Apollonius Oluşturma zamanı: Kasım 19, 2009 Paylaş Oluşturma zamanı: Kasım 19, 2009 "Dünya, inançlarından, ideallerinden vazgeçmiş, her şeyin boş olduğuna inanan insan yığınlarına dönüştüğünde bu boşluğu doldurmak üzere NEW AGE, yani yeni enerji; daha açık bir dille söylemek gerekirse kişisel-ruhsal öğretiler pazarlanmaya başlandı…" Poyraz Vurgun Röportaj: Burçin İvren | Kasım 2009 Poyraz Bey, öncelikle sizi ve bu konulardaki tecrübelerinizi tanıyabilir miyiz? Poyraz Vurgun: Göçmen bir işçi ailesinin ikinci çocuğu olarak on iki yaşımda Hollanda’ya geldim. Okumaya ve özellikle yazmaya olan merakım nedeniyle gazeteciliğe yöneldim. Çeşitli gazetelerde yazan, araştırmalar yapan biri olarak her şeye son derece bilimsel açıdan yaklaşan biri oldum hep. İki bin yılının başlarında düşünce ve bilinçaltı gücümü kullanmayı bir şekilde keşfederek enini boyunu bizzat belirlediğim; yazılı hale getirdiğim amaçlarımı peş peşe gerçekleştirdiğim rüya gibi bir deneyim yaşadım. Kendi senaryomu yazmış, içinde oynuyordum. Evlilikten maddi durumuma kadar her şey istediğim gibi gelişmişti.. Bu harika bir deneyimdi. Bu deneyimin ardından yaratımın ve realitenin ne olduğu ve nasıl yaratıldığı konusuna yoğunlaştım. NLP, Hipnoterapi, Reiki gibi yaygın olarak bilinen yöntemleri öğrendim. Amsterdam’da zihin üzerine bir grup insanla araştırma ve uygulamaların yapıldığı bir çalışmaya katıldım. Çok daha sonra bir ölüm deneyimi yaşadım... Bu deneyimle birlikte ruhsal bilgiler alanında derinleşme başladı. Araştırdıkça sürekli genişleyen bir sonsuzluğa açılıyordum. Bütün bu süreci ve deneyimlerimi yazarak başkalarıyla da paylaştım. Her deneyimin önemli ve özgün olduğu, benim deneyimlerimle başkalarının bu sureci daha çabuk, belki de daha rahat geçebileceği düşüncesiyle seminerler düzenledim, eğitimler verdim. Ancak benim eğitimlerim daima kendi yarattığım yöntemler oldu. Yurtdışını ve Türkiye’yi birlikte deneyimlemek bu alanda olup bitenleri daha net görmemi sağlıyordu. Araştırma sürdü, ortamı daha yakından tanıdıkça aslında hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığına tanık oluyordum. Gerek eğitimler ile gerek de basın yayın organları olsun giderek artan bir “pazar” görmekteyiz. Öncelikle bu sistem, ne tür insanları çemberine alıyor? Poyraz Vurgun: Tanık olduğum şey işte buydu. Kişisel-ruhsal gelişim yöntemlerinden bir pazar oluşturulmuş, bu alanda olanlar birer şirket usulü acımasız bir rekabet içindeydiler. Bireylerden tutun da eğitim merkezlerine kadar hemen herkes kendi Reikisi’nin (uyguladığı yöntem her neyse) en iyi olduğunu savunuyor, acımasızca birbirlerini karalıyor, müşteri çekmek adına her yola başvuruyorlardı. Eğitimlerime gelen insanlardan Türkiye'de eğitimci olarak isim yapmış bazı şahsiyetlerin beni saf dışı bırakmak adına akla gelmedik yollara başvurduklarına tanık oldum. Ancak bu beni asla etkilemedi. Bunu yapanların insanları kendilerine bağımlı hale getirerek onlardan beslenen parazitler olduklarını anlamak zor değildi... Aslında bunların ruhsal gelişimle de uzaktan yakından alakaları yoktu; amaçları tamamen müşteri elde etmekti. İşin ilginç yanı ise başkalarını kendi yaptıklarıyla suçluyorlardı... Yurdumda bu işlerin böylesine işportaya düşmüş olmasına üzülerek tanık