Urumhamatahayil Oluşturma zamanı: Mart 17, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Mart 17, 2007 http://<!--url{0}-->[/img]</p><p> </p><p> </p><p> Kutsal ağaç teması o kadar yaygındır ki, çeşitli dinlerdeki kutsal ağaçları sadece derleyerek bile ciltler dolusu kitap yazılabilir. Hinduizm’in ters ağaç simgesi İslam’a tuğba ağacı olarak geçer, Budha meşhur incir ağacının altında şeytanın ayartmalarına kapılmayıp boyut değiştirir, Mısır mitolojisinin unutulmaz tanrıçası Hathor ağaç üstünden ruhlara yiyecek içecek sunarken, Musa’nın tanrısı Rab Eski Ahit ve Kuran’da ağacın üstünden seslenir.</p><p> </p><p> </p><p> </p><p> </p><p> [color=Red]Pagan 1 Mayıs Bayramı[/color]</p><p> </p><p> </p><p> Evet 1 Mayıs yaklaşıyor. Gerçi biraz daha zaman var ama ben yakında çalışmaya başlayıp yazmayı bırakabilirim, ne olur ne olmaz 1 Mayıs 1 Mayıs ayini yada töreni bazı yerlerde daha erken bazı yerlerde daha geç yapılır. Ama yaygın olanı 1 Mayıs'ta kutlananıdır. Avrupa halk inanışlarında, ilkbaharın gelişinin bir ağacı süsleyip bir tören alayıyla gezdirilerek kutlandığı kadim ayinlerin izlerine ve kalıntılarına rastlanır. Birçok yerde yaz başında yada Vaftizci Yahya yortusunda ormandan bir ağaç getirilip kasaba meydanına konulur, yada bazı yerlerde herkes ormana gidip taze dallar keser ve bu dalları, evin efendisinin eve bolluk getirmesi için eve diker. Bu ağaca "mayıs ağacı" ya da "mayıs direği" denir. İngiltere'de 1 Mayıs'ta gençler ya da küçük kızlar başlarında dallardan ve çiçeklerden oluşan taçlarla, şarkılar söyleyip hediyeler isteyerek ev ev dolaşırlarmış. İsveç, İskoçya, Pireneler ve Slav ülkelerinde "mayıs direği"nin etrafında yapılan bir dansla sona eren toıplu eğlenceler yapılır. Bazı bölgelerde bir tören alayı yapılır ve en önde bir ağaç taşınır. Pekçok bölgede "mayıs ağacı" yada "mayıs direği"nin taşınması sırasında önceki yılın ağacı yakılır. Hindistan'da da yeni yılın başında törenle ağaç yakıldığını biliyoruz. Hatta ağaç yakılması sırasında toplu orji düzenlendiğine dair kayıtlar da var. Bu ağacın külleri karnavalda yada noel'de tarlalara sepilir ve böylece hasat daha bereketli olur. Bu ayinler hıristiyan inanışlarının içine yerleşmiş olmasına karşın tepkiler de almıştır. İngiliz püriten yazar Philipp Stubbes Anatomie of Abuses(1583) adlı kitabında bu putperestlik kalıntısı gelenekleri eleştirmiş. Çünkü, iki karşı cinsten genç insanlar geceyi ormanda geçirir, şeytan onların tanrısıdır ve sonra da mayıs direği etrafında putperest dansı yaparlar. Genç kızların ancak üçte biri eve kirletilmemiş olarak döner. Kilisenin bütün direnişine rağmen 1 Mayıs bayramı varlığını sürdürür. Mayısın gelişi aynı zamanda bazı yarışmalar ve ritüel güreşlerle kutlanır. Kral ve kraliçe seçilir. Her yerde değişik (elma, kiraz,dut, yada bizde karpuz gibi) kasabanın gençleri bir direğe tırmanma yarışı yaparlar, bir ağacın dallrı kesilip en üstteki dallarına armağan olacak sosis, yumurta, pasta asılır, kasabanın delikanlıları arasında yapılan güreşlerde yenen sırta alınır. Pentekost Kralı ve Kraliçe'si seçilir. Bunları daha uzun uzun anlatabiliriz. Bizde de "Hıdrellez Bayramı"nın buna karşılık geldiğini sanıyorum. Bütün bu törenlerin, ayinlerin temel amacı ilkbaharın gelişini kutlamak ve bereketi sağlamaktır. http://<!--url{1}--> Hristiyan 1 Mayıs Bayramı Sıradan bir gazete yazısıdır aslında, alıştırma yapmak için çevirmiştim ama yeri bu serinin içi. Son kısımları okumasanız da olur. Amaç pagan bayramının nasıl diğer dinlere geçmiş olduğunu görmek. Karçiçekleri ve İntihar Eden Ağaçlar Akdeniz Bölgesinin gelinlik giysili badem ağaçları Valencia’nın kuzeyindeki Torrent belediyesinde, şubatın ilk haftasında, kulakları sağır eden patlamalar ve ateşlerle bir hıristiyan kardeşlik kutlaması yapılır “L’entrá de la flor”: Gece yapılan dinsel alayda taşınan bir badem ağacının ilk çiçekleri kutsal bir biçimde anılır ve böylelikle Costa Blanca’da bademçiçeği zamanı tabiri caizse hıristiyanlığa uygun biçimde takdis edilir. Ölümü hissetmek Badem ağacı ile ilgili birçok büyüden sözedilir. İlkçağda, yılın ilk patlayan çiçekleri, karanlık ve kışın soğuğu karşısında yeni hayatın gelişinin habercisi ve bir zaferi olarak kutlanırdı. Romalılar yeni nişanlanan çiftlerin üzerine, çiftin bereketli olması için badem atarlardı. Bademler şans vaad ederken, diğer taraftan puslu, kasvetli kış aylarında badem ağaçlarının zayıf düşerek ölmeleri hassas insanları korkutur. Kuytu köşelerdeki çiftliklerin depresif sakinleri, intihar eden badem ağaçlarını, ölümü hatırlatan sihirli birşeymiş gibi görürler. Mallorka’da halk arasında bugün bile ölen badem ağaçlarına “árbol del ahorcado” (intihar eden ağaç) denir. Mallorca’da duralım biraz: Son on yılda turizm