nevermore Oluşturma zamanı: Kasım 2, 2009 Paylaş Oluşturma zamanı: Kasım 2, 2009 Kurban nedir diye sorunca hemen İbrahim öyküsü anlatılır. Ortadoğu geleneğinde İbrahim biçiminde efsaneleştirilip kutsal kitaplara geçen kurban törenlerinin insan kurban etmeye dayanan bir kökeni olduğunu biliyoruz. Peki bu insan kurbanı törenleri nasıl olurdu ve niye yapılırdı? Kurban'ın kökenine ilişkin yapılan araştırmalar bizi tarım ve bereket tapımlarına götürüyor. İnsan kurban etme törenleri, oruç ve hasat törenleri ile yakından ilişkili. Tarımsal törenlerin Mısır, Suriye ve Mezopotamya'da doğup yayılmış olma ihtimali yüksek kabul ediliyor. Kuzey ve Orta Amerika'da, Afrika'nın bazı yerlerinde, Pasifik adaları ve Hindistan'da bazı kabilelerde de insan kurban edildiğine dair bilgiler var. İlkel insan onu çevreleyen güçlerin bir gün biteceği sıkıntısıyla yaşar. Binlerce yıl, kış gündönümlerinde güneşin tamamen söneceği, ayın bir daha çıkmayacağı, bitkilerin yokolacağı vb. korkularla yaşamıştır. Bu endişeler çok farklı kültürlerde yaşayan insanları ilk yada son ürünleri ve bunlarla birlikte temsili başka şeyleri bu güçleri kontrol eden kutsal güçlere sunmaya sevketmiş. Kurban törenleri hasat döneminde yapılır. Ayrıca ilk başaklar, son başaklar biçilmez, yada tarlada bırakılır, tohum ekenler kadın olur, hatta cinsel semboller kullanılır. Kurban, cinsellik, tarım ve bereket çok yakından ilişkilidir. Azteklerdeki Kurban törenlerinin nasıl yapıldığını anlatmakta fayda var. "Ekinler filizlenir filizlenmez, tarlaya "mısır tanrısını aramaya" gidilir, yani eve bir filiz getirilir ve ona sanki bir tanrıymış gibi yiyecek sunulur. Akşam olunca, bufiliz yiyecek tanrıçası Chikome-coatl'In tapınağına götürülür; tapınakta, genç kızlar toplanmışlar ve ellerinde, geçen yılın hasadından kalmayedi mısır koçanından oluşan, kırmızı kağıda sarılıp üzerine bitki özsuyu serpilmiş bir demek taşımaktadırlar... Bu tören, tanrıçaya övgüyü ve yeni yeni filizlenen ekinin kutsanmasını amaçlar ve bu törenlerde kurban söz konusu değildir. Ancak 3 ay sonra, ekin olgunlaştığında, yeni mısır tanrıçası Xilonen'i temsil edengenç kızın kafası kesilir; bu kurbandan sonra yeni mısır ürünü kutsal olmayan amaçlarla kullanılmaya başlanır; bunun işlevi, büyük olasılıkla, ilk ürün sungusudur. Altmış gün sonra, hasat bitince yine bir insan kurban edilir. Tanrıça Toçi'yi "annemiz" temsil eden bir kadının boynu vurulur ve derisi yüzülür. Rahip, bu deriyi giyer ve baldırdan alınan bir parça deri mısır tanrısı Cinteotl'un tapınağına götürülür; burada başka biri bu deriden kendine maske yapar. Birkaç hafta sureyle, bu rahip, gebe muamelesi görür; çünkü Toci, öldürüldüğünde oğlunda, yani kuru mısırda, tüm kış boyunca yiyecek olarak kullanılacak mısır tanelerinde yeniden doğar. Bu törenler boyunca, savaşçılar geçit yapar (Toci, pek çok Doğu bereket tanrıçası gibi, savaş ve ölüm tanrısıdır aynı zamanda) dans edilir ve sonunda, kral, peşinde tüm halkla, Toci'yi temsil eden kişinin kafasına eline ne geçerse atar ve geri çekilir. Toçi'nin günah keçisi olduğu ve toplumun tüm günahlarını üzerine aldığı anlaşılmaktadır; çünkü