nevermore Oluşturma zamanı: Ekim 12, 2009 Paylaş Oluşturma zamanı: Ekim 12, 2009 (düzenlendi) Enerji bir madde değil, kendini hareketle gösteren bir kuvvettir. Örneğin, bir kar fırtınasında kar tanecikleri görülebilir ama bir çeşit enerji olan rüzgar görülemez, sadece hissedilir. Dünyamız katı maddelerden oluşmuş gibi görünmesine rağmen aslında deniz gibi hareket halinde olan akıcı bir enerjiden oluşmuş ve onunla çevrelenmiştir. Modern bilim, insan organizmasının sadece fiziksel bir yapı olmayıp tüm evrende olduğu gibi normal gözle görülemeyen bir enerji alanına da sahip olduğunu doğrular. Basit şekliyle evrende canlı ve cansız diye tanımladığımız her oluşum moleküllerden, moleküller atomlardan, atomlar ise atomaltı parçacıklardan oluşmuştur. Canlı ve cansız ayrımı belki de çok şanssız bir tanımlamadır. Tüm madde ve varlıkları oluşturan temel yapıtaşı aynı olduğu ve bu yapıtaşı sürekli bir devinim ve saf bir “enerji” olduğuna göre aslında evrende “cansız” hiçbir şey yoktur. İşte varlıkları özde aynı temele bağlayan ve aynı kaynaktan besleyen bu oluşumun bütününü evrenin yaşam enerjisi olarak tanımlamak mümkündür. Doğal olarak bu enerjinin kaynağı yaradılış noktası olarak tanımlanabilir. Bu demektir ki, biz saf enerjiyiz. Evrenimizi oluşturan atomlar ve atomaltı parçacıklar hakkında öğrenilecek daha çok şey olduğunu herkesten önce bilim adamları kabulleniyor. Her yeni keşifle, aslında bildiklerinin ne kadar az olduğunu anlıyorlar. Kuantum kuramı 1900'de Alman fizikçi Max Planck (1858-1947), “gama ışınlarının” dalga olmadığını, küçük enerji parçacıklarından, kuantuınlardan oluştuğunu öne sürdü. Planck'in önerisi, beş yıl sonra yayımlanan Einstein'in fikirleriyle birleştirilince sonradan kuantum mekaniği denilecek yeni bir kuram doğmuş oldu. Bu kuram, maddenin parçacık ya da dalga olarak davranabileceği düşüncesini temel alıyor. Birçok bilim adamı bu devrimci fikirlerin klasik fizikten modern fiziğe geçiş noktası olduğuna inanıyor. Parçacık çeşitleri Proton, elektron ve nötrondan başka birçok atomaltı parçacık olduğu biliniyor. Bunların bazılarının varlıkları kanıtlanmış, bazılarınınsa birtakım olguları açıklayabilmek için yapılan hesaplar sonucu var olduklarına inanılmış. Şu anki bilgimizle, parçacıklar üç sınıfa ayrılıyor: Temel parçacıklar, karma parçacıklar ve bozonlar. Temel parçacıklar da kendi içinde İki gruba ayrılıyor: Leptonlar ve kuarklar. Leptonlar Diğer temel parçacıklar gibi lepton sınıfındakilerin de İç yapıları olma¬dığı düşünülüyor. Leptonlar yalnızca kendilerinden oluşuyor. Bu parçacıklar arasında elektron da var. Elektron bazen bir dalga gibi davranabilen parçacıklara iyi bir örnek. Bulut modelinde elektronun hareket etmekte olan bir buluta, bir lekeye benzediği düşünülüyor. Bazı bilim adamları elektronun hareketinin Mobius şeridine benzediğine inanıyor. Mobius şeridi, kendi içinde kıvrılan ve tek taraflı, sürekli bir yüzey oluşturan bir halkaya benziyor. Üç lepton daha var: Muon, tau ve nötrino. Bir nötron, bir proton ve bir elektron vermek üzere parçalandığında bazen bir nötrino da açığa çıkıyor. Nötrino o kadar küçük ki, galaksimizi 12.000 kere bir baştan diğerine kat etse bile, başka bir şeyle tepkimeye girme olasılığı yalnızca % 50. Üç tür nötrino olduğu düşünülüyor. Bilim adamları evrende bizim görebildiğimizden daha fazla madde olduğuna inanıyor. 