nevermore Oluşturma zamanı: Haziran 14, 2009 Paylaş Oluşturma zamanı: Haziran 14, 2009 (düzenlendi) Ruhumuz var mı? Yoksa biz bir fabrika mıyız? Ruh nedir? Ruh sözcüğünün tam olarak anlamı verilemez çünkü ruh sonsuz bir kavramdır. Fakat genel anlamda ruh, bedene bağlı olan ve çeşitli dini ve felsefi bakımdan canlı insanı oluşturan tinsel bir ilkedir. İnsan varlığının maddi olmayan boyutu ya da özüdür. Eski Çağ felsefecileri ruh kelimesini çok daha geniş anlamda kullanıyorlardı. Onlara göre hareketi ve canlılığı sağlayan her ilke ruhtu. Modern düşünürler ise ruhu daha belirli ve sınırlı bir tanımla açıklıyorlar. Tarih boyunca oluşan tüm kültürler, ruh kavramıyla ilişkili maddi olmayan bir ilke inancını paylaşır. Modern dünya ruhu bilimsel platformda arıyor ve birgün bulacak. Kimbilir belki de ruhun ölümü, keşfedilince gerçekleşecek. İlk Çağda hem Mısırlılar hem de Çinliler arasında ikili bir ruh kavramı bulunmaktaydı. Mısırlılar "Ka" nın (soluk) ölümden sonra yaşamakla birlikte tinsel nitelikteki "Ba" nın Ölüler Ülkesi´ne gittiğine inanıyorlardı. Çinliler´de ölümden sonra kaybolan bir ruhla birlikte ölümden sonra da yaşayan ve sonraki kuşakların tapınması gereken ussal bir ilke olan "Hun" a inanırlardı. Eski Yunan´da ortaya çıkan ruh kavramı döneme ve okula göre değişiyordu. Yunan felsefesi ilk önce bugünkü Ege´de bulunan Milet´te ortaya Çıktı. Bu okulun temsilcileri Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes´di. Sokrates´ten önceki Yunan felsefesinde, felsefenin babası olarak kabul edilen Thales, "Arkhe" yani ilk temel madde olarak, herşeyin başı, sebebi ve ilkesi olarak "Su" yu kabul eder. Ona göre herşey Su´dan çıkmış ve yine Su´ya dönecektir. Thales´in öğrencisi olan Anaksimandros da Arkhe üzerinde durmuş fakat hocasından farklı olarak her şeyin başlangıcında bulunan, her şeyi kuşatan sınırsız şeyin "Apeiron" olduğunu söyler. Apeiron, yaratılmamıştır ve belirli olmayan bir şeydir. Daha sonra bu belirsiz şeyden zıtlar şeklinde ayrılarak bütün varlıklar ortaya çıkmıştır. Hayatın kaynağı Su´dur. İnsan dahil bütün canlılar suda yaşayan varlıklardan gelmiştir. İnsan sonradan karada yaşamaya başlamıştır. Türler durmadan değişir, fakat onların doğduğu madde yani Aperion hiçbir zaman yok olmaz. Milet okulunun üçüncü ve sonuncu filozofu olan Anaksimenes´e göre varlığın temeli Hava´dır. Bir hava (soluk) olan Ruh, insanı nasıl canlı tutuyorsa bütün evrende de hava vardır. Anaksimenes, bu düşünceyle felsefeye ilk defa ruh kavramını katmış oluyordu. Geri dönen ruh http://www.bilinmeyen.com/uplimages/Hewittsg.jpgMÖ 5. Yüzyıl´ın ortalarında doğduğu ve yaşadığı tahmin edilen Demokritos da Arkhe´nin ne olduğunu araştırmış bir düşünürdü. Demokritos´a göre "var olan" meydana gelmemiş ve yok olmayacaktır. Var olanın dışında bir de "Boşluk-Mekan" bulunmaktadır. Bu mekan nedeniyle var olan bölünemeyen ve görülemeyen küçük parçalara ayrılır. Bu parçalara Atom denir. Atomlar sonsuz sayıda, öncesiz, sonrasız ve çeşitli boyutlarda ve baştan beri hareket halindedirler. Kaba ve ağır hareketli atomlar katı cisimleri (toprak gibi), hızlı hareket edenler ve ince olanlar suyu, hava´yı