AtillaGenis Yanıtlama zamanı: Mart 10, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 10, 2010 WHAT THE BLEEP DO WE NOW (NE BİLİYORUZKİ) FİLMİNİN TAM METNİ Başlangıçta boşluk vardı Sonsuz olasılıklarla dolu olan Bir tanesinin Siz olduğu ... Üstün akıl. Beyin çevresinde gördükleriyle hatırladıkları arasındaki farkı bilmez. Etrafımızdaki dünyayı hangi yolla gözlersek gözleyelim-- Sonuçta,dünyayı gerçek görmeye nasıl devam edersiniz... eğer onu gerçek olarak belirleyen kendisinin fiziksel bir varlığı yoksa? Bütün gerçeklikler eş zamanlı mı var oluyor? Bütün olasılıkların yan yana var olması mümkün mü? Hiç kendinizi olduğunuz başka birinin gözünden gördünüz mü... ve hiç kendinize son gözlemcinin gözünden baktınız mı? Kimiz biz? Nereden geliyoruz? Ne yapmalıyız? Nereye gidiyoruz? Neden buradayız? Esas soru bu herhalde,değil mi? Gerçek nedir? Gerçek olmadığını düşündüğüm şey, şimdi bir bakıma daha da gerçekdışı gözükerek... gerçek olduğunu düşündüğüm şeye göre daha gerçek gözüküyor. Bunu açıklayamazsınız,bunu açıklamak için çok zaman harcayan birisinin... esrarengizlik labirentinde yolunu ebediyen kaybetmesi muhtemeldir. Bence kuantum fiziğini inceledikçe, daha da gizemli ve olağanüstü olduğunu görürsünüz. Kuantum fiziği... olasılıkların fiziğidir. Bunlar sorular-- bunlar direkt sorular, dünyayı nasıl hissediyoruz... eğer bizim hissettiğimiz dünyayla gerçeği arasında bir fark varsa. Hiç düşüncelerin neyden üretildiğini düşündünüz mü? Bence bugün çocuklarda gördüğümüz bazı şeyler... kültürün yanlış paradigmada olduğunun ve düşüncenin değerini anlayamayışımızın bir işareti. Her çağ,her nesil kendi varsayımları üzerine inşa edilir. Dünya düzdür, veya dünya yuvarlaktır,vs. Olmuş varsaydığımız,gizli kalan yüzlerce varsayım var. Doğru veya yanlış. Elbette,çoğunlukla bu durumlarda, tarihsel olarak,bu şeyler doğru değil. O zaman,herhalde,eğer tarih bir rehber olacaksa... dünya hakkında olmuş varsaydığımız birçok şey gerçekten doğru değil. Fakat biz çoğu zaman bilmeden bu ilkelere takılıp kalıyoruz. Bu bir paradigmadır. Modern materyalizm... insanları sorumlu hissetme ihtiyacından soyuyor... ve çoğu kez, din de öyle. Fakat bana göre,eğer kuantum mekaniğini ciddi bir şekilde incelerseniz... sorumluluğu gerçekten kucağınıza verir. Ve açık ve net cevapları size vermez... ve rahatlacı olanları da.yle söyler:Evet, dünya çok büyük bir yer, çok gizemli. Mekanizma cevap değil;ama sana cevabın ne olduğunu anlatacak değilim... çünkü kendi kendine karar verebilecek kadar büyüdün. Herkes bir gizem midir? Herkes bir bilmece midir? Kesinlikle öyledir. Kendinize bu derin soruları sormak, dünyadaki varlığın yeni yollarını açar. Temiz havadan bir soluk getirir. Hayatı daha neşeli yapar. Hayatın gerçek inceliği bilmek de değil... bu elzemdir. NE BİLİYORUZ Kİ? Neden aynı gerçekliği yaratmaya devam ediyoruz? Neden aynı ilişkilere sahip olmaya devam ediyoruz? Neden tekrar tekrar aynı işleri yapmaya devam ediyoruz? Etrafımızdaki bu sonsuz olasılıklar denizinde... nasıl olur da aynı gerçeklikleri yaratmaya devam ediyoruz? Seçeneklerimiz ve olasılıklarımız var olmasına rağmen bunların farkında olmamamız şaşırtıcı değil mi? Günlük hayatlarımıza bu kadar şartlanmamız mümkün mü... kendi hayatlarımızı yaratacak şekilde şartlanmamız... hiç kontrolümüz olmadığı halde? Dış dünyanın iç dünyadan daha gerçek olduğuna şartlandırıldık. Bilimin bu yeni modeli tam tersini söylüyor-- Diyor ki;içimizde olan şey dışımızda olacak şeyi yaratıyor. Tümüyle kaya-katıyla ilgili fiziksel bir gerçeklik vardır... Eğer onu buraya getirmek isterseniz,başka bir fiziksel gerçekliğin parçasına çarpınca var oluş kazanır. Bu başka parça belki bizizdir,ve elbette, o anlara kısmen etkiliyiz... fakat olmak zorunda da değiliz,tesadüfi uçan bir kaya da olabilir... ve belirsiz bir kitleyle etkileşime girer... ve şüphesiz onu var oluşun özel bir durumuna sokar. Geçmişte şöyle diyen bazı filozoflar vardı: "Bak,eğer bir kayaya tekme atarsam... ayak parmağım acır,bu gerçektir. Bunu hissederim.Gerçek olduğunu hissederim. Bu canlıdır. Ve buna gerçeklik denir." Fakat bu hala bir deneyimdir,ve bu hala kişinin gerçeklik algısıdır. Bilimsel deneyler gösterdi ki,eğer bir kişiyi alıp beynini belli PET taramalarıyla veya bilgisayar teknolojisiyle incelerken belli bir nesneye bakmalarını istersek beynin belli bölgeleri aydınlanıyor. Ve sonra gözlerini kapatıp... aynı nesneyi hayal etmeleri istendiğinde, sanki o nesneye gerçekten gözle bakıyormuş gibi,beynin aynı bölgeleri aydınlanıyor. Bu bilim adamlarının şu soruyu sormasına neden oldu: O zaman kim görüyor?Beyin mi görüyor?Yoksa gözler mi? Ve gerçek ne? Gerçek olan beynimizle gördüğümüz mü... yoksa gözlerimizle gördüğümüz mü? Ve gerçek şu ki beyin çevresinde gördükleriyle hatırladıkları arasındaki farkı bilmez... çünkü aynı özel sinir ağları ateşlenir. Sonra gene aynı soruyu sorar: Gerçek nedir? Muazzam bir bilgi bombardımanına tutuluyoruz... vücudumuza giriyor ve biz onu işliyoruz-- duyu organlarımızdan geçiyor... ve filtre ediliyor. Ve her basamakta bilgiyi eliyoruz. Son olarak,bilince saçılan en çok kendi kendine hizmet eden oluyor. Beyin saniyede 400 milyar bit bilgi işler... fakat biz sadece 2000 ninden haberdar oluruz. Fakat bizim farkında olduğumuz bu 2000 bitlik bilgi sadece çevre,vücudumuz ve zaman hakkındadır. Bütün gördüğümüzün buzdağının ucu olduğu bir dünyada yaşıyoruz-- uçsuz bucaksız kuantum mekaniği buzdağının ucu. -Hey!Banyo edecek çok çekim var mı? -Hayır.-Seni tembel.Neyse,sonra görüşürüz. Eğer beyin 400 milyar bit bilgi işliyorsa... ve biz sadece 2000 ninden haberdar oluyorsak--demektir. Bilgiyi alıyor... ve biz onu henüz bütünleştiremedik. Gözler objektife benzer, Fakat gerçekten gören kaset beynimizin arkasıdır. Adı görsel korteksdir.Tam burada. Bu kamera ve onun kasedi gibi. Beynin neyi görme kabiliyeti varsa onu gördüğünü biliyor musunuz? Bu önemli. Örneğin: Bu kamera etrafımda daha çok şey görüyor... burada olandan çok... çünkü hiçbir itirazı ve yargısı yok. Beyinde oynayan tek film... görme kabiliyetimiz olandır. o halde bizim kameralarımızın,yani gözlerimizin... beynimizin bilinçli bir şekilde gösterme kabiliyetinden daha fazla görmesi mümkün mü? Beynimiz,sadece mümkün olduğuna inandığımızı... gösterecek şekilde çalışır. Örnekleri,daha önce içimizde var olanlarla... şartlanma yollu eşleştiririz. Doğru olduğuna inandığım harika bir hikayeye göre... Kızılderililer--Karayip Adalarındaki yerli Amerikan Kızılderiler Columbus'un gemilerinin yanaştığını gördükleri zaman... onları hiçbir şekilde görememiş. Çünkü daha önce gördükleri hiçbir şeye benzemiyormuş,görememişler. Columbus'un donanması Karayiplere vardığı zaman,hiçbir yerli gemileri göremedi... ufukta var olmalarına rağmen. Gemileri göremeyişlerinin nedeni... beyinlerinde yelkenlilerin var olduğuna dair bir bilgi ya da deneyim bulunmamasıydı. Bu yüzden şaman okyanusta dalgalanmalar olduğunu farkeder. Fakat hiç gemi görmez.Sonuca ne sebep oluyor diye merak etmeye başlar. Böylece her gün çıkıp bakar,bakar ve bakar. Ve belli bir zaman sonra... gemileri görebilir. Ve bir kez gemileri gördüğü zaman... gemilerin orada var olduğunu herkese anlatır. Çünkü herkes ona inanmıştır ve güvenmiştir, onlar da görürler. Gerçeği biz yaratırız. Bizler,gerçek üreten makineleriz. Gerçeğin sonuçlarını her zaman biz yaratıyoruz. Bir şeyi her zaman hafızanın aynasından yansıdıktan sonra algılarız. bir büyük hologram içinde yaşıyor olalım ya da olmayalım... bu,muhakkak ki iyi bir cevabımız olmayan bir sorudur. Bence bu,çözmemiz gereken büyük bir felsefi problemdir... bilimin dünyamız hakkında söyleyebileceği açısından... çünkü bilimde her zaman gözlemciyiz. Bu yüzden,hala insan beynine son olarak gelenle kısıtlıyız... görmemizi,yaptığımız şeyleri algılamamızı sağlayanla. Bundan dolayı,bütün bunlar müthiş bir illüzyon şeklinde düşünülebilir... orada gerçekten ne olduğunu görmek için dışarı çıkmanın mümkün olmadığı. Beyniniz şurada olanla burada olan arasındaki farkı bilmez. Burada olandan bağımsız bir "şurada" yoktur. İyi misin?