oldum. `Bu sistem ne tur insanları çemberine alıyor` diye soruyorsunuz. Özgüvenden yoksun, yaşamda başarısız, içe donuk ve silik bireylerden besleniyor bu pazar. İlanlarına baktığınızda `öze ulaşmak`, `ilişkilerde ve maddi konularda başarı` gibi insanın en hassas düğmelerine dokunarak müşteri çekme taktikleri uygulanırken, kendilerine ödenilen paraya rağmen bol vaat ve düşüncelerini değiştirmeleri konusunda bir kaç telkin almış olarak evlerine dönüyor bireyler, zamanla kendilerinin yetersiz oldukları yönünde bir inanca kapılarak olduklarından daha da zayıf ruhsal durumlara savruluyorlar... Bu pazar bol miktarda ellerindeki bilgi ile kendi yaşamında bir yenilik yaratamayan, bir yığın sertifika elde etmiş ama yaşamda başarısız bireyler yaratmıştır. İnsanlar bilerek ya da bilmeyerek, niçin bu çembere dâhil olma ihtiyacı duyuyorlar? Poyraz Vurgun: Bu soruya cevap verebilmek için daha geniş bir pencereden bakmak gerekir. İnsanlar yalnızlaştırıldılar. Globalleşme denilen yeni dünya düzeninin gerektirdiği yeni ekonomik politikalar ulusları, ülkeleri, etnik kültürleri bölüp parçalayarak onlardan küçük adacıklar yaratırken, bireyleri de kendi içine hapsetti. Toplumlar kendi içlerinde yalnızlaştırılmış birey yığınları haline getirildi.. İlişkilerde-maddi konularda-sağlıkta kısaca yaşamın her alanında yetersiz, kendine güvenmeyen bireyler oluştu. Kişisel-ruhsal gelişim teknolojilerinin dünyaya pazarlanmaya başlandığı tarihlere bakarsanız bu daha iyi anlaşılır. Bu, Sovyetler birliğinin yıkılışı ve ABD’nin bir imparatorluğa dönüştüğü dönemlerdir. Dünya, inançlarından, ideallerinden vazgeçmiş, her şeyin boş olduğuna inanan insan yığınlarına dönüştüğünde bu boşluğu doldurmak üzere NEW AGE, yani yeni enerji; daha açık bir dille söylemek gerekirse kişisel-ruhsal öğretiler pazarlanmaya başlandı… Bu pazarlama uğraşının kaynağında Amerika'yı görüyoruz. İnsanlar bilerek ya da bilmeyerek niçin bu çembere dahil olma ihtiyacı duyuyor sorusunun cevabı da kendiliğinden açığa çıkıyor: kendi içlerinde yalnızlaştırılmış, ideallerini yitirmiş, basın-yayın araçları ile sözde `bilgi` bombardımana tutulan ve her anlamda kaos içinde olan, yaşamla başa çıkma uğraşı her geçen gün zorlaşan bireyler bir çıkış arayışı içinde bu çemberlere dahil olma isteği duyuyorlar. Bu sistemleşmeyi iç içe geçmiş halkalar olarak tasvir edersek bize bir hiyerarşi çizebilir misiniz? Poyraz Vurgun: Sistem çok basit işliyor. Türkiye`de (ve dünyada) yayınlanan kitapların, yapılan workshopların, eğitimlerin ve seminerlerin neredeyse hepsinin kaynağı Amerika`dır. Ülkemizde bu alanda yayın yapan bir kaç yayınevine bakıp da aldanmayın.. Onlar sadece birer temsilci, çevirmeninden yayıncısına kadar primle çalışan birer isçidir.Olay şöyle işliyor: Bir Amerikan şirketi dünyanın her yerinde kendini temsil edecek ortaklar buluyor. Ardından buralara paralar aktarılarak bir kitabin, eğitimin ya da yöntemin reklamı yapılıyor. Bütün bunlar ABD'nin dış politikasının bir parçasıdır... Ondan sonra gelenlerin tamamı (yayınevleri, eğitmenler, çevirmenler, yayıncılar) belirli oranlarda paralar alan elemanlardan ibaret... Suna açıkça tanık oldum ki, her kitap, her eğitim ya da bu alanda yapılan ne varsa bundan en fazla çıkarı olan yine