Hedef Oluşturma zamanı: Mart 17, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Mart 17, 2007 Lee Krystek Kral Nebuchadnezzar II döneminde antik kent Babil´e gelen her gezgin gördüklerinden büyüleniyordu. MÖ 450´de Heredot, kentin büyüklüğünü özellikle vurguluyor ve; "Babil, bilinen dünyanın en parlak ve ihtişamlı kenti olmalıdır" diyordu. Heredot´a göre, kentin dış duvarların uzunluğu 10 km´den fazlaydı, eni yaklaşık 2.5 m., yüksekliği ise on metreye ulaşıyordu. Tarihçiye göre, duvarların eni dört atlı bir arabanın dönebilmesi için yeterliydi, iç duvarlar daha inceydi ama dıştakilerden daha dayanıklıydı. Duvarların arasında ve içlerinde kuleler, mabetler ve som altından yapılmış dev heykeller vardı. Kentin tam ortasında göğe ulaştığına inanılan Tanrı Marduk´a adanmış ünlü Babil Kulesi vardı. Bunlara karşın arkeolojik çevreler, Heredot´un anlattıklarını abartılı buluyorlar ve tartışıyorlar, örneğin dış duvarların iki km. uzunlukta ve en fazla iki metre yükseklikte olabileceğini belirtiyorlar. Heredot´un da her insan gibi görkemli ve çağına göre alışılmadık bir kent karşısında duygularına kapıldığını da ekliyorlar. Fakat ne olursa olsun, hatta Herodot hiç sözünü etmemiş olsa dahi yine de Babil ihtişamlı ve parlak bir kentti ve Babil´in Asma Bahçeleri, Dünyanın Yedi Harikası´ndan birisiydi. Siyasi bir evlilik ve vatan hasreti Araştırmalara göre, Bahçeler, Kral Nebuchadnezzar´ın 43 yıl süren saltanatı sırasında yapıldı ve yapımın MÖ 605´lerde yapıldığı sanılıyor. Karşıt tez, Bahçeler´in yapımına MÖ 810´larda beş yıl hükümdar olan Asur Kraliçesi Semiramis tarafından başlandığıdır. Ama bu dönem uzmanlara göre uygun değildir çünkü kentin gücü ve etkisi Kral Nebuchadnezzar döneminde zirveye ulaşmış, hayret verici tapınaklar, caddeler, saraylar ve duvarlar inşa edilmiştir. Nebuchadnezzar, Bahçeler´i hasta olan karısı Amyitis için yaptırmıştı. Kral Medes´in kızı olan Amyitis, iki ulusun birleşmesi ve dost olması için Nebuchadnezzar´la evlenmişti. Kraliçe´nin geldiği ülke yemyeşil ovalar ve dağlarla kaplıydı ama gelin geldiği Mezopotamya´nın dümdüz, kuru ve güneşte pişmiş topraklarıyla karşılaşınca mutsuz olmuş ve vatanını özlemişti. Bunun üzerine Kral, Kraliçesi´nin anavatanına benzer bir yer yapmaya karar vererek, yapay bir dağ ve üzerinde kat kat bahçeler inşa edilmesini istedi. Kraliçe´nin nereli olduğunu bilmiyoruz ama zengin bir doğa örtüsü olan ve dağlık bir yerden gelmiş olduğunu biliyoruz. Belki Yukarı Mısır´dan, belki de Güney Anadolu´dan... Asma Bahçeleri elbette ki, asılı değildi yani ipler veya askılarla bir yere asılmamıştı ama büyük olasılıkla öyle bir zan uyandırıyordu. Sözcüğün aslı Eski Yunanca´da "kremastos" veya Latince´de "pensilis" dir, anlamı "asılı" değil, "üzerine konmuş" şeklindedir yani teraslar veya balkonlar kasdedilmiştir. Sulama sistemi ve köle gücü Yunanlı coğrafyacı Strabo, Bahçeler´den MÖ 1. Yüzyıl´da söz eder ve; "Kemerler üzerine kurulu teraslar birbirlerinin üzerindeydi ve küp şeklindeki