Çığlık attığını duydum.Bir başka rüya mıydı? Columbus'un gemisinin görünmesini izleyen bir Kızılderiliydin.Vay ! Ve bu sihirbaz hekim sana vurmaya devam ediyor. Harika! Hey,belki bir geçmiş yaşamdı... ya da paralel gerçeklik ya da gelecek yaşam. Belki de bu rüya sana gerçeği anlatmaya çalışıyordur. , sadece neyin gerçek olduğunu düşündüğüne bağlıdır. Belki de farklı anksiyete haplarını denemelisin. Haplarım iyi,tamam mı?Teşekkür ederim. Umarım daha iyi hissedersin,Amanda. Tanrım,Amanda.Aşağılığın teki olabilirdin. Gerçekten hayatın hangi yönde gideceğine dair seçimler vardır... düşük seviye kuantum etkilerine bağlı... Başarısızlığa uğramamış. Öncelikle,atomla ilgili dünyamız hakkında konuşalım... ve sonra bize gerçeğe dair ne anlatıyor,onu konuşacağız. Atomla ilgili dünyamızla ilgili size ilk söylemek istediğim onun tamamen... neler döndüğünü anlamak için o küçük deneylerini yapan kaçık fizikçilerin ürettiği bir fantezi olduğu. küçük deneylerden kastım;büyük enerji küçük alanlarda ve kısa zaman aralıklarında. Nesne aleminde bir hayli etkileyicidir... ve bu yüzden atomik fizik icat edildi,tümü anlayabilmek için. Burada yeni bir bilime ihtiyacımız var ve ona kuantum fiziği deniyor... konusu tartışılabilir tüm hipotezler dizisini kapsıyor;düşünceler,duygular,sezgiler... gerçekten neler dönüyora dair. Uzun zamandır düşündüğümüzden farklı bir şey madde. Bilim adamlarına göre,madde her zaman en son nitelik olarak düşünüldü.Durağan ve tahmin edilebilir olduğu için. Bütün atomlar ve moleküllerin içinde,içlerindeki tüm boşlukta,parçacıklar bir atomun ya da molekülün hacminin çok az bir miktarını kaplar... temel parçacıklar. Gerisi boşluktur. Görülüyor ki o parçacıklar durmadan görünüp kayboluyorlar. O zaman,burada olmadıkları zaman nereye gidiyorlar? Şimdi,bu soru hileli. Size iki cevap vereceğim-- Cevap bir:başka bir evrene gidiyorlar... parçacıklar bizim evrenimize girdiğinde aynı soruyu soran insanların olduğu bir evrene... Şöyle diyorlar:"Nereye gidiyorlar?" Önemli bir gizem vardır,zamanın akışının gizemi. Fiziğin temel kanunlarıyla ilgili kesin bir fikrimiz var... enteresan ayrımlar yapmayın,mesela,geçmişle gelecek arasında. Örneğin;fiziğin temel kanunlarına göre bu bir muammadır... Neden biz geçmişi hatırlayabiliyorken... aynı tarz bilme erişimine gelecek için sahip değiliz? Bu kanunların bakış açısıyla muammadır,neden birşeyi şimdi yapıyor gibi düşünmeliyiz... geleceği etkileyebiliriz,geçmişi değil. Bu şeyler-- geçmiş ve gelecek hakkında farklı bilme erişimlerine sahip oluşumuz... şimdi yapıyor yoluyla gelecek ve geçmiş için farklı kontrollere sahip oluşumuz... şeyler dünyayı yaşama biçimimizin temeli... öyle gözüküyor ki,bunlar hakkında meraklı olmayışımız,bilirsiniz,yolun dörtte-üçü ölmek için. Basket atmak ister misin? Hadi,böyle olmak zorunda değilsin. Gel ve oyna. Bak.Seni sevdi.Küçük bir teke-tek için zamanın yok mu? Oynamayalı ne kadar oldu? Hadi.Top sende.Bir şut çek. Hayır,hayır,hayır,bayan. Oradan değil. Orası saha dışı. Sahada olman gerek... oyunda Duke Reginalds'ın Bitmeyen Olasılıklar Sahasına hoşgeldiniz. -Saha kuralları--En sonuncuyu sokmalısın. -Acıdı. Sana dokunmadı bile. -Tabii. -Ve katı da değil. Bu top çoğunlukla boş. Aslında,evren çoğunlukla boş. Uzayı boşluk ve maddeyi de katı olarak düşünürüz. Fakat gerçekte farkedilecek hiçbir şey yoktur. Tamamen hayalidir. Bir atomu ele alalım. Onu bir çeşit katı top gibi düşünürüz. Sonra şöyle deriz:"Bu tam ortadaki,gerçekten yoğun maddenin küçücük bir noktasıdır... bir çeşit zayıf olasılık elektron bulutlarıyla çevrili ve ansızın varoluşa uğrayıp çıkıyor." Fakat sonuçta bu bile doğru değil. Çok yoğun olduğunu düşündüğümüz çekirdek bile... varoluşa tıpkı elektronlar gibi güçlük çekmeden uğrayıp çıkıyor. Bütün bu hayali maddeler içinde söyleyebileceğiniz en katı şey... daha çok bir düşünceye benzer-- yoğun bir bilgi parçası gibi. Nesneleri oluşturanlar daha fazla nesneler değildir. Nesneleri oluşturanlar fikirler,kavramlar ve bilgidir. Dediğim gibi... asla dokunmaz. O elektronlar bir yük oluştururlar ve diğer elektronları dokunmadan önce iterler. Sonuçta,hiçbir şey hiçbir şeye dokunmaz. Hadi.Eşyanı indir.Kimse onu almayacak. Dediğim gibi,burası benim saham. Sorun yok. -Ne kadar oldu? -Geç kalacağım. Sadece bilinçli deneyim ile zamanda ileri gidiyoruz gibi gözükür. Kuantum kuramında,zamanda geri de gidebilirsiniz. Her zaman zamanda geri gidebilirsin. Sorun ne?Hatırla,o boş. Bu zırvayı nereden biliyorsun? Dr. Kuantum dergisini okurum.Herkes çocuk işi diye düşünür;ama ben gerçek olduğunu biliyorum. Bu şekilde sahada sihrimi yaparım. o zaman ilk önce meraklı çocuğu seçerim. -Esrarengiz bir yapısı var. -Dr. Kuantum bunun herkeste olduğunu söyler. Herkes bunu yapıyor.Daima yapıyor,her seferinde ve her zaman baktığında. Bakmadığınız zaman,bu bir dalga gibidir. Baktığınız zaman ise bir parçacık gibi. Bakmadığınız zaman,olasılık dalgaları vardır. -Baktığınız zaman,deneyim parçacıkları vardır. Katı olarak düşündüğümüz bir parçacık... sözde süperpozisyonda var olmaktadır, yayılmış olası yer dalgalarında var olmaktadır... ve bütün hepsinde aynı zamanda var olmaktadır. Üzerinde baktığınız bir örnek... aniden bu olası yerlerden birine atlar. Kuantum süperpozisyonu bir parçacığın iki ya da daha fazla yer veya durumda eş zamanlı bulunmasını içerir. bir kavramdır ve kuantum dünyasının karakteristiğinden biridir. Süper kahramanlar süperpozisyon kullanır... biz seçene kadar dünya gerçekliğin olası şeritleri oldukça. Kahramanlar istediklerini seçerler-- aynı anda birçok yerde olmak,birçok olasılığı aynı anda yaşamak... ve sonra bir tanesine katlanmak. soru şu,labirentin ne kadar uzağına gitmek istiyorsun? Güzel şut. Bir sistem veya nesne aynı anda iki ya da daha fazla durumda nasıl bulunabilir? Çok basit-- Nesneleri nesne olarak düşünmeyerek. Etrafımızdaki herşeyi bir nesne olarak düşünme alışkanlığımız var... benim düşüncelerim olmadan,benim seçimim olmadan var olan. Bu düşünceyi aklınızdan çıkarmak zorundasınız. Onun yerine,gerçekten fark etmek zorundasınız ki... etrafımızdaki maddesel dünya bile-- sandalyeler,masalar,odalar,halı--kamera dahil-- bunların hepsi bilincin olası hareketlerinden başka birşey değildir. Ve ben an be an bu hareketlerden birini seçiyorum... güncel deneyimimi ortaya koymak için. Yapmanız gereken sadece bu radikal düşünceye sahip olmak.Fakat bu çok radikal-- Çok zor... çünkü eğilimimiz benim deneyimimden bağımsız dünyanın zaten orada olduğu şeklinde. Öyle değil.Kuantum fiziği bu konuda çok açık. Kuantum fiziğini bulan Heisenberg'in kendisi... atomlar nesne değildir,onlar sadece eğilimlerdir diyor. Bu yüzden nesneler düşünmek yerine, olasılıkları düşünmek zorundasınız. Hepsi bilincin olasılıkları. Şimdi Amerika'daki birçok laboratuvarda görebilirsiniz... çıplak gözle görülecek kadar büyük nesneler... ve onlar eş zamanlı olarak iki yerdeler. -Bunun bilfiil fotoğrafını da çekebilirsiniz. Şimdi,sanıyorum ki bir fotoğraf gösterdiydesiniz... şöyle derler:"Güzel.Burada renkli ışığın hoş bir damlası var ve görüyorum ki... bunun bir parçası burada ve diğer bir parça-- Sonuçta,iki noktanın resmi var sende.Ne olacak yani?" Siz dersiniz:"Tam odacığın içine bak.Tam burada görebilirsin.Ben orada iki şey görüyorum." "Hayır,hayır.Onlar iki şey değil-- O bir şey.İki yerde aynı şey var." Bunun hakkında insanların çenesinin düşeceğinden emin değilim... çünkü bence-- İnsanlar buna gerçekten inanmıyorlar. İnsanlar şöyle diyor demiyorum:"Yalan söylüyorsunuz."ya da... "Bilim adamlarının kafası karışmış." Bence o kadar gizemli ki onun ne kadar şaşırtıcı olduğunu anlayamıyorsunuz. Ayrıca,Star Trek'i görüyorsunuz. "Işınla beni,Scotty."Sonuçta,hepsi bir çeşit... "Şey,o gerçekten ne demek?" Fakat gerçekten durup onun ne olduğunu düşünmeniz lazım-- aynı şey ve aynı anda iki yerde. olanlar laboratuvarda denemeler yaparken,birşeye kızdıkları zaman,yemek yerken... eve giderken ve hayatlarını yaşarken hayret verici hiçbir şey olmaz... çünkü bu nasıl yaptığınızla ilgili-- Bu şaşırtıcı büyü tam karşınızda duruyorken. Kuantum fiziği sadece olasılıkları hesaplar. fakat bunu kabul edersek,soru hemen karşımıza çıkar... kim,ne deneyimin gerçek olayını getirmek için bu olasıklar arasından seçim yapıyor? Bu yüzden doğrudan görürüz ki bilinç mutlaka ihmal edilmemeli. Gözlemci inkar edilemez. Bir gözlemcinin kuantum fiziği bakış açısından ne yaptığını biliyoruz... fakat kimin ya da neyin gerçekten gözlemci olduğunu bilmiyoruz. Bu demek değilki bir cevap bulmaya çalışmadık. İnceledik.Kafanızın içine girdik. Bütün deliklere baktık gözlemci denen birşey bulmak için. Beynin kabuksal bölgelerinde kimse yoktu. Alt kabuksal bölgelerde ya da kenar bölgelerde de kimse yoktu. Gözlemci denecek kimse yoktu. Bütün bu gözlemci olma deneyimlerine sahip... dünyayı gözlemlerken. Bu gözlemci-- anlaşılması çok karmaşık olan... saçma,tuhaf dünyanın... kuantum parçacıkları ve onların nasıl davranış gösterdiği mi? Gözlemci bu mu? Benim modelime göre,gözlemci dört katmanlı biyolojik bedenin içindeki ruh. Ve bu yüzden,o makinedeki hayalet gibi. Aracı süren bilinç... ve etrafı gözleyen de. Biyolojik bedenin dört katmanı... etraftan uyartıları almak için bütün alıcı sistemlerine sahiptir. Cehennemdesin sen? İnsanlarla dolu bir stüdyodayım fakat aman Tanrım! Fotoğrafçı yok. Nerede olabilir? Yaratıklar? Loch Ness canavarı? Ya da sıcak bir buluşma? Dünyanın cinayet başkenti denilen Washington D.C.'de... 1993 yazında büyük bir deney yapıldı. Yüzlerce ülkeden 4000 gönüllü geldi... günün büyük bir kısmında toplu olarak meditasyon yapmak için. Önceden tahmin edildiği üzere,bu denli kalabalık bir grupla cinayetlerde %25 azalma elde edileceği FBI tarafından açıklandı. O yaz Washington'da. Polis şefi televizyona çıkıp... "Bakın.Washington'da bu yaz cinayetlerde %25 azalma olması için 2 metre kar gerecek." dedi. Sonuçta,polis dairesi bu çalışmanın işbirlikçisi ve yazarı oldu... çünkü sonuçlar gerçekten de cinayetlerde %25 azalmanın olduğunu gösterdi... önceki 48 çalışma temelinde tahmin edebildiğimiz gibi... önceden küçük bir ölçekle yapılmıştı. Bu doğal olarak insanlara şunu düşündürttü-- İnsanlar gördükleri gerçeklik dünyasını etkiliyorlar mı? bahse girerim öyle.Her birimiz gördüğümüz gerçekliği etkiliyoruz... bundan saklanmaya çalıştığımız ve kurbanı oynadığımız halde. Hepimiz bunu yapıyoruz. Bana sadece nerede olduğunu söyle. Güzel.Fakat biraz çabuk olur musun lütfen? -Çünkü bu modeller başımı ağrıtıyor. -On dakika! Metro sergimiz bize Japonya'dan, Bay Masaru Emoto'dan geldi.Bay Emoto suyun moleküler yapısıyla ve onu etkileyen şeylerle... çok ilgiliydi. Su dört elementin en yenilikçi olanıdır. Bay Emoto,onun,belki fiziksel olmayan olaylara cevap vereceğini düşündü. Bu yüzden,zihinsel uyarıcı uygulanmış bir dizi çalışma yaptı... ve bunu mikroskobun