KATA Oluşturma zamanı: Mart 1, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Mart 1, 2007 evet bugun tam da K da okudugum gibi...adamın hayatı kadın ve viski..belki bıraz edebıyat:) İntiharcı Çocuğun Son günleri Kendimi görebiliyorum şimdiden bütün o intihar günlerinden gecelerinden sonra canı sıkkın, tapon bir hemşirenin elinde (o da ancak şansım yaver gider, ancak ünlenebilirsem) o kupkuru huzur evlerinin birinden taşınırken... tekerlekli iskemlemde dik dik oturur... gözlerim kafatasımın karanlığına kaymış, neredeyse kör, azrailin göstereceği merhameti beklerken... 'Ne güzel gün değil mi Bay Bukowski? ' 'Yaa, evet öyle...' çocuklar geçer gider, ben yokum bile tatlı kadınlar geçer gider kocaman kızgın belleriyle sımsıcak kalçalarıyla taş gibi kızgın heryerleriyle sevilmek için yalvara yakara geçer gider kadınlar, ben— yokumdur bense. 'Bu üç gündür çıkan ilk güneş Bay Bukowski' 'Yaa, evet, öyle' İşte oturuyorumdur tekerlekli iskemlemde bu kâğıttan daha beyaz, kanı çekilmiş, beyni gitmiş, kumarı kesik, ben, Bukowski bitmiş, gitmiş... 'Ne güzel gün değil mi Bay Bukowski? ' 'Yaa, evet, öyle...' derim, pijamalarıma işerken salyalar akar ağzımdan. İki öğrenci koşarak geçer gider. 'Hey, gördün mü şu moruğu? ' 'Yaa evet, midemi kaldırdı valla! ' bütün o intihar tehditlerinden sonra başka biri intihar etti sonunda yerime... hemşire tekerlekli iskemleyi durdurup bir gül koparır verir elime. anlamam ne olduğunu bile. Bilmemnem olsa farketmez neye yarayıp neye yaramadığına bakınca. Charles Bukowski Bir Sigara Tüttürürsün Hışımla bir sigara tüttürür ve tarafsız bir uykuya dalarsın, uyandığında pencereler ve kederin şafağı karşılar seni, borazanlar yoktur; bir yerlerde, sözgelimi, bir balık- heryeri göz ve kıpırtı- suda oynaşır durur; o balık olabilirdin, orada olabilirdin, suya mahkum, göz olabilirdin, serin ve asılı, gayrı-insan; giy ayakkabılarını, geçir pantalonunu, hiç yolu yok evlat, hiç- olmayan havanın hiddeti, ölü menekşeler misali benzeşmişlerin küçümseyişi; haykır, haykır, bir borazan misali haykır, gömleğini geçir sırtına, kravatını tak, evlat: mandolin gibi hoş bir kelimedir keder, ve enginar gibi tuhaf; keder bir kelimedir ve bir yaşam tarzı; kapıyı aç, evlat; uzaklaş oradan. Charles Bukowski Bir Mizaç Problemi ayın 17'sinin gecesi bütün gece boyunca radyo çaldım komşular alkış tuttu ev sahibem ise kapıyı çalıp şöyle dedi LÜTFEN LÜTFEN LÜTFEN ARTIK BURADAN TAŞIN, çarşafları kirletiyorsun sonra o kan nereden geliyor? asla çalışmıyorsun uzanıp radyo ile konuşuyorsun ve içiyorsun bir de sakalın var bir de her zaman budalaca sırıtıyorsun ve şu kadınları odana getiriyorsun saçını da asla taramıyorsun ayakkabılarını da cilalamıyorsun gömleklerin de hep buruşuk niye buradan ayrılmıyorsun? komşuları mutsuz kılıyorsun lütfen hepimizi mutlu et bize bir iyilik yap ve buradan çek git! canın cehenneme bebeğim, diye anahtar deliğinden tısladım; kiram Çarşamba'ya kadar ödenmiş vaziyette. tanınmayan bir Alman sanatçı tarafından yapılmış suluboya nü bir resmi sana gösterebilir miyim? Onu $ 1000'e sigortaladım. katı yürekli bir şekilde holün sonuna doğru yürüdü gitti. sanattan pek anlamıyor. Onu çıplak görmek isterdim belki de özgürlüğe kavuşmak için resim yapabilirdim. Olmaz mı? Charles Bukowski hoşuma gitti:) -------------------- Kitlelerin Dehası Ortalama insanda Herhangi bir günde herhangi bir orduya yetecek kadar ihanet, nefret, şiddet ve saçmalık vardır. VE Cinayet konusunda En Becerikliler Cinayet Karşıtı vaaz verenlerdir VE Nefreti En İyi Becerenler Sevmeyi Vaaz Edenlerdir VE-SON OLARAK- SAVAŞI EN İYİ BECERENLER BARIŞ VAAZI VERENLERDİR Tanrıyı Vaaz Edenlerin Tanrıya İhtiyacı Var Barış Vaaz Edenlerin Huzuru Yok SEVGİYİ VAAZ EDENLER SEVGİSİZDİR VAAZ VERENLERDEN SAKININ Bilmişlerden Sakıının. DURMADAN KİTAP OKUYANLARDAN Sakının Yoksulluktan Nefret Edenlerden Ya da Gurur Duyanlardan Sakının Övgü Göstermekte Hızlı Davrananlardan SAKININ Karşılığında ÖVGÜ Beklerler Sansürlemekte Hızlı Davrananlardan SAKININ Bilmedikleri Şeylerden Korkarlar Sürekli Kalabalıkları Arayanlardan Sakının; Tek Başlarına Bir Hiçtirler Ortalama Erkekten Ortalama Kadından Sakının Sevgilerinden SAKININ Sevgileri Vasattır, Vasatı Aranır Dururlar Ama Nefretleri Dahiyanedir Nefretleri Seni Beni Herkesi Öldürebilecek Kadar Dahiyanedir. Yalnızlığı İstemezler Yalnızlığı Anlamazlar Kendilerinden Farklı Herşeyi Yoketmeye Çalışırlar Sanat Yaratamadıklarından Sanatıı Anlayamazlar Yaratma Başarısızlıklarını Dünyanın Beceriksizliğine Yorarlar Kendileri Tam Sevemedikleri İçin Senin Sevginin Eksik Olduğuna İNANIR VE SENDEN NEFRET EDERLER Ve Nefretleri Parlak Bİr Elmas Bir Bıçak Bir Dağ Bir KAPLAN Bir Baldıranotu Gibi Mükemmeldir En Usta Oldukları SANATTIR NEFRET! Charles Bukowski 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nickmickyok Yanıtlama zamanı: Mart 1, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 1, 2007 ben sevmem bu adamı.... ama yinede seni K okuduğun için tebrik edebilirim;) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
cherar Yanıtlama zamanı: Mayıs 24, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 24, 2007 Tanrıyı Vaaz Edenlerin Tanrıya İhtiyacı Var Barış Vaaz Edenlerin Huzuru Yok SEVGİYİ VAAZ EDENLER SEVGİSİZDİR VAAZ VERENLERDEN SAKININ Bilmişlerden Sakıının. Bukowski tanrıyı tanıyor;) 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
