melodie Oluşturma zamanı: Ağustos 21, 2009 Paylaş Oluşturma zamanı: Ağustos 21, 2009 Dünya'nın her yerinde insanlık dramları yaşanıyor. İnsanlık, bir belirsizlik tablosu ile karşı karşıya! Ve bu belirsizlik tablosunu şekillendirecek ressamlar bekleniyor! Kaosu yaratan ve oluşan belisizlikleri istedikleri gibi şekillendiren tasarımcı ustaları(!) iyi tanımak gerek!.. Beş maymun hikâyesini anlatacağım size… Bu bir sosyal psikoloji deneyidir. Bunun idrak edilmesine çok, ama çok ihtiyacımız var. Bu tip deneyler, kendisini dünyanın efendisi, diğer insanları ise kendisine hizmet etmek üzere yaratılmış ikinci sınıf varlık olarak gören, egemenliklerini korumak için insanları kitle iletişim araçlarıyla robot haline getirip, birbirine düşüren, savaşlar çıkarıp kitlesel katliamlar yapan, ekonomik krizler çıkarıp insanları perişan eden insanlık düşmanlarının, insanlar üzerinde uyguladıkları senaryolara ilham kaynağıdır. Deneye geçelim. Beş maymunu bir kafese koyuyorlar. Ortada bir merdiven var. Ve merdivenin ucunda ise asılı muzlar… Muzu almak için maymunlar teşebbüse geçiyor. Ancak; merdiveni tırmanırken daha muza ulaşmadan buzlu su ile cezalandırılıyorlar. Maymunlar her teşebbüse geçtiklerinde aynı şekilde şokla karşılaşıyorlar. Ve hedefe ulaşma çabalarının yerini korku alıyor. Bir süre sonra artık maymunlar öğreniyorlar korkuyu!. Muzlar asılı durduğu halde hedefe ulaşma çabaları ortadan kalkıyor. İlginçlik asıl bundan sonra başlıyor!. Soğuk su ile şoklanarak korku öğretilen maymunlardan birini dışarı çıkartıp, henüz öğrenilmiş korkuları olmayan yeni bir maymunu içeri alıyorlar. Yeni maymun muza yönelince, bu davranışın yanlış olduğunu verilen cezayla inanç haline getirmiş maymunlar, yeni maymunu engelleyip aşağı çekiyor, dayak atıyorlar. Öğrenilmiş korku içindeki maymunlardan birini daha dışarı çıkarıp, yerine dışarıdan cezalalandırılmamış başka bir maymunu içeri alıyorlar. Bu yeni maymun da muzu elde etmeye yöneliyor doğal olarak! İşte burası çok ilginç!.. Yeni maymunu engelleme işi, artık soğuk su ile cezalandırılarak korku öğretilmiş maymunlara kalmıyor!. En büyük dayağı biraz önce dayak yiyerek cezalandırılmış maymun atıyor. Soğuk su ile cezalandırılmış maymunlar sırayla dışarı çıkartılıp, yenileri içeri alınıyor. Her yeni gelene, aynı şekilde dayak yemiş maymunlar dayak atıyor ve engelliyorlar. Sonuçta kafeste soğuk su ile cezalandırılan maymunlar kalmıyor. Ama artık onlara ihtiyaç da kalmıyor!. Öğrenilmiş korkuyu dayak yiyerek davranış haline getiren maymunlar, yeni gelenleri alaşağı ediyor… Ülkemizde olup bitenlere, sadece bu deneyi dikkate alarak bakalım!. İftiracılar özür kampanyaları düzenliyorlar. Tabii ki bunu, soykırım senaristleri bir plan çerçevesinde, ellerindeki bol aktörlü, görüntülü, yazılı Mandrakenin hipnoz araçlarını kullanarak çok bilinçli kampanyalarla uyguluyorlar!. Sonra içimizdeki bu senaristler, özgürlük ve insancıllık maskeleriyle(!) zehirlerini akıtıyorlar. Aldattıkları sazanlarla birlikte, “hepimiz bilmem neyiz, ayrıca özür diliyoruz!” grupları türüyor!. Ardından doğal olarak ''reddediyoruz!'' grupları!.. Ve senaristler aradan çekiliyor. Çünkü, bir avuç olan bu yılanlara artık iş kalmıyor. Doğruyu söylemeye çalışan aklı selim namuslu insanlara ise daha ağzını açmadan bu ırkçılar tarafından ''…bak ırkçılık yapıyoo…'' diye görüntülü ve sesli Mandrake aletleriyle(!) saldırıyorlar. Öyle bir gürültü ki bu, bütün ülkede yankılanıyor! Başka bir sese de yer kalmıyor.