nickmickyok Oluşturma zamanı: Mart 13, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Mart 13, 2007 Senin Korkularını Benim İnceliğimi Ayrılık ne biliyor musun? Ne araya yolların girmesi, ne kapanan kapılar, ne yıldız kayması gecede, ne ceplerde tren tarifesi, ne de turna katarı gökte. İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık! İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini, birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine. Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken, duvarlara dalıp dalıp gitmesi. Türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrılık. Saçına rüzgar, sesine ışık düşürememek kimsenin. Çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun. Güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya. İki adımdan biri insanın, sevincin kundakçısı, hüznün arması ayrılık. O küçük ölüm! Usta dokunuşlarla bizi büyük ölüme hazırlayan. Ayrılık, o köpüklü öpüşlerin ardından gidip ağzını yıkadığında başlamıştı. Ben bulutları gösterirken, “bulmacanın beş harfli yemek sorusuna” yanıt aramanla halkalanmış, “Aşkın şarabının ağzını açtım, yar yüzünden içti murt bende kaldı” türküsü tenimde düğümlenirken, odadan çıkışınla yolunu tutmuş, Dağlarda öldürülen çocukların fotoğraflarını bir kenara itip, “bu eteğin üstüne bu bluz yakıştı mı? ” diye sorduğunda varacağı yere varmıştı çoktan. Şimdi anlıyormusun gidişinin neden ayrılık olmadığını, bir yaprağın düşmesi kadar ancak, acısı ve ağırlığı olduğunu. Bir toplama işleminin sonucunu yazmak gibi bir değer taşıdığını. Boşluğa bir boşluk katmadığını, kar yağdırmadığını yaz ortasında.... Ne mi yapacağım bundan sonra? Ayak izlerimi silmek için sana gelen bütün yolları tersinden yürüyeceğim önce. Şiir yazmayacağım bir süre, Fotoğraflarını güneşe koyacağım, bir an önce sararsınlar diye. Hediyelik eşya satan dükkanların önünden geçmeyeceğim. Senin için biriktirdiğim yağmur suyunu, bir gül ağacının dibine dökeceğim. Falcı kadınlara inanmayacağım artık. Trafik polislerine adres sormayacağım, Geleceğe ışık düşüren bir gülüşle gülmeyeceğim kimseye.... Ne yapacağımı sanıyorsun ki? Tenin tenime bu kadar sinmişken, ömrüm azala azala önümden akarken, gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken.. Senin korkularını, benim inceliğimi doldurup yüreğime, bıraktığın boşluğu yonta yonta binlerce heykelini yapacağım. Şükrü Erbaş 2 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
istarber Yanıtlama zamanı: Mart 8, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 8, 2009 AĞARAN BİR SUYUM Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı Kadınlar gittikçe daha güzel Güneş daha hızlı adımlıyor gök yüzünü Sular daha soğuk rüzgar daha serin Eskiden her konuda konuşurdum istekle Bir geniş gülümsemeyle dinliyorum şimdi Büyük yapılar ışıklı çarşılar bitti Ara sokaklara salaş kahvelere giriyorum Kurtulmak için çırpındığım çocukluğu Yeniden öğreniyorum çocuklardan şaşarak Bütün sesler çın çın bir yanlızlık oluyor İçimden geçenleri söyledim sanıyorum Birisi bir şarkı söylemesin kederle Tenimde bir titreme kirpiklerimde buğu Kısa söz basit eşya kedi sevgisi Aktıkça ağaran bir suyum zamanın ırmağında Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı Kadınlar daha güzel kadınlar