Jump to content

Kahraman Tazeoğlu Şiirleri


eisenheim

Önerilen Mesajlar

Seni İçimden Terk Ediyorum...

 

Binmediğim hiç bir otobüs

Beklemediğim hiç bir durak kalmadı bu şehirde

Gittikçe azalıyor hayat

Neyi erken yaşadıysam

Hep ona geç kalıyorum

Sana göçüyorum her sonbahar

Yolların çıkmıyor aşkıma

Unuttuğun yağmurların adı saklımda

Seni içimden terk ediyorum

 

Susmaktan yoruldum

Kuşlar ve şarkılar bu şehri terk edeli beri

Efkar demliyorum gözlerimde

yaşlarımı, yanağıma varmadan öldürüyorum

Tam sancağımdan yaralıyorum kendimi

Alnını yüreğime dayadığın güne bakıp

Seni içimden terkediyorum

 

Ne unutacak kadar nefret ettin

Ne hatırlayacak kadar sevdin

Yıkık bir duvar kadar bile pişman değilsin biliyorum

Beni hep bulmamak için aradın

Yanılgımdın

Yandığımdın

Yangındın

 

Sensizliğe yenilmek

Sana yenilmekten zor olsada

Ardımda bir sürü "belki"ler bırakarak

Seni içimden terk ediyorum

 

Şimdi

İçimde öldürecek bir anı bile bulamayan

İki yarım kaldık

Tamamlayamadık bizi

Elinden tutamadık yanlızlığımın

Saçlarımıda uzaklarına gömdün

 

İçimin mavisi senin okyanusundandı

Al! geri veriyorum.

Kilitleri hep yanlış kapılara vurdun

Devrilmiş vagonlara dönerken gözlerim

Sana bensizliği terkediyorum

 

"Yârime uzanmayan bütün dallarım kırılsın" demiştin

Aşk içinde doğmuşsa nereye kaçabilirdi?

 

Ne tuaf değil mi?

İçimi acıtanda sendin

Acımı dindirecek olanda

"Ya öldür beni"dedim

Ya da git benden

İçi bulanık bir sevdanın ucunda

Seni kaybettim

Aldırmadın aldırmalarıma

Bir gecede yakıp yârini

Şafaklara sattın ihanetini

Küllerime basanlar bile utandı yaptığından

İşte soluk bir ömrün son nefesi

 

Benden

İçimden

Terkediyorum

 

 

Kahraman Tazeoğlu

 

 

GECE GEÇİLEN ŞEHİRLER IŞIK SELİ GİBİDİR

 

 

acilar büyütülerek unutulur sevdigim

yüzünden kopunca bir buzul çiglik

ellerin buz tutmuş iki yarim şarki olur

ve ben yoksulluk kokulu bir gidiş birakirim sana

 

beni adresime sorsun esmer bakişlarin

dönsen de bulamazsin nasilsa gitsen de

 

kentlerden sakindigim bekçi duruşlarimi ara

emaresi boldur sokaklarin

sol omuz başimdaki kokundan yakalanirim

sokul ki geceme avuçlarin islanmasin

 

saat başlarini beş geçer yelkovanin

senle zamansizim amansizim

senle büyük susarim

kendime yenilirim her kavgada

sonra koca agiz bir çocuk olurum

bütün trabzanlardan kayarim

bütün köprülerden sarkarim

yüzüm kente sürülür

içime sesin kaçar

ben seni aglarim

 

alişmak ölümdür

sanki hiç ölmedik

tanrinin gögsümüze taktigi bir nişandir ölüm

 

teneşirlere yatiriliyor şimdi ellerim

sana uzanmaktan yargiliyim

 

hirçin bir iklimin sir girdabisin

seni anlamak kendine çelmeler takmaktir

ve kendini affetmesidir her seferinde

(bazen beni affedebiliyorum istanbul)

 

zehir yüklü bir mektup var

dalgakiranlarimda parçali bulutlu durur

sana kent şiirleri biriktirdigim bir gecede

çok eşli bir yagmur başlar

kentin en dövüşçü çocuklari aglar

bilirim dişarida yagmur varsa

sen içinde agliyorsundur

aglama ki gülmesinler bize

bak sen seviyorsun diye var sonbahar

her mevsim gelişine söz veriyor

saçlarina fisildiyor

saçlarina

bana bir pencere bile açmadigin saçlarina

 

sensizlige alişmak bir bozgun agirlamaktir içinde biliyorum

örtülerine unutma beni çiçekleri takiyorum

şimdi yaşama hakkim sana

gel de yagmurumdan iç

seni seviyorum...

