Jump to content

Yaşanmış Paranormal Deneyimler


nevermore

Önerilen Mesajlar

Aşağıya ekleyeceğim deneyimler çok ince bir şekilde elenip İrad (izmir ruhsal araştırmalar merkezi) üyelerine bilgi ve örnek niteliğinde dağıtılmış deneyimler.

Kişi tarih yer vs gibi bilgilerde mevcut, ayrıca deneyimlerde kendi deneyimlerinizi de karşılaştırıp sorularınıza cevap alabilirsiniz diye düşünüyorum .

 

1960’larda parapsikologlar, Cape Town’da yaşayan mühendis Bay W.Van Vuurde ile epeyce ilgilenmişlerdi. Van Vuurde’un yeteneği, önceden belirlenen bir saatte uykudan uyanmayla ilgiliydi. Bunu, aslında biraz gayretle hemen hemen herkes yapabilir ve bunun DDİ ile bir ilgisi de yoktur. Çünkü biliyoruz ki, insanın bir “içsel saati” vardır. Van Vuurde’un başkalarından farkı, başka bir kimsenin belirlediği bir saatte uyanmasıydı. İlk önce Van Vuurde, bozuk bir saati kutu içine koyarak, kendisini denemişti. Kutu içindeki saati görmeden, akreple yelkovanı ileriye doğru rasgele hareket ettirmişti. Bu rasgele çevirişte gündüz saatine rastlıyorsa bir sonuç almıyor, fakat geceye rastlayan saatlerde muhakkak uyanıyordu. Uyandığı saatleri bir kağıda not edip tekrar uykuya dalıyor ve notlarını sabah uyandığı zaman, kutu içindeki bozuk saatle karşılaştırıyordu.

Van Vuurde, bu yeteneğini ilerletmek amacıyla, deneyimlerini muntazam olarak Johannesburg’da Witwatersrand Üniversitesi’nde Prof A. E. H. Bleksley’e göndermeye başlar. Prof. Bleksley, Van Vuurde’un birkaç mektup raporunu okuduktan sonra, Van Vuurde’un kalkacağı saatleri kendisi belirlemeye karar verir. Bu şekilde 284 deneme yaparlar. Van Vuurde’un kalkması gereken her saat, profesör tarafından belirlenmişti. Sekiz saatlik bir uyku döneminde 480 dakika bulunduğuna göre, tesadüf olasılığı 250.000’de bir olmaktadır. Bu denemelerde Van Vuurde on bir kez başarılı olmuştur.

Bu konuda, çok önemli olmasa da, birkaç bilgi kırıntısı daha vermek mümkün. Van Vuurde ve Bleksley, deneylere başlamadan önce birbirlerini tanımıyorlardı ve ilk denemeleri de, yine bir araya gelmeden yapmışlardı. Fakat daha sonra, birbirlerini tanımalarından ve deneylerini birlikte yapmaya başlamalarından itibaren, Van Vuurde daha isabetli sonuçlar kaydetmeye başlamıştır. Bozuk saati Bleksley de kullanmıştır. Profesör, Van Vuurde’un uyanmasını istediği saati, sadece bir yere yazdığı zaman o kadar isabet kaydedilmiyordu. Fakat, bu eski ve bozuk saat ile zaman işaretlendiği zaman daha isabetli sonuçlar ortaya çıkıyordu.

 

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 

PENCEREYE YANSIYAN GELECEK

Helen C. YORK

 

Kocam Earl ve yerel radyo istasyonundan arkadaşımız Smitty, evimizin ön tarafındaki odada, politik konularda tartışıyorlardı. Ben, evin arka tarafındaki mutfakta, akşam yemeğinden kalan bulaşıkları yıkıyordum. O akşam bir randevumuz vardı. Bu olayın tümü, 1946 başlarında oldu.

Lavabonun üzerindeki pencereden dışarıya baktım ve yaşlı komşularımızın nereye gittiğini merak ettim. Wileoxlar’da hiç ışık yoktu ve hava kararıyordu.

Son tavayı bitirirken pencereye göz attığımda, titremekte olan camın üzerinde, tıpkı bir film seyreder gibi, evin ön tarafında dışarı park edilen Buick marka arabamızın görüntüsünü gördüm. Sonra görüntüde, kuzeyden hızla gelen bir arabanın, arabamıza yandan çarptığını fark ettim. Sürücü arabayı kenara çekti. Arabasından bir adam sendeleyerek çıktı, ezilen arabamıza baktı ve caddenin aşağısına doğru zigzag çizerek kaçmaya başladı.

Bu “sinema”, evinin bodrum katındaki, ağaçtan ve kartondan yapılmış kutuların arkasına saklanana kadar devam etti. Sonra görüntü değişti ve polisin geldiğini, arabamızı incelediğini, öteki arabanın ruhsatını kontrol ettiğini, daha sonra telsizle ana polis istasyonuna haber verdiğini gördüm.

Bu “filin’, öyle sanıyorum ki, sadece birkaç saniye sürdü. Cam birkaç kez titredi, sonra tekrar normale döndü. Artık evi eski haliyle görebiliyordum.

“Acaba, hangi gelecek zaman kesitine atladım?” diye düşündüm.

O sırada kocam, “Orada ne yapıyorsun? Çabuk ol, yoksa geç kalacağız.” diye seslendi.

“Her şey tamam, ellerimi kuruluyorum.” dedim.

Oturma odasına yürüdüm ve paltolarımızı giydik. Mutfakta lavabo penceresinde gördüğüm şeyden kocama bahsetmedim.

Araba kullanma sırası bizdeydi, ama Smitty kendi arabasını almakta ısrar etti, bende bizimkini garajda tutmayı önerdim. Sonra başımı eğdim ve sustum.

Randevuya Smitty’nin arabasıyla gittik. Bizimkini evimizin ön tarafında caddede bıraktık. Eve oldukça geç geldik. Yorgun ve uykulu olarak, onlar arabamızı garaja koyarken, eve yalnız girdim. Tam mantomu çıkartmak üzereydim ki, ikisi de heyecanla içeriye koşarak, arabamıza yandan birinin çarptığını ve hemen polise telefon etmemi söylediler. Gelecekle ilgili gördüğüm vizyonların çok yakın bir zamana ait olduğunu anladım. “Aman sende!” diye bağırdım. Sonra: “Niçin polise telefon edeyim? Yorgunum ve yatmak istiyorum. Kendin telefon et. Hem sana bir şey söyleyeyim mi; polis her şeyi biliyor. Bu işi yapan adamı yakaladılar bile.” dedim.

“Nereden biliyorsun?” diye sordu, Smitty. “Hoca tahtasıyla ruhlara mı sordun?” diye ekledi alaylı bir şekilde. ‘Yoksa kristal küre mi kullanıyorsun?” deyip güldü.

