aisha Oluşturma zamanı: Mart 10, 2010 Paylaş Oluşturma zamanı: Mart 10, 2010 Mu, Büyük Okyanus'ta yer aldığı ve 14 bin yıl önce battığı iddia edilen efsanevi batık kıta. İlk olarak İngiliz Albay ve gezgin James Churchward'ın Tibet'te yaptığı araştırmalara dayanan ve bunlarla ilgili olarak yazdığı 4 adet kitabına konu edilmiştir. Churchward, Tibet tapınaklarında bulduğu yazı tabletlerini oradaki rahiplere tercüme ettirerek elde ettiğini açıkladığı efsaneye göre Büyük Okyanus'da, Asya kıtası ve Amerika kıtası arasında ve Avustralya'nın iki katı büyüklüğünde bir kıta olduğu anlatır. Bilim çevrelerinde levha tektoniği konusundaki bilgi birikimine dayanarak MU'nun da Atlantis gibi bir efsane olduğu konusunda görüş birliği vardır. Levha tektoniğine göre kıtaları oluşturan SiAl (silisyum/alüminyum) kayalar, okyanus diplerini oluşturan SiMg (silisyum/magnezyum) kayalar üzerinde "yüzerler". Büyük Okyanus dibinde Mu kıtasını kanıtlayacak herhangi bir SiAl kayaya rastlanmamıştır. Mu Kıtası Varsayımının Bilimdeki Kabul Derecesi İlk kez James Churchward tarafından ortaya atılan, geçmişte üzerinde ileri bir uygarlığın bulunduğu, Pasifik Okyanusu’nda bir kıtanın varlığı konusundaki görüş, çeşitli belge ve bulgular mevcut olmakla birlikte, henüz arkeologlar arasında yaygınlık kazanmamış bir görüş veya bir varsayım olmaktan öteye gidememiştir. Çin e ve çevre adalara kaçanların kitabelerinde kıtamız battı, biz de buraya kaçtık yazmaktadır. Bu yazılı kayalar 14 bin yıllıktır, c14 karbon testleriyle sabittir. Türkler'in de Mu Kıtasından geldiği söylentileri de varsayım olarak eklenmiştir. Mu Kıtası, Türkiye'nin ilk cumhurbaşkanı M. Kemal Atatürk'ün talimatıyla kurulan bir ekip tarafından araştırılmıştır. Deniz dibinden bulunan kalıntılara Karbon testleri yapılmıştır. Churchward'ın İddiası Churchward'ın iddia ettiğine göre Mu uygarlığını araştırmasına başlaması, Batı Tibet'teki, adını vermediği gizli bir tapınağın arşivlerinde bulunan, çok eski bir dilde yazılmış olan Naacal Tabletleri'ni okumasıyla başlamıştır. Söylediğine göre, bu tabletleri okuyabilme becerisini de yine o tapınakta bulunan bir Tibet rahibinden öğrenmiştir. Churchward sonraki yıllarda, mineralog ve arkeolog olan Dr. William Niven tarafından Meksika'da ortaya çıkarılan tabletler üzerinde çalışmıştır. Çin'e, Hindistan'a, güney asya ülkelerine ve çevre adalara kaçanların kitabelerinde kıtamız battı, biz de buraya kaçtık yazmaktadır. Bu yazılı kayalar 14 bin yıllıktır, c14 karbon testleriyle sabittir. Churchward'a göre, Mexico City yakınlarında 1921–1923 yılları arasındaki kazılarda keşfedilen bu 2600 tablet, Tibet'te öğrendiği Naga-maya dilinde yazılmıştı. Churchward'a göre bu tabletler 12.000 yıldan daha eskiydi. Varsayımı Savunanların Görüşleri Yaklaşık 50 yıl boyunca 20’den fazla ülkeye giderek Mu uygarlığı hakkında veri toplayan James Churchward’un ve Mu varsayımını destekleyenlerin Mu uygarlığı hakkındaki görüşleri kısaca şöyle özetlenebilir: Yeryüzünde insanın ilk ortaya çıktığı kıta Mu kıtasıdır. Mu kıtası kuzeyden güneye 3000 mil, doğudan batıya 5000 mil kadar uzanan,üç kara parçasından oluşan büyük bir kıtaydı. Günümüzde Polinezya, Mikronezya ve Melanezya takımadalarını oluşturan adalar, muhtemelen