nevermore Oluşturma zamanı: Eylül 1, 2009 Paylaş Oluşturma zamanı: Eylül 1, 2009 Günlük yaşamın gürültüsü ve patırtısı içinde sık sık kim olduğumuzu ve gerçek amacımızın ne olduğunu hatırlamayı unutuyoruz. Basamak basamak ve binbir zorlukla çıkılan bu gizemli yaşam merdiveninde çıkışın zor inişin ise çok kolay olduğu gerçeği nedense çıkıveriyor aklımızdan. Oysa günlük yaşamda ruhsallığı yaşabilmek, uygulama yapmaktan kaçınmamak bizleri, bilgelik yolculuğunun doğal yaşam öğrencileri haline getiriyor, ruhumuza hiç tahmin edemeyeceğimiz zenginlikler katıyor. Yaşamın kendisi başlı başına bir yolculuk, bir okul ve her anı çok değerli adeta mistik bir ritüel. Gelişim basamaklarını hızla çıkmamıza yardım edecek, yaşam adı altında bize tanınan bu şansın önemini her zaman yeterince fark ediyor muyuz acaba? Günümüz insanı bilgelik, erdem, dürüstlük, doğallık, saflıksevgi,saygı, merhamet, şefkat gibi bizi insan yapan gerçek ruhsal değerlerden yoksun yaşamaya ve bu değerlerden de giderek de kopmaya başladığı için depresyon, anksiyete, panik atak ve her çeşit nevroz, anlamsızlık duygusu, kişisel değer yitimi gibi nevrotik olgularla daha sık karşılaşmaya başladı. Hepimiz aynı gezegeni, dünya adlı aynı gemiyi paylaştığımızdan insanlık ailesinin, barış, saygınlık, gerçek içsel özgürlük gibi temel kavramları günlük yaşamına yerleştirip yerleştiremeyeceği konusu üzerinde sık sık düşünmeli, başkalarını da bu konuları düşünmeye davet etmeliyiz. Bireysel Uygulamalar Çağı Bilgi çağı yerini bireysel uygulamalar çağına çoktan terk etti bile! Bu geçiş fark edilmediği için bireyler kendi içlerindeki çatışmalarla başa çıkabilecek yollardan hala yoksunlar çünkü aldığımız bilgileri bireysel olarak uygulamanın ne kadar önemli olduğunu bir türlü fark edemiyoruz. Ruhsallıkla ilgili konular hakkında bilgilenmek, okumak ve konu hakkında çeşitli konuşmalar dinlemek ya da toplantılara katılmanın yeterli olduğunu zanneden eski kalıplara ait bir zihniyete sahibiz. Ama uygulama yapmanın önemini fark edersek gelişim ve değişim ile yani pratik yapmak suretiyle, bize sürekli kendini içten içe hatırlatan isteklerimiz için akıllıca ve etkili bir takım çözümler üretebiliriz. Hepimiz yeni yaşam deneyimlerine açılacağımız özel bir döneme astrolojik veriler ve gezegen enerjileri açısından da girdik, bu yeniliklere adapte olmak için yeni pencere ve yeni bakışa ihtiyacımız var. Eski uygulamalar günümüzde kullanılmaya başlanan kristal enerjilerin gelişimi ve yayılımı açısından çok yetersiz. Bu enerjiler derin anlamda insanlığa yardım, sosyal vicdan ve insanların yüksek ideallerini harekete geçiren yüksek farkındalıklar içeriyor. Ve aynı zamanda; dünya işlerinin illüzyonuna kapılmadan, kendi içsel deneyimlerimizin alanına bağlı kalarak, bu süreç için gerekli yetenekleri edinip yolumuza çıkabilecek ve çabamızı engelleyebilecek koşulları ortadan kaldırabileceğimizi de işaret ediyor. Bu dönemin enerjileri uygun olduğu için evrensel büyük resmi kendimiz için kişiselleştirme çabası içine girebilir, bunu kendi kişisel inanç ve deneyim filtrelerimiz aracılığı ile istersek gerçekleştirebiliriz. Günümüzde varolan kanal (ruhsal bağlantı) akımları, bize yakın ya da yeni olan çeşitli dış kaynaklardan durmadan gelmekte, naif, uyarıcı ve olumlu