Jump to content

Nuh'un Karısı Norea


nevermore

Önerilen Mesajlar

Tevrat ve Kuran'dan tanıdığımız Nuh'un oğulları, kızları ve karısı hakkında bir araştırma yapmak büyüleyici bişey. Nuh'u Tevrat ve Kuran sayesinde tanımış olmamıza karşın bu kaynaklardan ailesi hakkında pek fazla bir bilgi alamıyoruz. Ancak başka kaynaklarda bir araştırmaya girişmek inanılmaz büyüleyici bir tablo koyuyor ortaya. Kaynak olarak burada Samuel Noah Kramer'in Sümerlerin Kurnaz Tanrısı Enki kitabının "Kaçak Tanrının İzleri" bölümünü kullanacağım. Tam metni vermek yerine açıklamalar yaparak bölümleri koymayı tercih ediyorum.

Kramer Nuh'u ve gemisini değil, Nuh'un karısını araştırıyor. Farklı kaynaklardan bu izi sürmeye çalışıyor. Muhtemel ki Nuh öyküsü çok eski bir öykü. Biz ancak yazının ortaya çıkışından sonraki dönemlerdeki biçimini takip etme şansına sahibiz. Bu yüzden öykünün öykünün kökeni şimdilik Sümerler olarak görünüyor.

 

Sümerlerde Nuh’un Karısı

 

Şimdi Kramer'den Sümer'in Nuh'u Ziusudra'nın karısına ilişkin alıntımızı yapalım:

 

Sümerlerden günümüze kalan tek tufan öyküsü oldukça parçalıdır. Mezopotamya tufan öykülerinin en eskisi bile olmayabilir. Ama bu 'Nuh'un karısı'na -olağanüstü tarihi bir motif- en eski göndermeyi içeriyor olabilir. Sümer tufan öyküsünde, son dizelerden birisi Nuh figürü olan 'Kral Ziusudra'nın karısından söz eder gibidir. Şiirdeki okunabilen en son dize bize şöyle der, Ziusudra ve karısı 'denizaşırı bir ülkeye yerleştirildiler, doğuda, Dilmun'da' Orada 'bir tanrı gibi' ömür sürerler.

 

Sümer öyküsündeki Nuh'umuz Ziusudra'nın karısı pek silik görünüyor. Ancak bir karısı vardır ve tufandan sonra Sümer cennet'i Dilmun'da tanrılar gibi bir ömür sürerler. Sümer Nuh'u "bilgeler bilgesi"dir.

 

Tufan'ın Gılgamış uyarlaması Sümer uyarlamasının öne sürer gibi göründüğü şeyi açıklığa kavuşturur: Nuh figürünün gerçekten de karısı vardır. Gemi fırtınayı atlattıktan ve kuru bir yer bulduktan sonra, başta tufana neden olan yüce tanrı Enlil sonunda çiftle barışır.Gılgamış'ta Nuh figürüne verilen adla, Utnapiştim, Enlil'in insanlığı yok etme planını bozmak için Enki ile birlikte çalışmıştır. (tanrı Enlil tanrı Enki'nin babasıdır) Enki'nin ve 'bilgeler bilgesi'nin kurnazlığı sayesinde insanın hayatı kurtulmuştur. Enlil planına engel olunmasına başta öfkelenir. Bununla birlikte Gılgamış'ın öyküsünün sonunda, Enlil'in öfkesi Enki'nin gönlünü yapmasıyla yatışır ve bilgeyle karısına cömert davranır: 'O alınlarımıza dokundu ve aramızda durarak bizleri kutsadı.' Sonra Enlil, Utnapiştim ve karısı 'dönüştüler, biz tanrılar gibi oldular' diye ilan eder. Çifti 'tüm ırmakların kaynağında yaşamaya' gönderen odur. 'Tüm ırmakların kaynağı' cennet ülke, Dilmun'dur belki de. Her durumda, su tanrısı Enki için önemli bir yer gibi görünmektedir.

 

Sümer'den Babil'e doğru ilerlerken Nuh'umuzun karısı ortaya çıkıyor. Ancak buraya kadar pek bir fonksiyonu yoktur. Aslına bakılırsa bizim bildiğimiz Nuh tufanı öyküsünün Gılgamış destanı içindeki yeri pek önemsizdir. Asıl olarak ölümsüzlük otunu aramaya giden Gılgamış ve arkadaşı kahramanlardır. Nuh destanının öne çıkması muhtemelen sonraki yüzyıllarda oluyor. Destan içinde bir iç öyküdür Utnapiştim (Akad'ın Nuhu) öyküsü. Ama destanın son kısmında birden Nuh'umuz Utnapiştim'in karısı öne çıkar.