bu kıtadan arta kalan kara parçalarıdır. Bu kıta, kıtanın altında yer alan gaz odacıklarının patlamalara yol açması nedeniyle, yaklaşık 12.000 yıl önce 64 milyon nüfusuyla birlikte sulara gömülmüştür. Bu kıtada 70.000 yıl önce tek tanrılı bir din bulunuyordu. Aynı tarihlerde Mu'lular diğer kıtalarda koloniler oluşturmaya başlamışlardı ki, anavatan dışındaki en büyük imparatorluk, başkenti günümüzde Gobi Çölü’nün uzandığı bölgede bulunan Uygur İmparatorluğu’ydu. Mu dininin öğretimini Naakaller adı verilen rahipler üstlenmişlerdi ve sembolizme dayalı bir öğretimleri vardı. Mu dininin esası, Tanrı’nın tek oluşuna ve ruhsal gelişim için sürekli olarak tekrar doğmak inanışına dayanıyordu. Atlantis’teki din Mu’nun tek tanrılı dininden başka bir şey değildir. "Ra" sözcüğü güneş anlamına gelirdi ki, daire ile ifade edilen güneş sembolü, bir ad ve sıfat vermek istemedikleri, "O" diye hitap ettikleri Tek Tanrı'yı simgelemede kullanılırdı; Mu imparatoru da “Mu’nun güneşi” anlamında Ra-Mu adıyla ifade edilirdi. Ra sözcüğü sonradan diğer kıtalara ve Atlantis yoluyla Mısır'a da taşınmıştır. Dört ırktan oluşan Mu'lularda yazı dilleri farklı olmakla birlikte, konuşma dilleri ortaktı. Mu'lular günümüz uygarlığına kıyasla manevi alanlarda çok daha ileriydiler. Telepati, durugörü, çift bedenlenme, astral seyahat gibi, uygarlığımızda ancak kimi medyumlarda ve mistiklerde görülebilen olağanüstü yetenekler Mu'lularda olağan yetenekler olarak mevcuttu. (Bu, Churchward’un değil, bazı izleyicilerinin görüşüdür) Mu uygarlığının en önemli çöküş nedeni, teşevvüş adı verilen, bir aşamadan diğerine geçilirken yaşanan kargaşa dönemini atlatamamasıdır. (B.Ruhselman’a göre) Genelde bu iddiaların herhangi birini destekleyecek arkeolojik veya antropolojik bulgu bulunmamaktadır. Mu dinine, kolonilerine (örneğin Uygur İmparatorluğu kolonisi fikri) ve Mu kıtasının nasıl battığına ilişkin iddialar[kaynak belirtilmeli] Mu varsayımını savunanlar arasında da genel geçer kabul görmemiştir ve farklı düşünceler mevcuttur. Churchward'un yararlandığı ve tezini desteklediğini ileri sürdüğü kaynaklar şöyledir: Çin'de bulunan 400'e yakın piramit bu piramitlerin en az 10.000 yıllık olduğu söylenir. Bu piramitler Mu varsayımında geçen Büyük Uygur İmparatorluğuna ait olduğu Piramitler üzerinde bulunan yazıtlarda görülür.(James Gaussman'ın İkinci Dünya Savaşı sırasında Hindistan'dan Çin'e uçuşu sırasında gördüğü piramitler.) Dr. William Niven'in 1921-1923 yılları arasında keşfettiği, günümüzde Mexico Müzesi’nde bulunan 2600 tablet. Yucatan'da hazırlanmış eski bir Maya kitabı olan 'Troano El Yazması'. British Museum'da bulunmaktadir. Bir başka Maya kitabı olan Cortesianus Kodeksi. Bugün Madrid Ulusal Müzesi'nde bulunmaktadır. Paul Schlieman tarafından Tibet'teki bir Budist tapınağında keşfedildiği ileri sürülen “Lhassa Belgesi”. Yucatan'da (Meksika) Churchward’un batan Mu kıtasının anısına inşa edilmiş olduğunu ileri sürdüğü Uxmal tapınağı'ndaki yazıtlar. Bu tapınaktaki yazıtlarda “geldiğimiz yer olan Batı ülkelerinin anısını korumak için inşa edilmiştir” ifadesi bulunmaktadır. Meksiko şehrinin 96 km. güneybatısında yer alan Xochicalo Piramiti yazıtları. Bu piramit, üzerindeki yazıtlara göre, “Batı