Secret_Sun Oluşturma zamanı: Eylül 29, 2009 Paylaş Oluşturma zamanı: Eylül 29, 2009 (düzenlendi) Büyük Mastürbatör Üzerine Prof.Dr.Gürhan Tümer, Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, 1996 http://www.leninimports.com/salvador_dali_great_masturbator_postcard_1.jpg Dali'nin Büyük Mastürbatör isimli tablosu Sığınaklarımdan biridir kitaplıklar. Şöyle yazmıştım bir denememde yıllar önce: (...) Bir kitaplığa girmeliyim, çok zengin bir kitaplığa; hiçbir işim olmamalı da, herkesin işinde gücünde olduğu bir iş gününde, dışarıdaki pırıl pınl ilkbahar güneşine inat, kışın avluya lapa lapa kar yağarken, sonbaharda, kafamı ara sira kaldırıp pencereden, incecikten ağlayan kurşuni gökyüzüne bakarak, kendi başıma, yalnızca kitaplarla baş başa, okumalıyım. Saatlerce, günlerce. Ispanya'nın tarihini, eklem bacaklıların gizinı, Descartes'ın felsefesini, Jules Verne'in diişlerini okumalıyım. "'Tanrım, bana kitap dolu bir ev, çiçek dolu bir bahçe ver" demiş Konfuçyüs. Ben de aynı şeyleri istiyorum. Bu, benim hiç vazgeçemediğim, sık sık aklıma gelen tatlı düşlerimden biridir. Şükürler olsun ki, yalnızca düş olarak kalmamış, gerçek de olmuştur zaman zaman. Sokaklar, İzmir'in ya da Paris'in sokakları mutlu, delişmen bir ilkbahar güneşinin aydınlığıyla ya da hüzünlü bir sonbahar yağmuruyla yıkanırken, kendimi kütüphanelere kapattığım olmuştur. 0 saatleri en kazanç-b saaderim, o günleri en tadına doyulmaz günlerim saymışımdır hep. Ve Izmir'in Alsancak semtindeki Fransız Kültür Merkezi'nin kitaplığı, o saatleri, o günleri en fazla yaşadığım kitap-bkür. Onun pek büyük olmayan, alçakgönüllü ama yeterince yeşil bahçesinden geçip mermer basamakları çıkmak, kapıdan girip sağa yönelmek ve kendini kitaplann arasında buluvermek güzeldir. Descartes'ın, Jules Verne'in, Jean-Jacques Rousseau'nun, Victor Hugo'nun, Balzac'ın yanı sıra Daliyle de birlikte oldum o kitaplıkta. "Nasıl Dali Olunur?" adlı ilginç mi ilginç kitabı, orada bulup okudum. Ve yine orada kayboldu o kitap; aradım aradım, bulamadım bir daha onu. Bir başka gün ise, bir başka kitap buldum o kitaplıkta. Raflarda değildi. Dışarıda, kapının önüne konulmuş küçük bir masanın üzerindeydi. Oylece duruyordu ama, eğer gözyaşları olsaydı, mutlaka ağlardı. Çünkü, atılmıştı. Yeni yeni kitaplar gelince onlara yer açılması için, kimbilir kaç yılını verdiği kitaplıkta istenmez olmuştu. Çürüğe çıkarılmıştı, adı kayıt defterlerinden silinmişti. 0 küçük masanın üstündeki bu tür kitaplan isteyen alabilirdi, bir daha geri vermemek üzere alıp gidebilirdi. Ve onu alan ben oldum. Bir süre durdu benim kitaplığımda, bekledi. Sonra bir gece evimde, lambanın altında, o kitabı bu kitabı karıştırırken geçti elime; SALVADOR DALI QUI yazıyordu kapağında. Iç kapağında ise, aynı sözcüklerin altına bir de, METHODE PARANOİAQUE-CRITIQUE ET AUTRES TEXTES sözcükleri eklenmişti. Çevirdim, çevirdim sayfalarını. Orasından burasından okudum. İşte örneğin, rastgele açtığım 15. sayfadan iki tümce: Düşmanlarımın, dostlarımın ve genel olarak halkın, ortaya çıkıveren ve resimlerimde aktardığım şekillerin anlamını anlayamadığımı