Amerika`lı şirketler oluyorlar.. Bizimkiler hizmetleri karşılığında kırıntı topluyorlar. Bu dünyanın her yerinde biraz böyle işliyor. Hedef kitleye hangi düşünceler empoze edilmeye çalışılıyor? Dünya insanlığına durmaksızın yapılan telkin "her şeyin uygun olduğu", "dünyada olup bitenlere karşı tepkisiz kalınması", `teslim olunması`, yani globalleşme ve yeni dünya düzeni adı altında kendisine dayatılan köleliği koşulsuzca kabul etmesi yönündedir. Poyraz Vurgun: "Ruhsal bilgiler" adı altında verilen bu telkinler sonucu bugün saplantılı, öz değerlerini yitirmiş, dışarıdan gelen her şeyi kutsal sayan, uşaklaştırılmış, kendi kültürünü ve değerlerini araştırmaktan uzak, kendine yabancı, spritüel olmayı Amerikan hayranlığı sanan saplantılı bireyler yaratılmıştır. İnsanlarımız sizce niçin dış kaynaklı bilgilerin yönlendirilmesi altındalar. Neredeyse çok az kişi kendi kültürümüze ait olan hem de mistik bir yan içeren Mesnevi’yi incelemiştir. Ancak dış kaynaklar daha revaçta. Bunda etki faktörü olarak neleri gösterebiliriz? Poyraz Vurgun: Dış kaynakların revaçta olmasının sebebi batılıların pazarlama işini çok iyi biliyor olmalarıdır.. Her alanda olduğu gibi bu ortam içinde de bizim yayıncılarımız onların temsilcileri; yani bayii konumundalar. Ruhsal konularla ilgilenen, bu öğretiler içinde olanlara şunu sormak gerekir: Kryon`u anlamaya harcadığınız emeğin yarısını Mesnevi ye verdiniz mi? Takip etmeyi elden bırakmadığınız yabancı kanallıklar yanında Yunus Emre`nin kaç şiirini biliyorsunuz? Kuran`ı, İncil’i tanıdığınız kadar tanıyor musunuz? Onu da geçtim; tanıdığınız ruhsallık konularını işleyen Amerikalı yazar sayısı kadar Türkiye`den bildikleriniz var mı? Çevirmenlere de şunu sormak gerekir: Tobias ya da başka kanallıklardan yaptığınız çeviri hizmetinin üçte birini Mevlana'dan bir şeyler çevirip Amerika ve Avrupa toplumlarının tanıması amacıyla internete gönderdiniz mi? Yapmadınız çünkü bunun için Türkiye'de size para veren olmadı, oysa Amerikalılar size çeviri başına para ödüyor. İşte dış kaynaklar dünyanın her yerinde besledikleri işbirlikçileri aracılığı sayesinde sürekli revaçta kalmaktalar. Ancak bilinmesi gereken işin çok daha acı bir yani var ki o da bu işbirlikçilerin temsil ettikleri çevrelerin çıkarlarını korumak ve pazarı onlar adına kontrol altında tutmak adına yerli ne kadar değer varsa karalamakta, tu kaka durumuna düşürmek amacıyla hayasızca saldırmaktadırlar. Bunların hepsi geçmişte ve dönem dönem uğraşmak zorunda kaldığım çevreler oldular. Empoze edilen bilgilerin kaynakları nelere dayanıyor? Kişisel-ruhsal gelişim öğretileri ya da YENİ DÜNYA, YENİ ENERJİ gibi deyimler altında empoze edilen bilgilerin yanında yurtdışından yapılan kanallık öğretilerinin de dayandığı temel kaynak KABALA`dır. Kabala, kabalistlerin kendi deyimleriyle `Ben kimim, nereden geldim sorularına cevap arayarak bireyin kendisini bulmasını sağlayan, ayrıca yüksek boyutlarla iletişime geçerek pozitif ya da negatif varlıkları kendi isteği doğrultusunda kullanmayı sağlayan (öğreten) Yahudi inancının tasavvufu olarak da ifade edebileceğimiz bir öğretidir. Bu öğreti masonluğun da temel öğretisidir. Poyraz Vurgun: Bugün ruhsal bilgiler içinde bir şeyler öğrenmeye çalıştığını sanan birçok insan