nevermore Oluşturma zamanı: Eylül 11, 2009 Paylaş Oluşturma zamanı: Eylül 11, 2009 Cinsellik ve kutsallık, günümüz dilinde sadece birbirlerine olan kutuplaşmış “karşıt” duruşlarını belirtmek üzere aynı cümle içinde varolabilen iki kavram olarak zihnimizde yer eder genelde. Oysa bu ironik zıtlığı biraz kazıyınca altından farklılıktan çok benzerlik çıkmaktadır, derine indikçe de asıl sorgulananın saf biyolojik bir edim veya saf bilişsel –ya da “ruhsal”- bir süreç değil, pek çok açıdan incelenebilecek farklı dinamiklerle yapılandırılan ve hayatımızın her alanını etkileyen bir ilişkiler ağı olduğunu anlarız. Ne modern bilimsel düşüncenin evrimsel tabanlı “türün devamını sağlamaya yönelik üreme amaçlı eylem” açıklaması ne de teolojik tanımı uyarınca “mukaddes”, “mutlak bir saygı gösterilmesi gereken...” tek başlarına anlamlandırmaya yeter “cinsel” ve “kutsal” olanı, kaldı ki pek çok ortak öğe barındırırlar içlerinde. Her ikisi de çift katmanlıdır keza; zira her ikisinin de hem toplumsal, hem de tamamen bireye ait iki farklı yaşayışı bulunmaktadır; ekstatiktirler ve kişiye “öteki”ne dair bir deneyim ve perspektif kazandırırlar. Son olarak; her ikisi de bu özellikleri yüzünden tarih boyunca kural ve düzenlemelerle denetim altına alınmaya çalışılmış; giderek doğaları gereği en nihayetinde tek tek bireylerin algı ve yaşantısına ait olmaktan çıkarak “düzen”in bir parçası haline getirilmeye çalışılmış ve sonunda güce dayalı “uygarlık” söyleminin içerisinde “karşıt” iki tarafa ayrışmışlardır. “Cins-sel” olan, sözcük yapısı gereği toplum ve bireydeki kadın-erkek tanımları üzerinden oluşturulmuştur. Giddens’ın (Giddens, 2001) da gayet yerinde bir şekilde saptadığı gibi, insan bedeni ve buna ilişkin tanım ve algılar salt biyolojik bir farklılıktan öte hemen hemen her zaman toplumların içerdiği yapı çerçevesinde farklı tanımlanmıştır. Dolayısıyla, tarih boyunca içeriğin bir çok kereler yeniden düzenlendiğini ve yaptırımlarla alışkanlıkların bunun üzerinden geliştirildiğini akıldan çıkarmamak gerekir. Modern toplum içerisinde aşina olduğumuz cinsiyet ve cinselliğe dair betimleme, kural ve davranışlar geçmişte olduğu gibi bugün de toplumdan topluma değişkenlik göstermektedir. Bu doğrultuda; geriye doğru bir bakışla bu sürecin nasıl geliştiğini incelemek için bugün içerisinde bulunduğumuz yapıyla geçmişte olagelmiş yapının aynı olmayabileceğini ve bugünkü yargıların süreci anlamakta bizi sınırlandırabileceği unutulmamalıdır. “Kadın” ve “erkek” olmaya dair cinsiyet tanımı değiştikçe, cinselliğin konumu ve edimi de değişmiştir. Örneğin eski toplumlarda; kadın ve erkeğin -tek tek veya birlikte- cinsel aktivite ve cinsel kimlik bazında yüceltildiği ve kutsiyet atfedildiği görülebildiği gibi; bugünkü bildiğimiz şekliyle heteroseksüellik, eşcinsellik vb. gibi cinsel aktivite tanımlarının bu şekilde ayrışmadığını da görürüz. Çoğu antik toplumda cinsellik kutsal ve ilahi sayılmış (hem doğurganlık ve bereket, hem de ritin gelişimiyle aşkın “birliktelik” anlamında), dini yapı ve ritüeller cinsel birleşmenin sembolik veya aktif taraflarını yüceltecek şekilde gelişmiştir. Bu anlayışı layıkiyle değerlendirebilmek için, antik toplumların “insani” ve “ilahi”olan arasında kurduğu ilişkiyi de irdelemek gerekir. Pagan toplumların çok tanrılı dini yapısı; varolan herşeye kutsallık atfeden ve ilahi sayan panteist görüşle, herşeyin ilahi olanla bizzat aynı özü paylaştığı ve bahsedilen özün her varlığı yine ilahi olana tabi tuttuğu pananteist görüşü içinde barındırır. “Birey”, hem varoluşuyla hem de taşıdığı bu öz dolayısıyla eşsiz ve biriciktir, ilahi olan/lara özgü “yaratma” nın ve “ben” ile “öteki”olma durumunun aktif olarak deneyimlenebildiği yegane edim yani cinsellik de bu doğrultuda kutsaldır. Kişi, bu tamamen bireye ait deneyimin