Jump to content

Psikosentez ve Değişen Dünya


nevermore

Önerilen Mesajlar

Değişen dünya nasıl değişiyor? Bu, yeni değil, hem son zamanlarda hem de daha önceleri, bildiğimiz kadarıyla her değişim evresinde sorulan bir soru. Fakat bugün bu soru, sanki Teilhand de Chandin’in “düşüncenin doğuşu” dediği insanın temel özelliği (ikinci bir doğuş, yeniden doğuş) yeni bir insanı gündeme getirecekmiş gibi giderek artan sayıda insanın daha bilinçli sorduğu bir soru haline gelmiştir. Durumun gerçekten de böyle olduğunu biliyoruz. İçgüdüsel ve sezgisel olarak, grup toplantılarından gelen yankılardan dolayı bunu içimizde hissediyoruz. Ayrıca Assagioli’nin (Assacoli) yazdıklarını gözden geçirirken, bu öngörüyü ve kanıtları buluyoruz.

Geniş görüşlülükle, farkındalıkla, her alanda yenilik ve buluşlara açıklığıyla Assagioli’nin değişen dünya ve insanla ilgilenmek için bir nedeni daha var: Spiritüel inancı ve içsel deneyimi onun sadece iştirakçi gözlemci değil, aynı zamanda yeninin yaratıcısı olmasını da sağlıyor.

İnsanın ilk bakışta zıt gibi görünen, fakat aslında birbirini içeren ve yaratıcı bir sentezde birleşen iki görevi var:

- Kişiselleşmek, enkarne olmak, zaten evrensel ve yüksek şuurlu olan ruhsal benliğin şuurunu artırmak,

- Kişilik sınırlarını sonsuza açmak ve onu evrenselleştirmek.

Ruhun enkarnasyonu. Bu, her büyük değişimin, diğerlerinden farklı olan her tarihi devrenin spiritüel bir yanı, bir özelliği ifade ettiği, enkarne ettiği anlamına geliyor. Her gün karşılaştığımız nesnel, yani reel olayları yorumlarken, o olaylarla ilgili spiritüel yönleri görmeye çalışmalıyız. Bu tür baskıların sonucu kişide sürtüşme olduğu kadar dokunma, uyumsuzluk olduğu kadar uyum ortaya çıkmaktadır. Bu açıdan bakıldığında yorumlaması zor görünen olaylar daha bir açıklık kazanmakta, bazıları ise üzeri örtülü olarak karanlıkta kalmaktadır. Buna da şaşırmamak gerek; çünki evrensel ve yüksek şuurlu ruh alışılmış deneyim sahamıza ulaşıp bize kendini gösterebilmek için oldukça uzun bir yol kateder. Bu yolculuk boyunca kendini ifade etmeye çalışan ruhun kalitesinin değişime uğraması, zayıflaması hiç de şaşırtıcı değil. Fakat biz şuurumuzu yarı yola kadar yükseltebilir, yolculuğu kısaltırsak temas daha canlı ve hızlı, karşılaşma daha doğru, kavrayış zorluğu daha az olacaktır.

Assagioli gençliğinde sezgisel yoldan geleceği etkisi altına alacak olan spiritüel özelliği kendiliğinden edindi, bu özelliğine kendisi aynalık etti, onu aksettirerek kendi içinde ve etrafında ifade etmeye başladı.

“Psikosentez sezgisel alandan kaynaklanan bir fikirdir. Doğuşu sezgisel yoldan gerçekleşmiştir. Geçen yıllar boyunca gelişmiş üstün mantal madde ile zenginleşmiş, bir kişilik geliştirmiştir. Psikosentez Enstitüsü de bunlardan biridir. Kova burcunun evrenselliği ve yedinci ışın etkisi gibi olumlu şartlar altında Sentez İlkesi her alanda kendini ifade etmeye çalışmaktadır.”

Kişilik, kişilerarası ve kişi ötesi sentezi böylece, psikosentez görüşüne ve uygulama alanına, metodolojisine, kültürel yaklaşıma ve güncel yayın alanına girmiştir.

Assagioli’nin ölümünden sonra onun çalışmalarını araştırma, yeni teknikler, yeni ifade şekilleriyle daha da geliştirmemiz hem doğal hem de yapılması gereken şey. Fakat daha da önemlisi, psikosentezin, değişen dünya uğruna katkıda bulunduğu sentezin spiritüel özelliğinin enkarnasyonunu tamamlamış olmaktan çok uzak, hatta bugün daha başlangıç safhasında olması, bunu da gözden uzak tutmamalıyız.

Bu tür bir özelliğin belirtilerini bilinçli olarak hem yukarıdan hem içten beslemek, böylece görülmeyen ile görünen, ideal ve var olan arasında bir köprü kurmak endişeli zihinleri rahatlatmakla kalmaz, kararsızları da teşvik eder.