uzmanları, bademçiçeklerini, kış yorgunu olan orta ve kuzey Avrupalıları şubat ayında beceri ile adaya çeken bir şirkete çevirip, işlerini yola koymuşlar. Buna karşın İspanya’nın en büyük badem ekimi bölgesi olan Costa Blanca’da bu uluslararası bademçiçeği turizmi hayret verici şekilde neredeyse yok denecek durumda. Bu şans açıkça kaçırılmış yada umursanmamış. Birçok ülkenin gezgin “levant” emeklileri için bademçiçeği gezileri yıllık programlarının sabit günlerinden biri durumunda. Bu haftalar içinde sadece Dénia ve Torrevieja arasındaki bölgede almanca konuşan 11 klüp ve dernek bölgeye bademçiçeği gezisi düzenliyor. Çiçek açan badem ağaçlarıyla ilgili bu büyük temaşaya badem ağacı yetiştiren çiftçiler ise hemen hiç katılmıyorlar. Badem ağacı yetiştirmek için üzerine titrenir ve önlemler alınmazsa onun ölümüne karar verilmiş olur. Kaliforniya’dan rekabet Kaliforniya’daki gelişme başka türlü. Tek tip badem çeşidinden devasa büyüklükte ekim yaparak, makine kullanımı ile daha ucuza getirilen Kaliforniya bademi inanılmaz bir hızla liderliği aldı. Bugün dünya üretiminin yüzde 80’i Amerika tarafından yapılıyor. İklimin normal olduğu yıllarda 40 000 ton ile ikinci sırada yeraldığı iddia eden İspanya bunu , bir taraftan 15 yıldan beri uyguladığı ve şimdi dönüştürmeye çalışılan sübvansiyon programına, diğer taraftan da İspanyol bademlerinin olağanüstü tadına borçlu olduklarını söylüyor. İspanyanın bademleri dünyanın birçok ülkesine gidiyor, fakat tersine büyük çaplı üretimi yapan ve ucuz Kaliforniya bademi kullanan ispanyol Turron fabrikalarına ve diğer endüstriyel hamurişi üreticilerine gitmiyor- tabii yerli badem üreticilerini de huzursuz ediyor. Yerli üreticiler kendi bademlerinin hem lezzetli olduğunu hem de çok sayıda doymamış yağ asidi, önemli mineraller ve vitaminler, özellikle de önemli beyin foknsiyonlarını koruyan ve konsantrasyon bozukluklarının önüne geçmeye yardım eden B grubu vitaminleri içeren bir sağlık kaynağı olduğuna işaret ediyorlar. http://<!--url{2}--> -------------------- devamı gelecek ama ilk resim görünüyor diğerleri görünmüyor oofff yine başaramadım sanırım -------------------- http://<!--url{3}-->[/img]</p><p> </p><p> </p><p> [color=Red]Ağacın kutsallığı [/color]</p><p> </p><p> Kutsal ağaç temasını birkaç başlık altında anlatmaya ve örneklemeye çalışacağım. </p><p> </p><p> 1.Mikrokosmos olarak ağaç </p><p> 2. Hayat Ağacı </p><p> 3. Bilgi Ağacı </p><p> 4. Tanrının Ağaçta İkameti</p><p> 5. Hinduzm öncesinde Ağaç</p><p> 6. Hinduizmde Ağaç (Başaşağı Çevrilmiş Ağaç)</p><p> 7. Ağaç ve Haç </p><p> 8. Noel Ağacı </p><p> 9. Axis Mundi yada Osta Asya mitolojisinde ağaç </p><p> </p><p> Ağaç simgeselliği son derece tutarlı ve zengin bir simgeselliktir. İlk olarak ne zaman ortaya çıktığını söyleyebilmek oldukça güç. İlkel dinsel inanışlarda ağacın gücü temsil ettiği görülüyor. Ancak hiçbir yerde tek başına bir "ağaç tapımı" yoktur. Ağaç temsil ettiği dinsel değerlerle birlikte bir kutsallık taşır ve tapım nesnesi haline gelir. </p><p> </p><p> Ağaç, dikey olduğu, yerden bittiği, yapraklarını kaybedip yeniden kazandığı, kendini sayısız kez yenilediği ("ölür" ve "dirilir") güzel ve süslü olduğu için kutsal güçlerle doludur ve dinsel değerler ifade eder. </p><p> </p><p> Aşağıdaki resimde İskandinav mitolojisinin kutsal ağacı Yggdrasil görünüyor. İlgilenenler ingilizce wikipedide kutsal ağaçlar ile ilgili geniş bir kaynak bulabilirler:</p><p> --------------------</p><p> [color=Red]Mikrokozmos Olarak Ağaç[/color]</p><p> </p><p> Bildiğimiz kutsal yerlerin en ilkeli mikrokozmoslardı: taşlar, sular ve ağaçlar. (Pryzluski) Kutsal yerler önceleri bir orman daha sonra ağaç-taş-sunaktan oluşan bir meydandır. Taş-ağaç ikilisi eski inanışlarda da yaygındır. Hint uygarlığı öncesi İndus kültüründe kutsal yer bir ağacın etrafında oluşturulan kapalı bir alandır. Buda zamanında ise Hindistan Resimde Hint ve Mısır uygarlıklarına ait kutsal ağaçlar görünüyor. http://<!--url{4}-->[/img]</p><p> </p><p> </p><p> </p><p> </p><p> Aynı süreklilik Yunan ve Sami dünyasında da gözlemlenir. Minoyen devirden Helen uygarlığının sonuna kadar tapım nesnesi ağaç, hep bir kayanın yanındadır. Eski Sami tapınakları da bir ağaçtan ve bir beytel Yeremya 2: 20 "Boyunduruğunu çok önce kırdın, Bağlarını kopardın. 