Jump to content

Faruk Nafiz Çamlıbel şiirleri


Hush

Önerilen Mesajlar

forumda aradım bulamadım, verildiyse affola..

Kıskanç

 

Sakın bir söz söyleme...Yüzüme bakma sakın

Sesini duyan olur sana göz koyan olur.

Düşmanımdır seni kim bulursa cana yakın

Annen bile okşarsa benim bağrım kan olur.

 

Dilerim Tanrı’dan ki , sana açık kucaklar

Bir daha kapanmadan kara toprakla dolsun

Kan tükürsün adını candan anan dudaklar

Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun!

KIZIMA

 

Dünyada aşk denilen varlık da yalan,

İnanma, aldanma, kapılma kızım,

Hıçkırır ağlarlar, inanma yalan,

Erkekler yılandır, sokarlar kızım.

 

'Ölürüm ben seni unutmam' derler,

Sen ona aldanma kapılma kızım.

Gelirler önünde secde ederler,

Arkandan lanetler ederler kızım.

 

Şimdi bir çiçeksin göğse takılır,

Solunca kaldırır atarlar kızım.

Aşktan sonra hayalin yıkılır

Baharda saçların ağarır kızım.

 

 

 

Sen Nerdesin?

 

Caddeden sokaklara doğru sesler elendi,

Pencereler kapandı, kapılar sürmelendi.

Bir kömür dumanıyla tütsülendi akşamlar,

Gurbete düşmüşlerin başına çöktü damlar...

Son yolcunun gömüldü yolda son adımları,

Bekçi sert bir vuruşla kırdı kaldırımları.

Mezarda ölü gibi yalnız kaldım odamda:

Yanan alnım duvarda, sönen gözlerim camda,

Yuvamı çiçekledim, sen bir meleksin diye,

Yollarını bekledim görüneceksin diye.

Senin için kandiller tutuştu kendisinden,

Resmine sürme çektim kandillerin isinden.

Saksıda incilendi yapraklar senin için,

Söylendi gelmez diye uzaklar senin için...

Saatler saatleri vurdu çelik sesiyle,

Saatler son gecenin geçti cenazesiyle,

Nihayet ben ağlarken toprağın yüzü güldü,

Sokaklardan caddeye doğru sesler döküldü...

KIŞ BAHÇELERİ

Dinmiş denizin şarkısı, rüzgar uyumakta,

Rıhtım boyu sonsuz bir üzüntüyle karaltı

Körfez düşünür, Kanlıca mahzundur uzakta,

Mazi gibi sislenmiş Emirgan Çınaraltı.

 

Can verdi kışın sunduğu taslarla zehirden

Her gonca kızıl bir gül açarken yolumuzda,

Üstündeki son dallar ağarmış diye birden

Pas tuttu nihayet suların rengi havuzda.

 

Yerlerde gezen hatıralar var korulukta;

Yapraklar, atılmış nice mektuplara eştir.

Mehtaba çalan sapsarı benziyle ufukta,

Binlerce dalın verdiği tek meyva güneştir.

 

İçlenme tabiattaki yekpare kederden,

Yas tutma dağılmış diye kuşlarla çiçekler.

Onlar dönecektir yine gittikleri yerden,

Onlarla giden günlerimiz dönmeyecektir.

SANA

Gençliğim ardında sürünsün

Aşkına ihanet edersem eğer.

En kalpsiz cellatlar boynumu vursun

Senden başkasını seversem eğer.

 

Allahı unuttum, yalnız sana taptım

Sevmekti maksadım, ben sana ne yaptım.

Bana her yer zindan sen olmadıkca

Aşkım ölmeyecek; kalbim durmadıkca.

 

HAN DUVARLARI

 

Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı

Bir dakika araba yerinde durakladı.

Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,

Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...

Gidiyorum, gurbeti gönlümle duya duya,

Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya

İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık

Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,

Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...

Arkada zincirlenen yüksek Toros dağları,

Önde uzun bir kışın söldürdüğü etekler,

Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...

Ellerim takılırken rüzgarların saçına

Asıldı arabamız bir dağın yamacına,

Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,

Yalnız arabacının dudağında bir ıslık

Bu ıslakla uzayan, dönen kıvrılan yollar.

Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar

Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.

Gökler bulutlanıyor, rüzgar serinliyordu.

Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince,

Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince

Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi

Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi

Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine

Yol, hep yol, daima yol... bitmiyor düzlük yine.

Ne civarda bir koy var, ne bir evin hayali

Sonunda ademdir diyor insana yolun hali,

Arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan

Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan

Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,

Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...

Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine

Uzanmış kalmışım yaylının şiltesine,

Bir sarsıntı... uyandım uzun suren uykudan;

Geçiyordu araba yola benzer bir sudan

Karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu,

Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu;

Ağır ağır önümden geçti deve kervanı,

Bir kenarda göründü beldenin viran hanı.

Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri

Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri

Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya

Toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.

Bir noktada birleşmis vatanın dört bucağı

Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı,

Bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,

Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor,

Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı

Heryüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı,

Gitgide birer ayet gibi derinleştiler

Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki çizgiler...

Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,

Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;

Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,

Aygın baygın maniler, açık saçık resimler...

Uykuya varmak için bu hazin günde, erken,

Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken

Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;

Bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı

Ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa

Raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa;

*On yıldır ayrıyım Kınadağı'ndan

Baba ocağından yar kucağından

Bir çiçek dermeden sevgi bağından

Huduttan hududa atılmışım ben*

Altında da bir tarih. Sekiz mart otuz yedi..

Gözüm imza yerinde başka ad görmedi.

Artık bahtın açıktır, uzun etme arkadaş

Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;

Araya gitti diye içlenme baharına,

Huduttan götürdüğün şan yetişir yarına

Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk

Soğuk bir mart sabahı...Buz tutuyor her soluk

Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri

Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri

Bulutların ardında gün yanmadan sönuyor,

Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...

Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,

Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar

Biz bu sonsuz yollarda varıyoz, gitgide,

İki dağ ortasında boğulan bir geçide

Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden

Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden

Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla

Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla

Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu

Burada son fırtına son dalı kırıyordu

Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla

Savrulmaya başladı karlar etrafımızda

Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;

Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...

Gönlümde can verirken köye varmak emeli

Arabacı haykırdı *İste Araplıbeli*

Tanrı yardımcı olsun gayri yolda kalana

Biz menzile vararak atları çektik hana.

Bizden evvel buraya inen uç dört arkadaş

Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş

Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor

Kimi haydut kimi kurt masalı anlatıyor

Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri

Çicekliyor duvarı ocağın akisleri

Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor

Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor

*Gönlümü çekse de yarin hayali

Aşmaya kudretim yetmez cibali

Yolcuyum bir kuru yaprak misali

Rüzgarın önüne katılmışım ben*

Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı

Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı

Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde

Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde

Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık

Bir han yorgun argın tatlı bir uykudaydık

Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım.

Başucumda gördüğüm su satırlarla yandım

*Garibim namıma Kerem diyorlar

Aslı'mı el almış haram diyorlar

Hastayım derdime verem diyorlar

Maraşlı Şeyhoğlu Şatılmış'ım ben*

Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında

Korkarım yaya kaldın bu gurbet çıkmazında

Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı

Bahtına lanet olsun aşmadıysan bu dağı

Az değildir, varmadan senin gibi yurduna

Post verenler yabanın hayduduna kurduna

Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu

Hancı dedim bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?

Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,

Dedi

Hana sağ indi ölü çıktı geçende

Yaşaran gözlerimde her sey artık değişti

Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti...

Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi.

Aradan yıllar geçti işte o günden beri

Ne zaman yolda bir han raslasam irkilirim,

Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim

Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar

Dönmeyen yolculara ağlayan yaşlı yollar

Ey garip çizgilerle dolu han duvarları

Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları...

 

http://www.sheturk.com/images/yazilar/827-han-duvarlari.jpg

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

faruk nafiz çamlıbel deyince akla ilk gelen han duvarları olur tabi ki.. bendende bir şiir..

 

Cennet ve Cehennem

 

Bu akşam bilmediğim bir âlem içindeyim,

Ya rüyada bir seyyah, ya semavi Çin'deyim,

Bir orman yangınıyle kızardı karşı dağlar,

Taraf taraf tutuştu meş'aleler, çırağlar,

Bir renge girdi eşya günün altın tasında,

Bu kızıl kâinatın gezerken ortasında.