ileri sürmeleri, bana son derece açık seçik göriinüyor. Onları "yapan" ben bile anlamazken, ötekilerin anlamalarını nasıl isteyebilirsiniz? Resimlerimi yaparken, kendim de anlamıyorsam, bu, onların hiçbir anlamı yok demek değildir: tersine, anlamları, mantıksal sezgiyle kavranamayacak kadar derin, karmaşık, tutarlı, istem dışıdır. Sonra, işte Dali'nin, kitabın numaralanmamış sayfalarından birinde yer alan fotoğrafının üzerindeki satırlar: Ciddi bir biçimde matrak mı geçiyorum? Olağanüstü doğrular mı söylüyorum? Şakalar doğrulara mı dönüşüyor? Doğrular iğrenç çocukluklar mı? Sürekli bir sorgulama içindeyim: Ne zaman doğruyu söylediğimi, ne zaman söyler gibi yaptığımı bilemiyorum. Zor bir durum besbelli ki. Dali bir deli mi, yoksa bunlar, deli olmayan bir delinin delilikleri mi? Dali'nin de, Dali'yi anlatmak, çözümlemek isteyenlerin de en temel sorunları, yanıtlamaları gereken sorular bunlar işte. (...) Sayfaları karıştırırken birden bir şiir çıktı karşıma. Yer yer düzyazıya dönüşen uzun bir şiirdi. Hem çok şaşırdım, hem de çok sevindim. Bunun nedenini biraz daha ayrıntılı anlatmalıyım. Dali'yi elbette ki bilirim. Ama ne kadar bilirim, işte bunu çok iyi bilmem. Ancak şöyle diyebilirim: Ben Dali'yi, Dali uzmanı olmayan bir aydın kişinin bildiği kadar bilirim. Yani, resimlerini görmüşlüğüm vardır. 0 pide gibi yumuşak, erimiş saatlerini bilirim. O güzelim Milo Venüsü'nün güzelim bedenine çekmeceler yerleştirip onu "Çekmeceli Milo Venüsü" yaptığını bilirim. Sonra, otomobilinin üzerine çim ektiğini ve karısı Gala'yı, çok ama çok sevdiğini bilirim. Onu, Venedik'te dolaşırken rastladığım bir sergisini, iki ayağım bir pabuçta, cebimdeki dövizin sınırlı olmasına karşın gezecek kadar severim. Birçok kişi için olduğu gibi benim için de, Dali her şeyden önce bir ressamdır. Durum böyleyken bir gün Paris'te, Quartier Latin'de dolaşırken bir kitapçıda, bu "nev-i şahsına münhasır" ressamın yazdığı bir romanla karşılaştım. Dünyalar benim oldu, çünkü ben böyle şeyleri, yani bir alanda ünlenmiş, birçok kişi tarafından o yönüyle tanınan bir insanın, bir padişahın ya da bir ozanın, bir ressamın ya da bir matematikçinin, bir mimarın ya da bir filozofun, çoğunluğun pek bilmediği bambaşka bir yönünü, bambaşka bir alana olan ilgisini keşfetmeyi, hele o alanda ortaya koyduğu ürünleri çok ama çok severim. Nedenlerini pek iyi çözemediğim tuhaf, gizemli bir tutkudur bu benim için. 0 kadar ki, çok ünlü bir ozanın, çok ünlü bir şiirini, hiç bilinmeyen, kargacık burgacık, pek acemice bir resmine feda edebilirim. (...) Sözün burasında yine Dali'ye, onun o atılmış kitabına dönüyorum. Sanıyorum şimdi daha iyi, çok daha iyi anlaşılmıştır, o kitapta büyük ünlü ressam Salvador Dali'nin bir şiiriyle karşılaşınca neden o kadar sevindiğim, neden oturup hemen onu Türkçe söylediğim. Evet, işte "BÜYÜK MASTÜRBATÖR" karşımda, karşınızda. Şunu hemen söyleyeyim: Birçok insan, bu arada, başta Gogol olmak üzere, nice yazar, nice sanatçı gibi, Dali de bir mastürbatördü. Şu farkla ki, o bunun şiirini de yazdı. Dali'nin "BÜYÜK MASTÜRBATÖR" şiiri romantik, lirik, melankolik