bir mason locasına gitmeden masonlaştırılıyor. Hristiyanlık ve Yahudiliğe karşı içsel bir empati oluşturuluyor. Masonluk, Emperyalist politikalara insan kaynağı sağlayan bir örgütlenmedir ve başı illumunati olarak bilinen ve çok eskiye dayanan, dünyanın kontrolünü elinde tutan güçlerdir. Kısaca anlaşılması gereken: İllumunati, dünyayı yöneten güçlerin gizli örgütü, masonluk onun sosyalleştirilmiş olan derneksel yapılaşması, Kabala ise metafizik öğretisidir. Kabalanın, bu zamana kadar gizli tutulup saklanmış, ancak son zamanlarda ortaya çıkarılıp Yahudi hahamlar tarafından kişisel-ruhsal gelişim yöntemi olarak pazarlanmasının sebebi boşuna değildir. Bu öğretinin kırıntıları bugün bütün kişisel ve ruhsal öğretiler içine serpiştirilmiş durumda. “Yeni enerji” nedir? Poyraz Vurgun: Adına `ruhsal` bilgi diyerek bu zamana kadar kitlelere satılmış ne kadar materyal varsa YENİ ENERJİ adı altında tekrardan pazarlıyor. Bu bir telkindir. Yeni olan bir şeye yeni demeniz gerekmez, yeniyi insan bilir ve alır. Yeni demek zorunda kalıyorlar, bu tamamen bir pazarlama tekniğidir. Yeni Enerji deyimi bilinçli kullanılıyor. Dikkat ederseniz YENİ DÜNYA, ve Amerikan politikacıları tarafından sıkça kullanılan YENİ DÜNYA DÜZENİ ile birlikte kullanılmaya başlandı.. Bu tesadüf değil. Globalizm (yayılmacılık) politikaları uygulanmaya başlandığında dünya insanlığının bilincine YENİ ENERJİ deyimi telkin edilmeye başlandı. Bu bilinçleri ele geçirmek üzere uygulamaya sokulmuş, Amerikan kanallıkları tarafından özenle insanlığa yüklenen bir programdır. Yeni olan hiç bir şey yok. Gelişen sadece bilinç. İnsanlardan kendilerini bu yeni enerjiye açmaları isteniyor. Burada da görüleceği gibi insanlardan kendi güçlerine güvenmeleri değil; dışarıda olan bir şeye açılmaları, ona bağımlı hale gelmeleri isteniyor. Uzayın bir yerlerinde bizi değiştirecek ve geliştirecek bir enerji yok. Enerji insanin bizzat kendisidir ve ancak insan kendi değişimine kendisi karar verebilir. Misyonerlik nedir? Poyraz Vurgun: Misyon, bireyin kendisi için başarmayı hedeflediği bir amaçtır. İnsanın bir misyonunun, yani amacının olması son derece doğaldır. Misyonerlik ise bireye ya da insan gruplarına bir başkası tarafından, (kurum, kilise, öğreti, din, new-age, adına ne derseniz deyin) başkaları tarafından yerine getirilmek üzere verilmiş bir görevdir. Bu çok farklı bir şey. Birey burada bir kukladan ibarettir. O kendisi için programlanmış olanı yerine getirmekle yükümlü. Bugün yeni enerji adı altında ya da kendisine yüklenmiş öğretiler doğrultusunda misyonerlik yapan, hatta yaptığının misyonerlik dahi olduğunun farkında olmayan bireyler, yayınevleri, çevirmenler ve insan toplulukları mevcut. Bir misyoner çok belirgin bicimde hareket eder. O kendine verilen komutların dışına çıkamaz, özgün hareket edemez, onun kendi gücü yoktur. Misyonerleri yazılarından da rahatça tanırsınız. Onlar, misyonerliğine soyundukları kaynakları sorgulamadan papağan gibi tekrarlayıp dururlar. Yurdumuzda bütün dinlerin, tarikatların ve `ruhsal öğreti` olarak adlandırılan öğretilerin misyonerleri mevcuttur. Türkiye bu ortamların adeta üssü haline getirilmiştir ve bu bir tesadüf değildir. Hem bu sistemin bir parçası olmak hem de bir yandan bu tarz faaliyetlerin