'Kulluk etmeyeceğim dedin. Gerçekten de her yüksek tepede, Her bol yapraklı ağacın altında Fahişe gibi yatıp kalktın. Tevrat'ta RAB, halkının İştar/Aşeya ile ilgilenmesine sürekli kızar. İştar'a tapımın yapıldığı yer bol yapraklı her ağacın altında, her tepede ve sunaklarla olmaktadır. Yeremya 17: 2 Bol yapraklı her ağacın yanında, Her yüksek tepedeki sunaklarla, Aşera* putlarıyla Çocuklarıymış gibi ilgileniyorlar. Ey kırdaki dağım, ülkende işlenen günahlar yüzünden Servetini, bütün hazinelerini Ve puta tapılan yerlerini bırakacağım, yağmalansın. Bir başka ilginç nokta RAB'bın her halkın kendi tanrılarına tapmasını övmesidir. RAB, İsraillilere kendi tanrılarını değiştiriyorlar diye kızar. Sizin tanrınız benim der. Yeremya 2: 10-11 Gidin de Kittim* kıyılarına bakın! Kedar* ülkesine adam gönderip iyice inceleyin, Hiç böyle bir şey oldu mu, olmadı mı görün. Hiçbir ulus ilahlarını değiştirdi mi? -Ki onlar zaten tanrı değildirler- Ama benim halkım görkemini İşe yaramaz putlara değişti. "Kittim": Kıbrıs ve İsrail'in batısındaki başka ülkeleri temsil ediyor. "Kedar": İsrail'in doğusundaki ülkeleri temsil ediyor. İştar putları reddedilir ancak kozmik ağaç figurleri Musevi ve Hıristiyan metinlerinde başka yerlerden adeta tekrar fışkırır. Hezekiel tapınağın altından fışkıran bir su kaynağını anlatır, bu kaynaktan bir ırmak oluşur ve ağaçları ortaya çıkarır. Hezekiel 47:12 "Irmağın her iki yanında her çeşit meyve ağacı yetişecek. Yaprakları solmayacak, meyveleri tükenmeyecek. Her ay meyve verecekler, çünkü tapınaktan çıkan sular oraya akıyor. Meyveleri yiyecek olarak, yaprakları şifa için kullanılacak." Yuhanna'nın Vahyi'nde dünyanın sonunu işaret eden kozmik su-ağaç teması çıkar karşımıza. Vahiy 22:1-2 1. Melek bana Tanrı`nın ve Kuzu`nun tahtından çıkan billur gibi berrak yaşam suyu ırmağını gösterdi. 2. Kentin anayolunun ortasında akan ırmağın iki yanında on iki çeşit meyve üreten ve her ay meyvesini veren yaşam ağacı bulunuyordu. Ağacın yaprakları uluslara şifa vermek içindir. "Kutsal yer" bir mikrokozmos'tur, kozmik peyzajı tekrarlar. İlk kutsal yerlerin dönüşüm geçirerek aldıkları son hal olan sunak ve tapınaklar da birer mikrokozmostur. Buralar dünyanın merkezidir. "Kutsal yer"in merkez ve mutlak gerçeklik olduğu düşüncesi en eski dinsel kavramlardandrı ve kutsal ağaç düşüncesinin bu kavramlar içinde her zaman bir yeri vardır. Taş kutsal "gerçekliğin" yüce bir temsili, yıkılmaz ve sonsuza kadar varlığını sürdürendir, ağaç ise düzenli olarak kendini yenileyen kutsal gücü ifade eder. Bu bütünü tamamlayan su ise, potansiyelleri, tohumu ve arınmayı temsil eder. Saydığımız bu "mikrokozmik" bütün zamanla onu oluşturan öğelerden en önemlisine indirgenmiştir: ağaç yada kutsal direk. Böylece ağaç tek başına kozmosun ifadesi olmuş ve kozmosun "gücünü", yaşamını ve düzenli olarak kendini yenileme kapasitesini durağan bir biçimde cisimlendirmiştir. -------------------- Hayat Ağacı Aşağıdaki resim Mısır tanrıçası Hathor'a ait. Ulu tanrıça ile ağaç arasındaki ortaklık resimde oldukça belirgin. Hathor bir gök ağacına çıkmış ve bir ölünün ruhuna yiyecek ve içecek sunuyor. Hathor daha önce bahsettiğimiz Kenanlarda Aşera, Asurlarda İştar, Sümerde İnanna olarak geçen meşhur tanrıçadır. http:// <!--url{5}-->[/img]</p><p> </p><p> </p><p> Benzer şekilde gövdesi ağaçtan çıkan ve ölülerin ruhuna içecek sunan tanrıça ikonografilerine de sıkça rastlıyoruz. Göğü simgeleyen büyük bir ağacın altına yada alt dallarına oturmuş kader tanrıçası da ağaç temasını öne çıkarır, ağacın dallarında firavunların adları ve kaderleri yazılıdır. Altay halk inanışlarında da yedi dalı bulunan hayat ağacı Mezopotamya'ya dönelim tekrar. Gılgamış destanının önemli temalarından biri tanrıça İştar'ın Gılgamış'a aşık olması ve onla evlenmek istemesidir. Gılgamış bu teklifi reddeder. (Dünyanın gelmiş geçmiş en güzel kadınını, bir tanrıçayı reddetmek nasıl bir insan tahayyülüdür, ben anlayamıyorum!!) Gılgamış, İştar'a bir asmanın yanında rastlar. Bağ eski doğuda "hayat otu"yla özdeşleştirilir. Sümerlilerin yaşam için kullandıkları işaret bir asma yaprağıdır. Bu mucize bitki ulu tanrıça'ya adanır. Ulu tanrıça "asma ana" yada "asma tanrıça" olarak da adlandırılmıştır. (Havva'nın asma yapraklı figürlerinin kökeni bu olsa gerek. Gariptir, Tevrat'ta Adem'le Havva önlerini incir yaprağı ile kapatırlar aslında. Ama ben ne kadar resim gördüysem hepsi asma yaprağı biçiminde!? ) Yunan mitolojisindeki Kalypso ile Gılgamış'ın eski versiyonlarındaki Siduri benzerler. Siduri de genç kız görünümündedir, peçe takmaktadır (kutsal fahişe) ve üzüm salkımları taşımaktadır. Asma bir ölümsüzlük simgesiydi. Gal dilinde unschbheagh "hayat suyu", Farsça'da maiyye-i şebab "gençlik iksiri", Sümercede gestin ise "hayat ağacı" anlamına geliyor. Talmud'un ilk bölümü Mişna'da, Yaratılış'ta geçen iyiliği ve kötülüğü bilme ağacı bir asmadır. Üzümler ve şarap uzun süre boyunca bilgeliği simgelemiştir. Mazdeizm'de de kozmik Asma, kozmik ağaç, bilgi-kefaret ağacı varlığını sürdürür. Şarap ışığın, bilgeliğin ve saflığın cisimleşmesidir. Kozmik asmadan insanlığın susuzluğunu gideren nehirler çıkar ve asma göğü kaplar, üzüm