masal perisi Yanıtlama zamanı: Mart 28, 2013 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 28, 2013 2013 Dünya Tiyatro GünüDario Fo’nun Mesajı Uzun zaman önce, varlıklarına katlanılamayan Commedia dell’Arte oyuncuları konusunu İktidar karara bağladı; kovalayıp ülkeden çıkardı onları.Bugün oyuncular ve tiyatro toplulukları sahne, salon ve izleyici bulmakta güçlük çekiyorlar. Bütün neden kriz.O nedenle, iktidar sahipleri inceden inceye alay ederek seslerini duyuranların nasıl denetleneceği gibi sorunlarla uğraşmıyorlar artık. Zira oyuncuların ne yeri yurdu var, ne de seslenecekleri halk kitlesi. Rönesans İtalya’sında, tam tersine, iktidardakiler Commedianti’yi köşeye kıstırmak için hayli çaba harcamak zorundaydılar; çünkü yığınla izleyicisi vardı onların.Commedia dell’Arte oyuncularının ülkeden büyük çıkışının karşı-Reformasyon yüzyılında gerçekleştiği biliniyor. O dönemde bütün tiyatro mekânlarının boşaltılması emredildi. Özellikle Roma’da oldu bu. Tiyatrolar o kentin kutsallığına zarar vermekle suçlanıyordu. Papa 12nci Innocent 1697 yılında burjuvazinin daha tutucu kanadının ve ruhban sınıfı çoğunluğunun ısrarlı baskısına boyun ederek Tordinona Tiyatrosu’nun yıkılmasını buyurdu. Ahlak bekçileri en çok müstehcen gösterinin orada sahnelendiğini iddia ediyorlardı.Karşı-Reformasyon döneminde çabalarını Kuzey İtalya’da yoğunlaştırmış olan kardinal Carlo Borromeo “Milano çocukları” dediği halkın günahkârlıktan kurtarılmasını hedef bellemişti kendine. Onun gözünde sanat ile tiyatro arasında açık bir ayırım vardı: Birincisi ruhsal eğitimin en yüksek kademesi, ikincisi ise ulviyete sırt çevirip ego kabartma uğruna boş işlerle uğraşmanın dışa vurumuydu. İşbirlikçilerine yazdığı bir mektupta görüşlerini mealen şöyle dile getiriyordu: “Bu meşum zararlı otun kökünü kazımayı dert edindik. Rezil konuşmalar içeren tekstleri yakmak için elimizden geleni ardımıza koymadık. Hepsini insanların belleğinden silmeye çalıştık. Aynı zamanda öyle yazıları baskıya dökerek yaymaya kalkanların peşine düştük. Ancak görünüşe bakılırsa anlaşılıyor ki biz uyanmamışken şeytan yepyeni bir kurnazlıkla çaba harcamış. Gözle görülen şey kitapta okunana kıyasla ruhun ne kadar derinliklerine nüfuz edebiliyor! Ağızdan çıkan sözle ve ona uyan hareketle ergenlerin ve gencecik kızların zihinlerinde yapılan tahribatın yanında kitaplardaki ölü sözcükler nedir ki. Bu nedenle, kentlerimizi istenmeyen ruhlardan temizlediğimiz gibi tiyatro icracılarından da kurtarmalıyız.”Böylece görülüyor ki günümüzün krizini aşmak için de tek umut bizlere karşı büyük bir dışlama kampanyasının düzenlenmesidir. O seferberlik tiyatro sanatını öğrenmek isteyen genç insanlara yönelik olmalıdır özellikle. Sonuçta kovulan tiyatro icracılarından doğacak çağdaş Commedianti diasporasının böyle bir baskıdan akla hayale gelmedik yararlar sağlayarak yepyeni temsiller yaratacakları kuşkusuzdur. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Mart 27, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 27, 2014 Ama biz bu yıl biraz buruk, biraz incinmiş, biraz dargınız. Neden mi? Bizi sizden ayırmak istiyorlar. Oysa bilmiyorlar ki: Evrensel sanata ve onu yaratan, yorumlayan sanatçılara hayranlık ve saygı duymayan iktidarlar daima kaybetmişlerdir. Sanat kurumları halkındır. Tiyatrodan yoksun bir toplum sözsüz, senfoni olmadan ruhsuz, operası yoksa nefessiz, bale sanatı olamadan hareketsiz kalır. İnsanı incelten, düşündüren, sorgulayıcı bir toplum haline getiren bu kurumlar ve bu kurumları oluşturan sanatçılar, daima var olacak; hayatın bu vazgeçilmezleri, sonsuza değin insanlığa ışık saçacaklardır. Söz konusu kurumlarımız evrensel sanat üretmektedir. Canla başla. Üstelik her gece yılmadan, bıkmadan, usanmadan her an’ı yeniden yaşayarak, yaratarak. Ve yalnız sizin için! Cumhuriyetimizin en temel kurumlarının başında Tiyatro, Opera, Bale ve Senfoni orkestraları gelir. Bunlara kem gözle bakmak hayata, insanlığa düşman olmak anlamına gelir. Size hakikatin kapılarını aralatacak olanı, elinizden almak üzereler. Kendinizi hiçe saydırmayın. Gelin bizimle el ele, yürek yüreğe olun. Çünkü biz aslında sizin için mücadele ediyoruz. Muhafazakâr sanattan söz etmeye başladılar. Oysa sanatın etik ve estetik dışında hiçbir kuralı yoktur. Olmamalıdır. Sahne sanatının kendine özgü bir kanunu, bir ritmi vardır. Buna aykırı her durum dünyanın dönüş ritmine, doğa kanunlarına, hayatın akışına ve hakikate aykırıdır. Müdahale edilemez. Doğaya müdahale ederseniz bir tsunami ile kurtarabilirsiniz ama sanata müdahale ederseniz (onlar gibi söyleyeyim) çarpılırsınız. Binasız tiyatrolar, tiyatrosuz binalar, bilgisiz bürokratlarla “Sanatçısız Sanat” yapmak istiyorlar. Bu kurumları daha çagdas hale getirmek yerine kapatmaya kalkmak, birleştirmeye kalkmak, yağmacılık ve yıkımcılıktır. Bugün bu, birilerinin -hatta sanatçı kisvesi altında dolaşanların- işine geliyormuş gibi görünebilir. Yıllardır devlet destekli sanat yapanlara diş bileyen hokkabazların, şarlatanların, canbazların, skeç misali müsamereler ile cebini doldurmaya kalkanların ekmeğine yağ sürebilir ama biliniz ki gerçek ve özgür sanatın kalbine vurulan bir darbedir. Uygar toplumlarda bilim ve sanat özgürdür... Hükûmetlere inat, Devlet bilimi ve sanatı desteklemek zorundadır. Çünkü biz her hırsıza Moliere, her muhterise Shakespeare, her gözü karaya Sophokles, her vatan hainine Nazım ve Brecht ile cevap verir, haysiyetsizi, onursuzu, düzenbazı Çehov ile gösterir her mağrura mağduru hatırlatmayı Haldun Taner’le yapar, her yakın tarihimizi sorgulatmayı Özakman’la, her iktidar kavgasını Oflazoğlu ile gösteririz. Bizim kalbimizi, sizin aynanızı kırıyorlar. Sanata, Sanatçıya, Cumhuriyetimizin en önemli Sanat Kurumlarına sahip çıkma zamanıdır. Oyunlardaki kahramanlarımız sizlersiniz, gelin şimdi gerçek kahramanlarımız olun. KUTLU OLSUN ! Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
