schizophrana Oluşturma zamanı: Temmuz 5, 2009 Paylaş Oluşturma zamanı: Temmuz 5, 2009 Dinleyin beni Angaraklar, ben ki Tanrılar Tanrısı ve Krallar Kralı Torak’ım; secde edin Adıma, dualarınızı ve kurbanlarınızı eksik etmeyin, çünkü ben sizin tanrınızım ve Angarak ülkelerinin efendisiyim. Beni memnun etmezseniz gazabım büyük olur. Dünya yaratılmadan önce de vardım, dağlar düz olup denizler kuruyunca, dünya yok olunca da var olacağım. Çünkü ben zamandan önce vardım ve zamandan sonra da olacağım. Sınırsızlığın zamansız boşluğu içinden geleceğe baktım ve gördüm ki, iki Yazgı vardı ve Ebediyetin sonsuz koridorlarında birbirlerine doğru ilerliyorlardı. Her Yazgı Mutlaktı ve bunların nihai karşılaşmasında bölünmüş olan her şey bir olacaktı. O anda, olmuş olan, olmakta olan ve olacak olan her şey, bir tek Amaçta birleşecekti. Bunu görür görmez, altı kardeşimi de yanıma aldım ve Yazgıların isteğini gerçekleştirmek için el ele tutuştuk. Ayı ve güneşi yörüngelerine sokup, bu dünyayı yarattık. Dünyayı ormanlar ve çayırlarla kaplayıp, yarattığımız topraklan, gökleri ve sulan, hayvanlar, kuşlar ve balıklarla doldurduk. Ancak benim önayak olduğum bu yaradılış, Babamızı mutlu etmedi. Bizim emeklerimizden yüz çevirip Mutlak’ın tefekkürüne daldı. Tek başıma Korim yükseltilerine gittim, ki artık yok öyle bir yer, ve yarattığım şeyi kabul etmesi için ona seslendim. Ama önayak olduğum işi reddedip benden yüz çevirdi. O zaman yüreğimi ondan soğutup geri döndüm ve ebediyen babasız kaldım. Tekrar kardeşlerime gidip akıl verdim ve el ele tutuşup irademizin aracı olacak olan insanı yarattık, insanı birçok halk halinde yarattık ve her halka tanrısının aramızdan kim olacağını seçme hakkı tanıdık. Halklar kendilerine birer tanrı seçtiler, ama hiçbir halk, ona üstümüzde efendilik etme hakkı tanımadığımız için hep muhalif ve tatminsiz olan Aldur’u seçmedi. O zaman Aldur kendisini bizden ayırdı ve efsunlarla hizmetkârlarımızı elimizden almaya çalıştı. Ama çok az kişi kapıldı onun efsunlarına. Benim olan halk kendine Angaraklar diyordu. Onlardan hoşnuttum, onları alıp Korim yükseltilerine götürdüm, ki artık yok öyle bir yer, ve onlara dünyanın yaratılmasına önayak olmama sebep olan Amacı anlattım. Onlar da bana taptılar ve dualar edip kurbanlar yaktılar. Onlan kutsadım ve çoğaldılar ve bereketli oldular. Şükranlarını dile getirmek için bana bir sunak hazırlayıp en güzel bakireleriyle en yürekli gençlerini bana kurban ettiler. Onlardan hoşnut kaldım ve tekrar kutsadım onları, böylece bereketleri arttı ve bütün halklardan fazla çoğaldılar. Aldur’un kalbi bana böyle tapılmasından dolayı kıskançlıkla, bana karşı hınçla dolmuştu. Ruhunun gizli köşelerinde bana karşı kendi kendine komplolar kurdu ve eline bir taş alıp ona can verdi, ki Amacımdan beni saptırabilsin. Bu taşla benim üzerimde hâkimiyet kurmayı amaçladı. Cthrag Yaska böylece hayat buldu. Cthrag Yaska’nm içi, bana karşı düşmanlıkla doluydu. Ve Aldur müridim dediği kişilerle kardeşlerinden ayrı durdu ve bu taşla üzerimde hâkimiyet kuracağını hayal etti. Bu lanetli taşın Aldur’u benden ve diğer kardeşlerimizden ayırdığını gördüm. Ve gidip Aldur’la konuştum ve ona yalvararak bu taşa yaptığı habis efsunu çözmesini, verdiği canı geri almasını istedim. Bunu yaptım ki, Aldur kardeşlerinden ayn kalmasın. Hatta onun önünde ağlayıp kendimi aşağıladım. Ama habis taş Aldur’un ruhunu ele geçirmişti bile; kalbini bana karşı taşa çevirmişti. Ve ben Aldur’un ebediyen kendi yarattığı bu taşın kölesi olacağını gördüm. Aldur beni küçümseyerek konuştu ve başından savmaya çalıştı. Sonra, onu sevdiğim için ve Hayalimde gördüğüm şer yoluna sapmasını engellemek amacıyla, kardeşim