MALCOLMX Oluşturma zamanı: Mart 15, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Mart 15, 2007 Pir Sultan’in asıl adı Haydar’dır. Sivas ili, Yıldızeli ilçesi, Çırçır Nahiyesi Banaz Köyünde doğmuştur. Bir Bektaşi ocağının Piriydi. Sosyal ve inanç isyanının başını çekmiştir. Bu olay, Kanuni Sultan Süleyman ( 1520-1566) ve Şah Tahmasap (1524-1576) zamanında olmuştur. Şah Tahmasap, Şah İsmail’in oğluydu ve adı Pir Sultan’ın şiirlerinde geçmektedir. Pir Sultan’ın müritleri arasında Hafik ilçesi, Sofular Köyünden gelen Hızır isimli bir derviş vardı. Hızır, Pir Sultan’ın iznini alarak İstanbul’a gitmiş ve şansı açılmış, Paşa ve Beylerbeyi olmuş. Efsaneye göre, Pir Sultan, Hızır’a: “Gidip okuyacaksın. Paşa, hatta vezir olacaksın. Fakat beni asmağa geleceksin!” diye söylemiş. Pir Sultan Osmanlının zulmüne karşı ayaklandığında, Paşa olan Hızır, isyanı bastırmak görevine tayin olmuş. Pir Sultan Hızır tarafından tutuklanıp Sivas Toprak Kalesine konmuş ve idama mahkum edilmiştir. Tekrar efsaneye göre, Hızır Paşa, Pir Sultan’ın hayatını kurtarmak için O’ndan “Şah” kelimesini kullanmadan üç nefes istemiştir. Pir Sultan sazını alıp Şah’ı öven üç nefes söyledi. Fakat bu övgü İran Şahını değil, Şah-ı Merdanı, yani Ali’yi anlatıyordu. Pir Sultan asıldı ve Hızır Paşanın adı lanetle anıldı. Tarihte, Hızır ismini taşıyan birkaç devlet adamı oldu. Ama büyük bir olasılıkla Pir Sultan’ı asan Hızır Paşa, 1551/2 ve 1567 yılları arasında Paşalık yapmış veya 1560-1567 yılları arasında Beylerbeyi ve Bağdat Valisi olan Hızır Paşa olabilir. Bahsedilen olaylar Pir Sultan’ın isyanı, yakalanması ve idamı süresinde, Hızır Paşanın Bağdat yolunda iken Sivas’tan geçtiği zaman olabilir. Ali’yi öven ve Pir Sultan’ın idamına yol açan nefesler her zaman söylenegelmiştir. İlk önce Pir Sultan şu nefesi söylemiştir. “ Hızır Paşa bizi berdar etmeden Açılın kapılar Şah’a gidelim Siyaset günleri gelip yetmeden Açılın kapılar Şah’a gidelim” Sonra, mahkeme tutanaklarını yazan katibe seslenip : “ Kul olayım kalem tutan eline Katip ahvalimi Şah’a böyle yaz Allahı seversen katip böyle yaz : Dünü gün ol Şah’a eylerim niyaz Umarım yıkılsın şu kanlı Sivas Katip ahvalimi Şah’a böyle yaz…” Pir Sultan üçüncü bir deyişle sözlerini bitirmiş : “ Karşıda görünen ne güzel yayla Nir dem süremedim giderim böyle Ela gözlü pirim sen himmet eyle Ben de bu yayladan Şah’a gideriz Pir Sultan Abdal’ım dünya durulm Gitti giden ömür geri dönülmez Gözlerim de Şah yolundan ayrılmaz Ben de bu yayladan Şah’a giderim …” Pir Sultan Abdal efsaneleştirilmiş, ayaklanması ve idam edilişi toplumsal koşularla göre güncelleştirilmektedir. Halk kahramanı oldu ve isyanı halk haklarını savunmak için ve baskıya karşı mücadeleler hareketi olarak görülüyor. Şiirleri halk tarafından çok sevilir ve sözleri koşullara göre değiştirilir. Aşağıdaki deyiş herhangi bir olayı protesto eden gençlerin toplanma marşı gibi kullanılıyor. “Gelin canlar bir olalım Münkire kılıç çalalım Hüseynin kanın alalım Tevekkeltü taallah… Açalım kızıl sancağı Geçsin