taneleri yıldızlardır. Üzüm yada bahçeleri Kuran'da da sürekli karşımıza çıkar. Hem tanrının insana verdiği nimetler içinde hem de cennette vadettikleri içinde üzüm bahçeleri çok önemli bir yer tutar. Enam 99 O, gökten su indirendir. Bununla herşeyin bitkisini bitirdik, ondan bir yeşillik çıkardık, ondan birbiri üstüne bindirilmiş taneler türetiyoruz. Ve hurma ağacının tomurcuğundan da yere sarkmış salkımlar, -birbirine benzeyen ve benzemeyen- üzümlerden, zeytinden ve nardan bahçeler (kılıyoruz.) Meyvesine, ürün verdiğinde ve olgunluğa eriştiğinde bir bakıverin. Şüphesiz inanacak bir topluluk için bunda gerçekten ayetler vardır. Enam 141 Asmalı ve asmasız bahçeleri, hurmaları ve tadları farklı ekinleri, zeytinleri ve narları -birbirine benzer ve benzeşmez- yaratan O'dur. Ürün verdiğinde ürününden yiyin ve hasad günü hakkını verin; israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez. Nahl 67 Hurmalıkların ve üzümlüklerin meyvelerinden kurdukları çardaklarda hem sarhoşluk verici içki, hem güzel bir rızık edinmektesiniz. Şüphesiz aklını kullanabilen bir topluluk için, gerçekten bunda bir ayet vardır. Bir arketip olarak ağaç, sonraki dönemlerde ise asma hayatla eşdeğerdir. Kuran'da bu açıkça ifade edilmese de bütün örneklerde görüldüğü gibi asma ve hurma hayat, bereket ifadeleri ile anlatılmış, yaşamın zenginliğini göstermek için kullanılmış sembollerdir. En ilkel dinlerden en gelişmiş olana kadar hiçbiri ağaç ve sonrasında asmanın hayat veren gücünden vazgeçmemiş onu bir sembol olarak kullanmıştır. -------------------- Bilgi Ağacı Eski Ahit'te bahsedilen Bilgi Ağacı, hayat ağacından farklı bir ağaç. Yaratılış 2 Yar.2: 8 RAB Tanrı doğuda, Aden'de bir bahçe dikti. Yarattığı Adem'i oraya koydu. Yar.2: 9 Bahçede iyi meyve veren türlü türlü güzel ağaç yetiştirdi. Bahçenin ortasında yaşam ağacıyla iyiyle kötüyü bilme ağacı vardı. Ancak tanrı Adem'e bu iki ağaçtan sadece "bilgi ağacını" yani "iyiyle kötüyü bilme ağacı"nı yasaklıyor. Bu konu teologlar ve bilim adamları tarafından epey tartışılmış. Tanrı neden hayat ağacı'nı yasaklamamış da, bilgi ağacını yasaklamış. Bu ağaçlar aynı ağaçlar mıdır yada hayat ağacı bilgi ağacının meyvesini yedikten sonra mı görünür hale gelir. Ancak yılanın kandırmasıyla Adem ve Havva'nın bilgi ağacının meyvesinin ardından hayat ağacının meyvesi de yasaklanır. Yar.3: 22 Sonra, "Adem iyiyle kötüyü bilmekle bizlerden biri gibi oldu" dedi, "Artık yaşam ağacına uzanıp meyve almasına, yiyip ölümsüz olmasına izin verilmemeli." Yar.3: 23 Böylece RAB Tanrı, yaratılmış olduğu toprağı işlemek üzere Adem'i Aden bahçesinden çıkardı. Yar.3: 24 Onu kovdu. Yaşam ağacının yolunu denetlemek için de Aden bahçesinin doğusuna Keruvlar ve her yana dönen alevli bir kılıç yerleştirdi. Bilgi ağacından yedikten sonra Adem'e hayat ağacı yasaklanır. Ve o ağaca ulaşmasını engellemek için Keruv denen yaratıklar ve "her yana dönen alevli bir kılıç" yerleştirilir. Peki bilgi ağacı ne oldu, onun meyvesi ne oldu. Bilgi ağacının meyvesinden bir defa yedi mi, insan da tanrılar gibi olmuştur, iyiyle kötüyü ayırabilir. Ama hayat ağacının meyvesinin vereceği ölümsüzlüğü yaşayabilmek için belki de sürekli yemek gerekiyordur.Burda bir yorum yapmak güç. Bilgi ve Hayat ağacı ayrımı Babilde de var. Babilliler "göğün doğu girişine" iki ağaç dikerlermiş: Hakikat ve Hayat Ağaçları. Ağaçlarla ilgili kutsallık inanışlarının bir başka biçimini de yine Tevrat'tan okuyalım. Birisi ölüm cezasına çarptırılıp asılırsa, asılan kişinin ağaçta kalması ülkenin kirletilmesi demektir. Ölü o gün gömülür. Yasa'nın Tekrarı Yas.21: 22 "Eğer bir adam bir günahtan ötürü ölüm cezasına çarptırılıp öldürülür ve ölüsü ağaca asılırsa, Yas.21: 23 ölüyü gece ağaçta asılı bırakmamalısınız. O gün kesinlikle gömmelisiniz. Asılan kişi Tanrı tarafından lanetlenmiştir. Tanrınız RAB'bin mülk olarak size vereceği ülkeyi kirletmeyeceksiniz. Hıristiyanlığın bilgi ağacından yola çıkarak yaptığı bir "katkı"yı daha burda eklemek gerek. Bilgi ağacı, ortaçağda "true cross" yani İsa'nın çarmıhıdır. Aslında kadınlık sembolü Venüs simgesi, bir yuvarlağın altında + işareti, hıristiyanlıktan çok daha eskidir. Burdaki haç işareti "ilk günah"a bir gönderme özelliği de taşır. Çünkü "ilk günah"ın sorumlusu kadındır. "Hayat ağacı"nı korumakla görevlendirilmiş canavarlar birçok eski kültürde geçer. Bazen ölümsüzlük veren bir bitkiye dönüşür. Ancak ulaşılması çok zor bir yerdedir, dünyanın sonundadır, denizlerin dibindedir, karanlıklar ülkesindedir, çok yüksek bir dağın zirvesindedir. Üstelik bir canavar, bir yılan vb. bu hayat ağacını (bazen de hayat çeşmesi olur) korumaktadır ve ona ulaşmak isteyen bu canavarla dövüşüp onu yenmelidir. -------------------- Tanrının Ağaçta