ülkelerinin yıkımının anısına” inşa edilmiştir. Perezianus ve Dresden kodeksleri. Çin e, Hindistan a, güney asya ülkelerine ve çevre adalara kaçanların kitabelerinde kıtamız battı, biz de buraya kaçtık yazmaktadır. Bu yazılı kayalar 14 bin yıllıktır, c14 karbon testleriyle sabittir. Auguste Le Plongeon ve Brasseur de Bourbourg adlı araşturmacılar da Churchward'la aynı dönemde Mu konusunda araştırmalarda bulunmuşlardır; kimilerine göre konuyu ilk kez Le Plongeon gündeme getirmiştir. Arkeolog Egisto Roggero, baron D’Espiard de Cologne, Hans S.Santesson, J.Churchward’dan sonra konuyla ilgilenen önemli araştırmacılar arasında sayılırlar. Mu araştırmacılarına göre, Büyük Okyanus'daki, Mu kıtasından arta kalan, çoğu insanlarca meskun olmayan adalardaki devasa kalıntılar da Mu varsayımını destediği iddia edilmektedir. Ancak bu iddiaların hiçbiri bilimsel yönden Mu efsanesine kanıt sağlamamaktadır. Mu'dan Yapılan Göçler Mu araştırmacılarına göre, Mu kıtasından her kıtaya göçler yapılmışsa da başlıca göçler Kuzey ve Güney Amerika'ya, Orta-Asya'ya, Mısır ve Anadolu'ya yapılmıştır. Churchward'a göre 70.000 yıl önce mevcut olan Uygur imparatorluğu Avrupa içlerine kadar uzanmaktaydı. Uygur imparatorluğu birine Churchward'un manyetik felaket adını verdiği iki büyük doğal afetle (-diğer afet dağların yükselmesidir-) darbe yemiş ve sağ kalanlar aralarında Avrupa'nın birçok kavminin de bulunduğu çeşitli ari kavimleri oluşturmuşlardır. Kimilerine göre, Mu ya da Orta-Asya kökenli bu kavimlerin hemen hemen hepsinde (yaklaşık 40 dilde) telaffuzları az çok ufak farklarla, "baba" anlamına gelen ata sözcüğü mevcuttur. Churchward Uygurlar'ın torunları olan bu kavimlerden bazıları olarak Keltler'i, Basklar'ı ve Asyalı İskitler'i sayar. Yine Churchward'a göre Osiris Mu kıtasında eğitilmiş, Atlantis'te reform yapmış, Atlantis'li bir bilge ya da peygamberdir; öğretisi sonradan "Osiris dini" adını almış olup Hermes Trismegistus tarafından Mısır'a getirilmiştir. ABD’de “uyuyan peygamber” lakabıyla anılmış Edgar Cayce’in “akaşik okumalar”ına göre, Atlantis gibi Mu kıtası'nın da batmasına neden olan etken, Atlantisliler'den satanik yol mensuplarının, ellerindeki nükleer güçleri yıkıcı amaçlarla kullanmaları yüzünden yerkabuğunun dengelerini bozmalarıydı. Tahsin Mayatepek'in Araştırmaları Tahsin Mayatepek (Mayakon), Türk dilini Tetkik Cemiyeti(TDK) Başkanı İbrahim Necmi Dilmen ile yazışmalarından sonra Atatürk'e 7-8 adet rapor göndermişti. Bugüne kadar 7. rapordan 13. rapora kadar ulaşılabilmiştir. Turan Dursun 1978 yılında 14. rapora ulaştığını açıklamış ve bununla ilgili bir inceleme yazmıştı. Mayatepek raprolarından 7 numaralı raporda Churchward'ın kitaplarından bahsedilir. 1. raprodan 5. rapora kadar bulunamamıştır. Başka rapor olup olmadığı bilinmemektedir. Meksika’ya maslahatgüzarı Tahsin Mayakon, 2 Mart 1936 tarihinde Churchward'ın kitapları ile ilgili 7. raporu Atatürk'e sunduğunda Atatürk, Churchward'ın kitaplarını getirtmiş ve 60 çevirmene kısım kısım taksim ederek Türkçeye tercüme ettirmiştir. Mayatepek raporlarının geri kalanları Maya kültürü ve dili ile ilgilidir. Tahsin Mayakon, Meksika’da Maya kültürünü incelemiş, incelemeleri sonuncunda çok sayıda sözcüğün Türk