ve ateş´i meydana getirirler. Demokritos, Ruhu da atom düşüncesiyle açıklamaya çalışır. Ona göre ruh en ince, en düzgün ve en hareketli atomlardan meydana gelmiştir ve de ruhun atomları bütün vücuda yayılır. Düşünür Epikuros ise, Demokritos´un öğretisini ana çizgileriyle benimser. Ona göre evrende sadece atomlar ve boşluklar vardır ve bütün cisimler atomların çarpışması sonucuyla oluşurlar. Ruh ise bedendeki atomlardan daha ince atomlar tarafından meydana gelir. Ve Platon; Antik Çağ düşünürleri içinde eserleri tamamen günümüze kadar ulaşan tek örnektir. Platon ve Sokrates ruhun ölümsüzlüğünü kabul ederler. Platon´un ruh görüşü önemlidir. Ona göre ruh, vücuda bağlı olmadan önce "idealar" aleminde yaşamış ve ideaları görmüştür. Eğer böyle bir durum varsa yani biz var olmadan önce de bir ruh var olmuşsa, o zaman ölümden sonra da var olmaya devam edeceği sonucuna ulaşabiliriz, der. Ona göre ruh, her zaman geldiği yer olan idealar alemine dönmeyi arzular. Bu dünyada bir beden içinde kalmaya mahkum olan ruh, bedenden kurtulup tekrar saf haline dönebilmeyi istemektedir. Çünkü ruh beden kalıbına girince ilahi kaynaktan geldiğini unutarak ihtiraslarının esiri olur. Ruhsal sınıflandırma varmı? http://www.bilinmeyen.com/uplimages/Fox_s.jpgPlaton´un öğrencisi Aristotales bütün hayali olayların ruhun idaresinde gerçekleştiğini ve ruhun canlıyı cansızdan ayıran, vücudu şekillendiren ilke olduğunu varsayar. Aristo ise, ruhu üç sınıfa ayırır. Ruhun en alt sınıfı, bütün bitki, hayvan ve insanlarda ortak olarak bulunan bitkisel ruhtur. Bitkisel ruh, beslenir, büyür ve neslini devam ettirir. Ruhun ikinci sınıfı olan hayvani ruh algılama ve hareket ettirme kabiliyetine sahiptir. Ruhun üçüncü ve en yüksek sınıfını ise, insani ruh teşkil eder. Bitkisel ve hayvani ruhlar bu ruhun ortaya çıkmasını sağlarlar. Sadece insanda bulunan insani ruhun başlıca özelliği akıldır. Burada hayvani ruh bitkisel ruha, insani ruh ise hayvani ruha hakimdir. Hayvani ruh vücutla ortaya çıkar ve bedenle beraber yok olur. İnsani ruhun ön önemli özelliği olan akıl ise vücuttan bağımsız ve sonsuzdur yani insani ruh bilgiye sahip olmak yetisiyle diğer ruhlardan ayrılır. Ruh organ mı? http://www.bilinmeyen.com/uplimages/A_cardec.jpgYunan felsefesi kendisini dini etkilerden kurtararak yerine bilimsel ve akılcı (rasyonalist) görüşleri getirmeye çalışmıştır. Buna karşın zamanla etkin olan Hellenistik Felsefe din ile felsefeyi bütünleştirmeye başladı. Böyle bir özelliği taşıyan Yeni Eflatunculuk´ta (Neo Platonizm) Plotinos´u görüyoruz. Plotinus herşeyden önce materyalizme karşı bir düşünceyi savunur. Ona göre ruh, bir bütün ve bir birliktir. Yani parça parça olmayan bölünmez bir bütündür. Maddi ve cismani bir şey olmadığı gibi, bedenin bir organı da değildir. Fakat bedenin her tarafına yayılmıştır. Buna göre ruh görülebilen ve idrak edilebilen bir cevherdir. Ruh, bedene hakim olmakta, ona şekil vermekte ve yaşamasını sağlamaktadır. Ölümle birlikte bedeni terkeder ve böylece beden çürümeye başlar. Beden güzelliğini ruhtan alır. Kısacası beden ölüme mahkum olduğu halde ruh ölümsüzdür. İslamiyet ve ruh anlayışı