Kültürel ve sosyal alanda olayları gözlemlediğimiz zaman birçok iyi niyetli, daha yüce bir hayat için, hizmet etmek, fedakarlık etmek, harekete geçmek için çırpınan kişilerin yanında, en iyi insanların arasında bile büyük karmaşa, zihinsel şüpheler, sadakat ile cesaretsizlik arasında gidip gelmeler, dolayısıyla da davranışlarda tutarsızlık görüyoruz.

Assagioli bu sözleri 1964’te yazmıştı, fakat hala ne kadar geçerli olduklarını görmek pek de zor değil; çünki büyük devre değişimleri insanın bakış açısıyla çok uzun zaman alır.

Bu bizi başta sormuş olduğumuz soruya döndürüyor. Ayrıca görüyoruz ki, tüm insanlığı içine alan bu değişim, ana hatları ve derin anlamıyla onu gerçekleştirebilecek çok geniş sayıda kendinin farkında olan insan tarafından anlaşılmakta.

Eskimiş düşüncelerden, eskimiş duygulardan, eskimiş şeylerden ve yaşayış tarzlarından kararlı bir şekilde kendimizi uzaklaştırarak hem kendimizde hem çevremizde yeniliğe yer açmalıyız.

Bunun anlamı, sadece politik hareketlerde, sosyal hayatta, dış dünyada değil, bilincimizde de sarsıntıların olacağı, olduğu, bu sayede kolektif ve kişisel bilinçaltı birleşerek daha önce hiç görülmemiş geniş çalkantılara yol açacağıdır. İşte o zaman, özellikle iç çatışmalarını, içsel kargaşalarını dinlemeye eğilimli olmayan varlıkları sarsacak panik ve endişe dalgaları kolektif bilinçaltını etkileyecektir.

Kişiliksel açıdan her yerde (mikrokozmos-makrokozmos) her şey bir sonun, yıkılışın, yani ölümün habercisi gibi...

Böylece materyalizm devrinin bilinçsizce de olsa şekillere, sonlu boyutlara sıkı sıkıya bağlı olan günümüz insanı, kendisini ansızın beklemediği bir anda şeklin sürekli olmadığı gerçeğiyle ve sonsuzluğa -çokları için ise karanlığa- sıçrama gerekliliğiyle karşı karşıya buluyor.

Bu, yayılan endişenin kaynağını açıklamanın yanında sonlu ve sonsuzu uzlaştıran, hatta içeren ve aşan bir senteze yönelmenin önemini, gerekliliğini vurgulamakta. Tabii bunun, psikosentezin fonksiyonu, vazifesi olduğunu belirtmeye gerek yok.

Psikoloji, spiritüalizme ulaştıran en direkt, en kolay ve cazip yaklaşım. Bir yerde spiritüalizmin Sen Jan’ı diyebiliriz.

Bu işlem yaşadığımız kriz sayesinde daha kolaylaşmakta, ya da en azından güçlüğü azalmakta. Hastalanan bir insanın, iyiyken imkansız ve uzak gördüğü spiritüel görüşe sarıldığı gibi, değişen dünya da sağlamlığını, gerçekliğini yitirirken bir parça sonsuzluğun arayışına koyulmakta. Fakat hangi spiritüalizm şekli bugünün ve yarının insanına en uygun olabilir? Kısa devreli bir bakış açısı zaten spiritüalizmin antitezini oluşturmaz mı?

Geçmişte içten gelen, dışarıdan incelenemeyen bir “Şükran”, insanın aczi, inançlı olması ve baş eğmesi gerektiği üzerinde ısrarla duruluyordu. Halbuki insan şimdi ters istikamete yönelerek, giderek daha fazla işbirliği yapmak, şuurlu olmak ve değişimi aktif olarak gerçekleştirmek istiyor. Spiritüel ışığın yayılması, dünyaya kardeşlik ve sevginin gelmesi artık insanlığa, onun seçimine bağlı.

Büyük bir enerji ve iyi niyetle istememiz, başka deyişle içimizde yatan isteği açığa çıkarmamız ve dinamik şekilde kullanmamız gerekiyor. Bunu da yaşamın her seviyesinde, her alanında gerçekleştirmeliyiz.

Öyle görünüyor ki, Psikosentezin sadık arkadaşı olan isteğin, sakin teori limanını bırakıp, daha az neşredilmiş ve deneyimlenmiş yanlarını ortaya koyarak, insanlığın acilen ihtiyacı olan bu iyilik isteğinin gerçek hayata girmesi gerekli.

Peki biz çalışmalarımızın ürününü, çabalarımızın sonuçlarını görebilecek miyiz? Kaçımız gerçekten değişmiş bir dünyaya şahit olabilecek?

Ruha inanan her varlık gelecek için yukarının ve içerinin yeni sebeplerini ortaya koyarak çalışmak zorunda. Dünyada bu inançta olan ve bu anlamda içtenlikle çalışan insanların sayısı giderek artıyor. Biz de aynı şeyi yapmaya, onlarla tamamen içsel bir özgürlükle birleşmeye çalışalım. İnsanlık yararına spiritüel güçlerimizi harekete geçirelim.

 

Maria Luisa Macchia

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...