 

Gılgamış'a tufan öyküsünü anlattıktan hemen sonra, bir hafta uyumadan durması için meydan okunur – bir tür ölümsüzlük testi, Gılgamış anında uykuya dalar. Utnapiştim'in karısı her gün bir ekmek pişirerek ve uyuyan kahramanın yanındaki duvara çentik atarak Gılgamış'ın bir hafta boyunca uyuduğunu gösteren işaretler koyar. Gılgamış bütün bu süre boyunca uyanık olduğunu söyleyerek karşı çıkar, ama kanıtla yüzleşince başarısızlığını kabul etmek zorunda kalır: tazeden bayata doğru yedi ekmek.

 

Ardından Utnapiştim'in karısı ikinci defa öne çıkıyor:

 

Gılgamış, Utnapiştim'in 'kadın'ının bir diğer rolüne daha yer verir. Gılgamış, uyuma deneyinden geçemeyip yalnızca insan olduğunu gösterince, Utnapiştim onu kentine göndermeye hazırdır. Utnapiştim'in eşi kocasına, konuklarına hiçbir dönüş armağanı vermediklerini hatırlattığında kahraman çoktan gemisiyle açılmıştır.

 

Utnapiştim kahramanı kıyıya çağırır ve ona 'gizli bir şey' -tufan öyküsünün kendisi gibi- tanrıların bir sırrını sunar. Gılgamış hayat veren özel, 'İhtiyar-Adam-Gençleşecek' bitkisi için dipsiz derinliğe dalar. Gılgamış bitkiyi hemen yemez. Ancak kentin yaşlıları bitkinin gücünü paylaştıktan sonra yiyeceğini söyler. Gılgamış öyküsünde kahramanın ölüm sorununa bir çare bulur gibi göründüğü bir andır bu.

 

Utnapiştim'in karısı olmasaydı Gılgamış ölümsüzlük otunu alamayacaktı. Bunu sağlayan kadındır. Utnapiştim uınutmuş, o hatırlatmıştır. Ancak öykü bir tür hakramanlık, bir tür insanlık mesajıyla sona erer.

 

Kendi gereksinimlerinden önce diğerlerinin, yaşlılarınınkine hatırlamasıyla krallara yaraşır biçimde davranır.

 

Birdenbire bir yılan bitkiyi Gılgamış'ın elinden kapar, onu götürürken de derisini bırakır. Gılgamış, Utnapiştim ve karısının verdiği armağan'ı kaybettiği için haklı nedenlerle öfkelenir.

 

Gılgamış bitkiyi yememiş, ve yaşlılarına saklamıştır, ama yılan kapıp götürmüştür.

 

Nuh'un karısının adı hala yoktur. Norea adına epey ilerde, Gnostik'lerde ulaşacağız. Ancak Gnostiklere gelmeden önce diğer yollardan bir geçmekte fayda var.

 

YUNAN EDEBİYATINDA NUH'UN KARISI

 

Önceki bölümde Sümer ve Akad edebiyatında yada mitolojisinde Kadın kahramanımızı izlemiştik. Kadınımız hem Gılgamış'ın insan olduğunu ispatlamıştı, hem de ona ölümsüzlük otunun verilmesini sağlamıştı. Yunan mitolojisinde ise Nuh'un gölgesine düşen bir kadın olur ama yine de hiç bir zaman Kuran'daki kadar geriye itilmez.

 

Yunan uygarlığı ile Mezopotamya ilişkisi Perslerin Anadoluyu ezip geçmeleri, sonra da İskender'in ama bu sefer ters yönde Anadolu'yu ezip geçmesi ile içiçe geçer. Ne kadar şey burdan oraya ordan buraya taşınmıştır. Sanat tarihinin konusu. Ama İskender döneminde Yunan edebiyatına Mezopotamya kültürünü anlatmada Berossus adında birinin varlığından sözedebiliriz. Diğer Nuh uyarlamalarında olduğu gibi Nuh'umuzun adı yine değişir. Bu sefer Xisouthros olarak karşımıza çıkar.

 

Buna karşın bilge, kuru bir ülke bulduğunda, verilen liste bir bakıma değişir: Xisouthros 'karısı, kızı ve klavuzla' birlikte karaya çıkar. Gemiden inince tanrılara kurbanlar keserler – ve aniden gözden kaybolurlar. Gemide kalanlar çıkarlar ve kayıp kişileri ararlar. Onlar bulunamazlar, diye açıklar Berossus, çünkü:

 

'Xisouthros artık onlara görünmüyordu, ama gökten gelen bir ses onlara saygılı olmalarını emretti. Dindarlığından dolayı, tanrılarla birlikte yaşamaya gitmişti; karısıyla klavuz da aynı onuru paylaşmıştı.'