İkameti Kasas suresini incelerken tanrının ağaçtan seslendiği ayetleri Tevrat ve Kuran'dan aktarmıştık. Burada tekrarlayalım. Tevrat Metni Tanrı Musa'yı Çağırıyor Musa kayınbabası Midyanlı Kâhin Yitro'nun sürüsünü güdüyordu. Sürüyü çölün batısına sürdü ve Tanrı Dağı'na, Horev'e vardı. RAB'bin meleği bir çalıdan yükselen alevlerin içinde ona göründü. Musa baktı, çalı yanıyor, ama tükenmiyor. "Çok garip" diye düşündü, "Gidip bir bakayım, çalı neden tükenmiyor!" RAB Tanrı Musa'nın yaklaştığını görünce, çalının içinden, "Musa, Musa!" diye seslendi. Musa, "Buyur!" diye yanıtladı. Kuran Metni 29.Böylelikle Musa, süreyi tamamlayıp ailesiyle birlikte yola koyulunca, Tur tarafında bir ateş gördü. Ailesine: "Siz durun, gerçekten bir ateş gördüm; umarım ondan ya bir haber, ya da ısınmanız için bir kor parçası getiririm" dedi. 30. Derken oraya geldiğinde, o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir ağaçtan: "Ey Musa, Alemlerin Rabbi olan Allah Benim;" diye seslenildi. Bu olayı aslında daha önce "Hayat Ağacı" bahsinde resmini de koyduğum Mısır tanrıçası Hathor inanışında da görülüyor. Hathor orda ağaçtan ölülerin ruhlarına içki sunuyordu. Çeşitli mitolojilerdfe ağaçta ikamet eden çok sayıda tanrıça var. Yani tanrının ağaçta ikamet etmesi Kuran ve Tevrat'a çok daha önceki dinsel inanışlardan aktarılmıştır. Bir Babil büyü duasında da şöyle deniyor Eridu'da, kara bir "kishanu" yetişir, kutsal bir yerdir yaratıldığı; Lacivert taşı gibi parıldar, apsu'^ya uzanır. Müreffeh Eridu'da Ea'nın gezindiği yerdir burası Bau'nun dinlendiği saraydır evi.. "Kishanu" Babil'in kozmik ağaç modelidir, dünyanın merkezinde bulunmaktadır, yada "gerçekliğin" merkezindedir. Tanrının ağaçta ikamet etmesi, ağacın bir mikrokozmos olarak düşünülmesiyle de son derece uyumludur. Adeta evrendeki bütün kutsallık buraya yoğunlaştırılmıştır. Tekrar hatırlarsak, ağaç, su ve taş'da bulunan kutsallıklar zamanla bunlşardan birine indirgenmiş ve kutsallık tezahürü ağaca yüklenmişdi. Dolayısıyla artık tanrılarımızın ağaçta görülmesi mümkün hale gelir. Ayrıca Tevrat'ın ilk kitapları ile sonraki kitapları arasında bazı farklılıklar olduğunu, ilk kitaplarda daha eski inançların daha açıkça yer alırken, sonrakilere gelindiğinde bu inançların daha soyut hale geldiğini ve farkedilmesinin güçleştiğini düşünüyorum. -------------------- Hinduizm Öncesi Hindistan'da Ağaç Hindistan’da bugün bile birçok köyde bir kutsal ağaç yada çalı bulunmaktadır. Bu ağaçlara saygı göstermenin en eski biçimleri onlara her sabah süt, yiyecekler, çiçekler ve güzel kokular sunmaktır. Hindu etnolog Trilochan Pande hinduların saygı duydukları en az 30 ağaç türü olduğunu saptamıştır. En eski öyküler incir ağacı (ficus religiosa) banyan ağacı(ficus bengalensis) ve orman elması ağaçlarıdır (aeglke marmelos) Sonuncu ağacın üç köşeli yaprakları kehanet için de kullanılır. En eski zamanlardan beri insanoğlunun (köken olarak) ağaçtan geldiği düşünülmüştür. Brahma-Purana ağacın yaratma işinde nasıl baskın olduğunu, diğer türlerin yaratılmasında nasıl belirleyici olduğu ile açıklanır: “Tanrı Pracheda kızgınlıkla baktı ve ateş ile rüzgara herşeyi yerle bir etmelerini emretti. Bütün ağaçlar hızla ortadan kaybolduğu anda, tanrı Soma insana döndü ve sakin olmasını söyledi. İnsana, dünyaya yayılabilmeleri için ağaçların kızı Marişa ile evlenmesini emretti. Bunun üzerine Marişa, insanoğlunun atası olan Dakşa Prajapati’yi doğurdu.” Hindistan’daki etnik gruplar arasında kutsal çalı ve ağaçlara ilişkin daha birçok eski gelenek bulunur. Bihars kabilelerinde sal ağacı (Shorea robusta) en kutsal ağaç yani Sal yada kutsal çalı olan Sarna olarak kabul edilir. Diğer kabilelerde ise Mahua veya Murun (Bassia latifolia) demirhindi (Tamarindus indica) Baumwollbaum (Bombax malabaricum) ve tabii Banyan ağacı kutsal sayılır. Genel olarak kutsal ağaç köyün ruhlarının yada bütün bir bölgenin bitkisel ruhlarının ikamet ettiği bir yerdir. Totem ağaçları olan kabileler de vardır, Santhal’ın birkaç kabilesi Banyan veya Bel ağacına göre isimlendirilir. Bazı bölgelerde belli ağaç türleri ile ilişkilendirilmiş yıllık bayramlar da vardır; örneğin Chotanagpurs kabilelerinin kutladığı Karam ağacı bayramı (Nauclea parvifolia). Bir ağaç türü önemli bir tıbbi anlam taşırken, bir diğeri düğün yada geçit törenlerinde önemli bir rol oynuyordu. Son olarak Büyük İskenderin seferinde beraberinde giden tarihçilerin yazdığına göre “Hintliler herşeyi, özellikle de ağaçları tanrı olarak kabul ediyor ve onlara saygı gösteriyorlar. Ve bunları yaralamanın cezası ölüm olabiliyor.” 