Hayır.” diyerek sertçe karşılık verdim. ‘Tabakları yıkarken...” derken kestim, çünkü Earl ve Smitty anlattığım şeylerle dalga geçmekten hoşlanırlardı. Ve ben bunu istemiyordum. “Earl, onlara sen telefon et, yorgunum ve yatmak istiyorum.” dedim.

“Aramayacağım.” dedi Earl. “Madem adamın polisin elinde olduğunu söylüyorsun, sana inanıyorum.”

“Peki, o halde polise ben telefon edeceğim.’ diyerek hemen telefona sarıldım. “Olay açıklığa kavuştuktan sonra Smitty eve gidebilir ve ben yatabilirim.” dedim.

Polise telefon açtım. Komiserle görüştüm ve ona kim olduğumu söyledim, adresimi verdim. Devam etmeden önce, araya girdi:

“Evet, Bayan York, komşunuz olayı bize bildirdi. Arabanıza çarptıktan sonra bu adam eve koşmuş, bodrumda deste deste yığılmış ağaçtan ve kartondan yapılmış kutuların arkasına saklanmış. Şimdi, içkili araba kullanmaktan ve bir kazaya neden olmaktan dolayı gözaltında tutuluyor.”

Olay, mutfak lavabosunun üzerindeki pencerede gördüğüm vizyonun aynısıydı. Geleceği önceden görmüştüm.

 

(Ocak 1988 FATE’den Çeviren: Rıfat KARSLI)

 

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 

Aşağıdaki örnek, bayan L. Rhine’ın “ESP in Life and Lab” isimli eserinden alınmış gerçek rüya prekognisyonu, yani rüya kanalıyla alınmış kehanettir:

“Yaklaşık on altı yaşındaydım. Bir geziden Kansas’taki evimize dönüyorduk. Arizona’da Holbrook’a vardığımız zaman araba arıza yaptı ve geceyi orada geçirmek zorunda kaldık. O gece bir rüya gördüm. Rüyamda, Los Angeles’e dönmüş bulunuyordum.

Komşumuz, evinin önündeki avluda bulunan açık bir mezarın önünde dikiliyordu. Yanına gidip ne olduğunu sordum. Küçük kızları Elaine’e bir araba çarpıp öldürdüğünü, eliyle de göstererek, kafasının bir yumurta gibi kırıldığını söyledi. Ertesi gün postaneye giderken rüyamda gördüklerimi anneme anlattım. PTT gişesinin önünde biraz kuyruk vardı, beklemek zorunda kaldık. Tam önümüzde bir Meksikalı, trene çarpan bir Meksikalıdan söz ediyor ve öldüğünü gişedeki posta görevlisine anlatmaya çalışıyordu.

Meksikalı, besbelli ki bunu görmüştü ya da kazadan hemen sonra olay yerine gelmişti. Benim rüyamda gördüğüm aynı el kol hareketleriyle, kazazedenin başının bir yumurta gibi ezildiğini anlatıyordu: ‘Kafası, tıpkı bir yumurta gibi kırılmıştı.’”

 

“Parapsikoloji – Duyular Dışı İletişim, D. Scott Rogo” (Ruh ve Madde Yayınları)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

BEDENİMİN DIŞINA ÇIKTIM

 

Ben, özellikle zencilerde daha çok görülen kalıtımsal bir kan hastalığı olan, uzun ince yapılı 16 yaşında bir kızım. Benim derdim belirsiz zamanlarda, ama sık olarak bu illetin alevlenip beni krize sokması. Yoksa ben de herkes gibi normal yaşantımı sürdürebiliyorum. Benim böyle bir kriz esnasında başımdan geçen beden dışı tecrübemi size aktarmak istiyorum.

1986 Mart ayıydı ve ben o ana kadar yaşadığım en kötü krizin acısı içerisindeydim. 24 saattir ıstırap içerisinde inlerken, doktor da çektiğim o şiddetli acıyı biraz olsun hafifletebilmek için vereceği morfinin dozajının doğruluğunu ayarlamaya çalışıyordu. Kan hücrelerinin daha fazla zayıflamasını ve tahrip olmasını önlemek amacıyla damarlarıma bir miktar tuzlu solüsyon zerk edildi. Bütün bu dertlerime ek olarak, kan hücrelerimin sayılarının çok düşmesinden dolayı üç kere kan nakli yapılması gerekmişti.

Bu acıların en kötüsünde annem hep yanımdaydı ama büyükbabam ve büyük kardeşim acı dolu çığlıklarıma dayanamayarak bir çocuk gibi ağlayıp ziyaretçi odasını terk ettiler. (Bunları hastaneden çıktıktan sonra annem söyledi.)

Büyükannem ikinci evliliğini bir beyazla yapmıştı. Büyükannem, benim kanımdan ve benim gibi bir siyahtı, büyükbabamsa dediğim gibi yaşlı bir beyazdı. Bununla beraber o benim küçüklüğümde hayatımdaki tek erkek figürü olagelmişti ve onu saygıyla sevdim.

Nihayet, üçüncü günde o müthiş acı kontrol altına alınmıştı ama ben de uyuşturucuların etkisi altında yatıyordum.

Annem iki gün boyunca yanımda kaldığından temiz hava alma ihtiyacıyla bir iki saatliğine eve gitmişti. Nöbeti de büyükbabam devralmıştı ve yaşadığım o ilginç olay da o zaman başladı.

Yediğim morfinden dolayı loş bir aydınlık içerisinde uyukluyordum ve annemin eve gittiğini, büyükbabamın yanımda oturduğunu güç bela hatırlıyordum. Birden kendimi vücudumun üzerinde havalanmış olarak buldum. Yatağımın yanında oturan büyükbabamın endişeli ifadesini görebiliyordum. Birden aşağıdaki büyükbabama bakan soluk yüzlü, kısa boylu, şişman, kemik çerçeveli gözlükleri olan beyaz bir kadın fark ettim.

Aşağıda vücudum kıvranırken büyükbabamın bir hemşire çağırmak için fırladığını gördüm. Vücudum artık kendi sınırlarından taşıyordu ve hemşire de buna müdahele edip normale döndürmeliydi. O anda adeta çarparcasına vücudumun içine geri döndüm. Başucumdaki büyükbabama, çok zayıf da olsa bir merhaba tebessümü göndererek derin bir uykuya daldım.

Hastaneden ayrıldıktan aylar sonra, başımdan geçen bu garip olayı büyükbabama anlattığımda, başlangıçta çok normal bir şeymiş gibi herhangi bir uyuşturucu etkisi altındaki insanların sık sık böyle beden dışı şeyler yaşadığını söyledi.