karanlık alanıyla fotoğrafladı. İlk resim Fujiwara Barajı'ndan bir suya ait. Bu resim de aynı suyun... bir Budist rahip tarafından kutsandıktan sonraki hali. Bir sonraki resimlerde Bay Emoto kelimeler çıkartıp... onları damıtılmış su şişelerine bantladı... ve onları geceleyin öylece bıraktı. İlk fotoğraf saf damıtılmış suyun resmi-- sadece onun özü. Sonraki fotoğraflar,gördüğünüz gibi... hepsi birbirinden farklı.Bu "Aşkın Chi'si". Buraya ilerlediğimizde "Teşekkürler". Ve gördüğünüz gibi bantladığı yer burası,bu şişeye. Eğer Japonca okuyabiliyorsanız zaten biliyorsunuz. Bay Emoto,düşüncenin ya da niyetin bütün bunlardaki kuvveti yönlendirdiğini söylüyor. Onların molekülleri nasıl etkilediğinin bilimi aslında bilinmiyor... su molekülleri dışında,tabii ki. BENİ HASTA EDİYORSUN SENİ ÖLDÜRECEĞİM Ve vücudumuzun %90'ının su olduğunu aklınızda tutarsanız bu gerçekten büyüleyici. Seni hayrete düşürdü,değil mi? Eğer düşünceler suya bunu yapabiliyorsa... bizim düşüncelerimizin bize ne yapabileceğini hayal et. Kesinlikle düşünce tek başına bütün vücudu tamamıyla değiştirebilir. Çoğu insan gerçekliği devamlı,güçlü bir şekilde etkilemez... çünkü yapabileceklerine inanmazlar. Bir niyet yazarlar ve sonra onu silerler;çünkü saçma olduğunu düşünürler-- Kastettiğim--Bunu yapamam. Sonra tekrar yazarlar ve tekrar silerler.Bu yüzden,zaman ortalaması çok küçük bir etkidir. Ve artık yapamayacaklarına inanma olgusuna varırlar. eğer bütün benliğinizle suda yürüyeceğinize inansanız... bu gerçekleşebilir mi? Evet,gerçekleşir. Fakat,bilirsiniz,bu pozitif düşünmeye benzer.Pozitif düşünme harika bir fikirdir... fakat genelde anlamı etrafı tamamen negatif düşünceyle çevrili... çok az bir pozitif düşünceye sahip olmaktır. Bu yüzden,pozitif düşünmek gerçekte pozitif düşünmek demek değildir.Sadece sahip olduğumuz negatif düşünceyi gizlemektir. Nesneler düşündüğümüz zaman,gerçeği olduğundan daha somut hale getiririz... ve bu yüzden çıkmazda kalırız. Gerçekliğin aynılığına takılırız.Çünkü eğer gerçek belli ise,açıkça, ben önemsizim.Ben gerçekten onu değiştiremem. Fakat eğer gerçek benim olasılığımsa-- bilincin kendisinin olasılığı-- sonra hemen şu soru gelir onu nasıl değiştirebilirim? Nasıl daha güzel hale getirebilirim? Nasıl daha mutlu hale getirebilirim? Gördünüz mü kendi imgelerimizi nasıl çoğaltıyoruz? Eski düşünceye göre, ben hiçbir şeyi değiştiremem;çünkü gerçeklikte hiçbir rolüm yok. Gerçeklik zaten orada.Maddesel nesneler kendi yollarında ilerliyorlar belirleyici kanunlarla... ve matematik verilen bir durumda onların ne yapacaklarını saptıyor... tecrübe edenin bunda hiç rolü yok. Yeni görüşe göre,evet,matematik bize bir şeyler verebilir. Bütün bu hareketlerin yerine getirebildiği olasılıkları verebilir.Fakat bilincimde olan asıl deneyimi bana veremez. O deneyimi ben seçerim Bundan dolayı,tam olarak, ben kendi gerçekliğimi yaratırım. Belki olağanüstü, abartmalı bir iddia gibi gelebilir... fiziği hiç anlamamış birinden... fakat gerçekten kuantum fiziği bize bunu söylüyor. -Hey,çekim nasıldı? -Berbat. Patronun aradı. Senin için endişelenmiş. Amanda, benim burada kalmama izin verdiğin için http://www.webdejitans.com/forum/Smileys/default/yani201.gif etmek istiyorum. Bazen sıkıcı olduğumu biliyorum... Bob'dan sonra zor oldu. Ve sen harikasın. Demek istediğim,ben etrafı pislettim ve--Şey, sonra temizlerim; fakat aslında senin tarzın değil. Bazen beni aklı başında yaptığını düşünüyorum. Ben? Benim birini akıllı yaptığım gün,başları dertte demektir. neyse,sana http://www.webdejitans.com/forum/Smileys/default/yani201.gif hediyesi olarak bir şey yaptım. Aç. Fotoğraflarını gözden geçirdim ve favorilerimi seçtim. Ve ebediyen sürdü çünkü çok fazla iyi vardı. Bu--Çekeceğin bütün harika fotoğraflar için. -Çok garip bir gün geçirdim. Teşekkür ederim. BENİ HASTA EDİYORSUN SENİ ÖLDÜRECEĞİM Seni hayrete düşürdü,değil mi? Eğer düşünceler suya bunu yapabiliyorsa... bizim düşüncelerimizin bize ne yapabileceğini hayal et. Hiç düşüncelerin neyden üretildiğini düşündünüz mü? Düşüncenin maddesi var mı? Bence,sadece neyin gerçek olduğunu düşündüğüne bağlıdır. dünya gerçekliğin olası şeritleri oldukça... biz seçene kadar. Kuantum sahasındaki bütün gerçeklikler eş zamanlı mı var oluyor? Yaşadığımız farklı dünyalar var. Gördüğümüz makroskopik dünya var. Hücrelerimizin dünyası var. Atomlarımızın dünyası var. Çekirdeğimizin dünyası var. Bunlar tamamen farklı dünyalar. Onların kendi dilleri var. Kendi matematikleri var. Sadece daha küçük değiller--Herbiri tamamıyla, farklı.Fakat onlar tamamlayıcı... çünkü ben atomlarım aynı zamanda hücrelerim. Ben aynı zamanda makroskopik fizyolojiyim. Hepsi doğru.Onlar gerçeğin farklı seviyeleri sadece. Bilim ve felsefe tarafından aydınlatılmış en derin gerçek seviyesi... bütünlüğün temel gerçeğidir. O çekirdek-altı derin gerçeklik düzeyinde... sen ve ben, kelimesi kelimesine,TEKİZ-- Sabah kalkarım ve bilinçli olarak günümü olmasını istediğim şekilde yaratırım. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
AtillaGenis Yanıtlama zamanı: Mart 10, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 10, 2010 Bazen,zihnim bütün yapmam gereken şeyleri incelerken...sakinleşip şu noktaya varmam zaman alır... gerçekte nerede isteyerek günümü yaratıyorum? olan şu.Günümü yarattığım zaman...küçük şeylerin oluşumu bir anda gözükür... açıklanması çok zor olan... Yaratmamın işlemi ya da sonucu olduklarını bilirim. Ve bunu yaptıkça,beynimde daha fazla sinir ağı örerim... bunun mümkün olduğunu kabul ettirecek... bana ertesi gün bunu yapmam için güç ve teşvik verecek. Ek olarak,güzel ve üstün bir fırsatımız var... Karakterimizin alçakgönüllülüğünün dokunulmazlığı ile... o karakterin vücudumuzun içindeki üç boyutlu dünyada... günden güne açığa çıkma işi arasındaki farkı deşifre edebilecek. GÖREVLER FILIPOWSKI/HUMANSKY DÜĞÜN -Düğünlerden nefret ediyorum. -Öğreneceğimize göre bağımlılık... bir kimyasalın artış hissi... bezlerin ve kanalsız bezlerin tam bir karışımı ile vücutta çağlayan... belkemiği akışkanının içinden geçerek-- bazılarının cinsel fantezi dediği bir his. Sadece bir cinsel fantezi erkeğin ereksiyon olması için yeterlidir. Diğer bir deyişle,burada sadece bir düşünce erkeğin ereksiyon olması için yeterlidir. Ona bunu dışardan veren hiçbir şey yoktur. Ona bunu veren içinde olandır. Hey,Amanda.Orada olduğunu bilmiyordum. Suçlu. Bir düğün? Frank! Bu güzel bir iş,bu şekilde görürsen. Ne göreceğim? "Kabul ediyorum." Yaptılar işte. Tanrım,Amanda. Geçmişinde yaşıyorsun ve seninle ilgili herşey "ne olduğu" hakkında. Kiliselerden nefret ediyorsun.Düğünlerden nefret ediyorsun. Erkeklerden nefret ediyorsun. Şimdi sana bir fırsat tanıyorum. Gerek yoktu.Orada evlendim. Biliyorum.Resimleri ben çektim hatırladın mı? Görüşünü karartan çok fazla hatıran var. Amanda,Amanda, Amanda.Biliyorsun,sen benim en iyi teknik fotoğrafçımsın. Ve bazı iyi fotoğraflar istiyorum. -Biliyor musun,senin güzel bir Polonya düğününe ihtiyacın var.Ve güzel Katolik çocuklarına dikkat et olur mu? -Papazları mı kastediyorsun? -Hadi.Git buradan.-Güle güle. Küçükken Tanrının ne olduğu hakkında çok fazla fikirlerim vardı. Şimdi anlıyorum ki o kavramın ne olduğunu doğru bir şekilde anlamak için yeterince bilinçli değilmişim. Beni yaratan,buraya getiren büyük varlıkla berabersem... galaksileri ve evrenleri biçimlendiren,vs--nasıl dinden çıkarılabilirim? Zor değil. Çağlar boyunca din ve çeşitli felsefi hareketlerin ürettiği problemlerin çoğu... başladıkları yerdeki hatalarından--Tanrının bizden farklı ve ayrı varlık oluşu... tapmam gereken,dostluğunu kazanmam gereken,huyuna gitmem gereken... memnun etmem gereken ve yaşamımın sonunda ondan bir ödül kazanacağımı umut etmem gereken. Tanrı bu değildir.Bu bir küfürdür. tanrı o kadar engin bir şeydir ki birçok bölüm... düzenlenmiş dinle birleştirilmiş... benim bir yerde geri çekildiğim şeydir. Dünyaya birçok zarar veren şeydir,kadınlara,bastırılmış insanlara,Dünya Ticaret Merkezi'ne zarar veren şeydir. Her neyse,ideal harika bir bilim var. İsa'nın "hardal tohumu cennetin krallığından daha büyüktür"... yorumunu en yakın açıklayan ve bu örneklemeye uyan tek bilim kuantum fiziği. Muazzam bir teknolojiye sahibiz. yerçekimsiz mıknatıslardan,manyetik alanlara, sıfır noktası enerjisine kadar-- Hepsine sahibiz ve hala bu çirkin,batıl Tanrı kavram birikintisine de sahibiz. İnsanlar hiç bitmeyen kozmik cezalandırma cümleleriyle tehdit edilince... kolaylıkla bu yola düşüyorlar. Fakat Tanrı böyle değil. Ve bir kere Tanrının geleneksel imgelerini,karikatürlerini sorgulamaya başladığınız zaman... insanlar sizi bilinmezci,ateist ya da sosyal düzeni yıkıcı biri gibi görüyorlar. Tanrı en büyük insan zayıflığından daha büyük olmalı... ve en büyük insan yeteneğinden de. O Tanrı aynı zamanda bizim doğayı... onun mutlak görkeminde taklit edişimizden üstün olmalı. Bu kadar harika bir akla bir kadın ya da erkek nasıl günah işleyebilir? Kim yapabilir küçük karbon birimi... Dünyada sudaki birikinti, Samanyolu,geri kalmış bölgeler... her şeye kadir Tanrıya nasıl ihanet edebilir? Bu imkansız. Küstahlığın zirvesi,Tanrıyı kendi hayallerinde yaratanların... kontrolündedir. Şimdi size Bay ve Bayan Richard "Buck" Filipowski'yi takdim ediyorum. Beynin,düşüncelerini harekete geçirmesi fırtına bulutlarının toplanmasına benzer. 534 00:51:10,900 --> 00:51:18,327 Ve sinaptik yarık,dünya ile fırtına arasındaki gökyüzüdür-- dünya görme reseptörü 535 00:51:19,402 --> 00:51:26,179 Önceden sezdiğiniz kara bulutu havada toplanırken görüyorsunuz... 