Aldur’a vurup lanetli taşı elinden aldım. Ve Cthrag Yaska’yı götürüp irademi ona hâkim kılmaya, içindeki kötülüğü dindirip uğruna yaratıldığı habaseti durdurmaya çalıştım. Böylece Aldur’un yarattığı kötülüğün yükü benim omuzlarımda kaldı. Aldur bana çok öfkelendi. Kardeşlerime gidip hakkımda yalanlar söyledi. Her biri bana gelip aşağılayarak konuştu; benden Aldur’un ruhunu karartan ve büyüsünden kurtulsun diye elinden aldığım o taşı geri vermemi istediler. Ama ben direndim. O zaman bana savaş açtılar. Halklarının Angaraklanmın kanını dökmek amacıyla demirden silahlar yaptıkları ocakların dumanı, gökyüzünü kararttı. Yıl döndüğünde, orduları Angarak topraklarına yürüdü. Kardeşlerim uzun boylanyla ordularının önünden yürüyorlardı. Onlara elimi kaldırmayı hiç istemiyordum. Ama halkımın topraklarını harap edip bana tapanların kanını dökmelerine de izin veremezdim. Kardeşlerimle benim aramdaki bir savaştan ancak şer çıkabileceğini biliyordum. Böyle bir mücadelede Yazgılar henüz vakti gelmemişken karşılaşabilir, bu karşılaşma kâinatı parçalayabilirdi. Bu yüzden beni çok korkutan, ama öngördüğüm tehlikeden daha zararsız olan yolu seçtim. Lanetli Cthrag Yaska’yı toprağa karşı kaldırdım. Bir Yazgının Amacı benim içimdeydi; diğer Yazgının Amacı ise, Aldur’un yarattığı taşın içinde. Olmuş olan ve olacak olan her şeyin ağırlığı üstümüzdeydi ve toprak bu ağırlığa dayanamadı. Yerin kabuğu önümde parçalandı ve deniz bu çatlağa hücum edip kuru toprağı örttü. Böylece halklar birbirlerinden ayrıldı ki savaşıp birbirlerinin kanını dökemesinler. Ama Aldur’un bu taşa işlediği habaset o kadar büyüktü ki, dünyayı ikiye bölüp kan dökülmesini önlemek için onu kaldırdığımda beni ateşe boğdu. Daha ben ona emir verirken, beni yakarak yere devirdi. Onu tuttuğum elim yanıp kül oldu ve ona bakan gözüm kör oldu. Yüzümün bir yanı ateşiyle karardı. Kardeşlerim arasında en güzeli olan ben, o kadar iğrenç bir yüze sahip oldum ki, kimse görmesin diye çelikten canlı bir maskeyle dolaşmak zorunda kaldım. Bana yapılan bu kötülük içimi büyük bir azapla, bu habis taş içindeki kötülükten kurtarılıp arındırılana kadar dinmeyecek bir acıyla doldurdu. Ama artık halkımla onlara saldıranlar arasında karanlık bir deniz vardı ve düşmanlarım yaptığım şeyden korkup dehşet içinde kaçmışlardı. Evet, kardeşlerim bile yarattığımız bu dünyadan kaçtılar, çünkü karşıma çıkmaya cesaretleri kalmamıştı. Ama gene de ruhları, izleyicileriyle birlikte arkamdan komplolar çevirmeye devam etti. Sonra, halkımı Mallorya’nın çorak topraklarına götürüp, korunaklı bir yerde muhteşem bir şehir kurdurdum. Bu şehre onlar uğruna çektiğim acının anısına Cthol Mishrak dediler. Ben de şehri ebediyen üstünde duracak bir bulutla gizledim. Sonra demirden bir sandık yaptınp, gücünü bir daha mahvetmek için kullanamasın diye habis Cthrag Yaska’yı içine hapsettim. Bin yıl ve ardından bir bin yıl daha, taşı Aldur’un habis lanetinden kurtarmak için çabaladım durdum. Büyük efsunlar ve güçlü kelimelerle inatçı taşı etkilemeye çalıştımsa da, ne zaman yanına gitsem şer ateşiyle tutuştu ve laneti dünyanın üzerinden kalkmadı. Derken kardeşlerimin en genci ve en pervasızı olan Belar, ruhu bana karşı hâlâ kin ve kıskançlıkla dolu olan Aldur ile birlikte aleyhime bir komplo kurdu. Belar’ın ruhu, halkı olan yontulmamış Alornlarla konuşup aleyhime kışkırttı. Aldur da bana karşı hıncını içine yerleştirdiği müridi Belgarath’ı onlara katılmaya yolladı. Belgarath Alornlann şefi Çerek ile üç oğlunun aklını çeldi. Habis büyülerle benim yarattığım deniz engelini aşıp, gece vakti hırsız gibi Cthol Mishrak şehrine girdiler. Kurnazca saklanarak demir kuleme sızıp, habis taşı hapsettiğim