deriyi taşıma işini üstlenen kişi, deriyi sınırdaki bir şatoya taşır. ve burada deriyi kolları açık bir biçimde asar. Cinteotl'Un maskesini burada takar. Başka Amerika kabilelerinde örneğin Pavnilerde kurban edilen kızın gövdesi parçalanır ve parçaları tarlalara gömülürdü. Afrikalı bazı kabilelerde de cesedi parçalama ve parçaları ekili tarlalara savurma adeti vardı." (Mircea Eliade, Dinler Tarihine Giriş, sayfa 334-335) Tarım'la ilgili insan kurbanlarına Eliade'nin verdiği bir örneği daha alarak devam edeceğim. Çünkü bu örnekler bugün sürdürülen kurban geleneğindeki bir takım sembolizasyonlara da ışık tutuyor. Örnek çok yakın zamanlarda 19. yüzyılın ortalarında Bengal'de Khondların yaptığı törenlerden. İngiliz efendiler insan kurban etmeyi yasaklayınca Bengel'liler teke veya buffalo kurban etmeye başlamışlar Kurbanlar, yeryüzü tanrıçası Tari Pennu ya da Bera Pennu'ya adanır ve Meriah olarak bilinen kurban ya ailesinden satın alınır ya da kendileri de kurban olan anne ve babadan doğmuştur. Kurbanlar belli dönemlerdeki bayramlarda yada olağanüstü durumlarda gerçekleştirilir, ama kurbanlar her zaman gönüllüdür. Meriahlar, uzun yıllar boyunca mutlu bir biçimde yaşamışlardır ve kutlu varlıklar olarak görülürlerdi; diğer "kurbanlarla" evlenirler ve çeyiz olarak kendilerine bir toprak parçası verilirdi. Kurban töreninden on yada on iki gün önce, kurbanın saçları kesilir ve Khondların inanışlarına göre adak tüm insanlığın iyiliği için olduğundan kurban törenine isteyen herkes katılır. Tarifi imkansız bir orjiden(toplu seks) sonra -tarım ve doğanın üretkenliğiyle ilgili bayramların çoğunda rastlanan bir törendir bu- Meriah, tören alayıyla birlikte, köyden kurban töreni yerine götürülür; burası genelde balta girmemiş bir ormandır. Meriah, kurban edileceği yerde, eritilmiş yağla ve zerdeçalla ovulur ve çiçeklerle süslenir, Meriah tanrıyal özdeşleştirilmiş gibi görünmektedir; çünkü insanlar ona dokunmak için çevresine üşüşürler ve ona yönelik övgüleri tapınma sözlerinden ayırmak oldukça zordur. Halk, kurbanın etrafında müzik eşliğinde dans eder ve toprağa seslenir: "Sana adıyoruz bu kurbanı Tanrım! Bize hayırlı bir hasat, hayırlı bir hava ve sağlık ver!" Sonra kurbana seslenirler: "Seni satın aldık ama seni zorlamadık; şimdi geleneklerimize göre seni kurban ediyoruz, bunda bizim bir günahımız yoktur! Gece boyunca durdurulan orjiler, ertesi sabah yeniden başlar ve öğleye kadar sürer, sonra kurban törenine katılmak için herkes Meriah'ın etrafında toplanır. Kurban etme çeşitli biçimlerde olur: Afyonla uyuşturulan Meriah bağlanıp kemikleri kırılır yada boğulur yada parçalara ayrılır yada kor ateş üzerinde yavaş yavaş yakılır vb. Önemli olan törene katılan herkesin, bayrama temsilcilerini gönderen tüm kasabaların, kurban edilen gövdeden bir parça almasıdır. Rahip, özenle ayırdığı parçaları, kendi paylarını heyecanla bekleyen kasabalara gönderir ve onlar da aldıkları parçayı törenle tarlalara gömerler. Geri kalanlar, özellikle kafa ve kemikler, yakılır ve küller ekinlerin üzerine iyi bir hasat elde etmek için serpilir.