536 00:51:26,521 --> 00:51:35,506 ve elektriksel uyarıların onun içinden geçtiğini görüyorsunuz, elektrik ışığının damarları... ve sonra onu yere vururken görüyorsunuz. 537 00:51:37,519 --> 00:51:40,301 -Beyin bir fırtınaya benzer-- 538 00:51:40,968 --> 00:51:44,579 tutarlı bir düşünceyi temsil ederken. -Kimse hiçbir zaman düşünceyi görmüyor.Gördükleri nörofizik... beynin değişik çeyrek dairelerinde bir fırtınanın şiddetlenmesini görüyorlar. -O bölgeler vücutta çıkartılmıştır...bir insanın cevap vermesi gereken-- holografik görüntü-- öfke,ölüm,nefret, merhamet,aşk. Beyin çevresinde gördükleriyle hatırladıkları arasındaki farkı bilmez... çünkü aynı özel sinir ağları ateşlenir. Beyin nöron denilen küçük sinir hücrelerinden oluşur. Bu nöronlar,diğer nöronlarla bir sinir ağı kurmak için küçük dallara sahiptir. Nöronların birbirine bağlandıkları her bölge bir düşünce ya da anı geliştirir. Beyin bütün kavramlarını birleşmeli hafızayla oluşturur. Örnek olarak,fikirler,düşünceler ve hisler oluşturulur ve birbirine bağlanır... bu sinir ağında... ve hepsinin biribiriyle olası ilişkisi vardır. Aşkın kavramı ya da hissi,örnek olarak... bu geniş sinir ağında depolanır. Fakat aşk kavramını... farklı fikirlerle oluştururuz. -Bazılarının aşkı hayal kırıklığı ile bağlantılıdır. Aşkı düşündükleri zaman, acıyı tecrübe ederler,kederi,kızgınlığı,hatta öfkeyi. Öfke bir acıya bağlı olabilir,bir insana bağlı olabilir,bu insan da aşka bağlıdır. Dışımızdaki dünyayı nasıl gördüğümüze ilişkin modeller geliştirdik. Ve daha çok bilgi aldıkça,modelimizi bir şekilden başka bir şekle soktuk. Sonuçta yaptığımız kendimize dışımızdaki dünya İşlediğimiz her bilgi,çevreden aldığımız her bilgi... sahip olduğumuz deneyimlerimizle her zaman renklendiriliyor... ve duygusal tepkilerimiz içeri aldıklarımız. Duygularımızı kontrol ederken ya da duygularımıza tepki verirken sürücü koltuğunda kim oturuyor? Fizyolojik olarak biliyoruz ki,beraber ateşlenen sinir ağları beraber bağlanmışlardır. Bir şeyi sürekli uygularsanız,o sinir ağları uzun bir ilişkiye sahip olur. Günlük sinirlenirseniz,günlük hüsrana uğrarsanız... günlük acı çekerseniz,hayatınızdaki kurban edilmişliğe bir sebep bulursanız... o sinir ağını günlük olarak yeniden bağlarsınız ve yeniden bütünleştirirsiniz... ve o sinir ağı artık uzun süreli bir ilişkiye sahiptir... "kimlik" denen diğer bütün sinir ağlarıyla. Ayrııca biliyoruz ki,beraber ateşlenmeyen sinir ağları artık beraber bağlanmıyor. Uzun süreli ilişkilerini kaybediyorlar... çünkü vücutta kimyasal bir tepki üreten... düşünce işlemini her kestiğimizde... birbirine bağlı o sinir ağları aralarındaki uzun süreli ilişkiyi bitiriyorlar. Akışı durdurmaya ve gözlemlemeye başladığımızda uyarıcıdan,tepkiden... ve o otomatik tepkimeden değil... fakat etkileri gözlemlemekten... artık biz vücut-akıl bilinçli duygusal kişi olmayız... çevresine otomatikmiş gibi tepki veren. Bu duygular iyidir ya da duygular kötüdür manasına mı geliyor? Hayır,duygular tasarlanmış çünkü uzun süreli hafızayı kimyasal olarak takviye ediyorlar. Bu yüzden onlara sahibiz. Bütün duygular holografik olarak yerleştirilmiş kimyasallardır. Evrendeki en karmaşık eczane buradadır. Beynin hipotalamus denen bir bölgesi vardır... hipotalamus küçük bir fabrika gibidir... tecrübe ettiğimiz belirli duygulara uyan belirli kimyasalları birleştiren bir yer. Bu özel kimyasallara "peptitler" deniyor.Onlar küçük-zincirli aminoasit dizileri. Vücut temel olarak 20 farklı aminoasit yapacak bir karbon birimine sahiptir... fiziksel yapısını formüle etmek için. Vücut protein üreten bir makinedir. hipotalamusta,peptitler denilen küçük-zincirli proteinleri alırız... ve onları belirli nöropeptitlerle ya da nörohormonlarla birleştiririz... günlük yaşamda tecrübe ettiğimiz duygusal durumlara uyanlarla. Böylece kızgınlık için kimyasallar vardır,üzüntü için kimyasallar vardır... kurban edilmişlik için,şehvet için. Tecrübe ettiğimiz her duygusal duruma uyan bir kimyasal vardır. Ve o duyguyu vücudumuzda veya beynimizde tecrübe ettiğimiz an... hipotalamus anında o peptiti birleştirecek... ve sonra kan dolaşımına katılması için onu hipofize gönderecek. Kan dolaşımına girdiği anda... vücudun farklı merkezlerine ya da farklı bölgelerine gitme yolunu bulacak. Şimdi,vücuttaki her hücre... -dışında bu alıcılara sahiptir. bir hücre binlerce alıcıya sahip olabilir, yüzeyine çivilenmiş,dış dünyaya açılmanın çeşidi olarak. Bir peptit bir hücreye yanaştığı zaman... gerçekten bir anahtarın bir kilide girmesi gibidir... alıcı yüzeyine oturan ve ona bağlanan... alıcıyı hareket ettiren,kapı zilinin çalması gibi... hücreye bir sinyal gönderir. -Parti zamanı! Yetişkinlikte neler oluyor... küçük arızalarımızı çoğumuz yol boyunca... 615 00:58:27,528 --> 00:58:31,357 duygusal olarak ayrık bir yerde işliyoruz... 616 00:58:31,498 --> 00:58:35,008 ya da bugün dünmüş gibi işliyoruz. 617 00:58:36,900 --> 00:58:39,715 -Nedir o? -Karışım. İster bağlantısız yerde... ister yüksek duygusal tepki yerinde... çünkü gerçekte ikisi de eski bir zamana giderler... kişi bir bütünmüş gibi çalışmaz. Hücrenin dışında milyarlarca alıcı bölgesi... gerçekten sadece gelen bilgiyi alan alıcılar mı? Üzerinde peptit oturan bir alıcı... hücreyi çok çeşitli şekillerde değiştirebilir. Bütün biyokimyasal olaylar dizisini başlatır... bazıları hücrenin çekirdeğinin değişmesiyle sonuçlanır. -Selam. Büyüyünce ben de senin gibi fotoğrafçı olacağım. Öğütlerin var mı? -Çok fazla fotoğraf çek. -Sağol! Her hücre kesinlikle canlıdır... ve her hücre bir bilince sahiptir... özellikle bilinci şöyle tanımlarsak... bir gözlemcinin bakış açısı. Her zaman hücrenin bakış açısı olacaktır. Aslında,hücre bilincin vücuttaki en küçük birimidir. Ben açım! -Bir servis tabağını ele geçirdik. Evet!Bırak gelsin.Bırak gelsin.Evet. Bağımlılık için benim tanımım çok basit: durduramadığınız bir şey. Bana acı çektirme lütfen.Canım acıdı! Vücudumuzun hücrelerinin biyokimyasal tutkularını yerine getirecek durumları getiriyoruz... kimyasal ihtiyaçlarımıza uyan durumları yaratarak... Bana her zaman olur. -Her gün! -Neden ben? Bağımlı her zaman daha fazlasına ihtiyaç duyacaktır... kimyasal olarak onların istediklerini en yüksek seviyede yapabilmek için. Bana sakinleşmemi söyleme! Beni her zaman yönetiyorsun. Benim tanımım gerçekten şu anlama geliyor-- eğer duygusal durumunuzu kontrol edemiyorsanız... ona bağımlısınız demektir. Bunun Beni kazıklamayacaktın-- Sözleşmeyi neden okumadın? -Hiçbir şey yapma,ben de yapmam. Yarısı yenmiş karidesini kokteyl sosuna daldırma. Hay senin sağlık kurallarına! Ben gelinin kardeşiyim. Kıçımı kokteyl sosuna bile sokarım. Ne diye dikiliyorsun orada?Çık ve servis yap.Herkesin servis tabağının dolu olduğundan emin ol. Eğer öyleyse birisi gerçekten özel bir insana aşık olduğunu nasıl söyleyebilir örneğin? Onlar sadece bağımlı oldukları duyguları... önceden tahminle aşık olurlar. Çünkü aynı insan gelecek hafta kavga etmeden yapabilir... şikayet etmeden. Vay canına,bu duygusal görünümümüzün manzarasını... kişisel ihtiyaçlara ve kimliklere göre değiştirdiğimizi göstermez mi? -Lanet olsun nasıl görmezsin? Hayır!Hayır,hayır,hayır,hayır. İşin esprisini kaçırdınız.Bu bir fotoğrafçı şakasıdır. Sen devam et,şeye müziğe? İyi misin? Damadı kızı becerirken gördüm! Ne zaman? Şimdi! Ben birlikteydim,şey--damatla-- Hey,dudak okuyabiliyorum! Özür dilerim.Şimdi damatlaydım. Paulette'yi seviyor. -Nerede? -Orada. Polonyalılar-- Smokinin içinde hepsi birbirine benziyor. Teşekkürler. -Teşekkürler. -Sorun değil. Ağzıma değdi. Neyse boşver. -Adın ne? - Elliot.Merhaba. -Benim Amanda. Hey,Amanda.Adını ben sormalıydım-- -Düğünlerde çok fotoğraf çektin mi? -Evet.Nefret ederim. Şeyi gene ellerimle yaptım.Afedersin. Biz duygularız ve duygular da biziz. Yine duyguları ayıramıyorum.Şöyle düşündüğünüz zaman, sindiriminiz her açıdan,açılıp kapanan her büzgen... beslenme için gelen her hücre grubu ve sonra boşaltılan... bir şeyi iyileştirir ya da tamir eder-- Bunların hepsi duygu moleküllerinin etkisi altındadır. Demek istediğim,hepsi bir vızıltı. Duygular kötü mü diye sorarsanız. Duygular kötü değil.Onlar hayat. Deneyimimizin zenginliğini renklendirirler. Bağımlılığımız,sorun burda. Çoğu insanın farkına varamadığı... duygulara bağımlı olduklarını anladıkları zaman-- -İçki? -sadece psikolojik değil.Biyokimyasal. bunu düşünün. Eroin hücrelerdeki aynı alıcı mekanizmasını kullanır,duygusal kimyasallarımızın kullandığı. Kolayca görürüz ki,eğer eroine bağımlı olabiliyorsak... herhangi bir sinirsel peptite de bağımlı olabiliriz... herhangi bir duyguya da. -Damada! -Damada. -Ne haber çocuklar? -Merhaba. -Neye ihtiyacımız var? -Tilkilere.Sevişecek!Evet,bebek! Şerefe. Devam edenle ilgili arama komutu belirli bir duygu durumunu bulmaya bağlıdır. Demek istediğim,duygusal bir bakış açımız olmasa gözlerimizi bile yönlendiremeyiz. "İnek" "Sevişir" "Köpek" "Sevişmez" "İnek" "Sistem göçtü" Bana aşık olmaz. Anneciğim!Ne demeye bekliyorsun? Hadi be pislikler!Size inanamıyorum çocuklar! Hadi.Çekilin gidin şuradan. Selam,tatlım! Hadi bebek.İstediğini biliyorsun.Bana öyle bakma. Sekse bağımlı insanlara ne demeli? -Merhaba,koca çocuk. Cebinde bir roket mi var,yoksa sadece beni görmekten mutlu musun? "Tilki" "Sevişir" "Vay" "Sevişir" "İptal" "Süper tilki" -Kendine gel!Buraya! -Biraz polka müziği duymak istiyorum,tamam mı? Bu insanlar biraz polka müziği duymak istiyorlar. Polonya düğünü polkasız olmaz! Hayır! Bırakır mısın? Kahrolası Polonya müziği olmadan... Polonya düğünü nasıl olur? Çek ellerini aletlerimden! İstediğim gibi polka olmadan Polonya düğünü olmuş olmaz! Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