ve kendi eşsiz varoluşunun farkında olduğu sürece cinsellik de kutsal sayılmıştır. Sembolik düzlemde, “öteki”ni deneyimleme içrek ve aşkın bir olgudur. Bu yüzden ekstatik bir coşkunluk ile “kendi”nden sıyrılıp bütünleşmeyi duyumsamanın bir yolu olarak cinsellik de dini seremoninin içinde yer almıştır. Burada cinsel birleşme “hayvani” bir dürtü veya sakınılması gereken bir davranış değil, tersine insanı “insan” yapan bilinçliliğe bir geçiştir. Gılgamış destanında “yabani” Enkidu’ya “uygarlığı” öğretenin İnanna’nın kutsal rahibesi olması gibi (Burada cinselliğin yaşandığı törenleri yürütmekten de sorumlu olan kutsal rahibelik makamına 19.yy koyu dindar batı toplumu perspektifinden gelen antropoloji bilimi kurucularının, eski kültleri yeniden araştırırken dehşet içinde “fahişelik” tanımı yapmaları da anlamlıdır.) kadın ve erkeğin bir diğeri üzerinden “kendi”liğini yitirmesi ve mutlak bir bütünleşme hali yaşaması da bir dönüşüm ve farkındalık bilinci yaratır. Pagan toplumun “hieros gamos” ya da “kutsal evlilik/birleşme” adıyla anılan en büyük ritinin içrek amacı da budur.(Tantrik uygulamada da aynı öğe görülür.) (Ritüelin yapısı sembolik veya aktif uygulama üzerinden olabilir. İlahi yaratım sürecinin insan bedeni ve kişiliğinde tekrarlanması yine panteist görüş çerçevesinde çeşitli amaçlar için kullanılmıştır.) Ezoterik düşüncede “kadın” ve “erkeğin” aslen birbirinin “karşıt”ı değil tamamen farklı iki “şey” olmasının ardında da bu yatmaktadır. Bu birleşmeden de ikisinin varlıklarının ötesinde üçüncü bir yeni “şey” ortaya çıkar. Böylelikle ikiye ayrılıp sonra tekrar tamamlanan bir dualizmden çok, primordial öğelerin biraraya gelmesiyle yeni bir “öğenin” açığa çıkması metaforu da betimlenmiş olur. Ancak; kadın ve erkeğin, “birey” olarak bu içrek deneyimin doğasından soyutlanmaları, cinselliğin kutsallığının da yitirilmesine neden olmuştur. Monoteistik dinlerin de gelişimiyle ortaya çıkan dualist ayrışma; “kutsal ve dindışı” (sacred and profane) üzerinden kadınla erkeği, ilahiyle insani –bir bakıma dünyevi ve semavi diye ayırarak- olanı, birbirinden ayırmış ve kutuplaştırmıştır. Öyle ki, artık cinsellik “dünyevi” ve sakıncalıdır, cinsellikten soyutlanmış “semavi” bir bağlılık talebi kalmıştır geriye. Bu arada, yaratma edimi de çok tanrılı yapının “tanrıça ve tanrı”-kutsal çiftine ait olmaktan çıkmış, katı bir “erk” istenci üzerinden tek taraflı eril “iktidar”a doğru kaymıştır. Bunun sonucunda “kadın” ve “erkek” birbirinin karşıtı olmuştur zira iki ana öğe biraraya gelerek yeni bir öğenin dönüşümüne ortak olamamaktadır, uyum yitirilmiştir. Bu, ilahi olanın yansıması ve o özü içinde taşıyan eşsiz bir varlık olmaktan tanrının kuzusu ve kulu olmaya geçiştir. Aynı soyutlama insanın kendinde de görülmeye başlanmıştır: beden-ruh ayrımıyla birlikte, “ilahi öz” de ayrılmıştır insandan, artık “öz”e ve “şuura” kavuşmak için “öteki”ni deneyimlemesi gerekmez, - ki “ben” sadece “öteki” üzerinden “kendi”lik algısına ulaşabilir.- kendi varoluşunun biçimsel öğelerini inkar edip yererek sonsuz bir “benlik” karmaşasına gömülmeye mahkumdur. (Meryem’in “bakire anneliği”(!) –ki buradaki “bekaret” bambaşka bir tartışma konusudur- ve en sonunda da anlamdan tamamen uzaklaştırılarak “Meryem’in semaya yükselmesinin” dogma kabul edilmesiyle dişil imgenin sembolik düzlemin dışına çıkarılması inanç pratiğinde yaşanan kaymaya iyi bir örnektir.) (Benzer şekilde Shekhinah ve bazı araştırmacıların işaret ettiği şekilde Sakine de ele alınabilir.) Öte yandan, “kişilerarası ve tamamen bireye ait” olanın erk arayışında bir iktidar aracına dönüşmesi, dönüşüm yaşanmadığı için tüm eril imgeyi de Enkidu’nun başlangıçtaki durumuyla başbaşa bırakır: Bir “benliği”, “kimliği” olmayan; peşinde koştuğu “erk”e asla evrilemeyecek gelişememiş bir