 

'Dindarlık' burada basitçe tanrıların isteğine alçakgönüllülükle boyun eğiş anlamına gelmez. Aynı ses hayatta kalanlara Sippar kentindeki yazmalara sahip çıkmalarını ve 'onları insanlara dağıtmalarını' söyler. Mezopotamya bilgelerinin bu sonuncusunun halka verdiği bilgi üstüne vurgu yapmak Berossus'un tipik niteliğidir.

 

Berossus'da Nuh'un karısı, kızı ve bir de klavuz'dan sözediliyor. Görüldüğü gibi burda bazı yeni noktalar var. Berossus'un metnindeki Nuh'un aynı Sümer/Babil geleneğindeki gibi tanrılar gibi yaşamaya başladığı, yada tanrılarla birlikte yaşadığı söyleniyor. Berossus'un bu destanı İskender'in Perslerin ülkesini işgal etmesinden sonra yada önce ama aşağı yukarı o dönemlerde Pers kültüründen aldığı tahmin edilebilir. Babil'in yıkılışından sonra Sümer mitolojisinin izleri Persler üzerinden Yunan dünyasına İskender yada daha önceki Pers akınlarıyla taşınmış olmalı.

TEVRAT'TA NUHUN AİLESİ

 

Tevrat ve Kuran'dan bahsederken Nuh'un sadece karısı değil ailesi ve öyküdeki başka detaylara girmeyi, hatta biraz da Tevrat/Kuran karşılaştırması yapmayı düşünüyorum. Bu çerçevede Kramer'in anlatımından biraz uzaklaşacağız. Zaten Kramer'in Tevrat'taki öyküye ilişkin pasajı oldukça kısa:

 

Tekvin Kitabı, Nuh'un oğulları ve oğulların eşlerinin yanı sıra Nuh'un karısından da söz eder. Ama kadının öyküde rolü yoktur. Öyküdeki dönüm noktasında tanrı 'Nuh'u hatırladığı zaman, yalnızca 'Nuh'u ve gemide onunla olan tüm hayvanları ve sığırları' hatırlar. Tanrının 'doğurgan olun ve çoğalın ve yeryüzünü doldurun' emri ile Tanrı ile Nuh arasında ortaya çıkan sözleşme sadece Nuh'a ve oğullarına hitap eder. Ve Nuh ve oğulları 'tüm dünya'nın bölünmesinde önemlidirler. Başka bir deyişle eş, Kitabı Mukaddes'teki tufan öyküsünde tamamıyla gözden kaybolmuştur.

 

Tekvin (Yaratılış) kitabında Tufan'ın başladığı bölümde çok ilginç bir pasaj vardır. Bence bu pasaj eski destanların Tevrat üzerindeki etkisini gösteren bir pasajdır.

 

Yeryüzünde insanlar çoğalmaya başladı, kızlar doğdu. İlahi varlıklar insan kızlarının güzelliğini görünce beğendikleriyle evlendiler. RAB, "Ruhum insanda sonsuza dek kalmayacak, çünkü o ölümlüdür" dedi, "İnsanın ömrü yüz yirmi yıl olacak". İlahi varlıkların insan kızlatıyla evlenip çocuk sahipleri oldukları günlerde ve daha sonra yeryüzünde Nefiller (devler) vardı. Bunlar eski çağ kahramanları, ünlü kişilerdi. (Yaratılış, 6:1-4)

 

İşte Tevrat'ta RAB, yeryüzüne bakar ve insanların yaptığı kötülükten dolayı insanları "yeryüzünden silip atacağım" der. Sümer/Babil destanında Enlil'in bu kararını Enki Nuh'a (Ziusudra/Utnapiştim'e) gizlice bildirmişti. Ancak şimdi ortada bir tanrı vardır. O yüzden Nuh, RAB'bın gözünde lütuf bulan kişi olarak Tevrat'a girer. 300x50x30 arşın ebatlarında bir gemi yapmakla görevlendirilir. Gemiye alınanlar Nuh'un karısı, oğulları ve gelinleridir. Sular çekilip Ararat'a otururlar. İndikten sonra sunak yapıp temiz sayılan hayvanlardan yakmalık sunaklar sunarlar. (Dünyada her hayvandan sadece bir kaç çift kalmış olduğu bir zamanda kalanların da Nuh tarafından kurban edilip telef olması gibi bir durum var ortada ama) Güzel kokudan hoşlanan RAB, yaptığından pişmanlık duyar.