 

Kahraman Tazeoğlu

 

KENDİNİ BİRİKTİRME KOLEKSİYONCUSU

Aşkı ayrılıklar yaşatır

Hadi küs kendini ona

Sonra kendi içine kus

Bir şiir kana

Dilinden susul

 

İntihar kurgulu gözlerinde

Kör bir uçurum var dalgın

Gölgen kendine dargın

Ona çığlığın çok ama

İçin kendinden yorgun

 

Bir yağsan ıslanacaksın

Kanamalı bir düşe

Eski bir cinneti asacaksın

Gece kara çalınca yüzüne

Heybenden intihar çıkaracaksın

Aşkı ayrılıklar yaşatır

Kendini biriktirme

Ayrılacaksın

 

Kahraman Tazeoğlu

 

 

Şehirler Olmasa Anilarimiz Ölü Olurdu

 

...

ve hep uçurum kenarlarinda gülümsüyordun bana

nicedir kendimi biriktiriyorum herşey aşka varir diyerek

ve utanmadan aglayabiliyorum artik gidişlerine

bir tek sen çikiyorsun şehirden tüm kalabaliklar yalnizlaşiyor

içi boşalmiş bir kente içtigim antlari kusuyorum

"yanindayim" diyorsun en yanim bayramlaniyor

 

geceleri molasiz geçiyorum şehirleri

bir aşka bir ölüm yetmiyor bu çagda

gecemin en zifiri yanini kemiriyor bir sirtlan

ve leşim bir aşki kusmaya and içiyor

sönmüş olsa da

 

gölgeme bile sözüm geçmiyor artik

oysa ben şehir çocuguyum

yani yorgunum

her karanlik bir kent kursa da bana

içinde ellerin olmayan herşey sadece kalabalik

 

bilir misin yanimdaki

düşler kirilarak çogalir

ve yoklaşarak azalmak

bir varoluş şeklidir çaresizligin

çünkü güneşi terk edenler çabuk ölür

elleri tütün kokulu gece yalnizlari

nikotin biriktirir gece nöbetlerine

bu yüzden

bütün çay bardaklarina dudak izim bulaşiyor

buralarda ölmek ve gülmek arasinda fark kalmamiş

sürüyorum kendimi

büyük sevdalarini küçük korkulara yedirtenlerin şehrinden

ömrüm!

kendine sakli bir kent bul

yarin gözlerinden yapilmiş

 

Kahraman Tazeoğlu

 

Her Aşk Katilidir Bir Öncekinin

 

rüzgarlı bir tepenin yamacındayım şimdi

kent suskun

ve istasyonlar ayrılık için var bu şehirde

imlası buzuk, üşümüş ve kirli bir çocuk olurum seni düşünürken

ömrüme iliştirdiğim martı leşleri yamalı bir geçmişi oynar

imtihanlar ve intiharlar üzerine kurulu hayatlardan

gecenin en serseri yanını alırım günceme

 

durup durup şiirler yazmak yoluna

yeni bir yaşam biçimim oldu son günlerde

kendimi sende kalabalık buluşum belki de bundan

her gece yorganımın altında sakladığım

kırlangıç sürüleriyle geliyorum sana

sen uykudayken

babam her gece ölüyor şimdilerde

annem nihavent bir çığlık oluyor

bana en çok sensizlik koyuyor

sonra babilin asma bahçelerine asıyorum kendimi

uyanmak için

 

eski bir aşkını anlatıyorken bana

konuştuklarından yapılma bir sessizlik oluyor ağzım

kaç kez kanıyorum bir bilsen

(ya da hiç bilmesen)

sesinin ardında yüzün sessiz bir tabanca gibi duruyor

kendimi kötü kurulmuş bir cümle sanıyorum

gece yüklü bir kamyon uykularımı solluyor

 

yastığının altında yalnızlığın var biliyorum

oysa ben senden bir bardak su istedim

akdeniz değil

son yalnızı benimdir bu kentin

istanbul arkamdan gelir

ey hüznü yüzünde gülücük diye taşıyan kız

hep kendine mi saklarsın çocukluğunu

 