(İnanın sayıları, sazanları çıkarırsanız 70 milyon nüfuslu Türkiye'de bin rakamını bulmaz!.) Ülkesini, değerlerini savunan insanlar ise, bu insani değerlere planlı bir şekilde dayak atıldığı, değerler savunulamaz hale getirilmiş olduğu için siniyor, sessiz kalıyor. Bu noktada iftiracılara arsızlığın sınırı kalmamıştır artık!. Başroldeki figüranlara, yazar okunmaz iftiracılara uluslararası ödüller verilmiştir! Onur konuğu yapılmıştır! Her gün bu senaristler sazanlara alkışlatılıp, bu alkışlar “hokus pokus”cu Mandrake aletleriyle, başına aydın kelimesi ilave edilmiş isimleri topluma zikredilir. Bağırtıları ise, yurdun her köşesinden güçlü şekilde duyurulmaktadır! Hani “arlı arından utanır, arsız benden korktu der!” misali bir de hayali düşmanlarının üzerinde tepinir dururlar!. Kimsin? Kim adına ve kimden özür diliyorsun?! Benim yüz binlere varan belgelerimi boş ver! SEN ŞUNA BİR AÇIKLIK GETİR BAKALIM! Ermenistan'da 1923'te başbakanlık görevine gelen Kaçaznuni'nin açıklamalarına!.. Aynı yıl Bükreş'te Ermeni meselesinin ele alındığı Taşnak Parti Konferansı'nda söylediklerine bir açıklık getir. Bu konferansa katılan SSCB ve Avrupalı delegasyonun huzurunda Kaçaznuni, bak neler söyledi: (Gerçi sen bunları adın gibi biliyorsun. Sadece bu soruyu soranların insancıl dilinden anlamıyorsun!.) Kaçaznuni, buradaki konuşmasında: 'İtilaf devletleri bizi hep Anadolu'da bir Ermenistan hayaliyle kandırdı. Bu boş hayale kapılarak Taşnak çeteleri kurup, 7 cephede savaşan Osmanlı ordularına silah ve mühimmat götüren birliklere saldırdık. 1914 sonbaharında, Türkiye henüz savaşan taraflardan birine katılmadığı dönemde, Güney Kafkasya'da büyük gürültü içinde ve enerjik biçimde Ermeni gönüllü birlikleri oluşturulmaya başlandı. Sadece birkaç hafta içerisinde Ermeni devrimci Taşnaksutyun Partisi hem bu birliklerin kurulmasına hem de Türkiye'ye karşı gerçekleştirdikleri askerî operasyonlara aktif biçimde katıldı. Türklere karşı ayaklandık. Barışı sabote etmek için savaştık. Artık hepimiz Türklerin düşmanı olan İtilaf devletlerinin, kampındaydık. Türkiye'den "denizden denize Ermenistan" talep etmekteydik. İtilaf devletlerinin ordularını Türkiye'ye göndermeleri ve hâkimiyetimizi temin etmeleri için Avrupa ve Amerika'ya resmî çağrılar yaptık. Nihayet şu da var ki, var olduğumuz sürece aralıksız olarak Türklerle savaştık.' 1915 yaz ve sonbahar döneminde, Türkiye Ermenileri zorunlu bir tehcire tâbi tutuldu. Türkler ne yaptıklarını biliyorlardı ve bugün pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır. Bu yöntem en kesin ve uygun olanıydı… Sana yüz bin örnek yazayım. Ama yine anlamazsın sen Türkçeden! Bir gün dini afyon gibi kullanıp Lawrens oluyorsun! Bir gün dilindeki görünmez iman ölçer(!) aletlerle başkalarının imanını ölçmeye kalkıyorsun. Bir gün ilerici, özgürlükçü söylemlerle, Cumhuriyetçi maskesine bürünüp, bu değerlerin arkasına saklanıp, arkasına saklandığın değerleri yıkmak için, düşmanlarının bile saygı duyduğu, sonraki 100 yıla taşan Türk Büyüğünü, sarhoş, din düşmanı, karanlıktan korkan biri halinde gösteriyorsun! Sazanların, sponsorların ve onun paralı askerleri var seni alkışlayan! Sen Anadolu'da belgelerle kayıtlı 520.000 den fazla savunmasız Türk'ü, ve