17. yüzyılda Surat bölgesinde 3000 yaşında olan kutsal bir Banyan ağacı vardı. Bu ağacın içindeki tanrısal güçten dolayı kimse onu kesmeye, hatta bir metalle dokunmaya bile cesaret edememişti. Bu ağaca hac ziyaretleri düzenlenir ve altında çeşitli seremoniler yapılırdı. -------------------- Hinduizm'de Ağaç Hinduizm hakkında hemen hiçbirşey bilmiyordum. Öğrendikçe bayağı bir derinliği olduğunu farkettim. Enteresan.. İslamın cennete koyduğu (bence biraz da kötürüm ettiği) ters duran ağacın (tuba ağacının) Hinduizmdeki anlamının derinliğe bakar mısınız.. En eski Hindu yazıları Veda ve Upanişadlara (M.Ö. 900-500 ) göre de, tanrılar ikamet etmek için belli yerleri seçerlerdi: Koruluklar(Hain sözcüğünü çalı olarak çevirmiştim ama sanırım koru daha uygun), su kaynakları ve dağlar. Yaratılış mitosunda Brahma, altından Lotus çiçekleri veren, ilksel suyun üzerinde yüzen OM’un ruhundan oluşmuş, bütün diğer tanrısal varlıkları dallarında taşıyan bir ağaçtır. “Evren bir ağaçtır, ezeli olarak vardır, kökleri göğe uzanır, dalları ise aşağı sarkar. Bu ağacın saf kökleri Brahmandır, ölümsüz olandır, üç dünyanın içinde dinlendiği, erişilmez olandır, kendi olandır.” Katha Upanischad, VI, 1 Ezeli Assvatha’nın(bizim tuba ağacının karşılığı) kökleri yukarda, dalları aşağıda olduğu ve yapraklarının Vedalardır (Hint ilahileri), bunları bilen kişi bilgeliği bilir. Bhagavadgita XVI, I Assvatha ağacı “hayat ağacı”dır. Hayat advattha’dır, çünkü sürekli değişim gösterir. Ağacın kökleri daha zengindir, ruhun sınırsız gerçekliğindedir, dalları ise dünyaya doğru büyür. (Kraliyet soğağaçları da bu geleneğe göre yapılır ve aşağıya doğru dallanıp budaklanır,en eski atalar en üsttedir.) Dünyaağacının yaprakları veda’lardır, bilgeliktir, çünkü bilgelik ve anlayış ruhsal gelişimi olanaklı kılar. Dünyanın bir illuzyon olduğu şeklindeki doğu algısı, Bhagavadgida’da gösterilir, Krishna dünya ağacını bir metafor olarak kullanır ve bu ağacı “itidal baltası” ile kesmesini öğütler. Swami Prabhupada şöyle yazar: “Yaşadığımız dünyada dalları aşağıda, kökleri yukarıda olan herhangi bir ağaç yoktur, böyle birşey bilmiyoruz, ancak şöyle birşey var. Bir su kaynağına yaklaştığımız zaman böyle bir ağacı görebiliriz. Bir suyun kıyısında durduğumuzda, ağacın sudaki aksini (aynadaki görüntüsü gibi) ters olarak görürürüz, yaprakları aşağıda, kökleri üsttedir. Diğer bir deyişle yaşadığımız maddi dünyanın ağaçları gerçek ağaçların sadece bir yansımasıdır. Gerçek ağaç ruhsal dünyadır. Gerçek ağacın yansısı olan bu dünya hırs ve açgözlülükle temellenir, aynı sahildeki ağacın suda yansıması gibi. Eğer insan maddi varlığından uzaklaşmak isterse, bu ağacı sürekli ve sürekli tanımalı, onu inceleyip düşünmelidir. Ta ki onunla olan tüm bağlarını koparıp atana kadar.” Ağacın feragat baltası ile kesilmesi, insanı kozmostan ayırmak, onu “duyu nesneleri”nden ve “eylemlerinin meyvelerinden” yalıtmak demektir. Kozmik yaşamdan kopuş, kendine geri dönüş ve kapanış teması, insanın kendini aşmasının ve kendinden kurtuluşunun tek olasılığı olarak görünür. Mahabbarata’da şuna rastlarız: “Tezahür etmemiş olandan kaynaklanan bu kaynaktan tek destek olarak doğar ve gövdesi bodhi’dir, iç tarafındaki boşluklar duyuların aktığı kanallardır, dalları yüce elementlerdir, yaprakları duyu nesneleridir, güzel çiçekleri, iyi ve kötü, acı ve zevk meyveleridir. Bu ezeli Brahma-ağacı tüm canlıların yaşam kaynağıdır... “Feragat baltasıyla” bu ağaç kesilirse ve böylece Ruh’tan zevk alınırsa artık geri dönülemez. -------------------- Teslis ve Cennet'in Hinduizm'deki Kökeni Hinduizmdeki “üçlü birlik-teslis” yani üç yaratıcı tanrı, yaratıcı olan Brahma, koruyucu olan Vişnu, yıkıcı olan Şiva bu dünya ağacının üç ana dalı olarak ifade edilir. (Maitreya-Upanischad) Rig-Veda Brahma’yı yaprakları tanrılar olan dev bir dünyaağacı olarak tanımlar. Ayrıca Veda’larda yüksek bir dağın tepesinde bulunan Kalpadruma adında devasa bir bulutağaçtan bahsedilir. Güneş ve Ay yaratılmadan önce onun gölgesi ışık ve gölge yapardı. (Burdaki incelik de çok hoş. Halbuki Tevrat’ta önce ışık yaratılır, sonra güneş ve yıldızlar yaratılır. İnsanlar da bu nasıl olur diye sorup dururlar. Hinduizm konuya açıklık getirmiş aslında. Işığın kaynağının güneş olduğu o zaman gözlemlenmiş yani. Kutsal bulutağaç (bunun aynı zamanda evren aynı zamanda Brahma yani tanrı olduğunu hatırlayalım) bu ışığın kaynağıdır) Hindu hayatağacı aynı zamanda kutsal akışkan özsuyu/varlık, ölümsüzlük veren Soma’nın (İranlılarda Haoma) da kaynağıdır. Vedalar bu içeceği “mutlu düşünceler veren”, “bir şairin canından oluşan ilahi” olarak tanımlar ve “bolluk ve refah veren, bin şarkının ustası, bilginin rehberi” diye adlandırırlar. (Germen ve Kelt geleneklerinden gelen, kutsal kazanlarda yapılan, sarhoşluk veren bilgelik ve ilham içkileri ile karşılaştırmalar için xxx) Ağaçların besleyici özellikleri bir Hindu