nevermore Oluşturma zamanı: Şubat 15, 2010 Paylaş Oluşturma zamanı: Şubat 15, 2010 Yakınlarını kaybetmiş olan birisi için birkaç medyom Ölümden Sonra İletişime geçmeye kalkışsa, acaba doğru ve tekrarlanabilir ÖSİ bilgisi elde edilebilir mi? Ölümden Sonra İletişim amacıyla yapılan araştırmalar için çok yetenekli beş medyom, İnsan Enerji Sistemleri Laboratuvarına getirildi. Medyomların hiçbirinin tanımadığı ve geçtiğimiz on yıl içinde altı yakınını kaybeden Arizonalı bir kadın, denek (süje) olarak çalışmalara katkıda bulundu. Ölen yakınları hakkında deneyden önce ayrıntılı soru-cevap formlarını doldurdu. Medyomların her biri, denek ile teker teker tanıştılar. Medyomlar arasında, yaptıkları celseler hakkında herhangi bir iletişim olmadı. Aralarında bir buçuk metre olan iki sandalye yan yana yerleştirildi ve görsel ipuçlarını ortadan kaldırmak amacıyla aralarına bir perde gerildi. Tanışmanın başlangıcındaki selamlaşma dışında, deneğin sadece medyomdan gelecek olası sorulara “evet” ya da “hayır” şeklinde cevap vermesine izin verilmişti. Hem medyomların hem de deneğin EEG ve EKG dalgaları on dokuz ayrı kanaldan aynı anda kayda alınmakta ve celseler iki video kamerasıyla da kaydedilmekteydi. Celselerde söylenen her şeyin bire bir yazıya dökülmüş raporları çıkartıldı. Medyomların ikisi ile ikinci bir denek daha test edildi. Medyomların ortalama doğru bilme oranı, ilk denek için % 83 ve ikinci denek için % 77 idi. 68 kontrol deneği ile yapılan testlerde ortalama doğruluk oranı ise % 36 idi. Tekrarlama ve genişletme amaçlı olan ve ilk on dakikasında evet/hayır cevaplarına izin verilmeyen bir deneyde ise medyomun ortalama doğru bilme oranı % 77 idi. Bu veriler, özel yetenekli medyomların doğru ve tekrarlanabilir bilgi edinebildiklerini kanıtlamaktadır. Sahtekarlık, şarlatanlık, hata ve istatistiksel tesadüf unsurlarını ortadan kaldırmak üzere mümkün olan her türlü önlem alınmış olduğundan konunun ileriki araştırılmalarında telepati, süper psi ve şuurun ölümden sonra yaşamaya devam etmesi gibi diğer olası mekanizmalar da dikkate alınmalıdır. Ülkemizde bilimsel metapsişik araştırmalar gerçekleştirmek amacıyla 1950 yılında kurulan ilk dernek olan Metapsişik Tetkikler ve İlmi Araştırmalar Derneğinin üyeleri olarak, bu ilginç deneyin sonuçlarını sizlere duyurmak ve bu vesileyle, Ruhçuluk tarihine kısaca göz gezdirmek, bizleri bugünlere getiren psişik ve spiritik araştırmaların nasıl başladığını bir kez daha hatırlamak istedik. BİLİM İLE METAPSİŞİK AYNI KÖPRÜDE BULUŞUYOR Her ekolün, her araştırmanın, her bilimsel çalışmanın kendine ait bir tarihçesi vardır. Spiritüalizmin başlangıcı insanlık tarihi kadar eski olmakla beraber, günümüzde Arizona Üniversitesi bilim adamlarının öte dünya ile irtibat konusunda medyomlar aracılığıyla yürüttükleri deneylerin geçmişteki ilk örnekleri, 1850’li yıllarda gerçekleştirilmişti. O dönemin çok ünlü bilim adamlarının katıldıkları bu deneysel araştırmalar, günümüz üniversitelerinin parapsikoloji kürsülerinde yapılan araştırmaların ilk nüvelerini oluşturmaktadır. Tarih boyunca, yaşayanlarla bedensizler arasında bir ilişki kurulabileceği üzerinde durulmuştur. Mitolojilerde, efsanelerde ve dinsel inançlarda bu konuya ait sayısız örnek vardır; ama New York eyaletinin Hydesville kasabasında yaşayan Fox Ailesi yaşayanlarla ölmüşler