arada derede kalma durumu. Modern toplum ve birey gunumuzde bunun sancısını halen çekmektedir. Yine de, kültürel yapıdaki durmak bilmez etkileşim ve değişimler karşımıza sürekli yeni alternatifler çıkarmakta ve kötümserliğe gömülmemizin önüne geçmektedirler. “Anima” ve “animus”un tüm görüntü ve biçimleriyle –salt kavramdan cinsel devrim ve post modern kimliklere kadar- imgelem dünyamıza katılımıyla (belki de geri dönüşüyle) birlikte, zamanımızın tini de yeniden şekillenmekte; bu noktada da benlik, bireyleşme, cinsellik ve kutsallığa dair aslen zamansız olan kavramlar yeniden bilincimizde uyanmaktadır. Alternatif bir bakış açısı sunmak adına, çok geniş olan konunun belirlenmiş teorik ve felsefi boyutuna dair bir anlatı girişimidir, çeşitli geleneklerin ayrıntılı yaklaşımları veya inspiratif “aşk” kısmı konu bütünlüğünü korumak adına yazıya dahil edilmemiştir, aynı şekilde pratiğe dair açıklama ancak bir başka yazının konusu olabilir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Rimmon Yanıtlama zamanı: Eylül 11, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 11, 2009 Bence uygulama vermelisin never formül filan ver :D Evet uygulamaları merakla bekliyor ve bu arada yazıyı okuyoruz... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Eylül 11, 2009 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 11, 2009 Bence uygulama vermelisin never formül filan ver :D Evet uygulamaları merakla bekliyor ve bu arada yazıyı okuyoruz... (Burada cinselliğin yaşandığı törenleri yürütmekten de sorumlu olan kutsal rahibelik makamına 19.yy koyu dindar batı toplumu perspektifinden gelen antropoloji bilimi kurucularının, eski kültleri yeniden araştırırken dehşet içinde “fahişelik” tanımı yapmaları da anlamlıdır.) Evet bu cümleye sadık kalarak size bir adet hioros gomos önereceğim sayın maverick.. Uygunmudur:)? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
thalese Yanıtlama zamanı: Eylül 11, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 11, 2009 Cinsellik ve kutsallık, günümüz dilinde sadece birbirlerine olan kutuplaşmış “karşıt” duruşlarını belirtmek üzere aynı cümle içinde varolabilen iki kavram olarak zihnimizde yer eder genelde. ............... cinsellik ve kutsallık, öteden beri eski batı toplumlarında olan bir zıtlıktı. cinsel birleşmenin sadece çocuk yapmak için yapılabileceği fikri hakimdi. haçlı seferlerinde, çiftlerin çocuk yapmak dışında da cinselliği yaşabileceklerini öğrendiler. ancak doğu'da durum bunun tam tersidir. cinsellik, kutsaldır ve çiftler, sadece çocuk yapmak için sevişmezler, kamasutra bunun nesnel bir delilidir. islamda da durum böyledir, cinsellik, kutsal olan evliliğin içinde çok önemli kutsal bir eylemdir. hatta eşler arasında cinselliği tam olarak yaşamakta sorun varsa, bu bir boşanma sebebi olabilir. bu konuda küçük bir anektod ekleyeyim: ön sevişmenin önemini ve gerekliğini islam kaynaklı kitaplar da 1000 yıldan fazla bir zamanda anlatılır. eşlerden erkek olan cinselliği istediğinde kadının buna cevap vermesi beklenirken, kadın bırakmadan da erkeğin bırakması uygun görülmez, tavsiye edilmez. (bu anektod, ali rıza demircan'ın islamda cinsel hayat adlı kitabındandır.) saygılarımla... 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Eylül 11, 2009 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 11, 2009 Güzel bilgi için teşekkürlerimi sunarım sayın thalese, Batı ve doğunun cinsellik konusuna bu denli farklı yaklaşması etkilendiği toplumlardan ,inanç ve yaşam biçimlerinden geliyor tahminimce. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Rimmon Yanıtlama zamanı: Eylül 11, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 11, 2009 Cinselliğin baskılandığı toplumlardaki suç oranının artması, psikolojik hastalıkların görülme sıklığının artması, cinsel sapkınlıkların daha fazla görüldüğü gibi bir çok doneyi bir kenara bırakırsak, insanı insan yapan en önemli değerlerden biri korezyona uğruyor; Sevgi. Cinsellik bir silah, bir aşağılama aracı olarak kullanılıyor ve zaman içerisinde bu durum duygusallığa dair hemen her alana yayılıyor. En basit örnekleri için yakın çevremize bakmamız yeterli."Erkekler ağlamaz" korkup babasının ya da annesinin yanına gelen çocuğa gösterilen "hanımevladı olma!" vb. tepkiler duyguların bastırılmasına yol açtığı gibi, iletişim kabiliyetini geriletiyor ve bu da bir çok sorunu beraberinde getiriyor haliyle. Bireyler kendilerini tanımaktan uzak, hırçın ve "güçlü duruş"a sahip kişiler olarak çıkıyorlar karşımıza.Bu da içimizdeki en tehlikeli olgulardan olan ego'nun dengesini şaşırmamıza ve hayata dair bir çok şeyi ıskalamamıza sebep oluyor. Sevgisizlik,baş edilmesi gereken en büyük sorun. Gelelim cinselliğin günah olması sorunsalına.Dinlerin günah olarak baktıkları cinsellik biçimini zina diye tanımlayabiliriz. İlk olarak tevratla birlikte ortaya çıkıyor hafızam beni yanıltmıyorsa bu kelime ve anlam olarak bildiğimiz "evli olmayan iki kişi arasında yaşanan cinsel ilişki" tanımından çok uzak. Yahudilikte yasak olarak geçen ve diğer 2 dinde de aynı şekilde kabul görülen zina kavramı tevratta "sadece zevk için bencilce sevişmek"tir.Tabii daha derine inip dini kaynakları biraz kurcalarsanız çok daha farklı şeylerle karşılaşırsınız.Örneğin talmud kadın bedenini "dışkı dolu çuval" olarak tanımlar.Gelin görün ki, belki eski dinlerde yaygın olan cinsel içerikli ayinlerin cezbine kapılan insanları korkutmak, belki de gerçekten sapkınlığa düşenleri uyarmak adına ortaya çıkan bu yaklaşım yıllar içinde yayılıp korkunç bir yasaklar zinciri halini almıştır. Ve sonuçları ortada işte... "Evlenmesi yasak" olan din adamlarının çarpık ilişkileri, dini kullanarak cinsel istismarda bulunan sahte şeyhler,hocalar vb. Şunu da hatırlatmak gerekir ki, tevratta geçtiğinden bahsettiğim zina tanımına, pagan dinlerinin ve spritüel öğretilerin hemen hepsi de karşıdır zaten. 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Eylül 11, 2009 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 11, 2009 Gelin görün ki, belki eski dinlerde yaygın olan cinsel içerikli ayinlerin cezbine kapılan insanları korkutmak, belki de gerçekten sapkınlığa düşenleri uyarmak adına ortaya çıkan bu yaklaşım yıllar içinde yayılıp korkunç bir yasaklar zinciri halini almıştır. Ve sonuçları ortada işte... "Evlenmesi yasak" olan din adamlarının çarpık ilişkileri, dini kullanarak cinsel istismarda bulunan sahte şeyhler,hocalar vb. Şunu da hatırlatmak gerekir ki, tevratta geçtiğinden bahsettiğim zina tanımına, pagan dinlerinin ve spritüel öğretilerin hemen hepsi de karşıdır zaten. Bu güzel yorum arşivime girecek sayın maverick:) Gelin görün ki, belki eski dinlerde yaygın olan cinsel içerikli ayinlerin cezbine kapılan insanları korkutmak, belki de gerçekten sapkınlığa düşenleri uyarmak adına ortaya çıkan bu yaklaşım yıllar içinde yayılıp korkunç bir yasaklar zinciri halini almıştır. Bu kısımla ilgili söylenecek odenli şey var ki.... Ana tanrıça Şeytan kitabının konuyla ilgilenen herkesin okumasını şiddetle tavsiye ediyorum.. Teşekkürler. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Rimmon Yanıtlama zamanı: Eylül 11, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 11, 2009 Ayrıca Thalese'in yorumuna dair detaylı bilgiyi burada bulabilirsiniz.Tabii çeşitli hurafelerin ve batıl inançların da yeraldığı bir yazı ama fikir vermesi açısından önemli bence... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
