bedel Oluşturma zamanı: Mart 11, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Mart 11, 2007 Düzen, mükemmeliyetçilik, artmış zihinsel kontrol ve kişilerarası ilişkilerde katılık ile karakterize olan takıntılı-zorlantılı kişilik bozukluğu, kafasındakini her ne pahasına olursa olsun yapma arzusunun dışında kalan konularda herkes kadar rahat davranabilme özelliği gösterir. Genellikle ilk yetişkinlik evresinde tanılanan bozukluğun ana tanı kriterleri şunlardır: · Detaylar, kurallar, listeler, düzenlemeler, organizasyonlar, ana amacın içinde kaybolduğu programlar ile örülü bir yaşam · Kişisel olarak öngördüğü şartlar yerine gelmediği zaman bitmek bilmez hale gelen işlerde beliren mükemmeliyetçilik anlayışı · Boş zaman faaliyetlerini ve dostlukları geri plana atan işe adanmış bir hayat (buradaki temel neden ekonomik kaygıdan ziyade nasıl vazgeçebileceğini bilememektir) · Aşırı vicdanlı, hak yemeyen, ahlak, etik ve kişisel değerler konusunda fazlasıyla katı bir yaşam felsefesi · Artık herhangi bir duygusal değeri kalmamış olsa bile bir sürü ufak tefek şeyi sürekli koruma isteği · Onun belirttiği şekilde çalışılmayacaksa şayet diğerleri ile ortak bir iş yapmada duyulan isteksizlik · Kendisi ve diğerlerini fazlasıyla yoran bir para harcama tarzı (para, genellikle, gelecek felaketlerden onu koruyabilecek bir araç olarak görüldüğü için istifleme tercih edilir) Peki, nedir bu belirtilerin ardındaki kişilik yapısı, biraz da buna bakalım: · Yüksek Düzeyde Nörotisizm: Sürengen olumsuz duygular içinde yaşar. Bu duyguların başlıcaları anksiyete, korku, gerginlik, sinirlilik, öfke, üzüntü, ümitsizlik, suçluluk hissi, utanç, yeme-içme, para harcama gibi güdüsel özellikleri kontrol güçlüğü, akılcı olmayan tutumlar (gerçekle bağdaşmayan, mükemmeliyetçilik odaklı beklentiler), kötümserlik, tıbbi mesnedi saptanamayan hastalık takıntıları, çaresizlik hissine bağlı gelişen diğerlerinin duygusal desteğine ve karar verme gücüne bağımlılık olarak sayılabilir. · Yüksek Düzeyde Dışadönüklük: Aşırı konuşma, kişisel sınırları, sosyal ilişki özelliklerini bilememe, hemen yakınlık kurma, yalnız zaman geçirememe, artmış dikkat çekme çabası ve buna bağlı olarak duyguların abartılı ifadesi, riskli heyacan arayışı, diğerlerini uygunsuz şekilde yönetme ve kontrol etme ile karakterize bir dışadönüklük söz konusudur. · Yüksek Düzeyde Telkine Açıklık: Fantazi ve hayallare dalıp gitme, pratik davranmada güçlük çekme, tuhaf inanışlara sahip olma (mesela hayaletlere, öldükten sonra tekrar dünyaya geleceğine, uzaydan gelen cisimlere inanma), karışık bir kimlik geliştirme ve değişken hedefler edinme (mesela ani bir kararla farklı dini gruplara katılma), kötü rüyalardan anlamlar çıkarma ve değişen bilinç halleri içinde yaşama, sosyal uyumsuzluk gösterme. · Yüksek Düzeyde Uyguculuk: Kolay aldanma (insan ayırd etmeksizin diğerlerine güven duyma), aşırı verici olma, kendisi ile zedelenmiş bir bağ kurma, diğerlerine katılmadığı zaman kendi fikirlerini savunmada güçlük çekme. · Yüksek Düzeyde Vicdani Sorumlukluk: Başarıya tutkunluk (eşini, ailesini, sosyal ilişkilerini boşlarcasına işine sarılma), temizlik, düzen, detaylara dikkat gibi konularında takıntılı davranma, zaman zaman işleri bir yana