(Eliade, agy, s.335-336) Tevrat'ta HASAT BAYRAMLARI ve KURBAN Şimdi Tevrat'a geçelim. Tevrat'ta RAB İbranilere üç bayram yapacaksınız diyor. Bunlardan biri Mısır'dan çıkışla ilgili yapılan "Mayasız Ekmek Bayramı" diğer ikisi ise tarımla ilgili bayramlardır. Tarlaya ektiğiniz ürünleri biçtiğinizde ilk ürünlerle Hasat Bayramı`nı kutlayacaksınız. Yıl sonunda tarladan ürünlerinizi topladığınızda Ürün Devşirme Bayramı`nı kutlayacaksınız. (Mısırdan Çıkış, 23:16) İlk ürünün RAB'ba adanması ile ilgili olarak İlk doğan erkek çocuklarınızın ve hayvanlarınızın hepsini RAB`be adayacaksınız. Çünkü bunlar RAB`be aittir. İlk doğan her sıpanın bedelini bir kuzuyla ödeyin. Bedelini ödemezseniz, boynunu kırın. Bütün ilk doğan erkek çocuklarınızın bedelini ödemelisiniz. (Mısırdan Çıkış, 13:13-14) yada Bütün ilk doğanlar benimdir; ister sığır, ister davar olsun, ilk doğan erkek hayvanlarınızın tümü bana aittir. İlk doğan sıpanın bedelini bir kuzuyla ödeyin. Bedelini ödemeyecekseniz, sıpanın boynunu kıracaksınız. Bütün ilk doğan oğullarınızın bedelini ödemelisiniz. “Kimse huzuruma eli boş çıkmasın. Altı gün çalışacak, yedinci gün dinleneceksiniz. Ekim, biçim vakti bile olsa dinleneceksiniz. İlk buğday biçiminde Haftalar Bayramı*, yıl sonunda da Ürün Devşirme Bayramı* yapacaksınız. (Mısırdan Çıkış, 34:19-22) Çok açık bir şekilde görülüyor ki tarım ve bereket tapımları aynen Tevrat aracılığıyla tek tanrılı dinlere taşınmıştır. Hasat dönemi ile kurbanın ilişkisi burada çok açıktır. Bir başka önemli nokta ise ilk ürünlerin sunulmasıdır. Burda ilk ürün olarak, ilk hasat edilen buğday, ilk doğan sıpa, kuzu yada erkek çocuk, hepsi kastedilir. Tabii çocuk kurban etme çoktan kalkmış olduğu için onun izini çocuk yerine bedelini ödeme biçiminde görüyoruz. Tevrat'ta bu sunuların nasıl yapılacağı uzun uzun, oldukça ayrıntılı bir şekilde, hatta defalarca anlatılır. Israrla vurgulanan birkaç nokta daha var. Örneğin "oğlağı anasının sütünde haşlamayacaksınız" deniyor. Bir de kesilen kurbanı sabaha bırakmayacaksınız yada toplanan "man"ı. Aztek ve Khond'ların ritüellerinde olduğu gibi burda da her bir kuralın, her bir ritüelin anlamı var kuşkusuz. Ben kurbanın sabaha bırakılmaması şeklindeki geleneğin daha önceki dönemlerde kurban etinin hemen tarlaya gömülmesi geleneğinden kaynaklandığını düşünüyorum. "Oğlağı anasının sütünde haşlamamak" için henüz bir yorum yapamadım doğrusu. Bir başka gelenek de kurban etinin dağıtılması ile ilgili. İslamiyetteki kurban bayramında kurban etinin dağıtılmasının da eski geleneklerden kaynaklandığı görülüyor. İnsan kurbanlarında kurban eti dağıtılıp bölgedeki farklı tarlalara gömülüyordu. Eti dağıtmanın da tarlaya gömmenin de nedeni hasadın bereketli olmasını sağlamaktır. "Bereket versin" sözü çok eski olmalı. AZRAİL'İN NİYE TIRPANI VAR..? Şimdi, peki bunların Azrail'le ne ilgisi var diye soracaksınız. Evet ilgisi var. Bunun için önce bütün bu ritüellerin ölülerle ilgisini anlamamız lazım. Aslında atalar(ölüler), ekin ve cinsel hayat arasında o kadar yakın bir ilişki vardır ki, her üçüyle ilgili tapımlar sürekli birbirine karışır. Tarım iki farklı düzlemde ölülerin alanına