ağzıma bir bulut bulaşsa da yokluğundan yapılmış

kayadan seken kurşun

en serseri yanımız olur kimi zaman

ve ben hep kendimi terk ederim senden

her katilin aşkı

her aşkın katili

bir öncekinin faili

hep ben olurum

hep ben ölürüm

 

içime uzanan koridorların ortasından

hep gülerdin beni görünce

bense sana hep geç kalırdım

sona kalırdım

sonra kanardım

 

yağmurlarla inseydin içime

içim senden yanaydı

yüzümdeki işgaller senden karaydı

seni sevmek en gizli ağlama biçimimdi

sana yazacaklarım sil sil bitmezdi

ve ben

sende hiçbir şeydim

sen bende her şeyken

 

canım yastığının altında biriktirdiğin yalnızlıklarım

kendine varlaşıp bana yoklaşan biri yapar seni

ve ne kadar kaçsan o kadar yakınsındır aslında kendine

geciken sevdalar yıkık kentlere benzer bilirsin

ve sevgisizlik alır bir gün seni benden

işte bu yüzden

sen hep sevil

hep sevil

sevil

 

kahraman tazeoğlu

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Çook güzel şiirler... Paylaşım için teşekkürler. Etkileyici bir yapısı var şiirlerin özellikle Seni İçimden Terkediyorum ve Şehirler Olmasa Anılarımız Ölü Olurdu...

 

ve yoklaşarak azalmak

bir varoluş şeklidir çaresizligin...

--------------------

Git

 

Şimdi gidiyorsun

Git

Oysa senden tek bir damla istemiştim

Sana kocaman bir deniz sunmak için

Şimdi gidiyorsun

Git

 

Ne zaman başladı bu hikaye

Anımsamak zor

Gençtim

Hazırda fırtınalarım vardı dört nala sevdalarım

Komazdı öyle üç-beş nöbetleri

Geceler içimi acıtmazdı böyle

 

Bir insan bu kadar eksilebilir mi

 

Hatırlarsan sesine uyku kaçmış bir adamvardı

Bu şehrin biryerlerinde

Düşler ormanının gece bekçisi derdin sen ona

Gözlerinde gizledi o seni sen bilmedin

O adam bendim unuttun mu

Bak sevdiğin adam gülmeyi bile unuttu

Seni unutamadı

 

İşin kolayına kaçmadım

Uğruna ölmedim yani

Uğruna ölünecek sandığım biri için yaşadım hep

Sen bunu da bilmedin

Ben bir bakışına bin anlam yükledim

Sen aşka kestirmeden gittin

Bir hayatın özetini bırakıp avuçlarıma

Şimdi gidiyorsun

Git

Bana karanlığın ne demek olduğunu öğretmeden

Bütün ışıklarımı söndürüyorsun

 

Bu cehennem cinayetlerini işliyorsun

Sonra bunlara intihar süsü veriyorsun

Yazıklar olsun yazıklar olsun

Susuyorsun susuyorum susayacaklarım bitmiyor

Hani sen sevdiğini

Yarı yolda bırakacak kadar yüreksiz değildin

Düşmemeyi öğretecektin nerdesin nerdesin

 

Uzun lafın kısası yoktur

Anlatacağım çok şey var

Hoyrat bir rüzgar gibi geldin

Aklımı hayatımı dağıttın

Şimdi gidiyorsun

Git

 

Daha ayrılığa bile çarpmadan

Aşk bize döndü

Bir yılan gibi soktun koynuma kimsesiz geceleri

Artık ölüm sana dokunamamaktan kötü değil

Ama sana dokunmak da yasak bana

Göz çukurlarımdaki karanlık bunu anlatır

Sen var ya sen

Allah kahretsin

 

Yani şimdi

Gözleri sana benzeyen bir kızım olmayacak mı

Yani şimdi başkaları mı sevecek seni

Ben saçlarını okşadığım zaman

Ellerin öksüz kalırdı

Şimdi gidiyorsun git

 

Kahraman Tazeoğlu

 

 

Sesine Uyku Kaçmış Adam

 

Bir adam vardı bu şehrin bir yerlerinde

Sesine uyku kaçmış bir adam

Ağlasa duyardınız

Yağmur şırıltısı gibi yağardı düşler ormanına

Yüzü silik bir adamdı

Gözlerinde

En çok da gözlerinde saklıydı hüznü

Bu yüzden kısardı gözlerini

 

Buz gibi sessizdi o

Sesine uyku kaçmış bir adamdı

Ne zaman düş kursa

Çocukluğunun soğuk günleri gelirdi aklına

Gençliğinin

Deli fişek günlerine yazgılıydı yazgısı

Vadesi dolmamış toprakların

İnce tortularında saklıydı ruhunun gizemliliği

 

Ve bir gün

Bir şeylerin intikamını bıraktı ardında

Bir türlü alamadığı

 

Şapkalı günlerin umut kokan güvercinleriyle birlikte

Gitti bu şehirden

Sesine uyku kaçmış adam

Gecelerdir onu düşünüyorum

Uykularım kaçıyor.