bırakarak dinlenmeye vakit ayıramayacak kadar katı bir öz-disiplin, içinden geldiği gibi davranabilme becerisinden yoksunluk, ahlaki davranmaya aşırı önem verme (ki bu vasfı sosyal ilişkilerini olduğu kadar özel dostluklarını ve cinsel yaşamını çatışmalı bir hale sokar) Başarı, diğerlerinden saygı görme, kontrol, düzen, sorumluluk, düzen, kurallar, detaylar, doğruları, en iyisini bilme ve yapma takıntısı, kendini ve diğerlerini kuralları için zorlama, eleştirel tavır, diğerlerinin performansını sürekli değerlendirme, yönetme, hiç bir şeyi onaylamama, cezalandırma, mükemmeliyetçi bakış açısı gibi özellikler takıntı-zorlantı bozukluğu gösteren kişinin yaşam avantajları gibi görülebilir. Ancak, bu özellikler aynı zamanda, başarısızlık korkusu, saygıyı yitirme, mükemmele ulaşamama, kontrolü kaybetme, çaresiz ve öfkeli hissetme, hiç bir şey yapamaz hale gelme, yetersiz, zayıf, organize olamayan bir hale düşme, performans kayıpları ve hatalar ile yüzleşme, standartın altında bir verimlilik düzeyi ile yetinme gibi sonuçların da kaynağıdır. O halde, temelde şu hatalı düşünme biçimlerinin değişmesi gerekir: · Kendimden ve diğerlerinden tümüyle ben sorumluyum · Bütün bu işler sonuçlanana dek kendimi bırakmamalıyım · Diğerleri sorumsuz, ben-merkezli ve yetersizdir · Herşeyin en iyisini yapmalıyım · Bir işi iyi yapmam için düzen, sistem ve kurallar olmalıdır · Eğer ortada bir sistem yoksa, herşey bozulur · Performansımdaki en küçük aksama felaket demektir · Her zaman en üst standart yerine gelmelidir, aksi herşeyi berbat eder · Duygularımı kontrol etmeliyim · Diğerleri benim kurallarıma göre hareket etmelidir · Eğer işimi en iyi şekilde yapmazsam, bu tümden başarısız olduğum anlamına gelir · Hatalar, eksikler, aksamalar affedilemez · Detaylar fazlasıyla önemlidir · Bir şeyler yapmanın en iyi yolu, benim seçtiğim yoldur Hiç bir psikolojik rahatsızlık tablosuna ilişkin tarif, yetişme biçimimizden, kritik anılarımızdan, yaşam deneyimlerimizden, kısacası, “neleri öğrendiğimiz” sorusundan muaf olamaz. Takıntılı-zorlantılı kişilik bozukluğu da tıpkı benzer psikolojik sorunlarda olduğu gibi hayata tutunmanın bir yoludur. Ancak, yine her psikolojik sorunda olduğu gibi, bazan seçilen yolun kendisi de bir problem halini almaya başlamakta ve bu defa onun getirdiği sıkıntılarla uğraşmak gerekmektedir. Takıntılı-zorlantılı kişilik bozukluğu olan birey, buraya kadar anlatılanlardan da anlaşılacağı üzere yaşamını kontrol edebilmede öylesine çaresizdir ki, en zayıf kontrol seçenekleri dahi onun için özel, anlamlı bir hal alabilmektedir. Mistik bir düşünce ile yeni aldığı kıyafetleri aradan ancak belirli bir süre, mesela 6 ay geçtikten sonra giyebilen kişi, belki de kontrol edemediği zaman-ölüm-hiçlik açmazını sembolik bir anlatı ile raflarda tozlandırdığı giysilerde aramaktadır. Burada önemli soru zamanın neden 6 ay olduğu ya da cevabın neden tozlanan kıyafetler olduğu değil, bu eylemle neyin kontrolünün sağlanabildiğidir. Aslında, her psikolojik problem, bir isyan çığlığıdır. İşte, o çığlığın neye dair olduğunu çözebilmek de psikoterapi denen yardım sürecinin macerası olsa gerek. Kaçmaya çalıştığım kimdi Kendimden başka Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.