AtillaGenis Yanıtlama zamanı: Mart 10, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 10, 2010 Zihnimiz kelimesi kelimesine vücudumuzu yaratır. Her şey hücrede başlar.Hücre protein üreten makinedir... fakat sinyalini beyinden alır. Alıcılar duyarlılıklarına göre değişirler. Eğer verilen alıcı,bir ilaç ya da iç salgı ile... uzun süre ve yüksek şiddette bombardıman edilmişse... gerçekten küçülecektir. Onlardan daha az olacaktır. Veya hassasiyeti alınmış,düzenlenmiş bir şekilde birleştirilecektir. Bu yüzden,aynı miktarda ilaç veya iç salgı... çok daha küçük bir etki ortaya çıkaracaktır. Eğer hücreyi aynı davranışla ve aynı kimyayla gün be gün tekrar tekrar bombardıman ediyorsak... o hücre sonunda bölünmeye karar verdiğinde... kardeş hücresini ya da kız hücresini ürettiğinde... o hücre o özel duygusal nöropeptitler için daha fazlı alıcı bölgesine... ve vitaminler,mineraller,besinler,sıvı değişimi için de daha az alıcı bölgesine sahip olacaktır... artıkların veya toksinlerin atılması için bile. Yaşlanma,uygunsuz protein üretiminin sonucudur. yaşlandığımızda ne olur? Derimiz esnekliğini kaybeder. Elastin bir proteindir. Enzimlerimize ne olur?İyi sindirim yapamayız. Sinoviyal sıvımıza ne olur?Bunlar hassaslaşan ve sertleşen... proteinlerdir.Kemiklerimize ne olur?Güçsüzleşirler. Sonuçta bütün yaşlanma uygunsuz protein üretiminin sonucudur. Sonra gene şu soru çıkar: ne yediğimiz gerçekten önemli mi? Beslenme gerçekten bir etkiye sahip mi... eğer hücrenin alıcı bölgeleri yoksa...20 yıl duygusal olarak kötüye kullanılmışsa... sağlığı için gerekli besinleri içeri alamamışsa? Evet beyler,şimdi rotayı düzeltme zamanı... yörüngemiz için,maceramızın yolu için. Ve bu rota düzeltmesi yeni bir paradigmaya harekettir;eskinin genişletilmesi-- aynı evrenin bizim modellerimizde düşündüğümüzden daha geniş olması gibi. ve o her zaman bizim düşündüğümüzden daha geniş olacak. Senden nefret ediyorum. Senden nefret ediyorum. Seni geri zekalı! Berbatsın!Şu haline bak! Şişkosun! Çirkinsin! Hiçbir şeye değmezsin! Yaşlanıyorsun! Senden nefret ediyorum! Seni hayrete düşürdü,değil mi? Eğer düşünceler suya bunu yapabiliyorsa... bizim düşüncelerimizin bize ne yapabileceğini hayal et. Gelmiş geçmiş hiç kimse... sana yeterli,akıllıca bilgi veremedi senin güzel kendin hakkında-- senin nasıl mükemmel çalıştığın hakkında. Neden bağımlılıkların var? Çünkü daha iyi bir şeyin yok. Daha iyi bir şeyi hayal etmedin,çünkü kimse sana daha iyisini nasıl hayal edeceğini öğretmedi. Ben senin kötü olduğunu düşünüyor muyum? Senin kötü olduğunu düşünmüyorum. Senin iyi olduğunu düşünüyor muyum? Senin iyi olduğunu da düşünmüyorum. Bence sen Tanrısın. Genelde,psikiyatri alanı insanların davranış özgürlüğüne pek izin vermez... Bir sürü berbat sorun tanımlayarak-- hepsi değil,tabii ki fakat psikolojik sorun diye tanımlanan bir sürü berbat sorun... gerçekten insanların berbat seçimler yapmalarıyla eş değerdir. Farklı seçimler yapmaları için yol gösterilmeye ihtiyaçları var. ben-- şey,diş macununu alabilir miyim? Sağol. "Biz"in yok olduğunu söylerken,fiziksel olarak yok olduğumuzu kastetmiyorum. Kastettiğim,beynin kişiliğimizle alakalı olan bölümünden... insanlarla ilişkilerimizle alakalı,yerlerle ilişkilerimizle alakalı... nesnelerle ilişkilerimizle alakalı,zamanla ve olaylarla ilişkili bölümlerinden çıkmak. Beynin birleşmeli bölgelerinde biz var olmuyoruz... kişiliğimizi,kimliğimizi onaylayan yerlerde. Dünyada hayatı yaşayan ortalama bir insan için... Hayatını sıkıcı ve istek uyandırmayan bulmasının nedeni... onu harekete geçirecek bilgiyi almak için hiçbir girişimde bulunmamasındandındır. Çevreleri tarafından o kadar hipnotize olmuşlar ki... basın-yayından,televizyondan... ideallarini yaratan ve yaşayan insanlardan... herkes gerçekte kimsenin olamayacağı fiziksel görünüşe sahip olmaya çabalıyor... güzellik ve cesaret tanımları... hepsi birer illüzyon çoğu insan teslim olup 'mediokrasi'de yaşamlarını sürdürüyor. O hayatı yaşayabilirler ve ruhu--istekleri hiçbir zaman gerçekte su yüzüne çıkmaz ve başka biri olmak isterler. Fakat su yüzüne çıkarsa ve kendilerine daha fazlası var mı diye sorarlarsa-- Veya,neden buradayım? Hayatın amacı ne? Nereye gidiyorum? Ölünce ne olacak? Bu soruları sormaya başlarlar.İdraklarıyla ilgilenmeye,etkileşime girmeye... başlarlar, belki de sinir bozukluğu yaşarlar...gerçekte,oluşan;eski kavramlarının... hayatlarına ve dünyaya bakmalarını sağlayan kavramlarının çökmeye başlamasıdır. Beynimizde yepyeni bir bölgedeyiz... yepyeni bir bölgede olduğumuz için de,beyni yeniden bağlıyoruz... aslında yeni bir kavrama yeniden bağlıyoruz. Sonuçta bizi tamamen değiştirecektir. Eğer zihnimi değiştirirsem,seçimleri mi değiştirir miyim? Seçimlerim değişirse,hayatım değişir mi? Niye değişemiyorum? Neye bağımlıyım? Ne kaybederim eğer kimyasal olarak... Bir insana,yere,nesneye,zamana ya da olaya bağlıysam... kaybetmek istemiyorum,çünkü belki de onlardan kimyasal olarak geri çekilmeyi tecrübe etmem gerekiyordur? İşte size insan dramı. Amanda,ben Bob,bu gece geleceğini umduğumu söylemek için aradım. Seni gerçekten görmek istiyorum. Ben,şey,gerçekten seninle konuşmak istiyorum. Çözebileceğimizi biliyorum. Samanyolu'ndaki tek gezegen hangisi... dinin zaptettiği yerlerle dolu olan? Neden böyle biliyor musunuz? Çünkü,insanlar doğru ve yanlışı kurgulamışlar. 830 01:26:06,272 --> 01:26:11,996 Eğer bunu yaparsam,Tanrı beni cezalandıracak. Diğerini yaparsam,ödüllendirileceğim. 831 01:26:12,132 --> 01:26:15,218 Bu gerçekten yetersiz bir açıklama... 832 01:26:15,470 --> 01:26:19,349 takip etmemiz için bir yol haritası çizecekse... fakat acıklı sonuçlara gebe. Çünkü gerçekte iyi ya da kötü diye bir şey yoktur. Biz görünüşte onları öyle yargılıyoruz. Bu senin,günahın ve ahlaksızlığın yanında olduğun anlamına mı geliyor?Hayır. Bu basitçe şu anlama geliyor;burada uğraştığın şeyler hakkında ifadeni ve anlayışını geliştirmen gerek. Yaptığım şeyler var ve onların beni geliştireceğini biliyorum. Başka şeyler var onlar beni geliştirmeyecek. Fakat bu iyi ya da kötü değil. Seni cezalandırmayı bekleyen bir Tanrı yok; çünkü birini ya da diğerini sen yaptın. İnsanları mahkum eden bi Tanrı yok. Herkes Tanrıdır. Aynı zamanda,Tanrı bir yönetici ismi gibidir... dünyayı tecrübe edişimizle ilgili kısımlarda... her nasılsa üstün ve yüce. Tanrının ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yok. Tanrının ne olduğuyla ilgili bir deneyimim var.Tanrı denen varlıkla ilgili çok gerçek bir şey var... Tanrıyı tarif etmek için hiçbir fikrim olmamasına rağmen,Tanrıyı bir kişi veya bir nesne şeklinde görmek. Bunu yapamıyorum gibime geliyor. Bir insana Tanrıyı açıklaması için soru sormak... bir balığa yüzdüğü suyu açıklamasını sormak gibidir. Tanrı bütün nesnelerin ruhlarının süperpozisyonudur. Sen yaparken bir Tanrısın, bu yoldan yürümek zorundasın. Fakat bir gün,bağımlılık durumunu sevdiğin kadar soyutu da sevmek zorunda olacaksın. Kendime iyilik yapmam vücuduma yaptıklarımla değil... zihnime yaptıklarımla mümkün olur. Eğer kaderimizi bilinçli bir şekilde biz tasarlıyorsak... ve bilinçli bir şekilde manevi bir bakış açısındaysak... şu düşünceyi ortaya atarız; düşüncelerimiz gerçekliğimizi veya hayatımızı etkiler... çünkü gerçeklik hayata eşittir... o zaman günümü yarattığımda şöyle bir sözleşmem olur. Şöyle derim;"Bu zamanı günümü yaratmam için kullanıyorum... kuantum sahasını etkiliyorum. Eğer gözlemci ben bunları yaparken beni izliyorsa... ve manevi bir bakış açım varsa... o zaman dikkat ettiğinin bir işaretini gönder benim yarattığım şeylerden herhangi birine... ve onları tahmin edemeyeceğim bir hale sok... böylece ben de bu şeyleri tecrübe ederek kabiliyetime şaşırayım... ve bunu öyle bir yap ki,bunun senden geldiğine dair en ufak bir şüphem olmasın." Beyin milyonlarca farklı şeyi yapabilecek kapasitededir... o insanlar gerçekten şunu öğrenmeli kendilerinin ve zihinlerinin nasıl inanılmaz olduğunu... hepsi kafalarının içinde bu inanılmaz şeye sahip... onlar için birçok şeyi yapan,bize öğrenmeyi sağlayan,değişen ve uyarlayan... şu anda olduğumuzdan bizi daha iyi yapabilir... kendimizi gerçekten aşmamıza yardım edebilir-- Var oluşumuzun bir üst seviyesine bizi çıkarması ... için bir yol olabilir,böylece dünyayı daha derin bir şekilde anlarız... böylece nesnelerle ve insanlarla ilişkilerimizi daha derin bir şekilde anlarız... sonuç olarak da dünyamızda kendimiz için daha fazla anlam yaratırız. Beynimizin manevi bir bölgesi olduğunu gösterebiliriz;fakat oraya sadece erişimimiz var... ve yapabileceğimiz sadece bu. Ne istediğimizi formüle etmemiz gerekiyor, ona konsantre olmamız... ona odaklanmamız ve onun farkında olmamız gerekiyor... o zaman izimizi kaybederiz. Zamanın izini kaybederiz. kimliğimizin izini kaybederiz. Bu deneyimle içli dışlı olduğumuz zaman... izimizi kaybederiz,zamanın izini kaybederiz... o resim gerçek olan tek resimdir.Herkes bu deneyime... kafasını topladığı zaman ve bir şey istediği zaman ulaşır. Bu kuantum fiziğinin hareketidir.Gerçeği ortaya koyar. Tam etkili gözlemcidir. Bilincin etrafındakileri etkiler. Maddesel özellikleri etkiler. Geleceğini