masal perisi Yanıtlama zamanı: Mart 27, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 27, 2014 Dünya Tiyatro Günü dolayısıyla 1962'den beri her yıl tiyatroya emek veren bir sanatçının hazırladığı "Dünya Tiyatro Günü Bildirisi" yayımlandı. Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) bünyesinde kurulan Uluslararası Tiyatrolar Birliği'nin (ITI) kararıyla kutlanan Dünya Tiyatro Günü kapsamında, 100'ü aşkın ülkede tiyatro salonlarında okunacak bildiriyi bu yıl, Güney Afrikalı tiyatro ve opera yönetmeni, tasarımcı Brett Bailey hazırladı. Bailey, bildirisinde, "Bastırılması olanaksız gösteri ruhu insanların toplandığı her yerde açığa çıkar" ifadesi kullandı. Bu çağda milyonlarca insanın hayatta kalmak için çabaladığına işaret eden Bailey, şunları kaydetti: "Bu dünyada güçler eşit değil. Değişik egemenlik düzenleri tek ulusun, tek ırkın, tek cinsin, tek cinsel tercihin, tek dinin, tek ideolojinin, tek kültürel çerçevenin ötekilere üstün olduğuna hepimizi inandırma çabasında. Böyle bir dünyada sanatlarla toplum gündemleri arasındaki bağların koparılması için direnmek gerçekten savunulabilir bir tutum mudur? Bizler, arenaların ve sahnelerin sanatçıları, piyasanın kendi işine gelen siparişlerine uymakta mıyız? Yoksa elimizdeki gücü sağlamca kavrayarak toplumun kalbinde ve kafasında temiz bir yer açıyor, insanları çevremizde topluyor, onları esinliyor, büyülüyor, bilgilendiriyor, öylece bir umut ve açık yürekli işbirliği dünyası yaratıyor muyuz?" "Empati dilekleriyle" Dünya Tiyatro Günü ulusal bildirisini ise bu yıl bir tiyatrocu değil, ITI-UNESCO Türkiye Merkezi İcra Komitesi hazırladı. Toplumun durumunun sağlıklı görünmediği, anlamsız kutuplaşmaların aşılamadığı ve birbirine düşmanlaştırılan kesimlerin ötekini karalama yarışında olduğu ifade edilen bildiride, bunun devasının empati olduğu belirtildi. Empatiye en çok yer veren sanat dalı olarak da tiyatronun gösterildiği bildiride, şunlara yer verildi: "Gelişmiş ülkelerde devlet o nimetten yararlanır, tiyatroyu destekleyerek toplum huzuruna ve hoşgörü ortamına katkıda bulunur. Türkiye de o bakımdan gelişmiş ülke. Bir süredir o alanda tasarlanan yeni girişimler tartışılmakta. Ödenekli tiyatrolarımız bir kere yitirilirse bir daha elde edilmesi yıllar sürecek yetenek, eğitim ve deneyim birikimleri içeriyor. Aksayan yanları düzeltilerek verimleri artırılmalı, ancak söz konusu kültürel hazinemizin yok edilmesi gündeme bile gelmemelidir. Özel tiyatro kesimimiz çok cılızdır. Tasarlanan yeni kurumun başlıca işlevi o alanda geniş ve hızlı gelişme sağlamak olmalıdır. Sahne sanatlarının yönetimi uzun süreli meslek yaşamıyla kazanılabilen 'kulis bilgisi' gerektirir. Yeni kurumun hazırlanmasında da, işletilmesinde de ağırlık tiyatro icracılarında bulunmalıdır. Tartışma aşamasında onlara da, yetkililere de empati ve başarı dilekleriyle, hepimizin 27 Mart günümüzü