sandığa ulaştılar. İnsanların Demirpençe Riva dedikleri Çerek’in en küçük oğlu, öyle tılsımlarla ve efsunlarla bağlanmıştı ki, lanetli taşı eline aldığında yokolup gitmedi. Taşı alıp batıya kaçtılar. Halkımın savaşçılanyla birlikte peşlerine düştüm Cthrag Yas-ka’nın laneti yeniden dünyanın üzerine olmasın diye, ama Riva dedikleri adam taşı kaldırıp habis ateşini halkımın üzerine saldı. Hırsızlar kaçıp, taşın şerrini batı ülkelerine götürdüler. O zaman muhteşem Cthol Mishrak şehrini yıkıp, halkıma da onun yıkıntılarından kaçmalarını söyledim. Angaraklan aşiretlere böldüm. Nadraklan hırsızların geldiği yolda nöbet tutsunlar diye kuzeye yolladım. Geniş omuzlarıyla iyi yük taşıyan Thullan ortadaki topraklara yerleştirdim. Halkımın en savaşçıları olan Murgolan da güneye yolladım. En kalabalık kısmını bana hizmet etsinler ve batıya savaş açtığımda asker olsunlar diye Mallorya’da tuttum. Bütün bu halkların üstüne Grolimleri yerleştirip onlara büyü ve sihir öğrettim ki benim rahiplerim olsunlar ve diğerlerini kontrol etsinler. Onlara verdiğim talimatlarla kurban taşlarımın ateşinin sönmemesini ve kurbanların durmamasını sağladım. Melun Belgarath Riva’yı lanetli taşla birlikte Rüzgârlar Denizi’ndeki bir adanın başına geçirdi. Belar gökten iki yıldız düşürdü ve Riva bu ikisinden bir kılıç yapıp kabzasına Cthrag Yaska’yı yerleştirdi. Ve Riva bu kılıcı eline alınca çevremde kâinat sarsıldı ve haykırdım, çünkü gözümün önünde bir Hayal belirmişti ve daha önce göremediğim şeyleri görür olmuştum. Zamanı gelince Belgarath’ın büyücü kızının karım olacağını görerek sevindim. Ama Riva’nın sulbünden Işığın Çocuğunun doğacağını ve onun bana Amacımı veren Yazgının düşmanı olan Yazgının aleti olacağını da gördüm. Bir gün uzun bir uykudan uyanıp, Işığın Çocuğunun kılıcıyla karşılaşmam gerekecekti. Ve o gün iki Yazgı çarpışacak ve sadece bir Yazgı hayatta kalacaktı. Ancak hangi Yazgının hayatta kalacağı bana bildirilmedi. Bu Hayal üzerine çok düşündümse de daha fazlasını göremedim. Ve bin yıldan fazla zaman geçti. Derken Aldur’un öğretisinin habasetinden kaçıp benim hizmetime giren Zedar adlı bilge ve adil kişiyi çağırdım yanıma. Onu batıdaki bataklıklarda yaşayan Yılan insanların sarayına yolladım. Bu insanların tanrısı Issa idi, ancak tembelin biri olan Issa durmadan uyuyarak, kendilerine Ny-issahlar diyen halkını kraliçelerinin eline bırakmıştı. Zedar bu kraliçeye bazı tekliflerde bulundu; kraliçe bunlardan hoşlanarak, Riva’nın soyundan gelenlerin sarayına elçi kılığında suikastçılar yolladı. Bunlarda o soydan gelen herkesi öldürdüler, sağ kalan tek çocuk da denize atlayıp boğuldu. Demek ki Hayalim yanılmıştı, çünkü onu doğuracak kimse kalmadığına göre, bu Işığın Çocuğu nereden çıkacaktı? Böylece Amacımın gerçekleşmesini garantiye almış ve Aldur ile kardeşlerinin şerrinin yarattığım dünyayı mahvetmesini engellemiş oldum. Şer tanrılarının ve büyücülerin aklına kanan Batı Krallıkları, böylece yerle bir edilecek. Beni inkâra ve bana meydan okumaya kalkanları mahvedip acılarını bin kat artıracağım. Önümde diz çöküp yerlere kapanacaklar ve sunaklarımda kurban edilecekler. Bir gün gelecek bütün dünyanın Efendisi olacağım ve bütün halklar benim olacak. Dinleyin beni halklar, korkun benden. Önümde eğilin ve tapın bana, çünkü ben Torak’ım. Ebediyete kadar Kralların Kralı, Efendilerin Efendisi ve yarattığım bu dünyanın tek Tanrısıyım. Torak Kitabından Kaynak 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Temmuz 5, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 5, 2009 Belgariad'ı okumustum. internetten satın almak için Buraya tıklayabilirsiniz Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.