 

Dikkat edileceği gibi olay örgüsü değişirken içerikteki ahlaki tartışmalar da giderek değişiyor. Eski tartışmaların izleri son derece silik bir hale geliyor. Enki, Enlil'i suçlarken tufan göndermek neyin nesi diyordu. Başka şeyler yap, aslan gönder, kurt gönder, ama tufan göndermek nedir? Aslında bu tartışmayı biraz zorlayarak da olsa Tevrat'ta farketmek mümkün. Her ne kadar güzel kokuların RAB'bi etkilediğinden sözedilse de, şu sözler eski tartışmayı hatırlatıyor:

 

İnsanlar yüzünden yeryüzünü bir daha lanetlemeyeceğim. Çünkü insan yüreğindeki eğilimler çocukluğundan beri kötüdür. Şimdi yaptığım gibi bütün canlıları bir daha yok etmeyeceğim." (Yaratılış, 8:21)

 

Adeta teke düşmüş tanrının kendi tek tanrılık panteonunda özeleştiri yapması gibi.

 

Tevrat'ta Nuh'un eşi Kramer'İn dediği gibi adeta ortadan kaybolmuştur. Önceki öykülerde sözedilmeyen oğullar ön plana çıkarlar. Nuh'un 3 oğlu vardır: Sam, Ham, Yafet. (Kuran'da oğul olarak geçen Kenan, Ham'ın oğludur) Kuran'da olduğu gibi tufandan önce Nuh'un oğullarıyla ilgili bir tartışma yoktur, tartışma tufandan sonra başka bişr olay üzerine çıkar. Kenan'ın babası olan Ham Nuh'u çıplak uyurken görür ve çıkıp diğer kardeşlerine anlatır. Sam ve Yafet gelip babalarının üzerine bir örtü atarlar, babalarını çıplak görmemek için geri geri yürürler ve yüzlerini öbür yana çevirirler. Nuh, bunun üzerine Ham'ı lanetler, Ham kardeşlerine köle olsun der.

 

Bu konu da bir başka ilgi çekici konu. Ancak konumuzdan uzaklaşmayalım şimdilik. Bir de Kuran'a bakacağız şimdi. Ama Tevrat'ta Nuh'un karısının adeta yoksayıldığını belirtirp geçelim.

İNCİL VE KURAN'DA NUH'UN AİLESİ

 

İncil'deki kısmı direk Kramer'den aktarıyorum.

Tevrat'ta ne Nuh ve karısı tanrılarınki gibi bir hayat sürmeye gönderilir ne de karısının öğüdü konu edilir. İncil, Luka'nın İsa şeceresinde Nuh'a dikkat çeker(Luka 3:26) Ayrıca Nuh inanç ve itaatin bir örneği olarak görülmüştür, çünkü Tanrının emriyle gemiyi hazırlamıştır (İbraniler 11:7). Karısından söz edilmez.

 

Görüldüğü gibi Nuh'un karısı giderek ortadan silinmekte. Kuran'da ise diğer konularda olduğu öyküyü belli bir sistematik içinde belli surelerde bulmak mümkün değil. Nuh suresi olmasına karşın kısa bir suredir ve öyküsel anlatım yeterince açık değildir. Asıl öykü Hud suresinde. Ancak öncelikle Kuran'a ilişkin Kramer'in yazdıklarına bakalım:

Kuran'da ortaya çıkan durum daha da az umut vericidir. Kuran'da Nuh'a otuzdan fazla göndermede bulunulmuştur. Bir surenin tamamı Nuh'a adanmıştır. (Sure XXI) Öykünün en eksiksiz anlatımı 'Hud' olarak bilinen surededir. Nuh'un karısından, Lut'un karısı, firavunun karısı ve Meryem'i içeren bir kadınlar listesinde ironik bir biçimde bir kez söz edilmiştir.Nuh'un karısı yalnızca bir nedenle ayrı tutulmuştur: Lut'un karısı gibi, dürüst bir hizmetkara ihanet eden kadınların bir örneğidir.

 

Evet, Kuran'da Nuh'un karısından bahsedilir, Tahrim suresi 10. ayet. Ayeti elimdeki diyanet çevirisinden yazıyorum:

 

Allah, inkar edenlere, Nuh'un karısıyla, Lut'un karısını misal gösterir: Onlar kullarımızdan iki kulun nikahı altında iken onlara karşı hainlik edip inkarlarını gizlemişlerdi de iki peygamber Allah'tan gelen azabı onlardan savmışlardı. O iki kadına: "Cehenneme girenlerle beraber siz de girin" dendi. (Tahrim Suresi, 10)

Kuran'a göre izini sürdüğümüz kahramanımız bir kafirdir. Ancak gemiye binmiş olup olmadığına dair bir bilgi verilmiyor. Nuh'un başka bir karısından da sözedilmez.

 

Kuran'da gemiye binmeyi reddeden oğul ile Nuh arasında bir tartışma olur.

