schizophrana Oluşturma zamanı: Haziran 21, 2009 Paylaş Oluşturma zamanı: Haziran 21, 2009 Geleceği yola doğru baktım. Büyük bir çam ağacı, şemsiye gibi üzerime eğilmişti. Dikenlerinin ucunda yağmur damlaları parlıyordu. Durum beni kaygılandırıyordu. Daha önce dört kez yaptığımızın tersine, çimenlere uzanma olanağımız yoktu. Yoksa bu ağacın altı oldukça uygundu. Kuru ve sararmış çam dikenleri yeri kaplıyordu. Dört kez çimenlere uzanmış, birbirimize sıkı sıkıya sarılmıştık. Sonra kalkıp yürümüştük. Girişimde bulunan hep ben olmuştum. Önce biraz yürümüş, konuşmuştuk. Ya da, doğrusu, Kerstin anlatmış ve ben, gözümle uygun bir yer ararken dinlemiştim. Uygun yer dediğim, birlikte gizlenebileceğimiz bir sığınaktı. Gerçek anlamıyla yatma konusunu epey konuşmuştuk. Sonunda dün akşam karar verince, semtin küçük merkezindeki prezervatif otomatına birlikte gitmiştik. Heyecandan elim-ayağım titriyordu. Bunca insan içinde bu otomata gidip, iki kron atarak bir paket prezervatif alabileceğime asla inanmıyordum. Metro ve sosisçinin olduğu yönden insanlar gelip gitti. Biz dikilip durduk. Üç kez otomatın yanına koştum, ama biri belirince hemen döndüm. Dönmeden önce, durumu kimseye çaktırmamak için geniş bir daire çiziyordum. Kerstin'in saklandığı köşeden beni kıkırdayarak izlediğini de görüyordum bu arada. Dördüncü girişimim başarıyla sonuçlandı. Ancak paketi sokak lambasının ışığında açtığımız zaman, iki kronu otomatın yanlış deliğine atmış olduğumu anladık: Elimde bir paket tampon vardı çünkü… Otomata yeniden hücumum, bu kez başarılı oldu. Kerstin kıkırdamayı sürdürüyordu. Şimdi artık cebimdeydi, ama yağmur canımı sıkıyordu. İşte o da geliyordu. Beni nasıl bir şeyin beklediğini düşünmek, karın kaslarımın çekilmesine neden oluyordu. Caddeyi geçmeden iki yana baktı, sonra hızlı adımlarla karşı kaldırıma yürüyüp yanıma ulaşmak için, parka inen merdivenlere doğru ilerledi. Çamın altında sabırsızlıktan kıpır kıpırdım. Kerstin'in kolunun altında bir paket vardı. Yanıma yaklaşınca bunun rulo edilmiş bir yağmurluk olduğunu gördüm. Daha önce yarı şaka, giysilerimizi kirletmemek için üzerinde yatabileceğimiz bir şey getirmekten söz etmiştik aramızda. Kerstin girişimi yapmış ve bizim giderek yoğunlaşan oyununuzu kolaylaştıracak bir altlık getirmişti. Yağmurluğu gördüğümü anladı ve bir an için girişkenliğinden ötürü pişmanlık duydu. Bir yorumda bulunmamayı yeğledim. Utandığı belliydi çünkü. Yürüyüşümüz bu kez biraz uzun sürdü. Lafı bir türlü yağmurluğu açarak küçük kamp yerimizi kurmasına getiremiyordum. Yürüdük, yürüdük… Sürekli olarak işyerimle ilgili sorular soruyordu bana. Eskiden çıraklığımla ve yaptığım önemli işlerle ilgili sorularına gururla yanıt verirdim. Şimdi ise konuyu kısa kesiyordum. Bu arada karın kaslarım iyiden iyiye düğüm olmaktaydı. "İşte burası," dedi ansızın. "Biraz dinlenelim mi?" Önümüzde yemyeşil ve gür bir huş ağacı vardı. Dalların altı oldukça uygundu saklanmak için. "Burası mı?" diye sordum ağaca kararlı adımlarla yaklaşırken. "Çok ıslak değil mi?" Lafı neden uzattığımı kendim de anlamamıştım. Benim laf olsun diye karşı çıkmama aldırmayan Kerstin yere eğilerek yağmurluğu yaydı. Bir an ne yapacağımı şaşırdım. O âna dek, bu tür aşk buluşmalarımızda içimde birikmiş duygular yönlendirirdi beni. Oysa bu kez ne istediğini Kerstin belli ediyordu. Bir yandan garip bir şekilde korkuyordum, bir yandan da içimdeki baskı artıyordu. Dayanılması güç bir durumdaydım. Sonra her şey çok hızlı geçti. Daha önceleri olduğu gibi birbirinizi okşamadık, uzun uzun öpüşmedik. Alelacele belden aşağımızı çırılçıplak açığa çıkardık. Ben prezervatifi takarken Kerstin, başını başka yöne çevirdi. Ufkumda yepyeni bir gökyüzü açılırken tek bir düşünce, nefis bir yasaklık belime vuruyordu: Bir kızla sevişiyordum! Ya böyle bağırdım ya da bağırırcasına düşündüm, bilmiyorum. Kerstin nereye gitmişti, farkında değildim. Her şey büyük bir deprem, kocaman bir çığ gibiydi benim için. Hepsini bana Kerstin vermişti. O neler hissediyordu? Bunu aklıma getirecek halde değildim. İlk aklıma gelen arkadaşlarım oldu: Onlara bu olayı nasıl anlatacağım… Kerstin'in varlığının bilincine kısa tıraşlı ensemi eliyle okşarken vardım. "Güzel oldu mu?" diye sordu sevgisini belli ederek. "Evet, hem de nasıl!" diye yanıtladım benden pek sık çıkmayan, yarı yarıya şakıyan bir sesle. Ses çıkarmadan ve birbirimizden ayrılmadan öylece yatmayı sürdürdük. Soluk alışlarımız aynı tempoylaydı. "Seni seviyorum," dedim ve aynı anda çıkan rüzgâr, üzerimizdeki dalları salladı, yağmur damlalarını aşağı döktü. Dallar hareketlenince, dışardan görülür hale gelmiştik. Hemen kalkıp giysilerimizi düzelttik, Kerstin yağmurluğu yeniden rulo yaparken ben elimdeki prezervatifi ne yapacağımı düşünüyordum. Boğazına bir düğüm attım, çevreye bakındım. Kerstin halimi görünce kahkahayı bastı. Küçük ve ıslak torbamı avucuma hapsedince, beni güç duruma düşürdüğünü anladı. "Gel," dedi, "gidelim." İçim mutluluktan fokur fokur kaynıyordu. Köpükler içindeydim. Az ilerde, küçük bir tepecikte dev bir meşe ağacı vardı. Arkamdan "Bekle!" diye bağıran Kerstin'i dinlemeden ağaca doğru koştum. Bir zıplayışta, en yakın dalı yakaladım. Kerstin gelince dalı serbest bıraktım. Dalın ucunda, ilk aşk birleşmemizin meyvesi sallanıyordu. Başımızın üzerinde, henüz olgunlaşmamış bir erik gibi. "Az üşütük değilsin, ha!" dedi Kerstin kıkırdayarak. Türkçesi: Gürhan Uçkan * Düşler Öyküler; Sayı 7, Haziran 1998 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
eisenheim Yanıtlama zamanı: Haziran 21, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 21, 2009 Çok samimi bir parça... İnsan kendinden bir şeyler de bulmuyor değil hani:) Teşekkürler. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.