yezidlerin çağı Elimizde aşk bıçağı Tevekkeltü taallah…. Pir Sultan’ım geldim cuşa Münkirlerin akla şaşa Takdir olan gelir başa Tevekkeltü taallah …. “ Hüseyin’in kanını almak ve düşmanlarını kırmak, yani Yezid ve Mervan’a karşı bir direniş çağrısıdır. Sözlerindeki gizli mana, baskı altında kalan halkın intikamını alan bir kahraman gibi anlaşılmaktadır. Edebiyat bakımında Pir Sultan Abdal’ın şiirleri eşsizdir. Manzaraların tasviri ve doğa güzelliğini O’nun gibi kimse ifade edemez. Dili ve yazış tarzı yeganedir ve kimse ile mukayese edilemez. Aynı zamanda şiirlerinin derinliği eşsizdir. Mistik düşüncelerini ifade etmek için şair, doğa dünyasından gelen sembolik imgeleri kullanıyor. “ Uyur idik uyardılar Diriye saydılar bizi Koyun olduk ses anladık Sürüye saydılar bizi Halımızı hal eyledik Yolumuzu yol eyledik Her çiçekten bal eyledik Arıya saydılar bizi Aşk defterine yazıldık Pir divanına yazıldık Üzüm olduk şerbet ezildik Doluya saydılar bizi Pir Sultan’ım Haydar şunda Çok keramet var insanda O cihanda bu cihanda Ali’ye saydılar bizi. “ Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan koyun benı hak aşkına yanayım Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan Yolumdan Dönüp Mahrum Mu Kalayım Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan Benim Pirim Gayet Ulu Kişidir Yediler Ulusu, Kırklar Esidir On İki İmamın Server Başıdır Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan Kadılar Müftüler Fetva Yazarsa İşte Kemend, İste Boynum Asarsa İşte Hançer, İste Kellem Keserse Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan Ulu Mahşer Günü Olur Divan Kurulur Suçlu, Suçsuz Gelir Anda Derilir Piri Olmayanlar Anda Bilinir Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan Pir Sultan'ım Arsa Çıkar Ünümüz O Da Bizim Ulumuzdur Pirimiz Hakka Teslim Olsun Garip Canımız Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan Bu Yıl Bu Dağların Karı Erimez Bu Yıl Bu Dağların Karı Erimez Eser Bâd-ı Sabâ Yel Bozuk Bozuk Türkmen Kalkıp Yaylasına Yürümez Yıkılmış Aşiret İl Bozuk Bozuk Kızılırmak Gibi Çağladım Aktım El Vurdum Göğsümün Bendini Yıktım Gül Yüzlü Cerenin Bağına Çıktım Girdim Bahçesine Gül Bozuk Bozuk Elim Tutmaz Güllerini Dermeye Dilim Tutmaz Hasta Hâlin Sormaya Dört Cevabin Mânasını Vermeye Sazım Düzen Tutmaz Tel Bozuk Bozuk Pir Sultan'ım Yaratıldım Kul Diye Zalim Paşa Elinden Mi Öl Diye Dostum Beni Ismarlamış Gel Diye Gideceğim Amma Yol Bozuk Bozuk Kul Olayım Kalem Tutan Ellere Kul Olayım Kalem Tutan Ellere, Kâtip Arzuhalim Yaz Yare Böyle. Sekerler Ezeyim Şirin Dillere, Kâtip Arzuhalim Yaz Yare Böyle. Güzelim Ey Güzelim Ey Güzelim Ey Ey. Sivas Ellerinde Sazım Çalınır, Çamlı Beller Bölük Bölük Bölünür. Yardan Ayrılmışam Bağrım Delinir, Kâtip Arzuhalim Yaz Yare Böyle. Güzelim Ey Güzelim Ey Güzelim Ey Ey. Pir Sultan Abdal’ım Ey Hızır Paşa, Gör Ki Neler Gelir Sağ Olan Basa. Beni Hasret Koydun Kavim Kardaşa, Kâtip Arzuhalim Yaz Yare Böyle. Güzelim Ey Güzelim Ey Güzelim Ey Ey. Ilgıt Ilgıt Esen Seher Yelleri Ilgıt Ilgıt Esen Seher