1980'lerde ortaya atılan bir kuram, görünmez, ya da "karanlık" maddenin milyonlarca ufak nötrınonun bıraraya gelmesiyle oluşan bir kütle olduğunu öne sürüyor. Dafıa yeni kuramlarsa, başka olasılıklar getiriyor. Kuarklar Evrendeki tüm diğer parçacıkların (leptonlar hariç) yapısında var olan ikinci temel parçacık kuark. Bu parçacıkların varlığı ilk kez 1964'te iki ayrı bilim adamınca, birbirlerinden bağımsız olarak ortaya atıldı. Bu bilim adamlarından biri olan Amerikalı fizikçi Murray Gell-Mann (1929 - ) yeni parçacıklara "kuark" adını ver¬di. Altı çeşit kuark olduğu düşünülüyor. Bunlara Aşağı, Yukarı, Tuhaf, Cazibe, Alt, Üst adları verildi. Kuarkların elektrik ya da manyetik bir yük dışında, bizim bilmediğimiz bir tür yük taşıdıkları kanıtlandı. Bu yük çe¬şidine "renk" deniyor ve "gölge" adı verilen üç farklı biçimde olabiliyor. Antimadde Bilim adamları antimadde diye birşeyin gerçekten var olduğunu ve anti parçacıklardan yapıldığını öne sürüyor. Her temel parçacığa karşılık gelen bir antiparçacık olduğu düşü¬nülüyor. Örneğin, nötrinonun bir anti-nötrinosu, kuarkın da bir anti-kuarkı var. Anti-parçacıkların kütlelerinin kendilerine karşılık gelen parçacık¬larla aynı kütleye, fakat tümüyle zıt enerji düzeylerine sahip oldukları söyleniyor. Aslında bu fikri doğru dürüst açıklayabilmek için koca bir kitap yazmak gerekir. Karma parçacıklar İsminden de anlaşılacağı gibi, kar¬ma parçacıklar çeşitli temel parça¬cıkların bir araya gelmesiyle oluşu¬yor. Bunların arasında proton, nötron ve pion var. Pion, varlığı öne sürüldükten 12 yıl sonra, 1947'de keşfedildi. Bir kuark ve bir anti-kuarktan oluştuğu düşünülüyor. Bozonlar "Parçacık" terimi genellikle küçük bir madde parçasını belirtir. Maddeyle enerji arasındaki farklardan biri, enerjinin tersine maddenin kütlesinin olmasıdır. Bu noktada bo¬zonlar işi karıştırıyor; bozonlar bir parçacık çeşidi, fakat bazı bozonlar enerji dalgaları içeren paketlerden oluşuyor. Foton, en tanınmış bozonlardan biri. Einstein, yüklü parça¬cıklar arasında elektrik ve manyetik kuvvetleri taşıyanın foton olduğunu söylemiştir. Radyoaktif atomlar enerji saldıkları zaman, ışık da açığa çıkar. Işık dalgalardan oluşmuştur. Dalgacıklar halinde ilerler; fakat su dalgalarının tersine, ışık dalgaları "paketler" içinde hapsolmuştur. Foton, ışık dalgaları içeren bir pakettir. Bunu bir torbanın içinde sürünen bir yılan olarak düşünebilirsiniz. Yılan, dalga, torba da yılanı sarmalayan pakettir. Işık dalgaları Işığın çeşitli renkleri vardır. Aynı renk ışık, aynı frekansta titreşen fotonlardan yapılmıştır. Tüm renklerdeki ışığın hızı aynıdır, ancak farklı renklerdeki ışık dalgalarının enerji düzeyleri farklıdır ve eşit uzaklıkları kat ederken farklı frekanslarda titreşirler. Parçacıkları parçalamak Bilim adamlarının maddeyi daha basit biçimlerine parçalamakta kullandıkları bir makine var. Bu makineye parçacık hızlandırıcı deniyor. Bu makinelerin bazıları kilometrelerce uzunlukta yapılmış. Hızlandırıcının içinde çok yüksek hızlardaki parçacıklar birbirleriyle çarpıştırılıyor. Bazen belirli bir parçacık hedef olarak kullanılıyor ve başka parçacıklar tarafından bombardımana tutuluyor. Bazen de parçacık¬ların birbirleriyle kafa kafaya çarpışmaları sağlanıyor. Parçacıkların parçalanmasına yol açan bu çarpışmalar, birçok heyecan verici buluşa yol açı¬yor ve bilim adamları evrenin yapısını araştırmayı sürdürüyor. İnsanın kuantum mekanik bedeni Maddenin en küçük parçacığının atom olduğu zannediliyordu; sonra atomun, nötron, elektron ve protondan oluştuğu, en sonunda da maddenin olabilecek en küçük taneciklerinin kuantum tanecikleri olduğu saptandı. Kuantum tanecikleri "kuanta" adı verilen çok yüksek titreşimler halinde duruyor; verilen uygun bir dürtüyle maddeye, adet kanamasından, kirpiğe, kahkahadan gözyaşına, hormonlara kadar her şeye dönüşebiliyorlar. Zihin beden bütünlüğü de burada ortaya çıkıyor. Zihin de kuantum titreşimleri halinde enerji yüklü bir potansiyeldir ve uygun gördüğü emirlerle düşünceyi, maddeye dönüştürebilir. Kuantum titreşimlerinden, kuantum tanecikleri, onlardan proton, elektron, nötron, atom, onlardan da molekül, hücre, dokular, organlar ve tüm birey ortaya çıkıyor. Basit bir örnek verecek olursak bir yolda yalnız yürürken, karşınızdan gelen bir köpek saldırganca size yaklaşırsa, bir anda, saniyeden daha kısa bir zaman içerisinde, korku ve endişe sonucu be¬deninizde adrenalin salgılanır, sempatik sinir sistemi bir anda hâkimiyete geçer, kan basıncı artar, kalp hızlanır. Bütün bunların hepsi bir saniyeden az bir zaman içerisinde gerçekleşir. Görmenizle kaçmanız bir olur ve korku, sizde adrenalin denilen bir moleküle, maddeye dönüşür. Bu kaba örnek bile madde olmayan, zihin düzeyindeki bir düşüncenin nasıl maddeye dönüştüğünü göstermektedir. Korku, adrenaline dönüştüğü gibi mut¬luluk, üzüntü, hepsi maddeye dönüşür. Bu yüzden kuantum-mekanik beden olduğumuzu bilmemiz çok önemli. Günümüzde de tıp ilerledikçe insanın sadece organlardan oluşmadığı da araştırılıyor ve anlaşılıyor. Kaynaktan (her şeyin bir ve aynı olduğu birleşik alandan) koptuğunuz zaman, kuantum düzeyiyle olan bu ilişki bozulur; kuantum mekanik bedene hâkim olma özelliği zayıflar. Fizyolojinizin organizasyonu, derin, kuantum düzeyinden değil, daha kaba düzeyden akar. Kendinizi tek ve ayrı bir canlı olarak düşünüp her şeyin "bir" olduğunu kavrayamaz; yaradılışın gerçek yasalarını çiğnerseniz, hatalı yaşar, davranır ve beslenirseniz, kuantum mekanik beden bağlantınızı, zihin-beden ilişkinizi kaybetmiş olursunuz. Oysa, beden programımızı kuantum düzeyden yeniden organize edebilir, evrenin yaşam enerjisinin bedenimizi beslenmesini sağlayarak daha sağlıklı ve uzun bir yaşama sahip olabilir, tekrar iç doğamıza dönerek, kendimize yardım edebilir, mükemmel ruh ve beden bütünlüğünü yaratabiliriz Çakralar Çakralar insan bedeninde bulunan yaşamsal enerjiyi tüm vücuda dağıtan enerji merkezleridir. Çakralar şu şekilde çalışır: Bedenimizdeki enerji dikey olarak hareket eder ve omurga boyunca yukarıdan aşağıya omurilikte dolaşır. Başta ve kuyruk sokumunun en ucunda söner. çakranın kalbi işte bu omurilikten beslenir ve daha sonra bu enerjiyi yönetimi altındaki vücudun diğer bölümlerine dağıtır. Çakralar canlıların bedeninde bulunan enerji odaklarıdır ve 7 temel çakra vardır. Bunlar vücudumuzun ön tarafında, orta kısımda aşağıdan yukarıya doğru sıralanmışlardır. Ayrıca 40 kadar ikincil çakra vardır. Bunların çoğu dalak, ense, avuç içi ve ayak tabanlarında bulunur. Bunlar da önemli işlevlere sahiptirler. Canlıların beden, zihin ve ruhlarının uyum içinde çalışabilmeleri için çakraların da birbirleriyle uyumlu ve belli bir denge içinde olmaları gerekir. İşte Reiki özel pozisyonlar yardımıyla çakraların dengelenmesini sağlar. Eterik beden nedir? Eterik beden şekil ve boyut olarak fiziksel bedene benzer ve hayat enerjisini mide çakrası yoluyla güneşten, ve kök şakra yoluyla dünyadan alır. Bu enerjiyi depolayarak çakralar ve kozmik enerji taşıyan 350.000 görünmeyen enerji odaklarına dağıtır; bunlar da bu enerji ile sürekli olarak fiziksel bedende akan enerji şebekesini besler. Organizmanın enerji ihtiyacı tam olarak