 

"Ey oğulcuğum! Bizimle beraber gel, kafirlerle birlik olma" diye seslendi. Oğlu: "Dağa sığınırım, beni sudan kurtarır" deyince, Nuh: "Bugün Allah'ın buyruğundan -onun acıdıkları dışında- kurtarılacak yoktur" dedi. Aralarına dalga girdi, oğlu da boğulanlara katıldı. (Hud suresi, 42-43)

 

Bu pasaj, aslında Kuran'daki ahlaki anlatımı bir biçimde özetliyor. Kuran'da Nuh kavmini doğru yola çekmek için çabalar, ancak bir türlü insanları ikna edemez. Allah inanmayanları toptan yoketmeye karar verir, ancak Nuh'u önceden uyarır. İçerik temel olarak aynı olsa da Kuran'da Nuh'un ikna çabaları daha çok ön plana çıkarılır. Önceki metinlerde olmayan bir öğe, putlara tapma öğesi karşımıza çıkar. Nuh suresinde 4 putun adı sayılır. Yokedilmenin nedeni bu putlara tapılması ve çok günah işlenmesidir.

 

Hadislerde gemiye binmeyen oğul Kenan olarak geçer. (Kenan Tevrat'ta torundu) Diğer 3 oğuldan soyların oluştuğu söylense de, eşe ne olduğuna dair bir bilgi yok. Ne oldu bu kadın, boğuldu mu? Başka kaynaklardan aramaya devam edeceğiz. Ancak geçmeden Kramer'in Amal Dunqul aktarımına değinmek şart.

 

Bir 20. yy. şairinin şiirinde tufan öyküsünün bambaşka bir biçimde karşımıza çıkması ilginçtir. Dunqul tufana kaybolan oğul açısından bakar. "Nuh'un Oğluyla Özel Bir Görüşme"de, asi oğul ülkesinde hüküm sürenleri küçümser. Nuh'un oğlu kentin gençleriyle direnirken "ödlekler" gemiye kaçar.

 

Çocukluğumun geçtiği yerleri

ve uygarlığı kurtarmak için taşlar yığar

Anavatanı kurtarmak için.

 

Geminin efendisi hayatını kurtarmak için ona seslendiği zaman, oğul hepten karşı çıkar:

Karşı çıkan bizleri övün

(Tanrı bizim adlarımızı sildi)

Ölümüne direniriz

Ve ölmeyen bir dağı alırız

(ona halk derler)

Kaçmayacağız

Evde kalacağız.

 

Tufan'ı böyle sıra dışı, ironik bir bakış açısından sunmakla Amal Dunqul yalnızca iyi Kuran bilgisine değil, ama hemen bütün hikaye öğelerinin dönüştürülmesine, çok sık olmasa da, alt üst edilmesine izin veren tufan öykülerinin fazlasıyla eski bir geleneğine de dikkat çeker.

 

Edebiyatta Nuh öğesine girince Nuh'un ve karısının ortaçağ edebiyatındaki durumuna da bir bakacağız.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ORTAÇAĞ AVRUPA EDEBİYATINDA NUH'UN KARISI

 

Buna karşın, Ortaçağ'ın popüler edebiyatında ortaya çıktığı zaman, Nuh'un karısı zaten iyi tanınmış gülünç bir karakterdir. Geç ortaçağda (İ.S. 15.yy) 'Wakefield Master' tarafından yazılan Nuh'un Corpus Christi oyunu bu tiplemeye iyi bir örnek oluşturur. Nuh'a gemi yapması emredildiği zaman, karısının ne diyeceğini öğrenmek için eve koşar. Zaten onunla kavga edeceklerinden endişe etmektedir, çünkü karısı 'dişli' (aksi) ve hırçındır. Gerçekten, o sadece 'basit bir knafe' (adam), dindar ve itaatkardır, ama karısının ne kadar huysuz olduğunu yeterince bilmektedir.

 

Ona haberi vermeye başlar başlamaz, karısı seyirciler arasındaki kadınlara kocasından yakınır. Çok saygılı tonlamalarla başlayan oyun anında maskaralığa döner. Kısa oyun içinde karı koca birkaç kez birbirini döver.

 

Zavallı Nuh bir gemi yapmak için var gücüyle çalışırken, karısı gelen tehlikeye inanmaz. Nuh şöyle yakınır:

 

Ah, belim kırılacak, eminim! Bu acı bir haber!

Bu ihtiyar bunak halimle bir mucizenin peşine takılmam

Ne salaklık,

Böyle bir işe girişmek,

Kemiklerim kazık gibi,

Çalışmaları bile bir mucize,

Gerçekten çok yaşlıyım çünkü

 

Nuh ailenin geri kalanını gemiye binmeye ikna eder, ama karısı gemiye bineceğine zamanını kasabanın dedikodularıyla geçirerek son ana kadar ayak direr. Ancak yükselen sulardan kaçabileceği bir yer kalmayınca gemiye koşar. Ama bundan sonra bile Nuh'un mantıklı ricalarını dikkate almaya yanaşmaz.

Tanrım, rahat ve yüreğim sevinç dolu olurdum,

Eğer bir kez olsun bir dulun talihine sahip olsaydım.