O zaman gördüğüm o kadını tarif ettim. Büyükbabamın rengi birden soldu ve gördüğüm o kadını tekrar tarif etmemi istedi. Ve ben tekrar tarif edince de bana, “Haydi gel, önce benim evime gidelim, sonra da hamburger yeriz.” dedi. “Sonra sana bir şey göstermek istiyorum.” Hamburger ve kızarmış patateslerimizi alıp oturduktan sonra büyükbabam, ailesindeki çeşitli kadınların fotoğraflarını gösterdi. Bu fotoğrafların hiç birini daha önce görmemiştim. Beden dışı yaşadığım o olaylar esnasında gördüğüm o kadını fotoğrafların arasında tanıyıvermek sadece bir iki saniyemi aldı. Aralarındaki tek fark fotoğraftaki kadının gözlüksüz oluşuydu. Fotoğrafı büyükbabama gösterdiğimde bir çığlık attı ve ‘Tanrım, bu sen doğmadan üç sene önce vefat eden ilk karım Olive’nin fotoğrafı!” dedi.

Gerçekten de büyükbabamın ilk karısı Olive’i gördüm mü, yoksa gördüğüm garip bir hayal miydi? Eminim ki bu bir kabus değildi, çünkü geçen bu kadar zaman sonra bile o olayı bütün detayları ile hatırlıyorum.

 

(FATE Aralık 2005 den Çev: Şenol Öztürk)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

F.W. Pair uzanmış dinlenirken, kendiliğinden bir beden dışı deneyim yaşamıştı:

“Bir akşam kışlada koğuşta yatmış uyurken, düşünen tarafımın havada asılı durduğunu fark etmek en azından şok olarak nitelendirilecek bir durumdu. Ama sakin kalmaya, hoş bir şey olmasa da doğal karşılamaya çalıştım, Bu, ağırlıksızlıkla birlikte ortaya çıkan, uçma ya da havada asılı kalma duygusu işin en ilginç yanıydı.

Ne tarafa yönetmeyi düşünüyorsam, o tarafta oluyordum. Koridora daldım ve birinin ışığı yanık unuttuğunu gördüm. Az önceki yerime döndüğümde bedenim mışıl mışıl uyuyordu. Bu önce çok acayip geldi. Çok geçmeden tekrar bedenimde nasıl olacağım geldi aklıma ve paniğe kapıldım bir an. Daha fazla bir şey hatırlamıyorum.

Sabah gözlerimi açtığımda nöbetçi çavuş akşam koridorun ışığını kimin yanık unuttuğunu soruyordu.”

 

Bu vaka Robert Crokall’ın “More Astral Projections” isimli eserinden alınmıştır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

BİR BANKACININ ARADIGI GENELGE

 

Ben bir bankanın kontrol müdürlüğünde memurum. Müdürüm, incelemek üzere bir genelgeyi benden istedi. Dosyasına baktım. Genelgeyi, sıra numarasında bulamadım. Haberleşme servisiyle bağlantı kurdum. Aranan genelgenin, zimmetle bizim servisteki bir memura teslim edildiğini anladım. Fakat bütün araştırmalara karşın genelge bulunamadı.

Müdürüme karşı çok mahcup olmuştum. Gerçi öteki servislerden aynı genelgeyi alarak -biraz gecikse de- işimizi görmüştük ama bu düzensizlik sinirlerimi bozmuştu.

O gece rüyamda, bu genelgenin yeri bana açıkça tarif edildi. Bankaya gelinceye kadar, merakımdan neredeyse çatlayacaktım. Her zaman bankaya beraber geldiğimiz bir arkadaşa, rüyamı anlattım. İkimiz de merakla tarif edilen yeri aradığımız zaman, genelgenin rüyamda gördüğüm şekilde orada olduğunu hayretle gördük.

Ankara: P. A.

İç Varlık dergisi, yıl: 1957

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

“Bir gün öğleden sonra ‘yapay uyanıklık’ halini yaşadığım zaman, yatağımda uzanmış, karım ve iki arkadaşımla odada oturmuş sohbet ettiğimizi hayal ediyordum. Bu sohbete katılamayacak kadar yorgun hissettim ve tekrar uykuya daldım. Bundan sonra etrafımdakilerin farkına vardığım zaman trans halinde (katalepsi) idim ve bedenimi terk edebildim. Doğruldum (beden dışında) yataktan indim. Çift şuurluluk çok güçlüydü. Kendimi hem yataktaki bedenimde, hem de onun yanında dikilir vaziyette hissedebiliyordum. Ayaklarımın altındaki halıyı bile hissedebiliyordum.

Odadaki tüm eşyaları açık seçik görüyordum ama yataktaki fizik bedenimi göremiyordum. Her şey normal halindeymiş gibi, hatta daha canlı bir halde idi. Kendimi son derece iyi ve serbest hissedebiliyordum. Beynim pırıl pırıldı. Yatağı hissederek yavaşça kapıya doğru yürüdüm. Yataktan uzaklaştıkça çift şuurluluk halinden biri kayboluyordu. Fakat tam odadan dışarı çıkacağım sırada, sanki yataktaki bedenim tarafından çekildim ve trans bozuldu.”

 

“Parapsikoloji – Duyular Dışı İletişim, D. Scott Rogo” (Ruh ve Madde Yayınları)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

BİR ÖĞRETMENİN ASTRAL YOLCULUĞU

 

“DAİLY Telegraph”da yayınlanan bir yazıya göre, Jenny Leicester isimli bir öğretmen, hasta olarak yattığı bir hastanede fizik bedeninden ayrılarak, öte aleme kadar astral bir yolculuk yapıp gelmiştir.

Adı geçen öğretmen, bu olayı yaşadığı zaman on iki yaşında, bademcikleriyle ilgili bir rahatsızlık nedeniyle hastanede bulunduğu bir gün, kendinden geçmiş vaziyette, kendisine kan verilirken bedeninden ayrıldığını, yatakta halsiz yatan bedeniyle etraftakileri fark ettiğini, adı geçen gazetenin muhabirine, hatırlayabildiği kadar anlatmıştır.

“Gecenin bir yarısında birdenbire, uyanık bir şuur içinde olduğumu fark ettim. Yataktaki bedenimin üzerinde, havada ona paralel olarak asılı duruyordum. Bu durumda duvardaki büyük saate baktığımda dördü on geçiyordu. O zamana kadar, doğrusu orada bir saat oluğunun farkına varmamıştım. Aşağıya baktığımda, yataktaki bedenimle havada asılı gibi duran benin arasında, mavi, aydınlık bir kordonun bulunduğunu fark etmekte gecikmedim. Kendimi son derece hür hissediyordum. O anda istediğim yere gidebileceğim geçti aklımdan.

Bir çocuk merakıyla, öteki odalarda neler olup bittiğini merak ettim. Kolaylıkla hareket edebiliyordum. Odalardan birinde, burnundan (borularla) beslenen bir kadın hastayı gördüğümü hatırlıyorum. Aklımda kalan bu olmuştu.”