Eski Yunan´da ortaya çıkan beden-ruh kavramı Augustinus gibi düşünürlerce, Hıristiyanlığa aktarılmıştır. Augutinus´a göre ruhun var olması hafıza, düşünce ve şuur ile kanıtlanabilir. Gerçek insan ruhla özdeşleşir. Ruh bedenden ayrı olsa bile bedensiz bir ruhu düşünmek imkansızdır. İslam düşünürleri ruhun bedenden binlerce yıl önce "alem-i ezel" de yaratıldığına ve sonra bedene yerleştirildiğine, beden öldükten sonra da var olmayı devam ettiğine inanırlardı. Biraz daha farklı olarak Türk asıllı İslam bilgini Farabi, ruhun bedenden sonra yaratıldığını ve ölmeyen bir düşünce olduğunu düşünüyordu. Farabi, peygamberliğin de tıpkı ruh gibi kazanılmış bir nitelik olduğunu kabul etti. Farabi İslam felsefecileriyle olduğu gibi ruh konusunda Eflatun ve Yeni Eflatuncular´la da görüş ayrılığı içindeydi. Ne ruhun bedenden önce varolduğuna ne de bedenden bedene ruh geçişine inanıyordu. Ruh yokolmaz http://www.bilinmeyen.com/uplimages/ghosty.jpgFarabi´den sonraki en büyük düşünür olarak kabul edilen İbni Sina çalışmalarında ruh görüşüne geniş yer verir. Ruhu madde veya şekil fikri ile açıklamaya çalışır. Ona göre mevcud olan herşey madde veya şekil olarak zaten ve ebediyen vardır. Ruh bedende iç hareket halinde bulunduğundan şekil cinsindendir. Bir prensip olarak alınan ruh hayvanı hayvan, insanı da insan yapan manevi bir cevherdir. İbni Sina ruhla ilgili şu delilleri ileri sürer; 1- Ruh, bedenin ölümü ile dağılmaz, varlığı tek ve aynıdır. 2- Ruh, bedeni meydana getirir. Ruhtan önce beden olmaz. 3- Beden, ruh tarafından terkedilince, bir ceset haline gelir. 4- Ruh, melekeleri vasıtasıyla kendi başına bedene etki eder ve onu korur. İbni Sina, ruhtan önce bedenin olamayacağını ve bedenin ölümü ile de ruhun yok olmayacağını söyler. Bedeni koruyan ve ona tesir eden ruhtur ve bedenden bağımsızdır. Bununla birlikte bedenin ruha ruhun ise bedene ihtiyacı vardır. Bedenin ölümünden sonra ruhun bir başka bedene girmesi söz konusu olamaz. İbni Sina´ya göre ruhun ilkesi yok olmak değil, var olmaktır. Ki Yunan´da bedene ruh geçişine inanıyordu. Gazali ve Hazreti Ayşe "Sevgi" canlı varlığın, haz veren bir nesneye karşı eğilimli olmasıdır. Söz konusu eğilimin güçlenmesi haline aşk denir. İMAM GAZALİ İmam Gazali ise Aristo gibi üç çeşit ruhun var olduğunu kabul eder. Bunlar, bitkisel, hayvani ve insani ruhlardır. Bitkisel ruh, canlı varlıkların ilkini ve en alt tabakasını oluşturur ve üç gücü vardır. A- Doğurucu güç: Bitki bu güç ile ürer. B- Büyütücü güç: Bitkinin büyüyüp gelişmesi, dal budak salması bununla mümkündür. C- Besleyici güç: bitkinin beslenmesini sağlayan güçtür. Gazali´ye göre bitkisel ruhtaki bu güçler hayvani ve insani ruhta da bulunmaktadır. Hayvani ruhun da iki gücü vardır. Hareket ve idrak gücü. Gazali hayvanlardaki bu güçlerin insanlarda da bulunduğunu fakat insanlardaki düşünme gücünün onlarda bulunmadığını düşünür. İnsani ruhda ise yapıcı ve bilici güç bulunur. Bu güce akıl da denilebilir. Kalp veya ruh nedir? sorusuna Gazali, Kuran´dan "Sana ruh nedir diye sorarlar. De ki ruh Rabbimin emrindedir." anlamındaki ayetle cevap verir. İslam düşüncesinde ruh temelde "Nefs" olarak