nevermore Oluşturma zamanı: Mart 26, 2010 Paylaş Oluşturma zamanı: Mart 26, 2010 Bilindiği üzere, beden dışı deneyimler, yakın ölüm tecrübeleri, lüsid rüyalar ve daha pek çok psişik ve parapsikolojik olaylar, kadim dönemlerden beri hemen her yaş ve meslekten insanın ilgi odağı olagelmiştir. Bu tip psişik ve olağan dışı tecrübî olaylar hakkında yapılan araştırmalar çok da yeni değildir; önde gelen birçok bilim adamı, filozof ve psikoloğun önderliğinde çalışmalar yapılmış, bu konudaki mevcut bilgiler toplanmak suretiyle bilimsel olarak değerlendirilmeye çalışılmıştır.[1] Bugün de bu çalışmalar, çok daha kapsamlı ve sistematik bir biçimde sürdürülmektedir.[2] Bu konularda birbirinden farklı bir çok görüş ileri sürülmüş ve açıklamalarda bulunulmuştur; onları bütünüyle burada inceleme ve haklarında kesin şeyler söyleme imkânımız yoktur.[3] Bununla birlikte, biz bu makalede beden dışı deneyimler, ölüme yakın tecrübeler ve lüsid rüyalarla ilgili ardı arkası kesilmeyen ve çok farklı açıklama biçimleri bir yana, onların bir başka boyutuna, bir bakıma bilimsel gelişmelerin ışığında bu tecrübelerin yeni açıklama biçimlerine dikkat çekecek ve bu noktada genel bir değerlendirme yapacağız. Sözün özü, bu çalışma modern bilimde Paralel Evrenler hipotezi ile söz konusu tecrübeler arasındaki ilişkiyi konu edinmekte ve onları tartışmakta; bunlar arasındaki benzerlik ve uyuma dikkat çekmektedir. Bu ilişkinin ortaya konabilmesi için, her şeyden önce, ilişkiye konu olan şeylerin kısa da olsa vuzuha kavuşması kaçınılmaz gözükmektedir. 1. Paralel Evrenler Yorumu Bilindiği üzere, “yeni fizik” ya da diğer adıyla “modern fizik” denildiğinde, ilk akla gelen şey, hiç kuşkusuz ki, genel görelik ile kuantum teorileridir. Bu nedenle, modern bilimin temel paradigmalarının büyük ölçüde bu iki teoriye dayandığı söylenilebilir.[4] Elektron, proton, nötron ve kuvark gibi atom-altı parçacıkları kendine konu edinen kuantum teorisi,[5] 20. yüzyılın en büyük ve en başarılı teorilerinden birisi olarak kabul edilmektedir.[6] Kuantum kozmolojisinin önemli yorumlarından ve açıklamalarından birisi olarak görülen “paralel evrenler” (Parallel Universes) hipotezi, ilk kez Amerikalı fizikçi Hugh Everett tarafından önerilmiştir.[7] Bu tez, sonraki yıllarda daha fazla ilgi toplamış ve birçok bilim adamı tarafından çeşitli yorum ve katkılarla geliştirilerek savunulmuştur.[8] Hiç şüphesiz paralel evrenler hipotezi, kuantum mekaniğinin ilginç, çok popüler ve bilimsel platformlarda çok tartışılan yorumlarından birisidir. Bu hipotezde birbirinden bağımsız ve farklı, hiçbir şekilde birbiriyle etkileşime girmeyen, çok sayıda evrenin varlığı savunulmaktadır. İçinde yaşadığımız evren de onlardan birisidir.[9] Konuyla doğrudan ilgilenen fizikçilerden Wolf, paralel evreni şu şekilde tanımlamaktadır: “Tıpkı evrenimiz gibi, paralel evren de maddeyi, galaksileri, yıldızları, gezegenleri ve yaşam süren varlıkları içine alan bir uzay ve zaman bölgesidir. Daha doğrusu, denilebilir ki, paralel evren, içinde yaşadığımız evrenin bir benzeri ve kopyasıdır.”[10] Bu yaklaşımı benimseyen bilim adamları, paralel evrenlerin ontolojik olarak içinde yaşadığımız evren kadar gerçek ve sahici olduğunu düşünmekte ve bunu hararetle savunmaktadırlar.