boggyhillocks Yanıtlama zamanı: Mayıs 24, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 24, 2007 enfes bir başlık..... NASİHATLER yeniden patlarken rüzgar denizden toprak isyan ve kaosla lekelenirken dikkatli kullan seçenek kılıcını unutma 5 yüzyıl veya 20 sene önce bile asil denebilecek şeyler şimdilerde daha ziyade boşa harcanmış eylem oluyor bir kez yaşanıyor yaşam, oysa bir dolu şansı var tarihin insanların aptallığını kanıtlayabileceği öyleyse dikkatli ol derim asil görünen herhangi bir ideal niyet ya da eylem konusunda bu ülkeden yana ol ya da aşktan veya sanattan, sakın kapılma anın yakınlığına yada koparılmış çıçek gibi kuruyacak bir güzelliğe ya da devlete; aşk, evet, ama evlilik görevi gibi değil, ve gözün açık olsun kötü gıda ve aşırı çalışmaya; bir ülkede yaşaman gerekir, evet, ne var ki aşk ne kadının düzenidir ne de ülkenin; acele etme, ve iç gerektiğince ki kalabilesin yarına çünkü içki, içenin yeni bir yaşama şansına ulaştığı bir yaşam tarzıdır, dahası, derim ki mümkün olduğunca yalnız yaşa; çocuk yap yapacaksan ama büyütme zahmetinden kaçınmaya çalış; bedenindeki yada ruhundaki canı almaya çalışmadıkça düşman sesli yada fiziksel küçük tartışmalara girme, sonrada öldür gerekiyorsa; ve ölmek zamanı geldiğinde bencil olma; masrafsız olduğunu düşün ve gittiğin yeri; ne utanç izi olsun ne başarısızlık hüzün çağrısı patlarken rüzgar denizden akıp gider zaman yumuşak huzurla yıkayarak kemiklerini charles hank bukowski CHARLES BUKOWSKİ Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
cherar Yanıtlama zamanı: Mayıs 24, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 24, 2007 Güneşin Yüzü günesin yüzü denli muhtesemdir bogalar ve bayat kalabaliklar için öldürseler de onlari, bogadir atesi yakan, her ne kadar korkak bogalar da varsa da korkak matadorlar ve korkak erkekler gibi, genel olarak boga saftir ve saf ölür sembollerden, hiziplerden ya da sahte asklardan uzak, ve onu sürükleyip götürdüklerinde ölen bir sey olmaz, bir sey geçmistir ve neticede kokusmus olan, dünyanin kendisidir. Charles Bukowski Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Eylül 18, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 18, 2007 Evet Evet Tanrı aşkı yarattığında çoğu insana yaramadı Tanrı köpekleri yarattığında köpeklere yaramadı Tanrı bitkileri yarattığında eh işte idare ederdi Tanrı nefreti yarattığında standart bir hizmete kavuştuk Tanrı beni yarattığında beni yaratmış oldu Tanrı maymunu yarattığında uyuyordu zürafayı yarattığında sarhoştu uyuşturucuları yarattığında kafası kıyaktı ve intiharı yarattığında bunalımdaydı senin yatakta uzanmış halini yarattığında ne yaptığını biliyordu sarhoştu ve kafası kıyaktı ve sonra dağları ve denizi ve ateşi aynı anda yarattı bazı hataları oldu ama senin yatakta uzanmış halini yarattığında tüm Kutsal Evren' in üzerine boşaldı Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Kasım 12, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 12, 2007 karakutu tvye tşk ler:) Bu şiir caddelerde ve lağımlarda Azizlerle, kahramanlarla, dilencilerle, delilerle Dolu bir şehir gibidir Basmakalıp sözleri ve içkiyle, yağmurla ve şimşekle Ve kuraklık mevsimleriyle doludur Şiir savaştaki bir şehirdir Bir şiir, saati “niyeİİ? diye sorgulayan bir şehirdir Bir şiir yanmakta olan bir şehirdir Bir şiir silahlar altındaki bir şehirdir Berberleri alaycı sarhoşlarla dolmuştur Bir şiir öyle bir şehirdir ki, tanrı, sokaklarında Leydi Godiva gibi çıplak dolaşmaktadır Burada geceleri köpekler havlamakta ve bayrağı kovalamakta Bir şiir şair dolu bir şiirdir Çoğu birbirlerine benzemekte ve birbirlerini kıskanmakta Ve ağızlarda acı bir tad... Bir şiir artık bu şehir olmuştur En yakın yerden 75 kilometre uzaklıkta, Sabah saat 9.09’u Ağızda hala o içki ve sigara tadı Etrafta ne polis ne aşıklar vardır, sokaklarda dolaşan Bu şiir, bu şehir kapılarını kapamakta Barikatlar kurulmakta, hem her yer bomboş Gözyaşları olmaksızın vatan tutulmakta Acımaksızın yaşlanmakta Bu kayalar kadar sert dağlar Okyanus lavanta alevi misali Bir ay ki büyüklüğün yoksulluğu misali Kırık pencereden gelen ufak bir melodi Bir şiir bir şehir, bir şiir bir millet Bir şiir ki dünyanın ta kendisi Ve şimdi de bunu camın altına sıkıştırıyorum Çünkü şimdi sıra çılgın editörün tetkikinde Ve bu gece, gece başka bir yerde Uçuk gri renkteki kadınlar sıra beklemekte Trompetler insanları darağacına davet ederken Küçük insanlar da beceremedikler şeyler hakkında Atıp tutmaktalar. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
dunbar Yanıtlama zamanı: Kasım 12, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 12, 2007 mükemmel....adamım Cobain'in en sevdiği yazar....şiir, şehir..... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Kasım 26, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 26, 2007 aradan yaklaşık br yıl geçti..boş sokağı incelerken aklıma geldin.. kayıtsızlığındaki asaletin beynime kazınmış sankı...hangi kayıp diyarında uykudasın su an?...bilmiyorum rüyanda onlardan mı diye anıyorsun beni,önünden geçen bir siluet sadece...oysa aklımdaydın hep...gidişinden sonra gelebildim yanına,daha erken olmalıydı zıyaretım... belki baska bı yerde ve zamanda...ve başka bir şekilde... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