tanımlanır. Aslında sözcüğün çoğulu "Ervah"dır, İbranice´deki "eloah" veya çoğulu "elohim" den çağrışır. "Allah" sözcüğünün buradan türediği düşünülmektedir çünkü Tevrat Tanrı´nın bir çalılığın ruhu olduğunu söyler ve Yuhanna İncili´nde de benzer bir yaklaşım görülür. İslami terminoloji Cebrail´e "Ruhül Kuds", Peygamber İsa´ya ise "Ruhullah" der. Kuranı Kerim birçok yerinde ruha çok önem verir, çeşitli yerlerde vurgular. Buna karşın Hz. Ayşe, "ölülere duyuramazsın" ayetini öne sürerek, ruhların ölümden sonra işitmediklerini ileri sürer. Oysa gerek Sahabeler, gerekse de çağdaş İslam bilgeleri; "bilen işitir" tümcesinden yola çıkarak, ruhların mezarda yaşadıklarına göre duyup işittiklerini iddia ederler. Yani Peygamber´in eşi Ayşe´nin görüşü, Buhari´nin hadisine rağmen pek taraftar bulmaz. alıntı Şubat 5, 2011 nevermore tarafından düzenlendi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
monkeybusiness Yanıtlama zamanı: Haziran 14, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 14, 2009 Günümüzde ruhun olmadığını kabul etmek körlük anlamına geliyor.Hiç mi sorgulamadım? Çok sorguladım. İnanmadığım günlerde oldu elbet. Geçmişe mazi derler çocukluk saçmalıklarımmış Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
grim Yanıtlama zamanı: Haziran 15, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 15, 2009 güzel paylaşım olmuş.bana göre ise ruhun bedene bedeninde ruha ihtiyacı vardır.beden öldüğü zaman ruh ölmez ve başka vücut bulur.saol dostum. 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Siyah karlaR Yanıtlama zamanı: Haziran 15, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 15, 2009 bazı insanlarda olduğunu düşünmüyorum. güzel cevap , bence elbetteki her canlının vardır ,, Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Haziran 15, 2009 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 15, 2009 Bir zamanlar Afrika'da kayip bir sehri aramakta olan arkeologlar, beraberlerindeki esya ve yukleri, hayvanlarin ve yerlilerin yardimi ile tasiyarak uzun bir yolculuga cikmislar. Kafile zor doga kosullarinda, balta girmemis ormanlarin icinde ilerleyerek, nehirleri, caglayanlari gecerek yolculuga gunlerce devam etmis. Fakat gunlerden bir gun yerlilerin bir kismi birden durmuslar. Tasidiklari yukleri yere indirmisler ve hic konusmadan beklemeye baslamislar. Ulasmak istedikleri yere bir an once varmak isteyen batili arkeologlar bu duruma bir anlam veremeyip, zaman kaybettiklerini, bir an once yola devam etmeleri gerektigini anlatarak, yerlilerin neden durduklarini ogrenmek istemisler. Fakat yerliler buyuk bir suskunluk icinde sadece bekliyorlarmis. Bu anlasilmaz durumu yerlilerin dilinden anlayan rehber, onlarla bir sure konustuktan sonra su sekilde ifade etmeye calismis: "Cok hizli gidiyoruz. Ruhlarimiz geride kaliyor." Modern sehir hayatinin ve cagimizin getirdigi en buyuk Sorunlardan biri bu; "hizla ve sonu bir turlu gelmeyecek olan hedeflere dogru cilginca kosusturmak" ve kosustururken etraftaki ayrintilari, manzaralari, kucuk mutluluklari, kisaca hayata dair pek cok yasanasi guzelligi gorememek ve kacirmak...Ya da yasanan yiginla drama, sacmaliga ve ilkellige seyirci kalmak, duyarsizca sadece bakip gecmek ve gitmek... Halbuki durup ruhlarimizi beklemeli, Muzigi duymaya calismali , Yavas dans etmek icin caba sarfetmeli, Her gunun bitiminde yataga uzanip "kendimize dogru bakmaliyiz". Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