Senin ruhun için neler vermezdim.

Diğerleri de, bu seyircilerin içindekiler de aynını yapardı kuşkusuz,

Burada olan eşler,

Sürdükleri yaşam adına,

Kocaları ölsün isterlerdi.

Çünkü, ekmek üstüne yemin edeyim ki,

Bizim efendimiz de öleydi!

 

Gemide kavga ederler ve karısı 'bir neden olmaksızın' gemiden bir kuzgun uçurmaya kadar işi vardırır. David Bevington, Nuh ve karısının temsillerinin sadece kaba bir güldürü olmaktan fazlasını taşıdığına işaret eder. Ortaçağda tek bir olaydaki anlamın farklı düzeylerini görme eğilimine göre, 'gemi gerçek Kilise'yi ve kadın gibi gemiye binmeyi reddedenler ise inatçı günahkarları simgeler'. Kuzgun aptaldır, oysa Nuh'un gönderdiği güvercin yumuşak başlı ve itaatkardır. Oyunun sonunda, olasılıkla Wakefıeld Masters'ın olması gerektiğine inandığı gibi, asıl yetkili Nuh'tur. Evlilikte kimin baskın olduğu mücadelesi sonunda çözülmüştür. Mantık (Nuh) ile tutku (Nuh'un karısı) arasındaki geleneksel hiyerarşik ilişki tamir edilmiştir.

 

 

GNOSTİKLERDE NUH VE NOREA

 

Nihayet serimizin sonuna geldik. Norea adını kullanmakta biraz acele etmiş olduğumu sanıyorum. Oraya ulaşabilmek için bir gün harcamak gerekti. Benim için de bir tekrar olmuş oldu. Ancak Gnostik metinleri açıklayabilmek benim açımdan da oldukça güç. Ancak önce kavramın ne olduğuna değinelim.

 

1945 yılında Mısır'da Kıpti diliyle yazılmış metinlerin olduğu bir kütüphane bulundu. Burda bulunan kitap külliyatına Nag Hammady Library deniliyor. (Benim okuduğum her yerde burdaki kitapçık sayısı değişik: 48 ile 61 arasında metin var) Bu metinler MS. II ve III yüzyıldan kalma gnostik elyazmaları. Metinler bildiğim kadarıyla türkçeye çevrilmiş değil ama 1977 yılında yayınlanmış ve Mısır'da müzede gidip görülebiliyorlar. Gnostik anlayışın ne olduğuna ilişkin ise şöyle bir açıklama sanırım yanlış olmaz:

 

Gnostisizm (irfaniyyun, bilinirciler) MS II. yüzyılda ortaya çıkmış bir hristiyan tarikatı, felsefesi; bilinirlik, gnostizm, gnosizm de denilebilir (gnosis: yun. bilgi) : yahudi tasavvufu kabbala, helenistik felsefe ve hristiyanlığın karışımımdan doğdu; düalist, ikili bir yapısı vardır: Maddi şeyler kötülükle özdeşleşmiştir, ruhsal şeyler ise iyilikle. İyilik ruhsal özlüdür ve ona salt gnosis’ e sahip olan seçkin bir zümre ulaşabilir.

 

Gnostiklere göre ana sorunsal insanın iç dünyasıdır. Önemli olan gizli bilgilere ulaşmak, içsel ışığı keşfetmektir: İnsanın içi ve yüreği tertemizdir. Oysa, İncil’e göre asıl sorunsal açıktaki bilgiyi, dışsal ışığı keşfetmek, bilmektir: Çünkü insanın içinden geçenler insanı kirleten şeylerdir. Ağızdan giren insanı kirletmez, çıkanlar kirletir. Bunun için insan kendini dış ışığa, Tanrıya yöneltmelidir. Gnosizm insan bedenini ruhun tutsak olduğu bir “hapishane” olarak görmüştür: Kurtuluş “ölüm” iledir. Oysa, İsa, bedenin ruhun oturduğu bir “tapınak” olduğunu söylemiştir: Kurtuluş “sonsuz hayat” iledir. (Hulki Can)

 

 

 

Nag Hammady Library'deki metinlerden yola çıkıyor Kramer. Buralarda Hıristiyanlıktaki öykülerin başka bir bakışla kurgulanmış olduğunu görüyoruz. Bunları sırayla incelemeye çalışıyor.