 

Kahraman Tazeoğlu

 

 

Öldüm Ulan

 

Sancıyan gecelerin ağırlığınca girdim hastalıklı uykularıma.

Başucumda acabalarla beynime inen saat tik takları,

Kalk git ona der gibiydi.

Dokunsan kar gibiydim parmaklarında.

Kopsan, buzul…

Acının negatifi basıyor sözlerimi.

Öldüm ulan üşümekten! Kapat/sana gözlerimi.

 

Vapursuz bir iskele gibi kaldım.

Mutedil dalgalı yorgunluğum.

Soysuzlaşan bir yanılgı gibi kıvrandım deliliğin biz, aşkın; sen halinde.

Meğer uçuruma yaslanmışım.

Düşünce anladım.

Girdabının burgusunda söndürmüşüm közlerimi.

Öldüm ulan düşmekten! Kapat/sana gözlerimi.

 

Gittin; sanki Annem öldü.

Gittin ve beni kendime uğurladın.

Kimse kendine benim kadar yoksul değildir.

İnsan kendini kendisizlikte nasıl bulur?

Bir haciz gibi girdiysen içime,

Bu benim kendime olan borcumdandır.

Sanki bir kuş gagalıyor beynimi.

Öldüm ulan düşünmekten! Kapat/sana gözlerimi.

 

Yaşamla aramı açacak yaralara göz yumuyorum.

Sana ağır yaralanmayı seviyorum.

Kan kaybından gülüyorum.

Dramlardan çalınmış bir ölüm gelir şimdi suzinak makamında.

Aşk yapışmıştı o gece boğazıma.

Kurtulsam ölecektim.

O yüzden aram açık aramla…

Nicedir oyunbozanım; susuyorum sözlerimi.

Öldüm ulan küsmekten! Kapat/sana gözlerimi

 

Her gemide bir fırtına izi saklıdır.

Bundandır kendi gözyaşlarımızda boğulmalarımız.

Saçların ağlıyor mu hala bilmiyorum ama kayboluyorsan dallarında,

Bu senin kendine sarmaşıklığındandır.

Bir kişinin yalnızlığının kaçla çarpımıdır iki kişinin yalnızlığı?

Ve kaç yalnızlık çıkar bir kişinin yalnızlığından?

Sus! Biliyorum.

Yalnızlık yokluğun avuntusudur.

Binlerce gündür boğazıma usturayım.

Özgürlükte çürüyor uçurtmamın çıtaları.

Dua et de ölümün farkına varmadan ölelim.

Öldüm ulan ölmekten! Kapat/sana gözlerimi.

 

Kahraman Tazeoğlu

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kent, Tepe, Bir Çocuk, Bir Liman, İki Yemin Ve Koridor

 

anılar kentlerde yaşar sevdiğim

kayalar asıl yüzlerimiz olur kimi zaman

tüm gökyüzü çiçekler için vardır oysa

rüzgar utangaç bir kızdır

sessizden teninde dolaşır

kokusunu bırakır yasak yolculukların

kan kesmiştir gözleri çocukların

uykularında çekmeceleri yağmalanır

can olur martıya özlem

kırık kanadını sarar sarmalar da uçar

tüm durakları kentin geceleri görünmez olur

kıyılar denizsizdir

 

uçurumlar gölgeler için yaşar

ateşten dili gül iklimi kadınlarının öpüşlere yasaktır

trenler eski şehirlerden geçer

acılı ölülerin ve gözlerinin üstünden

kalbin yalnız mezarlıklara yurttur

gözbebeği büyücüsü umutlarınla oynar

sahte eller yaratır öldürücü el sallayışların için

sözcükleri güç için kullanır utanmadan insan

dinmeyen sessizlik kanatır

yarası kabuk tutanlar bilet alabilir güneş ülkesine

ve ateşte yan tutabilir böyle zamanlar

inanmayacaksın

gördüm

deliler hücrelerde yaşayabiliyor bu ülkede

düşünenlerse delirebilmeyi deniyor sık sık

evet hiçbir uçurtma uçmuyor göğünde

hiçbir limanında sevebilenler yok

hiç kimse 'geell' diye bağıramıyor penceresini açıp bir gece yarısı

hiç kimse utanmıyor susarken

sevemezken

gülüşünden

 