karşılanmışsa, eterik beden aşırı enerjiyi çakralardan ve deri gözeneklerinden dışarıya verir. Gözeneklerden çıkan enerji akımı 5 cm. kadar uzakta durur ve auranın bir parçası olan eterik aurayı oluşturur. Bu ışınlar fizik bedeni koruyucu bir tabaka gibi kuşatır. Hastalık yapıcı mikropların ve zararlı maddelerin bedene girmesini engeller ve aynı anda çevreye sürekli bir yaşam enerjisi yayar. Bedenin doğal ihtiyaçlarıyla uyumlu olmayan bir yaşam tarzı (stres, sağlıksız beslenme, aşırı alkol, nikotin ve ilaç kullanımı) ile birlikte olumsuz düşünceler ve duygular da eterik yaşam gücünü harcayıp enerji yayılımının kuvvetini ve yoğunluğunu azaltır. Böylece aurada bir takım zayıf bölgeler oluşur. Usta biri auradaki bu hastalık yapıcı mikropların bedene girmesine neden olan gedikler ve çatlakları görebilir. Ayrıca, yaşam enerjisi bu çatlaklardan dışarı sızabilir. Bu yüzden eterik beden sağlık aurası olarak da bilinir ve hastalıklar daha ortaya çıkmadan yapılan bir eterik beden taramasında teşhis ve tedavi edilebilirler. AURA NEDİR? Aura , Yunanca’da ‘soluk’ anlamına gelen ‘avra’ kelimesinden gelmektedir.Aura, canlıların bedenini saran yüksek enerji yüklü alana verilen addır ve bedenimiz üzerinde yaklaşık 3 mm.lik bir manyetik alan oluşturur. Biz buna evrensel enerji alanı diyoruz. Bu enerji alanının madde ve tüm cisimler üzerinde düzenleyici bir etkisi vardır. Aura normal insan gözü tarafından algılanamaz; ancak duyuların geliştirilmesiyle çıplak gözle görülebilmesi mümkündür. İnsanın enerji alanı gücünü sürekli olarak evrensel enerjiden alır ve kullanıldıkça yerine yenisi konulur ve çoğalır. Evrensel enerjiden kendimizi beslemek ve böylece ışık saçan bir varlığa dönüşebilmek için istediğimiz kadar alabiliriz. 1900 yılından beri bir çok bilim adamı yaptıkları tıbbi araştırmalar sonucu aurayı keşfetmiş ve onun yardımıyla bir çok hastalığı teşhis edebilmişlerdir. Kendi auranızı nasıl görebilirsiniz? Loş bir odada rahat bir koltuğa oturun. Ellerinizi hızla 20 saniye kadar birbirine sürtün; ellerinizi avuçlarınız birbirine bakacak şekilde 5 cm kadar aralıklı tutun. Aralığı bozmadan ellerinizi ileri geri oynatmaya başlayın. Bu arada avuçlarınızın arasına gözlerinizi odaklamadan bakmaya başlayın. Auranız soluk renkli bir duman seklinde görünmeye başlayacaktır. Bu çalışmayı sıkça tekrarladığınızda, aurayı çok daha süratli görebildiğinizi fark edeceksiniz. Bu durumda artık ellerinizi birbirine sürtmenin gereği kalmaz ve sadece aurayı görmeye konsantre olmanız yeterli hale gelir. Bu yolla vücudunuzun diğer uzuvlarının da aurasını görebilirsiniz. Sağlıklı aurada çeşitli renkler göreceksiniz. Başkasının aurasını nasıl görebilirsiniz? Auranızı görmeye alıştıktan sonra başkalarının da aurasını görebilirsiniz. Bunun için gene loş bir ortamda aurasını görmek istediğiniz kişinin yaklaşık 2m uzağında durarak gözlerinizi odaklamadan bakın ve aurayı görmeye odaklanın. Bir süre sonra kişiyi çevreleyen duman şeklinde haleyi fark edeceksiniz. Bunu değişik kişilerde deneyerek tecrübenizi arttırabilirsiniz; Pek çok kişi oldukça sağlıksız bir yaşam sürdürdüğünden auraları çok dar, kırıklı ve gri renkli olur. Ancak ruh ve beden sağlığı yerinde ve hayat dolu kişilerde auranın geniş, kesiksiz ve renkli olduğunu göreceksiniz. Yapacağınız pratikler, zamanla karşınızdakinin sağlık durumu ve rahatsızlık bölgeleri ile ilgili fikir sahibi olmanızı sağlar. alıntı Şubat 5, 2011 nevermore tarafından düzenlendi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.