sütünlarla destekleniyordu. Boşluklara toprak doldurulmuş, ağaçlar ve dev bitkiler dikilmişti. Teraslar, sütünlar ve kemerler pişmiş tuğla ve asfalttan yapılmıştı." der ve şöyle devam eder; "Ama en önemlisi ve efsanenin kaynağı merdivenlerdi, iki yanlarında su taşıyan aygıtlar bulunuyordu. Bu aygıtları sürekli çalıştıran insanlar, Fırat´tan iletilen suyu, Bahçeler´in içine akıtıyorlardı." Strabo için dönemi gereği Bahçeler´in en ilginç yanı buydu. Babil çok az yağmur alan bir yerdi ve Bahçeler´in sulanması için Fırat´ın suyunun kullanılması gerekliydi. Suyun yükseğe taşınması, teraslara akıtılması ve her kattaki bitkilerin sulanması için büyük olasılıkla "zincir tulumba" sistemi kullanılıyordu. Bu tür bir sistemde, birisi ötekinin üzerinde olan iki büyük tekerlek bulunur, ikisi birbirine bir zincirle bağlıdır. Zincirin üzerine belli aralıklarla kovalar asılıdır, alttaki tekerleğin dibinde, su kaynağının oluşturduğu bir havuz bulunur. Tekerlek dönmeye başlayınca, kovalar havuza dalarlar ve suyla dolarlar sonra zincir su dolu kovaları üstteki tekerleğe iletir, orada kovalar ters dönerek içlerindeki suyu yukardaki havuza boşaltırlar. Ve boşalan kovalar tekrar geriye dönerek, yeniden suyla dolarlar ve bu böyle devam eder. Üstteki havuzda biriken su, kanallara açılan kapılar aracılığı ile küçük dereler halinde bahçelere yayılmaktaydı. Tulumbanın tekerlekleri, bir eksen veya şaft ile sabitlenmişti, şaftın döndürülmesi köleler sayesinde sağlanıyordu yani sonuçta kullanılan güç, insan gücüydü. Petrolün ilk kullanımı böyle mi oldu? Bahçe´nin yapımı sadece suyun yukarı taşınmasını amaçlamamıştı, seyrek de olsa yağmur sularının kanallardan akıtılarak depolanması ve kaynak olarak kullanılması da sağlanmıştı. Mezopotamya ovasında. taş bulmak ve taşımak çok güç bir işti, bu nedenle Babil´deki tüm mimaride tuğla kullanılıyordu. Tuğlalar, kil ve saman karıştırılarak yapılıyor sonra güneşte pişiriliyordu. Tuğlaların aralarında harç niyetine inceltilmeş katran veya zift konuyordu, bu da bize petrol akıntılarının o dönemde de Mezopotamya´da bulunduğunu gösteriyor. Aslında tuğlalar dayanıklı değildi çünkü suyla ıslanınca dağılıyorlardı ama Babil yapıları için bu pek sorun değildi zira yağmur suyu ile çok az karşılaşıyorlardı. Buna karşın Bahçeler sürekli olarak korunuyordu, su kanalları ve havuzlar tuğla yerine kimbilir nerelerden binbir zahmetle getirilen iri taş bloklarından yapılmıştı ve kalın zift tabakalarıyla korunuyordu. Bir diğer Yunanlı tarihçi olan Diodorus Siculus, katların dev taş plakalardan yapıldığını yazar ama bu yöntem Babil´de bilinen bir yöntem değildi. Döşenen plakaların araları sazlar ve katranla doldurulmuş ve seramikle kaplanmıştı. Diodorus, bazı önemli yerlerde döşeme olarak ince bir kat kurşun kaplama kullanıldığını ve bu şekilde sürekli nem nedeniyle oluşacak çürümenin engellendiğini de belirtiyordu. Bütün bu döşemelerin üzerine kat kat toprak yığılmış veya doldurulmuştu, yeterince kalınlığa ulaşıldıktan sonra dev