arasında, özel metotlarla ikili bir konuşma yapılabileceğini ispatlayan ilk ailedir. Fox kardeşlerin başından geçen olaylar konuyla ilgili birçok bilim adamı ve uzman tarafından ölüm ötesinde başka bir yaşamın olduğuna dair kanıt olarak kabul edilmiştir. Böylece Fox Ailesi bugün dünya üzerinde milyonlarca kişinin benimsediği Ruhçuluğun, ilk temellerini atmıştır. BİLİMSEL DÖNEM: ÜNLÜ BİLİM ADAMLARI METAPSİŞİK OLAYLARI ARAŞTIRIYOR 19. yüzyıl, bilimde bir patlamanın başlangıcı ve metapsişik olayların bilimsel olarak incelendiği, araştırıldığı, ispat edildiği yani metotlu araştırmaların yapıldığı bir dönemdir. Bu dönemde Ruhçulukla ilgilenen fizyolog Prof. Charles Richet, psikiyatri profesörü ve kriminalist Cesar Lombroso, fizik ve kimya profesörü Sir William Crookes, Doğa Bilimcisi Russel Wallace, fizikçi Sir Oliver Lodge, Cambridge Üniversitesi profesörü Frederic Myers gibi ünlü bilim adamlarının hemen hemen hepsi; önceleri, bilimsel araştırma yapmak ve yapılan sahtekarlıkları ortaya çıkarmak için bu konularla ilgilenmişlerse de, sonunda metapsişik olguların gerçek olduğunu belirten beyanlarda bulunmuşlardır. İLK BİLİMSEL ARAŞTIRMALAR BAŞLIYOR İlk bilimsel araştırmalar 1851-1854 yılları arasında Philadelphia’dan Prof. Robert Hare’in alet kullanarak gerçekleştirdiği deneysel çalışmalarla başlar. SPİRİTÜALİZM AVRUPA’DA HIZLA YAYILIYOR Ruhçuluk, Amerika’da doğmuş fakat özellikle Londra ve Paris’e gidenlerin anlattıkları sayesinde, Ruhçuluğun getirdiği yeni bilgilerin haberleri çok kısa bir süre içinde Avrupa’ya ulaşmıştır. Çarlık Rusyası’nın St. Petersburg kentine kadar bütün Avrupa kıtasında, düzenli olarak celseler yapılır olmuştu. Avrupa’da psi fenomenini incelemek üzere girişilen ferdi atılımların tarihi 1854 yılına kadar dayanır. Bu tarihte, Kont Agènor de Gasparin, Des tables tournantes, du surnaturel et des Esprits (Ruhlar, Dönen Masalar ve Doğaüstü, Paris, Dentu, 1854) adlı kitabında, İsviçre’de yapılan bazı “masa döndürme” deneylerinden bahsediyordu. “Masa döndürme”, daha o zamandan popüler hale gelmişti. Gasparin’in bulgularını, 1855 yılında, Geneva Akademisinden meslektaşı Prof. Marc Thury’ninkiler izlemişti. Prof. Thury, adına psychode dediği, tüm maddeye nüfuz eden ve kuramsal etere benzeyen bir şeyin mevcudiyetini öneriyordu. Prof. Thury, bulgu ve görüşlerini, Des tables tournantes, considérées au point de vue de la question de physique générale qui s’y rattache (Dönen Masaların Genel Fizik Açısından Yorumlanması ve Açıklanması, Geneva, Kessmann, 1855) adlı kitabında açıklamıştı. Klasik Ruhçuluğun kurucusu olan Allan Kardec çalışmalarına ciddi bir biçimde 1857’li yıllarda başladı ve ölümüne kadar geçen 12 yıl içinde de “Spiritizm” (Ruhçuluk) adını verdiği öğretiyi bir sistem haline getirerek bu konuyu anlattığı beş kitap ve iki broşür yayınladı. Fransa’da Allan Kardec’in Spiritizm öğretisi vasıtasıyla önderliğini yaptığı spiritüalist faaliyetlere daha başka ünlü isimlerin de katkısı olmuştur. Örneğin, ünlü yazar Victor Hugo, ilk kez 1885 yılında psişik tezahürleri incelemiş, bunlar, inançlarını ve yazılarını etkilemiştir. Kardec’in öldüğü 1869 yılında, Spiritüalizm, baştan başa bütün Avrupa’ya iyice yerleşmişti. Aynı yıl Londra Diyalektik Derneği (London Dialectical Society) kırk celselik bir diziden oluşan bir deneye girişti. İki yıl sonra, 1871’de raporlarını yayımlayan dernek üyeleri, Gasparin ve Thury’ninkilere çok benzeyen sonuçlara vardılar: “Bilinmeyen bir güç vardı ve bazen bir tür zeka tarafından yönetiliyordu.” İşte bu noktada, muhtemelen psi araştırma tarihinin en önemli kişisi olan ünlü İngiliz bilim adamı Sir William Crookes’un (1832-1919) ortaya çıkışını görüyoruz. 