girer. Birincisi yeryüzüyle dayanışma düzlemidir. Ölürler tohumlar gibi gömülürler, yalnızca onların erişebildikleri bir boyuta geçerler. İkinci düzlem ise bereket aracı olmasıdır, aslında ölüler de tıhumlar gibi yeni bir suret içinde yaşama dönecekleri günü beklerler. Ölülerin ruhlarının yaşamla ilgili herşeye aç olduğu ve bu "yeraltının sakinlerinin" tohumların koruyucusu olduğuna inanılır. Bu yüzden birçok bölgede bu gün bile tohum ekme sırasında uygulanan ritüellerde ölüler anılır. Örneğin ilk tohumlar ölülere ayrılır. Bayramlarda ölülerin anılması, mezarlarının ziyaret edilmesi, onların ruhlarının yatıştırılması gibi görveler yerine getirilir. Eliade'ye göre gizem dinleri ölüler tapımı ile bereket tapımlarının bir sentezinin gerçekleşmesi sonucunda gelişmiştir. "Yılın dirilişi", "ilkbaharın gelişi" kışın cansızlığından yeni yaşamın patlamasıdır. Ölüm/yaşam döngüsünün kritik noktası, ilişki alanıdır. Bu yüzden ölüler dünyası tarım tapımlarında, hasat bayramlarında, kurban törenlerinde çok önemli bir role sahiptir. Öyle ki bazı bölgelerde hasat bayramı ölülerin bayramı haline bile getirilmiştir. Tarım ve cenaze yada ölüm tanrıları incelendiğinde şu ortaya çıkıyor: Genelde bitki ve toprağın bereketiyle ilgili tanrılar aynı zamanda bir ölüm tanrısıdır. Cermen halklarının ölüm tanrısı Odin, aynı zamanda birçok tarım ayinini de bünyesinde toplamıştır. Hinduizm'deki Holika ağaç şeklinde betimlenir ve daha sonra ölülerin ve bitkisel bereketin cini olur. Ayrıca Şiva'nın da hem yokedici hem bereket verici özellikleri olan bir tanrı olduğunu hatırlayalım. İslamiyetteki Azrail, tek tanrıya geçişle tanrıdan meleğe dönüşmüş bir karakter. Kökenini araştırmadım henüz ancak, sembolize edilişi birçok belirgin özellik taşıyor. Bir defa siyah ile sembolize edilir, yani hem toprağın hem ölümün rengini taşır. Allah'ın Adem'i yaratmak için istediği toprağı getiren melektir. Dolayısıyla toprakla ilişkisi öne çıkmaktadır. Figurlerde kullanılan tırpan insan öldürmenin aracı değil hasadın aracıdır. Bütün özellikleriyle Azrail, tarım tapımlarının belirgin izlerini taşımaktadır. TEVRAT'TA GİZLİ İNSAN KURBANI : HABİL Önce Tevrat'taki Kayin ile Habil öyküsünü aktaralım: 1. Adem karısı Havva ile yattı. Havva hamile kaldı ve Kayin'i doğurdu. "RAB'bin yardımıyla bir oğul dünyaya getirdim" dedi. 2. Daha sonra Kayin'in kardeşi Habil'i doğurdu. Habil çoban oldu, Kayin ise çiftçi. 3. Günler geçti. Bir gün Kayin toprağın ürünlerinden RAB'be sunu getirdi. 4. Habil de sürüsünde ilk doğan hayvanlardan bazılarını, özellikle de yağlarını getirdi. RAB Habil'i ve sunusunu kabul etti. 5. Kayin'le sunusunu ise reddetti. Kayin çok öfkelendi, suratını astı. 6. RAB Kayin'e, "Niçin öfkelendin?" diye sordu, "Niçin surat astın? 7. Doğru olanı yapsan, seni kabul etmez miyim? Ancak doğru olanı yapmazsan, günah kapıda pusuya yatmış, seni bekliyor. Ona egemen olmalısın." 8. Kayin kardeşi Habil'e, "Haydi, tarlaya gidelim" dedi. Tarlada birlikteyken kardeşine saldırıp onu öldürdü. 9. RAB Kayin'e, "Kardeşin Habil nerede?" diye sordu. Kayin, "Bilmiyorum, kardeşimin bekçisi miyim ben?" diye karşılık verdi. 