Hush Oluşturma zamanı: Ekim 28, 2009 Paylaş Oluşturma zamanı: Ekim 28, 2009 forumda aradım bulamadım, verildiyse affola.. Kıskanç Sakın bir söz söyleme...Yüzüme bakma sakın Sesini duyan olur sana göz koyan olur. Düşmanımdır seni kim bulursa cana yakın Annen bile okşarsa benim bağrım kan olur. Dilerim Tanrı’dan ki , sana açık kucaklar Bir daha kapanmadan kara toprakla dolsun Kan tükürsün adını candan anan dudaklar Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun! KIZIMA Dünyada aşk denilen varlık da yalan, İnanma, aldanma, kapılma kızım, Hıçkırır ağlarlar, inanma yalan, Erkekler yılandır, sokarlar kızım. 'Ölürüm ben seni unutmam' derler, Sen ona aldanma kapılma kızım. Gelirler önünde secde ederler, Arkandan lanetler ederler kızım. Şimdi bir çiçeksin göğse takılır, Solunca kaldırır atarlar kızım. Aşktan sonra hayalin yıkılır Baharda saçların ağarır kızım. Sen Nerdesin? Caddeden sokaklara doğru sesler elendi, Pencereler kapandı, kapılar sürmelendi. Bir kömür dumanıyla tütsülendi akşamlar, Gurbete düşmüşlerin başına çöktü damlar... Son yolcunun gömüldü yolda son adımları, Bekçi sert bir vuruşla kırdı kaldırımları. Mezarda ölü gibi yalnız kaldım odamda: Yanan alnım duvarda, sönen gözlerim camda, Yuvamı çiçekledim, sen bir meleksin diye, Yollarını bekledim görüneceksin diye. Senin için kandiller tutuştu kendisinden, Resmine sürme çektim kandillerin isinden. Saksıda incilendi yapraklar senin için, Söylendi gelmez diye uzaklar senin için... Saatler saatleri vurdu çelik sesiyle, Saatler son gecenin geçti cenazesiyle, Nihayet ben ağlarken toprağın yüzü güldü, Sokaklardan caddeye doğru sesler döküldü... KIŞ BAHÇELERİ Dinmiş denizin şarkısı, rüzgar uyumakta, Rıhtım boyu sonsuz bir üzüntüyle karaltı Körfez düşünür, Kanlıca mahzundur uzakta, Mazi gibi sislenmiş Emirgan Çınaraltı. Can verdi kışın sunduğu taslarla zehirden Her gonca kızıl bir gül açarken yolumuzda, Üstündeki son dallar ağarmış diye birden Pas tuttu nihayet suların rengi havuzda. Yerlerde gezen hatıralar var korulukta; Yapraklar, atılmış nice mektuplara eştir. Mehtaba çalan sapsarı benziyle ufukta, Binlerce dalın verdiği tek meyva güneştir. İçlenme tabiattaki yekpare kederden, Yas tutma dağılmış diye kuşlarla çiçekler. Onlar dönecektir yine gittikleri yerden, Onlarla giden günlerimiz dönmeyecektir. SANA Gençliğim ardında sürünsün Aşkına ihanet edersem eğer. En kalpsiz cellatlar boynumu vursun Senden başkasını seversem eğer. Allahı unuttum, yalnız sana taptım Sevmekti maksadım, ben sana ne yaptım. Bana her yer zindan sen olmadıkca Aşkım ölmeyecek; kalbim durmadıkca. HAN DUVARLARI Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı Bir dakika araba yerinde durakladı. Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar, Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar... Gidiyorum, gurbeti gönlümle duya duya, Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık, Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı... Arkada zincirlenen yüksek Toros dağları, Önde uzun bir kışın söldürdüğü etekler, Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler... Ellerim takılırken rüzgarların saçına Asıldı arabamız bir dağın yamacına, Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık, Yalnız arabacının dudağında bir ıslık Bu ıslakla uzayan, dönen kıvrılan yollar. Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu. Gökler bulutlanıyor, rüzgar serinliyordu. Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince, Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine Yol, hep yol, daima yol... bitmiyor düzlük yine. Ne civarda bir koy var, ne bir evin hayali Sonunda ademdir diyor insana yolun hali, Arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor, Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor... Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine Uzanmış kalmışım yaylının şiltesine, Bir sarsıntı... uyandım uzun suren uykudan; Geçiyordu araba yola benzer bir sudan Karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu, Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu; Ağır ağır önümden geçti deve kervanı, Bir kenarda göründü beldenin viran hanı. Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya Toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya. Bir noktada birleşmis vatanın dört bucağı Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı, Bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor, Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor, Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı Heryüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı, Gitgide birer ayet gibi derinleştiler Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki çizgiler... Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı, Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı; Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler, Aygın baygın maniler, açık saçık resimler... Uykuya varmak için bu hazin günde, erken, Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı; Bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı Ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa Raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa; *On yıldır ayrıyım Kınadağı'ndan Baba ocağından yar kucağından Bir çiçek dermeden sevgi bağından Huduttan hududa atılmışım ben* Altında da bir tarih. Sekiz mart otuz yedi.. Gözüm imza yerinde başka ad görmedi. Artık bahtın açıktır, uzun etme arkadaş Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş; Araya gitti diye içlenme baharına, Huduttan götürdüğün şan yetişir yarına Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk Soğuk bir mart sabahı...Buz tutuyor her soluk Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri Bulutların ardında gün yanmadan sönuyor, Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor... Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar, Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar Biz bu sonsuz yollarda varıyoz, gitgide, İki dağ ortasında boğulan bir geçide Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu Burada son fırtına son dalı kırıyordu Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla Savrulmaya başladı karlar etrafımızda Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü; Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü... Gönlümde can verirken köye varmak emeli Arabacı haykırdı *İste Araplıbeli* Tanrı yardımcı olsun gayri yolda kalana Biz menzile vararak atları çektik hana. Bizden evvel buraya inen uç dört arkadaş Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor Kimi haydut kimi kurt masalı anlatıyor Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri Çicekliyor duvarı ocağın akisleri Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor *Gönlümü çekse de yarin hayali Aşmaya kudretim yetmez cibali Yolcuyum bir kuru yaprak misali Rüzgarın önüne katılmışım ben* Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık Bir han yorgun argın tatlı bir uykudaydık Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım. Başucumda