bir şiir gibi başlıyor: Çit, köylüler, kıvrıla kıvrıla giden bir yol. Ama 14. dizede, "bok" sözcüğüyle karşılaşıveriyoruz birdenbire. Sonra, yine romantikleşiyor, yine lirikleşiyor dizeler. Ve az sonra da, işte nihayet, şiire adını veren büyük mastürbatör. Bu sözcüğe bakıp da bu şiirin cinsel duyguları gıdıklayıcı, "müstehcen" bir yapıt olduğunu sanmak, boşuna uyarılmaktır, gülünç bir beklentidir. Çiinkü büyük mastürbatör, "çok iri" burunlu, "kocaman gözkapaklı"dır. Dahası, boynunda, üzerinde karıncaların kaynaştığı bir kan çıbanı vardır. Ağzının üstündeki zara kocaman bir çekirge yapışmıştır. Yani, şehvet uyandırmak şöyle dursun, çirkin mi çirkin, iğrenç mi iğrenç, tiksindirici mi tiksindirici bir adamdır büyük mastürbatör. (...) Daha ileride ise, daha başka iğrençlikler, daha başka çirkinlikler beklemektedir okuyucuyu. Çürümüş ve herhalde pis pis kokan eşeklerden, adardan, dişi kedilerden, çürümüş iğrenç horozlardan söz açar Dali. Ve bu imgeleri, uzun şiiri boyunca, bıkmadan, usanmadan, kesinti yapmadan birkaç kez tekrarlar: Çürümüş eşeklerin Çürümüş atların Çürümüş dişi kedilerin Çürümüş atların Çürümüş ağızların Çürümüş tavukların Çürümüş iğrenç horozların Çürümüş çekirgelerin Çürümüş kuşların Çürümüş ölülerin Çürümüş kaygı verici çekirgelerin Çürümüş atların Çürümüş denizkestanelerinin ve özellikle de Çürümüş tavukların Çürümüş eşeklerin Şimdi isterseniz, duralım burada ve düşünelim biraz: Neden bütün bunlar? Şaire, "Şiirinde neden bunları yazıyorsun?" diye sorulmaz. Ama yine de, bu soruyu yanıtlamaya çalışacağım ben. Önce şunu söyleyeyim: Şiire, sanata böyle konular, böyle sözcükler, böyle imgeler sokmak Dali'ye özgü bir şey değildir, onunla başlamış bir akım değildir. Evet, bütün ozanlar, her zaman Ziya Osman Saba gibi "temiz", Behçet Kemal Çağlar gibi "hamasi" şiirler yazmamışlardır, iyiyi, güzeli, hep iyide, hep güzelde aramamışlardır. Örneğin Baudelaire, kitabının adını "Güzel Kokan Çiçekler" koymamıştır, "Kötülük Çiçekleri" koymuştur.O kitabın içinde, "La Charogne" (Leş) başlıklı bir şiir vardır ve ozan o şiirinde üzerinde kurtlar kaynaşan bir hayvan leşinden söz eder. Böyle bir şeyin, yani çirkin, iğrenç bir şeyin şiirini, güzelliğini yakalamıştır Baudelaire. Sonra, Rus ressam Soutine'in resimlerinde, insana tiksinti veren çıplak et parçacıklarıyla karşılaşdığı; Marcel Duchamp'ın ise, bir sergiye, hem de önemli bir sergiye, yine belden aşağı bir nesneyle, bir pisuarla katıldığı, daha doğrusu katılamadığı da unutulmamalıdır. Bu, daha genel bir açıklama. İşin içinde bir de, İspanyol sanatçının özel durumu, "nev-i şahsına münhasır" özellikleri var. Bana kalırsa bu özellikler, onun kuramından, aklından önce ve belki de onlardan daha çok, onun doğasından, ruhsal sorunlarından kaynaklanmaktadır. Biraz daha açayım yukarıda söylediklerimi: Salvador Dali, çişli bir çocukmuş. Uzun süre yatağına işemiş. Hem de elinde olmadığından, tutamadığı için değil, hayır, o sıvının bacaklarının arasından akması hoşuna gittiği için. Henüz beş yaşındayken, çok şık üç bayanla kırlara gitmiş. Oralarda dolaşırlarken, kadınlar eteklerini