nevermore Oluşturma zamanı: Nisan 6, 2010 Paylaş Oluşturma zamanı: Nisan 6, 2010 Ölüler Ülkesi Duat alemine yapılan ve kaydedilmiş tek ziyaret, mühürlü harfi okumuş olan, Büyük Ramses’in oğlu Setna’nın oğlu Se-Osiris tarafından yapılmıştır. Bir gün baba ve oğul Thebes’te bir sarayın penceresinden Batı’ya giden iki cenaze alayına bakıyorlardı. Birinci zengin bir adama aitti: mumyası ahşap bir tabutun içine konmuştu, tabutun içi altınlarla kaplanmıştı, hizmetçilerinden ve yas tutuculardan oluşmuş bir alay onu mezarına taşıyordu, yanlarında bir sürü hediye götürüyorlardı, bu sırada rahipler alayın önünde yürüyor, onun Duat içindeki yolculuğunda ihtiyaç duyacağı yüce isimleri ve erk isimlerini mırıldanıyorlardı. İkinci cenaze yoksul bir adama aitti: basit tahta tabutunu iki oğlu taşıyordu. Cenaze alayında dul karısı, gelinlerinden başka yas sözleri haykıran kimse yoktu. Nil’de bekleyen teknelere taşınan cenazelere bakan Setna, “Ah,” dedi, “dilerim ki kaderim şu yoksulunkine değil, zengininkine benzesin.” “Tam tersine,” dedi Se-Osiris, “Senin kaderinin zengin adamınki gibi değil, yoksul adamınki gibi olması için dua ediyorum.” Setna oğlunun sözleriyle çok incindi. Ancak Se-Osiris sözlerini ona açıklamaya çalıştı: “Burada gördüklerin Osiris’in Hüküm Evi’nde onların başına geleceklerle hiç ilgili değil. Kendini bana teslim edersen, bunu sana kanıtlayabilirim. Bütün kapıları açan erk sözlerini biliyorum. Kendi Ba’mı ve seninkini, ölüler ülkesi Duat’a uçacak olan ruhlarımızı serbest bırakabilir ve orada olan her şeyi görmemizi sağlayabilirim,” dedi. “O zaman hayatında kötü işler yapmış olan zengin adamla, iyilikten başka bir şey yapmamış olan şu yoksul adamın kaderlerinin ne kadar farklı olacaklarını görebilirsin.” Setna hiç şaşkınlık duymadan oğlunun söylediği her şeye inanmayı öğrenmişti. Bu yüzden geri dönememe ihtimali her zaman olduğu için yolculuk ne kadar tehlikeli olursa olsun oğluna Duat yolculuğunda eşlik etmeyi kabul etti. Böylece prens, küçük oğluyla birlikte, soylu ailenin üyeleri olarak girmeye izinli oldukları Osiris Tapınağı’nın kutsal odasına gitti. Setna kapıları kapayınca, Se-Osiris kendi etraflarında ve Osiris heykelinin etrafında ve küçük bir sedir dalının yandığı atların etrafına bir daire çizdi. Sonra da atlardaki ateşin üstüne bir toz attı. Ateşe üç kere toz attı. Her seferinde ateşten sunaktan bir ateş topu yükselerek uçarak uzaklaştı. Sonra büyülü sözleri söyledi ve sözlerini büyük erk sözleriyle bitirdi. Erk sözlerinin ardından bütün tapınak sarsılmaya başladı, sunaktaki alevler yükseldi ve birden her yer karanlığa gömüldü. Fakat Osiris’in Mabedi karanlık değildi, Setna ışığın geldiği yere görmek için baktı, eğer sessizlik üzerine çöküp onu felce uğratmamış olsaydı, korku çığlığını basacaktı. Çünkü sunanın yanında dikilirken gördüğü kendi ve oğlu Se-Osiris’in bedenleri içinde olmadığını anladı, çünkü cesetleri bu iki suretin gölgesi olarak yerde uzanıyordu. Cesetlerin üzerinde onların Çiftleri [Çift, veya Duble Beden] olan Ka’larından birer alev dili çıkıyordu. Onlar bu alevler, yani Khou’lar (Ruhlardı). Khou’nun berrak ışığında Ka’ları ve Ka’ların gölgesi olarak yere vuran cesetlerini görüyordu. Sonra sessizlik yere düşen bir tüyün sesi kadar yumuşak olan, ancak bütün Mabed’i titreten bir fısıltıyla doldu. “Şimdi beni takip et baba,” dedi, Se-Osiris’in sesi. “Çünkü vaktimiz az, Ra’nın Güneşi’nin Mısır üzerinde yükselişini bir daha görmek istiyorsak, sabah olmadan önce geri dönmeliyiz.” Setna yana döndü ve yanında duran oğlunun Ba’sını, yani Se Osiris’in ruhunu gördü: o altın tüylerle kaplı büyük bir kuş olmuştu, yalnız başı Se-Osiris’in başıydı. “Seni