gördüğüm su satırlarla yandım *Garibim namıma Kerem diyorlar Aslı'mı el almış haram diyorlar Hastayım derdime verem diyorlar Maraşlı Şeyhoğlu Şatılmış'ım ben* Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında Korkarım yaya kaldın bu gurbet çıkmazında Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı Bahtına lanet olsun aşmadıysan bu dağı Az değildir, varmadan senin gibi yurduna Post verenler yabanın hayduduna kurduna Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu Hancı dedim bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu? Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende, Dedi Hana sağ indi ölü çıktı geçende Yaşaran gözlerimde her sey artık değişti Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti... Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi. Aradan yıllar geçti işte o günden beri Ne zaman yolda bir han raslasam irkilirim, Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar Dönmeyen yolculara ağlayan yaşlı yollar Ey garip çizgilerle dolu han duvarları Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları... http://www.sheturk.com/images/yazilar/827-han-duvarlari.jpg Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
philadelphia_f Yanıtlama zamanı: Ekim 28, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 28, 2009 faruk nafiz çamlıbel deyince akla ilk gelen han duvarları olur tabi ki.. bendende bir şiir.. Cennet ve Cehennem Bu akşam bilmediğim bir âlem içindeyim, Ya rüyada bir seyyah, ya semavi Çin'deyim, Bir orman yangınıyle kızardı karşı dağlar, Taraf taraf tutuştu meş'aleler, çırağlar, Bir renge girdi eşya günün altın tasında, Bu kızıl kâinatın gezerken ortasında. Birden alev alıyor düşünceler, duygular, Ateştir burda hattâ ateşe düşman sular... Burda her göz ateştir, her gönül ateşperest, Ateş vermiş çizdiği esere bir çiredest Duyuyorum bu akşam, din gibi, sevda gibi, Ne duyarsa içinden bir Mecûsi rahibi: Andırıyor hisarlar birer tütsü kabını, Leylekler ezberliyor Zerdüşt'ün kitabını, Benziyor bir mermere alnını koyan dere Bu ateş mabedinde bir ateşten ejdere. Parlıyor bir damla kan çamların sorgucunda Birer kâğıt fenerdir meyveler dal ucunda, Gördüm, sihirbaz gibi geçtiğini üç kızın Bu ateş âleminin içinden yanmaksızın Sandım, ömrüm bitecek, bitmeyecek bu yanma 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Secret_Sun Yanıtlama zamanı: Ekim 28, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 28, 2009 Çoban Çeşmesi Derinden derine ırmaklar ağlar, Uzaktan uzağa çoban çeşmesi. Ey suyun sesinden anlayan bağlar, Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi? Gönlünü Şirin'in aşkı sarınca, Yol almış hayatın ufuklarınca; O hızla dağları Ferhad yarınca, Başlamış akmağa çoban çeşmesi O zaman başından aşkındı derdi, Mermeri oyardı, taşı delerdi. Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi, Değdi kaç dudağa çoban çeşmesi! Vefasıs Aslı'ya yol gösteren bu, Kerem'in sazına cevap veren bu Kuruyan gözlere yaş gönderen bu... Sızmazdı toprağa çoban çeşmesi Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda, Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda; Ateşten kızaran bir gül arar da, Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi. Ne şair yaş döker, ne âşık ağlar, Tarihe karıştı eski sevdalar: Beyhude seslenir, beyhude çağlar Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi -------------------------------------- Bizim Memleket İçimden tanırım ben o illeri Onlar ki zahirde viran