Jump to content

Ketum Olmak


nevermore

Önerilen Mesajlar

“Sıradan insanın, farklıya olan nefretidir, farklıyı ketum olmaya iten.”

"İnsanlar arasında yasamak güçtür. Susmak çok güçtür de ondan." Nietzsche.

Erdemli insan olabilmenin temel vasıflarından biri ketumiyet ve sır saklama bilincinin kişiye yerleşmesidir. Akil insan olmak yolunda olan birey, olur olmaz her konuda sadece konuşmuş olmak için konuşmaz. Her şeyden önce ketum olabilmeyi öğrenmeliyiz.

“Dünyada en zor üç şey, sır saklamak, boş zamanını değerlendirmek ve affetmektir” denir.

Eski kadim tapınakların neredeyse tamamında girişte önce susmayı işaret eden bir sembol bulunmaktaydı. Bu sembol; önce hem kendinizi hem de diğer insanları dinleyin, konuşmadan önce ise çok iyi düşünün anlamında bir uyarı idi.

Ketumiyet size emanet edilene ihanet etmemektir. Sözlükte, “Sır saklamak, ağzı sıkı olmak” olarak geçer. Ketum olmak, güvenilmektir, gerektiğinde sır saklayabilme gücüne sahip olabilmektir. Ketumiyet duygusu insanın kendisine saygısını artırır. Ketumiyet bir anlamda sadakattir, size güvenilerek iletilen bir duygunun ya da bilginin olur olmaz paylaşılmaması gereklidir. Size iletilen çok önemli bir sır sizinle birlikte mezara kadar gitmelidir. Size itimat edilip en özel duygular paylaşılmışsa da bunlar sadece size özeldir. Filozofların eserlerinde ketumiyet en mühim ahlaki ve insani vasıf olarak gösterilmektedir.

Ketumiyet kişiliğin sağlamlığını test eder, o bir zaman gelir şerefiniz olur. Sır tutamayanlar, kendisine güvenilip paylaşılan duyguları sinsice taşıyanlar toplumda sevilmez. Avamın herkesin özelini merak etmesi, edindiği bilgiyi herkese filtrelemeden aktarması belki onlara kısa vadede bir keyif verebilir ancak eğer derinlerde gömülü de olsa bir vicdan sahibi iseler sonradan duyulacak emanete ihanet hissi onlara pişmanlık verecektir. Bu tip insanlar, cemiyet içinde daima sevilmeyen, itimat edilmeyen insanlar arasında yer alırlar. Bir anlık zevk karşılığı ağızdan bir defa çıkmış sözü, tekrar geri alıp sır haline getirmeye hiç bir kuvvet yetmez.

“Söylediklerimin kölesi, söylemediklerimin efendisiyim.” denilir. Sırlar, kimseye anlatmamak bedeli ile verilmiş emanetlerdir. Ketum olmak, sadık olmak, ihtiyatlı olmaktır. Bilgiyi hak eden ile hak ettiği kadar paylaşmaktır.

Kuyruğu ağzında yılan, evrenin yasalarını ve sırlarını hakkı olmayana ifşa etmeden saklayan ketumiyet ve ebedî bilgelik simgesidir. Özgür kılmaya çalıştığımız zekâmızı ve zihnimizi sükûnet, sevgi ve ketumiyet ile yaratıcı kılabiliriz.

Ketumiyet, insan irade ve benliğinin bir imtihanıdır. Bu imtihanı kazanamayanın hayatta hiçbir imtihanı kazanmasına imkân yoktur. Ketumiyet, kendi kendini inşa eden yolcu için bir öz disiplindir. Yaşamların her alanında sıkıya gelemeyip, disiplinden kaçanlar burada da bir kılıf uydurabileceklerdir. Bir sırrın devamlı olarak saklanabilmesi, insan ruhunu en çok olgunlaştıran, nefse hâkimiyeti sağlayan en büyük faktördür. İrademizin kuvvetli olması, doğal ve terbiye edilmemiş hislerin irademizle kontrol altına alınabilmesidir. Sır, bir irade sınavıdır. Ketumiyet de kendi nefsine hâkim olmaktır. “İki kişinin bildiği şey artık sır değildir.” denilir. Denildiği gibi “Söyleme dostuna, söyler dostuna.”