Birden alev alıyor düşünceler, duygular,

Ateştir burda hattâ ateşe düşman sular...

Burda her göz ateştir, her gönül ateşperest,

Ateş vermiş çizdiği esere bir çiredest

Duyuyorum bu akşam, din gibi, sevda gibi,

Ne duyarsa içinden bir Mecûsi rahibi:

Andırıyor hisarlar birer tütsü kabını,

Leylekler ezberliyor Zerdüşt'ün kitabını,

Benziyor bir mermere alnını koyan dere

Bu ateş mabedinde bir ateşten ejdere.

Parlıyor bir damla kan çamların sorgucunda

Birer kâğıt fenerdir meyveler dal ucunda,

Gördüm, sihirbaz gibi geçtiğini üç kızın

Bu ateş âleminin içinden yanmaksızın

Sandım, ömrüm bitecek, bitmeyecek bu yanma

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Çoban Çeşmesi

 

Derinden derine ırmaklar ağlar,

Uzaktan uzağa çoban çeşmesi.

Ey suyun sesinden anlayan bağlar,

Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi?

 

Gönlünü Şirin'in aşkı sarınca,

Yol almış hayatın ufuklarınca;

O hızla dağları Ferhad yarınca,

Başlamış akmağa çoban çeşmesi

 

O zaman başından aşkındı derdi,

Mermeri oyardı, taşı delerdi.

Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi,

Değdi kaç dudağa çoban çeşmesi!

 

Vefasıs Aslı'ya yol gösteren bu,

Kerem'in sazına cevap veren bu

Kuruyan gözlere yaş gönderen bu...

Sızmazdı toprağa çoban çeşmesi

 

Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda,

Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda;

Ateşten kızaran bir gül arar da,

Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi.

 

Ne şair yaş döker, ne âşık ağlar,

Tarihe karıştı eski sevdalar:

Beyhude seslenir, beyhude çağlar

Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi

--------------------------------------

 

Bizim Memleket

 

İçimden tanırım ben o illeri

Onlar ki zahirde viran olurlar

Ardıçlı dağları çamlı belleri

Aşanlar Şirin'e hayran olurlar

 

Dökülür köpüklü sular yarından

Baharlar yaratır kışın karında

İçenler sihirli pınarlarında

Şöyle bir silkinir ceylan olurlar

 

Başı boş kırlara salar tayını

Elinden düşürmez okla yayını

Aklına getirmez zafer payını

Memleket yolunda kurban olurlar

--------------------------------

 

Bağ Bozumu

 

Kuytu ormanları, tenhâ bağları

Geziyor mevsimin yorgun rüzgârı.

İnce dallar kırık, yapraklar sarı,

Geçmiş bu yoldan da, belli sonbahar.

 

Duyulur bir ayak sesi gizlice

Hâlî bahçelerden rüzgâr esince:

Geçen bir yolcu mu, yoksa her gece

Yollarda beklenen bir kadın mı var?

----------------------------------

 

Alçıdan Heykel

 

Tanıştığım günden beri enginle

Bir taşın üstünde hayale daldım.

Bulacaksın koymuş gibi elinle,

Ben nerde doğmuşsam o yerde kaldım.

 

Kimi esti başucumdan yel gibi,

Kimi sızdı bir toprağa sel gibi...

Yalnız ben, alçıdan bir heykel gibi

Sonsuzluğu dinlemekten tat aldım.

 

Ses topladım, renk topladım derinden,

Geniş his ve hayal bahçelerinden...

Fakat artık en görünmez yerinden,

Yaralanmış bir kap gibi boşaldım.

---------------------------------

 

Dağlar

 

Yaslanır bir buluttan bir buluta başınız,

Gövdeniz Tanrım gibi gökte yaşardı,dağlar!

Engin kanatlı kuşlar olmasa yoldaşınız

Tepenizden bir güneş,bir ay aşardı,dağlar!

 

Kalbini göstermese göğsünün yırtığından,

Yol mu bulurdu Kerem kurduğunuz yığından?

Cihangirler hızını göklerden aldığından

Üstünüzden sel gibi ufka taşardı,dağlar!