xteksus Yanıtlama zamanı: Haziran 15, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 15, 2009 Farabinin kastettiği; ruh bedenle varlığını kazanmıştır. öncesi için varlığı söz konusudur fakat o boyutta ismi nurdur. bedenden sonra kendi spiritüelini tamamlamasıdır ki, bu geçiş süresince bedenin ilizyonist varlığı, ruhun ifade etme bilincinin yansımasıdır. maddevi gerçeğinin idrakının kazanımıyla aslında insani haddin bilme(kendin bilme) maddesel ve ruhsal dönüşümlerin şuuru içerisinde ifrat ve tefrite dikkat ederek ruh ve bedenin muntazam ilişkisindeki aşk dansına ortak olmaktır ki, bak görki sen kaçıncı ademsin? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Secret_Sun Yanıtlama zamanı: Haziran 15, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 15, 2009 '''Konusunu bilimsel bir araştırmadan alan '21 Gram' (21 Grams) isimli film, ABD'li bir doktorun insanın ölüm anındaki ağırlığını tartmasına dayanıyor. 1907'de yapılan araştırmaya göre insan ruhunun ağırlığı 21 gram. Ama bilim bu bilgiyi kabul etmiyor. İnsan ruhunun ağırlığı var mı? Varsa ölçmek mümkün mü? Yoksa bu tamamen pozitif bilimden uzak, elle dokunulmayana ilişkin yaklaşımdan mı ibaret? Bütün bu sorulara yanıt arayan '21 Grams' adlı film yakında Türkiye'de vizyona girecek. Film, vizyona girmeye hazırlanırken, konunun uzmanları, bu soruları Günaydın okurları için cevapladı. 1907 yılında ABD'de yapılan bir deneysel çalışmadan esinlenerek senaryolaştırılan, 'Amorres Perros' ile Oscar ödülü alan Meksikalı yönetmen Alejandro Gonzales Inarritu'nun yönettiği, Sean Penn, Benicio Del Toro ve Naomi Watts'ın başrollerini üstlendiği film, parapsikolojiden, hümanizmaya, pozitif bilimden spiritüalizme kadar çok sayıda konuya parmak basıyor. '21 Grams' filmine konu olan, yaklaşık 100 yıl boyunca tıp dünyasını olduğu kadar teolojiyi de yakından meşgul eden deneysel çalışma, ABD'li bir doktorun insanın ölüm anındaki ağırlığını tartmasına dayanıyor. RUH AĞIRLIĞI 21 GRAM ÇIKTI 1907 yılında, ABD Massachusetts'de bir deneysel çalışma tasarlayan Dr. Duncan Mcdoughall, ölüm döşeğindeki 6 hastasının ölmeden önce, ölüm anında ve ölümden hemen sonraki ağırlıklarını ölçtüğü bir tartı-yatak tasarlıyor. Ruhun, ölüm anında bedeni terk edip etmediğini, dolayısıyla bir ağırlığı olup olmadığını belirlemek isteyen doktor, tüm hastalarının ölümünden hemen sonra yaptığı ikinci tartıda, ağırlıklarından 1 onsun dörtte üçünü kaybettiklerini görüyor. Bir onsun 28 grama eşit olduğundan yola çıkarak, bu kaybın 21 gram olduğunu bulan Dr. Mcdougall, ölen kişinin bedenini terk eden ruhun 21 gram geldiği sonucuna varmış. TEZ, ÇOK SES GETİRMİŞTİ Dr. Macdougall yaptığı deneyin sonuçlarını, 'American Medicine' Dergisi'nin 1907 Nisan sayısında yayınlamış. Haber çok ses getirmiş. Bu yazıya cevaben, Augustus P. Clarke adında bir başka