1870-1874 yılları arasında telekinezi ve materyalizasyon üzerinde çok ciddi bilimsel incelemelerde bulunan Sir William Crookes, yıllarca bu konularda yapılabilecek hileleri araştırdı. İlk başlarda amacı telekinezi ve materyalizasyon celselerinin hilelerini bularak medyomların sahtekarlığını ortaya çıkarabilmekti. Crookes, Home’dan başka, bir düzine kadar medyomu incelemişti. Bunların arasında ünlü Fox kardeşlerden Kate Fox ve birçok tartışmalara hedef olan ünlü medyom Florance Cook (1856-1904) da yer alıyordu. Crookes, Cook’un 1871 yılında başlayan materyalizasyon celselerinde Katie King adındaki ruhsal varlığın materyalizasyonuna birkaç kez tanık olmuş ve Cook’un medyomluğu vasıtasıyla tezahür eden fenomenlerin gerçek olduğunu açıklamıştı. Crookes, bu celseler sırasında, Katie King’in komple materyalize olan bedenini incelemek ve hatta kucaklamak, Katie King’i Cook’la mukayese etmek ve Cook’un içinde bulunduğu kabineye girmek, Katie King’in fotoğraflarını çekmek ve daha başka deneyler yapmak fırsatını bulmuştu. Crookes söz konusu fotoğrafları çekmek için ilk defa “karbon flamanlı ampul” kullanmış ve çok başarılı sonuçlar almıştı. Ampuldeki nüvesiz karbon çubuklar kızılötesi ışınlar yayma bakımından çok zengin olduğu için mükemmel “ruh fotoğrafları” çekilebiliyordu. Hileli fotoğrafçılığın kullanılmaya başlandığı tarihlerden çok öncesine rastlayan o günlerde celseler sırasında çekilen fotoğraflar, materyalize olan ruhsal varlıkların gerçekliği hakkında sağlam kanıtlar sağlıyordu. Crookes, 1896-1897 yıllarında İngiliz Psişik Araştırma Derneğinin (SPR, Society for Psychical Research) başkanlığını da yaptı. RUHSAL ARAŞTIRMALAR KURUMU SPR KURULUYOR İki yıl sonra, Barrett’in teklifini tazelemesi üzerine, bilimsel çevrelerde henüz yeterince benimsenmemesine rağmen, bir karara varıldı. Ocak ayında, tanınmış bilginlerin ve konu üzerinde çalışan uzmanların davet edildiği bir hazırlık toplantısından sonra, 20 Şubat 1882’de, “Society for Psychical Research” Ruhsal Araştırmalar Kurumu, kısa adıyla “SPR” kuruldu. SPR’nin kurucuları ve ilk üyeleri arasında bir hayli renkli simalar vardı. Sir William Barrett’in çağrısına uyanlar arasında, Liverpool Üniversitesi fizik profesörü Sir Oliver Lodge, onun öğrencisi Richard Hodgson, eski diller filoloğu Frederick W. H. Myers, Edmund Gurney, Frank Rodmore ve ünlü kimyacı ve fizikçi Sir William Crookes da bulunmaktaydı. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Şubat 15, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 15, 2010 SPR’NİN AMERİKA’DA ŞUBESİ KURULUYOR Sadece yirmi yıl gibi kısa bir zaman diliminde SPR hayran olunacak değerde, çok yönlü, öncü bir hizmet vermiştir. 1885’de Amerika’da bir şubesi kurulmuş ve Amerikan Psişik Araştırma Derneği (American Society for Psychical Research), kısa adıyla da ASPR olarak tanınmıştır. Amerika’da kurulan bu ilk derneğin kurucusu ünlü psikolog Prof. William James’dir (1842-1910). Fakat 1887 yılında ASPR mali güçlükler nedeniyle Londra’daki dernekle birleşerek onun şubesi olmuş ve Sir Oliver Lodge’un öğrencisi Richard Hodgson, ASPR’nin başına geçmiştir. 