boşvermişlik kapkara bir yılan gibi çökmüş yüreğine şehrin

inceden zehrini akıtıyor korkaklık için

'şehirler olmasa anılarımız ölü olurdu' derdin

haklı olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum sanki

şehirler, şehirler, iç içe geçmiş şehirler

gözlerinizle yüreğimizle kurdumuz saklı şehirler

kıyısı da yok koridorlara vuran

ve bazı şehirler var

oraya sadece kuşkular girebilir

sadece hüzünler

işte onlardır karanlığın kurduğu gizli kentler ruhumuzda

 

ve bir sokak ki çırılçıplak bir göğüs oluyor kimi zaman

bembeyaz korunaksız

soyunmadan çıplak kalabilen ender bir varlık o

içindekileri de dışındakileri de taşıyor bir arada upuzak düşlere

eski bir sevdayı deliyor gözlerin

kimse bir boşluk bulamazken sevdama inan hala...

 

ölüm yorgun burada

binlercesi bağır bağır bağırıyor tapınanların

toprak bağrındaki kanı kemiği biriktiriyor suç için

esir düşmesin diye tepe

güneşi ele vermesin diye

 

ellerine benzeyen bir hüzünle geliyor burada gece

sevdalı ufuk karası

gözlerini öğütlüyor bana

öylesine vurulmuşum ki sevdana

görmediğim saçlarına

gülüşüne

beni aşka kırdıran bir aşka bedelleniyorum

mecburum

 

bazen çıkabiliyorum parka

çıplak ayaklarımla çimenleri hissediyorum

tepe öylesine dinlendirici ki sessizliği

yıldızlar öylesine inanıyorlar ki hala

gülümsüyorum

hala gri görünüyor denizin yüzü

ve kimse tanımıyor fenerciyi

işte bazen böyle imkansız olur ölmek

hiçbir yol almaz seni gitmen için

hiçbir denize giremezsin çırpıntısızken

bir boşluk ararsın girebileceğin

boşluklar delinir

deliğe girmezsin olmaz yapmazsın

bir aralık ararsın öteye geçmek için

ilerlersin görürsün ilerlersin

tam o aralıktasındır ki

elin kolun kesilir soluksuz kalırsın

farkında değilsindir

o aralığa gelebilmek için pek çoğunu düşürmüşsündür yıllar yılı sakladıklarının

gitmek için ihtiyaç duyduklarının

duyacaklarının

o aralıkta kalırsın

ileriye asla geçemezsin

geriye dönüşse zaten yoktur

dönüp baksan

kapkara bir göz görürsün gözbebeğinde

geçmişi oynar beklediklerin istediklerin

senin için oynar

artık izleyicilerdensindir sende

aralık insanlarından

 

bazen çıkabiliyorum parka

işte bunun için

ama daha çok bakıyorum

fısıltılar uzuyor oraya vardığımda

bulutları görüyorum

saçlarımı hissediyorum

kıskanç bir sevgili gibi 'ayı' görüyorum nedense

öyle hissediyorum

hem benimle olmayı çok istiyor

hem de kırgın somurtuyor

çok da gururlu

keşke gelmeseydim diyorum utanıyorum

sonra uzanıyorum sessizliğin geçiyor üstümden hala orada

geçmişimi bırakıyorum kente kent için

bir yandan da bağrındaki yılanla savaşıyorum kentin

zamanla uzlaşıyor benle

nasıl neyle bilemiyorum

 

ihanet, ihanet kaçınılmaz bir gerçek gibi beni çekiyor orada

ikimizde şimdi daha iyi biliyoruz belki

bir aşka bir ölümün yetmeyeceğini

 