Bundan sonra kendisini geniş, karanlık bir tünelde bulduğunu belirten Bayan Leicester, açıklamalarına şunları da eklemiştir: “Bu tünelin içinde, rüzgara karşı hareket eden hışırtı sesini işittiğimi çok iyi hatırlıyorum. Tünelin sonunda, belli belirsiz olan parlak bir nokta gittikçe büyüyerek, tüm tünelin içini aydınlatan soluk mavi bir ışık halini aldı. Ortalık sessiz, sakin ve huzur vericiydi. Bu ışığın içinden, saçı sakalı uzamış bir adam belirdi. Yüzünde biraz şaşırmış bir ifade olduğu halde, bana bir yığın soru sordu. Benim orada olmamam gerektiğini bildirdi. Fakat ben, oranın çok güzel olduğunu ve orada kalmak istediğimi belirttim. Bu şahsın sağ tarafında bir grup insan toplandı. Uzun sakallı bana yine, orada olmamam gerektiğini birkaç kez bildirdi. O grubun arasına karışmak istedim. Çok dostça bir havaları vardı. Fakat parlak bir ışık onlara ulaşmamı engelliyordu. Bu sırada bir ses, ‘Hayır henüz senin için zamanı değil’ dedi. Ve geri dönmem gerektiğini ifade etti. Hastanedeyken yatakta yatan bedenimle aramda olan kordonu orada da gördüm. Duvar saatini tekrar gördüm. Sonrasını hatırlamıyorum.”

 

(6 Şubat 1988 PSYCHIC NEWS’den)

Ruh ve Madde Dergisi

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ABD’nin Iowa eyaletinde, 1907 yılındaki olay bir kolej öğrencisinin başından geçmişti. Bu öğrenci olayı şöyle anlatıyordu:

“Anne ve babam 1905 yılında boşanmıştı. Bu sonuç, annemi utanç, keder ve yenilgi oluşumunda etkiledi. Bu nedenle, aralarında mektuplaşmıyorlar, ama bana sık sık yazıyor1ardı.

Bir gün annemi ziyarete gitmiştim. Oturmuş karşılıklı laflıyorduk ki, annemin yüzünün adamakıllı bulandığını gördüm. Meraklanarak ona, “Ne oluyor?” diye sorduğum zaman, hiç beklenmediğim bir yanıt aldım:

“Ne olsun, evladım? Şu anda öyle hissediyorum ki, baban yeniden evlendi!”

Doğrusu, elimde olmadan kahkahayı basmıştım. Çünkü babamla sürekli mektuplaşıyorduk. Eğer böyle bir girişimi olsaydı, bana önceden kesinlikle bildirirdi. Bahamdan daha bir gün önce mektup almıştım; bana hiçbir şeyden söz etmediğini anneme bildirdim.

Birkaç gün sonraysa, babam ondan aldığım mektupta, gelin görün ki, yeni evliliğinden uzun uzadıya söz ediyordu.

Benim yönümden, bunların tüm normaldi, ama işin beni şaşkına çeviren yanı, babamın evlenme töreninin annemi son ziyaret ettiğim ana, yani oturmuş onunla görüştüğümüz zamana rastlamış olmasıydı...”

 

“Tartışılan Bilim Parapsikoloji, Richard Broughton” (Say Yayınları)

 

 

CLARA’NIN ZİYARETİ

Bazen düşünüyorum da kendi kendime, telepatik gücüm olduğuna gerçekten inanıyorum. Çünkü ne zaman uzun süre ve ısrarlı bir arkadaşımı düşünsem, ondan muhakkak ya telefon ya da mektup alırım. Tüm bunların herhalde sadece bir rastlantıdan ibaret olmadığını anlamamız gerekiyor.

Yine 23 Aralık 1976 gecesine rastlayan ve tesadüf olması mümkün olmayan bir olay meydana geldi. Kocam Tom, bir gün önce stadyumda şiddetli bir kalp spazmı geçirdikten sonra kaldırıldığı Hong Kong, Quenn Mary Hastanesinin yoğun bakım servisinde yaşam savaşı verirken, kızım Tanya da neredeyse kırk dereceye varan bir ateşle yatıyordu. Aile doktorumuz, Tanya’nın grip olduğunu, merak edilecek bir şey olmadığını ve yakında iyileşeceğinden emin olduğunu söyleyerek gitti. Fakat ben korkuyordum; Tanya’nın yanına gittim ve karyolasının kenarıma iliştim. Elimi alnına koyduğumda yanıyordu. Hemen ateşini düşürmek için gidip buz aldım ve alnına koydurdum.

Bir süre sonra yorgunluktan bitkin düşerek biraz uzandım. Kocamı canlandırdım hayalimde. Bir yandan kocam, bir yandan kızım. Bana yardım etmesi için Allaha yalvardım. Daha sonra aklıma arkadaşım Clara Tellis geldi. Onun şu anda yanımda olmasını öylesine çok istiyordum ki...

İyimser bir karaktere sahip, müşfik, sevecen ve çevresine mutluluk saçan bir insandı. Ancak onun yanında içinde bulunduğum bu umutsuz ve çaresiz halden kurtulabilirdim.

Ne zaman ona ihtiyacım olsa yanımda biter, birimiz hasta olduğu zaman güzel kokulu şifalı bitkilerden hazırladığı harika çorbalar yapardı.

Clara iyi bir arkadaş, cömert ve yardımsever bir komşuydu. Kızımız doğduğundan beri sık sık ziyaretimize gelirdi. Tanya’nın vaftiz anası ve ikinci annesi gibiydi. Ona yürümeyi, şarkı söylemeyi, şiir okumayı öğretir ve zarif elbiseler dikerdi.

“Clara, korkuyorum, ne olur bana bir çare bul, eğer buradaysan.” diye yavaşça fısıldandım, uykulu bir halde.

Bir an başımı arkaya doğru çevirirken, yüzümde nazik bir dokunuş hissettim. İçimi bir huzur kapladı. Üzülme Helena, dedi bir ses, her şey yoluna girecek.

Clara yatağımın yanında ayakta duruyor, müşfik ve yatıştırıcı sesiyle konuşuyordu.

“Clara! Beni çok sevindirdin.” diye yüksek sesle bağırdım. Elimi uzatarak elini tutmak istedim, fakat ona dokunamadım. Elinin bulunduğu yer bomboştu. “ Clara, gerçekten sen misin? diye sordum, fakat cevap alamadım.

Yataktan kalktım, kısa bir süre düşündükten sonra, rüya görüyorum herhalde dedim, inanamıyordum.

Daha sonra Clara’yı tekrar gördüm. Tanya’nın üzerinde uçarak dolaşıyordu.

“Clara!” diye seslendim tekrar (kalbim hızla çarpıyordu). “içeriye nasıl girdin?”

Hiçbir şey söylemedi, sadece gülümsedi.

”Clara, bekle! Hemen gitme!” diye yalvardım. Kısa bir süre sonra durdum. Bu mümkün değildi, Clara bizim odamızda olamazdı, çünkü o an-sızın gelen bir felç neticesinde üç sene önce ölmüştü.