 

Nag Hammadi Library'yi oluşturan altmışbir kitapçıktan yalnızca birkaç tanesi tufanla ilgilidir. Bu, diyelim ki, yaratılış ya da Adem ve Havva öyküsü kadar önemli değildir, çünkü tufan kötülüğün kökeni öyküsünü anlatmaz.Yine de gnostik tarih bakışında tufan bir çağı sona erdirip daha aydınlık bir çağı ortaya çıkarır. Aydınların, (Gnostiklere göre başlangıçtan beri elde edilebilir olan) gnosis sahibi olanların, diğer türlü çok yoz bir dünyada yollarına devam etmeleri metinlerin başlıca konusunu oluşturur. Pek çok kişi -belki de çoğunluk- gerçeği edebi, tarihsel ve fiziksel biçimlerde görmeyi sürdürecektir. Biraz daha aydın bir grup aynı olaylardaki eyik anlamı kavrayacaktır. Yine de, yalnızca bu gerçekten aydın olanlar dünyayı 'tinsel' bir biçimde anlayacaklardır. Tinsel patikaya giden yollardan biri Kitabı Mukaddes'teki tufan öyküsünü yeniden düşünmekten geçer.

 

“Adem'in Vahyi” (İ.S. I. yada II.yy), Nuh öyküsünü bir bakıma Tekvin'den daha farklı bir biçimde anlatır.Hatta Nuh'u Yunan kahramanı Deukalıon ile özdeşleştirir. Adem, Havva'yla paylaştığı 'ölümsüz bilgi'nin kaybından sorumludur. Bununla birlikte, melekler 'bilginin varlığı'nı koruyanlara yardım edecekleri zaman, Adem tufanı önceden bildirir. Nuh'un karısından söz edilir, ama Gnostikleri kurtarmadaki payı açık değildir. 'Adem'in Vahyi'ne göre, onunki Nuh'un oynadığı rolle karşılaştırılamaz.

 

Benzer biçimde, “Yuhanna'nın Vahyi”nde, Nuh, tufanın planlandığından 'önceden bilme ışığının büyüklüğü' tarafından haberdar edilmiştir. Felaket geldiği zaman Nuh ve 'ayrıca yerleşik ırktan pek çoğu', 'parlak bir bulutun içine' gizlenirler. Eser dayandığı Tekvin öyküsünü dikkate almaz. Gerçekten, yeni yorum gelenekle çatıştığında açıkça Musa'ya meydan okur. 'Barbelo', Sophia ve Havva kimlikleriyle en yüce tanrısal ilkenin kadın yönünü kutsayan bir eserdir. Öykü geleneğin kutsal adlarını yeniden yorumlar, böylece 'Yave' ve 'Eloim' 'Yaldabaoth'un dürüst ve erdemsiz oğullarına dönüşür. Yaldabaoth'a gelince, bir yaratıcı, ama bildiğimiz dünyanın yaratıcısıdır. Gnostik düşüncede ise, kötü, cahil bir varlık, yıkıcı güçlerin, 'arkhonlar'ın başıdır. Erken ortodoksluğa tüm meydan okumalarına ve kutsal olanın dişi ilkesini yeniden yüceltmesine karşın “Yuhanna'nın Vahyi” tufan öyküsünde Nuh'un karısına yer vermez.

 

Bundan sonra Norea'nın ortaya çıktığı yere geliyoruz.

 

Buna karşın, The Nag Hammadi Library'de ortaya çıktığı zaman karısı Nuh'tan bile daha önemlidir. Ana metin “Arkhonların Esası”sır. Bu Tekvin 1-6'nın yeniden yorumlanmasıdır. Temelde bir Yahudi eseridir, ancak yeniden yorumlamada bazı Hıristiyan öğeler yer alır. İ.S. Üçüncü yy.dan kalmış olabilir. Eserde Nuh'un karısının adı Norea'dır.

“Arkhonların Esası”nda düşmanları ayırt etmek görece kolaydır. Bunlar hükümdarlar, iktidarda olanlardır ve bir şef tarafından, eserde Sakla (“salak”) ve Yaldabaoth diye de bilinen kör Samael tarafından yönetilirler. Bu dualist vahiyde ışık güçlerinin başı Baba'dır; ancak Ruh, Dürüstlük, Pistis Sophia, Dişi Tinsel İlke, Dişi Yol Gösteren İlke ve Zoe gibi adlarla anılan etkin ilke dişi olarak betimlenmiştir. Arkhonların başının küstahlıkla şöyle ilan etmesiyle kötülük dünyaya girer: “Benim Tanrı; [benden] başkası yok” Öyküde daha sonra Büyük Melek Eleleth, aslında olumlu bir figür olan Sophia sayesinde hükümdarların var edildiğini açıklar: Sophia “eşi olmaksızın, bir başına bir şey yaratmak istedi; ve yarattığı kutsal bir şeydi”(s.156) Kutsal, ama yozdur. Var edilen “Gölge” cismaniydi ve küstahça kendisinin Tanrı olduğunu ilan eden aynı Gölge'ydi.