olurlar Ardıçlı dağları çamlı belleri Aşanlar Şirin'e hayran olurlar Dökülür köpüklü sular yarından Baharlar yaratır kışın karında İçenler sihirli pınarlarında Şöyle bir silkinir ceylan olurlar Başı boş kırlara salar tayını Elinden düşürmez okla yayını Aklına getirmez zafer payını Memleket yolunda kurban olurlar -------------------------------- Bağ Bozumu Kuytu ormanları, tenhâ bağları Geziyor mevsimin yorgun rüzgârı. İnce dallar kırık, yapraklar sarı, Geçmiş bu yoldan da, belli sonbahar. Duyulur bir ayak sesi gizlice Hâlî bahçelerden rüzgâr esince: Geçen bir yolcu mu, yoksa her gece Yollarda beklenen bir kadın mı var? ---------------------------------- Alçıdan Heykel Tanıştığım günden beri enginle Bir taşın üstünde hayale daldım. Bulacaksın koymuş gibi elinle, Ben nerde doğmuşsam o yerde kaldım. Kimi esti başucumdan yel gibi, Kimi sızdı bir toprağa sel gibi... Yalnız ben, alçıdan bir heykel gibi Sonsuzluğu dinlemekten tat aldım. Ses topladım, renk topladım derinden, Geniş his ve hayal bahçelerinden... Fakat artık en görünmez yerinden, Yaralanmış bir kap gibi boşaldım. --------------------------------- Dağlar Yaslanır bir buluttan bir buluta başınız, Gövdeniz Tanrım gibi gökte yaşardı,dağlar! Engin kanatlı kuşlar olmasa yoldaşınız Tepenizden bir güneş,bir ay aşardı,dağlar! Kalbini göstermese göğsünün yırtığından, Yol mu bulurdu Kerem kurduğunuz yığından? Cihangirler hızını göklerden aldığından Üstünüzden sel gibi ufka taşardı,dağlar! Siz,ki yalnız kahraman geldi mi geç derdiniz, Yalnız ulu canlara karşı baş eğerdiniz, Nasıl oldu o soysuz kıza geçit verdiniz, O taş yürek bu işi nasıl başardı,dağlar?... ----------------------------------------- Eriyen Adam Gözlerim gözlerinde dinlenirken eriyor, Eriyor yaklaşırken dudağına dudağım. Zerrelerim çözülmüş gibi sesler veriyor, Ben sıcak bir denize inen buzdan bir dağım. Yanında damla damla bittiğimi duyarım, Yoklarım yerinde mi yüzüm,alnım,saçlarım? Bir göğüs geçirerek derim ki:'Yine varım, Fakat bir rüya gibi şimdi kaybolacağım' Bir gün,için içimde neyim varsa alacak, Varlığım bir su olup kabından boşalacak, Benden nişan olarak kucağında kalacak Boş bir yığın:Elbisem,gömleğim,boyunbağım. ------------------------------------------ Görmeden Taptığım Put Nasıl gönül taparsa Tanrı'ya,görmeksizin, Var adını bilmeden bağlandığım bir peri... Bir beyaz dalga gibi hep o engin denizin Üstünde gezmedeyim doğduğum günden beri. Ne ben yedim ihtiras peteğinin balından, Ne o tattı arzunun buğulu kevserini, Ne kırda kestiğimiz taze incir dalından Kaval yapıp çağırdık gönül türkülerini... Gördü mü efsaneler buna benzer haile? Leyla böyle sevilmiş,böyle sevmiş mi Mecnun? Yavrusuna tapınan analık aşkı bile Şehvete benzer biraz yanında bu duygunun. O bir gülüdür,yetişmiş kalbin altın tasına, Ve bir bülbül ki yalnız şi're vermiş sesini: Ne sular genç yüzünü nakşetmiş aynasında, Ne güneş yere sermiş boynunun gölgesini! ----------------------------------------- Ölümü Hatırlatan Kadın Kayalıklarda gördüm seni,bir sisli günde, Fırtınadan saçların çözülmüş bir demetti. O kayalıklarda ki bir yıl evvel üstünde Çöllerden aşık dönen bir genç intihar etti... Seni her nerde,artık,her ne suretle görsem Bir gölgenin duyarım ruhuma düştüğünü. Ben de o aşık gibi bir kayada ölürsem Rabb'im mukaddes etsin seni gördüğüm günü! Kayalıklarda bir genç öldüğü gün beldenin Halkı seni karanlık rüyalarında görmüş, Ey yadı gönlümüzden çıkmayan afet senin Sevmediklerin değil,sevdiklerin ölürmüş. Bazı ruhum kararır