Kalp atışlarım yine hızlanmaya başladı. Yataktan dışarıya fırlayıp kızımın yanına gittim. Elimi alnına koyduğumda ateşinin tamamen düştüğünü gördüm. Tatlı ve derin bir uykudaydı.

İçimi derin bir huzur kapladı. Clara her şeyin yoluna gireceğine dair söz vermişti. Tomu yeniden kazandığımız zaman da her şey gerçekten yoluna girdi.

(FATEden Çev.: Mehmet ÖNCÜ)

Ruh ve Madde Dergisi

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

DDA, başka insanlarda bazen bir ihtiyaç karşılar. 1935’te Riga’da bir Profesör olan Ferdinand von Neureiter, Lituanyalı, doğuştan özürlü sekiz yaşında bir çocuk hakkında bir kitap yayınlamıştı. Bu çocuğun iki yaşındayken kelime hazinesi sadece iki sözcükten oluşuyordu. Öğretmeninin ifadesine göre, çocuğun okuma becerisi yoktu, fakat bu arada çok ilginç bir şey keşfetmişti: Kendisine bir okuma parçası okunduğu zaman, çocuk (Ilga K.), hiç takılmadan tüm parçayı olduğu gibi tekrarlıyordu. Okuma parçası İlga’nın hiç duymadığı bir yabancı dilde olsa bile fark etmiyordu. İlganın matematik yeteneği de yoktu, fakat öğretmeni bir problemin çözümünü kafadan yaptığı zaman, sonucu bulabiliyordu.

Bunu işiten Prof. Neureiter, Riga Üniversitesi’ndeki meslektaşlarıyla birlikte bir dizi çalışmaya girişti. Testler bazen çocuğun evinde, bazen de Riga Üniversitesi’nde yapılıyordu. Bu denemelerde verici, İlga ile odaya konmadı. Bu şekilde çocuğun dudak hareketlerinden hareketle sonuca yarma olasılığı da ortadan kaldırmış oluyordu. Testlerin birisinde, Prof. Neureiter’ın meslektaşlarından Prof. Amsler bir kelimeler ve sayılar listesi hazırlayarak İlga’nın annesine verdi: Ger, til, fil, 123, 213, 212. Öteki odada İlga, yanında bulunan Prof. Neurieter’e bu listeyi olduğu gibi aktarıvermişti. Parapsikoloji için bile çok acayip sayılabilecek bu denemelerden başka birinde, hedef rakam 12 idi, fakat küçük İlga bunu 42 olarak algılamıştı. Denemeden sonra yapılan inceleme sonunda anlaşıldı ki, verici olan annesi yanlışlıkla 12’yi 42 sanmış ve o şekilde yollamıştı. Buradan da, İlga’nın yeteneğinin esasen telepati olduğu anlaşılmış oldu.

İlga ile yapılan bu testlerden, DDA’nın geneli için aydınlatıcı sonuçlar çıkarılmıştır. Bunların bir kısmını Prof. Neureiter’in notlarından okuyoruz:

“Vericinin yerini ben aldım ve 9 ile 2 rakamlarını çocuğa göndermeye çalıştım. Bunlardan sonra Lituanya dilinde bir cümleyi (Mate Goya uz leti) denedim. Elimden geldiğince yoğun bir şekilde konsantre olmaya çalışıyordum. Fakat çocukta hiç bir tepki yoktu. Hayal kırıklığına uğramış vaziyette çalışmaya son vereceğim anda, Lituanya dilindeki bir şiirde ‘Brute’ (yani ‘bride’) sözcüğü gözüme ilişti. Bu sözcüğü görür görmez yan odada bulunan çocuktan ilk tepki geldi ve sözcüğü söyleyiverdi. Besbelli ki, telepatik yayın için en iyisi böyle yapmaktı”

İlga’nın DDA okumasıyla ilgili olarak daha ilginç durum, bir okuma parçasını seslendirmesiydi. Parça hangi dilde olursa olsun, annesi tarafından bir kez okunması yeterliydi. Fakat birçok denemede İlga’nın bu algılamasını dudak hareketlerinden ya da fısıldamadan yaptığı sanılmıştı.

Psikolojik denemeler, İlga’nın zeka yaşının 42 olduğunu, kelimeleri okuyamadığını, fakat harfleri tek tek tanıdığını meydana çıkarmıştır. Çocuk, önünde duran yazılmış bir metni aynen kopya ederek yazabiliyor, fakat okuyamıyordu. Yazdığını da okuyamıyordu. Tüm bu belirtiler, ister istemez insanı, nörolojik bir araz olarak kabul edilen “kelime körlüğü” ya da “alexi” denilen rahatsızlığın teşhisine götürüyordu. Besbelli ki, İlga bu arazı yenmek için DDA’yı adeta koltuk değneği olarak geliştirmişti.

 

“Parapsikoloji – Duyular Dışı İletişim, D. Scott Rogo” Ruh ve Madde Yayınları

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

DDA DÜNYASI

 

28 Haziran 1954’te, kızı Jessie, Kaliforniya’daki anneannesini ziyaret ederken, Bayan Harrlet Raynor evinde dinleniyordu. Aniden, kızının kendisine bağırdığını işitti. Çok korkmuş olduğu halde elinde olmadan yerinden fırladı ve sesin geldiği arka kapıya doğru yürüdü. Doğrusu, kızının geziden beklenmedik bir şekilde geri döndüğünü sanmıştı. Kuşkusuz böyle bir şey yoktu. Arka kapıda in cin top oynuyordu. Fakat içinde kızının başının dertte olduğuna dair bir his vardı. Şaşırmış fakat durumu anlayışla karşılayan kocasına, gözyaşlarıyla olup bitenleri anlatmaya başladığı sırada, 3.000 mil uzaktaki Jessie, anneannesi ve büyükbabasıyla birlikte balık tutmaya gitmişti. Bir şey almak üzere gittiği arabanın el frenini yanlışlıkla gevşetmiş, arabanın hendeğe yuvarlanması ile, iç ve dış kanamalarla ölümden kıl payıyla kurtulmuştu.

“Parapsikoloji – Duyular Dışı İletişim, D. Scott Rogo” Ruh ve Madde Yayınları

 

 

 

 

DDİ tipi deneyimlerin çok değişik örnekleri vardır:

Örneğin, ABD Donanması (emekli) amirallerinden Daniel V. Gallery’nin deneyimi, oldukça farklıdır. Bu deneyimin “Eight Bells” isimli otobiyografisinde anlatmıştır:

“Pensacola’da öğretmen olarak bulunduğum bir hafta sonu, nöbete çıkmıştım. Cuma akşamı rüyamda Dick Gaines ve Pop Conway’ın hafta sonu birlikte uçtuklarını ve Pop’un düşerek öldüğünü gördüm. Dick ve Pop, her ikisi de benim yakın arkadaşlarımdı. Fakat çok samimi değildik. Her ikisini de, son bir hafta görememiştim. Dolayısıyla, hafta sonu ne yapacaklarını bilmiyordum.