ve Maya dillerinde aynı olduğunu saptamıştı. Bu sözcüklerden biri de Türkçe’deki “tepe” sözcüğüydü (Maya dilindeki karşılığı “tepek” idi ve tepe anlamına geliyordu). Bunun üzerine Atatürk Meksika’ya elçi olarak atadığı Tahsin beyin soyadını “Mayatepek” olarak değiştirmiştir. Fakat Tahsin Mayatepek’in iki kültür arasında bulduğu ortak noktalar sözcüklerden ibaret değildi; her iki kültür arasında, Mayalar’ın ayyıldızlı davullarından, Şamanik kültüründen, kilim desenlerinden, sembollerinden tüy takma alışkanlıklarına kadar pek çok ortak nokta mevcuttu.[kaynak belirtilmeli] Tahsin Mayatepek, çalışmalarını belge ve fotoğraflarla 3 ciltlik bir defter hâlinde toplayarak Atatürk'e gönderdi. Bunların ikisi 1970'lere kadar TDK kütüphanesinde bulunuyordu (No:57-56) Üçüncü defter kayıptır. Bu defterlerde dinî tören, ibadet ve tapınaklarda da benzerlikler bulunduğu belirtiliyordu. Tahsin Bey, Atatürk’ün isteğiyle 1935 senesinde Meksika Büyükeliçiliği’ne atandı. Ancak Büyükelçi Tahsin Bey’in vazifesi çok daha farklıydı; Mustafa Kemal Atatürk Tahsin Bey’i Mu Kıtası, Mayalar ve Türkler arasındaki ilişkiyi araştırmakla görevlendirmişti. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Epiphanes Yanıtlama zamanı: Eylül 6, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 6, 2010 Bu olası kıta ile ilgili daha geniş bili var mı? İnternette bir araştırma yaptım. gerçekten de bilim çevreleri levha tektoniğine göre böyle bir kıta olamayacağını söylüyorlar. Şu 14 bin yıllık yazılar nerede? Bir müzede mi, birinin elinde mi şu an? Mu vardır ve ben bunu ispatlarım diyen arkadaşların yazılarını bekliyorum. Konu üzerinde açıkgörüşlü olmaya çalışıyorum. Hatta keşke gerçek olsa da diyorum. Ancak bana sevimli, uçarı bir romantik bir mit gibi geliyor. Churchwar dışında kaç biliminsanı bu kıtanın varoluşunu doğruluyor ki? Bu kıtanın varolduğuna inanan arkadaşlardan belge, ezotorik olsun olmasın akla uygun fikirler bekliyorum. Benim küçük internet araştırmam ve forumdaki yazılar beni ikna edemedi. Ancak şu aşamada bu kesinlikle bir mittir falan da diyemiyorum. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Witchhunter Yanıtlama zamanı: Mart 4, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 4, 2011 Ucari mit olarak nitelendirdiginiz olgu su an konustugunuz dili de kapsamaktadir. Yada Hava yada Su yada Tah - Sin dininiz gereginde yer alanlarda bu ucari nitelendirmenize dayanmaktadir bunu yani sira Ataturk un de bu ucari mit olarak nitelendirdiginiz konu ile uzun bir arastirma sureci gecirdigini de belirtmeye gerek yok sanirim. Size onerim Churchward a ait ne varsa okumanizdir ve halen ucari geliyorsa saygi duyacagimi belirtmek isterim. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
hasannha Yanıtlama zamanı: Mart 7, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 7, 2011 arkadaşlar benim anlamaadığım 14000 yıllık yazıtlar bulunduğu halde neden sümerliler yazıyı ilk bulanlar oalrak geçiyor tarih kitaplarında Bu arada mu kıtasına ben inanıyorum günümüzde açıklanamayan geçmişteki insanların yapmıs olduğu birçok şey var bunları yalnızca bu mu uygarlığı ve atlantis uygarlığı açıklyor Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