yine kandırmaya çalıştığın Türk'ün özbeöz kardeşi Kürd'ü, koyun boğazlar gibi boğazladın. Kadınları kazıklara geçirdin, çocukları yaktın!. Buraya yazılamayacakları yaptın. Hem de en zayıf anımızda! O Osmanlı seni yok etmedi yine. Aldı bir toprağından bir başka toprağına yerleştirdi. Korudu seni, arada günahsız olanlar vardır diye. Selçuklu, Bizans'ın zulmünden de korumuştu seni. Avrupa'nın zulmünden İspanyadaki Musevileri de korumuştu bugün senin iftira attıkların. Hem iftira atıp, hem onlarmış gibi, onlar adına kimden özür diliyorsun?! Çelişkiye bak! Sazanlar hariç, maskenin arkasındaki seni kimse tanımayacak sanıyorsun! Sen konsoloslarımızı öldürürken, senin iftiralarından utanıp Taksimde çok sevdiği Atatürk'ün anıtı önünde kendini yakan Ermeni vatandaşımız Artin Penik'in ölmeden önceki son sözlerini, yazdığı mektubu da biliyorsun!. Şimdi küresel zulümcülerinle birlikte ''soykırım olmamıştır!'' diyenleri bile cezalandıran kanunlar çıkardınız ya! Yirmi bir ülkenin parlamentosundan geçirdiniz ya! İşte sana vicdanının sesiyle konuşan iki suçlu! Kurduğunuz insan hakları mahkemeleri dahil hepsini harekete geçir, hem Ermenistan Başbakanını, hem de Artin Hanik'i soykırımı inkardan mahkum et!.. İftirana sadık ol! İDDİANA SAHİP ÇIK!. Amerikalı tarihçi Justin Mc Carty 'yi de soykırım iftiran gereği, İnterpol'ü devreye sokarak yakalat… “ Sizi baskı altında tutup, 'Özür dileyin kapansın bu yara ' diyeceklerdir. Sakın oyuna gelmeyin. Rahatınız için bencillik ederseniz atalarınıza iftira etmiş olursunuz. Çünkü onlar böyle bir suç işlemediler.” diyor. Dün Ermeni'yi maşa yaptın!. İftiralarınla aynı konuya yeni senaryolar yazdın!.. Ve şimdi Mandrake araçlarınla, tasarım ustası(!) uzantılarınla azınlıklar yaratıp, istediğin tabloyu tamamlamak peşindesin!. Ne tesadüf ki(!) başkalaştırmaya çalıştıkların, kimliklerini binlerce yıllık Türk müzik aleti saz ile, Türkü ile ifade ediyorlar. Bu öz kardeşleri, birbirini dayaklayan maymunlar deneyindeki gibi düşman etmeyi ne yazık ki başaramayacaksın!.. Savunmasız masum insanları nasıl özgürleştirdiğini vicdanlar söylüyor! Sağırlar değil akıl duyuyor! Körler değil, akıl görüyor. Tarih ise akılsız ve vicdansızların tekerrür eden sonunu yazmaktan usanmadı! Bugün bile birlikte yaşadığımız Ermeniye, Yunana geçmişten dolayı hakaret eden TÜRK bulamazsın! Türk Milleti öylesine asil bir millet işte! Senin amacın, insanlar, halklar bir birine dayak atarken(!) her ne ile besleniyorsan, onunla beslenmek!!! Ama öğrenme güçlüğün olsa da bilmelisin; Tarih Tekerrür Etmekten Yorulmaz! Tarihe bak! Alman tarihçi Noumark diyor ki; 'Tarihten Türk'ü çıkarırsanız tarih kalmaz!' Hep düşünürdüm, ırz düşmanlarının tecavüz ettikleri birini sonra neden öldürdüğünü!.. Çünkü korku ihanetten bir adım önde gider! Suçlunun içine düştüğü korku, işlediği suçun önüne geçer ve suçuna şahit olan insanı ayrıca öldürür. Tarihe bakın, alçaklık yapanlar ülkesine ihanet edenler, bu ihanetlerinin verdiği korkuyla cesaret sayılacak davranışlara girmişlerdir. Cesaret tasması takarsın onlara! Ama bu cesaret değildir aslında. İhanetlerinin kendilerine verdiği korkudur önde giden… Onun için güçlü karşısında tüm savundukları değerlerden vazgeçerler, notalı şarkı söylemeye başlarlar! Güçlüden, zalimden, başına gelecek sonuçtan korkup, iftira attıklarına, tecavüz ettiklerine, yaptığı