Ketum insan erdemlidir, kararlıdır ve cesurdur. Nerede nasıl davranacağını bilen ölçülü bireydir. Kendine, iradesine ve nefsine hâkimdir. Nereye, nasıl gideceğini bilendir. Davis Star'in dediği gibi: "Nereye gittiğini bilen adama yol vermek için bütün dünya yana çekilir."

Çok eski devirlerden beri tüm düşünürler ruhu kuvvetlendirmek, nefse hâkimiyet, tekâmülü sağlamak, gerçeğe doğru disiplinli bir şekilde yol almak için ketum olma prensibini uygulamışlardır. Akil insan, sırlarını kalbinin en derin köşesinde saklayacaktır. Bir düşünür şöyle der: "Herkes çok konuşan ağzın kapanmasını ve az konuşan ağzın açılmasını bekler." Susmak, zamana ve zemine göre çok kere bir sürü söz söylemekten çok daha fazlasını ifade eder. Bu öylece susup, bir bilge rolü üstlenip kendi cehaletini gizlemek değildir. Sadece düşünerek, gerekli olduğunda, gerekli oranda, konuşmaktır.

Bir an için susmak, düşünmek için bir başlangıçtır. Descartes: "Düşünüyorum, öyle ise varım" der. Var oluşumuzu anlamak için düşünmeye, düşünmek için de susmaya ihtiyacımız vardır.

Düşünmek, öz benliğimizin faaliyetidir. Çenesi hiç kapanmayan kitlelerin düşünmeye de vakitleri yoktur. Dinlemezler, çoğunlukla söylenirler. Sevdiklerini, ailelerini birkaç söze feda edebilirler.

“Bildirmeyi değil, buldurmayı” hedefleyen Ezoterik-inisiyatik sistemlerde, belli bir ketumiyet anlayışına duyulan ihtiyaç, sadece sır saklama kaygısından kaynaklanmaz. Ketumiyetin insanlar arası ilişkilerde aranan çok önemli bir erdem olduğu fark edilirse, insan benliğinin yüceltilmesi sürecinde de önemli bir aşama olduğu, kolaylıkla fark edilebilinir.

Mevlana şöyle diyor: “Hikmeti ehlinden esirgemek, zulümdür. Na ehline vermek ise, hikmete zulümdür.”

Bilinçsizce uygulanan bir ketumiyet anlayışının ise, bilgiyi alan ve veren taraflara zarar vereceği aşikârdır. Art niyetli kişiler, ketumiyeti bilgi saklamaya yönelik olarak da kullanabilmektedirler. Her konuda olduğu gibi ketumiyet konusunda da, tanrının insana en büyük armağanı olan aklın önderliği söz konusudur. Asıl amaç, bilginin paylaşılmasıdır ve bilginin ancak paylaşıldıkça çoğaldığı hiç bir zaman unutulmamalıdır.

Ketum olmak günümüzde halk arasında artık olumsuz bir kişilik özelliği olarak bile algılanır hale gelmiştir. Herkesin her şeyi herkese anlattığı ve bunu da şeffaflık olarak sunduğu günümüzde düşünerek az ama öz konuşmak avamca “sıkıcı” payesini almakla eş değerdir.

Avam’ın ketum bireyler için görüşü;“Hiçbir şey belli etmeyen, susar sonra kendi içlerine patlarlar, soğuk, kendilerini yer bitirirler, ağzından az laf çıkan, içine kapanık konuşmayan, vs...” gibidir. Olur, olmaz her konuyu arkadaşı ile akrabası ile ailesi ile yakinen tanımadıkları ile bile paylaşan bu “Biz de her şey açık, şeffaf, hiçbir saklımız gizlimiz yoktur!” korosudur.

Ketum olmak dilini yutmak demek değildir. Dengedir. Hangi konuda kiminle konuşuyorsan neyi ne kadar konuşacağını bilmektir. Nerede, kime, ne kadar söyleyeceğini bilmektir. Ketumiyetimiz bizi yüceltir. Ketum olmak susmak, konuşmamak değildir. Aklın dile hâkim olmasıdır. Ketumiyet ile zihinler aydınlanır. "Çok işitelim, az konuşalım" denilir.