10. RAB, "Ne yaptın?" dedi, "Kardeşinin kanı topraktan bana sesleniyor. 11. Artık döktüğün kardeş kanını içmek için ağzını açan toprağın laneti altındasın. 12. İşlediğin toprak bundan böyle sana ürün vermeyecek. Yeryüzünde aylak aylak dolaşacaksın." 13. Kayin, "Cezam kaldıramayacağım kadar ağır" diye karşılık verdi, 14. "Bugün beni bu topraklardan kovdun. Artık huzurundan uzak kalacak, yeryüzünde aylak aylak dolaşacağım. Kim bulsa öldürecek beni." 15. Bunun üzerine RAB, "Seni kim öldürürse, ondan yedi kez öç alınacak" dedi. Kimse bulup öldürmesin diye Kayin'in üzerine bir nişan koydu. 16. Kayin RAB'bin huzurundan ayrıldı. Aden bahçesinin doğusunda, Nod topraklarına yerleşti. Bu öykü aslında birkaç düzlemde ele alınabilir. Birincisi ve en yaygın olanı çiftçi ile avcı(çoban) çekişmesi. Burda çoban olan oğul Habil, çiftçi Kayin (kuranda Kabil) tarafından öldürülür. Katil olan niye Kayin'dir. Burada avcılık(çobanlık)tan yerleşik hayata geçiş ve tarım sembolize edilir. İkinci düzlem ise bizim konumuzu daha da yakından ilgilendiriyor. Çiftçi Kayin, Habil'i tarımı sembolize eden kişilik olarak öldürür. Kayin hem elinde tırpan olan Azrail'dir, kötülüğün sembolüdür hem de toprağı sembolize eden dişiliğin, günahla eşleştirilip bir kez daha mahkum edilmesidir. Habil-Kayin öyküsü bilindiği gibi Sümer efsanesi kökenlidir. Çobanların tanrısı Dumuzi (Temmuz) ve çiftçilik tanrısı Enkindu'nun İnanna ile evlenmek için ona hediyeler sunması öyküsü. İnanna Enkimdu'nun tarımsal hediyelerini değil Dumuzi'nin hayvanlarını kabul eder ve onla evlenir. Hayvan kurbanlarının dayanabileceği bilinen en eski öykü budur sanırım. Ancak Sümer'lerde insan kurbanı yok. İnsan kurbanları Mezopotamya'da çok daha eski dönemlerde kalmış olmalı. İlginç olan Sümerde çiftçi tanrısının yenilmesi, çobanın kazanması. Kutsal olguları araştıranların sık sık karşısına çıkan çelişkili durumlardan biri. Biraz daha yakından bakalım. Tevrat'ta RAB (Sümerde İnanna idi) Kayin'in sunusunu reddeder (Sümerde Enkimdu) , Habil'inkini kabul eder (Sümer'de Dumuzi). Habil ilk doğan hayvanları getirmiştir, toprağın ürünlerini değil. Tevrat burda ortaya bir cinayet çıkarır. Kayin, Habil'i öldürür. Tabii tanrıça İnanna ile evlenme olayı da hikayeden silinir doğal olarak. Ancak bu cinayet öyküsü bence Sümer Kayin-Habil öyküsü dışında bir öyküden buraya kaynatılmış olabilir. Henüz benim bildiğim böyle bir öykü yok. Ancak Tevrat'taki anlatıma dikkatle bakarsak oldukça zengin semboller taşıyan bir başka öykünün varlığını hissedebiliriz. 10. RAB, "Ne yaptın?" dedi, "Kardeşinin kanı topraktan bana sesleniyor. 11. Artık döktüğün kardeş kanını içmek için ağzını açan toprağın laneti altındasın. 12. İşlediğin toprak bundan böyle sana ürün vermeyecek. Yeryüzünde aylak aylak dolaşacaksın." 