hasannha Yanıtlama zamanı: Mart 7, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 7, 2011 Birde anlamadığım o kadar gelişmiş bir medeniyet ne için yazılarını tabletlere yazmıslar ? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Calormyrdin Yanıtlama zamanı: Mart 7, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 7, 2011 witchunter nickli arkadaşın bahsettiği şey güneş dili teorisi,bilim dünyasında kabul görmüş bir fikir değil,Atatürk bu konunun araştırılması için bizzat emir verdi,dönemin siyasi profiline baktığımızda bunu yapması ideolojik açıdan gerekli.sonuç olarak araştırmalardan kesin bir sonuç çıkmadı ve bilim dünyasında kabul görmedi.kayıp kıta mu'yu bende okudum bu arada. öncelikle mu kıtası halkının dini inanışları,psişik güçleri,ahlaki gelişmişlikleri konusunda kitaplar yazan pek çok kişi var ama asıl soru bu bilgileri nereden aldıkları.10.000 yıldan uzun bir süre önce denizin dibine gömüldüğü söylenen bir uygarlıktan bahsediyoruz.eldeki tek bilgi kaynağı nacaal ve meksika tabletleri,ki bu tabletleri james churchward'dan başka gören yok.nacaal dediği uygarlığın varlığından haberdar tek kişi gene kendisi.karbon 14 testini de metnin sahibi uydurmuş.james churchward bile kitabında tableti bulduğum tapınağın yerini söyleyemem diyor.yok eğer bulunduysa tabletler bulunduğu müzeyi yada araştırma merkezini bilenler beni aydınlatsın. ayrıca oceanography dediğimiz bir bilim var .adamlar okyanus tabanını haritalandırıyorlar ve denizin dibine gömülmüş bir kıta farkedilmeyecek birşey değil.levha tektoniğine göre mümkün olmadığını zaten bilimadamları söylüyor.kaldıki bu kıtanın üzerinde devasa yapılar olmasını bekleyebiliriz üstün teknolojili bir ırktan bahsediyorsak,ki olmasa bile bir büyük bir kıta gözden(ya da gelişmiş cihazlardan) kaçacak birşey değildir.levha tektoniğine göre böyle bir kıtanın olmadığını bilim adamları söylüyor zaten,bir arkadaşta belirtmiş. dikkatimi çeken önemli bir noktada "hala bize klasik tarihi yutturmaya çalışıyorlar,atlantis ve mu'nun varlığını kabul etmeyen yobaz bilimadamları var" şeklinde serzenişler var.yani bu kayp medeniyet fikirleri sağlam kanıtlarla ortaya konulmuş da bilim dünyası yobazlıktan kabul etmiyor gibi bir inanış hakim.ya da kabul ettilerde saklıyorlar gibisinden komplo teorileri var, ama daha önce belirttiğim gibi bir kıtayı saklayamazsınız. kayp medeniyetler hakkında insanın aklını kurcalayan en önemli soru şu; modern insan(cro-magnon) 40.000 yıldır dünya üzerinde ama bizim bildiğimiz medeniyet 6.000 yıl önce başlıyor,geriye kalan 34.000 yılda neler oldu?eğer kayıp kıtalar yoksa bu durumu nasıl açıklarız.bunun için son 6000 yıla bakabiliriz.sanayi devriminden önceki ve sonraki gelişme hızımızı düşünelim.ortaçağa bakarsak mesela en azından 1000 yıllık bir karanlık çağımız var,dönemin en parlak devletlerinden bile bugüne buluşları kalan bir avuç düşünür bilim insanı var.insanları toplum halinden yaşadığı zamanlarda bile korkular ve batıl inançlar bilim ve teknolojinin gelişmesine mani olabilmişse,kabile halinden yaşayan ilkel insanların gelişememesi gayet normal.