[11] Kuantum mekaniğinin önemli sonuçlarından birisi de gözlemcinin fiziksel sistemi etkilemesidir; yani insanın niyeti ve gözlemleme faaliyeti, evrenin yapısını etkilemektedir. Evrene atomik düzeyde bakıldığında, gerçeklik bir ölçüde onu nasıl gözlemlediğimize ve neyi görmek istediğimize bağlı olarak değişmektedir. Bu nedenle, atomik düzeydeki cisimlerin tek başına gözlemciden bağımsız olarak varlığını düşünmek mümkün değildir. Sözün özü, gözlemcinin bilinci gözlemlediği olguları etkilemektedir; bu etki, birçok bilim adamına göre paralel evrenlerin varlığını dikkate almadan objektif olarak anlaşılamaz.[12] İnsan bilincinin olguları nasıl etkilediği meselesine biraz daha yakından bakmak, konunun daha anlaşılabilir kılınması için gerekli gözükmektedir. Fizikçi Jack Sarfatti’ye göre, gözlemci fikri, bir çok olguyu açıklayabilir. Örneğin, bir sıvı veya gazdaki parçacıklar durmadan ileri geri hareket ederler, ona göre parçacıkların bir oraya bir buraya çarpmasının asıl nedeni, katılımcıların zihnî faaliyetleridir.[13] Teorik fizikçi Roger Penrose, insan bilincinin nesneleri nasıl etkilediğini kuantum mekaniğinin çok evrenler yorumu çerçevesinde şöyle açıklamaktadır: “Her bir gözlemcinin bilinç durumu ‘ikiye ayrılır’ kabul edildiğine göre her bir gözlemci iki kez varolacak, her varoluşunda farklı deneyimler edinecektir, (yani, bir bilinç durumu ölü kediyi, ötekisi ise, canlı kediyi görecektir). Gerçekten, yalnızca gözlemci değil, içinde yaşadığı tüm evren, dünyayı her ‘ölçmesinde’, iki (veya daha fazla) parçaya ayrılır. Böyle bir parçalanma, yalnız gözlemcilerin ‘ölçümleri’ nedeniyle değil, genelde kuantum olaylarının makroskopik büyümesi nedeniyle, tekrar tekrar oluşur ve bu şekilde oluşan evren ‘dalları’ çılgınca dal budak salmaya başlar”.[14] Kuantum mekaniği, bilim tarihinde “çift yarık deneyi” olarak bilinen deneyde fotonun dalga mı yoksa parçacık mı olduğunu belirleyen şeyin gözlemcinin bilinci olduğunu söyler. Yine, bu teoriye göre, “Shrödinger’in kedisi” adı verilen düşünce deneyinde, kedinin ölü mü yoksa diri mi olduğunu belirleyen şey, insanın zihnidir.[15] Dolayısıyla bir olgunun potansiyel durumdan aktüel hale gelmesi ve gerçekleşmesi, katılımcının varlığı ile mümkün olmaktadır.[16] Buna göre, sistemin fiziksel özelliklerinde herhangi bir değişim olmamaktadır, değişim sadece bu özelliklerin potansiyellik ve aktüelliğinde ortaya çıkmaktadır.[17] Bu durum, çift yarık deneyi ile Shrödinger’in kedisi deneyinde daha somut ve anlaşılabilir bir biçimde gözlemlenebilmektedir. Modern bilim, klâsik bilimde olduğu gibi insanı gözlemlediği olgulardan ve bunların bir hasılası olan evrenden bağımsız ve ayrı olarak değil, tam tersine onlarla bir bütünlük oluşturacak şekilde düşünmektedir.[18] Paralel evrenler yorumunda da, aynı şeyler geçerlidir; yani insan evrenin veya evrenlerin bir parçası durumundadır ve o, evrenin varlığına katılmaktadır. Dolayısıyla modern bilim, gözlemciyi ve tabiî ki, onun zihnini ve niyetini ön plâna çıkarmış olmaktadır. Bunun bizi ilettiği sonuç ise, insan bilincine (zihin) olağanüstü bir güç atfedilmesi ve bu yetinin olabildiğince öne çıkarılmış olmasıdır. Demek ki, gerçekliğin, evrenin veya evrenlerin mahiyetinin anlaşılmasında ve yorumlanmasında, zihin ya da bilinç faktörü çok önemli bir rol oynamaktadır.[19] Kuantum fiziği, öyle görünüyor ki, mikro-âlemden makro-âleme kadar pek çok şeyi etkilemiş ve betimlemiş; mekanik ve determinist bilim anlayışına büyük bir darbe vurmuş; hemen her alanda, bilim tarihinin bilinen akışını tersine çevirebilecek köklü bir değişim ve dönüşüm başlatmıştır. Takdir edilmelidir ki, bu etki ve değişimden başta, yakın ölüm tecrübeleri olmak üzere birçok parapsikolojik olay da doğal olarak nasibini almak durumundadır. Çünkü bir felsefeci “... bilim adamının vardığı sonuçlara hiçbir zaman kayıtsız kalamaz. Gerçek bir filozof, bilimsel sonuçlara rağmen değil, bilimsel sonuçlara göre felsefe yapacaktır... O halde, filozof için bilim adamının vardığı sonuçlar büyük bir önem taşır”.