etkilerini dileyen herkese de iletmekte… Enerjileri doğru kullanmak açısından çeşitli gruplara girip çıkan bireylerin, grup mantalitesi içerisinde düşünce dalgalarının birbirine karışabileceğini göz ardı etmeden, kişisel benliklerimizin özde birlik ilkesi taşısa da şimdilik ayrı olduğunun farkına varılması ve geleceğin sesine kendi açımızdan kulak verilmesi son derece önem taşıyor. Bir başkasına iyi gelen bir uygulama veya bilgi akışı size hiç iyi gelmeyebilir, böyle durumlarda dikkatli olup iç sesinizi dinlemek çok yararı olacaktır. Bilgileri ve uygulamaları bizim gerçek kişisel ihtiyaçlarımızı iyi tespit etmek için öncelikle, enformasyon, gerçek bilgi edinimi ve erdem arasındaki farkı açıkça anlamaya çalışarak irdeleyebilir ve yeni bir başlangıç yapabiliriz. Astrolojik olarak, 2012’ li yıllardan sonra tam anlamıyla başlayacak olan bu olumlu yükseliş etkileri; yüreğimizi sevecenliğe açacak. Günlük yaşamdaki bilinçle her zaman algılanması mümkün olmayan bu derin sezgisel açılım, ilham, bağlılık ve birleştiricilik içeren bir farkındalığın yüksek katmanlarını açığa çıkararak bize farklı bir görüş ve anlayış sunacak ama bu farkındalığı taşımaya ve bu yüksek enerjileri dönüştürmeye hazır olmayı başarmamız ve uygulama yapmamız gerekiyor. Bir gece yatıp uyuyacağız sonra biz hiç farkında olmadan DNA’larımızda oluşacak bazı değişimlerle ertesi sabah kendimizi yenilenmiş ve psişik yetenekleri açılmış olarak bulacağımızla ilgili pek çok bilgi dolaşmakta çevremizde, bu tip hiçbir bilgiye itibar etmemek gerekiyor. Tam tersine oluşacak tüm değişimler için bizim kişisel uygulamaları bilinçle ve farkındalıkla yapmamız bilinçlenmemiz, şuurlu ve idrakli adımlar atmamız, kendi kararlarımızı kendimizin vermesi gerekiyor. Yüksek enerjiler, dünyasal yaşamın yoğun düzlemiyle karşılaşınca, kişiler yeterince hazırlıklı değillerse kaos, kafa karışıklığı, amaç ve odak sapması zayıflık veya çaresizlik gibi yan etkiler de ortaya çıkarırlar. Değişim günleri kaos günleridir, hiçbir şey güllük gülistanlık bir ortamda gelişmez. Çeşitli realiteler ve anlayışlar içe içe geçmiş halkalar gibi işlev görürler. Aralarında yumuşak geçişler vardır. Bir sabah uyandığımızda kendimizi tamamen değişmiş bulmamız tatlı bir hayaldir. O nedenle uygulamalar aracılığıyla içsel canlılığı korumak, olumsuz etkiler karşısında hemen bezginliğe kapılmamak bir psişik koruma uygulamasıdır. Günlük yaşam içerisinde elimizden geldiği kadar iç sesimizi duyar halde kalmalı, ruhumuzun iyileştirici ve şifalı etkileriyle ile bizi yeni sahillere taşımasına yardımcı olmalıyız. Farkında olmamız gereken şey aslında hiçbirşeyin göründüğü gibi olmayabileceğidir, gündelik ve iş hayatında şefkatli, tedbirli, kendinden gereksiz yere fazla emin ve acele çıkarımlar yapmayan, sürekli kendini haklı görme eğiliminden uzak durabilen insanların başarılı olacağı bir enerji sirkülasyonun, bir metaforun tam ortasında yaşıyoruz o nedenle de eski yanıtlar karşılık bulmuyor, kaos giderek artıyor… Hergün karşılaşmaya başladığımız bu yeni enerjiler ve yeni olaylar aslında içsel gücümüzü mükemmele taşımak, içimizde acı çekmemize neden olan katı noktaları aşmak için bize verilmiş fırsatlar. Bu yapamadıklarımızın hepsi bizim hassasiyet duymamızı engelleyen unsurlar. Sevecen