Cumartesi öğleyin nöbete girdiğim zaman, uçuşa katılan pilotların listesinin en başında bu arkadaşların adları yazılıydı. Kuşkusuz, hemen rüyamı hatırladım. Pazar öğleden sonra bu iki pilotun havalandıkları hava alanından aldığım bir telefon haberine göre, Teğmen Conway’ın yere çakıldığı bildiriliyordu.”

“Parapsikoloji – Duyular Dışı İletişim, D. Scott Rogo” Ruh ve Madde Yayınları

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

EV BULMA

İNSAN BEDENİNİN DIŞINDA SEYAHAT EDEBİLİR

Cathy Sisson

 

Ailemin, ebeveynlerinin yakınında olmak için Florida’ya taşınmaya karar verdiklerinde yedi yaşındaydım. Oraya daha önce hiç gitmediğimiz için, yapacağımız bu seyahat nedeniyle çok mutluyduk.1964 Eylülünde yola çıktık. Son gecemizde kasabanın dışındaki bir mola yerinde durduk, yarış yerimiz olan Frostproof’a ertesi sabah hareket etmeyi planladık. O gece uyumak üzere yastığa başımı koyar koymaz, her tarafım parlak bir ışığın içinde kalmış, adeta o ışığın içinde yüzüyormuş gibiydim. Aniden kendimi, uyuyan vücudumu seyrederken buldum. Aklıma ilk gelen şey, ev bulma arzusu ve bu konudaki endişelerimdi. Bu arada yine yüzer bir şekilde bir apartmana doğru gittim ve kapısında durdum. Araştırmamı tamamladıktan sonra tekrar uyumakta olan vücuduma döndüm, ona bağlandım. Vücuduma girerken kendimi ruhi bir doygunluk içinde hissettim. Sonra seyahatimize devam etmek için, annemin beni uyandırdığını hatırlıyorum.

Ev bulmak gerçekten zordu. Yola devam ederken aniden babama, iki blok gitmesini ve sola dönmesini söylediğimde, ev bulmaktan vazgeçmek üzereydik. Babam kaybedeceğimiz bir şey olmadığını düşünerek benim söylediklerimi yaptı. Caddeyi geçtiğimiz zaman, önceki gece ziyaret ettiğim aynı evi işaret ettim. Kiralık bir apartman vardı. Orada durduk Ev sahibi bizi apartmandan içeri aldı. Burasının önceki gece geldiğim ev olduğu apaçık ortadaydı. Aniden, hakkında daha önce gelmedikçe bilmemin mümkün olmadığı şeyleri anlatmaya başladım. Gördüklerim, her şeyi tümüyle aydınlığa çıkartmıştı. Daha sonra oraya yerleştik. Sonraları annem bana, ona anlattıklarımı nasıl bilebildiğimi sordu. Farklı odaların yerlerini, evin nasıl ısıtıldığını, mobilyalarımızın nereye yerleştirilebileceğini yani, binaya ailece yaptığımız ilk ziyarette kendisine söylediklerimin hepsini nereden bildiğimi merak ediyordu.

Annem bir ara elini tuttuğum ve ona benim yatak odamı -esas yatak odasının dışında küçük bir oda- kendisine ısrarla göstermek istediğimi söylüyor. O odanın varlığından hiç birimizin haberi yoktu. Apartmanı ilk gördüğüm zaman, rüya olarak kabul ettiğim şeyin gerçeğe dönüştüğünü anlattım.

Bu konu hakkında başka bir şey konuşulmadı. Büyüdüğüm zaman, olacak olan olayları Önceden bildiğimin farkına vardım. Daha sonra annem, hatırlayabildiğim başka olaylar olup olmadığını sordu. O zamanlar yedi yaşında başımdan geçen olaylarla bunlar arasında bağlantı kurdum. Artık meselenin ne olduğunu anlayacak yaştayım: Bir beden dışı tecrübeydi. Zaman zaman, hala annemle bu tecrübeyi tartışırız. Üzerinden 19 yıl geçti, onun dışında hiç bir beden dışı deneyimim olmadı. Fakat onu hala hatırlıyorum.

 

Ekim 1983 FATE Dergisinden Çeviren: Mehmet Öncü

Ruh ve Madde Dergisi

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

KEDİM NICKY

 

Ben üç yaşlarında bir çocuk olduğum zamandan, son birkaç yıl öncesine kadar evimizin civarında her zaman dolanan bir kedi vardı. Bu hikaye onunla ilgilidir.

Nicky adlı bu tekir kedi bana hep çok yakın olmuştu. Birkaç yıl benimle birlikte olan Nicky, tam bir tekirdi: sağlam karakterli ve güçlü, daima şefkatli olmasına rağmen nefret ettiği iki şey vardı: yağmur ve sığırlar. Her neyse, bir gün Nicky hastalandı. Kedilerin ara sıra yakalandığı virüslerden daha ciddi bir sorunu yok gibiydi. İyileşiyor gibi olup tekrar yemek yemeğe başlıyor, hatta mırlıyordu. Böyle düşündüğüm için, erkek kardeşimle tatile gitmemin bir sakıncası olmayacağına karar verdim. Annemle babam kediye bakmak üzere evde kalacaklardı.

Evden yaklaşık 150 mil uzakta, Cheltenham kasabasında bir otelde birkaç günlüğüne rezervasyon yaptırdık. Tatil iyi gitti; yürüyüş yaptık ve görmeye değer yerleri gezip gördük. Nicky’i çok az düşünmeme rağmen kısmen endişeliydim; çünkü söylediğim gibi, sanki iyileşiyormuş gibiydi.

Tatilimizin son gecesi, o yöreye ait yerel biralardan birkaç kupa içtikten sonra yatağa gittim fakat hiç bir şekilde sarhoş değildim. Çok derin uyudum ancak, sabah 6:00 civarında aniden uyandım. Adeta birisi kulağıma şu kelimeleri haykırdı: “AH NICKY!” Kendimi gülünç, üzgün, rahatsız ve huzursuz hissettim. Kardeşimi uyandırmadım ve bir saat ya da daha fazla süre sonra uyumaya karar verdim. Kahvaltıdan sonra eve otobüsle geri döndük. Hala kardeşime olayla ilgili bir şey anlatmamıştım ve onu üzmenin hiçbir anlamı yoktu, çünkü evde telefon yoktu.

Eve geldiğimizde kapıda babamla karışılıştık. Bizi, sabahın erken saatlerinde Nicky öldüğü için annemin çok üzgün olduğu hakkında uyardı. Tüm hafta iyileşiyormuş gibi görünen Nicky’nin yanında beklemekten vazgeçen annem ve babam oturma odasına gittiği zaman Nicky, sanki yavrularının olduğu kulübeye gitmek için kalkmış ve yolda yığılıp kalmış, kalp krizinden ölmüş. Onu ilk gören annem olmuş ve “Ah Nicky, sahibin buna ne diyecek” diye haykırmış. Olay, bu sabah 06:00’da olmuş.