daha uzak..... ÇOCUKLARI ÖLDÜRDÜLER Bir gülün tenine değmedi hiç elleri Bu yüzden yumuşaklık nedir bilmezler Çiçeksiz büyüttüler çocukları Oyunlarda durmadan yenmeyi öğrettiler Bir büyük oyunda sonra yenildi çokları Sevgisiz büyüttüler çocukları Dal sürmedi hiç biri kaldılar yoz kıraçta Çiğ yalan bencillik birazda kindi suları Gölgesiz büyüttüler çocukları Konmadı hiçbirinin sesine yumuşacık Bir yüreğin dalından uçan sevi kuşları Türküsüz büyüttüler çocukları El vermek nedir dosta dostluk nedir ki Hep bir oyuna gelmekti korkuları Güvensiz büyüttüler çocukları. SU GELİR YARA DEĞER Ben bir dere yatağının En kıvrımlı yeriyim Bilemem nerelerden Akarda ince ince Su gelir yara değer Değdikçe eririm Örseli bir bahçenin Acemi gülüyüm Bilmem bir türlü Bilemem Bir mevsimlik rengi ben Dörde nasıl böleyim Gizemli bir suskunluğun Dargın diliyim Kan gülleri büyütürüm Sabır saksılarında Ben hep kendini yiyen Bir garip deliyim 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
raskolnikov Yanıtlama zamanı: Mart 8, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 8, 2009 "ölümden köpek gibi korkarım ama gerektiği zaman ölmesini bilirim" demişti bir söyleşisinde.... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
metiner Yanıtlama zamanı: Mart 8, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 8, 2009 Güzelmiş.paylaşım için teşekkürler: Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Mart 24, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 24, 2009 YİTİRDİM YÜZÜMÜ Bir yağmur mevsiminde yitirdim yüzümü Dilimi incelikli bir sözün eşiğinde. Yollar yapılar çarşılar boyu Yükselen bile yalnızlığı geçerek geldim. Düşen her damla kanıma düştü Tenim kupkuru; Söylenen her söz biraz daha Biraz daha büyüttü suskunluğumu Yüzümü bir çamur mevsiminde yitirdim. Şükrü Erbaş KOCAMAN BİR ÇOCUĞU ÖPÜYORSUN Sen bende neleri öpüyorsun bir bilsen Herkesin perde perde çekildiği bir akşam Siyah bir su gibi yollara akan yalnızlığı öpüyorsun. Ağzında eriklerin aceleci tadı Elleri bulut,gözleri ot bürümüş ekin tarlası Bir çocugun düşlerine inen tokadı öpüyorsun. Yağmur her zaman gökkuşagını getirmiyor Aralık kapılarda bekleyişin çırpıntısı Bir kadın eksildikçe ömrüme eklenen Uzun gecelerini,solgun gövdesini öpüyorsun. Uzak dağ köylerine vuran ay ışığı Kerpiçlerden saraylar kuruyor yoksulluğa Ne suların ibrişimi,ne gökyüzü ne rüzgar Sen bende gittikçe kararan bir halkı öpüyorsun. Sakarya Caddesi'nde sarhoşlar Rakıyla buğulanmış kaldırımlarına gecenin Yüksek sesle birşeyler çiziyorlar. Yalnızlık har koşulda bir sığınak bulur,diyorum Uzanıp dudağimdaki titremeyi öpüyorsun. Örseler acıyla düştüğü yeri Susarak büyüyen adamların sevgisi. Ağzında pas tadıyla bir inceliği söylemek Bir gülünç içtenliktir,gecikmiş ve ezik Sen bende yanlış bir ömrün tortusunu öpüyorsun. İnsanın zamana karşı biricik şansıdır aşk Onca kapı onca duvar içinde bulur aynasını. Sen bende neleri öpüyorsun biliyor musun Herkesin simsiyah kesildiği bir akşam Yıldızlarla yedi renk gökyüzünü öpüyorsun. Sen bende,gözlerinin anne ışığıyla Bir solgunluktan doğan kocaman bir çocuğu öpüyorsun. (1995) Şükrü Erbaş TANIDIM SENİ Seni yalnızlığından tanıdım Kirpikleri kırık çocuk Çiğneyip durduğun dudaklarından. Gözlerin küllenmiş yangın yeriydi Bir