13. Kayin, "Cezam kaldıramayacağım kadar ağır" diye karşılık verdi, 14. "Bugün beni bu topraklardan kovdun. Artık huzurundan uzak kalacak, yeryüzünde aylak aylak dolaşacağım. Kim bulsa öldürecek beni. 15. Bunun üzerine RAB, "Seni kim öldürürse, ondan yedi kez öç alınacak" dedi. Kimse bulup öldürmesin diye Kayin'in üzerine bir nişan koydu. " Burda dökülen kardeş kanını (kurban edilen insan kabilenin bi kardeşidir aslında) içmek için ağzını açan toprak (kurban toprak tanrısı için yapılır, kurbanın kanı yere akıtılır, eti toprağa gömülürdü) sembolleri oldukça zengindir. Binlerce yıl öncenin insan kurban etme geleneklerini açıkça taşırlar. Kayin cinayeti işleyen kişidir ve cezalandırılması gerekir. Kendisi de cezalandırılmayı kabul eder. Ceza olarak verilen ise şaşırtıcı görünebilir. Kim Kayin'i öldürürse ondan yedi kez öç alınacaktır. Bu anlaşılmaz birşeydir. Ancak Kayin'i gerçek bir kişi olarak değil de kurban edilen insanın sembolü olarak düşünürsek anlaşılır olur. Yani artık insan kurban etme yasaklanmıştır. İnsan öldürenden yedi kez öç alınacaktır. KURAN'DA HABİL_ KABİL Son olarak bu olay Kuran'da nasıl geçiyor ona da bakalım: 27.Onlara Adem'in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar (Allah'a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Onlardan birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: "Seni mutlaka öldüreceğim." (Öbürü de "Allah, ancak korkup-sakınanlardan kabul eder." 28."Eğer beni öldürmek için elini bana uzatacak olursan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim. Çünkü ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım." 29."Şüphesiz kendi günahını ve benim günahımı yüklenmeni ve böylelikle ateşin halkından olmanı isterim. Zulmedenlerin cezası budur." 30.Sonunda nefsi ona kardeşini öldürmeyi (tahrik edip zevkli göstererek) kolaylaştırdı; böylece onu öldürdü, bu yüzden hüsrana uğrayanlardan oldu. 31. Derken, Allah, ona, yeri eşeleyerek kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini gösteren bir karga gönderdi. "Bana yazıklar olsun" dedi. "Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz miyim?" Artık o, pişman olmuştu. 32. Bu nedenle, İsrailoğulları’na şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır. Sonra da meşhur ayet geliyor 33. Allah'a ve Resûlü’ne karşı savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuğa çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri, asılmaları ya da elleriyle ayaklarının çaprazca kesilmesi veya (bulundukları) yerden sürülmeleridir. Bu, dünyadaki aşağılanmalarıdır, ahirette onlar için büyük bir azap vardır. Adem'in oğullarının adı Kuran'da geçmez. Ama oğullar arasındaki bir diyalaog Kuran'ın eki olarak devreye girer. Bundan önce belirtelim ki, Kuran metninde olayın kökenini belirten simgeler atılmış. Örneğin oğulların birinin çiftçi, diğerinin çoban olması, birinin tarımsal ürünler, diğerinin kurbanlık hayvan sunması gibi konunun canalıcı figurleri silinmiştir. Sadece Adem'in iki oğlu kurban sunar ve birininki kabul edilir diğerininki kabul edilmez. Kuran bu detayı silip yerine başka bir detay getirir. Oğullar arasında bir diyalog ortaya çıkar Kuran metninde. Katil olacak olan oğul diğerine öldüreceğini söyler. Diğer oğulun konuşması, cinayet işleyenin cehennemde ikisinin birden günahını çekeceği gibi pasajlar giriyor araya. Tam bu noktada Seyyid Kutub'un tefsirinde öldüren kardeş "kötü kardeş" öldürülen kardeş ise "müslüman kardeş" olmuş