misyonerlik ile bağlantısı olduğunu ifade etmek, sistemin içindeki diğer kişilerin size karşı tepkisini nasıl şekillendiriyor? Çünkü bu pek kabul edilen bir şey gibi durmuyor. Poyraz Vurgun: Ben bu sistemin bir parçası değilim. Ben hiç bir sistemin parçası olmam... Araştıran, sorgulayan yanımı asla bırakmadığım için tespit edip tanık olduğum doğrular bazılarının hoşuna gitmese de bunları söylemeye devam edeceğim. Örneğin Reiki’nin, Deeksa’nın ve her türlü yöntemin bittiğini söylediğimde bazıları çok kızdı, hopladı. Bazılarına açıkça misyoner olduklarını gösterdim. Bazılarına Amerikan kanallıklarının temsilciliğini yapmanın spiritüellik olmadığını anlatana dek göbeğim patladı. Bazılarına ise `birlik`, `koşulsuz sevgi` nakaratları altına gizlenerek hem bunları savunup hem de onu bunu karalamanın hiç de doğru olmadığını göstermek gerekti... Kimi Kişisel-Ruhsal eğitim merkezlerinin tuzu kuruların (ekonomik durumu iyi olanların) konken partilerine dönüştüğünü, bunların evde kalmış kızların erkek arkadaş bulmaya yarayan sosyal ortamlar olduğunu, sözde eğitimcilerin çoğunun cinsel ihtiyaçlarını gidermek üzere ruhsal bilgileri ve ortamı kullandığına dair tespitimi açıkça paylaştım. Ortamın bir seks pazarı haline geldiğine dair tespitim bir tespitten öte, bu ortamlar içinde bulunanların yakından tanıdığı bir gerçekliktir. Bununla birlikte samimi, yaptığını dürüstçe yapan eğitmenlerin de olduğunu belirtmek isterim. Bana kızıp tepki gösterenler zaten yarası olanlar oluyor genelde. Önce kızıyor, hopluyor, karalamaya çalışıyorlar fakat sonra yorulup oturuyorlar. Çünkü gerçekten kaçılamaz. Her şey o kadar ortada ki, kimseyi kandıramazlar. Kral çıplak! Bunu ifade etmekten asla geri kalmadım, kalmayacağım da. Ruhsal Gelişim adı altında yapılan misyonerliğin nihai hedefi; Illumunati'nin en büyük rüyası olan "yeni dünya düzenini" kurmaktır... Dünya insanlığının köleleştirildiği, yönetimin tek elde toplanmış olduğu tek hükümet, tek yönetim, tam hegemonya! Bunun için dünya insanlığına uzun suredir psikolojik, parapsikolojik yöntemlerle telkinler veriliyor. Silahlarla yapılan savaşın ötesinde çok daha derin, çok daha etkili, çok daha yıkıcı bir psikolojik savaş var. Misyonerlikle beslenen olası faaliyetler karşımıza hangi güzel isimler ile çıkabilir? Onları tespit etmek çok kolay. Yaptıklarına bakın. `onları meyvelerinden tanıyacaksınız` demiş bir üstad... Onların meyveleri dışarıdan gelen ne varsa dağıtmak, bağlı oldukları yabancı kaynakların çıkarlarını olabildiğince koruyup savunmaktır. Tanrı, Sevgi, Birlik, Kardeşlik, Koşulsuz Sevgi... Melekler... Bunlar en yaygın olarak kullanılan değerler.. Ülkemizde doğu mistik bilgilerini yayan dernek ve gruplar hakkında neler söyleyebilirsiniz? Doğu`da ne varsa pazarlanıyor. Batı ülkelerine nazaran doğunun büyük bir sorunu var.. Batı maddi zenginliği yaratma başarısını göstermiş olduğu için yöntemleri daha inandırıcı olurken doğu (özellikle Hindistan) bir yığın meditasyon, ruhsal büyüme tekniklerine sahip olmasına rağmen kendisine faydası olmayan bir zavallı durumunda.. Yoksulluk kol geziyor, onca yöntemleri ve yüzlerce tanrıları işe yaramıyor. Açlıktan ağzı kokan gurular ülkesi... Türkiye`de doğu`dan gelmiş olan pek çok inanç çeşidi