üstelik avcı toplayıcı olarak yaşayan insanların bilimle uğraşmaları çok daha zor.birincisi hayati tehlike günümüzdekinden çok daha fazla,her an tetikte yaşamak zorunda olan insanların düşünmeye fırsat bulabilmeleri çok zor.ikincisi fiziksel olarak en güçlü olanların hayatta kalabildiği bir hayat tarzından bahsediyoruz,yeterince hızlı koşamıyor veya mızrağı yeterince sert vuramıyorsanız üstün zekanız sizi kurtaramayacak,eğer diğerlerine nazaran gelişmiş bir beyniniz varsa bile onu kullanabilmek için hayatta kalmanız lazım.hem üstün zekanın hem de üstün fiziğin kaç kişide bir görüldüğünü düşünün,başarılı bilimadamlarının yüzde kaçının aynı zamanda başarılı bir sporcu olduğunu düşünün daha somut örnek vermek gerekirse.yani bugünkü teknolojiye ulaşmamız bile zor bir olasılıktı aslında. uzun zamandır bu konuya kafa patlatıyorum.gördüğüm kadarıyla mu kıtası ve atlantisin varlığa dair ne coğrafi ne de arkeolojik bir kanıt var,üzücü ama gerçek.tabii burası bir paranormal olaylar sitesi somut kanıtlara insanlar pek itibar etmiyor ama yazayım içimde kalmasın:) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
hasannha Yanıtlama zamanı: Mart 8, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 8, 2011 Peki iyi güzel ama kardeşim çinin piramitlerini saklaması, mısırdaki piramitler, mimar sinanın yaptığı yapıtlar daha birçok şey bunları nasıl açıklayacağız.Ha birde şöyle bir durum var senin bahsettiğin eski çağ dönemi karanlık dönem işte yazının icadı ateşin icadı vs. bizim kitabımızda (kuranikerim) bile ben ilk insan ademe dunyadaki bütün cisimlerin isimlerini öğreterek yolladım yazıyor yani tamm senın dedğin gibi belki kimse görmemiş olabilir chutwardın buldugu tabletleri ama birde soyle bir durum var meksikadaki belirli sayıdaki tabletleri chudward bulmuyor Dr. William Niven buluyor ve bu tabletleri inceleyen tek kişi james chutward değil yani senin dedğin gibi sadece james chutward bulmuş olması imkansız ki bu konuyla ilgili bir çok bilim adamı 15000 20000 yıllık arac gerecler bulmuslardır mesela bunlardan bazıları : ımmanuel vlikovsky,charlton heston,graham hancock,richard thompson,michael cremo bu kişiler öyle sokakta gezen oyle kişiler değil hepsi çeşitli üniversitede görevli bilim adamları Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Witchhunter Yanıtlama zamanı: Mart 8, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 8, 2011 Ama bunlari arastirirken lutfen fasist bir kavramiyetle degil objektif olarak arastiriniz. Cunku Mu lugun yada Atlantisliligin Turklerle bir alakasi yoktur. Cunku Turk kavrami cok sonralari ad bulmus bir kavramdir birbirine bu kavramlari karistirmayiniz gercekten karistirmak istiyorsanizda karistiriniz bu pek kaale alinacak bir unsur degil tavsiyedir sadece Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
hasannha Yanıtlama zamanı: Mart 8, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 8, 2011 aslında saten karıstırmıyorlar bız turkıyede yasadıgımız ıcın turkıyeden ornekler verılıyor dıl konusunda cogu ulke bırbırıne benzemekte ve buda butun ınsanlıgın aynı yerden geldıgını kanıtlamak ıcın kullanılıyor ne kadar dogrudur bılemem tahsın mayatepekin arastırmaları bunları soyluyormus torunu bır prgramda acıkladı kendımde bakmak ıcın o raporları ındırdım ama cok uzun oldugu ıcın okuyasım gelmedı sahsen Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar