KATA Oluşturma zamanı: Mart 7, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Mart 7, 2007 Bu notlar da, bunların yazarı da besbelli hayal ürünüdür. Bununla birlikte, toplumumuzun durumunu, yapısını göz önüne alacak olursak, bu notların yazarı gibi kişilerin aramızda bulunmasının yalnızca mümkün değil, aynı zamanda zorunlu olduğunu kabul ederiz. Benim bütün isteğim, pek yakın bir zaman öncesinin tiplerinden birini herkesin gözleri önüne daha açık olarak sermektir. Bu tip, henüz tükenmemiş kuşağın bir temsilcisidir. "Yeraltı" adını verdiğimiz bölümde bu kişi kendisini, düşüncelerini açıklamakta; sanki bununla toplumumuzda niçin bulunduğunu, bulunmasının neden kaçınılmaz olduğunu söylemek istemektedir. İkinci bölüm ise bu kişinin yaşamındaki birkaç olayı anlatan gerçek anılardır. Fiyodor DOSTOYEVSKİ YERALTI Ben hasta bir adamım... Gösterişsiz, içi hınçla dolu bir adamım ben. Sanıyorum, karaciğerimden hastayım. Doğrusunu isterseniz, ne hastalığımdan anladığım var, ne de neremin ağrıdığını tam olarak biliyorum. Tıbba, hekimlere saygı duymakla birlikte, şimdiye dek tedavi olmadığım gibi, bundan sonra da böyle bir şey düşünmüyorum. Üstelik boş inançları olan bir insanım, hem de tıbba saygı duyacak kadar. (Oldukça iyi bir öğrenim gördüm, boş inançlara inanmamam gerekirdi, ama inanıyorum işte.) Hayır, hayır, salt hıncımdan dolayı tedavi olmak istemiyorum. Siz bunu anlayamazsınız. Ama ne ziyanı var, ben anlıyorum ya! Bu huysuzluğumla kime kötülük edeceğimi açıklamak elimde değil, bunu ben de bilmiyorum; bildiğim bir şey varsa, o da tedaviden kaçmakla hekimlere bir "zarar veremeyeceğim", olsa olsa bütün zararı kendimin çekeceğidir. Yine de hıncımdan tedavi olmuyorum! Karaciğerim ağrıyormuş, varsın daha beter ağrısın! Epeydir böyle yaşıyorum, belki yirmi yıldır. Şimdi kırkımdayım. Eskiden çalışırdım, şimdi görevi bıraktım. Ters bir memurdum. Kabaydım, kabalığımdan zevk alırdım. Rüşvet yemediğime göre, demek oluyor ki kendimde, kaba olma hakkını görüyor, bununla kendimi ödüllendiriyordum. (Kötü bir nükte, ama olsun, karalamayacağım. Yazarken güzel olacağını sanmıştım, şimdi bakıyorum da çirkin bir böbürlenmeden öteye geçememişim. Böyle olduğunu bile bile karalamayacağım işte!) Masama gelenlerin işini, dişlerimi gıcırdata gıcırdata yapar, birinin kırıldığını görsem, bundan büyük bir zevk alırdım. Hemen hemen her zaman da gücenen biri çıkardı. Çoğunlukla korkak kimseler olurlardı. Ricacı milleti değil mi?.. Yalnızca kendini bilmez bir subaydan nefret ederdim. Bir türlü yola gelmek bilmez, kılıcını şakırdatarak, karşımda iğrenç bir gururla dikilirdi. Kılıcı yüzünden bu adamla tam bir, bir buçuk yıl savaştım. Sonunda da yendim onu. Kılıcını şakırdatmaktan vazgeçti. Hoş, bu olay gençliğimde olmuş bir şey. Ama sevgili okuyucularım, asıl hıncımın nereden geldiğini biliyor musunuz? Durumumun püf noktası, bütün rezilliği de burada ya... Benim asıl kızdığım şey, en sinirli anlarımda bile içimde bir öfke ya da hıncın bulunmaması, bütün cartcurtları yalnızca gönlümü hoş tutmak için yapmamdı. Öfkeden ağzım köpürmüşken biri biraz gönlümü alsa ya da önüme bir bardak çay sürse hemen yelkenleri suya indirirdim. Bununla da kalmaz, ona karşı bir yakınlık duyardım; ama sonra kendime kızar, utancımdan birkaç ay uykularımdan olurdum. Yaratılışım böyleydi işte. Yukarıda ters bir memur olduğumu söyledim ya, yalan! Hırsımdan öyle söyledim. İş sahiplerine de, subaya da caka satardım; gerçekte hiçbir zaman ters biri olamamışımdır. Her an içime bunun tam karşıtı bir sürü duygunun dolduğunu hissederdim. Bu duygular içimde kıpır kıpır eder dururlardı. Bunların yaşamım boyunca böyle kaynaştıklarını, dışarı taşmak için fırsat kolladıklarını bilirdim, ama bırakmazdım, bile bile bırakmazdım. Utancımdan yerin dibine girecek durumlara mı düşmedim, beni çarpıntılar mı tutmadı bu yüzden: bıktım, canımdan bezdim! Bunları yazarken sanki bir şeylere pişman olmuşum, sizden özür diliyormuşum gibi bir halim mi var beyler?.. Kalıbımı basarım, öyle düşünüyorsunuzdur. Bununla birlikte sizin ne düşündüğünüz vız gelir bana... Benim nasıl bir adam olduğum da belli değil: Ne ters bir adamım, ne uysal; ne alçağım, ne onurlu, ne kahramanım, ne de korkak... Kendi köşeme çekilmişim; zeki insanların önemli bir iş tutamayacakları, tutanlarınsa aptal oldukları gibi kin dolu, hoş bir avuntuyla günlerimi doldurup gidiyorum. Evet efendim, 19. yüzyıl insanı en başta iradesiz olmalıdır, böyle olmak onun boynunun borcudur; iş beceren, iradeli adam aptal, dar kafalıdır. İşte benim kırk yıllık yaşamımda vardığım sonuç! Kırk yaşındayım artık; şaka değil, kırk yıllık koca bir ömür, yaşlılığın ta kendisi! Kırkından fazla yaşamak ayıptır, aşağılıktır, ahlaksızlıktır. Kim yaşar kırkından fazla? Haydi, bana açıkça, elinizi vicdanınıza koyarak söyleyin! İsterseniz size ben açıklayayım: Aptallar, namussuzlar yaşarlar kırkından sonra. Bütün ihtiyarların, o ak saçlı, güzel kokular sürünmüş saygıdeğer ihtiyarların yüzüne karşı söylerim bunu! Hatta çıkar, sokaklarda haykırırım! Buna hakkım var, çünkü kendim de altmış yaşına kadar yaşayacağım! Üstelik yetmişimi, seksenimi bulacağım! Öf! İzin verin, biraz soluk alayım!.. Beyler, sizi güldürmek istediğimi sanıyorsunuzdur belki de. İşte bunda da yanıldınız. Ben sizin düşündüğünüz ya da düşünebileceğiniz gibi şakacı bir adam değilim; ama bütün bu gevezeliklerime sinirlenerek (sinirlendiğinizi epeydir hissediyorum), benim ne biçim bir adam olduğumu sormak istiyorsanız yanıt vereyim: Küçük bir memurdum. Yalnız karnımı doyurmak için (yalnız bunun için) çalıştım; geçen yıl uzak akrabalarımdan biri bana altı bin ruble miras bırakınca hemen istifamı bastım ve oturduğum şu köşeye yerleştim. Eskiden de burada otururdum, ama şimdi iyice yerleştim. Kentin kıyısında kötü mü kötü bir oda burası. Hizmetçim, ahmaklık derecesinde hırçın, yaşlı bir köylü karısı; ondan pis bir kokunun yayılması da her şeye tuz biber ekiyor. Petersburg ikliminin sağlığıma zararı dokunmaya başladığını, ufacık gelirimle başkentte yaşamamın güç olacağını söylüyorlar. Bu deneyimli, akıllı, evet efendimci öğütçülerden daha iyi bilirim ben ne yapacağımı. Yine de burada, Petersburg'da oturacağım, buradan bir yere adım atmam! Niçin mi gitmek istemiyorum? Hiç... Gitmişim ya da gitmemişim, ne fark eder? Aklı başında bir adamın sözünü etmekten en çok zevk alacağı konu nedir, bilir misiniz? Yanıt: Yine kendisi... Öyleyse ben de kendimden söz edeyim biraz... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Dostoevsky Yanıtlama zamanı: Mart 7, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 7, 2007 Dostoevsky bende severim ve bu yazısıda çok güsel anlamak bazılarına zor gelebilir ama bu kadar anlamlı şeyleri kelimelerle ifade edebilen tek insan dostoevsky paylaşım için sağol... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nickmickyok Yanıtlama zamanı: Mart 7, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 7, 2007 emeğine sağlık katatonik;) teşekkürler... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Mayıs 26, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 26, 2008 ... Siz, sıkılmak nedir bilmez bir sırca koske, yani gizliden gizliye de olsa dilinizi cıkaramayacağınız, nanik yapamayacağınız bir sırca koske inanmıssınız. Đste bu koskten korkmamın nedeni belki de onun sırcadan olusu, sonuna dek ayakta kalısı ve gizlice de olsa dilimi cıkaramayısımdır. Bakın, yağmur yağarken kosk yerine bir kumes gorsem, ıslanmamak icin belki kumese girerim, ama beni yağmurdan korudu diye de sukran borcumu odemek icin kumese kosk gozuyle bakmam. Bana guluyorsunuz, hatta kumesle kosk arasında bir ayrım olmadığını haykırıyorsunuz. Biz, eğer yalnızca ıslanmamak icin yasıyorsak, sizin dediğinize seve seve katılırım. Ancak yasamın yalnız bu olmadığına, yasadıktan sonra butun omrumun kosklerde, saraylarda gecmesi gerektiğine kafam saplanmıssa, yapacağım baska bir sey yoktur. Butun isteğim, emelim bundadır artık. Beni bu saplantıdan kurtarmak icin icimdeki isteği değistirmelisiniz. Peki gonlumde yatanı değistirip bir baskasıyla gozumu kamastıran, bana baska bir ulku verin! Ama simdilik benden kumesi sırca kosk olarak gormemi istemeyin! Varsın sırca kosk uydurma olsun; doğa yasalarına gore aslı-astarı olmayan bu dusu, aptallığımdan, soyumuza ozgu birtakım kohne, akıldısı alıskanlıklara kapıldığım icin ben uydurmus olayım. Sırca koskun gercekte olmamasından bana ne? Onu isteklerimde yasatıyorsam, daha doğrusu, isteklerim var oldukca o da varsa otesi beni ilgilendirir mi? Yoksa gene mi guluyorsunuz? Đstediğiniz kadar gulun, ben butun alaylara katlanırım, karnım acken gene de tok olduğumu soyleyemem. Uzlasmayla avunamayacağımı, doğa yasalarına gore var olması gereken, gercekten de var olan kısır donguyle yetinemeyeceğimi biliyorum. Bin yıllık sozlesmeli yoksul kiracılarla dolu, her olasılığa karsı, kapısında disci Wagenheim'in tabelası bulunan bir apartmanı, bas tacı ettiğim asıl isteğim, emelim sayamam. Đsteklerimi ortadan kaldırıp ulkulerimi yok ettikten sonra bana daha iyi bir amac gosterin, seve seve pesinizden kosayım: "Uğrasmaya değmez!" derseniz benden de aynı karsılığı alırsınız. Surada ciddi konular ustunde kafa patlatıp duruyoruz, ama siz benim sozlerime kulak asmazsanız, oyle olsun, yalvarmaya hic niyetim yok. Benim yeraltım bana yeter. Yasadığım surece isteklerim de olmemisse, kurduğunuz yapıya tek tuğla koyarsam ellerim kırılsın! Demin sırca kosku salt dilimi cıkaramayacağım icin yadsıyısıma bakmayın. Dil cıkarmaya bayıldığımdan soylemedim bunu. Belki de, yapılarınızdan bir tekinin bile dil cıkarılamayacak turden olmayısı kızdırıyor beni. Dilimi cıkarma isteğini duyurmayacak değisiklikler yapılsın, sukran duygularımı gostermek icin dilimi bile keserim. Yoksa bana ne elin yapısından, nerede nasıl oturduğundan! Peki, ama nicin ben boyle isteklerle yaratılmısım? Butun varlığımla kocaman bir yalan olduğum sonucuna varmak icin mi yaratıldım ben! Tek amacım bu mudur? Đnanmıyorum. Size sunu soyleyeyim ki, benim gibi yeraltı adamlarının dizginini sıkı tutmak gerekir. Kırk yıl yeraltında sesimizi cıkarmadan otururuz, ama bir de fırsatını bulup yeryuzune cıktık mı, dırdırımızdan kurtulamazsınız. ... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