kentler dönüşler için vardır sevdiğim

bir çocuk bir liman iki yemin

ilk bakışta görülebilenlerdi

ve her şey bir bakışla başlamıştı yine öyle başladı

aşk gibi hilesiz kör kuyulara takılmış çığlıklar

saklananların onurundan bozma gri gülümseyişler

yarım sevdalar o zamanlarda da vardı

yurdunu kuşanmıştın sevdana ak bir duvak gibi

seni ilk kez orada görmüyordum

bilmiyorum ama ten zayıftı

kıraç bir toprağı çatlak dudaklarından usulca emziren bir gece yağmuru gibi gülüyordun 'an' larda görebiliyordum ancak seni

ve tepede çoğu zamanını kaçmakla geçiriyordun

kilitledikçe çoğalıyordu kapıların

seni düşünürken yıldızlardan sakınırdım umutlarımı

teninin dinginliğini papatya gülüşlerinle korkunçlaştırıyordun

seninle kalabilmek rüzgarı kıskandıran gidişlerinde seninle olabilmek

sabır istiyordu

 

serin bir ırmağın hasretiyle yoğrulmaya başlamıştı işte o günlerde düşlerim

geceleri kıyıya kadar iniyor

tepeyi gözlüyordum

korkuyordum

ancak bu kadarını yapabiliyordum

senin gülüşünle çıkmaya cesaretim yoktu oraya

ne de olsa geceleri istasyonların şehrinden soyunduğu bir yerdeydik

sinsi bir o kadarda saldırgandı düşlerimizin düşmanları

sonraları sensizliği gizliden paylaşmayı öğrenecektim tepeyle

o sanki ben bu şehre ait değilim dercesine haykırıyordu sürekli

sonsuzmuşçasına kararlı bir gülüşle acısını gizlemeye çalışan

bir denizin yüzünde hep tepenin soluğunu hissediyordum

uyumamak için cesarete ihtiyacım yoktu henüz

sessizliği de paylaşmayı öğreniyordum

 

bazen

en karmaşık sevgilerin kokularını yüreğine sindirebilmiş bir sardunyanın bakışıyla bakardın

gülümseyerek direnmeye çalışırdın derinliğine

 

çoğu sözcüğe bir anahtar gerekmez dile düşmek için

dipteki o azınlıksa bir dili yaratabilir ancak kilitli kalanlardan

sevda ve ölüm adına

ağzımı açsam sanki bir ayna dolusu cehennem içime kaçacaktı

 

ve bir aynadaki sen aracılığıyla

diğer bir aynadaki 'sen' e bakarken

aynalardan birine yaklaşırken ötekinden uzaklaşıyordun hep

görebilmek için

bir küçük bir büyük ayna yaratır böylesi bir cehennemi genelde

iki suretini uzlaştıramazsın birbiriyle

bir açıdan kendini görebilmen

diğer bir açıdan kendini yitirmene bağlıdır

suretler birbirlerini yiyerek yaşayabilir böylece

tıpkı çağrışımın çağrışımın imgesi, imgeninse çağrışımın maskesi olması gibi

işte bunun için hiç ama hiç bakmadık seninle tepenin dışından

 

bazen tek bir cesedi paylaşır pek çok kavram

şimdi öylesi bir kent ki burası

herkes bir başkası olabildiği sürece var

ya da bir başkası herkes olabildiği sürece, yılgınlığını suskunluğuna gizleyebildiği ölçüde var

hiç kimse hiçbir şey yan tutmuyor

üç kişi bir araya geldiğinde ikisinin mutluluğu üçüncüyü ezişlerinde yatıyor

üçüncünün kim olduğu ise hiç önemli değil sıklıkla

hatta bugün ikilide yer alan bir mutlu

yarın üçüncü mutsuza dönüşebiliyor kolayca

önemli olan o üçüncü olma anı

herkes ezebileceği birine ihtiyaç duyuyor

söz, ezmek için kullanılan bir silah

arkadaşlar yoldaşlar arasında bile

tapınmak öylesine bir yaşam biçimi ki burada

yürürken unutkanlıklarıyla sevişebilen birisi olmaktan korkuyorum

yürürken bile bu kentte

ki yürümek bir düşünmedir

tabi bütün ozanlarının bir masala sürgüne gönderildiği bir yerde

herkes bir başkası için yapar

kendisi için yapması gerekenleri

ağlarken kana karışır sevdamızın yarısı

farketmez tutunuruz bireysel kısmına büyük zamanımızın

ya herkes birbirine geç varır

ya herkes birbirine erken gider

gülüşlerimizi kalıcılaştırdığımız ölçüde gidebileceğimiz halde

biz kalırız gülüşlerimiz gider

bir insanın bir insana verebileceği en değerli şeyi

'yalnızlığı'