Ketumiyet, bir sırrı saklamak gerektiğinde mahremiyetini korumaktır. Amiyane tabirle ağız ishalinden muzdarip geniş kitleler, ketumiyet erdemine sahip bireyden rahatsız olabilecektir. Dile dahi getirildiğinde tırnaklarını çıkarıp her yönden saldırıya geçebileceklerdir. Bu erdeme sahip olan azınlığın amansız düşmanı, buna sahip olmayan geniş kitlelerdir.

Belirttiğim gibi, ketumiyet çok önemli bir erdemdir. Akil insan, sahip olduğu erdemin altını çizmez, dile getirmez. Onu sadece yaşar. Reklâmını yapanlar söz konusu erdemin yanından dahi geçemeyenlerdir.

Diogenes şöyle der: "Tanrı bize çok işitelim diye iki kulak ve az konuşalım diye bir dil vermiştir."

 

Milliyet blog

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

söz gümüşse , sükut altındır ...:thumbsup:

--------------------

sessizlik yemini diye bir kavram da var dinsel olarak uygulanan...onu araştırayım ekleyeyim dedim ama suskunluk yasasıyla karıştırılmış olarak kullanıldığını gördüm. oysa farklı şeyler...biri sıradan adıyla 'sır saklamak' diğeri ise genel bir suskunluk haline bürünmek...

--------------------

silentio

 

 

Sessizlik yemini etmiş rahipler vardır.Bu yeminin görevini yerine getirmesini beklerler. bir şekilde kontrolü sınarlar. Bu yeminin sonuna kadar gelmiş rahip var mıdır bilmiyorum ama konuşmaya yeniden başlamak en az susmak kadar zor olacaktır. Günler, aylar, yıllar boyu sustuktan sonra konuşmak da anlamını yitiriyor olabilir ya da önemini diyebiliriz. Bir çeşit ruh terbiyesi mi? yoksa sadece alışmak mı en korkuncu sinsi bir ihanet duygusuyla kabullenmek mi? Belki susmak ve konuşmak arasında bir fark olmadığını anlayıp artık önemsememek mi ve bu önemsemeyiş içerisinde herşeyin anlamını yitirmesiyle kendikendini büyütmek mi? Duru bir eğitim tecrübesinin tepkisiz, bir kabullenişe dönüşmesi belki de...

Benim dışımda herşey önemsizse eğer sonsuza dek susabilirim bu kontrolün sonu hiç gelmeyebilir ve bundan keyif almaya bile başlayabilirim .

Zaten sessizlik yemini etmiş gibiyiz. Duyuyoruz, görüyoruz hatta konuşuyoruz, fakat hiçbirşey söylemiyoruz aslında... Bu yüzden kelimelere değil ama ses olup da dile gelen sözcüklere ihtiyacım yok...

 

*fleetviasilentium

**************************

film olarak little miss sunshine, before the rain ,house of the spirits te işleniyor...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ben yaklaşık 3 yıldır ara ara ihtiyaç hissettiğim günlerde susarım..içten gelen istekle ve tamamen iç güdüsel bir hareketle adını susma orucu koyduğum,bazı günlerde 3 gün boyunca susarım..ailem ve arkadaşlarım artık alıştılar bu durmuma normal karşılıyorlar...susar ve o günlerde varsa düşünmeme gereken acil şeyler onlara konsatre olurum ya da vermem gereken bir karar varsa iç sesimi duymaya çalışırım...bazende mucize diye tabirettiğimiz ama günlük hayatta akışın içinde olmayacağını düşündüğümüz bir olayın olması sonucu yaşadığım sevinci paylaşmadan önce susarım...sindiririm,keyfini çıkarırım,düşünürüm,sakinleşir ondan sonra paylaşırım...ruh terbiyemde ve iç sesimi dinleme konusunda sistemli bi ilerleme sağladı bana,dediğim gibi iç güdüsel olarak seçtim bu yöntemi sonra araştırdığımda aslında pek çok dinde ya da kültür de bu tip bir susma olayının olduğunu öğrendim..önce susup sonra konuşulması gerekenler konuşulduğunda her şeyin tonu,rengi ve o durumun akışı çok farklı gelişiyor:)kadercilikten de çıkmış bi anlayış şekli benim ki...kendi ruh terbiyem için içgüdüsel bulduğum bi yol akışın içinde de bilinçle hareket etmemei sağladığından her şekilde sorumlusu da oluyorum hayantımın..paylaşmak istedim sadece..:)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Meryem Orucu