Yelleri Doğru Gelir Doğru Gider Mi Hakkın Emri İle Çürüyen Canlar Bin Yıl Yerde Yatsa Çürür Mü Pazarlık Mı Olur Adil Dükkanda Mevl-i Muhabbetim De Kaldı Yar Sende Bu Divan Olmazsa Ulu Divanda Dost Benim Sualim Verir Mi Bahçede Açılmış Yar Gonca Güller Gülün Figanından Sefil Bülbüller Aşuktan Maşuğa Da Sarılan Kollar Bin Yıl Yerde Yatsa Çürür Mü Abdal Pir Sultan'ım Da Kalbi Zar Olan Döner Mi Sözünden Gerçek Yar Olan Senin Gibi Aht-ı Sadık Yar Olan Verdiği İkrardan Döner Mi Sultan Suyu Gibi Çağlayıp Akma Sultan Suyu Gibi Çağlayıp Akma Erilir Gam Yeme Divane Gönül Er Başımda Duman, Dağ Başında Kış Erilir Gam Yeme Divane Gönül Yıkılır Mı Hakk’ın Yaptığı Havuz Şah-ı Merdani' nin, Biz De Kılavuz Üç Günlük Dünyada, şu Yahşi Yavuz Erilir Gam Yeme Divane Gönül Pir Sultan Abdal’ım, Sırdan Sırada Bu İş Böyle Oldu, Kalsın Burada Cümlemiz Niyetlendiği Murada Erilir Gam Yeme Divane Gönül alıntı Pir Sultan ülkemiz in yetiştirdiği en önemli halk ozanlarından ve halk ve hak savunucularındandır... 3 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sensizim Yanıtlama zamanı: Mart 16, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 16, 2007 cok güzel bir paylaşım malcom teşekkürler bunlarda benden..... Ceke Ceke ben bu dertten ölürüm Çeke çeke ben bu dertten ölürüm Seversen Ali'yi değme yarama Ali'nin yoluna serim veririm Seversen Ali'yi değme yarama Bu yurt senin değil konar göçersin Körpe kuzulardan nasıl geçersin Ali'nin dolusun bir gün içersin Seversen Ali'yi değme yarama Ilgıt ılgıt oldu akıyor kanım Pir yoluna kurban verilir serim Benim derdim bana yeter efendim Seversen Ali'yi değme yarama Abdal Pir Sultanım deftere yazar Hilebaz yar ile olur mu pazar Pir melhem çalmazsa yaralar azar Seversen Ali'yi değme yarama Şu yalan dünyaya geldim giderim Gönül senden özge yar bulamadım Yaralandım al kanlara bulandım Gönül senden özge yar bulamadım Güzel olan neyler altın akçayı Arif olan düzer türlü bohçayı Vücudunda seyreyledim bahçeyi Dosta el değmedik nar bulamadım Güzellerin zülfü destedir deste Erenler Hak için oturmuş posta Bir zaman sağ gezdim bir zaman hasta Hasta halin nedir der bulamadım Felek kırdı benim kolum kanadım Baykuş gibi viranlarda tünedim Bugün üç güzelin nabzın sınadım Can feda yoluna der bulamadım Felek benim kurulu yayım yastı Her köşe başında yolumu kesti Keskin kadeh ile dolumdan içti Yandı yüreciğim kar bulamadım Pir Sultan Abdal'ım dağlar ben olsam Üstü mor sümbüllü bağlar ben olsam Alem çiçek olsa arı ben olsam Dost dilinden tatlı bal bulamadım ..... 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
MALCOLMX Yanıtlama zamanı: Mart 16, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 16, 2007 katkın için sen çok saol... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nickmickyok Yanıtlama zamanı: Mart 16, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 16, 2007 güzel paylaşım.... sağol malcomx..... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