1905 yılında onun ölümüyle dernek Londra’nın şubesi olmaktan çıkıp, araştırmalara yalnız devam etmiş ve bir süre sonra Amerika’da Ruhçuluk konusunun öncülüğünü yapmaya başlamıştır. SPR’NİN KURUCULARI BİLİMSEL ARAŞTIRMALARA BAŞLIYOR Giderek parapsikoloji araştırmalarının önderliğini yapacak olan SPR’nin ilk yıllarında, ağırlık Spiritüalizm (Ruhçuluk) konusunda deneysel çalışmalara verilmişti. SPR’nin yetkili kişilerinden ve İngiltere’nin önde gelen psi araştırmacılarından Bn. K. M. Goldney, “Spiritüalistlerin iddiaları lehindeki en iyi kanıtların, SPR’nin yayımlamış olduğu Proceedings (Tutanaklar) dergilerinde bulunabileceğini” ileri sürmektedir. Ünlü psikolog Prof. William James (1842-1910) 1885 yılında Amerika’da harikulade bir “trans medyomu” olan Bn. Leonora E. Piper (1857-1950) ile karşılaşmıştı. Profesör bu çeşit olayları daima şüpheyle karşılamış olmasıyla tanınmış bir kimseydi. Bu bakımdan medyomun trans halinde yaptıklarına tanık olunca inanmakta biraz güçlük çekti. Fakat ikinci bir oturuma katılınca, ortada herhangi bir aldatmaca değil, bambaşka şeylerin olduğu kanısına vardı. Dört yıl sonra Bn. Piper İngiltere’ye geldiğinde, Prof. William James, Sir Oliver Lodge (1851-1940) ve Richard Hodgson tarafından ayrıntılı olarak incelendi. Üçü de SPR üyesi olan bu bilim adamları, derneğin Proceedings dergilerinde, Bn. Piper hakkında 450 sayfayı aşan raporlar yayımladılar. Bn. Piper, sırasıyla, önce 1887-1889 yılları arasında ASPR, sonra 1889-1890 yılları arasında SPR tarafından incelendi. Bn. Piper, İngiltere’deki çalışmalar sırasında, Sir Oliver Lodge’un vefat etmiş olan akrabalarının ikisinden gelen mesajları aktarmış ve sonunda onu ölüm-ötesi yaşamın ve spatyoma geçenlerle irtibat kurma imkanının gerçekliği hakkında ikna etmişti. SPR’nin kurucularından olan Sir Oliver Lodge, elektrik konusunda ve özellikle iyonlar hakkındaki teorileri ile ün kazanmış büyük bir İngiliz fizikçidir. Bu ünlü bilim adamı, Spiritüalizmin dışında birçok alanlarda da önderlik yapmış bir kişiydi. 1894 yılının 14 Ağustos günü Oxford’daki İngiliz Kurumu toplantısında radyo-telgraf’ı (telsiz telgraf) ilk kez gözler önüne serdiğinde, bu işi Marconi’den tam bir yıl önce gerçekleştirmiş oluyordu. Ancak üne kavuşan Lodge değil de Marconi olmuştu! Sir Lodge, daha sonra İtalya’ya giderek F. W. H. Myers ve Fransız fizyolog Dr. Charles Richet (1850-1935) ile birlikte, ünlü “fizik medyom” Eusapia Palladino’yu (1854-1918) da incelemişti. Lodge’a göre, bilimsel ve psişik araştırmalar, beşeriyet olgusu hakkında bilgi edinmek üzere yürütülen araştırmaların birbirini tamamlayan parçalarıydı ve bunları ayırmamak gerekirdi. Lodge, Raymond or Life and Death (Raymond ya da Yaşam ve Ölüm, London, Methuen, 1916) adlı kitabında, Birinci Dünya Savaşı’nda ölen oğlu Leonard’ın 1915 yılında incelemekte olduğu ünlü İngiliz trans medyomu Bn. Gladys Osborne Leonard (1882-1968) vasıtasıyla verdiği mesajları anlatmakta ve bu irtibatın, oğlunun mevcudiyetinin, ölümünden sonra da sürdüğüne dair kendisini kesinlikle ikna ettiğini belirtmektedir. İtalyan fizikçi ve kriminolog Cesare Lombroso ile Dr. Charles Richet’in yanı sıra, Sir Oliver Lodge, Frederick Myers, Alexandre Aksakof, Camille