Rimmon Oluşturma zamanı: Ekim 12, 2009 Paylaş Oluşturma zamanı: Ekim 12, 2009 Sabah saat 4.Soysuz benzeşimlerle bezeli aklım beni ayakta tutuyor.Susuyorum, o da susuyor ve susuş bir olgu olmaktan çıkıp ikimiz arasında havada asılı duran bir meydan okumaya dönüşüyor.Ben bütün isimlerin ve biçemlerin birbiriyle yer değiştirdiği fısıltı kapısıyım, oysa basit bir sokak köpeği...Yalnızca gidecek hiç bir yeri olmayanların yolu üzerindeyim, oysa narin bir zehirli örümceğin elinden çıkıp medeniyeti saran bütün o yolların ayrı ayrı yolcusu. -Ne düşünüyorsun? Bu gün havlayacak mısın yoksa ısıracak mısın? Diyor -Ne düşündüğümü bilmeni isteseydim düşünüyor değil konuşuyor olurdum diyorum. Kelimeler aramızda boşluğa ve mesafeye dair ne varsa ortadan kaldırıyor. Klasik bir soruya soruylacevap verme oyunu yaratmak isterken -ki o yaratmaya tutkundur, bu herkezce aşikar- tarafımca soru olma görevinden azledilerek bir durum tespitine inkılap ettirilecek cümle dökülüveriyor ağzından; -Kimsin sen? -Kendim olmak isteyen biriyim Öfkelendiğini gizleyebilmek adına içinde büyüyen karşı çıkışı hazırlıksız yakalıyor ve onu henüz bir isyana dönüşmeden dışavuruyor; -Hayır yani gerçekten, kimsin? -Olmak istemeyeceğin biriyim ve senin bile gitmek istemeyeceğin yerlerden geliyorum. Tekrar susuş,bir süre sessizliği etüd ediyoruz.Birbirimizin dürüstlüğünden ve haklılığından tiksindiğimiz bütün evrence malum.Hatta evrenin kendisi bu tiksinmeden ibaret. Biz birbirimize muhtaç iki düşmanız...Sessizliğin gelecekle geçmişi birbirinden ayıran "şimdi" çizgisini silikleştirmeye başladığını görüp gülümsüyorum. Bu silikleşmeden duyduğum çocuksu haz onun gözbebeklerinin ardında alaycı ve küstah bir kahkahaya dönüşüyor; -Neden gülüyorsun?Diyorum; Farklı şekillerde tezahür eden senin hikayen, farklı isimlerde anlatılan yalnızca senin hikayen... Düşünmeye fırsatı olduğunu bildiği halde hemen cevap veriyor; -Ah tezahürler...Burası senin varoluş biçimin ve onların da şafağı değil mi? Onlarla o kadar içli dışlısın ki bir hayatın bile yok... -Hayat ölüme giden yolda bir rüyadır -Hayatı olmayan biri için kolay bir cümle, ama bir de bana bak!Sen hiçlikle sonsuzluk arasında titreşip duran soluk bir biçemsin, bense vazgeçilmezim. -Mezarlıklar vazgeçilmez insanlarla doludur. -Peki ya sen?Sen ölümün gözlerine gözlerini kırpmadan bakabilir misin? -Unutma ölüm yalnızca hayat huzur verdiğinde korkutur.Bana gelince, bana göre ölmek için her gün bir öncekinden daha iyidir. -Peki ya ben? Sence ölmeli miyim? -Her ölümlü yalnızca kendi hayatından sorumludur ve bu bile bazen fazlasıyla ağır bir yük oluverir, bana bunu sorma... -Bildiğim herşeyi sen öğrettin, açık konuşmak gerekirse_ Bunu söylemesi için henüz çok erkendi,dile getireceği şeyin ne olduğunu biliyordum ve henüz buna izin veremezdim,sözünü kestim; -Zahmet edip de benim için kişiliğinden ödün verme. (Bildiğimi anlamıştı) -Ama sen nasıl... Diyebildi ancak, şaşırmıştı, binlerce yıldan sonra ilk kez böyle görüyordum onu, yollara düştüğünden beri ilk kez... -Evet sana bildiğin herşeyi ben öğrettim ama unutma, bildiğim herşeyi sana öğretmedim.Henüz bu soruyu sorman için erken.Üstelik söylediğim gibi, sen açık değilsin.Sen sadece dürüstlüğün ardına sığınarak yarattığın kaoslarla diğerlerini seni anlamaya itiyorsun,tek yaptığın bu...Şimdi git, yolun tekrar benden geçecek ve o zaman izin vereceğim sormana. -İtaat etmemi bekleme, ben yalnızca Tanrıya diz çökerim ve onu da burda göremiyorum. -Diz çökmeni değil sadece gitmeni istedim senden.Burada tanrıyı görebildiğin gün bütün sorularının cevabına erişeceksin...Daha evvel değil. Sonra uzam ve zaman birbiri içersine dağılarak onu bilinen ve bilinmeyen, adı konulmamış, adsız kalmaya yazgılı bütün aidiyetlerden muaf kılan yollar karmaşasına doğru sürüklemeye başladı.O ait olamayışını sahiplenecek bir tanrısızlıkla kavrularak geçirilen binyıllardan sonra hala hiç birşey öğrenememiş olarak kalan sayılı azınlıktandı. Tanrı acısın da öyle kalsın, bir gün kafasındaki soruyu dile getirirse şüphesiz bilinmezlik gelip elimizdeki herşeyi yok ederek basit bir notadan ibaret olan evrenimizi tasnifsiz bir seramoniye çevirecek... 2 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Siyah karlaR Yanıtlama zamanı: Ekim 12, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 12, 2009 tükeniş ? ve ya uyanmak mı ? diye sordum kendime okuyunca güzel yazıyı teşekkürler , Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Rimmon Yanıtlama zamanı: Ekim 13, 2009 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 13, 2009 Hiiişşt siyahkarlar... Henüz değil... Henüz dile getirilmemeli bu soru Güzel yorumun için teşekkürler... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Ekim 13, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 13, 2009 Haydi… Sen simdi ” su olduğunu” düşün ve kendini ” su gibi ” hisset… Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi berrak, su gibi yararlı… Su gibi yaşam kaynağı ve su gibi bitmez tükenmez olduğunu anımsa… Ama yine su gibi ” küçük bir bardağın içine” sığdır ki kendini girebilmeyi öğren insanların damarlarına. Yaşam ver… vazgeçilmez ol! Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Siyah karlaR Yanıtlama zamanı: Ekim 13, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 13, 2009 "Mezarlıklar vazgeçilmez insanlarla doludur." hımm töleranslı bir bakış açısı olmuş , cesaretsiz insanlar için:ermm: Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Rimmon Yanıtlama zamanı: Ekim 19, 2009 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 19, 2009 Ama öyle... Peygamberler ölür, tanrılar unutulur, liderler çürür, olgular önemini yitirir.. Herşey çürüyor, herşey ve herkes yavaş yavaş yokoluyor... Yokoluşa koşuyoruz hepimiz ve bazı sorularımız, günü gelene kadar cevapsız kalacak, onların cevaplarını sadece yokoluş verebilir... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
cactus Yanıtlama zamanı: Ekim 19, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 19, 2009 bence yok oluş diye bir şey asla olmayacak. herşey bir kısır döngü, farkına varılamayacak bir tekrardan ibaret -diye düşünüyorum ben. olsa nasıl olur? güzel olur herhalde ne bileyim sessizlik mis gibi ohhh... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Rimmon Yanıtlama zamanı: Ekim 22, 2009 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 22, 2009 Aslında dinsel ve ahlaki fikirlerin kaynağı insandadır,bunu insanın dışında aramak anlamsızlıktır,insan metafizik bir hayvandır ve evrenin yalnızca kendisi için varolmasını ister,ama evren insanı bilmez, farkında değildir ve insan bu tanımazdan gelme durumunu aşmak için kendini göstermeye, potansiyelini kullanarak "ışık olmaya" yanaşmaz, bunun yerine, bu duruma teselli bulmak için uzamı tanrılarla ve teselli edici hoş "gerçekler"le doldurur.Ama böyle ici boş gerçekler, biz gözlerimizi ölüme ve/veya kaosa açtığımızda boşluğa düşüverirler...Bu gün çevremiz zorlu dönemlerinde dini inançları ve değer yargıları çöken insanlarla doluysa, bunun sebebi sadece budur, bu tarih boyunca böyle gelmiştir ve zihniyet değişmediği sürece de tarihin sonuna kadar böyle devam edecektir. Umarım yokoluşu reddedişiniz sadece bir kendini avutuş, bir iman ediş değildir.Çünkü yukarıda bahsettiğim şekildeki bir iman boştur ve bu dünyanın doğası üzerine insanın kendi kendini aldatma sanatından öte değildir... 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Siyah karlaR Yanıtlama zamanı: Ekim 22, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 22, 2009 Aslında dinsel ve ahlaki fikirlerin kaynağı insandadır,bunu insanın dışında aramak anlamsızlıktır,insan metafizik bir hayvandır ve evrenin yalnızca kendisi için varolmasını ister,ama evren insanı bilmez, farkında değildir ve insan bu tanımazdan gelme durumunu aşmak için kendini göstermeye, potansiyelini kullanarak "ışık olmaya" yanaşmaz, bunun yerine, bu duruma teselli bulmak için uzamı tanrılarla ve teselli edici hoş "gerçekler"le doldurur.Ama böyle ici boş gerçekler, biz gözlerimizi ölüme ve/veya kaosa açtığımızda boşluğa düşüverirler...Bu gün çevremiz zorlu dönemlerinde dini inançları ve değer yargıları çöken insanlarla doluysa, bunun sebebi sadece budur, bu tarih boyunca böyle gelmiştir ve zihniyet değişmediği sürece de tarihin sonuna kadar böyle devam edecektir. Umarım yokoluşu reddedişiniz sadece bir kendini avutuş, bir iman ediş değildir.Çünkü yukarıda bahsettiğim şekildeki bir iman boştur ve bu dünyanın doğası üzerine insanın kendi kendini aldatma sanatından öte değildir... açıkça söylemek gerekirse çok güzel yorumdu , bulanık bir suyun berraklaştırmak gibi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Rimmon Yanıtlama zamanı: Kasım 17, 2009 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 17, 2009 Beğenmene sevindim siyahkarlar Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.