 

Meryem suresini her dinleyişimde gerçekleşen şey, bir kez daha vuku buluyor. Hayret... Hayranlık... Mest oluş... Bu sure, daha ilk ayetlerinden başlayarak, beni her daim belagatına hayran kılar. Gerçi surenin adı Meryem'dir, ama "Rabbinin kulu Zekeriya üzerindeki rahmeti"ni anarak başlar. Hz.Zekeriya bir peygamber, ve de çok yaşlı bir peygamberdir. Hanımı da kısırdır, çocukları yoktur. Zekeriya gizli gizli Rabbinden bir evlat için duacı olmaktadır.

Bir gün, Cebrail gelir ve Hz.Zekeriya'yı bir çocukla müjdeler. Hayy-ı Kayyum olan Zatın hayat vermek için sebeplere mahkum olmadığını göstereceği için de, bebeğin adı "Yahya" olacaktır. Zekeriya sevinir ve şaşırır. "Hanımım kısır" der, "Ben ise ihtiyarlığın son haddine varmış bulunuyorum" Cebrail "Dediğin gibidir" der. Ardından ekler; "Rabbin buyurdu ki: Bu işi yapmak bana kolaydır" Yahya doğar. Güzel bir kul ve bir peygamber olarak yaşar.

Meryem suresi, işte Zekeriya'nın bu duası ve Yahya'nın hayat serüveni ile başlar. Bu, ilk anda "Meryem" kıssası ile ilgisiz gibidir. Oysa, bu kıssayla, zihinler bir yerlere hazırlanır. Kısır bir anne ve çok yaşlı bir babanın çocuk sahibi oluşu anlatılırken, Rabbimizin mutlak irade ve kudret sahibi olduğu, sebeplere mahkum olmadığı, sebepler dairesinde bize imkansız gibi görünen şeylerin Onun kudretine ağır gelmediği ders verilmektedir.

Zihinler bu hakikate hazırlandıktan sonra, sıra Meryem kıssasına gelir. Kısır bir anne ve yaşlı bir babadan bir evlat yaratan Hayy-ı Kayyum, kulu Meryem'i de "babasız bir çocuk"la müjdeler. Ve Cebrail, Zekeriya'ya söylediği şeyi, Meryem'e de söyler; "Rabbin buyurdu ki: Bu işi yapmak bana kolaydır" Ve İsa da doğar.

Ne var ki, dünyayı "daire-i esbab"dan ibaret sananlar, bu mucizeyi anlamaz, inanmazlar. Rableri önce Hz.Meryem'in kısır ablası ve yaşlı eniştesine bir evlat göndererek kavimlerini "sebepler perdesi"ni yırtmaya hazırlamıştır. Ama, Yahya'nın bu mucizevi doğuşundan, kavimleri ders ve ibret almamış; bunu, esbabperest tavırlarını gözden geçirme vesilesi kılmamıştır. Bu yüzden, Hz.İsa'nın babasız doğuşunu da anlayamazlar. Bilakis, bu doğumu "esbab dairesi" içinde izaha kalkarlar. Allah'ı bir insan yaratmak için sebeplere, mesela bir "baba"ya mahkum gördükleri için, Hz.Meryem'i kötü bir fiil işlemekle suçlarlar...