ensiferum13 Yanıtlama zamanı: Mayıs 26, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 26, 2008 güzel bir kitap.kendi kendini sorgulaması,kendine kızması sonra da övmesi..bir solukta okumuştum o kısımları.genelevdeki kızla yasadıkları gereksızdi bana göre.zaten o kısımda sıkıldım. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Witch Of Rain Yanıtlama zamanı: Ağustos 24, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 24, 2014 Hakan Günday'ın; ''Yeraltı Edebiyatı, tek bir kitaptan ibaretti. Dostoyevski Yeraltı'ndan Notlar'ı yazdı. ... ve bitti.'' cümlelerine tamamen katıldığım, kitaplığınızda mutlaka bulunması gereken bir kitap. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Ivan Yanıtlama zamanı: Ekim 26, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 26, 2014 Yeraltından Notlar - Dostoyevski - Yeraltı(2012) Zeki Demirkubuz Dostoyevski, hepiniz tanırsınız değil mi? Birbirinden ünlü romanları, okunacaklar listenizde üst sıralardadır. Yaşadığı dönemin felsefi akımlarını bir düzine paragrafta sayfalara döken Rus amcamızın-bence- en büyük eserlerinden biridir, Yer-altından Notlar. Düzenin ve düzensizliğin içerisinde benliğini var eden her olguyu betimlemişti kısa romanında. Sevişmişti de... Algıların bütünü anlamsızlığın fahişeliğidir. Sistematik şekilde ortaya çıkar, kaygı ve yargılarıyla yaşar, yeraltına itiliriz. Peki yeraltında ne var? 1864 yılında Petersburg'da basılmıştır.http://1.bp.blogspot.com/-1YWsgtLQe78/VE0dEWTRYdI/AAAAAAAAAb4/5EGCrgIuQRQ/s1600/yeraltindan-notlar-onkapak.jpg Aklı basında bir adamın sözünü etmekten en çok zevk alacağı konu nedir, bilir misiniz? Yanıt: Yine kendisi...Öyleyse ben de kendimden söz edeyim biraz... Yakın dönem sinemamızda Engin Günaydın Beyefendinin muhteşem performansıyla beyaz perdede yerini almış olmakla birlikte kitabı daha önce okumayan arkadaşlar için ilham kaynağı olmuş, izlenmesi gereken filmler arasındadır. "Ben olsaydım," sözleriyle başlayan cümleler kuran misafir arkadaşlar bilmişlik taslamaya devam ederken, Zeki Bey'i tebrik ediyor, diğer filmlerinin de en yakın zamanda bu blog da yer alacağını gururla duyuruyorum. Geçmişi başarılı bir yönetmen, yeni filmlerini merakla bekliyorum. Sizlere tavsiyem önce kitabı okuyup, sonrasında filmi izlemeniz. Youtube; YERALTI (2012) http://www.youtube.com/watch?v=A89I2zXKj5A Yeraltından Notlar - Dostoyevski - Yeraltı(2012) Zeki Demirkubuz Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Witch Of Rain Yanıtlama zamanı: Kasım 13, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 13, 2014 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sidar Yanıtlama zamanı: Kasım 13, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 13, 2014 Ölü evinden anılar da iyidir lann . Yalnız yeraltından notlar kilit kitaptır . Karamazovun temelini oluşturur . Kumar borcu için kitap yazmasıyla kalbimde yer kazanmıştır kendisi . Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.