izliyorum,” diye cevaplamak için dudaklarını zorladı; fısıltı bütün Mabed’i doldurdu ve kendi Ba’sının altın kanatları üzerinde yükselerek oğlu Se-Osiris’in Ba’sını takip etti. Mabedin çatısı onların geçmesine izin vermek için açıldı, bir an sonra Etiyopya yaylarından çıkmış oklardan daha hızlı bir şekilde Batı’ya doğru uçmaya başladılar. Batı Çölü Abydos’un Boşluk’undaki dağların büyük geçidinde güneş kızıl ışıklarıyla son bir kez parladı ve Mısır’ın üstüne karanlık çöktü. Bu geçitten Gece’nin İlk Bölgesi’ne geldiler. Altlarında Ra’nın her günün sonunda Duat yolculuğuna çıkan Mesektet Tekne’sini gördüler. Tekne muhteşemdi, ametist, elmas, yakut, turkuaz, lazuli taşlarından ve altından yapılmıştı. Bir Tanrılar gurubu tekneyi altın halatlarla hayaletsi Ölüm Nehri’nden yukarı Duat’ın sonuna kadar açılmış kapılarına çekiyorlardı. Hep birlikte nehrin iki tarafında duran altı çöreklenmiş yılan arasında İlk Bölge’ye girdiler. Ra’nın yüce teknesinde o gün ölen ve Osiris’in Hüküm Evi’ne gitmekte olan Ka’lar bulunuyordu. Tekne gecenin bölgelerinden ve koyu karanlığından geçerek İkinci Bölge’nin kapısına geldi. Bu kapının duvarları yüksekti ve duvarların üstünde kimse tırmanmasın diye keskin mızrak uçları vardı; büyük ahşap kapılar eksenleri etrafında dönüyordu ve burada da onları ateş ve zehir kusan yılanlar koruyordu. Fakat Ra’nın teknesindeki herkes o kapıya ait erk sözlerini söyledi ve kapılar sonuna kadar açıldı. İkinci Bölge Ra’nın krallığıydı, Ra’nın krallığında yeryüzünde yaşamış olan eski kahramanlar ve tanrılar burada huzur ve mutluluk içinde yaşıyordu. Burası buğdayı ve arpayı filizlendiren, yeryüzünün meyvelerini çoğaltan Tahıl Ruhları tarafından korunuyordu. Yine de Ra’nı teknesindeki hiç kimse burada dinlenmeye veya toprağa ayak basmaya cesaret edemezdi. Çünkü Duat’ın Üçüncü Bölgesi olan ve Osiris’in Hüküm Evi’nin onları beklediği Amenti’ye ulaşmak istiyorlardı. Böylece tekne sonraki kapılara geldi, erk sözleriyle birlikte yüce kapılar çığlık çığlığa açıldı, fakat kapının açılırken kopardığı gürültü, yeryüzünde işlediği günahlar yüzünden kapının ekseni gözüne dayanmış olan adamın çığlığı onu bastırdı. Ra’nın teknesi Üçüncü Bölge’ye girdi. Burada ölüler Osiris’in Hüküm Evi’nin bahçesinde gemiden indiler. Fakat Tekne Gece’nin diğer Bölgeleri’ne doğru yolculuğuna devam etti. Ta ki Doğu Ejderha’sının ağzından Ra tekrar çıkarak yeniden doğana ve yeryüzünde tekrar görülene kadar. Yine de Ra her akşam Gece’nin Onuncu Bölgesi’nde onu her seferinde yutmaya çalışan Apep Ejderhasıyla dövüşüp yenmek zorundaydı. Setna ile Se-Osiris’in Ba’ları artık tekneyi takip etmediler, teker teker Osiris’ Evi’nin kapısına gelen ve Kapı Bekçisi’ne meydan okuyan yeni ölülerin Ka’larının üzerinden uçtular. “Uzaklaş!” diye haykırdı Kapı Bekçisi, “Adımı bilmiyorsan senin gelişini haber vermeyeceğim!” “Senin adın Kalplerin Anlayandır” diye cevap verdi iki Ka da. “Cesetleri Arayan’dır senin adın.” “Peki sizi kime haber vereyim?” diye sordu Kapı Bekçisi. “Gelişimi İki Ülke’nin Tercümanına haber vermelisin.” “İki Ülke’nin Tercümanı kim ola ki?” “O Bilge Tanrı Thoth’tur.” Her Ka böylece eşikten geçti ve Osiris’in Evi’nde onları Thoth karşıladı ve şöyle söyledi: “Benimle gelin, ama neden geldiniz?” “Buraya adımı söylemen için geldim,” diye yanıtladı Ka. “Halin nedir?” “Günahsızım.” “O zaman seni kime haber vereyim? Seni tavanı ateş, duvarları canlı yılanlar ve yerleri su olana mı haber vereyim?” “Evet,” diye yanıtladı Ka, “Beni ona haber ver, çünkü o Osiris’tir.” “Böylece ibis başlı Thoth Ka’yı, mumya bezleriyle sarılı, başında yılanlı taç olan, elinde bir meşale tutup kıvrımlı asayı göğsünde tutan Osiris’in