 

Siz,ki yalnız kahraman geldi mi geç derdiniz,

Yalnız ulu canlara karşı baş eğerdiniz,

Nasıl oldu o soysuz kıza geçit verdiniz,

O taş yürek bu işi nasıl başardı,dağlar?...

-----------------------------------------

 

Eriyen Adam

 

Gözlerim gözlerinde dinlenirken eriyor,

Eriyor yaklaşırken dudağına dudağım.

Zerrelerim çözülmüş gibi sesler veriyor,

Ben sıcak bir denize inen buzdan bir dağım.

 

Yanında damla damla bittiğimi duyarım,

Yoklarım yerinde mi yüzüm,alnım,saçlarım?

Bir göğüs geçirerek derim ki:'Yine varım,

Fakat bir rüya gibi şimdi kaybolacağım'

 

Bir gün,için içimde neyim varsa alacak,

Varlığım bir su olup kabından boşalacak,

Benden nişan olarak kucağında kalacak

Boş bir yığın:Elbisem,gömleğim,boyunbağım.

------------------------------------------

 

Görmeden Taptığım Put

 

Nasıl gönül taparsa Tanrı'ya,görmeksizin,

Var adını bilmeden bağlandığım bir peri...

Bir beyaz dalga gibi hep o engin denizin

Üstünde gezmedeyim doğduğum günden beri.

 

Ne ben yedim ihtiras peteğinin balından,

Ne o tattı arzunun buğulu kevserini,

Ne kırda kestiğimiz taze incir dalından

Kaval yapıp çağırdık gönül türkülerini...

 

Gördü mü efsaneler buna benzer haile?

Leyla böyle sevilmiş,böyle sevmiş mi Mecnun?

Yavrusuna tapınan analık aşkı bile

Şehvete benzer biraz yanında bu duygunun.

 

O bir gülüdür,yetişmiş kalbin altın tasına,

Ve bir bülbül ki yalnız şi're vermiş sesini:

Ne sular genç yüzünü nakşetmiş aynasında,

Ne güneş yere sermiş boynunun gölgesini!

-----------------------------------------

Ölümü Hatırlatan Kadın

 

Kayalıklarda gördüm seni,bir sisli günde,

Fırtınadan saçların çözülmüş bir demetti.

O kayalıklarda ki bir yıl evvel üstünde

Çöllerden aşık dönen bir genç intihar etti...

 

Seni her nerde,artık,her ne suretle görsem

Bir gölgenin duyarım ruhuma düştüğünü.

Ben de o aşık gibi bir kayada ölürsem

Rabb'im mukaddes etsin seni gördüğüm günü!

 

Kayalıklarda bir genç öldüğü gün beldenin

Halkı seni karanlık rüyalarında görmüş,

Ey yadı gönlümüzden çıkmayan afet senin

Sevmediklerin değil,sevdiklerin ölürmüş.

 

Bazı ruhum kararır kefenlerden,mezardan;

Yok mu,Rabb'im,ölümün bir güzel şekli,derdim.

O kayalıklarda ilk seni gördüğüm zaman

Hayalimde ölüme en güzel şekli verdim.

 

Başka bir göz yaşını dudaklarınla silsen

Ürpererek:Bu,derim,mezardan bir nefestir!

Buna kıskançlık deme,bence değil yalnız sen,

Seni gören göz bile ne kadar mukaddestir!

 

Kimse karşında belki titremez gönlüm gibi,

Bense hala korkarım dizinde ağlamaktan.

Teması korku veren tatlı bir ölüm gibi

Daha cana yakındır görünüşün uzaktan...

----------------------------------------

 

Allahaısmarladık

 

Elimi beş yerinden dağladı beş parmağın,

Bağrımda da yanmadık bir yer bırakmadan git...

Bir yarın göçtüğünü,çöktüğünü bir dağın

Görmemek istiyorsan ardına bakmadan git!

 

Yavrusunun yoluna dalan bir dul bakışı

Andırıyor ışıksız evinde pencereler.

Biraz yeşermek için beklesin artık kışı

Çağlayansız yamaçlar,suyu dinmiş dereler.