cennet söylencesinde ortaya çıkar. “Indras Bahçesi” Keşmir sınırında Meru dağında tanrıların ikamet ettiği yerdir. Burda beş tane olağanüstü ağaç vardır. Bu ağaçların altında tanrılar ağaçtan düşem Ambrosia yerler. Ambrosia ölümsüzlük veren meyvedir. Rig-Veda’da kutsal meyve, ölümsüzlük veren kutsal bilgelik olarak sembolize edilir. “Birbirinden ayrılmayan iki kuş, aynı ağaca tünerler. Kuşlardan biri tatlı yemişlerden (üzümlerden) yer, diğeri yemeden onu seyreder. Meyveyi yedikten sonra, bütün dünyanın kudretli bekçisi kapıları kapattığı için, ölümsüzlüğe ortak olan kuşun artık gözleri hep açık kalır ve bilgelik şakır. Tatlı meyveyi yiyen kuşun yuva yapıp kuluçkaya yattığı yer, tatlı yemişlerin olduğu ağacın tepesidir. Bekçiyi tanımayanın ulaşamayacağı yerdedir.” Rig-Veda I, 164, 20-2281 (Şimdi söyler misiniz bana, Rig-Veda’da bu metinleri okuyan bir Hindu Tevrat’taki yada Kuran’daki Adem Havva’nın cennetten kovulma öyküsünü okuyunca ne düşünür sizce? Bizim yazdıklarımızı alıp, Tevrat'a koyup üstelik kuşlarımızı da Adem ile Havva'ya çevirip ne yaptıklarını sanıyor bu batılılar demez mi?) -------------------- Budizm’de Ağaç Gautama Siddharta (yaklaşık M.Ö. 563-483) zengin ve güçlü bir aileden gelme bir prensti, dünya zevklerini bıraktı, huzuru seçti. Yaşlı ve saygın bir ağacın altında son meditasyonunu yapıyordu. O sırada, aradığı “mükemmel kavrayışı” ve “mutlak ve koşulsuz gerçeği” (bodhi) bulduğunu farketti. O, Budha idi ve ağaç da ilham veren kutsal Bo ağacı yada Bodhi ağacı idi. Budha’nın son iç mücadelesi mitolojik olarak Kama-Mara şeytanının “saldırı ve ayartmaları” olarak tasvir edilir. Şeytan Kama (yani “tutku”) olarak, sonra Mara (yani “ölüm”) olarak, sonra Buddha’nın etrafını saran fırtına, rüzgar, yağmur ve lavı ve kaynayan çamuruyla bir yanardağ püskürmeleri olarak görünür. Fakat Buda kımıldamaksızın durur. O çoktan evrenin merkezinde duran ağaçla tek vücut olmuştur. Böylece o zamana kadar tabi olduğu varoluşunun sınırlamalarından ve koşullarından kurtulmuş, Kosmos’la bir bütün olmuştur. Tam da bu yüzden, erken dönem Budizmi Budha’yı insan biçimli şekillerde tasvir etmez. Gösterilen herşey ağaçtır ve Budha’nın oturması gerektiğini düşündüğümüz ağacın dibindeki yer genellikle boştur. Budha evrenle bir olmuştur ve bu yüzden de kendisini en iyi şekilde dünya ağacı olarak gösterir. İlk dönem Budist yazılarını daha sonrakiler Bodi ağacı olarak anarlar –ve Buda değil “Büyük Uyandıran” olarak. Budist misyonerler küçük bir ağaç taşımak suretiyle buna uyum gösterirler: Başka ülkelerde de yetişebilmesi için Budizm ağacını (bu ağaç hintinciri ağacıdır) yayarlar. http://<a href=http://img340.imageshack.us/img340/351/sargonbudnak1dc5.th.jpg' alt='sargonbudnak1dc5.th.jpg'> 7. yüzyılda bir Çinli gezgin Budha’nın Bodh Gaya’daki (Bihar, Hindistan) kutsal incir ağacını ziyaret eder: “İncir ağacı orda duruyordu, altında ise elmastan bir taht vardı. Bu tahtta oturan, gerçek esini kazanan geçmişteki bütün Budha’lar böylece geleceğe çıkmışlardı. Demek ki, dua et ve bu yere git! Elmas tahtın üstündeki Bodi ağacı incir ağacı ile aynıdır. Budha’nın yaşadığı zaman birkaç yüz ayak daha yüksekti. Birçok defa zarar görmüş olmasına karşın 40-50 ayak kadar yüksekliğe erişiyordu. Kabuğu sarımsı-beyaz bir tondaydı, yaprakları ve dalları ise koyuyeşildi. Her Nirvana gününde binlerce ve binlerce inanan her taraftan buraya toplanır, kutsanmış sular ve kokulu sütlerle köklerini sular, müzik eşliğinde çiçekler ve buhurlar sunarlardı. Ve gün ışığı yerini yanan meşalelere bıraktığında, getirdikleri hediyeleri ona sunup giderlerdi.” O dönemki şahitlerin ifadelerine göre M.Ö. 273-326 yılları arasında yaşamış ve inançsız olan Kral Asoka, Budha’ya ait bütün izleri tabii Bodhi ağacını da yeryüzünden silmek ister. Fakat ağaç her saldırıdan mucizevi şekillerde kurtulur. Asoka en sonunda derinden etkilenir ve Budizme döner, ağaca karşı zorbalığı bırakır, tövbe eder ve krallığı süresince sayısız ağaç dikilmesini sağlar. Gautama’nın daha önceki kırküç enkarnasyonda bir ağaçruhu olduğuna ilişkin efsane, bu inanışlarda eski bir orman ülkesinin güçlü etkisi olduğunu gösterir. Aslında efsane bitkilerin ruhları olmadığını söyleyen saf Budizm’le tam olarak uyumlu değildir. Sadece insanlar, tanrılar, cinler, hayvanlar ve yüksekyaratıkların ruhları vardır, sadece onlar “yeniden doğuş çemberinde” tutkuları yüzünden kalırlar, kurtuluşa ihtiyaç duyarlar. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Guest Niemand Yanıtlama zamanı: Mayıs 4, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 4, 2007 Sevgiyle selam Cok güzel bir konuya değinmişsin tbr eline sağlık güzel olmuş... Sevgiyle kal. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