var.. Bu çevrelerle tanıştım, birçoğunu kendi yerlerinde gözlemledim. Gördüğüm şey şu oldu; giyimiyle-kuşamıyla-tavırlarıyla Hint`leşmiş Türkler vardı orada. Hatta kendilerine birer Hint ismi bile almışlardı.. Aynı şeyi yurtdışında da gördüm. İnsanları Hintleştiriyorlar. Bunun ruhsallıkla ne alakası var? Bu İslam’da da görülen bir şey ve ülkemizin büyük sorunu. İslam kimi çevrelerce Araplaşmak olarak algılanıp, onlar gibi giyinip örtünülüyor. Bu durumda din, inanç olmaktan çıkıp bir kültür sorunu haline dönüşüyor... Doğu`dan gelen dinsel öğretiler içinde olanlara şu soruyu sormak gerekir: siz bir öğreti sahibi misiniz Hintli mi? Bir uzak doğu yöntemini kullanabilmek için Hitli gibi giyinip onlar gibi mi olmak gerekir? Bütün bunlar gerek doğu gerekse de batı için olsun insanın kendine yabancılaşmanın bir sonucu. Her türlü bilgiden, dünyanın bütün değerlerinden faydalanılmalı, ancak bu kendini kaybetmeden, öz değerlerinden uzaklaşmadan da pekala yapılabilir. Peki, biz bunları neye göre saf niyet ile yapılıp yapılmadığını ayırt edeceğiz? Ayırt edemezsiniz. Bunun nasıl yapılacağını size ben de söyleyemem. Bir şeye inanmadan önce araştıracak, akıl ve yürekte irdeleyeceksiniz. Ondan sonrası artık sizin deneyiminiz olacaktır. Ruhsal Gelişim adı altıyla yapılan olası bir misyonerlikte nihai hedef nedir? Emperyalist politikaları hayata geçirmek. Bunun için dünya insanlığına uzun suredir psikolojik, parapsikolojik ve spritüel odaklar ve yöntemlerle telkinler veriliyor. Silahlarla yapılan savaşın ötesinde çok daha derin, çok daha etkili, çok daha yıkıcı bir psikolojik savaş var. Birçok çevre, bilim insanları bunların farkına varıyor artık. Yurdumuzda da bu böyle. Çok basit gibi görünen kişisel-ruhsal öğretilerin her birinin insanlara program yükleme araçları oldukları unutulmamalı ve elinize gecen bir şeyi okurken, izlerken, birilerini dinlerken daima tetikte olmalısınız. Bu tarz beyin yıkama faaliyetleri gözlemlerinize göre sadece Türkiye'de mi gerçekleşmektedir? Diğer ülkelerde de çeşitli yöntemler ile beyinleri uyuşturma amaçlı bu tarz faaliyetler bulunmakta mıdır? Bu insanlık üzerinde uygulanan psikolojik bir savaştır. Bu yöntemler ilk defa soğuk savaş döneminde geliştirildi. CIA ajanlarının üzerinde denendi. Bu ajanların bir çoğunun intihar ettiği vakalar var. Rusya’da da benzer olaylar yaşandı. Sorgulama, uzaktan beyine girme, uzaktan yönlendirme vb gibi yöntemler yaratıldı. Bugün günümüzde tüm insanlığı yönlendirebilecek yöntemler mevcut. Bu yöntemlerin en basitleri seçimlerde uygulanıyor. Günümüzde dünya hükümetleri, başbakanları ve tüm yönetici kadroları ABD politikaları çerçevesinde hareket etmek üzere parapsikolojik telkin altına alınabilmektedir. Asıl planlanan ne? Illumunati'nin (Emperyalizmin) en büyük amacı ve rüyası olan""yeni dünya düzenini" kurmak... Dünya insanlığının köleleştirildiği, yönetimin tek elde toplanmış olduğu tek hükümet, tek yönetim, tam hegemonya! Olası tüm faaliyetler nasıl finanse ediliyor? Örneğin kendi fikrimce The Secret’ın çok fazla satmasının altında zaten planlı ve çok güçlü bir finans kaynağının olabileceğini düşünüyorum. Günümüzde iş yapan her şey hükümetlerce finansal destek gören, sisteme hizmet eden şeylerdir. Bankaları ellerinde