kefenlerden,mezardan; Yok mu,Rabb'im,ölümün bir güzel şekli,derdim. O kayalıklarda ilk seni gördüğüm zaman Hayalimde ölüme en güzel şekli verdim. Başka bir göz yaşını dudaklarınla silsen Ürpererek:Bu,derim,mezardan bir nefestir! Buna kıskançlık deme,bence değil yalnız sen, Seni gören göz bile ne kadar mukaddestir! Kimse karşında belki titremez gönlüm gibi, Bense hala korkarım dizinde ağlamaktan. Teması korku veren tatlı bir ölüm gibi Daha cana yakındır görünüşün uzaktan... ---------------------------------------- Allahaısmarladık Elimi beş yerinden dağladı beş parmağın, Bağrımda da yanmadık bir yer bırakmadan git... Bir yarın göçtüğünü,çöktüğünü bir dağın Görmemek istiyorsan ardına bakmadan git! Yavrusunun yoluna dalan bir dul bakışı Andırıyor ışıksız evinde pencereler. Biraz yeşermek için beklesin artık kışı Çağlayansız yamaçlar,suyu dinmiş dereler. Bir sarı yaprak gibi düştü gönlüm yoluna, Buğulu gözlerimden geçmediğin gün olmaz: Benim kadar titremez hiç bir yiğit oğluna, Hiç bir ana kızına bu kadar düşkün olmaz. Bin fersahtan duyarım kimle gülüştüğünü, Alnından öz kardeşim öpse ben irkilirim. Değil yalnız ardına kimlerin düştüğünü, Kimlerin rüyasına girdiğini bilirim. Gözlerimi gün gibi kamaştıran yüzünü Daha candan görürüm senden uzaklaşınca. Sararırsın dönüşte görünce öksüzünü: Bir gelinlik kız olur aşkım senin yaşınca. Elimi beş yerinden dağladı beş parmağın, Bağrımda da yanmadık bir yer bırakmadan git. Bir yarın göçtüğünü,çöktüğünü bir dağın Görmemek istiyorsan ardına bakmadan git! ----------------------------------------- Ardında Yaktı yanardağ gibi can yurdunu son bakış, Ve gönlüm koşmaz oldu maceralar ardında. Önünde dün beyazlar giyinirken karakış Bugün sensiz kalan yaz kara bağlar ardında. Siyah kanatlarını batıya açtı kuşlar, Benden sana haberdir bu çığlıklı uçuşlar. Dereler ardın sıra akmağa koyulmuşlar, Arıyor batan güneş seni dağlar ardında. Gezdirir rüzgar gibi üstünde yamaçların, Boynuma çifte zincir çift örgülü şaçların. Ateşimden yanarken dalları ağaçların, Gözlerimin sel gibi yaşı çağlar ardında. ------------------------------------- Davet Seni ben bekliyorum göğsüm açık, bağrım açık; Hançer ol göğsüme saplan, ecel ol karşıma çık. Çalmamış madem ki bir gece felekten gönlüm; Gelecek bari elinden gelsin dilerim ölüm. Toprağın rengi kanımdan kızarırken yer yer; Uzanıp sapsarı, son busemi koymazsam eğer; Obenim kalbimi göğsümden ayırmış çeliğe. gezsin ismim yedi kat gökte kahpe diye. Beni mahfetmeden alemde obiğane duruş; Bana sal yalvarırım pençeni, ey yırtıcı kuş. İşte ben bekliyorum göğsüm açık, bağrım açık; Hançer ol göğsüme saplan, ecel ol karşıma çık. --------------------------------------------- Firari Sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin Sana kafir dediler, diş biledim Hak'ka bile Topladın saçtığı altınları yüzlerce elin Kahpelendin de garez bağladım ahlaka bile. Sana çirkin demedim ben, kafir demedim Bence dinin gibi küfrün de mukaddesti senin Yaşadın beş sene kalbimde, misafir demedim Bu firar aklına nereden, ne zaman esti senin. Zülfünün yay gibi kuvvetli çelik tellerine Takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek. Sen bir ahu gibi dağdan dağa kaçsan da yine Seni aşkım canavarlar gibi takip edecek. ---------------------------------------- Gençlik Anlattı erenler: Bir bahar değil, Aşıkın ömründe bin bahar varmış. Hicranla ağaran bu saçlar değil, Savgisiz kalan kalb ihtiyarlarmış... Sorardım sırrını hiç düşünmeden: 'Bu fani gönlümün sevinci neden?' Beni