 

Bir sarı yaprak gibi düştü gönlüm yoluna,

Buğulu gözlerimden geçmediğin gün olmaz:

Benim kadar titremez hiç bir yiğit oğluna,

Hiç bir ana kızına bu kadar düşkün olmaz.

 

Bin fersahtan duyarım kimle gülüştüğünü,

Alnından öz kardeşim öpse ben irkilirim.

Değil yalnız ardına kimlerin düştüğünü,

Kimlerin rüyasına girdiğini bilirim.

 

Gözlerimi gün gibi kamaştıran yüzünü

Daha candan görürüm senden uzaklaşınca.

Sararırsın dönüşte görünce öksüzünü:

Bir gelinlik kız olur aşkım senin yaşınca.

 

Elimi beş yerinden dağladı beş parmağın,

Bağrımda da yanmadık bir yer bırakmadan git.

Bir yarın göçtüğünü,çöktüğünü bir dağın

Görmemek istiyorsan ardına bakmadan git!

-----------------------------------------

 

Ardında

 

Yaktı yanardağ gibi can yurdunu son bakış,

Ve gönlüm koşmaz oldu maceralar ardında.

Önünde dün beyazlar giyinirken karakış

Bugün sensiz kalan yaz kara bağlar ardında.

 

Siyah kanatlarını batıya açtı kuşlar,

Benden sana haberdir bu çığlıklı uçuşlar.

Dereler ardın sıra akmağa koyulmuşlar,

Arıyor batan güneş seni dağlar ardında.

 

Gezdirir rüzgar gibi üstünde yamaçların,

Boynuma çifte zincir çift örgülü şaçların.

Ateşimden yanarken dalları ağaçların,

Gözlerimin sel gibi yaşı çağlar ardında.

-------------------------------------

 

Davet

 

Seni ben bekliyorum göğsüm açık, bağrım açık;

Hançer ol göğsüme saplan, ecel ol karşıma çık.

 

Çalmamış madem ki bir gece felekten gönlüm;

Gelecek bari elinden gelsin dilerim ölüm.

Toprağın rengi kanımdan kızarırken yer yer;

Uzanıp sapsarı, son busemi koymazsam eğer;

Obenim kalbimi göğsümden ayırmış çeliğe.

gezsin ismim yedi kat gökte kahpe diye.

Beni mahfetmeden alemde obiğane duruş;

Bana sal yalvarırım pençeni, ey yırtıcı kuş.

 

İşte ben bekliyorum göğsüm açık, bağrım açık;

Hançer ol göğsüme saplan, ecel ol karşıma çık.

---------------------------------------------

 

Firari

 

Sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin

Sana kafir dediler, diş biledim Hak'ka bile

Topladın saçtığı altınları yüzlerce elin

Kahpelendin de garez bağladım ahlaka bile.

 

Sana çirkin demedim ben, kafir demedim

Bence dinin gibi küfrün de mukaddesti senin

Yaşadın beş sene kalbimde, misafir demedim

Bu firar aklına nereden, ne zaman esti senin.

 

Zülfünün yay gibi kuvvetli çelik tellerine

Takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek.

Sen bir ahu gibi dağdan dağa kaçsan da yine

Seni aşkım canavarlar gibi takip edecek.

----------------------------------------

 

Gençlik

 

Anlattı erenler: Bir bahar değil,

Aşıkın ömründe bin bahar varmış.

Hicranla ağaran bu saçlar değil,

Savgisiz kalan kalb ihtiyarlarmış...

 

Sorardım sırrını hiç düşünmeden:

'Bu fani gönlümün sevinci neden?'

Beni günden güne meğer genç eden

Daima değişen maceralarmış!

 

Gönlümde kovalar eskiden beri

Sarışın kumralı,kumral esmeri.

Dolmadan boşalmaz birinin yeri.

Gönlümde,anladım,her dem baharmış.

-----------------------------------

 

Gizli Bakışlar

 

Bir bakış ki açıyor gönül muammasını,

İki sevdalı kalbin en gizli yarasını,

Bir bakış ki kudreti hiç bir lisan da yoktur,

Bir bakış ki bazen şifa, bazen zehirli oktur.