kutlarız." Tiyatro Eleştirmenler Birliği "Yılın Tiyatro Ödülleri Tiyatro Eleştirmenleri Birliği (TEB) de "Dünya Tiyatro Günü" kapsamında verilen geleneksel "Yılın Tiyatro Ödülleri"ni açıkladı. Birlik'ten yapılan açıklamaya göre, 2013-2014 TEB Yılın Tiyatro Oyunu Ödülü'nü Serdar Biliş yönetiminde yeni kurulan Tiyatro Pürtelaş yapımı "Savaş" aldı. Yılın Kadın Oyuncusu ödülünü, Oyun Atölyesi yapımı "Kim Korkar Hain Kurttan" adlı oyundaki rolüyle Zerrin Tekindor kazandı. Yılın Erkek Oyuncusu Ödülü ise Tiyatro İn yapımı "Katil Joe"daki karakteriyle Engin Hepileri ve "Savunma"daki performansıyla Hakan Gerçek arasında paylaştırıldı. "Onur ödülü"ne, uzun tiyatro geçmişinde kazandığı başarıları, oyuncu, yönetmen, eğitmen olarak tiyatronun çeşitli alanlarında titiz, tavizsiz çalışması ve yaşamının neredeyse her anını tiyatroya adamasıyla Haldun Dormen layık görüldü. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Nisan 8, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 8, 2014 Sayın Yücel Erten'in alternatif bildirisi okunduğu için erzurumda oyun yasaklandı . TÜRKİYE 'de 2014 yılında .. Evet OYUN YASAKLANDI VE OYUNCULAR HAKKINDA SORUŞTURMA AÇILDI .. BİLDİRİ AŞAĞIDADIR ! Bugün “Dünya Tiyatro Günü”. Yeryüzünün dört bir bucağında şenliklerle kutlanıyor. Bu yurdun sanatçıları olan bizler ise, şenlik düzenlemek bir yana, kaygı ve isyan duygusu içindeyiz. İktidara hakim zihniyet, ülkemizde sanata topyekûn savaş açmış görünüyor. Gün geçmiyor ki sanat alanlarımız, gerici bir zihniyetin alelacele çırpıştırdığı yıkımcı buyruklarla karşılaşmasın. Gözdağı, baskı, tehdit, sansür, rant ve yıkım, sanat alanlarımızın ve kurumlarımızın Alikıranbaşkeseni oldu. Dans beldenaşağı, heykel ucube, resim müstehcen, edebiyat sakıncalı, opera lüks, orkestra zulüm, sinema ayıp, tiyatro tehlikeli, kitaplar bomba sayılıyor. İnsanlığın ortak mirası olan kültürel ve tarihi dokular,saygısız bir talan furyası ile karşı karşıya. Sanat eğitimi gecekonduya sıkıştırıldı. Sanat üretilen ve sunulan yapılar ya alışveriş merkezine ya da karakola dönüştürüldü. Sansür gündelik olay halini aldı. Sokak sanatçılarına karşı baskı ve taciz, aldı başını yürüdü. Özel tiyatrolar, koşullu sadakaya bağlandı. Destek fonuna kabul edilemez,çağgerisi bir‘ahlaki ve milli değerler’ kapanı kuruldu. Yerel yönetim tiyatroları belediye memurlarının meşrebine mahkûm edildi. Adına TÜSAK denilen bir fetva ile cumhuriyetin gözbebeği sanat kurumları için idam fermanı düzenlendi. Dozerler, TOMAlar, gaz fişekleri, akrepler ve çıyanlar, özgür düşüncenin, bilimin ve sanatın kapısında nümayiş halinde… Bütün bunlar karşısında,yandaş medya kör ve sağır. Üniversitelerin tiyatro bölümleri kıpırtısız. Kültür Bakanlığı uzman, memur ve danışmanları önünü ilikliyor. Uluslararası Tiyatro Enstitüsü’nün Türkiye Milli Merkezi de tabuttaymışçasına suskun… Sanat kurumlarımız zaman içinde aşınmış ve yıpranmış olabilir. Buna yol açan, çağın