nevermore Oluşturma zamanı: Aralık 6, 2009 Paylaş Oluşturma zamanı: Aralık 6, 2009 SENİN İÇİNDE İKİ DÜZEY VAR: ZİHNİN DÜZEYİ VE ZİHİNSİZLİĞİN DÜZEYİ. Yahut izin ver, şöyle söyleyeyim: Varlığının çeperinde olduğundaki düzey ve varlığının merkezinde olduğundaki düzey. Bilsen de bilmesen de her çemberin bir merkezi vardır. Bir merkez olduğundan bile şüpheye düşebilirsin ama olmak zorundadır. Sen bir çepersin, sen bir çembersin; bir merkez var. Merkez olmadan sen olamazsın; varlığının bir çekirdeği var. Bu merkezde sen zaten bir budasın; evine varmış kişi. Çeperdeyken dünyadasın; zihinde, rüyalarda, arzularda, endişelerde, bin bir tane oyunun içindesin. Ve sen her ikisisin. Birkaç anlığına bir buda gibi olabildiğini görebileceğin anlar olması kaçınılmazdır; aynı zarafet, aynı farkındalık, aynı sessizlik, aynı saf mutluluk, kutsama, kutsanma... Kendi merkezinin azıcık tadına vardığın anlar olacak; bunlar kalıcı olamaz, tekrar tekrar çepere geri fırlatılacaksın. Ve kendini aptal, üzgün, beceriksiz hissedeceksin; hayatın anlamını kaçırmış. Çünkü iki düzlemde var olursun; çeperin düzleminde ve merkezin düzleminde. Ancak yavaş yavaş yumuşak bir şekilde çeperden merkeze ve merkezden de çepere hareket etme yeteneğine sahip olacaksın; tıpkı yürüyerek evinin içine girmek ve evinin dışına çıkmak gibi. Hiçbir bölünme yaratmazsın. “Evin dışındayım, nasıl olur da evin içine girerim?” demezsin. “Evin içindeyim nasıl olur da evin dışına çıkarım?” demezsin. Dışarıda hava güneşli, ılık, hoş; dışarıda, bahçede oturursun. Sonra giderek ısınıyor hava ve terlemeye başlıyorsun. Artık çok hoş değil, rahatsız edici olmaya başladı; basitçe kalkıp evinin içine giriyorsun. Orası serin; orada rahatsızlık yok. Şimdi evin içerisi hoşuna gidiyor. Devamlı içeri ve dışarı gidip gelirsin. Aynı şekilde anlayışı olan ve farkında bir insan çeperden merkeze, merkezden çepere hareket eder. Hiçbir yerde takılıp kalmaz. Pazaryerinden manastıra, dışadönüklükten içedönüklüğe sürekli hareket eder çünkü bu ikisi onun kanatlarıdır. Onlar birbirlerinin karşıtı değildir. Zıt yönlerde dengeleniyor olabilirler; öyle olmak zorundalar; iki kanat da aynı tarafta olursa kuş gökyüzüne doğru uçamaz. Dengeleniyor olmak zorundalar, zıt yönlerde olmak zorundalar ama yine de aynı kuşa aitler ve aynı kuşa hizmet ediyorlar. İçin ve dışın senin kanatlarındır. Bu çok derinden hatırlanmalıdır çünkü orada bir olasılık vardır ... zihin bir şeye takılıp kalma eğilimdedir. İşlerine takılıp kalmış insanlar vardır; onlar meditasyon için vakitlerinin olmadığını söyler; vakit olsa bile nasıl meditasyon yapılacağını bilmediklerini söylerler ve meditasyon yapabileceklerine inanmazlar. Dünyevi olduklarını söylerler; nasıl meditasyon yapabilirler ki? Onlar maddecidirler; nasıl meditasyon yapabilirler ki? Derler ki, “Biz dışadönük insanlarız; nasıl meditasyon yapabiliriz ki?” Onlar yalnızca bir tek kanat seçmişlerdir. Ve elbette ki bunun sonucunda hüsrana uğramak doğaldır. Tek bir kanatla hüsranın gelmesi kaçınılmazdır. Dünyadan bıkıp elini eteğini çekerek manastırlara ve Himalayalara giden, sannyasin olan, rahip olan, yalnız yaşamaya başlayan, içekapanık bir hayata kendini zorlayan insanlar vardır. Onlar gözlerini kapatır, onlar tüm kapılarını ve pencerelerini kapatırlar, Leibniz’in