xteksus Yanıtlama zamanı: Eylül 12, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 12, 2009 Kutsallık, ilahi yada nesnesel değildir. Kutsallık sevgidir. Bu düşüncededir. İnsan bünyesinin bebeklik, ergenlik ve olgunluk dönemlerindeki geçiş ve gelişime göre haz ve tat anlayışındada gelişim göstermesine rağmen sevgiye olan ihtiyacı artarak devam etmiştir. Cinsellikte, yemek yemek gibi ve buna benzer gereksinimlerden sadece biridir. Sürekli yemek düşünmenin fazla kiloluk obezite yapacağı gibi, sürekli cinsellik düşünmenin insanı sapıklık aşaması olduğu gibi, hiç yemek yememeği düşünmemek mümkün olmadığı gibi, hiç cinsellik düşünmemekte mümkün değildir. Burada dengeli bir yaklaşım yerine, düşünceyle bünyenin gereksinimleri üzerine aşırılığa yönelim göstermek, zihnen bütünsel bir dönüşümü keşfedememek ve bu duyarlılık sağlayamamaktan sevgiyi kavrayamamaktan kaynaklanır. Bu durumda baskı içinde anlık hazlara yönelerek hapsolmak kendine acı çektirmek kaçınılmaz olur. Sevgiyle bütünleşerek içinde barındırdığı duyarlılık ve hoşgörü yaklaşımı ile artık sizin için daha büyük, kendini yenilemiş bir enerjiye sahip olmanız mümkündür. Bütünsel anlamdada genel barış hali, dış koşulların düzeltilmesiyle olanaklı olmayan içsel bir haldir. İçte farklı bir dünyanın oluşmasıyla, ancak dış koşullar değişebilir. Sadece cinsel eylem olarak değil aynı zamanda tüm yaşamımıza yönelik faliyetlerimizde sevgiyle duyarlı yaklaşımımız, kutsallığın kendisidir. Sevgi olmaksızın hiçbir eylem bizi tatmin edemez. 2 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sidar Yanıtlama zamanı: Ağustos 29, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 29, 2015 Obaa benim konum buradaymış , Kim nerde online listesi boşa durmuyor . Okuyun efendim . Güzel konu ve yorumlar .. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
tugse Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2015 insanın bu konuda kendine sorması gereken tek soru cinsellik amaç mı araç mı? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
komuro Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2015 insanın bu konuda kendine sorması gereken tek soru cinsellik amaç mı araç mı? Bazen amaç bazen araç ama kesinlikle ihtiyaçtır. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Heretik Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2015 insanın bu konuda kendine sorması gereken tek soru cinsellik amaç mı araç mı? Ne amaç ne araç ne de ihtiyaç, doyumsuz ve ilkel tutkuların doyurulmasını meşrulaştırılmak için kullanılan kutsallık kılıfıyla yüceltilen sahte bir idolden başka bir şey değil. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sidar Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2015 Ne amaç ne araç ne de ihtiyaç, doyumsuz ve ilkel tutkuların doyurulmasını meşrulaştırılmak için kullanılan kutsallık kılıfıyla yüceltilen sahte bir idolden başka bir şey değil... Gene başladın kardeşim , Elizabethle soy bağının olduğunu düşünüyorum bazen . Yaşam enerjisinin biyolojik yönden ifade edilmesidir sadece seks oshonun tanımı ile . Şeytan , demon ve onların alt türden varlıkların sürekli yaptıkları psişik bir yenilenmedir bu . İnsanda cinsel enerji olarak tezahür eder ki ; Negatif ve pozitif enerjilerini dengelesin , Pşisik aurosını yenilesin , güçlendirsin . Sen cinsel enerjiden rahatsız olan , Cinsiyet ötesi ve teklik iddiasında olan dengesiz bir enerjiye sahip tanrının bakış açısından bakıyorsun mevzuya ama çok da gariptir ki tanrıyı sevmiyorsun . Doyumsuzluk ve ilkellikle alakası yok bunun . Ona bakarsak boşaltım sistemimiz ve sokakta bir köpeği bize saldırırken gördüğümüzde ondan direk kaçmamızda oldukça ilkel . Doyumsuz bir tatminsizlik , mükemmeliyetçilik ve misantropistlik var ki . Onların doyumsuzluğu daha sıkıntılı . Cinselliğe kutsiyet atfetmemiz gerekmez , lanetlememizde gerekmez . Kabul edelim olcak olan olsun be kardeşim ... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.