bana verdiğini şimdi daha iyi anlıyorum

beni kalmaya mahkum eden bir yola nasıl sevdalandığımı da

üstelik senin için yazarken bile sevgilim onu düşlüyorum

korkunç evet

ona bir koridorda rastlamıştım

ya da böyle olmasını istediğim bir gecede

ölümler sonrasıydı korkusuzdum

artık hiçbir tren makas değiştirmiyordu ben bakabildiğimde

bir otobüsün yorgun soluklarla buğulanmış camlarından

arakadakileri gözlüyordum

ışıltılarını sayıyordum

güncesini tutarak sayıklamaların

koridor basit bir çitti

ayağımı kaldırıp üzerinden geçemeyeceğim basit bir çit

sessizdim öfkeliydim

arkada ayaktaydım üstelik dönüyordum

sanıyorum otobüse son anda yetişmişti

daha öncede konuşmuştuk onunla

öyle sanıyorum benim duruşumdan da korkunç bir merhabası vardı

ne zamandır görmediğim bir şeyi onda görüyordum

dahası bir gece birisini görebiliyordum gerçekten

bir şeyler söylüyordu

gözlerine bakmamaya çalışırken bile onu görüyordum denizin yüzünde

sanki amansız bir fırtınada

balkonda unuttuğum sardunyamı ölü çiçeğimi canlandırmak için gelmişti

üzerimizde incecik bir yağmurluk dahi yokken

tepede kar yağışını izlerken ki gülüşümüze benziyordu

hem de hiç benzemiyordu bir yandan

bu benzemeyiş tedirginliğimin tehditlerini amansızlaştırıyordu

ortak bir acıyı dindirmek için çabalarken

sessizliği paylaşmayı yeniden öğretiyordu bana

 

o kıpkırmızı gülüş

geceye ben senin değilim diyen saçlarının karası

sevdamın kanını usulca siliyordu

bir kayıp ülkenin kırlarının

hüzünlü dağlarının yamaçlarına çektiği sürmeyi anımsatan

sevdasını bağrında gizleyen kaşları

 

ve kan tutmuş yabancı bir geçmiş

yakınlığımızın savaşını bir aşk pahasına verdirtiyordu bana

zamanla daha iyi öğrenecektim

ya sana ya da aşka ihanet etmem gerektiğini

benim yüreğimde öylesine çelişiyordunuz öylesine birbirinizken

ihanet etmekten başka bir şey yapmam mümkün değildi sevda için

farklı bir iklimde yaşamaya mahkumdum diğerlerinden

üstelik aynı çağda

kayıp sözcükler

sevdalı öpüşler

bir demir yolu kesilmişti

baştan aşağı bölüyordu yüreğini

herkes için başka geçmişleri olan güç satıcıları mutlumuydu bilmiyorum ama

bu mahkumiyet benimdi onların değil

ve yemin ederim sevgilim

geçmişimi kullanmasına hiçbirinin izin vermedim

kendimin bile

oysa şimdi saklanan bir denizde her gün bana gülümsüyor

ve sadece bu

 

yabancılık bir kenttir sevdiğim

yabancılık bir kenttir

kendi kendine yasaklanmış bir an kadar yasak

pencerelere takılıp kalmış bakışlar kadar umursamaz ve cömert olabilir

yumuşatma gülüşünü

duvarlarındadır kent

ayna saklısı bir düş kadar acımasız

gizle bileyler onurunu gölgeler yıldızlarla

sarsılmaz bir zaman anlayışı vardı mezarlıkların

bahçelerine girilmiş tuzak yüreklerde

her dokunuş için bir başkası olmak gerekir hatırla

hiç tanımadığın bir öpüş seninkidir aslında

ne zaman nerde yitirdiğini bulmak zordur ıssız kırılganlıkların

işte bu da öylesi bir kargaşadan somutlanmış bir izlektir

pas tutmuş acıları kullanır çark

her sevdalanış bir izdiham yaratır

kargaların tarlasında bir korkuluk olursun

dudağının kırmızısını

esmer akşam üstleri alır

kavşaklar acımasızdır

bir o kadarda şevkatli

hep seni bekleyen hileli bıkkınlıkla ayaklarını parçalar

aşka sınır arar

tek gerçeği kendidir öldürülmüş kentlerin

işte sorgulanmış baharların ele vermediği kız

şuna inan şimdi birisi daha öldü herkes biliyor

yalan söyleseler de sinsice çıkıyorlar kentlerinden

hepsini bütünleştiren yüreklerinin

sonsuz karanlığında buluşuyorlar

onlar dua ediyorlar bizim ölülerimiz için

sonrası gece oyuncak bir kelebek kırık kanadından yapılmış yaralı bir kuşun

'insanları olması şart mıdır bir kentin' diye ilk sorduğunda kendimden utanmıştım