İşte hikayemi öğrendiniz! Biliyorum. Hayalet hikayesi gibi değil ama sizce de olağanüstü değil mi? Ya da bu annemle benim aramızda bir çeşit psişik bağ mı? Emin değilim.

 

Francesca Brandon, Maine/ABD Internet’teki Paranormal Fenomenler sayfasından çeviren: Hamide Gökpınar

Ruh ve Madde Dergisi

 

 

 

Anneler ve evlatlarının arasında psişik bir bağın bulunduğunu birçok kişi bilir, bu bağ bazen hayat bile kurtarabilir. 1989 Temmuz ayında, olayın meydana gelişinden bir gece önce tatilden dönmüştük. 5 yaşındaki Majorie ve 3 yaşındaki Frankie adlı çocuklarım oturma odasında oynarken, ben evde ufak tefek işlerle meşguldüm. Kendimi rahat ve oldukça iyi hissederken üstüme aniden bir ağırlık çöküverdi. Kalbim korkuyla çarpmaya başladı. Bu his daha da ağırlaştı, kesinlikle öleceğimi düşündüm.

Aniden içgüdüsel olarak oturma odasına gidip çocukların iyi olup olmadığını kontrol etmeye karar verdim. Bayılmadan önce onların emniyette olduklarından emin olmalıydım. Frankie bir bavulun üstünde oturup gülüyordu, ama ablası ortalıkta görünmüyordu. ‘Ablan nerede?’ diye sordum.

‘Onun üstünde oturuyorum’ diye cevap verdi. Onu derhal bavulun üstünden kaldırdım ve 5 yaşındaki kızımı bavulun içinde korkmuş ve nefessiz kalmış olarak buldum. Bana ‘tıkanır gibi oldum, onun için seni çağıramadım’ dedi.

Aslında o beni telepatik ana - kız bağı ile çağırmıştı. Tehlikede olan o olmasına rağmen ben kendimi tehlikede hissetmiştim, bu sayede bir trajediden son anda kurtulmuştuk.

 

“Teorik & Pratik Telepati, Nusret S. Yılmaz” Ege Meta Yayınları

Bu hikayenin benzeri kim bilir kaç annenin başına geilmiştir, hala somut deliler isteyen asıl paranormal varlıklara selam :D:D

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

KAN SEVİYESİNİ DÜŞÜRDÜ

 

İngiltere’nin CHEPSTOW kentinde yaşayan şifacı Len Arlow geçen hafta sekiz yaşındaki diyabetik çocuğuna şifa verdiği annenin parlak övgüsünü aldı. Çünkü bu çocuğun şeker seviyesini düşürmüştü.

“Bu yardımları için tüm ruhçuluk dünyasına ve Lene şükranlarımı ve teşekkürlerimi sunarım.” dedi aynı kentte oturan Jean Roberts.

“Aynı şekilde kötü durumda bulunan akrabalara morallerini düzeltmelerini ve şifacılığa da fırsat vermelerini tavsiye ederim.” Diğer bu tür hastalar gibi Jean’in kızı Sharon her gün sabah ve akşam kan seviyesini bilmesi lazımdı.

‘Kocam ve ben şeker seviyesi yükseldiğinde çok endişelenmiştik. Öyle ki Noel zamanı şekeri 18 ila 20 seviyelerine çıkmıştı. (İdeal hali 4 ila10 seviyeleridir.)

Jean -ki daha önceleri fıtık konusunda başarılı bir şifa almıştı Lenden- ruhsal şifacılığın Sharon için ne yapabileceğini görmek istiyordu. 14 yıllık şifacı ve Uluslararası Ruhsal Şifacılık Federasyonuna üye olan Len, sihir yapmama konusunda söz verdi. Fakat kızımın ruhsal şifacılıktan yardım alabileceğini söylemişti” dedi. Hakikaten de ilk bakımdan sonra Sharon’un şekeri 9,4’e düşmüştü Görünmeyen şifa aynı zamanda akşamları da veriliyordu.

Bundan iki seanstan sonra Bay ve Bayan Roberts epey şaşırmışlardı. Jean şöyle dedi:

“Üç aylık bir periyottan sonra şekeri 4,8 seviyelerine inmişti.” Bizim de Sharon’un yediklerine ve içtiklerine dikkat etmemizle daha iyi bir duruma geldi. Artık okul işleri yoluna girmişti ve o güzel gülüşü görülüyordu.

“Benim kızım çok ıstırap çekti. Henüz altı aylıkken gözleri değişmişti. Eminim ki onun bu gelişimine neden bu kadar minnettar olduğumuzu anlarsınız.” Len, Sharon’un şifaya yanıt verdiğine memnundu. “Ruhçuluk için sevindirici bir sonuç.” yorumunu yaptı. Len haftanın dört günü Thornwell mabedinde geçirirken diğer günlerinde gelemeyecek olan hastalar için 70 mil yol kat etmektedir. “Eğer bu işi yapıyorsanız kendinizi insanlar için feda etmeniz lazım. Ne zaman ki iyileşmiş olan hastanızdan bir teşekkür mektubu alırsınız, işte o sizin ruhsal ücretiniz olur.’

Len aynı zamanda 88 yaşında şifacı arkadaşı Tom Pilgramı düzenli bir şekilde ziyaret etmektedir. “Böyle mükemmel bir şifacı ile çalışmak bir imtiyazdır ve Tom’dan çok şey öğrendim.” demektedir Len.

 

PSYCHIC NEWS’dan Çev: Bilgehan Meral

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ESP

İşten döndüğümde, küçük oğlum John’u bir kez daha tuhaf bir şekilde masanın örtüsünün üzerinde arkadaşlarıyla beraber bazı eşyaları oynatırken buldum. John, idraksizce, psikokinezi yapıyordu. Bu kabiliyete sahip kimselerin tekin olmadıkları kabul edilir.

İş yerimde kalabalığın dışında olduğum zamanlar, oğlumdan mesajlar alabiliyordum. En korkutucu deneyimim de, oğlum yirmi yaşlarındayken olmuştu.

Phoenix Gazetesinde gazeteci olarak çalışıyordum. O gün yorucu bir gündü ve uykularımda genellikle rahatsız geçmekteydi. Ayrıca John’un yaptığı seyahatlerden de rahatsızlık duyuyordum. Haftalardır ondan haber alamamıştım. Birdenbire uyurken John’un “Anne, anne yardım et!” sesiyle uykumdan uyandırıldım. Gördüğüm vizyonda, oğlum, direksiyon hakimiyetini kaybetmişti. Arka tekerlekler deniz tarafındaki uçuruma takılmıştı. Ve kuzeyi gösteren bir ok işareti vardı Bütün okuyabildiğim ise, San Jose’ydi.