etkiler. Geleceğini yaratıyorsun. Dikkat ettiğinin bir işaretini gönder benim yarattığım şeylerden herhangi birine... ve onları tahmin edemeyeceğim bir hale sok... böylece ben de bu şeyleri tecrübe ederek kabiliyetime şaşırayım... ve bunu öyle bir yap ki,bunun senden geldiğine dair en ufak bir şüphem olmasın. Hiç kendinizi olduğunuz başka birinin gözünden gördünüz mü... Ne başlangıç ama. Bir an durup kendinize son gözlemcinin gözünden baktınız mı? Ben düşündüğümden daha fazlasıyım. Bundan daha fazla da olabilirim. Çevremi etkileyebilirim, insanları.Uzayın kendisini etkileyebilirim. Geleceği etkileyebilirim. Bütün bunlardan sorumluyum. Ben ve etraf ayrı değiliz. Hepsi tekin parçası. Hepsiyle bağlantılıyım. Yalnız değilim. Evrenin bu birbirine bağlılığı... hepimizin birbirine bağlılığından ve evrenle bağlantımızdan ileri geliyor temel seviyede... Maneviyat için yerli yerinde bir tanım bence. Buradaki amacımız benim inancıma göre... isteyerek kabiliyetlerimizi geliştirmek... ve nasıl etkili yaratıcılar oluruz onu öğrenmek. Biz burada yaratıcılarız. Boşluğu fikirlerle ve düşünce konaklarıyla doldurmak için buradayız. Bu hayattan bir şeyler yapmak için buradayız. Kuantumu fark etmek,gerçekten seçimimiz olan yeri fark etmek... zihni fark etmek için.Bakış açısının değişimi... Birinin aydınlatılması ile olur. Kuantum mekaniği fiziksel varlığı olmayan özgürlük olgusuna izin verir... insan doğasına dokunması için. Kuantum fiziği, kısa ve öz olarak söylersek... olasılıkların fiziğidir. Esas itibariyle şu soruyu ortaya çıkarır; kimin olasılıkları... ve kim seçiyor bu olasılıklar arasından... deneyimin gerçek olayını bize vermek için. Mantıklı ve anlamlı tek cevap... her şeyin temeli olan bilinç. Bilgiyi kovalamalıyız... bağımlılıklarımızın müdahalesi olmadan... ve eğer bunu yapabilirsek, gerçek olarak bilgiyi ortaya koyarız... ve vücutlarımız bunu tecrübe eder, yeni yollar, yeni kimyalarla, yeni hologramlarda...düşüncenin başka yerlerinde... vahşi rüyalarımızın ötesinde. Hepimiz bir gün avatarların seviyesine ulaşacağız... tarihte okuduğumuz gibi-- Buda ve İsa. Cennetin krallığına hoş geldiniz... yargılama olmadan,nefret olmadan... imtihan olmadan,hiçbir şey olmadan. Bu gerçekliğe gerçek demeye izin verdik... hayal gücüyle... hareketsizliği kırmak için, kaostan çıkmak için ve onu biçiminde tutmak için ona madde diyoruz. Etkileri nasıl ölçebiliriz? Hayatımızı yaşamaya başlıyoruz ve sonra hayatımızın bir yerinde... bir şey değişiyor. Eğer değişiyorsa,hayatımızın bilim adamları oluyoruz... neden burada olduğumuzun nedeni de bu zaten. GörünenDeneyin ve doğruluğunu görün. -hey,geri döndün. -Döndüm. -Soruma hala cevap vermedin? -Hangi soru? -Labirentin ne kadar uzağına gitmek istiyorsun? Bunu uzun uzun düşün bir süre. Dr. David Albert Profesör, Fiziğin Felsefi Temelleri Bölümü Bölüm Başkanı Columbia Üniversitesi Adım David Albert.Doktoram teorik fizik üzerine. -Rutgers Üniversitesi'nde biyokimya üzerine çalıştım, sonra Atlanta,Georgia'daki Life Üniversitesi'nde chiropractic bölümüne devam ettim. Lisansüstü eğitimim anatomi,fizyoloji,nörokimya,nörofizyoloji ve genetik üzerine. Kuantum fiziği okudum. Bazen öğrettim de.Kuantum fiziği hakkında bir kitap yazdım ve kuantum fiziğinin anlamı hakkında birçok kitap yazdım. Dr. Amit Goswami Fizik Profesörü,Oregon Üniversitesi Doktoramı Harvard'da yaptıktan sonra,parçacık araştırması yapan Avrupa laboratuvarı CERN'e gittim... sonra da Stanford'a dahil oldum. Oradaki çalışma alanım birleştirilmiş kuantum alanı teorilerini geliştirmeyi kapsıyor. Bu alanda yüzlerce yayınım var,muhtemelen en iyi... SU5 süpersimetrik büyük birleştirilmiş alan teorisiyle biliniyorum. >Dr. John Hagelin Fizik Profesörü ve Bilim,Teknoloji,Kamu Yönetimi Enstitüsü Bölüm Başkanı Maharishi Üniversitesi Stuart Hameroff Anesteziyoloji ve Psikoloji Profesörü Geçimimi anestezi uzmanlığından sağlıyorum ve hastalarımı uyuttuğum her gün... nereye gittiklerini neden orada olduklarını merak ediyorum. Beni anesteziye ve bilinç araştırmalarına çeken de bu oldu. Arizona Üniversitesi Bilinç Araştırmaları Merkezi Müdür Yardımcısı Dr. Miceal Ledwith Sistematik Teoloji Eski Prefesörü Maynooth Üniversitesi İrlanda Adım Miceal Ledwith.Hayatımın önemli bir bölümünde teoloji prefesörüydüm. Dr. Daniel Monti Thomas Jefferson Üniversitesi'nde Zihin-Vücut Hekimliği Programı'nda Müdür Ben bir doktorum, psikiyatri ve insan davranışlarında uzmanlığım var. Jefferson Tıp Fakültesi'nde çalışıyorum. Maneviyat ve beynin bu bölümüyle ilgili çalışmak çok ilgimi çekti... çünkü çocukluktan beri sorduğum sorularla ilgiliydi... Gerçeklik hakkında,doğruyu anlayışımız hakkında ve neyin gerçek olduğu hakkında. Büyüdükçe maneviyatın bu sorulara cevap vermede önemli bir yeri olmasına karşın... Bilimin de çok önemli bir yeri olduğunu fark ettim. Sonuçta bu iki kuvveti bir araya getirmeye çalışıyorum. Andrew B. Newberg Radyoloji Bölümü'nde Yardımcı Doçent Doktor Pensilvanya Üniversite Hastanesi Nükleer Tıp Bölümü'nde görevli doktor Dr. Candace Pert Değiştirilmiş peptitler patentini elinde bulunduruyor Benim adım Candace Pert.Georgetown Tıp Fakültesi'nde profesörüm. Ramtha Ramtha Aydınlanma Okulu Baş Öğretmeni Önemli düşünürleri filme alıyoruz. Bu odadaki herkes önemli bir düşünür... Şimdi onları düşündürüyoruz. Bu her zaman bir numaradır,değil mi? Jeffrey Satinover Psikiyatri doktoru,Master'ı fizik üzerine C.G.Jung Vakfı Eski Başkanı Harvard'da Psikoloji ve Din okutmanı Şunu açıkça belirteyim,ben fizikten mezun oldum. Henüz tam anlamıyla bir teorik fizikçi değilim. Talih bana gülerse ve deliler gibi çalışırsam problem kümelerim ve sınavlarım üzerine vs... umarım temel bir kuantum teorisi uygulayabileceğim... kuantum bilgi işlemine. Dr. William Tiller Madde Bilimi ve Mühendislik Emekli Prefesörü Stanford Üniversitesi Karar verdim ve bölüm başkanlığından, profesyonel komitelerden ayrıldım... bütün hükümet komitelerini de bıraktım. Büyük bir zamanım olabilirdi işe ayıracağım. Tabii ki,bütün yüksek pozisyonları bıraktım; fakat bir şeyi feda etmek zorundasınız.Günlük işimi devam ettirmem gerekiyordu... ailemin geçimi için. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Mart 10, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 10, 2010 tutarlı bir düşünceyi temsil ederken kimse hiçbir zaman düşünceyi görmüyor.Gördükleri nörofizik... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
GunduzGezen Yanıtlama zamanı: Mart 10, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 10, 2010 Bende kitabıda vardı. güzel bir paylaşım olmuş AtillaGenis. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
zenzile Yanıtlama zamanı: Mart 11, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 11, 2010 güzel bir yazı sağol paylaşım için Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Şubat 9, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 9, 2012 Güzel bir yazı dizisi kaldığı yerden (hemen hemen; devam edeyim) Tiamat'ın ikiye bölünüşüModern astronominizin bugün halâ cevaplayamadığı konuları Sümer tabletlerinden okuyabiliyorsunuz. Asteroid kuşağının kökeni, asteroid kuşağının gezegenlerin dönüş yönünün aksi yönde dönmesinin sebebi, Satürn'ün ve Plüton'un halkalarının kökeni, Ay'ın, Dünya'nın kökenleri, Triton'un dönüş yönünün gezegenlerin dönüş yönünün aksi yönde dönmesi ve kuyrukluyıldızların kökeni gibi soruları Sümer tabletlerinden öğrendiniz. Tabletlerde de belirtildiği üzere bugünkü dünyanız eskiden Tiamat denilen büyük bir gezegenin bir parçasıydı. Tiamat'ın o zamanlar 11 uydusu vardı. Tiamat okyanuslar ve denizlerle dolu çok sulak ve nemli bir gezegendi. Tiamat iki parçaya ayrıldı. Tiamat'ın büyük parçası Dünya'mızı, diğer küçük parçası parçalanarak asteroid kuşağını oluşturdu. Bugünkü asteroid kuşağını oluşturan parçalar bir zamanlar Tiamat'a aitti. Tiamat, Galaktik Federasyon tarafından 18 milyon yıl önce neden yokedildi? Çünkü Tiamat üzerindeki yaşayan reptoid/dinoid (ejder) uygarlığı tehlike arz ediyordu. Bu medeniyeti ortadan kaldırmak için Taiamat yok edildi. Daha ayrıntılı açıklama: Gezegenlerin dönüş yönlerinin aksi yönden dört uydusu ile birlikte gelen Nibiru (Marduk) ilk önce Neptün ile karşılaştı. Çekim gücü ile onun yüzeyini tümsekleştirdi ve sonunda bu tümsek o kadar büyüdü ki gezegenden koptu. Böylece Neptün'ün uydusu Triton oluştu (Triton tüm gezegenlerin tersi yönünde döner). Daha sonra Nibiru Uranüs'e yaklaştı ve çekim kuvveti ile onun kendi etrafındaki dönüş eksenini eğdi ve ayrıca çekim kuvveti ile Uranüs'ün 4 tane uydusunun olmasına yolaçtı. Bu uydulardan üçünü Nibiru kendisi aldı ve geride Triton'u olduğu gibi bıraktı. Böylece Nibiru'nun 4+3 yedi uydusu oldu. Nibiru Jüpiter ve Satürn'e yaklaşarak Güneş ekseni etrafındaki yörüngelerini çarpıttı. O anda Satürn'ün yörüngesinde bulunan Satürn'ün dev uydusu Gaga, Nibiru'nun etkisi ile Satürn'den uzaklaştı ve bugünkü Plüto halini aldı (Plüto'nun bugünkü yörüngesindeki anormallikler ve diğer gezegenlerin yörünge düzlemi ile olan büyük fark). Nibiru'nun izlediği daha sonraki yolun üzerinde bulunan Jüpiter'in çekimi sebebi ile Nibiru, 11 uydusu olan Tiamat'a çok yaklaştı ve Tiamat çekim kuvvetleri ile ikiye bölündü. Bu olay öncesi Tiamat son derece sulak bir gezegendi (Asteroid kuşağındaki şu andaki donmuş bol miktarlardaki buz). Ayrıca Nibiru'nun yörüngesindeki 7 uydunun tamamı Sümer Yaradılış epiği Enuma Elish'e göre Tiamat'a çarptı. Tiamat bu şekilde bir büyük bir küçük iki parçaya