monadları gibi olurlar — penceresiz — sonra da sıkılırlar. İşlerindeyken bıkmışlardı, yorulmuşlardı, engellenmiş hissediyorlardı. Giderek daha çok bir tımarhaneye benziyordu, huzur bulamıyorlardı. Çok fazla ilişki ve çok az tatil vardı, kendileri olmak için yeterli alan yoktu. Bir şeylerin içine düşüyorlardı, kendi varlıklarını yitiriyorlardı; giderek daha çok maddi ve daha az ruhani oluyorlar. Yönlerini kaybediyorlar. Kendileri olan bilinçliliklerini kaybediyorlar. Kaçtılar. Bıkkın, engellenmiş; kaçtılar. Şimdi yalnız yaşamaya çalışıyorlar, içekapanık birisinin hayatını; eninde sonunda sıkılacaklar. Tekrar başka bir kanadı seçtiler ama yine tek bir kanadı. Dengesiz bir hayatın yoludur bu. Aynı yanılgıya yeniden zıt kutupta düştüler. Ben ne ondan ne bundan yanayım. Ben senin o kadar muktedir olmanı isterim ki, işinin başında olmana rağmen yine de meditasyon halinde kalabilesin. İnsanlarla ilişki kurmanı, sevmeni, milyonlarca ilişkinin içine girmeni isterim çünkü onlar seni zenginleştirir; ama buna rağmen kapılarını kapamaya ve bazen tüm ilişkilerinden tatile ayrılabilmeye muktedir kalabilmeli ... böylece kendi öz varlığınla da ilişki kurabilirsin. Başkalarıyla ilişki kur. Ama kendinle de kur. Başkalarını sev. Ama kendini de sev. Dışa açıl; dünya güzel, macera dolu; o bir meydan okuma, o zenginleştirir. Bu fırsatı kaçırma; ne zaman dünya kapını çalsa ve seni çağırsa dışarı çık. Korkusuzca git; kaybedecek hiçbir şey yok, kazanılacak ise her şey var. Ama kaybolma. Devamlı olarak ve devamlı olarak gidip de kaybolma; arada bir eve dön. Bazen dünyayı unut; bu anlar meditasyon içindir. Her gün eğer dengeye gelmek istersen, içeriyi ve dışarıyı dengelemen gerekir. Aynı ağırlığı taşımalılar, bu sayede içerde hiçbir zaman dengeyi kaybetmezsin. Zen ustalarının, “Suda yürü ama suyun ayaklarına dokunmasına izin verme.” derken demek istedikleri budur. Dünyada ol ama dünyaya ait olma. Dünyanın içinde ol ama dünyanın senin içinde olmasına izin verme. Eve geldiğinde, eve gel; tüm dünya yok olmuşçasına. Bir Zen ustası olan Hotei bir köyden geçiyordu. Yeryüzüne ayak basmış, gelmiş geçmiş en güzel insanlardan birisiydi. İnsanlar onu Gülen Buda olarak bilirdi; her an sürekli gülerdi. Ama bazen bir ağaç altında otururdu — bu köyde gözleri kapalı olarak bir ağacın altında oturuyordu — gülmüyor, hatta gülümsemiyordu; tamamen sakin, aklı başında. Biri sordu, “Gülmüyorsun Hotei?” Gözlerini açtı ve, “Hazırlanıyorum.” dedi. Soruyu soran anlayamamıştı: “‘Hazırlanıyorum’ derken neyi kastediyorsun?” Hotei dedi ki, “Kendimi kahkaha için hazırlamalıyım. Kendime bir dinlenme fırsatı vermeliyim. İçeri girmek durumundayım. Tüm dünyayı unutmak zorundayım, böylelikle tazelenmiş olarak geri gelebilir ve tekrar gülebilirim.” Gerçekten gülmek istersen, ağlamayı öğrenmek zorunda kalacaksın. Ağlayamazsan ve gözyaşlarına muktedir değilsen gülmek için yeterli olamayacaksın. Gülmeye ait olan bir insan aynı zamanda gözyaşlarına da aittir; o zaman bir insan dengededir. Coşkulu bir insan aynı zamanda sessizdir. Kendinden geçebilen bir insan aynı zamanda merkezindedir de. İkisi de el ele gider. Ve bu kutupların bu birlikteliğinden bir denge doğar. Ve amaç da budur. FARKINDALIK Ganj Kitap Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.