MALCOLMX Yanıtlama zamanı: Mart 16, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 16, 2007 eyvallah siz saolun arkadaşlar... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
MALCOLMX Yanıtlama zamanı: Kasım 2, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 2, 2007 GELDİM Çıkıp gökyüzünde sökün eyleyen Şam'da kul Yusuf'u görmeye geldim Eğildim turaba yüzümü sürdüm Hakkın divanına durmaya geldim Nurdan kuşak kuşattılar belime Hak Muhammed Ali geldi dilime İnem gidem imamların yoluna Yusuf'tan bir haber almaya geldim Pir Sultan Abdal'ım dünyadan göçtü İdris peygamber de donunu biçti Suyu suya köpreyledi kim geçti Yusuf'tan bir haber almaya geldim Yapusu var usul ile yapulu Hocası var kapusunda tapulu Bir şar gördüm üç yüz altmış kapulu Kimini açıp kimini örtmeye geldim Pir Sultan Abdal Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
SpawN Yanıtlama zamanı: Kasım 2, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 2, 2007 gercekten guzel paylasım malcom! tsk! saygı ve sevgilerimle!!! Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
blessed trinity Yanıtlama zamanı: Kasım 2, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 2, 2007 Modumuzun ellerine sağlık:D Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
MALCOLMX Yanıtlama zamanı: Kasım 2, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 2, 2007 Eyvallah sizler sağolun;) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
luciin Yanıtlama zamanı: Kasım 2, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 2, 2007 Bugün Yardan Haber Geldi Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan Eğildim Bir Buse Aldım Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan Güzel Olanı Severler Yanağından Gül Dererler Kulakta Mengiç Küpeler Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan Baş Koydum Yarin Dizine Uykular Girmez Gözüme Ağ Ellerin Sür Yüzüme Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan Şekerden Şerbet Ezerler İnce Tülbentten Süzerler Dört Yanım Almış Güzeller Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan Pir Sultanım Gel Yanıma Seni Sarayım Canıma Dola Kolların Boynuma Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan Pir Sultan Abdal Yazdıkları hala aşıkların dilinden düşmez. Aşık Hüdai'nin "Gönül, çalamazsan aşkın sazını, ne perdeye dokun , ne teli incit" mısrasındaki gibi, sadece yüreği yangın yeri olanların sazında telinde dirilir. Bir bir yandan, bir bir yandan... Paylaşım için teşekkürler... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2008 Dostun Bahçesine Bir Hoyrat Girmiş Dostun Bahçesine Bir Hoyrat Girmiş Korudur Da Benli Dilber Korudur Gülünü Dererken Dalını Kırmış Kurudur Da Benli Dilber Kurudur Neredesin De Dudu Dillim Nerede Neredesinde Kömür Gözlüm Nerede Bu Meydanda Serilir Postumuz Çok Şükür Mevlaya Gördük Dostumuz Bir Gün Kara Toprak Örter Üstümüz Çürüdür De Benli Dilber Çürüdür Neredesin De Dudu Dillim Nerede Neredesinde Kömür Gözlüm Nerede Pir Sultan Abdal’ım Başımdan Başlar İyisini Korda Kemini Taşlar Bin Çiçekten Bir Kovana Bal İşler Arıdır Da Benli Dilber Arıdır Neredesin