doktor, 'ölüm anında, kan akciğerden geçerken soğumadığı için vücut ısısındaki ani yükselişi hesaba katmadığını, bunun da ter ve sıvının buharlaşmasına yol açtığını' açıklayarak, meslektaşını topa tutmuş. Din bilginleri, psikiyatristler ve ölüm anına yakından tanıklık eden yoğun bakım uzmanları ise, ruhun ağırlığının söz konusu olmadığını, bunun sadece ölüm anında halk arasında 'son nefes' olarak bilinen akciğerlerde depolanan havanın boşalmasından ibaret olduğunu söylüyor. Çünkü, boşalan havanın hacmi yaklaşık 210 cc. yani 21 gram. KİTABA DA KONU OLDU Bu veri, öylesine ciddiye alınmış ki, birçok tıp fakültesinde uzun yıllar ders olarak okutulmuş. Hatta ABD'de geçtiğimiz aylarda yayımlanan 'Stiff' adındaki kitap da bu konuya değiniyor. Mary Roach'a ait kitabın alt başlığı ise, ''İnsan Kadavralarının İlginç Yaşamı''. Yapılan deneye atıfta bulunan ve doktorun, hastaların ruh ağırlığını ölçmek için bir tartı-yatak tasarlamasından bahseden kitap, Dr. Macdougall'un ölmekte olan 6 hastasının, ölümden hemen önce, ölüm anında ve ölümden hemen sonra bu tartıyatak sayesinde tarttığını ve vardığı sonucu aktarıyor.''' (alıntı) var mı, yok mu? bilimsel olarak anlamanın bir yolu var.. gönüllü denekleri öldürmeden önce ve öldürdükten sonra tartmak.. eğer 21 gram eksilme gözleniyorsa vardır.. ilginç bir paylaşım olmuş.. çok teşekkürler.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
thalese Yanıtlama zamanı: Haziran 16, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 16, 2009 ruh ötelerden gelmiş, şu maddi bedenimize sıkışıp kalmış bir güzellik, benlik. yerçekiminden etkilenmese gerek 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Dostlukbir Yanıtlama zamanı: Temmuz 5, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 5, 2009 Bencede ruhun bir ağırlığı olamaz 21 gram ağırlık azalması akciğerlerden boşalan havadır.Ruh bir madde değil ki ağırlığı olsun.Işığı yada elektriği yada manyetik bir alanı düşünün ağırlığı varmıki Ruhun ağırlığı olsun.hem daha Ruhun ne olduğunu biliyormuyuzda ağırlığından söz edelim.Benimde aklıma bir şey geldi rüyanın ağırlığı varmı? Eğer rüyanın ağırlığı varsa ben o zaman ancak Ruhunda ağırlığı var diyebilirim anlatabiliyormuyum. Evet bedensiz Ruh olur ama Ruhsuz beden olmaz.Bedenin can kazanabilmesi için Ruh o bedenin içine işlemesi gerekir.Ruh bedenlere tekamül etmek yani gelişmek için muhtaç.Bedende canlanabilmek için Ruha muhtaç.Ruh yeterli tekamülü tamamlamışsa kendi başına olur ama beden kendi başına olamaz.Bence hayvanlarda günlük işlerini yapacak bir düşünce vardır ama rüyada gibi yaşıyorlardır.Yani insanlar gibi detaylı ve somut bir yaşam hissetmiyorlardır.Çünkü Onların Ruhları İnsan Ruhu gibi henüz gelişmediğinden ve gelişme aşamasında olduğundan diye düşünüyorum.İnsan Ruhuda daha tekamül ediyor ve çıkması varması gereken daha yüksek boyutlar var diye düşünüyorum Öyle olmasa Ruh bedenlerin içine niye işlesin ki diye düşünüyorum.Ama Ruhun daha yüksek boyutlarda olanlarında üçüncü boyut dediğimiz insan bedenine ihtiyacı kalmadığını düşünüyorum.Bu yazı bir alıntı değil tamamen benim fikrim ve düşüncelerim. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nextime Yanıtlama zamanı: Temmuz 5, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 5, 2009 Bedenin içinde ruh olduğu kesin,birde ruhsal bozuklukları olanlar var. Onlarıda unutmayalım. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Dostlukbir Yanıtlama zamanı: Temmuz 5, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 5, 2009 nextime arkadaşım senin dediğin Ruhsal bozukluk değil akli bozukluktur.Bazı insanların Ruhu az gelişmiş olursa o insanların Ruhu gelişinceye kadar insana zararlı dediğimiz nefsani isteklerine bile engel olamaz.Biz bu tür insanlara en hafif manada ahlaksız deriz. Ruh bence bir zaman sonra tabii o zaman ne zaman gelir insanına göre değişir işte o zaman gelince olgunlaşmış Ruh beyni de olgunlaştırır beyin o zaman fazla nefsani düşünmez o insanda o zaman sevgi dolu ahlaklı bir insan olmuş olur.Yani insan yaşamında Ruh beyni olgunlaştırır, beyinde Ruhu olgunlaştırır yaşam böyle sürer gider diye düşünüyorum.Ama Ruh beyne bir şeyler vermezse beyin olgunlaşmayacağı gibi beyinde o zaman Ruha bir şeyler veremez o zamanda o Ruh tekamül edemez yani gelişemez diye düşünüyorum. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Temmuz 5, 2009 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 5, 2009 fikirlerinize katkıda bulunması acısından asagıdaki linkde bulunan yazıyıda okumanızı tavsiye ederim http://www.gnoxis.com/forum/dinsel-gorus-ve-inanislarda-ruh-kavrami-32793.html Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
NaturesSoul Yanıtlama zamanı: Temmuz 6, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 6, 2009 Konunun bir kısmını okudum, oldukça açıklayıcı bir konu olmuş.Bilgisayarıma kayıt ettim ilerki bir zamanda tamamını okuyucağım. Ellerine sağlık. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
SadeMavi Yanıtlama zamanı: Aralık 4, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 4, 2009 ruh ve beden bir elmanın iki yarısı gibidir bence ikisinden biri olmadan var olamayız bu dünyada Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
dikili Yanıtlama zamanı: Ocak 14, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 14, 2010 21gram.... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
grandmagus Yanıtlama zamanı: Ocak 14, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 14, 2010 3 katman vardir ruh- enerjİ beden-et ve kemİk beden ruhun ÜstÜnde enerjİden oluŞan beden onun ÜstÜnde etten beden . Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
qbatman Yanıtlama zamanı: Ocak 14, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 14, 2010 o 21 gr olayı galiba kanda insan öldüğü anda (ölüm hormonu salgılandığı anda) vücutta bulunan iki maddenin kimyasal tepkimeye girmesinden sonra 21 gr. eksildiğini duymuştum... Ruhun ağırlığı gramla ölçülemez. Belki uzay-zaman ölçümü ile (fakat bu boyutta mümkün değil) hesaplanabilir Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