isterlerine yanıt veremeyen eskimiş yasalar, siyasilerin ve yöneticilerin ihmalleri, orantısız derecede düşük bütçe ve yatırımlar, moral bozucu çifte standard uygulamaları ile asılsız ve orantısız suçlamalardır. Çok iyi biliyoruz ki, mevcut durumdan sanatçılar da hoşnut değildir. Ve çözüm üretmek için çalışmaktan geri durmamış, emek vermiş, öneriler ortaya koymuşlardır. Ne var ki iktidardaki zihniyet, bu birikime kulaklarını tıkamıştır. Kurumları onaracak, iyileştirip geliştirecek rasyonel tedbirleri almak yerine, yıkımcılık yolunu; halkın sanat ihtiyacını uygun şekilde karşılamak yerine de, kâr ve rant yolunu seçmiştir. Biz sanatçılar, ustalarımızdan el aldık.Sanatımızı öğrenirken, insanı görmeyi, insanı sevmeyi öğrendik. Siyasal rant oyunlarını değil, oyun sevinciyle gönülleri fethetmeyi öğrendik. Dansederken;yerçekimine meydan okumayı, insanların bedenine ve ruhuna kanat takmayı öğrendik.Biz bedenimize çelik bir disiplin kazandırmak için parmakucuna çıkarken, sıçrarken; toplumu yüceltmenin, sıçratmanın düşünü paylaştık. Çoksesli şarkılarımızı söylerken;kulaklardaki ve zihinlerdeki duvarları yıkmayı öğrendik.Arşe çekmeyi, üflemeyiöğrenirken;insanların yüreğine su serpmeyi, zihnine ışık tutmayıöğrendik. Biz fırçamızla renkleri türküye ve halaya dönüştürmeyi; ağaç, toprak, taş ve tunca Kybele anamızla Nasreddin babamızıkoymayı öğrendik. Sesimizi, diaframımızı, kulağımızı, ellerimizi, bedenimizi eğitirken;insanlığın doğrularını savunmak için sesimizi gürleştirmeyi de öğrendik. Sadece ezber yapmayı öğrenmedik; darkafalı siyasetçilerin, sömürgenlerin, aymazların ve çıkarcıların ezberini bozmayı da öğrendik. Orkestralarımız uyum içindeki çoksesliliğin simgesidir. Sahnelerimiz insanlığın kendisiyle yüzleştiği, tarihiyle ve geleceği ile hesaplaştığı, iyi ile kötüyü ayırdettiği, önyargılarla savaştığı, aydınlığa ulaşmaya çalıştığı şenlik alanlarıdır. Sessizliğin içindeki çığlığı, heyecanın barındırdığı dönüşümü, gözyaşının arındırıcı hızını, kahkahanın devrimci gücünü; avuçlarımızda su taşırcasına seyircimizle paylaşırız. Ama biz sanatçılar yalnızca duygular dünyasının ve ilhamın değil; aynı zamanda aklın, bilginin, bilincin, vicdanın ve emeğin kuracağı, yeni ve güzel bir dünyanın neferleriyiz. Daha uygar bir dünya, kardeşçe ve daha iyi bir yaşam ve daha duyarlı, daha birikimli bir toplum; biz sanatçıların vazgeçilmez düşüdür. Bu yüzden sonunda, divan kurup yasa yapmayı da öğrendik. Bu bağlamda: Sanat kurumlarımızın yokedilmesi girişimine sonuna kadar karşı çıkacağız! Susmayacağız, çünkü sanatçı son sözü karanlığa bırakmaz! Şunu söylemek ve savunmak, büyük savaşçı ve büyük sanatkâr Mustafa Kemal’e, cumhuriyetin kurucularına, yurdumuzun sanat öncülerine, bizleri yetiştiren aziz öğretmenlerimize, halkımıza ve tarihe karşı borcumuzdur: Er ya da geç, yurdumuzda bilim ve sanat özgür, kurumları özerk olacaktır!… Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.