De Dudu Dillim Nerede Neredesinde Kömür Gözlüm Nerede Pir Sultan Abdal -------------------- BİR SÖYLENCENİN İZİNDE Üzerinde çok şey yazılmış, çok yorumlanmış bir kişidir Pir Sultan Abdal. Sanatın, gerçek anlamda değerin kalıcılığı, zaman çarkına karşı alabildiğince direnir. Belki de zaman çarkına koşut biçimde döner. Gerçek sanatı, zaman kesiti değil, bireyin algılama süreci olarak tanımlayabileceğimiz zamanın tümü değerlendirir. Pir Sultan Abdal budur işte. O, yaşadığı dönem ve ortamın dışına aşmış gerçek bir ozandır. O’nu asanlar, O’nun deyişlerini silememişlerdir. O’nu yargılayanları, tarih çoktan süpürüp çöplüğe atmıştır, ama O kalıcı olmuştur. O yokluklar içinde kıvranırken, bir koyunun kuzusu için yazdığı sözcükler birey belleğinde iz bırakmıştır. Ölüm buyruğunu verenler ise, konaklarında yüzlerce ayakçı ve koruma ile yaşamışlar ne yazık ki, yalnızca O’nun kin dizelerinde lanetle anılan adlar olarak kalmışlardır. Söylenceye dönüşen bir yaşam Pir Sultan Abdal’ın yaşamını dört başı bayındır olarak niteleyen Cemal Süreya, söylence sözcüğünün anlamını şöyle özetler : “Olayların ya da kişilerin, kitlenin ortaklaşa düşgücünde değiştirilip abartılması, yeni görüntüler kazanması.” Bir yerde ütopya anlamını da taşır efsane sözcüğü. Kitlenin birtakım derin özlemleri vardır; kitle bir olayı, bir kişiyi, o özlemler çerçevesinde hayatın atomlarını indirir. Onu kendine özgü bir dışavurum biçimi haline getirircesine çarpıtır, düzeltir. Ama içinde o özlemin karşılığını taşımayan bir efsane değeri kazanamaz. Bunun için sözkonusu olayın ya da kişinin elverişli olması gerekir. Dikkat edersek, yurdumuzda efsaneleşme koşulları bu ana ögelerin bir araya gelmesi, ya da bunlardan birinin ilginç biçimde başat olmasıyla tamamlanıyor. Nelerdir bunlar ? Sanırım şunlardır : mazlumluk (ezilmişlik), haklılık, haklılığın kitlenin hak anlayışıyla birleşmesi, bir de gözüpeklilik. Efsaneleşmiş kişide, efsaneleşmiş olayda kimi zaman bu ögeler yan yana gelir. Kimi zaman sadece birinin çektiği derin çizgi, o olayı bir efsane, o kişiyi bir efsane kişisi haline getirir. Kısacası, efsane, halk duygusunun, bir ortaklaşa bilincin malıdır. (Cemal Süreya, Şapkam Dolu Çiçekle, Ada Yay. İstanbul 1976) Pir Sultan Abdal’ın yaşam öyküsü, bütün bu ögeleri içerir. Olay üç önemli kişilik üzerinde kurulmuştur. Pir Sultan Abdal (mazlum), Hızır Paşa (zalim) Pir Sultan Abdal’ın musahibi Ali Baba (dönek) olarak bu söylencede yerlerini alırlar. Günümüzde, Sivas topraklarında söylencenin canlı izlerini süreriz. Yıldız Dağı sırtlarındaki taş yığınını andıran bir yer için “Pir Sultan’ın Ağılı” tanımlaması kullanılıyor. Banaz’ın ortasında eski bir tekke ayakta kalmak için son direnişini verir gibi duruyor. Bakımsız küçük bir bahçe içinde yer alıyor. Yakın zamana dek, halkı kubbesi altında birleştirici işlevini sürdürmüş. Söylendiğine göre, tekkedeki çok sayıda yazma kitap kısa süre önce yitmiş. Şimdi boş, loş ve nemli tekkede üç dört boş tabut durmakta. Tekkenin hemen başucunda bir kaya yer alıyor. Bu, bir tür “dilek kayası”. Kayanın altında mumlar yakılır, dilekler dilenir, adaklar adanır. Biraz ileride ise, köyün ortak pınarı ve yunağı bulunuyor. Çok renkli giysiler içinde, Pir Sultan Abdal’ın bacıları pınar başında çalışıyorlar. Köyü boylu boyunca geçip, Pir Sultan Abdal yontusu görülüyor. Köyün içinde Pir Sultan Abdal’ın bir anısı daha var. Bu kocaman bir kaya. Kayanın ucunda üç parmak kalınlığında bir delik yer alıyor. Söylenceye göre, Pir Sultan Abdal, bu kayayı asasının ucuna takıp Horasan’dan getirmiştir. Önceleri köyün bir başka yerinde bulunan kaya, 1979 yılında şimdiki durduğu küçük bahçeye yerleştirilmiş. Bu küçük bahçe ise Pir Sultan Abdal’ın bostan yeridir. 1979 yılında yapılan Pir Sultan Abdal heykeli Banaz’ın kuzeyindeki tepe üzerinde kondurulmuş. Köye yaklaşık yarım km. uzakta. Yontuda, Pir Sultan Abdal, bağlamasını iki eli ile başının üzerinde tutuyor. Yüzü ise Yıldız Dağına dönük. Yontunun yer aldığı bu tepenin üzerinde bir düşek bulunuyor. Bir harman yeri büyüklüğündeki alan, Pir Sultan Abdal’ın oğullarından Seyit Ali Sultan’ın adını taşıyor. Seyit Ali’nin cem yapıp semah döndüğü yer olarak biliniyor. Orada bulunan taş yığını, Seyit ali’nin ya oğullarından birinin mezarını simgeliyor. Pir sultan’ın mezarı Banaz’da değil. Akla yatkın bir anlatışa göre, Pir Sultan asıldıktan sonra Sivas’ın Kepçeli mezarlığına gömülmüştür. Kızılbaşlarca gizli gizli ziyaret edilen mezar, bir süre sonra yitip gitmiştir. Bu nedenle günümüzde Pir Sultan Abdal’ın mezarının yeri bilinmez. Hızır Paşanın Pir Sultan ile ilişkisi de söylenceye dayanır. Buna göre Hızır Paşa, Sivas’ın Hafik İlçesi Sofular köyünde doğar. Pir Sultan’ın adını duyup Banaz’a gelir. Pir’den nasip alır. O’nun ilkin azapı (hizmetkarı) sonra mürüdi olur. Kapısında yedi yıl hizmet görür. Günlerden bir gün Pir’e : “Bana himmet et de bir makama geçeyim” der. Pir Sultan :“Hızır, sana himmet ederim, büyük bir adam olursun, sonunda gelip beni asarsın!” der Hızır, Pir Sultan’ın himmetiyle İstanbul’a gider. Orada ilerler. Paşa olur. Sivas’a da vali gelir. Yoksul halkı ezmeye, haram yemeye, namus gözetmemeye başlar. Sivas’ta bir Kara-Kadı, bir de Sarı-Kadı vardır. İkisi de haram yer. Bunun üzerine, Pir Sultan, köpeklerine Kara Kadı ve Sarı Kadı adlarını verir. Bunu duyan kadılar, Pir Sultanı Sivas’a getirtip sorguya çekerler. Pir Sultan : “Evet, benim köpeklerim sizden iyidir. Siz haram yersiniz, benim itlerim haram yemez.” der. “Nerden biliyorsun ?” diye sorarlar. “İsterseniz deneyelim” diye karşılık verir. Şehrin hacıları, hocaları toplanır. Gizlice bir kap haram, bir kap da helal yemek hazırlatırlar. Kadılar oturup haram yemeği yerler. Bu kez köpekler getirilir. Köpekler, yemekleri kokladıktan sonra, haram yemeği bırakırlar, helal yemeği yerler. Bunu gözleriyle gören hacılar, hocalar : “İyi köpek kötü kadıdan üstündür” derler. Bunun üzerine Pir Sultan kadıları yeren bir deyiş söyler. Bu sırada Hızır Paşa’nın buyruğu üzerine, kocabaşlı Kör Müftü, “Şah” kelimesinin anılmasını yasaklayan, anaların ise