eylül göğünün bulut kümeleri Donuk bakışlarında; Hüznün nasıl da benziyordu Benim ilkgençliğime Ellerinden tanıdım seni Yüreğinin yansısı tedirgin ellerinden. Bir uzak boşloğa yağmur yağıyordu -Anılardan anılara ince çizikler- Yüzün bir türkü sonrasının Kederli dalgınlığında; Güldün mü, ben mi yanıldım, bilemiyorum Ağıt gibi bir alay dudak uçlarında Gücenik duruşundan tanıdım seni. Seni kendimden tanıdım çocuk; Yüreği sürekli çiğnenen bir yol Gövdesi acılardan acılara köprü Biraz öfke, biraz umut, çokça onur Olan kendimden. Eğildim öptüm yıkık alnından Uzaktın, kıyamadım sessizliğine Biraz daha dedim içimden, biraz daha; Gün olur, onuru güzel çocuk Acı da yakışır insanın yüreğine. Şükrü Erbaş YÜZÜ YAĞMURA GÖMÜLÜ DÜŞÜM Duruşun bir ayrılık resmi çiziyor Akşamın incelen sularına Susuşun yıkıyor beni en zayıf yerimden Bilmez miyim içindeki kederi Yüzü yağmura gömülü düşüm Böyle buğulu camlarda dalgın Gözlerin iklimini yitirmiş iki bulut Bulanıp durur bir uzak rüzgarla Aykırı mevsimler içinde Saçların saklar omuzlarındaki yükü... Dönsen ve öpsem incitmeden Alının gücenik ülkesini Benim ömrümsün sen, onurum, geleceğim... Gitmek hangi acıyı onarır ki Bilmez misin çare değil üzüntü. Şükrü Erbaş Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Aralık 23, 2020 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 23, 2020 "Seni hiçbir dünya telaşına değişmedim ben. Evlerin ve kalabalığın ağırlığını sana üstün tutmadım. Yoksulluğun acısından hafif bilmedim acını. Nereye gidersem gideyim seni yürüdüm hep. Sevincini bir barış, bir bayram sabahı gibi taşıdım içimde. Sesine güvendim, gözlerine en çok yakışan o sürekli yaz ikindisine. Bütün öksüzlerin kederiyle baktım yüzüne, ne zaman geleceği düşündüysem. Bir haksızlığı haykıran herkese senin soluğunu verdim. Bütün hapislerin penceresi yaptım seni. Sonra tuttum kenar mahallelerin yalnızlığını gösterdim, bir özür, bir bağışlanma umuduyla. Söze inandım, gövdene ondan çok... Dönüp dönüp sana geldikçe anladım özgürlüğün aşk olduğunu. Alışkanlıklara yenilmedim ben, seni bir alışkanlığa dönüştürmek istemedim yalnızca. Çocuklar dünya karşısında yenik büyüyordu. Babalarından başka doğru bilmeden yaşlanıyordu erkekler. Çarşılar evleri çoktan teslim almıştı. Kızlar şarkısını kimseye söyleyemiyordu. Sokaklardan esen güneş değil, geri çekilme duygusuydu. Annelerin sütünde ışık yoktu.Koro halinde susuluyordu ve yalnızca yüksek sesle konuşanlara inanır olmuştu insanlar. İncelik yalnızlığa dönüşe dönüşe bitmişti. Şiddetin coğrafyasında elbette gökyüzü bir lükstü ve ancak yağmur yağınca anımsanıyordu. Işıklı bir korunak arayacağım sesinin kıvrımlarında. 'Gelmen iyiliktir' diyeceğim. Yüreğimden başka yanıtım olmayacak. Bir sorudan bir soruya vuracağım seni yine. Dünyanın bütün yağmurları yağacak iki söz arasında. Ellerimi geçmişe mi geleceğe mi koyacağımı şaşıracağım. Küller altındaki köz için bir yudum soluk isteyeceğim. 'Aşk iki kişiliktir' sözünü düşüneceğim uzun uzun. Kalkıp pencereden hayata bakacağım. Alnından öptüğüm yerde 'Ülkemsin' diyeceğim. Bir gülüşünle çıkıp caddeleri dolduracağım. Ya sen bu ülkede doğmasaydın, ya ben aşkı herkes gibi bilseydim?" Şükrü ERBAŞ İNSANIN ACISINI İNSAN ALIR 1997 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.