birunsatan Yanıtlama zamanı: Aralık 13, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 13, 2007 Edebi Bir Aşk onu her nasılsa yazışma ya da şiir veya dergiler yoluyla tanıdım ve bana tecavüz ve şehvet konulu çok seksi şiirler yollamaya başladı, ve işin içine biraz da entellektüellik karışınca biraz kafam karıştı ve arabama atlayıp Kuzey'e sürdüm; uykusuz, akşamdan kalma, yeni boşanmış, işsiz, yaşlanmış, yorgun, beş on yıldır çoğunlukla uyumak ister bir halde, sonunda moteli buldum küçük güneşli bir kasabada toprak bir yol üzerinde ve orda oturup bir sigara tüttürdüm düşündüm, gerçekten delirmiş olmalısın diye, ve bir saat geç çıktım kadınla buluşmaya, epey yaşlıydı, nedense benim kadar, pek seksi değildi ve bana çok sert, ham bir elma verdi kalan dişlerimle çiğnediğim; adı konulmamış bir hastalıktan ölüyormuş astım gibi bir şeyden, ve sana bir sır vermek istiyorum dedi, ben de biliyorum; bakiresin,35 yaşındasın, dedim. ve bir defter çıkardı, on-oniki şiir: bir ömürlük çalışma ve okumak zorunda kaldım ve anlayışlı olmaya çalıştım ama çok berbattılar. sonra onu bir yere götürdüm, boks maçlarına ve ellerini kenetleyip dumanın içinde öksürdü ve etrafına bakınıp durdu bütün insanlara ve sonra da boksörlere. sen hiç heyecanlanmazsın, değil mi? , dedi ama o gece tepelerde epeyce heyecanlandım, ve onunla iki-üç kere daha buluştum şiirlerinin bazılarında yardımcı oldum ve dilini boğazımın yarısına kadar soktu ama ondan ayrıldığımda hala bakireydi ve berbat bir şair. düşünüyorum da bir kadın açmamışsa bacaklarını 35 yıl iş işten geçmiştir aşk için de şiir için de. .................................................. Dilenmek çoğumuz gibi, o farklı işlere girip çıktım ki, midem deşilmiş ve bağırsaklarım rüzgara fırlatılmış gibi hissediyorum kendimi. iyi insanlar da tanıdım bu işlerde öbür tür de. ama birlikte çalıştığım insanları düşününce- aradan on yıl geçmesine rağmen- ilk aklıma gelen Karl oluyor. Karl'ı hatırlıyorum: yaptığımız iş belden ve boyundan askılı önlük giymeyi gerektiriyordu. ben Karl'ın çömeziydim. 'kolay bir işimiz var', demişti bana. her sabah yöneticilerden biri geldiğinde Karl hafifçe öne eğilip gülümser, başını hafifçe sallayarak onu selamlardı: 'günaydın Doktor Stein', 'günaydın Bay Day' ya da Bay Night, kadın bekarsa 'günaydın, Lilly' ya da Betty ya da Fran. ben tek kelime etmezdim. Karl bundan rahatsızlık duyuyordu, bir gün beni kenara çekti: 'bana bak, böyle bir işi başka nerede bulacaksın? iki saatlik öğle paydosumuz var.' 'bulamam herhalde...' 'kesinlikle, senin benim gibiler için bundan iyisi can sağlığı..' bir şey demedim. 'tamam, önceleri zor gelir insana köpeklenmek benim için de kolay olmadı ama bir süre sonra önemli olmadığını keşfettim kabuğum çıktı. artık kabuğum var, anladın mı? ' baktım ona, gerçekten vardı kabuğu, yüzünde de bir tür bulanıklık vardı gözleri anlamsız bakıyordu, boş ve kayıtsız; yıllanmış, yıpranmış bir deniz kabuğuna bakıyordum. birkaç hafta geçti hiçbir şey değişmedi: Karl hiç sektirmeden herkesi saygı ile selamlıyor, gülümsüyor, rolünü mükemmel oynuyordu. ölümlü olduğumuz aklına hiç gelmiyordu herhalde ya da daha büyük tanrıların bizi izliyor olabileceği. ben işimi yaptım. sonra, bir gün, Karl beni kenara çekti yine. 'bak, Doktor Morely benimle senin hakkında konuştu.' 'evet? ' 'senin neyin olduğunu sordu bana? ' 'sen ne dedin? ' 'genç olduğunu söyledim.' 'teşekkür ederim.' maaşımı alır almaz istifa ettim ama yine benzer işler buldum yeni Karl'larla karşılaştım ve sonunda hepsini bağışladım ama kendimi asla: ölümlü olmak bazen insanı tuhaf neredeyse çalıştırılamaz ve son derece iğrenç kılar- hür teşebbüsün kölesi değil. ................................................ ETKİ VE TEPKİ En iyilerimizin sonu genellikle kendi ellerinden olur sırf uzaklaşmak için, ve geride kalanlar birinin onlardan uzaklaşmayı neden isteyebileceğini bir türlü tam olarak anlayamazlar. ...................................................... biraz uzun oldu ama kusura bakmiyceniz artık:) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Ocak 17, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 17, 2008 BAZILARI DELİRMEZ bazıları hiç delirmez ben, bazen koltuğun arkasında 3-4 gün boyunca yattığım olur orda bulurlar beni melaikeymiş derler sonra gırtlağımdan aşağı şarap döküp göğsümü ovarlar yağ serperler üzerime sonra kükreyerek kalkarım atıp tutar, köpürürüm onlara ve evrene küfreder bahçeye kadar kovalarım sonra kendimi çok iyi hisseder tost ve yumurtanın başına otururum bir şarkı mırıldanıp aniden pembe besili bir balina gibi sevimli olurum bazıları hiç delirmez ne korkunç hayat sürüyorlardır allah bilir CHARLES BUKOWSKİ MAHVOLMUŞ HAYATLAR 'aynı kadınla iki kez evlenerek hayatımı mahvettim'demiş William Saroyan. hayatlarımızı mahvedecek bir şeyler her zaman vardır, William, neyin veya kimin bizi önce bulduğuna bakar, mahvolmaya hep hazırızdır. mahvolmuş hayatlar olağandır bilgeler için de ahmaklar için de. ancak o mahvolmuş hayat bizimki olduğunda, işte o zaman farkına varırız intiharların,ayyaşların,hapisane kuşlarının,uyuşturucu müptelaları ve benzerlerinin. varoluşun menekşeler kadar, gökkuşağı kasırga ve tamtakır mutfak dolabı kadar olağan bir parçası olduklarının. CHARLES BUKOWSKİ 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Ekim 14, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 14, 2008 Onlar ve Biz ön balkonda oturmuş konuşuyorlardı: hemingway, faulkner, t.s. elliot, ezra pound, hamsun, wally stevens, e.e. cummings ve birkaçı daha. “baksana” dedi annem “şunları susturamaz mısın?” “hayır,” dedim. “boş konuşuyorlar,” dedi babam, “kendilerine iş bulsalar iyi ederler.” “işleri var onların,” dedim. “bok var,” dedi babam. “kesinlikle,” dedim. faulkner girdi içeri sendeleyerek dolapta bir şişe viski buldu ve sendeleyerek çıktı. “korkunç bir insan,” dedi annem. sonra kalkıp balkonu gözetledi. “bir de kadın var aralarında,” dedi, “ama daha çok erkeğe benziyor.” “gertrude o,” dedim. “kasılıp duran biri var bir de,” dedi, “üç kişiyi birden marizleyebileceğini söylüyor.” “o ernie,” dedim. “ve sen,” dedi babam, “onlar gibi olmak istiyorsun, öyle mi?” “onlar gibi değil,” dedim, “onlardan biri.” “lanet bir iş bulacaksın kendine, anladın mı?” “kapa çeneni,” dedim. “ne?” “’kapa çeneni’dedim, bu adamları dinliyorum.” babam karısına baktı: “bundan böyle oğlum yok benim!” “umarım,” dedi annem. faulkner sendeleyerek girdi içeri yine. “telefon nerde?” diye sordu. “n’apıcan telefonu?” dedi babam. “biraz önce ernie çifteyle beynini dağıttı,” dedi. “gördün mü bu adamların başına ne geldiğini?” diye bağırdı babam. yerimden yavaşça kalkıp bill’e telefonun yerini gösterdim. Palmiye Yaprakları Los Angeles'ta 1973'ü 74'e bağlayan geceyarısı saat tam 12:00'de penceremin dışındaki palmiye yapraklarına yağmur yağmaya başladı komalar ve havai fişekler çınladı ve gök gürledi. ışıklan söndürüp yorganı üstüme çekmiş ve yatmıştım akşam dokuzda - neşeleri, mutlulukları, çığlıkları, kâğıt şapkaları. arabaları, kadınları, amatör sarhoşları... Yeni Yıl arifesi hep korkutmuştur beni yaşam ne anlar ki yıllardan. şimdi kornalar havai fişekler ve gökgürültüsü sustu . . . her şey beş dakika içinde sona eriyor ... sadece yağmuru duyuyorum palmiye yapraklarında, ve düşünüyorum, insanları asla anlayamayacağım, ama yaşayıp atlattım işte. Charles Bukowski Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Ekim 28, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 28, 2008 Buhran çok fazla çok az ya da çok geç çok şişman çok zayıf ya da çok kötü kahkaha ya da gözyaşı ya da kusursuz kayıtsızlık nefret edenler sevenler ellerindeki şarap şişelerini sallayarak önlerine çıkanları süngüleyip kadınların ırzına geçen ordular ya da ucuz bir pansiyon odasında Marilyn Monroe'nun fotoğrafıyla yaşayan bir ihtiyar o denli büyük ki dünyadaki yalnızlık onu saatin kollarının ağır hareketlerinde bile görebilirsiniz. o denli büyük ki dünyadaki yalnızlık onu Vegas'ta, Baltimore'da ya da Münih'te yanıp sönen neon ışıklarında görebilirsiniz. insanlar yorgun, hayat tarafından cezalandırılmış, ya sevgiyle ya da sevgisizlikle sakatlanmış. yeni hükümetlere ihtiyacımız yok yeni devrimlere ihtiyacımız yok yeni kadınlara ihtiyacımız yok yeni yollara ihtiyacımız yok şevkate ihtiyacımız var. müşfik davranmıyoruz birbirimize. müşfik davranmıyoruz. korkuyoruz. nefretin gücü simgelediğini sanıyoruz. cezalandırmanın sevgi olduğunu. daha az sahte bir eğitim bize gereken daha az kural daha az polis ve daha iyi öğretmenler. bir odada bir başına acı çeken öpülmemiş dokunulmamış bir başına bitki sulayan olsa da çalmayacak bir telefondan yoksun insanın dehşetini unutuyoruz. müşfik davranmıyoruz birbirimize müşfik davranmıyoruz birbirimize müşfik davranmıyoruz birbirimize boncuklar sallanır, bulutlar örter köpekler gül bahçesine işer bir çocuğun kafasını koparır cani dondurma külahından bir ısırık alır gibi okyanus bir gelip bir giderken anlamsız bir ayın esaretinde. müşfik davranmıyor insanlar birbirine.Charles Bukowski Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Şubat 18, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 18, 2009 Bir Dahiye Rastladım bugün trende bir dahiye rastladım 5-6 yaşlarında, yanıma oturdu ve tren kıyı boyunca ilerlerken okyanusa geldik sonra bana bakıp hiç de güzel değilmiş, dedi. bunu ilk defa o gün farkettim. C.Bukowski Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Sally Yanıtlama zamanı: Nisan 10, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 10, 2009 Sadece sıkıcı insanlar sıkılır. Sadece yanlış bayraklar dalgalanır. Size Tanrı olmadılarını söyleyen insanlar aslında aksini düşünürler. Tanrı başarısızlıkların bir icadıdır. Tek cehennem bulunduğun yerdir. Dallas'tan geçtim ve Pasadena'da aylaklık ettim. Anam ağlamadı çünkü ağlatacak kimse yoktu. İki boy aynasını tuzla buz ettim ve beni hâlâ arıyorlar. İnsanın asla girmemesi gereken mekânlara girdim. Acımasızca dövülüp ölü diye bırakıldım. Kafatasımda cop darbelerinden oluşmuş bir sürü yumru var. Melekler korkudan altlarına kaçırdılar. Harikulade bir insanım. Siz de öylesiniz. O da öyle. Güneşin sarı nabzı ve dünyanın görkemi de. (kaybedenin önde gideni) En iyi adamlar yalnızken güçlüdür seçimini zekice yapmak yarilamaktir zafere giden yolu; diger yarisi kayitsizlikla fethedilir. bir yanda istedigin her seyi söyleyebilirsin, öte yanda mecbur degilsin. ben bir sekilde ikisini de yapmayi becerdim. bu yüzden benimle bir sorununuz varsa size aittir. Kendimizde açtığımız yaralar benim için birini terk etmeseydiniz ya da biri sizi terk etmeseydi hiçbirinizi tanıma fırsatı bulamayacağımı anlıyorum şimdi– o berbat gecelerle birlikte anımsanan iyi gecelere içiyorum; işler yolunda gittiğinde herkes kadar mutlu olabildik ve bana sunabileceğinizin en iyisini sunduğunuz için hepinize müteşekkirim; yüreğimde yaşamaya devam edeceksiniz ve bir yerlerde bir cennet varsa şayet bir gün hepiniz orada olacaksınız büyük beyaz köpekbalığı esarette şaşkın gözlerle, şaşkın aptal gözlerle sonsuza dek dönüp dururken. Suda yan ateşte boğul "hiçbir şeyin önemi yok bir yatakta debelenmekten başka ucuz hayaller ve bir birayla yapraklar ölürken ve atlar ölürken ve ev sahipleri koridorlarda dikmiş gözlerini bakarken; canlıdır müziği çekilmiş perdelerin, sinek sürüleri ve patlamalar sonsuzunda son insan’ın mağarası; hiçbir şeyin önemi yok sızdıran lavabodan başka, boş şişeden,keyiften, kıstırılmış bıçaklanmış ve traş edilmiş gençlikten başka, kendisine sözcükler öğretilip ölsün diye arkası yastıkla desteklenmiş gençlikten başka." Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Witch Of Rain Yanıtlama zamanı: Ağustos 25, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 25, 2014 r e b o u n d . genellikle, dedi, ayrılık ertesi, ruhunun veya ruhunun olduğu yerde olması gereken şeyin kafasının koparıldığı duygusu ile öylece otururken telefon çalar veya kapı vurulur ve yepyeni ve ferahlatıcı bir kadın bulursun karşında. yukardan bir işaret yollanmıştır sana sanki ve ordadırlar en çekici halleri ile hayatına girmeye hazır. ve kabullenirsin hiçbir şey bir daha ters gidemezmiş gibi, ikinci bir fırsat hakedilmediği halde bir fırsat tanınmıştır, o ilk kahkahalar, bir kez daha o ilk sihir. kim tasarlamışsa bu işi tilkinin gözüne şahinin çabukluğuna ve korkunç bir mizah duygusuna sahipmiş. öte yandan, dedim, her zaman öyle olmuyor. haklısındır umarım, diye karşılık verdi, dinlenmeye ihtiyacım var. b u k o w s k i . Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Witch Of Rain Yanıtlama zamanı: Ağustos 25, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 25, 2014 J a n e ' için. çimen altında geçen 225 günden sonra benden daha çok şey biliyor olmalısın. kanını emip bitireli epey oldu, artık bir sepette kuru bir çubuksun. bu işler böyle mi oluyor? bu odada aşk saatlerini hala gölgeleri var. bırakıp gittğinde aşağı yukarı herşeyi alıp gittin. geceleri beni ben olmaya koymayan kaplanların önünde diz çöküyorum. senin sen olman asla bir daha olmayacak. kaplanlar beni buldular ama artık umurumda bile değil. b u k o w s k i . Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Witch Of Rain Yanıtlama zamanı: Ağustos 25, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 25, 2014 ... sera etkisi deyin ne derseniz deyin eskisi gibi yağmıyor işte yağmur. özellikle büyük kriz zamanındaki yağmurlar geliyor aklıma. kuruş para yoktu ama bolbol yağmur vardı. öyle bir gece veya bir gün değil, 7 gün ve 7 gece YAĞARDI ve Los Angeles'in yağmur ızgaraları bu kadar çok yağmuru emebilecek şekilde yapılmamıştı ve yağmur KALIN ve KARARLI ve DÜZENLİ yağardı ve damlaların çatılara çarpışını oradan da oluk oluk toprağa akışını DUYARDINIZ ve DOLU, büyük BUZDAN KAYALAR patlayan oraya buraya saçılan havada uçuşan; ve yağmur kısaca DURMAZDI ve bütün çatılar akardı - evin her tarafına tencereler, kapkacaklar serilir TIP TIP sesleri bütün eve yayılırdı; ve kaplar boşaltılır, boşaltılır ve tekrar boşaltılırdı. kaldırımların üstünden geçerdi yağmur, bahçelerin içinden; ve merdivenleri tırmanıp evlere girerdi. el bezleri vardı, banyo havluları, ve yağmur genelde tuvaletlerden girerdi: köpüre köpüre, kahverengi, küçük girdaplarla ve külüstür arabalarla dolu olurdu sokaklar güneşli bir günde marş basmayan arabalarla, ve işsiz adamlar sanki canlılarmış gibi duran o eski arabaların can çekişmelerine bakarlardı pencereleri önünden; işsizler, yenik bir zamanın yenik insanları hapsolurdu evlerine karıları ve çocukları ve kedi köpekleriyle. kediler ve köpekler dışarı çıkmamak için diretir evin garip garip yerlerine pisliklerini bırakırlardı. işsiz adamlar bir zamanlar güzel olan karılarıyla evde tıkılıp kalmış olmaktan çıldırırlardı. korkunç tartışmalar yaşanırdı haciz ihtar mektupları kondukça posta kutularına. yağmur ve dolu, bezelye kutuları, yavan ekmekler; kızarmış yumurta, rafadan yumurta, haslanmış yumurta; fıstık ezmesi sandviçleri, ve her tencerede görünmez bir tavuk. babam, kesinlikle iyi biri olmayan babam her yağmurda, en iyi ihtimalle, annemi döverdi, kendimi üzerlerine atardım, bacaklar, dizler, çığlıklar ta ki birbirlerinden ayrılana kadar. "Gebertic'em seni, " bağırırdım "Bi' kez daha vurursan ona öldürürüm seni!" "Çabuk bu ****** çocu'unu çıkar burdan!" "hayır, Henri, annenin yanında kal!" evet, bütün evler kuşatma altındaydı fakat sanırım bizim evdeki dehşet ortalamanın üstündeydi. ve geceleri uyumaya çalıştığımızda yağmur yağmaya devam ederdi ve karanlıkta suların odama girmemesi için cesurca direnen penceremden ayın yağmur sularıyla bulanık görüntüsünü seyrederken Nuh'u hayal ederek ve Gemisini tekrar oluyor galiba diye düşünürdüm. hepimiz düşünürdük bunu. ve sonra, birdenbire, dinerdi yağmur. galiba hep sabaha doğru 5, 6 sularında dinerdi, huzur çökerdi her yere, ama tam bir sessizlik değil çünkü hala devam ederdi tip tip tip sesleri ve sonra sis ve duman dağılırdı ve sabah 8'de gözleri kamaştıran sapsarı bir güneşışığı düşerdi yeryüzüne, Van Gogh sarısı - çılgın, köredici! ve ardından sağanaktan kurtulan çatı olukları güneş altında genleşmeye başlardı: PENG!PENG!PENG! ve herkes kalkıp dışarı bakardı hala yağmuru içine çeken bahçeler hiç bu kadar yeşil olmamış bir yeşil içinde ve kuşlar bahçelerde deli gibi cıvıldayan kuşlar, 7 gün 7 gecedir yere konup da adamakıllı bir şey yiyememiş tohum yemekten bıkmış