Rabbimiz Meryem'e, bu olayı esbab dairesi içinde izaha kalkışarak kendisine soru yöneltecek olanlara karşı "susmasını emretmiştir". Bu susmanın Kur'an'da "savm" diye, "oruç" diye ifade edilişi, bize orucun sadece yeme-içmeyle sınırlı olmadığını ders verir... Onun yerine, beşikteki bebek konuştu. Bebek, "muhakkak ki, ben Allah'ın kuluyum" dedi... {Metin Karabaşoğlu}

*hayrat

--------------------

ben de susmayı severim buzi. hatta bazen öyle çekilirim ki içe-şu zamanda olan- bunalım gibi görür dışardan bakanlar,çoğu kişi anlamayı denemez.oysa o zamanlar da birşeylerin beslenmesi ,çözülmesi ve sindirilmesi için gereklidir . bunu anlamaksa bize biçilen kaderin bir parçasıdır muhtemelen ama bunun da sınırı bize bağlıdır. algıyı genişletmek veya söndürmek...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

evet fotonkedi seninle hemfikirim..güzel taşımışsın konuyu meryem suresine.evet dışardan bakanlar hep bunu bi asosyallik çeşidi,depresyon gibi sebepler olarak algıladılar..direndim..devam ettim..ben devam ederken eski şiddetleri ve ilgileri kalmadı yaptığımı anlamaya..geçer mantığıyla bi umursamazlık bile çöktü..fakat direnmemin neticesinde tekrar zaman ve akış sürerken gözleri yeniden üstüme doğruldu..iyiydim,mutluydum,akıllıydım,sağlıklıydım,kendi içinde sakin,ama istikrarlı bir gidişim vardı,merak ettiler..yaklaştılar...iyi anlarımda asıl bunu daha çok yaptığımı farkettiler ve zamanla saygı da duymaya başladılar bu ihtiyacıma...2 yılımı aldı şimdi herşey yolunda:) sınavımın da bir parçası olduğunu düşünerek onları gördükleri bakış açısıyla başbaşa bırakmadım..şimdi çevremde hayatımda olan epey geniş bir kitle bunu saygıyla ama gayet normal hatta imrenerek karşılıyorlar, genç nesilden yana da bunu kendi hayatında uygulayanlar var artık...:) algı dediğimizin genişlemesi gerek..... ;)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

bugün genç nesilden çok bahsettim bu konuyla ilgili olarak.özellikle 2000 sonrası olanlar gerçekten muazzam farkındalıklara sahipler...

 

sessizlikle ilgili din bağlantısını araştırdım birkaç saat...sürekli bir karıştırma, anlam çarpıtma durumu olmuş ve içi boşaltılmaya çalışılmış kavramların...sevgiyle yaklaşınca ve kendini açınca bilgiye alınamayacak cevap yoktur...;)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

her sözüne karşılık tek bir yanıt ''kesinlikle'' diyorum;)doğuştan skolyoz hastası 9 yaşında psişik bi kristalle yakın komşuyum..doktorlara inat yaşamaya devam eden üstelik mucize denilecek şekilde kendini ameliyatlardan kurtaracak kadar güçlü bir şifacı kendine..müthiş bi çocuk..ruhunun yaşı epey var görene:)geçen gün geldi daldı odama ben bilgisayar başındayken oturdu arkama sessizce durdu bi süre sonra ''senin enerjin bitmiş gel sana enerji vereyim ver elini dedi'' :D amanın! verdim elimi bi de soruyo bişey hissediyomusun,ne hissetmeliyim dedim?bilmem işte dedi:Dtamam yeter sen çok verdin kendi enerjin bitti bak yeter saol dedim ayrıldım biraz sonra..''bak elimi çektim ama vermeye devam ediyorum ''dedi..yuhh ! demeden zor tutup kendimi ''e peki nasıl yapıyosun bunu dedim?'' ''böyle elimle senin aranda bi kablo gibi bişey var ama görünmüyo ordan böyle zzzıt diye sana geçiyo ama kopmuyo çok uzun böyleee ''diyip kollarını açtı:D ne anlattığını hepimiz biliyoruz sanırım ama bu 9 yaşında tıp mucizesi farkında ruh,ya da kristal ya da her neyse,hala çözemediğim üçgenler kareler güneşler şekillerle dolu haftalık mektuplar bırakmaya devam ediyor bana :p sessizlikle ilgili kavram kargaşası beni de rahatsız etti açıkçası araştırırken..yine de kendimce doğru bi bakış açısı çıkarabildiğimi düşünüyorum.daha derin görmeye çalışıyorum ve içi boşaltılmış kavramların altını sevgiyle o niyetle doldurma becerisi,ve bu beceriyi edinme konusunda çevremde hayatımda olan insanlarıma gösterip onlarında kendi yollarında yürümeleri için tüm hayatım boyunca öğreniyor,topluyor,biriktiriyor ve vakti geldiğinde sadece işaret ediyorum...hala sorularım var,hala aradıklarım var..ben bu oyunu sevgiyle ve farkındalıkla oynamayı seçtim...;)sizlerle de karşılaştığıma,güzel paylaşımlar,aktarımlar yapıldığından dolayı iletişimin her şekline minnettarım..:)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