 

Bir bakış, bir aşığa neler anlatır,

Bir bakış, bir aşığı saatlerce ağlatır

Bir bakış, bir aşığı aşkından emin eder,

Seven insanlar daima gözleriyle yemin eder.

-----------------------------------------

 

Gönül

 

Bağından her güzel bir gül seçerdi,

Bundan mı sarardın soldun,ey gönül?

Kadınlar geçerdi,kızlar geçerdi,

Bir zaman aşk için yoldun,ey gönül!

 

Dünyaya baksan da gülümser gibi

Uzuyor hayatın bir keder gibi,

Ellerde dolaşan kadehler gibi

Yıllarca boşaldın,doldun,ey gönül!

 

Çare yok,matemin çok derinse de,

Hasretin tükenmez yaşın dinse de.

Gençliği hoş geçti,eğlendinse de

Sanmam ki bahtiyar oldun,ey gönül!

------------------------------------

 

Kır Türküsü

 

Yayılır karanlık sisler engine,

Korkarım,bakamam sana ben yine.

Yıllarca dalardım solgun rengine

Güneşten nur uman gözler yanmasa!

 

Vadide bir hazin nağme ürperdi;

Bu ıssız dağların sen misin derdi?

Üstünde yabani güller biterdi

Dereler,tepeler seni anmasa...

 

Çoşarak ruhunun bütün hevesi

Yükseldi uzaktan bir çoban sesi.

Bence bir,kırların ye'si,neşesi,

Kolların boynuma halkalanmasa!

----------------------------------------

 

Hayat

 

Ağzında şarkılıktan çıkmış iniltilerle

Dağ,taş deme,arkadaş,gün batmadan ilerle!

 

Yara açsın kayalar ayaklarında,varsın,

Varsın omuz başların kamçılardan kızarsın,

Bu ağrılar duyurmaz sana yalnızlığını.

Kızıl dudaklarından bırakma ıslığını,

Ağzında şarkılıktan çıkmış iniltilerle

Dağ,taş deme,arkadaş,gün batmadan ilerle!

Sırtında bir tüy gibi taşı taştan yükünü,

Görmesinler belinin,sakın,büküldüğünü...

Başında şakladıkça,atlıların kırbacı

Anla ki her gün sana hız veriyor bir acı!

Yara açsın kayalar ayaklarında varsın,

Varsın,omuz başların kamçılardan kızarsın,

Hayda,sarıl yollara...Ardına bakma,hayda!

Sen yük altında haykır,yatsın eller sarayda.

İnce bir iz bırakır yere sızdıkça kanlar,

Seni bulur izinden ıslığını duyanlar...

Bu ağrılar duyurmaz sana yalnızlığını,

Kızıl dudaklarından bırakma ıslığını,

Fırtına,yağmur,soğuk...Ne varsa üstüne çek!

Bu çetin yolculuğun sonunda,gün gelecek,

Sırma saçlar saracak her kan akan yerini,

Gül dudaklar öpecek o kırbaç izlerini...

 

Ağzında şarkılıktan çıkmış iniltilerle

Dağ,aş deme,arkadaş,gün batmadan ilerle!

------------------------------------------

 

Sen Nerdesin?

 

Caddeden sokaklara doğru sesler elendi,

Pencereler kapandı, kapılar sürmelendi.

Bir kömür dumanıyle tütsülendi akşamlar,

Gurbete düşmüşlerin başına çöktü damlar...

Son yolcunun gömüldü yolda son adımları,

Bekçi sert bir vuruşla kırdı kaldırımları.

Mezarda ölü gibi yalnız kaldım odamda:

Yanan alnım duvarda, sönen gözlerim camda,

Yuvamı çiçekledim, sen bir meleksin diye,

Yollarını bekledim görüneceksin diye.

Senin için kandiller tutuştu kendisinden,

Resmine sürme çektim kandillerin isinden.

Saksıda incilendi yapraklar senin için,

Söylendi gelmez diye uzaklar senin için...

Saatler saatleri vurdu çelik sesiyle,

Saatler son gecemin geçti cenazesiyle,

Nihayet ben ağlarken toprağın yüzü güldü,

Sokaklardan caddeye doğru sesler döküldü...

------------------------------------------

Faruk Nafiz Çamlıbel

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...