kaldırıp çocuğun önünde fışır fışır işemişler. "BÜYÜK MASTÜRBATÖR" şiirindeki işeyen insanlar, büyük bir olasılıkla bu çocukluk anısından kalmadır. (...) Hep biliriz ki, çiş ve kaka pis kokar. Ama Dali, yalnızca onlan değil, kokuşuk olan daha başka şeyleri de sever. Şöyle demiştir bir gün: Altı yaşından önce, kokuşmakta olan hayvanlarla karşılaştım ve altüst oldum, on iki yaşına doğru, kokuşuk olan her şeye karşı, gitgide ağır basan bir eğilim duydum. Bu, benim için her zaman iğrenme ile karışık bir görkemdi. 1909 yılında, yani henüz beş yaşındayken, kuzenlerinden biri, yaralı bir yarasa getirmişti ona. Bir kovanın içine koymuştu onu. Sabah kalktığında, hayvanın ölmek üzere olduğunu, üzerinde karıncaların kaynaştığını görmüştü. Bunu görünce, öylesine çıldırmıştı ki, birden, iğrenç yarasanın kafasını dişleriyle koparıp atmıştı. Bir de kirpisi olmuştu çocuk Dali'nin. 0 kirpi de ölmüştü bir gün. Ve çocuk yine çılgına dönmüştü. Dürtüklerken hayvanın leşini, ayağı kaymıştı, düşmüştü leşin üzerine. Burnu ölü kirpinin içine, böceklerin içine girmişti. Kimi insanlann, özellikle de bürokratların, yaşarken bile ölüler gibi pis koktuklarını söyleyen bu harika adam, birgün de, "İğrenme, en çok arzu edilen şeylere açılan kapının çok yakınında bulunan bir nöbetçidir." demişti. Bütün bunlan anlamak için, mutlaka bu itiraflan duymak gerekmez bence. "BÜYÜK MASTÜRBATÖR" şiirini okumak yeter de artar bile. Evet, şimdi de şiirin asıl konusu, yani mastürbasyon, mastürbatör, hem de büyük mastürbatör. Burada, genelde, kavram olarak, eylem olarak mastürbasyondan uzun uzun söz edecek değilim elbette ki. Ama Dali'nin cinsel dünyasına biraz değinmem, "BUYÜK MASTÜRBATÖR" şiirinin daha iyi anlaşılabilmesi için mutlaka gerekli olmasa da, yararlı bence. Şöyle demiştim az önce sözünü ettiğim, "Dali'ler" adlı yazımın bir yerinde de: DALİ-SEKS: Dali bir cinsel sapıktı. Eh, onun olması gereken, ondan beklenen de buydu. Mastürbatör ve teşhirciydi. Çocukken, kendini zaman zaman cinsiyetsiz, kimi zaman da kız olarak düşünür, bir penise sahip olmaktan utanırdı. "Dali altı yaşında kendini bir kız çocuğu sandığı zaman da denizin gölgesinde uyuyan bir köpeği görmek için suyun derisini kaldırırken" diye bir resim yapmıştı. Hitler'i bir kadın olarak düşündüğünü, onun bembeyaz olarak düşlediği teninin kendisini çok tahrik ettiğini söylediği için ise, akıldışı şeylere pek o kadar da yabancı olmayan Andre Breton'un aklını başından alayazmıştı. (...) Ama öte yandan da, bir zamanlar gerçeküstücü akımın büyük ozanı Paul Eluard'a karılık, esin periliği etmiş, ondan 1930 yılında boşanmış olan Gala'ya, kendine "Gala-Salvador-Dali" adını takacak kadar, ölesiye aşıktı. Her ne kadar, akımın kurucusu, kuramcısı Andre Breton ve yandaşlarıyla sürtüşmeye girmişse de, Dali'nin bir gerçeküstücü olduğunu biliyoruz. Onun için de, "BÜYÜK MASTÜRBATÖR"de, öyle bölümler, öyle imgeler de var. Bunları içeren dizeler, betimlemeler, sanatçının resimlerinin sözcüklere dökülmüş biçimi gibi. Örneğin, "yüksek dönemeçlerin kıyısındaki/ kutsal kurbanlar/ (...) ve üzerlerinde/ değişik papağan