karşısına götürdü. Osiris’in önünde dev bir terazi duruyordu. Ölülerin tanrısı çakal başlı Anubis Ka’yı hüküm yerine götürmek için öne çıktı. Kalbin Tartılması huzurunda her adamın Ka’sı kendini savundu: “Ben masumum! Ben masumum! Ben masumum! Ben masumum! Ben ki Bennu kuşu kadar saf, taş avacado ağacına, Heliopolis’teki obeliske tünemiş Anka kadar parlağım. Bana bak, senin önüne günahsız, suçsuz, kötülüksüz, zarar verdiğim ve bana karşı tanıklık edecek hiç kimse olmadan geldim. Doğru yaşadım ve doğru yedim. İnsanın öğütlediklerini, tanrıların razı olduklarını yaptım. Her tanrıya istediğini verdim. Aça ekmek, susuza su, çıplağa kıyafet, ırmağı geçemeyene tekneler verdim. Tanrılara ve ölülere sunular sundum. Ey Yüce Tanrı Osiris, Nefesi veren, Tacın Rabbi beni Apep’ten, Ruhları Yiyen’den koru.” Sonra kötülük yapan adamın korktuğu ve iyi adamın sevinçle karşılandığı an geldi. Anubis adamın dünyevi bedeninin çifti olan Ka’yı aldı ve Terazi’ye koydu; terazinin öteki kefesinde Hakikat Tüyü vardı. Kötülük yapanın kalbi ağır çekti ve terazi ona doğru eğildi, Thoth terazinin eğimine bir çentik attı. Terazinin kalp kefesi öyle ağır bastı ki Kalpleri Yiyen Ammit günahkarın kalbini alıp ağzına atarak onunla birlikte uzaklaştı. Sonra kötülük yapan Ateş Çukurlarında Korkunç Apep’le birlikte yaşaması için Duat’ın zifiri karanlığına çekildi. Fakat sıra iyi adama geldiğinde Hakikat Tüyü aşağı çökerken kalbin kefesi yukarı çıktı. Thoth yüksek sesle Osiris ve tanrılara haber verdi: “Bu konuşan adamın sözleri doğru ve yerindedir; o bize karşı bir kötülük yapmamıştır. Ruhları Yiyen onun üzerinde güç sahibi olmasın. Osiris’in sonsuzluk ekmeği ona bahşedilsin ve Horus’u izleyenlerle birlikte Huzur Tarlalarında ona bir yer verilsin!” Horus ölü adamı elinden tuttu ve Osiris’in huzuruna getirerek şunları söyledi: “Sana geldim, ey Unnefer Osiris, kendimle birlikte bu yeni Osiris’i getiriyorum. Onun kalbi Terazi’den doğrulukla çıkmıştır. Bir tanrı veya tanrıçaya karşı günah işlememiştir. Thoth onun kalbini tartmış, doğru ve iyi bulmuştur. Ona Osiris’in ekmeği ve birası verilsin, o Horus’un takipçilerinden biri olsun!” Osiris başıyla onay verdi ve ölü adamın Huzur Tarlalarına girişine izin verildi. Osiris tekrar dönene ve sonsuza kadar yaşamayı hak ettiğini kanıtlamış olan herkesi tebaası olarak kendisiyle birlikte getireceği güne kadar orada yaşayacak, bu bereketli zengin toprakta hayatta en çok sevdiği şeylerin keyfini sürecekti. Se-Osiris’in Ba’sı babası Setna’nın Ba’sına bütün bunları ve daha fazlasını gösterdi. Ve sonunda ona şunları söyledi: “Şimdi neden senin için zengin adamın değil, yoksul adamın kaderini dilediğimi biliyorsun. Çünkü Zengin Adam, gözünde Üçüncü Kapı’nın mili dönen adam oldu ve yoksul adam en güzel kıyafetler giyerek ve kötü zengin adam için mezarına getirilen bütün hediyeleri de alarak Huzur Tarlalarında sonsuza kadar yaşama hakkını elde etti.” Bundan sonra iki Ba altın kanatlarını açtılar ve gecenin içinden Thebes’e uçtular. Orada Osiris Tapınağında Ka’ların koruduğu bedenlerine tekrar girdiler ve eskisi gibi baba ve oğul alarak yaşamlarına geri dönebildiler. Orada doğu çölünün ötesinden, Batı Thebes’in uçurumları üstünde güneşin mor, altın renklerle yeni bir günü haber verişini seyrettiler. alıntıdır.. 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
boynuzsuzgeyikler Yanıtlama zamanı: Nisan 6, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 6, 2010 Muazzam bir hikaye dinlerdeki hesap gününden ziyade tam bir inisiyasyon ritüelini andırdı bana Hakikatin gösterilmsi.Gizli sırların ifşa edilmesi.Tabiyiki özel birine. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.