MistikRuh Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2010 başlığı okuyunca şaşırdım ama inanmayanlar varmıdır bilmem , bir ruh bana göre vücudun bir beyni yada bir parçası gibidir , Görülmez ama hissedilir , Ve Bir ruh bana göre doğuştan kötü olur. yada iyi olur ancak şunuda ele almak gerekirse ruhun doğduğu an kötü ve iyi olması biraz komik düşebilir demek istediğim doğuştan bir karaktere sahip oluyor gerek biyolojik olarak genlerle gerek önceki tekamülünü yapamadığı enkarne durumuyla , daha sonra bu ruh (insan) büyüyünce ilkbaş ailesi ,çevresi ve arkadaşları ,bulunduğu ortam o ruhu (insanı ) değiştirebiliyor. Ve insanın karakteri büyüdükçe değişebiliyor (Buda ruhun vurgusunu simgeliyor) Tabiki bunlar benim teorim . Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2010 Platon’a göre önceden “idealar âlemi”nde ilahlarla birlikte bulunan ruh ya da can, yeryüzünde doğmakla o âlemden fiziksel âleme düşmüş bir yaratık konumundandır. Platon’un ruh göçü kavramına göre, ruhlar, tekamül düzeylerine bağlı olarak, bedenin ölümünden sonra ya idealar âlemine dahil olurlar ya da gereken tekamül düzeyini elde edene kadar tekrar yeryüzünde yeni bedenlerde doğmaya devam ederler. Platoncular ruhları ilahlara benzetmekle birlikte değişim gösterdiğini kabul ederler Reenkarnasyona da bakışı açıkça ortada Platon'un , karma veresim geldi platona Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Jethro Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2010 Ruha inanıyorum ruh vardır çünkü kuranda bahsediliyor .. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
GunduzGezen Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2010 bilim tüm vücudumuzda, hücrelerimizde dolaşan enerji tespit etmiştir. bazı insanlar ve bazı bilimadamları ruhun bu enerji olabileceğini söylerler. insan öldüğünde bu enerjinin yok olmadığı söylenir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Hush Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2010 hissettiğiniz hper şeyi 5 duyunuzla açıklayabiliyorsanız yoktur. ama açıklayamıyorsanız, kelimeler bile yetmiyorsa bazen değil 5 duyu.. o zaman vardır.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Adramelech Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2010 bilim tüm vücudumuzda, hücrelerimizde dolaşan enerji tespit etmiştir. bazı insanlar ve bazı bilimadamları ruhun bu enerji olabileceğini söylerler. insan öldüğünde bu enerjinin yok olmadığı söylenir. O enerji bildiğimiz hücre içi enerji yani adenin fosfatda saklanan enerji mi yoksa başka birşeyden mi bahsediyorsun. Eğer oysa onun vücuda giren besinler vb. ile üretildiğini biliyorum. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
xteksus Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2010 Kim sevgiyi tam olarak açıklayabilir kaldıki bu her şeydir:) insan cisminin sınırlı algılamalarıyla ifade edilebildiği sevgi aslında özünün bir parçası olması sebebiyle sadece küçük bir histir. bir kez olsun insandan değilde tanrıdan bakmayı denediğimde tüm kavramlar yerinden oynamak zorunda kaldı! Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
miko1634 Yanıtlama zamanı: Haziran 18, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 18, 2011 biraz garip konu ama yinede gerçekleri bilemem herkez inandığına inanır Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.