nasılsa. Daha sonra öldüren "kötü kardeş" cesedi nasıl saklayacağını bilemez. Bunun için nedense Allah ona bir karga gönderir. Bu noktada Seyyid Kutub ilginç bir yorum yapmış: Kimi rivayetlerde: "Karga, başka bir kargayı öldürdü, veya bir karga ölüsü buldu ya da bir karga ölüsü getirdi. Yere bir çukur açtı. Sonra kargayı oraya gömdü. Bunun üzerine katil yukarıdaki sözü söyledi ve kargadan gördüklerinin aynısını yaptı" denilmektedir. Açıktır ki, katil daha önce bir cesedin gömülüşünü görmemişti. Görseydi bunu yapabilirdi. Bu cesedin yeryüzünde Adem oğullarından ölen ilk kişi olması veya bu katilin daha önce bir ölünün gömülmesini hiç görmemesi şeklinde iki ihtimalin birinden kaynaklanmaktadır. Açıktır ki, katilin pişmanlığı tevbe pişmanlığı değildir. Öyle olsaydı Allah tevbesini kabul ederdi. Pişmanlığı ancak işlediği cinayetin gerekçesiz oluşundan ve karşılaşacağı eziyet, yorgunluk ve üzüntüden kaynaklanmaktaydı. Karganın kendi cinsi kargayı gömmesine gelince... Kimi bunun kargalar arasında bir adet olduğunu kimi de Allah'ın icra ettiği fevkalade bir olay olduğunu söylemiştir. Her iki şekilde de durum değişmez. Canlılara tabiatlarını veren Allah, onlara istediğini yaptırabilir. Bu O'nun gücü dahilindedir.(FIZILAL´IL KUR`AN - Seyyid Kutub) Seyyid Kutub Adem'i ilk insan olarakj düşündüğü için oğlanın "cesedin gömülüşü"nü bilip bilmediği, bunu kargadan mı öğrendiği üzerinde duruyor. Muhtemelen o zamanın Arap dünyasında da ölülerin gömülmesi üzerine anlatılan çok sayıda böyle efsane vardır. Aslında insanların gömülmesi adetinin de toprağa (tarım tanrılarına) kurban verme adeti ile ilişkili bir özelliği olabileceğini düşündürüyor insana. Her toplum ölüleri gömmez çünkü. Eski türklerde ağaç kutsallığından dolayı ağaç üzerinde sergileme vardı örneğin. Ve ÖNEMLİ NOT.. : yukarıdaki yazının tamamı bana ait değildir, alıntı yapılan ve kullanılan kaynaklar belirtilmiştir.., Daha da önemli NOT: amaç kimsenin inanç sistemini yargılamak değil benzerlikleri ve pek göz önünde olmayan konular Yine o dinlerin içerisinde yazanlan ile doğrulayarak anlatmaktır..O yüzden benim dinim ... senin dinin ... tartışması yapmaya gerek yok (UMUYORUM) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
thalese Yanıtlama zamanı: Kasım 2, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 2, 2009 teşekkürler paylaşım için, aynen kurban aslında, insanlara allah için ikramda bulunmaktır, kan akıtmaktır. yoksa kur'anda da dediği gibi" kestiğini kurbanların ne kanları ne de etleri allah'a ulaşır, sadece sizin takvanız allah'a ulaşır" saygılar... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
emir869 Yanıtlama zamanı: Kasım 2, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 2, 2009 Bu arada rastlamışken eklemek istedim. Ülkemizde de ilahiyat profesörleri 1950 lerden itibaren Hz. Adem'in ilk insan olmadığı, o yeryüzüne geldiğinde başka insanlar olduğu ve ademin ilk peygamber olduğu konusunda mutabıklar. Bunu duyunca ben de şaşırdım gerçi ama Dokuz eylül ilahiyat fakültesi dekanı kendi söyledi valla onun yalancısıyım . Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.