ağlamaklı bir çocuğun düşünde yargılamıştım kendimi

istasyonlarını varoşlarını gezmiştim kentin

özür dilemiştim

 

şimdi şu kesin ki aşk kadar yabancılık bir kenttir

oraya uğraması mümkünsüzdür gezginlerin

dağ yolları dolaşıp geceleri köy evlerinin kapılarını tıklatan ipince bir rüzgar

yaylaların kokusunu indirecektir gecekondu sokaklara

belki gölbalıkları ile söyleşecektir derviş

sığ ayrıcalıktır çoğunluk için

alkış tutacaktır ağaç karnını yaranlara

sır bıçaktır karanfilin ağzında

konuşsa kesilir dili sürgün çocukların

yangınlar doğuracaktır belki kuşku

yanlış yangınlar

ama sevdanın sabaha yakın olduğu bir zamanda uğrayacaktır mutlak kente birisi

 

havada uçuşan ince esmer parmakların

eski ve unutamadığın aşklarınla vurdu kaç kez bana

 

bir büyük kent çölünde koşacaktır çocuk tepeye

bir daha çıkamayacak olsa da

o bizim nerde olduğumuzu her zaman bilecektir

her şey bir bakışla başlamıştı

bir çocuk bir liman iki yemin

seni seviyorum

 

Kahraman Tazeoğlu

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

SENİ İNTİHAR ETTİM

 

Deli dolu geçtik ateş hatlarından

Sevgim korkuyla beraber büyüdü içimde

Sevdikçe korktum

Korktukça daha çok sevdim

Er geç birbirini boğacaktı bu duygular, biliyordum

Neden sonra farkına varıyor insan

Ayağına takılan bütün taşları

Yoluna kendi döşediğinin

 

Senin yarınlara inancın benden yüklüydü

Daha cesaretliydin

Planı çatılmamış yarınlara ektiğin umutlar

Er geç açacaktı, biliyordun

Deli sevdalı çocuk ruhumun

Nicelerinin uğruna kıyametler kopardığı

Değersiz değerlere sırt dönmüş, güvenli saflığında

Bir sonsuzluk buldun kendine

Ve hayatımızın resimlerini çizdin duvarlarımıza

Sonra birden

Yeşil bir kentte

Ilık bir yaz gecesine astın beni

 

Sevdalı ömrümün dakikası beş para etmedi

Ödedim

Cümlelerim seni taşımaktan yorgun düştü

Son sözün

Ve son anın efendisi olmaya bilenmiş yüreğine yenildim

Geçmişten nefes alıp geçmişe nefes verdim

Anılar kemirdi yüreğimi

Felç oldu hislerim

Zamanın çoktan dibe çöktüğü kum saatimin belinden

Tek bir saniye bile süzülmüyordu

Ters çevirmeye cesaretim yoktu

Çünkü yeniden başlayacak bir hayatın

Korkağı olmuştum

 

Aşkların sonrasında hüzün vardır

Ya sen hüznü boğarsın

Ya da hüzün seni boğar

Ama birisi kanatlarını kırarsa eğer

Yaralı kuş rolüne soyunacağına

Yürümeyi denemelisin

Hayata dönmelisin

 

Bunları düşünebilmek bile kendime dönüşümdü

Ve sonunu infaz ediyordu içimde

O gece yüreğimden sağ çıksaydın eğer

Ölen ben olurdum

O gece

Hayatın lekesiz bir anında

Seni intihar ettim

Şimdi katil benim

 

Artık güncemde bir boşluksun

Yavaş yavaş taze anıların altına gömülüyorsun

Ve sana ait sandığım her şeyin

Aslında benim olduğunu öğreniyorum

Hiçbir duygunun tek ilhamı değilsin

Kendimi keşfettikçe

Seni kaybediyorum

Ve ufkuma sensizliği

Korkusuzca geriyorum

 

Kahraman Tazeoğlu

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...