bir yüreğe özenen, affetmeyi öğrenmek isteyen, kendine ve başkalarına karşı nazik ve cömert davranan bir insanın kristal enerjilere adapte olmamasına imkan var mı?... Değişimi gerçekleştirebilmek, bu çağın kristal enerjilerine adapte olmak, ruhsallığı günlük yaşamla birleştirebilmek için kendimize sorabileceğimiz bazı sade ama anlamlı soruları şöyle sıralayalım: “Neredeyiz,hangi noktada durmaktayız? Biz kimiz gerçekte, Ne yapıyoruz? Ne gibi işlerle uğraşıyoruz? Sanal dünyada değil gerçek dünyada, günün yoğunluğu içinde zihnimizden neler geçiyor? Zihinsel olarak neler ile uğraşıyoruz? Elimiz değil, ruhumuz, zihnimiz, konsantrasyonumuz nerede? Kim olduğumuzu ve nasıl bir şey yapmak için dünyaya gelmiş olduğumuzu, bu dünyadaki amacımızın ve kendimiz adına vazifemizin ne olduğunu hiç düşündük mü? Biz niye varız? Şu anda niye yaşıyoruz? Dünya adı verilen bu gezegende ne arıyoruz ya da ne bulmaya geldik? Günün yoğunluğu içinde zihnimiz ne tür aktivitelerde bulunuyor? Örneğin 24 saatin kaç saatini şu düşünce ile, kaç saatini bu düşünce ile geçirip, acaba ne kadarını bize yararlı olacak uygun düşüncelerle geçirmekteyiz çünkü biz ne düşünürsek oyuz, düşünceleremiz bizim her şeyimiz, bizi yarınlara taşıyacak en büyük yardımcımız düşüncelerimiz. Düşüncenin ne olduğu ve önemi hakkında yeterince bilgili miyiz? “gibi bazı temel soruları kendimize yönelterek değişimi ve yenilenmeyi başlatabiliriz. Hergün bize sonumuzun yakın olduğunu, nerede, ne kadar türün yok olmakta olduğundan bahseden birçok haberle karşılaşıyoruz. Hepimizin kolektif bilincinde artık var olan bir olgu bu. Tam anlamıyla olayın ne ölçüde vahim olduğundan pek emin değiliz ama pek çoğumuz bir değişim geçirmekte olduğumuzun da farkındayız. Farkında olduğumuz ya da olmak zorunda olduğumuz bir başka gerçek de, materyal olan şeylere olan bağlılıklarımızı işte tam da bu zamanda tekrar sorgulamamız gerektiği ile ilgili. Aşırı tüketim yapma alışkanlığından mümkün olduğunca uzaklaşmak bu dönem enerjilerine çok uygun bir eylem. Her günümüzü sanki bu yeryüzünde son günümüz gibi yaşayarak ve hiç ölmeyecek gibi davranarak geçirebilsek yani aktif ve uygulamacı olursak ne çok şeyin değiştiğine önce kendimiz şahit olur, üstelik hiç te sanıldığı kadar zor da olmadığına dair bir güven de oluşturabiliriz. Bizi zor günler bekliyor gerçekten ama her zaman ve şartta alınacak tedbirler ve o zor şartları da bir yaşam pratiği haline çevirecek güç insanoğlunda saklı potansiyel bir güçtür. Potansiyel güçlerimizin tıpkı bilgisayarlarımız gibi kullanılır halde olması için çevrimiçi yani eylem halinde olması gerekiyor. Ancak eylem halinde enerjiler dönüşüme uğruyor, ister zihinsel ister fiziksel eyleme geçmeyen aktivite gerçek olamıyor sanal kalıyor. İdraklenmek ve şuurlu davranabilmek için yoğun bir etki bombardımanı altındayız bu konuya daha değişik bir açıdan ele almak için aşağıdaki alıntıyı dikkatli okumakta yarar var. M.T.