kötülüğe, hırsızlığına şahit olanlara, zayıf olanlara, iyilere saldırırlar… Güzel insanlar öncelikle şunu bilsin. Bu tipler insanlık tarihi kadar eskidir. Her zaman, en sonunda doğru egemen olmuştur. Bekleyelim mi doğrunun egemen olmasını?! Hayır!. Talep etmeyene verilmez! Çünkü tesadüf yoktur! Peki bu insanlık düşmanlarına karşı ne yapacağız?! Kurban rolünü oynayıp kendimize ağıt mı yakalım? Teslim mi olalım? Yoksa evet yoksa … Bu sorunun cevabını iki seçenekli olarak sizin tercihinize bırakacağım. Ben bu soruyu en başta kendime sordum. Sadece Türk'e, Müslüman'a sormadım. Bu soruyu gittiğim ülkelerde konuştuğum bir Almana, Rusa, Polonyalıya, Hristiyana, Museviye, ateiste, çok güzel bir mankene hatta bir çocuğa bile sordum. Soru şu iki seçenek içinde ele alınacak; Seçenek 1- Yaradan, kendi sahip olduğu kudret vasfı ile yeryüzünün idaresini sana verdi. Varsay ki dünyanın kralısın. Bütün dünya, her şey senin. İnsanlar sana adeta tapıyor. Olsun dediğin oluyor, ölsün dediğin ölüyor. Hatta bir yerden bir yere dilediğinde ışık hızıyla gidebiliyorsun! Ancak dünya üzerinde 70 dünya yılı kalacaksın!. Ve ölüm denen bir gerçek var. Ölüm ötesinde de bir yaşam var. Bu yaşam sonsuz. Burada cehennem denilen boyutta sonsuz olarak kalacaksın! (Bir Güneş yılı, yaklaşık 255 milyon Dünya yılıdır. 70 Dünya yılının, bir Güneş yılına göre karşılığı fazlasıyla diyelim 8.6 sn.dir!.) Seçenek 2- Bu kez tersini düşün. Dünya üzerinde kaldığın 70 Dünya yılı boyunca, en büyük ızdırapları çekeceksin! Adeta cehennemlerden cehennemlere sürükleneceksin!. Ancak ölüm denen bir gerçek var. Ölüm ötesinde de sonsuz yaşam var. Ve bu yaşamda sonsuz olarak dilediğin güzellikleri yaratabileceksin!. Bu iki seçenekten hangisini tercih edersiniz?! Bu soruya dokuz yaşındaki çocuk dahil, kimseden farklı bir cevap çıkmadı. Türk Milleti'nin Güneşleri, Bu dünyada kötülük yapmak kolay, ama insan olmak ve insan kalmak bir bedel ister. Büyük insanlar, akıllı insanlar o bedeli ödemeyi göze alırlar. Yirmi milyar ışık yılı mazisi olan evrende, varsay ki Dünya zaman boyutunda tek başınasın... Sana, bana yakışan nedir?! Mavi hap sunan Matrix onların olsun! Ben gerçek özgürlük için kırmızı hapı tercih ediyorum! Ya kendi hayalin ve hedefin olacak ya da başka birilerinin hayal ve hedeflerinin figüranı olacaksın!. Yerleşke 2023'ün Güneşleri, Yüz milyarlarca galaksiden bir galaksinin, yüz milyarlarca yıldızından bir yıldızının küçücük bir uydusu olan Dünya denilen gezegende, insanlık tarihine adını onurla yazdırmış, Peygamber'in övgüsünü almış bir milletin evladı olarak, Ulu Önder Atatürk'ün liderliğinde kurulan Türk Devleti’ni, kuruluşunun 100. yılı olan 2023 yılında Dünya'nın en büyük devletlerinden biri yapmak için, kendin için, insanlık için, onurun için, değerlerin için, bu erdemler uğruna canlarını veren şehit ataların için; ÖNCE ÇALDIRDIĞIN HAYALİ GERİ AL!.. Ve öğrenilmiş korkuları, öğrenilmiş güçsüzlüğü karanlıklardan beslenen korkuların efendisine, kağıttan kaplanlara geri ver! Bir kurtarıcı bekleme! ''O Birisi Benim!.'' diyerek kendinden başla ve ''O Birisi Benim!.'' diyen milyonları oluştur! Ne Mutlu Türk anne babadan doğana değil(!) ; Ne Mutlu Türküm Diyene! Ve diyebilenlere!.. YERLEŞKE Dergisi(ocak-şubat 2009) Suat Turgut'un aynı adlı yazısından alıntıdır. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.