bulunduranlar yeni dünya düzenini destekleyen her birey, her kurum ve olguyu desteklemek üzere kaynak akıtıyor. The Secret hiç de yeni bir şey değildi. Bunu bir çocuk dahi görebilir. Kitapta da film de de hiç bir yenilik yok. Bu zamana kadar Düşüncenin Gücü adı altında yayınlanmış ne varsa hepsinin basit bir özetinden ibaret. Nasıl bu kadar yaygınlaştı dersiniz? Çünkü onu sistem pazarlıyor. Bu sistemin içinden biri olarak kendinizi hangi tarafta konumlandırıyorsunuz? Hem bir yandan bu sistemin insanları sömüren bir yandan da misyonerliğe hizmet ettiğini düşünen biri olarak ve bir yandan da bu sistem üzerinden ekonomisini sağlayan biri olarak, kendinizi ve kendiniz harici diğerlerini, sistemin aydınlık ve karanlık yüzü açısından nerede konumlandırıyorsunuz? Ben sisteme ait değilim.. Çünkü bir sistem varsa o bir zihin tarafından yaratılmıştır ve bu dünya ancak bir zihnin işi olabilir.. Oysa ben daha fazlasıyım.. Burada yaşıyorum. Dünyaya geldiğimde hali hazırda bu vardı; ondan beslendim, onun tarafından eğitildim, kendince o neyin iyi neyin kotu olduğunu öğretti bana, sistem bir matrixti ve ben onun içindeydim.. Ancak sistem üzerinizdeki etkisini siz uyanana kadar sürdürebilir.. Uyandığınızda bütün gücünü yitirir. Aydınlanma işte budur: sistemin farkına varıp ondan çıkmayı başarmak. Sistemle uzlaşırsanız sizi yalaka yapar, ona buna, kişilere, öğretilere, kurumlara yalakalık yaparak geçirirsiniz ömrünüzü... Ona karşı savaşmayı seçerseniz bir devrimci olursunuz; bu soylu bir çıkıştır ama tam bir çözüm değil...Çünkü sistemi yakın bir zamanda değiştiremeyeceksiniz, onun koşullarıyla yaşamak zorundasınız.. Bu acı verici bir durum. istemediğiniz, sevmediğiniz bir yerde ve sistem içinde yaşamak insana acı verir. Yaşamdan zevk alamaz hale gelirsiniz. O halde ne yapacağız? Nasıl yapmalı? Kendi aydınlanmamızı gerçekleştirebilmenin yolu sistemi çok iyi tanımaktan geçer. Eğer sistemi iyi tanırsanız oradan çıkacak yolu bulabilirsiniz. O yolu size kimse gösteremez; ben ya da bir başkası size sadece bir yol olduğunu hatırlatabiliriz. Eğer yeterli cesaret ve güce sahipseniz, oradan çıkmayı ve gerçeğe ulaşmayı seçerseniz bir gün çıkabilirsiniz. Ben hangi taraftayım? Ben sistemden çıkmayı seçmiş olanım, kendi gücüne güvenen, gücünü hiç bir öğreti, yöntem, kısaca kendi dışında bir başkasına vermeyenim; soran, sorgulayanım. Ben aydınlanmayı seçmiş olanım! Köleliği asla ve hiç bir şekilde kabul etmem. Uşaklık ise zayıf karakterlerin ve ruhunu yitirmişlerin işidir. Bireyler olarak yanlışlardan ayıklanmış saf bilgiye ulaşmak için bizlere neler tavsiye edersiniz? Öncelikle bütün öğretileri, yöntemleri, kısaca size bu zamana kadar yüklenmiş olanı çöpe atmakla başlayın işe. Felsefeleri, dinleri, halihazırda olan ne varsa. Ama öyle gelişigüzel yapmayın bunu; onları önce anlamalısınız. Onların içinde de doğrular ve almanız gerekenler var.. Anlamadan atarsanız sonra tekrar başa dönmek zorunda kalırsınız... Spritüel bir kişilik her şeyi kanıksamış, bütün gün bir ağaç gölgesinde meditasyon yapan dünyadan bir haber hastalıklı bir pasifist değildir. Olmamalıdır. Eğer öyleyse o bir spritüel değil, zavallının tekidir. Ruhsallığı asla gereğinden fazla önemsemeyin ve onu her şeyin önüne almayın. şu anda