[20] Dolayısıyla bir din felsefecisinin ya da filozofun bütün bu olup bitenler karşısında kayıtsız kalmak yerine; mevcut bilgileri, güncelleştirmek, tartışmak, bilimsel gelişmelerin ışığında yeniden değerlendirmek ve bunlardan tutarlı, şümullü ve rasyonel sonuçlar çıkarmak en önemli ve belki de en öncelikli görevidir, diye düşünüyoruz. İşte bütün bu açıklamalar, bize parapsikolojik olayları modern bilimin ışığında yeniden ele alma, bilimle parapsikolojik olaylar arasındaki olası ilişkileri inceleme ve değerlendirme fırsatı vermektedir. Sözü edilen ilişkiler, elbette ki, genel psikoloji ve onun bir alt dalı olan din psikolojisi açısından da ele alınabilir. Ancak burada parapsikolojik olaylar bir din felsefesi fenomeni olarak ele alınacaktır. [1] John Hick, Philosophy of Religion, Prentice-Hall , New Jersey , 1965, s. 127. [2] Bkz. Michael Talbot, Holografik Evren, (Çev. Güray Tekçe), Ruh ve Madde Yayınları, İstanbul, 1997. [3] Mehmet Aydın, Din Felsefesi, Selçuk Yayınları, Ankara, 1992, s. 242. [4] Paul Davies, “The New physics: a synthesis”, The New Physics, (Ed. Paul Davies), Cambridge University Press, Cambridge , 1989, s. 1 vd. [5] Michio Kaku, “What Happened Before the Big Bang”, Astronomy, vol. 24, no. 5, May, 1996, s. 36. [6] Kuantum teorisi, hakkında geniş bilgi için Werner Heisenberg, Fizik ve Felsefe, (Çev. Necibe Çakıroğlu), İstanbul Teknik Üniversitesi Matbaası, 1972, s. 8 vd. [7] Fred Alan Wolf, The Parallel Universes, Touchstone Book, New York, 1990, s. 33. [8] Çağdaş kuantum fizikçilerinden biri olan David Deutsch, felsefî ve fiziksel bir eser olan The Fabric of Reality’de (London: Penguin Books, 1997) paralel evrenler fikrini savunmaktadır. Bu yaklaşımı The Parallel Universes adlı eserinde savunan fizikçilerden birisi de Fred Alan Wolf’tur. [9] Wolf, a.g.e., s. 33; Deutsch, a.g.e., s. 18, 44, 54. [10] Wolf, a.g.e., s. 20-1. [11] John Leslie, Universes, Routledge, London and New York, 1989, s. 6 vd; Alastair I Rae, Quantum physics: illusion or reality?, Cambridge University Press, Cambridge and New, York 1986, s. 75-83; Diğer taraftan, paralel evrenler yorumuna, birçok bilim adamı karşı çıkmış ve eleştirmiştir. Eleştiriler için bkz. Cafer Sadık Yaran, “Bilimsel Nesnellik ve Teistik İnanç”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 10, Samsun, 1998, s. 135 vd; Roger Penrose, Fiziğin Gizemi: Kralın Yeni Usu-II, (Çev. Tekin Dereli), Tübitak Popüler Bilim Kitapları, İstanbul, 1999, s. 180 vd. [12] Wolf, a.g.e., s. 21-2, 32; Penrose, a.g.e., s. 181. [13] Michael Talbot, Mistik Düşünce ve Yeni Fizik, (Çev. Sabahattin Kurtay), İnsan Yay., İstanbul, 1995, s. 43. [14] Penrose, a.g. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