kuşlar solucanların toprak üstüne çıkmasını beklerlerdi, yarı boğulmuş solucanların. kuşlar solucanları önce topraktan çekip havaya kaldırır sonra da midelerine indirirlerdi; karatavuklar ve serçeler olurdu. karatavuklar serçeleri uzaklaştırmaya çalışır ama serçeler, açlıktan delirmiş, daha küçük ve çabuk, kendi paylarını kotarırlardı. erkekler verandada durur sigaralarını içerlerdi, şimdi kapı kapı dolaşıp büyük olasılıkla hiç bir kapı ardında bulamayacakları bir iş arayacaklarının, büyük olasılıkla çalışmayacak arabalarını çalıştırmaya uğraşacaklarının bilincinde. ve bir zamanlar güzel olan karıları banyoya girer saçlarını tarar, makyajlarını yapar, dünyalarını tekrar biraraya getirmeye çalışırlardı, onları saran korkunç mutsuzluğu unutmaya çalışarak, kahvaltı için ne hazırlasam diye telaşlanarak. ve radyo okulların açıldığını söylerdi. ve ardından işte ben yine okul yolundaydım, yollarda kocaman su gölcükleri, tepemde yeni bir dünya gibi güneş, evde annemler, okula zamanında vardım. Bayan Sorenson bizi "bugün tenefüs yok, yerler çok ıslak" diyerek karşıladı. çocuklar "AOF" bağırdı bir ağızdan. "fakat tenefüs saatinde çok farklı birşey yapacağız," dedi, "ve çok zevkli bir şey!" hepimiz merak ettik bu çok zevkli şeyin ne olduğunu ve o iki saat Bayan Sorenson dersini anlatmaya devam ederken bir türlü geçmek bilmedi. Küçük kızlara baktım, çok tatlı ve temiz ve dikkatli görünüyorlardı, uslu ve dik oturuyorlarken sıralarında ve saçları Kaliforniya güneşi altında çok güzeldi. sonra tenefüs zili çaldı ve hepimiz eğlenceyi beklemeye koyulduk. ardından Bayan Sorenson sınıfa seslendi: "şimdi ne yapacağız biliyor musunuz, birbirimize yağmur sağanağı sırasında neler yaptığımızı anlatacağız! en ön sıradan başlayıp arka sıralara doğru devam edeceğiz! hadi Michael, sen başla!..." ve hepimiz hikayelerimizi anlatmaya başladık, Michael başladı ve herkes sırayla kalkıp devam etti, ve sonra farkettik ki hepimiz yalanlar söylüyorduk, tamamen yalan sayılmaz ama çoğunlugu yalandı ve oğlanlardan bazıları pis pis gülmeye başladığında kızlar onlara kötü bakışlar fırlattı ve Bayan Sorenson "tamam!" diye bağırdı "tam bir sessizlik istiyorum! Siz merak etmeseniz de ben neler yaptığınızı öğrenmek istiyorum!" böylece biz de hikayelerimize devam ettik ve hepsi de hikayeydi. bir kız gökkuşağı ilk çıktığında bir ucunda Tanrı'nın yüzünü gördügünü söyledi. bir tek hangi ucu olduğunu söylemedi. bir oğlan oltasını pencereden sarkıtıp bir balık yakalayıp kedisini beslediğini söyledi. hemen hemen herkes bir yalan uydurdu. gerçek fazla acı ve utandırıcıydı. sonra zil çaldı ve tenefüs bitti. "teşekkür ederim," dedi Bayan Sorenson, "hepsi çok hoştu. yarına kadar yerler kurur ve kullanılabilecek hale gelir." çocuklardan bir gürültü koptu. küçük kızlar dimdik ve uslu oturuyorlardı, çok tatlı ve temiz ve dikkatli, saçları dünyanın bir daha asla göremeyeceği bir güneşin ışıkları altında çok güzel görünüyordu. ve .... C h a r l e s B U K O W S K I . Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Witch Of Rain Yanıtlama zamanı: Ağustos 25, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 25, 2014 m a h v o l m u ş h a y a t l a r . 'aynı kadınla iki kez evlenerek hayatımı mahvettim' demiş William Saroyan. hayatlarımızı mahvedecek bir şeyler her zaman vardır, William, neyin veya kimin bizi önce bulduğuna bakar, mahvolmaya hep hazırızdır. mahvolmuş hayatlar olağandır bilgeler için de ahmaklar için de. ancak o mahvolmuş hayat bizimki olduğunda, işte o zaman farkına varırız intiharların,ayyaşların,hapisane kuşlarının,uyuşturucu müptelaları ve benzerlerinin. varoluşun menekşeler kadar, gökkuşağı kasırga ve tamtakır mutfak dolabı kadar olağan bir parçası olduklarının. c h a r l e s b u k o w s k i . * tümünü gri'ye boyamak istediğim bir şiir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Witch Of Rain Yanıtlama zamanı: Ağustos 25, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 25, 2014 Siz aşk nedir bilmezsiniz dedi Bukowski Ben elli bir yaşındayım bir bakın bana Genç bir güzele aşığım Kötü saplandım bu işe ama O'nun da hali kötü Fakat olacaksa böyle olsun Kanlarına giriyorum onların ve kurtulamıyorlar benden Herşeyi deniyorlar kaçmak için Ama sonunda hep geri dönüyorlar Hepsi geri dönmüştür bana Ama gördüğüm bir tanesi dışında Ağlamıştım ardından Ama kolay ağlardım o zamanlar . Çocuklar sert içkileri yaklaştırmayın yanıma Acımasız oluyorum o zaman Burada oturuyor bütün gece Bira içebilirim siz hippilerle birlikte Bu biradan on beş litre içerim ve Bana mısın demem, su gibi gelir bana Ama bir defa koklatın sert içkileri Pencereden dışarı atmaya başlarım insanları Kim olursa olsun fırlatırım dışarı Bunu yaptım daha önce Ama siz aşk nedir bilmezsiniz Bilmezsiniz çünkü hiç aşık olmamışsınızdır İşte iş bu kadar basit Genç bir fıstık buldum şimdi, öyle güzel ki.. Bukowski diyor bana, Bukowski diyor o minicik sesiyle Bense ne var diyorum Ama aşk nedir bilmezsiniz siz Size ne olduğunu anlatıyorum ama dinlemiyorsunuz Aşk buraya kadar gelip kıçınızı dürtse Bu odada içinizden birinin ruhu duymaz Şiir okuma toplantılarının boktan bişey olduğunu düşünürdüm Bana bak ben elli bir yaşındayım ve çok dolaştım Boktan diyorsam öyledir Ama sonra dedim ki kendime Bukowski Aç kalmak daha boktan Sonuçta işte buradasın ve hiçbirşey olması gerektiği gibi değil O adam neydi adı Galway Kimel Bir dergide resmini gördüm