çeşitlerinin/ (...) sırtlarına/ ünlü güllerin/ (...) alacakaranlıklanın/ resimlerinin yapıldığı/ çok sayıdaki hayvan türünü gösteren" dizelerini, kendinizi biraz da Dali'nin yerine koyarak, onun üslübuna öykünerek resimlemeyi denerseniz, ben, ortaya bir Dali resmi çıkacağına inanıyorum. "BÜYÜK MASTÜRBATÖR" şiiri, bir köy yolunda yürüyen, işlerine gidip gelen köylülerle, romantik, lirik bir biçimde başlayıp hüzünlü akşam saatlerinden, şiirsel imgelere dönüştürülmüş çeşitli iğrençliklerden, sapıkça bir cinsellikten, gerçeküstü betimlemelerden, "şimalie şanasie" gibi uydurulmuş sözcüklerden geçerek, bir deniz kıyısında, bir plajda iki genç kızla, iki beyefendiyle yorgun argın ve dingin bir biçimde sona eriyor. (alıntı) -------------------- http://static.ideefixe.com/images/45/45959_2.jpg Ünlü modern ressam Salvador Dali'nin pek bilinmeyen, tek şiir kitabı olan Büyük Mastürbatör romantik, lirik, melankolik bir şiir gibi başlıyor: Çit, köylüler, kıvrıla kıvrıla giden bir yol. Ve hüzünlü akşam saatlerinden, şiirsel imgelere dönüştürülmüş çeşitli iğrençliklerden, sapıkça bir cinsellikten, gerçeküstü betimlemelerden geçerek, bir deniz kıyısında, bir plajda iki genç kızla, iki beyefendiyle yorgun argın ve dingin bir biçimde sona eriyor. (alıntı) Eylül 29, 2009 Secret_Sun tarafından düzenlendi Ardarda Atılan Mesajlar Birleştirildi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
philadelphia_f Yanıtlama zamanı: Eylül 29, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 29, 2009 gürhan tümer gibi bu işe bir çok yapıt vermiş bir mimarla izmirde tanışmıştım zamanında ve bu tabloyu sergide canlı canlı görmüş olaraktan kendimle gurur duydum aslında.. salvador dali çok ayrı bir insan arastıran iyi bilir, tamamen çılgınlıklar ve çılgınlıkların içinde ki doğruluklarıyla ünlü benim kafamda.. bazı insanları çözmek hem kolay hem de zordur ünlü sürrealist ressamda onlardan biridir bence..hitler ve bretona karşı duyduğu hazzı ilk defa öğrendim ve beni şaşırttı sebebide galaya olan aşkına hayranlıkla baktığım içindir belkide.. aslında dalinin her tablosunun altına '' hiç bir zaman anlıyamayacağın '' açıklamaları olmuştur.. bu yazıda geçen dalinin cümleleride onlardan biridir sanırım.. Altı yaşından önce, kokuşmakta olan hayvanlarla karşılaştım ve altüst oldum, on iki yaşına doğru, kokuşuk olan her şeye karşı, gitgide ağır basan bir eğilim duydum. Bu, benim için her zaman iğrenme ile karışık bir görkemdi. tek kesin olan, bir deha olduğu.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Secret_Sun Yanıtlama zamanı: Eylül 30, 2009 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 30, 2009 *konu isminden dolayı baya ilgi çekmiş.. ki hayal kırıklığı yarattığım üyelerden özürdilerim.. * yazım hatalarına hiçbir şekilde müdahale etmedim.. eskiden çok yapsam da.. artık bu huyumdan vazgeçtiğim için.. kelimelerin bazıları hatalı olarak yazılmış.. bunun için de özürdiliyorum.. (ki ben de tamamiyle dalgınım.. kendi hatalarımı bile düzeltmiyorum artık..) konuyu okuyan arkadaşlara çok teşekkürler.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.