. Bir anda terkettiğini, bir anda gitmişliğini ve de bir anda yalnızlığımı algıladım gibi oldu herşey; herşey birdenbire oldu ama ağlamadım. Bir gece, küsmüştüm ona, salonda yatmıştım. Öyle pek kalmazdı zaten bende, kalsa da ayrı odalarda yatardık, bir tür anlaşma gibiydi, bir tür anlaşma gibiydik. Hava o gece iyice soğuktu, kar yağıyordu yanılmıyorsam. Uyuyamamıştım. Çiğdem gelip üstümü örtmüştü o haliyle. Beni sevdiğini söylememişti ama ikimiz de bilirdik beni sevdiğini, çok sonra anladım bunu, çok geç kalmıştım. Çiğdem sigara içerken kimseye bakmazdı, özel bir içişi vardı, kimse yapamazdı bunu, ben saatlerce hikayeler anlatır durur, o beni ağzında sigarasıyla dinlerdi. Hiçbir zaman öyle çok mutlu olmadık. Tedirgindik hep, rahatsızdık. Sanki bu beraberlik hakkımız değilmiş gibi hissederdik, ödünç bir sevgiymiş gibi. Ortak arkadaşlarımız vardı bir sürü, onlar hakkında konuşurduk, bahsetmezdik hiç "sen ve ben"imizden. İlişkimiz öylece sürüp giderdi. Artık hiçbir şey, hayır, pek bir şey hissetmiyorum. Acıya alıştım. Acı çekip çekmediğimi bile bilmez bir konuma geldim. Çiğdem başka biriyle artık, iyi bir çocuk. Kıskanmıyorum da, Çiğdem'in saçlarını kimse benim kadar sevemez çünkü. Çiğdem beni sevdiği gibi kimseyi sevemez. Kolay bir şey değildir sizi sevmesi. O hep bekler. Sevilmeyi bekler. Gözlerine bakılmasını, konuşulmasını... Dayanamam sandım önceleri ama sonra alıştım. Acıya alıştım, uyuştum bütün bedenimde, beklemeye başladım, gelmeyeceğini bilerek bekledim, kimseye haber vermedim, telefonu söktüm yerinden, gelmeyeceğini bilerek onun gelmesini bekledim. (Kapı çalıyor. Açıyorum. Çiğdem mi gelmiş diyorum kendime. Gelen kimse yok. Çiğdem de.) Konuşmak, hikaye anlatmak istemeyen bir adamım ben. İkimiz de mutsuzduk hep, diyeceğim o ki, sıkıntılara sokardık birbirimizi. Sıkıntıya sokmaktan başka bir şey bilmezdik. O, güzel giyinemezdi hiç, ben de kravat bağlayamazdım. Mektuplarıma cevap alamadım. Tek kozum onlardı oysa. Mektuplarımı severdi, her ayrılığımızda hepsini bir daha, bir daha okurdu, hep ayrılırdık onunla. Uzun da sürerdi ayrılıklarımız. Ona mektup yazardım yalnız olduğum gecelerde. Telefon ettiğim bile olurdu, ben telefonlardan nefret ederdim, konuşmazdık. Birbirimizin sessizliğini dinlerdik, Özdemir Asaf'ın bir şiiri, Özdemir Asaf severdi o, ben sevmezdim. Ayrılık vakitlerinde vedalaşmazdık hiç, konuşmazdık. Ya ben ters bir laf söylemiş olurdum, ya da o beni sevmediğini farkettiğini açıklamış. Öylecene binerdim trenlere, uğurlamaya gelirdi ama. Aramızda prensiplerimiz vardı, herşey prensiplere göre işlerdi. Karşı taraf iki kere üstüste aramaz, 3 mektubuma bir mektup gönderir, mektuplarımı okuduğunu söylemezdi. Mektuplarımı geri vermedi, bir daha da isteyemedim. Hiçbir şey isteyemedim ki... Kal diyemedim, gitme!.. Atlatacağımı, beklemeyeceğimi sandı - atlatamadım, bekledim, ölmeyi arzuladım. Çiğdem herşeyimdi veya herşeyim Çiğdem. Onda bulurdum kendimi, kendimi anlattırırdım. Eski bir aşkın depreşmesi gibi bir şeydi Çiğdem. Bir teselliydi, affederdi tutamadığım bütün o sözleri, gözyaşlarımı bir o anlardı zaten, Çiğdem. Ne olursun geri dön. 14.10.1997 Emre Sururi Kaynak 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
monkeybusiness Yanıtlama zamanı: Haziran 13, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 13, 2009 offff çok güzel bir yazı bu Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nazirella Yanıtlama zamanı: Haziran 13, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 13, 2009 Ne olursun geri dön. çok güzel... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
chris Yanıtlama zamanı: Haziran 13, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 13, 2009 serenadaschizophrana sen ve bi kaç kişi var karma vermeye doyamadığım böyle değerli paylaşımlarınız sebebiyle...ama işte gün içerisinde verebileceğim karma sınırlı yazın/paylaşımın için teşekkürler Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Haziran 13, 2009 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 13, 2009 Rica ederim sevgili chris. Okuyup yorum yapmak karmadan çok daha önemli zaten. 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.