Yakışıklı bir suratı var ama öğretmen Tanrım düşünebiliyor musunuz Eyvah sizler de öğretmensiniz Size de küfrediyor oluyorum o zaman Hayır o adamın adını hiç duymadım Ne de ötekinin, hepsi birer asalak Belki egom yüzünden artık çok fazla okumuyorum Ama, şu ünlerini beş altı kitap üstüne Kuran insanlar var ya, Hepsi birer asalak Bukowski diyor bana bu kız Niçin klasik müzik dinliyorsun bütün gün Sizi şaşırttım değil mi Benim gibi kaba ayyaş birisinin Klasik müzik dinleyeceğini düşünmezdiniz Brahms, Rachmaninoff, Bartok, Tdeman Kahretsin burada yazamıyorum Çok fazla sessiz, çok sayıda ağaç var burada Şehirleri severim, en uygun yerler benim için Her sabah koyarım klasik müziğimi Ve oturup yazı makinemin başına Bir puro içerim bakın işte böyle Ve Bukowski derim sen şanslı bir adamsın Bukowski bu belaların hepsini atlattın Ve sen şanslı bir adamsın Ve mavi duman yayılır masamın üstüne Ve pencereden dışarı Delengpre Caddesi'ne bakarım Ve derin nefes alır ve yazmaya başlarım Bukowski işte yaşam budur derim kendi kendime Yoksul olmak iyidir, basur olmak iyidir, aşık olmak iyidir Ama siz nasıl birşey olduğunu bilmezsiniz Sevgilimi görseydiniz ne dediğimi anlardınız Buraya gelince baştan çıkacağımı düşündüm Tam böyle olacağını bildi, böyle olacağını bana söylemişti Allah kahretsin ben elli bir yaşındayım o ise yirmi beşinde Birbirimize aşığız ve o beni kıskanıyor, Tanrım bu güzel birşey Buraya gelip baştan çıkarsam, gözlerimi oyacağını söylemişti Alın işte aşk sizlere İçinizden hangisi bilir böyle birşeyi Sizlere birşey söylemeliyim Öyle adamlarla tanıştım ki hapishanede Üniversitelere ve şair toplantılarına giden İnsanlardan çok daha fazla yol-yordam bilen insanlardı Kan emicidirler onlar, bütün görmek istedikleri Şairin çorapları kirli midir acaba ya da koltukaltları kokuyo mudur Ama sizden şunu hatırlamanızı istiyorum Bu odada yalnız bir tane şair var bu gece BELKİ DE BU ÜLKEDE YALNIZ BİR TANE ŞAİR VAR BU GECE O DA BENİM İçinizden kim biliyor yaşamı, içinizden kim biliyor herhangi birşeyi Hangi biriniz hayatında işinden kovuldu? Ya da sevgilisine dayak attı ya da sevgilisinden dayak yedi Beş defa kovuldum ben Senis and Rocbuck'tan Kovmuşlar, tekrar kovmuşlardı beni Otuzbeş yaşındayken tezgahtarlık yapıyordum onlara Sonra kurabiye çalarken yakalandım Ben nasıl olduğunu bilirim çünkü ONLARDAN GELİYORUM Elli bir yaşındayım ve aşığım Şu gencecik güzel şey diyor ki bana: Bukowski Ve ne var diyorum, O ise Sen pisliğin tekisin diyor bana Ve bebeğim beni anlıyorsun diyorum Bu dünyadaki tek güzel şey O Kadın ya da erkek bu tür hareketine katlanacağım tek kimse Ama siz aşk nedir bilmezsiniz Hepsi geri döner bana sonunda, her biri geri döner Yalnız o sözünü ettiğim bir tanesi, Hani o sözünü ettiğim bir tanesi Yedi yıl birlikte yaşamıştık, çok içerdik Bir avuç memur görüyorum ben bu odada Şair filan yok aranızda, hiç şaşırmadım bu işe Şiir yazmak için aşık olmak gerekirdi Ve siz aşık olmak nedir bilmiyorsunuz ki Sizin derdiniz bu! Şu ağır içkiden verin biraz bana Tamam buz istemem güzel Güzel işte çok güzel böyle Haydi bakalım gösteriye başlayalım Ne dediğimi hatırlıyorum Ama bir tek atacağım yalnızca Ne de güzel tadı var şu meretin Haydi uzatmadan bitirelim bu işi Yalnız bundan sonra kimse durmasın Açık pencerenin yanında c h a r l e s b u k o w s k i . Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Witch Of Rain Yanıtlama zamanı: Ağustos 25, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 25, 2014 y a p r a k l a r ı n t r a j e d i s i . kuraklığa uyandım ve eğreltiotları ölüydü, saksı çiçekleri mısır gibi sararmış; kadınım gitmişti ve boş şişeler kanı çekilmiş cesetler gibi sardı beni işe yaramazlıklarıyla; güneş hala iyiydi ama, ve ev sahibemin notu bükülmüş hoş ve talepsiz saramışlığında; şimdi gereken iyi bir komedyendi, eski tarz bir şakacı absürd acı üzerine şaka yapacak; acı absürddür çünkü vardır, hepsi bu; dikkatle traş ettim eski bir jiletle bir zamanlar genç olan ve dehası olduğu söylenen adamı; ancak yaprakların trajedisi bu işte, ölü otlar, ölü bitkiler; ve karanlıklar bir hole yürüdüm ev sahibemin dikildiği tüm nefretiyle dediğim dedik, sallayıp şişman, terli kollarını canın cehenneme diye yırtınıp yırtınıp kira kira diye çünkü yamuk yapmıştı dünya ikimize de. c h a r l e s b u k o w s k i . Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Witch Of Rain Yanıtlama zamanı: Ağustos 25, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 25, 2014 BARLAR ÜZERİNE: Barlara pek gitmiyorum artık. Sistemimden çıkardım onları. Şimdi bir bara girdiğimde öğürüyorum, O kadar çok bar gördüm ki, yetti bana -gençken yapılacak iştir bara gitmek, biliyor musun, bir hatun kaldırmaya çalışmak, birileriyle dövüşmek filan, bütün o maço saçmalık - benim yaşımda yapılacak iş değil. Barlara işemek için giriyorum artık. Yıllarımı geçirdim barlarda. Bara girip kusmak için doğru helaya giderdim, oraya varmıştı iş. ALKOL ÜZERİNE: Alkol bu dünyaya gelmiş en muhteşem şeylerden biri muhtemelen -beni saymazsak tabii ki. Evet. bu dünyaya gelmiş en muhteşem iki şeyi saptadık. İşte. iyi anlaşırız ben ve alkol. Çoğu insan için yıkıcıdır. Ben onlardan biri değilim. En yaratıcı yazılarımı sarhoşken yazmışımdır. Kadınlarla bile, ben biraz çekingenimdir sevişme konusunda, bu yüzden alkol bana cinsel olarak daha özgür olma olanağı tanımıştır. Alkol özgürlüktür benim için, çünkü ben esas