dillerinin kesilip öldürüleceğini bildiren bir “fetva” verir. Pir Sultan Abdal, bu fetvayı dinlemez. Nereye gitse “ela gözlü” şahını över. O’nun yolunda ölümü göze aldığını bildirir. Bunu duyan Hızır Paşa, Pir Sultan’ı Sivas’a çağırır. Hızır Paşa eski Pirine ilkin saygı gösterir. O’na güzel yemekler hazırlatır. Pir Sultan bu yemekleri yemez.Hızır Paşa nedenini sorunca Pir Sultan: “Sen yoldan çıktın, haram yedin, yetimlerin ahını aldın, bu haram yemekleri ben değil, köpeklerim bile yemez.” der. Pencereden seslenip Banaz’daki köpeklerini çağırır. Yemekleri köpekler de yemez. Buna kızan Hızır Paşa, Pir Sultan’ı Sivas’ın Toprak Kalesine atar. Ne de olsa eski Pir’i olduğu için kıymak istemez. Bir süre sonra Pir Sultan’ı huzuruna çağırtır. İçinden “ŞAH” adı geçmeyen üç deyiş söylerse, bağışlayacağını söyler. Pir Sultan Abdal söylediği üç deyişte de, baştan sona Şah’ı anar. Hızır Paşa büsbütün öfkelenir. Şeyhin asılmasını ister. Sivas’ta Keçibulan denen yerde darağacı kurulur. Pir Sultan asılmağa giderken, çoluk çocuğunun yas tutmamasını dileyen bir deyiş söyler. “Ali Baba eğer söze uyarsa Emir Hudadandır Beyler kıyarsa Ala gözlü yavrularım duyarsa Alın çözüp kara bağlamasınlar.” Hızır Paşa bir buyruk daha verir. Pir Sultan asılırken halkın Pir’i taşlamasını ister. Taşlamayanların ise öldürüleceğini bildirir. Pir Sultan Abdal’ın müsahibi Ali Baba buyruğa uymak zorunda kalır. Ancak taş atmaya kıyamaz ve aldığı bir gülü atar. Pir Sultan atılan taşlardan çok bu gülün kendisini yaraladığını bildiren son deyişini o zaman söyler. Pir Sultan Abdal idam edilir. Ertesi sabah kahvede toplanan halk Pir sultan’ın idam edilişini konuşmaya başlar. İçlerinden biri : “Hızır Paşa bu gece Pir Sultan’ı astırdı” der. Bir başkası : “Olamaz, ben O’nu bu sabah Koçhisar yolunda, Seyfebeli’nde gördüm” der.Bir üçüncüsü : “Ben Malatya yolunda, Kardeşler gediğinde gördüm” diye karşı çıkar. Bir dördüncüsü : “Yeni-Han yolunda, Şahna geçidinde” gördüğünü söyler. Beşinci bir kişi : “Tavra Boğazında” karşılaştığını bildirir. Topluca, darağacının bulunduğu yere giderler. Bakarlar ki, darağacında Pir Sultan’ın hırkası asılı duruyor, kendisi yok. Darağacından inip yola düşen Pir Sultan’ın peşine askerler düşer. O’nu yakalamak isterler. O sırada Kızılırmak Köprüsünün öte başına geçen Pir Sultan : “Eğil Köprü” der. Köprü eğilir ve suya batar. Irmağın beri tarafında kalan askerler bir şey yapamadan geri dönerler. Pir Sultan Abdal, doğruca Horasan’a gider. Şah’ın huzuruna çıkıp iki deme söyler. Oradan Erdebil’e gider ve orada ölür. Orada gömülür. “ Pir Sultan söylencesinde birkaç veriyi şöyle özetleyelim. Pir Sultan’ın ocağında büyüyen Hızır Paşa, yediği yemeği inkar eden bir haindir. Pir Sultan eski öğrencisinin yanlışlarını onaylamamıştır. Yolkardeşi Ali Baba ile bu direnişe girmiştir. Ali Baba ölüm korkusu karşısında döneklik yapmıştır ve Pir Sultan asılmıştır. Pir Sultan’ın kimi şiirlerinde bir ayaklanma hazırlığı içersinde olduğunu göstermektedir. “Yetmiş üç er idik girdik bu yola Yalbırdaki kılıçlar