ayrıldı. Küçük olan parça parçalanarak asteroid kuşağını oluşturdu. Büyük olan da Gaia (Shan ya da bugünkü dünyamız) haline geldi. Asteroid kuşağını oluşturan parçalar çekim kuvvetleri ile diğer buz vs. parçalarla birlikte çarpışma sonrasında Güneş'e doğru çekildiler ve bir kısmı Güneş'e düşerek yokoldu ama bunların büyük kısmı ise Güneş'e düşmeyip bugünkü asteroid kuşağı bölgesinde (Bir zamanlar Tiamat'ın yörüngesinin olduğu yerde) bir araya geldiler. Böylece diğer gezegenlerin dönüş yönünün aksi (Nibiru'nun geliş yönü ile aynı) yönde dönecek şekilde bugünkü Asteroid Kuşağı oluştu. Büyük parça (Gaia) ise Güneş etrafında yeni bir yörüngeye oturdu ve bugünkü Dünya'mızı oluşturdu. ---------- Post added at 23:54 ---------- Previous post was at 23:50 ---------- Tiamat neden yok edildi? Reptoid/dinoid ırkının Tiamat üzerinde büyük kolonileri vardı. İnsanlar ve sürüngenler Tiamat üzerinde barış içinde yaşıyorlardı. Sürüngen ırk, insan ırkı ile birlikte yaşamak istemedi ve insanları yok etme isteği Galaktik Federasyon tarafından beğenilmedi. Bu yüzden Nibiru Tiamat'taki yaşamı yoketmek üzere görevlendirildi. Tiamat iki parçaya bölünerek yaşam yokedildikten sonra sürüngenler Maldek isminde küçük bir savaş gezegenine geçtiler. Bu gezegeni ileri teknoloji silahlarla donatmışlardı. Tiamat'ın eski yörüngesine yakın bir yerde Nibiru ile Maldek birbiri ile çatışmaya başladı. Nibiru'nun Maldek'e saldırısı sırasında reptoid/dinoid ırkı kendilerini savunmak için çok yoğun nükleer silah kullandılar. Maldek yokoldu ama Nibiru'nun yüzeyi de hasar gördü. Nibiru'nun koruyucu kalkanları iş görmez hale geldi. Yenilen reptoid/dinoid ırktan kalanlar kaçarlarken Venüs ve Mars gezegenindeki adına Hybornea denen başka insan kolonilerinin bulunduğu büyük yerleşim bölgelerini de yokettiler. Reptoid/dinoid ırk bu yıkımdan sonra Güneş Sistemimizi ellerinde kalan gemileriyle terketti. Maldek gezegeninden arta kalan parçalar, Tiamat'ın parçalarına karışarak asteroid kuşağına eklendiler. Böylece, bugünkü asteroid kuşağını oluşturan parçaların Tiamat ve Maldek'in parçalarından oluştuğunu artık biliyorsunuz. Nibiru'nun uydularının Tiamat'a çarpmalarıyla meydana gelen büyük yıkım sonucunda çok sulak bir gezegen olan Tiamat iki parçaya ayrıldı demiştik. Uyduların Tiamat'a şiddetle çarpmaları ile Tiamat ikiye bölünürken Tiamat'ın devasa okyanusları uzaya saçıldı. Bunlar devasa buz kütlelerini oluşturarak bugün hala dönmekte olan kuyrukluyıldızları oluşturdular. "944 Hidalgo" ismini verdiğiniz gibi çok eski olanlar artık gaz ve buz materyallerini bitirip kuyruksuz kometler halinde Güneş Sistemindeki periyotlarına devam etmekteler. Her 76.8 yılda bir dünyanızdan gözlenen Halley kuyruklu yıldızı da Tiamat'ın bir parçasıdır. ---------- Post added at 23:56 ---------- Previous post was at 23:54 ---------- Ay'ın kökeni Tiamat'ın bu çarpışma öncesi 11 uydusu vardı ve bunlardan en büyüğü olan Kingu, Gaia'nın (Dünya) uydusu Ay olacak şekilde Dünya'nın yörüngesine Galaktik Federasyon tarafından düzgün bir şekilde kondu (Ay'ın fiziksel ve elemental yapısı Dünya ile uyuşmamaktadır, yani Ay'ın kökeni Dünya'nın kendisi değildir). Yani bugünkü uydumuz Ay bir zamanlar Tiamat'ın uydusuydu. Titius-Bode kanununa göre bugünkü asteroid kuşağının bulunduğu yerde bir zamanlar Tiamat gezegeni vardı. Nibiru, Tiamat'ın 7 uydusunu alarak yoluna devam etti. Karbon, silikon, metal, gaz ve buz parçalarından oluşan asteroid kuşağındaki parçalar bugün bir araya gelseler bir gezegeni oluşturacak çoklukta değiller. Ayrıca Jüpiter'in varlığı da bunların bir araya gelip bir gezegen oluşturmasını çekim kuvvetleri sebebiyle engelliyor. Tiamat'ın küçük parçası ve Maldek'ten arta kalanlar parçacıklar aynen Nibiru'nun aksi yöndeki dönüşü ile aynı yönde olmak üzere Mars ile Jüpiter arasındaki boşlukta dönmeye başladılar ve bu kuşağı oluşturdular. Bu parçaların bir kısmı Satürn tarafından da yakalandı ve Satürn'ün bugünkü bilinen kuşağının bir kısmını oluşturdu. Satürn'ün halkasındaki diğer parçalar Nibiru'nun çekimi ile Satürn'ün yüzeyinden çekilenlerdir. Bugün asteroid kuşağını oluşturan irili ufaklı parçaların birbirlerine yakın öbekler oluşturmayıp, birbirlerinden çok uzaklarda bulunduklarını ve bunlardan onbinlercesinin her ay yaklaşık 5000 tane olmak üzere astronomlarınızca kataloglandığını biliyorsunuz. 100 km. çapından büyük olan 220 tanesi dışında 1000 km'lik çapıyla en büyükleri 1801 yılında Sicilya'daki Palermo gözlemevinde Giuseppe Piazzi tarafından keşfedilen Ceres'tir. Asteroid kuşağını oluşturan bütün parçalar bir araya toplandığında Ay'ın 35'te 1'i kadar bir hacim tutacağı hesaplanmıştır ki bu miktar Ceres'in yaklaşık 3'te 1'idir. Sanılanın aksine çok fazla bir malzemeden oluşmayan bu kuşak, ayrıca uzayın derinliklerine gönderilen uzay araçları (probe) için, kuşağı oluşturan kalıntı parçacıkların birbirlerinin arasındaki mesafeler uzak olduklarından pek bir tehlike arzetmemektedir. ---------- Post added at 00:12 ---------- Previous post was at 23:56 ---------- Güneş Sisteminin Gruplandırılmasında Asteroid Kuşağının Kullanılması Günümüzde Mars ile Jüpiter arasında yer alan ve bir kısmı bir zamanlar Tiamat'a ait olan materyalden ve yokedilen Maldek'in arta kalan parçalarından oluşan asteroid kuşağı sınır alınarak İç Güneş Sistemi ve Dış Güneş Sistemi olarak güneş sistemini gruplandırdınız. Buna göre Güneş ile Asteroidkuşağı arasındaki iç güneş sisteminde sırası ile Merkür, Venüs, Dünya ve Mars olmak üzere 4 gezegen; Asteroid kuşağından itibaren de Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün, Plüto ve Nibiru (Marduk) olmak üzere 6 gezegen (dış güneş sistemi) toplam 10 gezegen bugünkü güneş sistemini oluşturdu. Tüm bu olayların sonunda Nibiru (Marduk) 3661 yıllık basık elips şeklindeki yörüngesini takip etmeye başladı Şimdi kısa bir ara vermek ve Galaktik Federasyon hakkında biraz bilgi sunmak istiyorum. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Rapit Yanıtlama zamanı: Şubat 11, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 11, 2012 cok guzel bir yazi ve devami daki yorumlarda cok iyi never devamini bekliyorum sabirsizlikla bu yazilar gercek yada degil tartismaya acik ama okumak zevkli Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Şubat 12, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 12, 2012 Tiamat'ın Yok Edilmesi Nibiru'nun kumandanlığı görevini teslim aldım ve bundan 18 milyon yıl önce güneş sisteminize doğru yola çıktım. Tiamat, yaklaşık olarak şimdi asteroid kuşağının bulunduğu yörünge ile aynı yerdeydi ve toplam 11 uydusu bulunuyordu. Uydulardan birisi de sizin bugünkü Ay dediğiniz Kingu’dur. Güneş sisteminizin on ikinci gezegeni olarak, yörünge kalıbımız böyle olduğu için güneş sisteminize arkadan girdik. Neptün ve Uranüs'ü geçtikten sonra Satürn'e yaklaşırken, onun kütle çekim gücünün bizi Tiamat ile paralel bir pozisyona getirmesi için sürüklemesine izin verdik. http://www.evreninsirlari.com/sayilar/s78/s1_files/image006.gif Şekil 2. Ay’ın kökeni, Plüto’nun kökeni ve Tiamat’ın bölünerek Dünya’yı oluşturması ile ilgili bir çalışma. Satürn’ün halkası daha Tiamat yokedilmediği için mevcut değil. Satürn'ün bir uydusunu aldık ve o uydu dahil olmak üzere Nibiru’nun bütün uydularını (toplam 7 adet) doğruca Tiamat'ın ortasına gönderdik. Sonra, füzyon jeneratörlerinin bulunduğu pozisyona geldiğinde, bir lazer ışını gönderdik. Işın güç kalkanlarını parçaladı ve Tiamat'taki yaşam yok oldu. Nibiru, Tiamat’ın boşta kalan 10 uydusundan 7’sini alarak devam etti Tüm bu olan olaylar süresince, Nibiru Konseyi'ndeki rehberlerimle sürekli iletişim içindeydim. Bana normal yörüngemde devam etmem ve güneş sisteminize ulaştığımda işi bitirmem için emir verildi. http://www.evreninsirlari.com/sayilar/s78/s1_files/image007.gif Şekil 3. Tiamat’ın ikiye bölünerek büyük parçanın Dünya’yı oluşturmadan önce Güneş Sisteminin elemanları Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Rapit Yanıtlama zamanı: Şubat 13, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 13, 2012 teşekkürler never resimlerde harika olmuş Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Şubat 13, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 13, 2012 Dünya Tarihi - Bölüm 1 M.Ö. 480,000 - M.Ö. 100,000 480,000 yıl önce Dünya gezegenine geldiğimizde, Lemurianlar, hayvan bedenindeki Sirian ruhlar,Sürüngenler (Tiamat'ın yok edilmesi sırasında yer altına inenler) ve gelişmekte olan İnsan primatları ile karşılaştık. Primatlar, Felineler ve Eterik Sirianlar tarafından gezegen yüzeyine yerleştirilmişti ve biz geldiğimizde, Homo erectus seviyesine ulaşmış durumdaydılar. Zeki, telepatik varlıklardı ve vahşi doğada hayvanlarla uyum içinde yaşıyorlardı; toplumları komün yapısındaydı. Ayrıca Asya'da "Yu" (Doğulular) ve "Atlantis" (kızıl ırk) uygarlıklarını da gördük. Bunlar, Hybornea'nın yok edilmesinden sonra gezegeni yeniden kolonileştirmek için Dünya'ya gelen kuzenlerim tarafından başlatılmıştı. Ashen, Yu uygarlığını ve Alta (Atlas) da Atlantis uygarlığını başlatmışlardı. İkisi de Lemuria'nın devamı olarak görülüyordu ve ikisi de, Lemuria'nın ana imparatorluk olarak görev yapacağı konusunda anlaşmışlardı. Bu uygarlıkların üçü de Lyra'da beyaz ırklar olarak başlamıştı ama gezegende yerleştikleri bölgelerde iklimle daha iyi uyum sağlayabilmeleri için Felineler'in DNA değişimleri yapılması konusunda tekliflerini kabul etmişlerdi. Kızıl, san ve kahverengi ırk böyle ortaya çıkmıştır. Siyahi ırk ise gelişmekte olan insan primatlarından kaynaklanmıştır. Homo sapien haline gelmek için gereken DNA değişimini almak için Nibiruanlar ile karşılaştıklarında, gezegen muhafızı haline geleceklerdi. O zaman geldiğinde, Dünya Sirianları'nın ruhlarını taşıyacak durumda olacaklardı. Beyaz ırk, Nibiru'daki Avyon Kraliyet Soyu tarafından başlatılmıştır. Dünya'ya gelmemizin iki nedeni vardı. Öncelikle, insanlarımızı kurtarmak için Nibiru'nun çevresini saran güç kalkanını yeniden oluşturmak amacıyla altın toplamak istiyorduk, ikincisi, gelişmekte olan gezegen muhafızı ırkla birleşerek iki sarmallı DNA taşıyan İnsan bedenini yaratmak için yardımcı olmak üzere Felineler ile ortak çalışmaya söz vermiştik. Ağabeyim ve eski Nibiruan kumandanı Alalu, daha önce Dünya'ya gelmiş ve altın bulmuştu. En büyük oğlum Enki'yi ve en iyi elli astronotumu (Anunnakiler) altın toplama operasyonunu başlatmaları için Dünya'ya gönderdim. Nibiru için zaman daralıyordu, bu yüzden kaybedecek tek bir anımız bile yoktu. Şimdi, size biraz daha tarihi bilgi vermek istiyorum. Sürüngen ırkından Dünya üzerinde kalanlar bir hayli kalabalık bir nüfusa ulaşmışlardı ve bir anlaşmaya varmadan, altın çıkarma operasyonunu huzur içinde sürdüremeyeceğimizin farkındaydık. Bu, Tiamat'ın yok edilmesinden beri Nibiru'da yaşayan Ejderha Kraliçe Drarnin'i eş olarak kabul etmemle gerçekleşti. Bu birleşmeden doğarı çocuğumuz Enki'dir. Enki, yan Nibiruan İnsan ve yarı Ejderha ya da Sürüngen'dir. Üç çocuğum ve torunlarım, Nibiru'da doğmuştur ve biz Dünya'ya gelene kadar hepsi yetişkinlik çağına ulaşmıştır; Enlil, Enki, Ninhursag, Ninurta, Nannar, Marduk ve Thoth (Ningishzidda). ---------- Post added at 18:04 ---------- Previous post was at 18:04 ---------- Dünya Görevi Enki'nin uzay aracı, Mezopotamya yakınlarında bir yere indi. Anunnakiler ile birlikte kamplarını kurduktan sonra, Alalu'nun daha önce bulmuş olduğu yerde altın çıkarma işine başladılar. Enki, adına Eridu dediği ilk şehri inşa etti; diğer adıyla, 1 Numaralı Dünya İstasyonu. Bu arada Sürüngen akrabalarından da fazlasıyla yardım aldı. Kızım ve Dünya Görevi'nin Şef Tıp Subayı Ninhur-sag, astronotların tıbbi muayenelerini yapmak için bir süre sonra gezegene indi. Diğer oğlum ve varisim Enlil ile altın konusunda yardımcı olmak için kısa süre sonra da ben indim. Anunnakiler ellerinden geldiğince hızlı çalışıyorlar, sudan altın ayrıştırıyorlardı ama ellerindeki altın, Nibiru'yu kurtarmaya yetmezdi. İnsanlarımız ölmeye devam ediyorlardı. Daha fazla altın bulmak için arama başlattık ve Afrika'da bulduk. Ama bir sorun vardı; yer altındaydı ve çıkarılması gerekiyordu. Enlil ve Enki arasında gerilimli anlar yaşanıyordu. Enki, kendisi daha önce geldiği için Dünya'nın ona verilmesi gerektiğini düşünüyordu; altın çıkarma işi bir yana, sonuçta ilk kamp ve şehir Eridu'yu inşa etmek için ter dökmüştü. Bütün işi kendisi yaptığından, bu hakka sahip olduğunu savunuyordu. Enki, Dünya'nın Ejderha Kraliçesi'nin oğluydu ve Sürüngen bakış açısından, Dünya'nın da varisi olmalıydı. Sürüngenler, yaratılış mitine dayanarak Dünya'yı kendi malları olarak görüyorlardı; hâlâ da öyle görüyorlar. Kız kardeşim ve karım Antu'nun oğlu olan Enlil, Pleaidian kanunlarına göre haklı varisimdi. Bu da, artık benim yönetimimde olduğu için Dünya'nın da varisi olarak onu gösteriyordu. İkisi de haklı nedenler ortaya koyan bu ikisi arasında ciddi bir çatışma vardı. Tek çözüm, kura çekmekti. Öyle yaptılar. Enki, ülkesi olarak Afrika'yı, Enlil de Dünya'nın geri kalanını aldı. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Şubat 18, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 18, 2012 Eski Tanrılar Arasındaki Savaş Altın çıkarma işini başlatmak için astronotları Afrika'ya gönderdik ve Enki de başlarında bulunmak için onlarla gitti. Enlil'i Eridu'nun başına bıraktım ve Nibiru'ya dönmek için hazırlandım ama Alalu'nun torunu Kumarbi beni durdurdu. Kumarbi bir süredir bana, oğullarıma ve torunlarıma karşı kırgınlık duyuyordu. Büyükbabası çekildikten sonra kendisinin kumandan ilan edilmesi gerektiğini düşünüyordu. Görünüşe bakılırsa, yörüngedeki uzay istasyonunda (Igigi) bulunan astronotları kendi tarafına çekmeyi başarmıştı ve şimdi güç kullanarak kumandayı ele geçirmek istiyordu. Ama bu olmadı Torunum Ninurta, diğer birçoklarıyla birlikte Kumarbi'nin ve yandaşlarının yenilgisiyle sonuçlanan bir savaş başlattı. Uzay istasyonundaki astronotları değiştirdiğimi tahmin edersiniz Cennet Bahçesi Dünya'da işler yürümeye devam ediyordu. Enki Mezopotamya'da yeni inşa edilmiş Bad Tibira adlı metalurji merkezinden yörüngedeki uzay istasyonuna dev miktarlarda altın gönderiyor, alanlar oradan Nibiru'ya aktarılıyordu. Enlil ise dört yeni şehir daha kurmakla mesuldü: Bunlar Sippar (uzay limanı), Nippur (görev kontrol merkezi), Bad Tibira (metalürji merkezi) ve Shimppak (tıp merkezi) adlarını taşıyordu. Kızım o hastaneyi çok seviyordu. Enlil'in orayı en son tıp teknolojisi ve geniş laboratuarlarla donatmasını sağlamıştı. Hayat gelişmeye devam ediyor, yeni şehirler ve etrafını saran yeşillikler görülmesi gereken bir manzara ortaya koyuyordu. Nibiru'dan her türde meyve ağaçları için tohumlar getirmiştik. Mezopotamya, sanal bir Cennet Bahçesi haline gelmişti. Biz ona E.Din diyorduk. İşte hızla yürüyordu ve herkes uyum içinde yaşıyor, zevkli çalışıyordu. Bu dingin ortam, yaklaşık 200,000 yıl devam etti. Anunnakiler Ayaklanıyor M.Ö. 250,000 civarlarında, Afrika'daki astronotlar ayaklandılar. Dünya'nın sıcak bölgelerinde çıkardıkları altının miktarından tatmin olmamışlardı. Sonunda gerilim bir kırılma noktasına ulaştı ve birleşerek ayaklandılar. Enki, durumu bildirmesi için Enlil'i çağırdı. Ama Enlil altın madenlerinin bulunduğu yere geldiğinde, Anunnakiler onu rehin aldı. Anunnakiler ile aynı tarafta olmasına karşın, Enki adamlarına Enlil'i bırakmalarını söyledi ve onlar da bu emre uydu. Enlil, Anunnakiler'i kışkırttığı gerekçesiyle Enki'yi suçladı ve Konsey önünde yargılanmasını istedi. İki kardeş, Konsey huzurunda konuşmak üzere Nibiru'ya döndüler. Anunnakiler'in altın çıkarmaktan daha değerli işler için eğitilmiş oldukları sonucuna varıldı. Enki, çözümün altın çıkaracak işçi bir ırk yaratılması olduğunu düşünüyordu ve bu konuda Christos Sirianları ile anlaşmıştı. Mühendis olmasının yanında aynı zamanda genetik uzmanı olan Enki, Ninhursag ile birlikte işçiler yaratmak için Shuruppak'taki laboratuarlara çekildi. Luluslar'ın (İlkel İşçiler) Yaratılması Yeni işçi ırkın yaratılması, Galaktik Federasyon, gezegensel Ruhsal Hiyerarşi, Christos Ofisi ve Kurucular ile yaptığımız anlaşmaya göre gezegende yapmamız gereken iki işten biriydi. Bu konuda Felineler'den yardım aldık. Kızım Ninhursag'ın annesi ve Feline ırkından gelen karım Rayshondra, bu konuda çok yardımcı oldu. İşlerin nasıl gittiğini görmek için Shuruppak'a geldi. Anne/kız iyi bir takım olmuşlardı. Rayshondra, genetik alanında çok deneyimliydi. Ninhursag'ı ve Enki'yi yetiştirdi Uzmanlıklarını sunmak üzere Sirius A'dan gelen başkaları da vardı; Natara ve Joysia da onların arasındaydı. Bu beklenen bir olaydı. Sadece gezegenlerini kurtarmaları gereken Nibiruanlar tarafından değil, aynı zamanda Dünya Sirianları da bunu bekliyordu. Yeni fiziksel araçlarının yaratılmasına başlanmıştı. Bu unutulmaz olayı görmek için, Christos Sirianları da geldi. Gezegeninizdeki birçokları, bu işçi ırkı sadece altın çıkarmak ve bize hizmet etmelerini sağlamak için yarattığımızı sanıyor. En önemli ruhsal nedenler sizin için yazdığımız ve ardımızda bıraktığımız tarihi belgelerden silindiği için, bu mantığı anlayabiliyorum. Ama şimdi bu nedenleri sizinle paylaşmak istiyorum. Devin ve Avyon Soyu'ndan gelenler olarak, karmık ve genetik açıdan Tiamat/Dünya ile bağlantılıydık; ama gelişmekte olan insanlar Pegasus yıldız sisteminde yeni bir ev kurmuşlardı. Dolayısıyla, temel olarak, hâlâ bir ırkın ebeveynleriydik ama o ırk artık Dünya'da değildi. İşçi ırkının yaratılmasıyla, bir kez daha Dünya'daki varlıklar için ebeveyn ırk olmuştuk. Bu ırk, Eterik Sirianlar'ın ve Felineler'in ikinci kez yaptıkları tohumlamanın sonucuydu. Bu gelişimin tamamlanma zamanı, Dünya zamanıyla şimdiki zamandır ve ırkın DNA kodları bizim tarafımızdan hızlandırılmadığı sürece, bu görev tamamlanamaz. Genetik hızlandırma olmadan, gelişen İnsanlar kendilerini güncelleyemezler ve bu da galaksinin ve dolayısıyla da evrenin gelişimini engeller. Buna ek olarak, bu yeni ırka ebeveyinlik ederek kurup entegrasyonunu anlamanızı sağlayacağız. Bu, Nibiruan/Pleaidian İlahi Planı'nın bir parçasıdır. Dünya'ya gelmemizin ruhsal nedeni budur. Son olarak, homo erectus aşamasından homo sapiens aşamasına geçilmesi için DNA hızlandırılmasının sağlanması, Dünya Sirianları'nın ihtiyaç duydukları İnsan bedenlerinin hazırlanması için gerekliydi. Bu transferin tamamlanması 200,000 yıl sürdü. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
fibula077 Yanıtlama zamanı: Mayıs 1, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 1, 2012 İlk birkaç cümleyi okuduktan sonra çıldırmamak elde değil. '' Ebeveyn ırkınız olan bizlerin size bıraktığımız İncil adlı kutsal kitabınızda'' Hristiyanlık ne alaka ? Biraz gözünüz açık olun. Buradan sonrasını okumadım zaten. Vatikan'ın parmağı var bu işte Diğer kısımlar doğru olabilir ama kendi okuduğum bazı kitaplarda da alttan alttan Hristiyanlığı aşılıyorlar. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.