BlackHan Yanıtlama zamanı: Mart 26, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 26, 2010 güzel bi yazı olmuş elinize sağlık..ama bu konuda bu kadarla sınırlı değil tabi ölüm deneyimi yaşamak pek güzel ve eğlenceli değil..ama herkes bi gün ölücek..burdan yarı ölü yarı canlı arkadaşlara selamlar..cehenneme iniş ve arınma sanıldığı kadar kolay değil..hatta bunu yapmak aptallıktan başka birşey değil..bence kimse bu tarz şeylere kalkışmamalı gerçek hayata dönmek o kadar kolay olmaz sanırım kaderiniz değişmicek bunu yapmanızın bi sebebi mutlaka vardır..canlı olarak yaşama ve görme arzunuz rüyalarda ve kabuslarda kalsın..inanın merak edilicek pek bişey yok delirme olasılığı çok yüksek Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Mart 26, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 26, 2010 Alt dünya yolculuğu yaptınız sanırım ki bu yorumu getirdiniz.alt dünya yolculuğu merakdan yapılmaz ölmek ve dirilmek kavramları kelimelerden farklı anlamlar içerir.insiyatik öğretilerin hemen hepsinde kökeni şaman inancına dayanan bu yolculuk mevcut ve gereklidir.bkz. Şamanik alt dünya yolculuğu.. Bir diğer husus ise beden dışı ölüme yakın deneyimlerdir ki sitede bununla ilgili bolca örnek verdim.astral formun varyasyonlarından biridir.sağlıklı bir şuur hali ile yapılan her çalışma kendine dönükdür . Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
BlackHan Yanıtlama zamanı: Mart 26, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 26, 2010 cehennemin nasıl biryer olduğunu yada nasıl biryer olabileceğini merak etmek zor olmasa gerek bunun dışında imkansız diye birşeyin olmadığınıda görmüş oldum...bu varlıklar tam olarak nerde ve neden varlar gibi sorular hala aklımı kurcalıyor..onlar, biz evren ve geçmiş-gelecek hakkında bu kadar bilgiye sahipken bizim onların yaşantılarıyla ilgili bilgimizin olmaması moral bozucu.. anladığım kadarıyla öldükten sonra yaşayacaklarımızla bu alt yolculuğun bir bağlantısı yok.. sitedeki bilgilerin yavaş yavaş dahada ortaya çıkması güzel olmuş.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Siyah karlaR Yanıtlama zamanı: Mart 26, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 26, 2010 "Gerçek bir filozof, bilimsel sonuçlara rağmen değil, bilimsel sonuçlara göre felsefe yapacaktır":thumbsup: o zaman var gücümüzle hayatımızda her seferinde her durumda aktüel olmalıyız ki , zaten yaptığımızda budur aslında (kimileri farkında, kimileri farkında değil, kimileri..vb....) her ataletlik halide bir düşünce güncelleme sürecidir,yani aktualitenin kaçınılmaz olduğunun farkındayız fakat önemli olan nokta ise daha ilerleme kaydetmeye olan bütün potansiyelle emmek süzmek olsa gerek güzel yazıydı teşekkürler... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Siyah karlaR Yanıtlama zamanı: Mart 26, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 26, 2010 bu varlıklar tam olarak nerde ve neden varlar gibi sorular hala aklımı kurcalıyor..onlar, biz evren ve geçmiş-gelecek hakkında bu kadar bilgiye sahipken bizim onların yaşantılarıyla ilgili bilgimizin olmaması moral bozucu.. bu bakış açınızı kökten değişime salmayı denediniz mi ?(daha fazla katkı sağlaması amacıyla), yani yukarıda belirittiğiniz düşünce tamamen subjektiftir ki bunu alt dünya yasası olarak kaydetmişsiniz/kabul etmişsiniz kesin olarak, her daim genişlemek büyümek kişiye farklı bakış açısı kazandırmasının yanı sıra bakış sisteminide tamir eder ve sahip olduğu gerçekleri değiştirmek (ihtimali her zaman var olduğundan) için büyük katkı sağlar , kısacası ; bilinmeyen dünyalar hakkında kesin bilgilere tamamen tutunmamak, alt dünya deneyiminiz olduysa da eğer yukarıda belirtilen yeni fizik ve paralel evrenler teorisine göre tamamen subjektif/spesifik bir görüştür ki modern fizik ve paralel evrenler teorisi sizin düşüncenizi/deneyiminizi cevap veriyor,, eski yasalara bağlı kaldığınızı belirtmiyorum yalnış anlamayın, umarım anlatabilmişimdir saygılar Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.