hep aldık ele Mevlam Kur’an nasip olsa bir kula Kudretten okunur onun yasini” Toplu bir ayaklanma yaşanır. Yetmişüç kişilik kalabalık arasında Pir Sultan aranır. Pir Sultan bu evrede Ali Babadan yardım ister. Ne var ki, korkudan Ali Baba yardım etmez.Bunun üzerine Pir Sultan Abdal : “Hani benim ile lokma yiyenler Canı başı dost yoluna koyanlar Sen ölmeden ben ölürüm diyenler Dostlarım geriye kaçtı bulunmaz.” dizelerini okur. Müsahibi Ali Baba taş yerine bir gül atar, oysa bu gül atılan taşlardan daha çok yaralar Pir Sultan’ı : “Şu kanlı zalimin ettiği işler Garip bülbül gib zareler beni Yağmur gibi taşlar yağar başıma Dostun bir gülü yareler beni.” Söylenceyle tarihin örtüştüğü noktalar bizi bir insana götürür. Bu insan, tüm sesi ile Anadolu insanının duygularını ve düşüncelerini yansıtır. Cemal Süreya, ün ile söylenceyi şöyle karşılaştırır : “Ün, türlü koşullar içinde koşuyu kazanan bir attır. Efsane, koşuyu kaybetse de, “kaybettikten sonra da” koşuyu sürdüren bir at. Zapata’nın atı gibi. Vurulduktan sonra da uçan bir kuş. Halk onu alır, can kafesinin içine sokar, orda besleyip durur can yongasıyla. Budur efsane. Efsanemiz ise başkalarının yazgısında . Alıntıdır “Anadolu Aleviliği ve Pir Sultan Abdal “ kitabı - Fuat Bozkurt Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Mart 30, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 30, 2009 Beni Görüp Yönün Öte Döndürme Beni görüp yönün öte döndürme Yine gitmez meylim sendedir sende Yıkıp hilâl kaşlariını yere indirme Günah sende değil bendedir bende Şeker vardır dudağında dilinde Arzumanım kaldı gonca gülünde Sen bir padişâhsın hükmün elinde Senin ile dâvam sendedir sende Sensiz çıkıp yaylaları yaylamam Engeller içinde sırrın söylemem Çok günah işledim inkâr eylemem İk'ellerim kızıl kandadır kanda Nice beyler ile gezdim yoruldum Kan bulanık aktım duruldum Sencileyin çok güzele sarıldım Dahi sevgin candadır canda Pîr Sultan Abdal'ım böyle deyiptir Âşıklar güzeli sevegeliptir Bir güzel sevmeyle kanlı m'oluptur Kellem terkidedir yandadır yanda Pir Sultan Abdal Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
analectic Yanıtlama zamanı: Mart 30, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 30, 2009 Yalan Dünya Yürü bire yalan dünya Yalan dünya degil misin Hasan ile Hüseyin'i Alan dünya degil misin Ali bindi Düldül ata Can dayanmaz bu firkata Boz Kurt ile kiyamete Kalan dünya degil misin Tanri'nin Aslan'in alan Düldül'ü daglara salan Yedi kere işsiz kalan Kalan dünya degil misin Bak şu kişa, bak şu güze Ciger kebap oldu köze Muhammed'i bir top beze Saran dünya degil misin PIR SULTAN'im ne yatarsin Kurmuş çarkini dönersin Ne konarsin. ne göçersin Kalan dünya degil misin PIR SULTAN ABDALhttp://img515.imageshack.us/img515/5526/pirsultanabdal.jpg Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
tola Yanıtlama zamanı: Şubat 20, 2013 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 20, 2013 Dün tamda bu konuyla ilgili yazılar okuyordum Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.