İ. A ve Bilyay mütevvefa başkanı Üstad Ergün Arıkdal’ın bundan 13 yıl önce günümüz için söylemiş olduğu şu sözler hepimiz için hala düşündürücü ve güncel : “Önümüz oldukça sıkıcı günlerle dolu. Ülkemizin, daha doğrusu insanımızın idraklenebilmesi, uyanabilmesi; ruhen daha atak, daha çevik bir hâle gelebilmesi için bir hayli yoğun etkiler altında kalmış durumdayız. Gördüğünüz gibi, basının ve diğer görsel araçların verdikleri bilgilere göre, gerçekten de ülkemiz tam bir kuşatma altındadır. Bu kuşatma maddî ve manevî bir kuşatmadır. Gerek yakın komşularımız, gerekse uzak komşularımız sürekli bir şekilde, farkında olmadan, sanki kendilerinin menfaatlerini takip eden, koruyan bir tutum içerisindeymiş gibi görünmelerine rağmen, aslında maddi ve manevi bir kuşatma oluşturmaktalar. Onların, şuursuzca yaptıkları bütün bu faaliyetlerin kendilerine göre bir hedefleri var; ama o hedef asıl hedef değil. Bizim için, bizim adımıza birer hedef tayin etmişler, "Şunu şöyle yapalım, bunu böyle yapalım, şunların şusuna mani olalım" diyorlar, ama aslında bütün bunların hepsinin, uyumakta olan bu ülke insanının uyanmasına yardım etmek için birer küçük dürtü veya uyarı mekanizmasından ibaret olduğunu bilmiyorlar. Elbette ki bu uyarı mekanizması fizik şartlar içerisinde kendine has birtakım davranışlar gösterecektir. Elbette ki elem çekilmeden herhangi bir mutluluğa ulaşmanın mümkün olmadığını hepimiz biliyoruz. Bu bakımdan çok dikkatli ve çok hassas bir şekilde yaşamak zorundayız. Hareketlerimize, sözlerimize, düşüncelerimize ve kararlarımıza çok dikkat etmemiz lâzım. Çok ağır bir epröv lâbirentinin içerisinden geçiyoruz. Bu, her tarafı kapalı bir lâbirent; sağında solunda çıkmaz yollar var veya daha başka bir yere çıkacağını ümit ettiğimiz koridorlar, dönüp dolaşıp bizi gene aynı yere getirmektedir. Ve nitekim biz bu dönüp dolaşıp aynı yere gelmeyi ülke insanları olarak sürekli yaşıyoruz. Çıkar koridorlar zannettiğimiz, bizi selâmete götüreceğini zannettiğimiz yerlere doğru saldırıyoruz. Fakat bir de bakıyoruz ki, ayağımızın altındaki toprak yine aynı toprak, yine aynı taşın üzerine basıyoruz. Herhangi bir yere gitmemiz söz konusu bile olmamış. Çok materyalize olmuş, çok maddeleşmiş ve bu maddeleşmeyi gerçekten bir ideal hâline, özenti hâline getirmeye çalışmış, kendi iç varlığından koparılmaya çalışılmış bir toplum hâli içindeyiz. Gerçekten öz varlığımızdan koparılmaya çalışılıyoruz. Her bakımdan, ekonomik olarak, siyaset olarak, kültür olarak, ahlâkî değerler olarak ve inanç olarak, özden uzaklaştırılmaya çalışma operasyonu sürekli devam ediyor. Kendi özümüzden, kendi öz varlığımızdan koparılmaya, atılmaya, dağıtılmaya doğru, gayet sistemli bir şekilde yapılan bir mücadele söz konusu. Bütün bunlara karşı yine de biz Birleştirici Yüce Anadolu Hizmeti'mizi, Yüce Anadolu Vazifesi'mizi yapmak hususunda bütün gücümüzü, bütün idrakimizi kullanmak zorundayız. İnsanlık muvacehesinde elde edilmiş değerlere ve hükümlere karşı bir tahammülsüzlük ve bir adaptasyon yoksulluğu çekiyoruz. Uyum sağlamakta sertleşmiş bir elâstikiyetimiz var. Gayet zor bir şekilde bir şeylere adapte olmaya çalışıyoruz. Ve o adapte olduğumuz yerdeki bilgiyi aldıktan sonra tekrar kendi iç varlığımıza, kendi özümüze dönmemiz gerekirken bir türlü dönemiyoruz. Böyle, çok zor esniyoruz ve bu bize, çok büyük bedellere mal oluyor.” Sonuç olarak diyebiliriz ki, günlük yaşamda ruhsallık varılacak yeni bir sahil, yeni bir yaşam anlayışı, yeni bir umut demektir ve pratik uygulama gerektirir. ALINTI: ASTROSET Yayın Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.