içinde yasadığımız dünya, bu dünyanın bütün sorunlarını, güzelliklerini, endişelerini ve mutluluğunu dibine kadar yaşayabilmeli, burasının kölelikten çıkış kapısı, aydınlanmanın okulu olduğunu unutmamalıyız. Bu dünyayı çözümleyip anlamamışsanız, ne başka boyutları, ne aydınlanmayı, ne enerjileri; ne de tanrıyı anlayabilirsiniz.. Ne tür süreçlerden geçmiş, ne zorluklar yaşamış, ne kadar acı çekmiş ya da ne kepazelikler görmüş olursak olalım bizler, her birimiz, asla kirlenmeyecek, kirletilemeyecek olan eşsiz varlıklarız ve her şeye yepyeni bir sayfa açarak her zaman yeniden başlayabiliriz. Bunca zamandır okuduğunuz kitaplar, aldığınız eğitimler, enerjiler, size kendini takip etmesini söyleyen eğitmenlerin bütün telkinlerini, doğru bildiğiniz her şeyi ve herkesi cesaretle sorgulama, kalbi ve aklı birleştirerek, sağ ve sol beyni birleştirerek yola devam etme cesaretini göstermek zorundasınız. Bir gelişim, bir kuantum sıçraması olacaksa ancak bu şekilde olabilecektir. Sevgili Burçin... Bu güzel sorular için sana teşekkür ediyorum. Bu paylaşımın aydınlanma yolunda olan bütün ruh kardeşlerimize faydalı olması en büyük dileğimdir. Sevgilerimle. Kaynak: http://www.indigodergisi.com/50/bi002ft.htm Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
fotonkedi Yanıtlama zamanı: Kasım 19, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 19, 2009 paylaşım için teşekkürler... 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Kasım 19, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 19, 2009 kesinlikle katılmıyorum, ruhsal gelişimini hayatının bir parçası olarak gören kişilerin de, böyle basit oyunlara kapılacağını düşünmüyorum. teşekkürler paylaşım için.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
BlackHan Yanıtlama zamanı: Şubat 7, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 7, 2010 sosyetik karıların marjinal olma çabası..hocalarda kaz bulmuş yoluyorlarX) nereye gidersen git birşey öğrenmek için elbet para alıyorlar bu kadar paranoyaklık olmaz be kardeşim.. sen oraya meditasyon yapayım ruhsal olarak rahatlayayım diye gidiyorsun buraya kadar tamam..e konu kabbalaya gelene kadar hala orda duruyorsan istediğin başka birşeydir.. bu olaylarıda kitap haline getirip satıyorsan hayırlı işler dileriz:) bu aralar komplo teorileri kitapları vs iyi iş yapıyor.. aslında yatarken bile meditasyon yapabilirsiniz..loş bir ortam kurun kendinize hafif bi müzik..zihni boşaltmak tonla yöntem var ve bunun içinde tonla para harcamanada gerek yok.. astral seyahat denemeleri bile çok yararlıdır aslında pes etmemeyi ve sabretmeyi öğretir.. tabi bunlar işin kolaya kaça kısmı gidersin bi spor salonuna ordada aynı şeyleri yapabilirsin.. bu şeye benzer normal ekmek mi yesem yoksa çavdar ekmeğimi sonuçta karnını doyurcaksın.. gerçi spor salonlarındaki hocalarda mason olabilir..siz yine dikkat edin:) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
blackdeath Yanıtlama zamanı: Şubat 7, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 7, 2010 kesinlikle katılmıyorum, ruhsal gelişimini hayatının bir parçası olarak gören kişilerin de, böyle basit oyunlara kapılacağını düşünmüyorum. katılıyorum paylaşım için teşekkütler... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.