ağaçlar dikilmişti. Toprak yumuşatıldıktan sonra ağaçların aralarına ve çevrelerine her tür bitki ekilmişti. Bitkilerin türleri ve olağanüstü güzellikleri büyüleyiciydi. Bir arkeoloğun inadı Bahçeler´in büyüklüğü ne kadardı? Diodorus, 12 m. uzunluk, 12 m. genişlik ve 2.5 m. yükseklikten söz ediyor. Birçok kaynağa göre bu ölçüler kentin duvarlarına eşittir, oysa Heredot kent duvarlarının yüksekliğinin on metreden yüksek olduğunu yazmıştır ve bu imkansızdır. Ne olursa olsun, Bahçeler´in görünümü çok güzel ve görkemli olmalıydı; yemyeşil yaprakların fışkırdığı dev bir yapay dağ, ovanın ortasında yükseliyordu. Ve sonuçta en önemli soruya geliyoruz; Bahçeler gerçekten var mıydılar? İşte en eski kaynak olarak Heredot bunu belirtmiyor yani onun Bahçeler´i gördüğünü anlamıyoruz. 1899´da Alman arkeolog Robert Koldeway benzer bir soruyla yola çıktı. Yüzyıllar öncesinde, Babil 1899´daki gibi balçığa gömülü harabelerle dolu bir tepecik değildi. Buna karşın birçok antik kentin aksine yeri kesin biliniyordu ama ortada gözle görülür hiçbir yapı yoktu. Koldewey, Babil´i kazmaya başladı, kazılar 14 yıl sürdü, dış ve iç duvarları, Babil Kulesi´nin temellerini, Nebuchadnezzar´ın sarayını, kentin merkezine giden düzenli yolları ve caddeleri buldu. Koldewey güney bölgesini kazarken, 14 büyük odanın temelleriyle karşılaştı, taş tavan kemerleri hala duruyordu. Antik kayıtlarda kentin sadece iki yerinde, kuzey bölgesindeki duvarda ve Asma Bahçeler´inde taş kullanıldığı yazıyordu. Kuzey duvarı bulunmuştu ve gerçekten taştandı, öyleyse Koldewey Bahçeler´in mahzenini veya bodrumunu bulmuştu. Kazılara devam etti ve Diodorus´un yazdığı birçok şeyle karşılaştı, sonuçta daha altta üç büyük garip delik ortaya çıktı. Koldewey uzun uzun düşündükten sonra deliklerin tulumba zincirinin geçmesi ve su kovalarının yukarıya iletilmesi için yapıldıkları sonucuna vardı. Tesis, Koldewey´e buluntularına göre 3 veya 4.5 m. kadardı ama bu ölçü tarihçilerin tanımlamalarından çok küçüktü, buna rağmen buluşun etkileri bugün dahi sürüyor. Ama kazılar sürdürülemiyor çünkü artık Mezopotamya Irak adlı çok farklı devletin elinde bulunuyor. Amyitis´e ne oldu? Bugün geçmişe romantik bir bakış açısıyla baktığımızda, Kraliçe Amyitis´in bu fantastik armağanla mutlu olup olmadığını merak ediyoruz ama belki de mahzun Kraliçe Babil´in muhteşem Asma Bahçeleri´ne rağmen yine anavatanın yeşil renkli dağlarının özlemini çekerek, yemekten içmekten kesilmiş ve kaderine küserek yaşama veda etmişti. Gerçeği şimdilik bilmiyoruz, belki bir yerlerde yazılıdır ve bulunmayı bekliyordur. Ama biliyoruz ki, çok güçlü bir Kral dahi, mutsuzluk ve özlemle başa çıkamıyor. Kısacası madde, her zaman ruhun açlığını gideremiyor; hele bir de ruh maddeye açlık duymuyorsa... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Deaths_Expulsion Yanıtlama zamanı: Mart 18, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 18, 2007 güzel konu olmuş eline sağlık Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.