günden güne meğer genç eden Daima değişen maceralarmış! Gönlümde kovalar eskiden beri Sarışın kumralı,kumral esmeri. Dolmadan boşalmaz birinin yeri. Gönlümde,anladım,her dem baharmış. ----------------------------------- Gizli Bakışlar Bir bakış ki açıyor gönül muammasını, İki sevdalı kalbin en gizli yarasını, Bir bakış ki kudreti hiç bir lisan da yoktur, Bir bakış ki bazen şifa, bazen zehirli oktur. Bir bakış, bir aşığa neler anlatır, Bir bakış, bir aşığı saatlerce ağlatır Bir bakış, bir aşığı aşkından emin eder, Seven insanlar daima gözleriyle yemin eder. ----------------------------------------- Gönül Bağından her güzel bir gül seçerdi, Bundan mı sarardın soldun,ey gönül? Kadınlar geçerdi,kızlar geçerdi, Bir zaman aşk için yoldun,ey gönül! Dünyaya baksan da gülümser gibi Uzuyor hayatın bir keder gibi, Ellerde dolaşan kadehler gibi Yıllarca boşaldın,doldun,ey gönül! Çare yok,matemin çok derinse de, Hasretin tükenmez yaşın dinse de. Gençliği hoş geçti,eğlendinse de Sanmam ki bahtiyar oldun,ey gönül! ------------------------------------ Kır Türküsü Yayılır karanlık sisler engine, Korkarım,bakamam sana ben yine. Yıllarca dalardım solgun rengine Güneşten nur uman gözler yanmasa! Vadide bir hazin nağme ürperdi; Bu ıssız dağların sen misin derdi? Üstünde yabani güller biterdi Dereler,tepeler seni anmasa... Çoşarak ruhunun bütün hevesi Yükseldi uzaktan bir çoban sesi. Bence bir,kırların ye'si,neşesi, Kolların boynuma halkalanmasa! ---------------------------------------- Hayat Ağzında şarkılıktan çıkmış iniltilerle Dağ,taş deme,arkadaş,gün batmadan ilerle! Yara açsın kayalar ayaklarında,varsın, Varsın omuz başların kamçılardan kızarsın, Bu ağrılar duyurmaz sana yalnızlığını. Kızıl dudaklarından bırakma ıslığını, Ağzında şarkılıktan çıkmış iniltilerle Dağ,taş deme,arkadaş,gün batmadan ilerle! Sırtında bir tüy gibi taşı taştan yükünü, Görmesinler belinin,sakın,büküldüğünü... Başında şakladıkça,atlıların kırbacı Anla ki her gün sana hız veriyor bir acı! Yara açsın kayalar ayaklarında varsın, Varsın,omuz başların kamçılardan kızarsın, Hayda,sarıl yollara...Ardına bakma,hayda! Sen yük altında haykır,yatsın eller sarayda. İnce bir iz bırakır yere sızdıkça kanlar, Seni bulur izinden ıslığını duyanlar... Bu ağrılar duyurmaz sana yalnızlığını, Kızıl dudaklarından bırakma ıslığını, Fırtına,yağmur,soğuk...Ne varsa üstüne çek! Bu çetin yolculuğun sonunda,gün gelecek, Sırma saçlar saracak her kan akan yerini, Gül dudaklar öpecek o kırbaç izlerini... Ağzında şarkılıktan çıkmış iniltilerle Dağ,aş deme,arkadaş,gün batmadan ilerle! ------------------------------------------ Sen Nerdesin? Caddeden sokaklara doğru sesler elendi, Pencereler kapandı, kapılar sürmelendi. Bir kömür dumanıyle tütsülendi akşamlar, Gurbete düşmüşlerin başına çöktü damlar... Son yolcunun gömüldü yolda son adımları, Bekçi sert bir vuruşla kırdı kaldırımları. Mezarda ölü gibi yalnız kaldım odamda: Yanan alnım duvarda, sönen gözlerim camda, Yuvamı çiçekledim, sen bir meleksin diye, Yollarını bekledim görüneceksin diye. Senin için kandiller tutuştu kendisinden, Resmine sürme çektim kandillerin isinden. Saksıda incilendi yapraklar senin için, Söylendi gelmez diye uzaklar senin için... Saatler saatleri vurdu çelik sesiyle, Saatler son gecemin geçti cenazesiyle, Nihayet ben ağlarken toprağın yüzü güldü, Sokaklardan caddeye doğru sesler döküldü... ------------------------------------------ Faruk Nafiz Çamlıbel Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.