Flammarion, Bergson ve Pierre ile Marie Curie gibi otoritelerce sürekli incelenen ve deneylere tabi tutulan İtalyan medyom Eusapia Palladino en az Home kadar yetenekli bir fizik medyomuydu. Bu araştırmaların en önemlisi, 1908 yılında SPR’nin tayin ettiği bir komite tarafından yürütülmüştü. Bu komitede, fizik medyomlarla ilgili olarak önceden çeşitli çalışmalar yapmış olan Everard Feilding, Hereward Carrington ve W. W. Baggally yer alıyordu. Bu uzman araştırmacıların, Palladino’nun bir düzine kadar celsesini izledikten sonra yayımladıkları rapor, paranormal fizik fenomenlerin şimdiye kadar kaydedilen en sarsılmaz kanıtı olarak kabul edilmektedir. “Eusapia Palladino ile Bir Dizi Celse Üzerine Rapor” (Report on a Series of Sittings with Eusapia Palladino, SPR Proceedings, Cilt 23, Kısım 59, 1909) başlıklı bu yazıda, sahtekarlığı imkansız kılan şartlar altında oluşan tam 470 adet açıklanamayan fenomenin dökümü yapılmaktadır. Araştırma ekibinin amacı, sürekli tartışmalara yol açan Palladino efsanesini kesin olarak bir sonuca bağlamaktı. Böylece, bu tür incelemeler için yepyeni standartlar ortaya koydular: Celse odasını kendileri hazırladılar. Odadaki her şeyi tartıp ölçtüler. Medyomu, celsenin başlamasından ancak kısa bir süre önce içeriye aldılar. Celseler yapılırken söylenen her kelimenin kaydedilmesi için steno yazan bir eleman tuttular. Bu celseler sırasında olup bitenlerin kelimesi kelimesine ve dakikası dakikasına tutulmuş olan kaydı 200 sayfadan fazladır. Bu kayıtlarda, sadece meydana gelen fenomenin mahiyeti değil, ayrıca aynı anda araştırmacıların her birinin ne yaptığı da anlatılmaktadır. Sonuçta, söz konusu araştırmanın böylesine önemli olmasında, tanımlanan fenomenlerin yanı sıra, bu raporun bu kadar ayrıntılı olmasının da büyük payı vardır. Kılı kırk yaran bu uzman kişiler, çalışmaları boyunca gördükleri her şeyi önce kuşkuyla karşılamalarına rağmen, Eusapia Palladino vasıtasıyla tezahür eden bu fenomenlerin gerçekliğini sonunda kabul etmeye mecbur olmuşlardır. Palladino ve Home kadar ünlü olmasalar da, Avusturyalı Rudi Schneider (1908-1954) ve ağabeyi Willi Schneider de ciddi bir şekilde incelenmiş birkaç fizik medyom arasında yer alırlar. Schneider kardeşlerden, önce Willi’nin ve sonra Rehber Ruh’un Rudi’yi kontrol altına almasıyla da Rudi’nin çevresinde oluşan fenomenler, 1920’lerin başlarında Alman fizikçi ve psişik araştırmacı Baron Albert von Schrenck-Notzing (1862-1929) tarafından etüt edilmişti. Daha sonra da Fransız fizikçisi ve parapsikolog Dr. Eugéne Osty (1874-1938) ile bazı İngiliz araştırmacılar, Schneider kardeşlerle ilgili bu çalışmaları devam ettirmişlerdi. Diğer birçok fizik medyom gibi Rudi de trans altında, Olga adındaki rehber ruhun kontrolüne girince, bir masa üzerindeki objeler harekete geçiyor ve ufak çapta materyalizasyonlar oluşturuyordu. Celseler karanlıkta yürütülüyordu ama, araştırmacılar Rudi’yi tam bir kontrol altında tutuyorlardı. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Şubat 15, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 15, 2010 ULUSLARARASI METAPSİŞİK ENSTİTÜSÜ KURULUYOR Sanayici Jean Meier, 1919 yılında, Uluslararası Metapsişik Enstitüsünü (Institute Métapsychique International) kurmuş ve ilk başkan, Dr. Charles Richet olmuştu. Daha sonraki yıllarda ise enstitü başkanlığına Dr. Gustave Geley (1865-1924) ve Dr. Eugéne Osty getirilmişti. Dr. Eugéne Osty, önceleri Paris’te doktorluk yapıyordu. Daha sonraları metapsişik konularla ciddi bir biçimde ilgilenmeye başladı ve 1913 yılında paranormal idrakler üzerine yaptığı araştırmalarını Lucidité et Intuition (Durugörü ve Sezgi) adlı eseri ile yayımladı. Bir iki yıl sonra da Beşer Hayatının Duyusu’nu yayımladı. Özellikle sübjektif olaylarla ilgileniyordu. 1922 yılında La Connaissace Supra Normale (Normalüstü İdrak) adlı ünlü eseriyle bu çalışmalarının sonuçlarını ortaya koydu. Bu eser o dönem için durugörü olaylarını incelemek isteyenlere temel oluşturdu. Dr. Geley’in ölümünden sonra Charles Richet’in ısrarı üzerine, 1925 yılında Uluslararası Metapsişik Enstitüsünün başkanı oldu. Bu dönem içinde ünlü durugörür Ludwick Kahn Lesage, medyomluk türü olarak kollarının derisi üzerinde belirgin yazılar ortaya çıkarabilen (dermografizm) Bn. Kahl gibi kıymetli medyomlarla çalıştı. Ayrıca enstitüde yaptığı çalışmalar sırasında Bourniquet ve Stanislawa gibi fizik medyomları keşfetti. Avustralyalı medyom Rudi Schneider’in telekinezik bir olayı meydana getirirken, özellikle kızılötesi renkleri soğuran “görünmez bir cevher” çıkardığını ortaya koydular. Bu çalışmalarının sonucunu 1932 yılında “Ruhun Madde Üzerindeki Bilinmez Kudretleri” adlı bir broşürle yayınladılar. Dr. Eugéne Osty, Gustave Geley ve Charles Richet’nin çalışmalarını değişik yönlerden tamamlamış olan bir bilim adamıdır. 1950’lerde ise Prof. Willy Gerloff, Avrupa’nın son büyük materyalizasyon medyomu olan Danimarkalı Einer Nielsen ile araştırmalar yürütmüş ve bunları Die Phantome von Kopenhagen (Kopenhag’ın Hayaletleri, Münih, 1955) adlı kitabında yayımlamıştır. Ektoplazmik görüntüleri, akıl hastalıkları ile karıştıran bazı psikiyatristlere en güzel cevabı, önce Prof. Charles Richet vermiştir. Charles Richet, fantomun solunumu ile kireç suyunu bulandırdığını, dolayısıyla fantomun soluduğunu ispat etmiştir. Aynı deney nörolog Profesör Willy Gerloff tarafından medyom Einer Nielsen’le tekrar etmiştir. Prof. Gerloff, yaptığı deneylerde ortaya çıkan fantomların fotoğraflarını çekmiş ve bunları 1958 yılında yayımladığı kitabında belirtmiştir. Ayrıca ruhsal konuları ciddi bir biçimde araştıran, inceleyen ve bu konuda pek çok eser veren ünlü ruhsal araştırmacılar Gabriele Delonne ve Lèon Denis’i unutmamak gerekir. SPİRİTÜEL ARAŞTIRMALAR PARAPSİKOLOJİ BİLİMİNE DÖNÜŞÜYOR 1850’li yıllarda kurumlaşmaya ve bir araştırma dalı olarak ortaya çıkmaya başlayan “Deneysel Spiritüalizm” ilk temellerini tamamen bilimsel metotlarla yapılan araştırmalara borçludur. Ve deneysel spiritüalizm konusunda yapılan bu araştırmalar, günümüz laboratuvarlarında yapılan medyomsal irtibatların ilk çalışmalarıdır. Ruhsal araştırmaların ikinci büyük dönüm noktası ise Kuzey Carolina’daki Duke Üniversitesinde Parapsikoloji Laboratuvarının kurulmasıyla başlamıştır. Bu laboratuvar, halen aktif olarak çalışmaktadır. Ünlü Fox Ailesi ile başlayan ruhsal olaylar dizisi çok kısa bir zaman aralığı içinde üniversite kürsülerine kadar uzanmış ve dünyanın pek çok ülkesinde kurulan parapsikoloji kürsüleri tarafından tamamen bilimsel metotlarla araştırılmaya, denenmeye, incelenmeye başlanmıştır. İnsan zihninin nesnel sorgulayıcılığının ürünü olan çağdaş bilimin, insanın ruhsal yanıyla ilgili gerçeklere bazen aşırı temkinli olsa da sağlam adımlarla yaklaşıyor olması, dünya insanlığı açısından sevinç verici bir olaydır çünkü iki yüzyıldır, dünyanın hemen hemen her bölgesine akmakta olan tüm ruhsal tebliğler, evrendeki birlik ve teklik prensibini bizlere anlatmaya çalışmaktadır. Bilimin kendi yöntemleriyle bu birlik ve teklik prensibine adım adım yaklaşmasıyla, günümüz insanlığı ruhsal tebliğlerle modern fizik teorilerinin aynı dili kullanmasına ve aynı köprüde buluşmasına şahit olacaktır. Evrenin bütünselliğini ve sonsuzluğunu anlatan ruhsal araştırmalar ve tebliğlerdeki bilgilerle; bir holografik fotoğrafın her bir parçasının, bütünün kapsadığı tüm bilgiyi içerdiğini ifade etmek, evrensel bilginin bütünün her yanına dağılmış olduğunu ifade etmek anlamına gelir. Hem ruhsallıkla ilgili çalışmalar, hem de fiziksel araştırmalar bir birliğe ve tekliğe giderken tüm bilim dalları da bu birlik anlayışından etkileneceklerdir. Çağımız, bütünü parçalara bölmekten, ayırmaktan, dağıtmaktan yana değil. Bilgiyi parçalara bölmek bize yarardan çok zarar getiriyor. Özellikle atom altı parçacık düzeyinde de her şeyin dinamik bir ilintiyle birbirine bağlı olduğunu ifade eden “Yeni Fiziğin Kuantum Teorisi”; bilim dalları, din ve spiritüalizm arasındaki köprü görevini en iyi şekilde yerine getireceğe benziyor. Biz hepimiz özde tek ve bölünmez bir varlığız. Kuantum teorisinin dalga ve parçacık özelliğine de uygun olarak şeyler (varlıklar ve tüm var edilmiş olanlar) aynı zamanda hem bölünmez bir bütünün parçaları olabilirler hem de kendi özgün niteliklerine sahip olmayı sürdürebilirler. Sadıklar Planı Tebligatı’nda şöyle denmektedir: Birleşik İnsanlık Realitesi, bütün insanlığı tesiri altına alabilecek fevkalade yüksek ve kuvvetli bir şuur alanıdır. Bu şuur alanının, merkezi ile en dış kısımları arasında bir ihtizaz (titreşim) farkı mevcuttur. Yani bu realitenin bütün şartları içerisinde bulunabilen varlıklar olabildiği gibi, yarı yarıya bunu tatbik edebilen varlıklar da bulunabilecektir. Fakat insanlar şimdiki insanlık realitesinden daha yüksek bir ahenk, bir bilgi, bir seviye ve bir dayanışma içerisinde yaşayabileceklerdir. Gary E. R. Schwartz, Linda G. S. Russek, Lonnie A. Nelson ve Christopher Barentsen Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
qbatman Yanıtlama zamanı: Şubat 16, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 16, 2010 en sonunda insanoğlu 3 boyut biliminin dışına çıkıyor... Teşekkürle nevermore Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
BlackHeaRT666 Yanıtlama zamanı: Şubat 16, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 16, 2010 Vay be .. Teşekkurler .. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Şubat 16, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 16, 2010 Metafizik artık bilim dalı olma yolunda hızla ilerliyor , sevindirici gelişmeleri yakından takip edip sizlere aktarmaya kararlıyım ben teşekkür ederim bu uzun konuyu okuyup teşekkür ettiğiniz için. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
GunduzGezen Yanıtlama zamanı: Şubat 16, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 16, 2010 aslında artık bir bilim dalıdır ama tüm bilimadamları kabul etmez. bu konu yüzünden eisenheim la tartışmışlığımız var nevermore Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.