fotonkedinin bahsettiği üzre, before the rain filmi gayet güzel işlemiş bu konuyu..

filminin başrol oyuncularından olan ortodoks bir rahib sessizlik yemini etmiş idi. filmde cinayetle suçlanan müslüman ve arnavut bir kızı kilisede saklayarak inançlarına karşı gelerek sessizlik yeminini bozmuştu. daha sonra kızla birlikte kiliseyi terk etmişti. mahrum kalanlar seyretsin efendim :)

 

Herİkinizin de yazılarını zevkle okudum :) anlamlı , güzel, değerli paylaşımlar (her zaman ki gibi )

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Harika bir konu daha, zevkle okudum. Özeleştiri yapmam gerekirse; affetmekte çok zorlanıyorum, affetmiş gibi görünsem de içimde tutuyorum. Ve sonuç olarak güvenme duygusu zarar görüyor.

 

“Dünyada en zor üç şey, sır saklamak, boş zamanını değerlendirmek ve affetmektir.” denir."

 

"Ketum olmak dilini yutmak demek değildir. Dengedir. Hangi konuda kiminle konuşuyorsan neyi ne kadar konuşacağını bilmektir. Nerede, kime, ne kadar söyleyeceğini bilmektir. Ketumiyetimiz bizi yüceltir. Ketum olmak susmak, konuşmamak değildir. Aklın dile hâkim olmasıdır. Ketumiyet ile zihinler aydınlanır. "Çok işitelim, az konuşalım" denilir.

Ketumiyet, bir sırrı saklamak gerektiğinde mahremiyetini korumaktır. Amiyane tabirle ağız ishalinden muzdarip geniş kitleler, ketumiyet erdemine sahip bireyden rahatsız olabilecektir. Dile dahi getirildiğinde tırnaklarını çıkarıp her yönden saldırıya geçebileceklerdir. Bu erdeme sahip olan azınlığın amansız düşmanı, buna sahip olmayan geniş kitlelerdir.

Belirttiğim gibi, ketumiyet çok önemli bir erdemdir. Akil insan, sahip olduğu erdemin altını çizmez, dile getirmez. Onu sadece yaşar. Reklâmını yapanlar söz konusu erdemin yanından dahi geçemeyenlerdir."

Diogenes şöyle der: "Tanrı bize çok işitelim diye iki kulak ve az konuşalım diye bir dil vermiştir."

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ketum olmak , ahlaklı ve erdemli olmanın salt temeli midir . ? . Güç oyununda en çok manevra yeteneğine sahip olan insanlar başkalarına ahlaklı ve prensipli gözüken insanlardır . Akrep burcu neden ketum , sinsi ve prensiplidir dersiniz . ?

 

Ahh canım ademoğlu . :D

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Birçok akrep burcunun doğasında var o. Ömrünün sonuna yaklaşan bir akrep pişman olarak ölebilir, nereye kadar akıl oyunları, ketum tavırlar, labirent oyunları vs. Sürekli saklambaç oynamak da bi yere kadar yani. :D Birşeyin temelini tek bir kavrama indirgemek saçma olur zaten.

 

Ketum olmak , ahlaklı ve erdemli olmanın salt temeli midir . ? . Güç oyununda en çok manevra yeteneğine sahip olan insanlar başkalarına ahlaklı ve prensipli gözüken insanlardır . Akrep burcu neden ketum , sinsi ve prensiplidir dersiniz . ?

 

Ahh canım ademoğlu . :D

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...