olarak içine kapanık, mahcup biriyim, oysa alkol bana bir kahraman olma, pervasızca işler yapıp uzay ve mekanda uzun adımlarla yürüme fırsatı tanır. bu yüzden seviyorum. evet. SİGARA İÇMEK ÜZERİNE: Seviyorum sigara içmeyi. Duman ve alkol birbirlerini dengeliyor. Eskiden deli gibi içtikten sonra uyanırdım ve ellerim nikotinden sapsarı olurdu, eldiven gibi. kahverengi nerdeyse. içimden, " Hasiktir. ciğerlerim ne haldedir kim bilir? Aman Allahım!" diye geçirirdim. KEDİLER ÜZERİNE: Kedilerin arasında olmak çok iyidir. Kendini kötü hissediyorsan kedilere bakar ve kendini çok daha iyi hissedersin, çünkü onlar her şeyin olması gerektiği gibi olduğunu bilirler; öyle fazla heyecanlanmak ya da üzülmek için bir neden yok. Onlar bunu bilirler. Kurtarıcıdır kediler. Ne kadar çok kedin varsa o kadar uzun yaşarsın. Yüz kedin varsa on kedin olduğunda yaşayacağının on katı daha uzun yaşarsın. Bu gerçek bir gün keşfedilecek ve herkesin binlerce kedisi olacak ve kimse ölmeyecek. Gerçekten çok saçma. YAZMAK ÜZERİNE: Asla gündüz yazmam. Çıplakken alış veriş merkezinde koşmak gibi bir şey gündüz yazmak. Herkes seni görür. Gece. işte o zaman numara çekebilirsin. sihir. İNSANLAR ÜZERİNE: İnsanlara fazla bakmam. Rahatsız edicidir. Birine çok fazla bakarsan onun gibi olmaya başlarsın derler. ŞÖHRET ÜZERİNE: Öğütür insanı. F*hişedir, kancıktır, tüm zamanların en büyük öğütücüsüdür. Ben şanslıyım, çünkü Avrupa'da büyük bir şöhretim var, burdaysa fazla tanınmıyorum. Dünyanın en talihli adamlarından biriyim. Şanslı bir köpek. Şöhret korkunç bir şey gerçekten. Sıradanlık cetvelinde bir ölçüdür, birinci viteste çalışan beyinler. Değersizdir. Seçkin bir seyirci çok daha iyidir. YALNIZLIK ÜZERİNE: Hiç yalnız hissetmedim kendimi. Bir odada tek başıma kaldım, intiharın eşiğinde. Kendimi çok kötü hissettiğim oldu, ama hiçbir zaman birinin odaya girip kendimi daha iyi hissetmemi sağlayacağını düşünmedim. ya da birkaç kişinin. Başka bir deyişle, yalnızlık beni hiçbir zaman rahatsız etmemiştir, çünkü yalnız kalmaya doyamam. Ben kendimi insan dolu bir odada ya da tezahürat yapan seyircilerle dolu bir tribünde en yalnız hissederim. Ibsen'den bir alıntı yapacağım: "En güçlü insanlar genellikle yalnızdır." Hiçbir zaman içimden, "şuh bir sarışın içeri girip beni düzecek, t*ş*klarımı ovacak ve kendimi daha iyi hissedeceğim," diye geçirmedim. Hayır, onun hiçbir yararı olmaz. İnsanları bilirsin, "Hey, Cuma akşamı, ne yapacağız? Burda kös kös oturacak mıyız?" Evet, kesinlikle. Çünkü yok dışarıda bir şey. Aptallık sadece. Aptal insanlarla fingirdeyen aptal insanlar. Geceye koşa koşa çıkmak gibi bir ihtiyaç içinde olmadım hiçbir zaman. Barlarda gizlendim, çünkü fabrikalarda gizlenmek istemiyordum. Hepsi bu. Milyonlarca insan adına özür dilerim, ama ben kendimi hiçbir zaman yalnız hissetmedim. Kendimden hoşnutum. Bildiğim en iyi eğlence kendimim. Biraz daha şarap içelim! GÜZELLİK ÜZERİNE: Güzellik diye bir şey yok, özellikle insan yüzünde. fizyonomi dediğimiz şey. Hatlar arası uyum söz konusudur, matematikseldir. Burun fazla göze batmasın, yanlar modaya uygun olsun, kulak memeleri fazla iri olmasın, saçlar uzun. Genellemelerden oluşmuş bir serap. Kimileri bazı yüzleri harikulade bulur, ama gerçekte, son kertede, değillerdir. Sıfıra eşitlenmiş cebirsel bir denklem. "Gerçek güzellik", tabii ki, kişilikte yatar. Kaşların biçiminde değil. Pek çok kadın bana beni harikulade bulduklarını söylemiştir. oysa benim yüzüme bakmak bir kase çorbaya bakmaktan farksızdır. ÇİRKİNLİK ÜZERİNE: Yoktur çirkinlik diye bir şey. Biçimsizlik vardır, ama dışa dönük bir çirkinlik yoktur. Ben konuştum. CESARET ÜZERİNE: Cesur insanların çoğunun hayal gücü zayıftır. İşler yolunda gitmezse başlarına gelecekleri kestiremezler sanki. Gerçekten cesur olanlar hayal güçlerini yenip yapmaları gerekeni yapanlardır. KORKU ÜZERİNE: Hakkında hiçbir şey bilmiyorum. ŞİDDET ÜZERİNE: Şiddetin çoklukla yanlış yorumlandığını düşünüyorum. Belli bir şiddet gereklidir. Hepimizin içinde çıkmayı talep eden bir enerji var. O enerji bastırılırsa deliririz. Hepimizin arzuladığı o mutlak huzur hali arzulanacak bir bölge değildir. Bir şekilde yapımıza uygun değil. Boks maçlarını seyretmeyi bu yüzden seviyorum, gençliğimde de bu yüzden severdim arka sokaklarda dövüşmeyi. "Enerjinin şerefli bir biçimde dışa vurulması," bazen şiddet olarak yorumlanır. "İlginç delilik" ve "iğrenç delilik" vardır. Şiddetin de iyi ve kötü biçimleri var. Yani belirsiz bir sözcük şiddet. Başkalarına fazla zarar vermedikçe yerine göre iyi olabilir. İNANÇ ÜZERİNE: İnanan insanlar için iyidir inanç. Benim sırtıma yüklemeyin ama. Bir tesisatçıya kutsal ruhtan daha fazla inancım var benim. Tesisatçılar son derece yararlı bir iş yaparlar. Bokun akmasını sağlarlar. GELENEKSEL AHLAK ANLAYIŞI ÜZERİNE: Cehennem olmayabilir, ama yargılayanlar bir tane yaratabilir. İnsanlara çok fazla şey öğretildiğini düşünüyorum. Her şey fazla öğretiliyor. Başına gelenlerden öğrenebilmelisin, tepkinden. Tuhaf bir sözcük kullanmak zorundayım burda. "İyi". Nerden geldiğini bilmiyorum, ama hepimizin içinde doğuştan bir iyilik damarı olduğunu düşünüyorum. Tanrı'ya inanmıyorum, ama içimizdeki o iyilik damarına inanıyorum. O damarı beslemek mümkün. Tampon tampona trafikte biri sana yol verdiğinde sihirdir her seferinde. Umut verir insana. c h a r l e s b u k o w s k i . Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.