 

Kör tanrı ve arkhonların güçlerine karşı 'ruh-bahşedilmiş Kadın' (Havva) ve Norea durmaktadır. Havva, Habil'in yerine Seth'i doğurduktan sonra, o da kızı Norea'yı doğurur. Norea “insanlığın pek çok kuşağı [için] bir yardımcı” olacaktır. Norea'yla birlikte insanoğlu çoğalmaya ve “islah olmaya” başlar. (s.156) Hükümdarların, açıkça hiçbir neden olmaksizın, tüm canlıları yok edecek bir tufan göndermeye karar vermeleri tarihteki bu noktadadır.

 

Güçlerin hükümdarı, bir nedenle, hükümdarların kararını anlar ve Mezopotamya geleneğinde tanrıların isteğini değiştirmeye çalışan Enki'ye benzer biçimde, onu bozmaya çalışır. Güçlerin başı Nuh'a bir gemi yapmasını ve onu saklamasını söyler – “sen ve senin çocukların ve hayvanlar ve küçükten büyüğe göğün kuşları” (s.156) Norea (ya da metnin bu noktasında yazıldığı biçimiyle Orea) gemiye binmek isteyerek, sahneye çıkar. “O” (Nuh mu? Güçlerin Hükümdarı mı?) onu içeriye almaz. Norea “gemiye üfledi ve onu yakıp kül etti.”

 

Nuh bir gemi daha yapar ve kadının binmesine izin verir.

 

Norea yalnızca iddiacı değil beceriklidir de. Tufandan hemen sonra öykünün en heyecanlı yeri gelir. Hükümdarlar, ayartmak niyetiyle, kadına yanaşırlar. Liderleri Norea'ya, “Annen Havva bize geldi” der. Norea kararsızlık göstermez:

 

“Norea onlara dönüp şöyle dei, “Sizler Karanlığın Hükümdarlarısınız; lanetlenmişsizniz. Benim annemi de tanımazsınız; onun yerine kendi dişi karşılıklarınızı tenırsınız. Çünkü ben sizin torununuz değilim; aksine geldiğim yer Yukarı Dünya'dır” [s.a56-57]

 

Hükümdarlar onu zorla ele geçirmeye kalkıştıklarında, Norea Kutsal Olan'a haykırır. Büyük Melek Eleleth onun için iner ve kitapçık Eleleth'in öyküde daha önce olanları açıklamasıyla sona erer. Norea gerçekte, “Güçlerin kirletemediği bir bakire'dir”

 

Arkhon'ların Esası. Bu adı kim vermişse korkunç etkileyici görünüyor. Sanki "Mohikanların Sonu" falan gibi. Halbuki Arkhon, yunanca yönetici demek. Aslında Kramer'in anlatımı biraz karmaşık. Özellikle Gnostik'lerdeki öyküsel anlatımı bilmeyince anlaşılmaz oluyor. Ancak şurası açık. Dişil öğe gnostiklerde ortodoks hristiyanlardaki gibi bastırılıp üztü çizilmiş değil. Nuh öyküsünde Nuh'un karısı son derece güçlü ve erdemli bir biçimde karşımıza çıkıyor. Havva'nın kızıdır. (öyküsel izleklerin farklı olduğunu hatırlayalım) Ve karanlığın güçlerinin oyununa gelmez.

 

Da Vinci'nin şifresinde anlatılan şey de Gnostik felsefeyle ilgili birşey. Da Vinci'nin Son Yemek tablosundaki havarilerden biri kadındır. Ortodoks hıristiyan anlayış dişil öğeyi arka plana atmıştır. İsa'nın çarmıha gerilmiş olup olmadığı tartışması da Gnostik'ler tarafından yapılan bir başka tartışma. Onlara göre çarmıha gerilen İsa olamaz. Başka birisi, hayali yada benzeridir.

Son Söz

 

Bana göre Nuh destanı büyüleyici bir destandır. Bu destanın tarihi adeta Ortadoğu'nun dinler tarihidir. Dişil/erkek öğelerin öne/arkaya geçişleri, ahlaki tartışmaların ve önem verilen noktaların değişmesi, öykülerin ağırlık noktalarındaki değişimler, kahramanlara yüklenen karakter özellikleri son derece tipiktir. Çeşitli dinlerin ve kültürlerin yapılarına göre öykü biçimnler almıştır. Kramer'in dediği gibi adeta "her biçime kolayca girebilir". Herkes Nuh'da başka şeyler görebilir. Ben insan olma mücadelemizi görüyorum Nuh'ta. Bence biz Nuh'un çocuklarıyız.

 

Ve dinler tarihini merak edenler , enkiyanlık hakkında bilgi sahibi olmak isteyenler birkez birkez ve birkez daha okusunlar bu derlemeyi...

Acaba biryerlerde bir yanlış mı var??

 

not : yazının içinde alıntı yapılan yerler ve kişiler mevcuttur..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...