hexagram Yanıtlama zamanı: Mayıs 4, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 4, 2007 niye ortalarda olmadığın anlaşıldı şimdi urum demek beltanie'den dolayı.. yazı güzelmiş sağol Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Temmuz 1, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 1, 2009 Hinduizm Öncesi Hindistan'da Ağaç Hindistan’da bugün bile birçok köyde bir kutsal ağaç yada çalı bulunmaktadır. Bu ağaçlara saygı göstermenin en eski biçimleri onlara her sabah süt, yiyecekler, çiçekler ve güzel kokular sunmaktır. Hindu etnolog Trilochan Pande hinduların saygı duydukları en az 30 ağaç türü olduğunu saptamıştır. En eski öyküler incir ağacı (ficus religiosa) banyan ağacı(ficus bengalensis) ve orman elması ağaçlarıdır (aeglke marmelos) Sonuncu ağacın üç köşeli yaprakları kehanet için de kullanılır. En eski zamanlardan beri insanoğlunun (köken olarak) ağaçtan geldiği düşünülmüştür. Brahma-Purana ağacın yaratma işinde nasıl baskın olduğunu, diğer türlerin yaratılmasında nasıl belirleyici olduğu ile açıklanır: “Tanrı Pracheda kızgınlıkla baktı ve ateş ile rüzgara herşeyi yerle bir etmelerini emretti. Bütün ağaçlar hızla ortadan kaybolduğu anda, tanrı Soma insana döndü ve sakin olmasını söyledi. İnsana, dünyaya yayılabilmeleri için ağaçların kızı Marişa ile evlenmesini emretti. Bunun üzerine Marişa, insanoğlunun atası olan Dakşa Prajapati’yi doğurdu.” Hindistan’daki etnik gruplar arasında kutsal çalı ve ağaçlara ilişkin daha birçok eski gelenek bulunur. Bihars kabilelerinde sal ağacı (Shorea robusta) en kutsal ağaç yani Sal yada kutsal çalı olan Sarna olarak kabul edilir. Diğer kabilelerde ise Mahua veya Murun (Bassia latifolia) demirhindi (Tamarindus indica) Baumwollbaum (Bombax malabaricum) ve tabii Banyan ağacı kutsal sayılır. Genel olarak kutsal ağaç köyün ruhlarının yada bütün bir bölgenin bitkisel ruhlarının ikamet ettiği bir yerdir. Totem ağaçları olan kabileler de vardır, Santhal’ın birkaç kabilesi Banyan veya Bel ağacına göre isimlendirilir. Bazı bölgelerde belli ağaç türleri ile ilişkilendirilmiş yıllık bayramlar da vardır; örneğin Chotanagpurs kabilelerinin kutladığı Karam ağacı bayramı (Nauclea parvifolia). Bir ağaç türü önemli bir tıbbi anlam taşırken, bir diğeri düğün yada geçit törenlerinde önemli bir rol oynuyordu. Son olarak Büyük İskenderin seferinde beraberinde giden tarihçilerin yazdığına göre “Hintliler herşeyi, özellikle de ağaçları tanrı olarak kabul ediyor ve onlara saygı gösteriyorlar. Ve bunları yaralamanın cezası ölüm olabiliyor.” 17. yüzyılda Surat bölgesinde 3000 yaşında olan kutsal bir Banyan ağacı vardı. Bu ağacın içindeki tanrısal güçten dolayı kimse onu kesmeye, hatta bir metalle dokunmaya bile cesaret edememişti. Bu ağaca hac ziyaretleri düzenlenir ve altında çeşitli seremoniler yapılırdı. -------------------- http://galeri.internethaber.com/images/gallery/3976/1.jpg Bu sadece tek bir ağaç, orman değil!.. Dalları geniş bir araziye yeni bir ağaç gibi yayılan hint inciri ağacının adı Banyan yada ficus bengalensisdir. . http://galeri.internethaber.com/images/gallery/3976/2.jpg Kökleri daha sonra yeni gövdeler ve dallar oluşturur. http://galeri.internethaber.com/images/gallery/3976/3.jpg Bu özelliği ve uzun ömürlülüğünden dolayı ağaç ölümsüz kabul edilir ve Hindistan mitleri ve efsanelerinin ayrılmaz bir parçasıdır. http://galeri.internethaber.com/images/gallery/3976/4.jpg Bugün bile banyan ağacı köy hayatında önemli bir yere sahiptir ve gölgesinde köy toplantıları yapılır http://galeri.internethaber.com/images/gallery/3976/5.jpg Hindistan'da bulunan "Banyan" ağacı, Budha'nın "ben banyan ağacıyım" dediği için Hintlilerce kutsal kabul ediliyor. Ve her bir dalının yere doğru uzamasıyla toprakta kök salarak yeni gövdeler oluşturduğu için ölümsüzlüğü simgeliyor. http://galeri.internethaber.com/images/gallery/3976/6.jpg Korumalı bölgede tutulan banyan ağacının 320 tane kalın, en az 3.000 tane ince gövdesi bulunuyor. 7.000 kişinin sığabileceği büyük bir orman oluşturan ağacın gövdesinden sızan süt gibi beyaz bir sıvıdan düşük nitelikli kauçuk elde ediliyor. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
cloud_above_myhead Yanıtlama zamanı: Temmuz 1, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 1, 2009 güzel paylaşım. ama ben bunların hepsinin gelmiş geçmiş medeniyetler içinde batıllar ve doğmalar olduğuna inanıyorum. ağaçlar kutsal filan değildir. sadece bahsettiğim batılları ve doğmaları betimlemek kutsallaştırmak adına yüceltilmiştir. zaten ağaç 'numen' dir. kendi içinde varlıktır. dışarıdan bilinemez. doğası silikon teknolojisi geliştikten sonra anlam kazanmış hatta bizleri aşacak duruma gelmiştir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.