Polis kuvvetlerindeki arkadaşlarıma bunu söyledim. Glendale Şefi Al Adams iyi bir arkadaşımdı ve ona söylediklerimi kontrol etmek için, California karayolundaki benzinci ile irtibat kurdu.

John iki saat sonra bulundu. Direksiyon hakimiyetini kaybetmişti ve neredeyse uçurumdan düşmek üzereydi. Eğer o an kendine gelip arabayı hareket ettirseydi; araba aşağıya düşecekti.

 

FATE, Kasım 1992’den Çev.: Verda ALTINEL)

 

MANYETİK ŞİFA

 

Fransa’nın Avignon kentinde yaşayan ve Amerikan boksu yapan genç bir kız olan Brigitte Pastor, bir maç öncesi ısınma çalışmasında sırtının alt kısmından dizine kadar

bir elektriklenme ve ağrı hisseder. Ağrılarına rağmen çıktığı maçta Fransa şampiyonu olur; fakat ağrıları giderek artmıştır.

Bir an önce iyileşebilmek için birçok doktora görünür, röntgenler çekilir, tahliller yapılır. Tüm doktorların ortak teşhisi bunun bel fıtığı olduğunu ortaya çıkarır. Bu ortak teşhiste birleşen doktorların hepsi aynı zamanda ona boksu derhal bırakmasını öğütlerler. Ama Bngitte’e “Boksu bırak!” demek, “Yaşamına son ver!” demekte eş anlamlıdır.

Bu arada, Brigitte sırrını, en yakın arkadaşı ve aynı zamanda bir tıp öğrencisi olan Maryse PIGNOGCHI’ye acar. Acı haberi Maryse annesine iletir Annesi de, uzun süredir insanlara manyetik şifa dağıtan Rahip Andre Allemant’a gitmelerini önerir. O güne kadar kiliseye gitmemiş ve dindar bir zihniyete sahip olmayan Brigitte, bu öneriye pek sıcak bakmaz ama son çare olarak Maryse ile şifacı Rahip Andre’ye giderler.

Rahip Andre, Brıgitte’in ağrılarının yerini; her zamanki gibi, bir sarkaç ve ellerini kullanarak saptar ve art arda 3 gün boyunca Brigtte’e yakından manyetik şifa verir.

Bununla birlikte Brigitte’ın ağrıları azalmak şöyle dursun giderek artar. Topallamalar baslar ve yatağa düşer, Sonra birden ağrılar azalmaya ve rahatsızlığı iyileşmeye başlar. Kısa bir süre sonra, nasıl olduysa eski sağlığına kavuşur ve tekrar boksa başlayarak, bu kez dünya şampiyonu olur. Brigitte PASTOR bundan sonra spor yaşamını sağlıklı ve başarılı bir şekilde sürdürmüştür.

Ruh ve Madde Dergisi

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

“Bir pırpır uçağın göl kıyısındaki üçüncü köşkün damına çarparak parçalandığını rüyamda açıkça görmüştüm. Köşkte bir adam vardı. O da alevler arasında yanıp kül olmuştu. Rüyamda gördüğüm şekilde o sabah iki mektup yazıyor ve ne gariptir ki, kazadan söz ediyordum. İtfaiyenin bozuk kanal yolundan geldiğini ve bu yüzden de kaza yerine gecikmeli yetiştiğini kaydediyordum.

Gördüğüm bu rüyadan sonra o gün gözlerim hep gelip geçen uçaklardaydı. Akşam sularında elektrikler yandığında havada motor sesi duyunca verandada oturan Robert’e (kocam) bağırdım:

“İşte bir uçak geliyor, o da rüyamdaki gibi köşkün damına çarpıp parçalanacak. İtfaiyeyi ara, kanal yolundan değil üst yoldan gelsinler!”

Kocam verandada çevreye göz attıktan sonra içeriye seslendi: “Bu gelen uçak iyi durumda, kaza filan yapacağa benzemiyor!”

Robert’in bu sözlerine çok hiddetlenmiştim. Elimde olmayarak ben de ona söylendim:

— “Sen bu konuyu benim gibi bilemezsin, ne söylüyorsam lütfen karşı koymadan yap!”

Birkaç dakika geçmişti. Bir çarpışma sesi duyduk. Rüyada gördüğüm kaza olmuştu. Uçağın pilotu alevlerden kendini kurtaramadan yanmıştı. İtfaiye arızalı kanal yolundan geldiği için kaza yerine yetişmekte geç kalmış, köşk de yanmıştı.

Bu acı olaydan sonra kendimi toparlayabilmem için birkaç hafta geçmesi gerekti. Rüyanın bildirdiği uyarı mesajını zamanın da kullanabilmiş olsaydım, belki de kazanın sonucu daha hafif olacaktı...”

Burada bayanın varmış olduğu yargı doğruydu. Çünkü bu gibi psişik yüzleşimler gerektiği gibi kullanıldığı takdirde bazı felaketlerin önlenmesini mümkün kılabiliyordu.

“Tartışılan Bilim Parapsikoloji, Richard Broughton” Say Yayınları

 

 

Bir başka psişik bildirim de Dr. Rhine’ın arşivine şöyle geçmişti:

Olayın kahramanı Los Angeles tramvaylarında vatmanlık yapıyordu. Adam gece uykusunda, her gün defalarca gelip geçtiği tehlikeli kavşak üzerine çarpıcı bir rüya görmüştü.

Söz konusu kavşakta sürücüler tarafından sık sık trafik kurallarına aykırı dönüşler yapılırdı.

Psişik yüzleşimi geçiren vatman bunu bildiriminde şöyle anlatıyordu:

“Rüyada gördüğüme göre, için de yolcuların bulunduğu tek vagonlu araçla güneydeki Figueroa Caddesi’ne doğru yol alıyordum. Kavşağa vardığımda fren yaptım. 26. Auenue’den gelen yolcu dolu bir başka tramvay da orada ışıkların ‘geç’ işareti ‘vermesini bekliyordu.

Rüyadaki her şey gerçek hayatta olduğu gibiydi. Trafik sinyali ‘geç’ işareti verince aracı harekete geçirdim. Karşıdan gelen tramvayın vatmanına selam vererek yola devam ettim. Fakat vagonlar tam birbirini geçmişti ki, ansızın önümde parlak kırmızı boyalı kocaman bir kamyon belirdi.

Trafik kurallarına aykırı dönüş yapan kamyon üzerime doğru geliyordu. Öteki tramvay onun bizi görmesini engellemişti. Korkunç bir çarpışma sesi ortalığı kapladı. Yolcular oturdukları koltuklardan fırladılar. Kamyon devrildi; içinde iki erkek ile bir kadın vardı. Kadın acı içinde kıvranarak feryat ediyordu. Hemen yardımına koştum.

Genç kadın iri mavi gözlerini daha da açarak bana, “Bunu sen yaptın, eğer dikkat etmiş olsaydın bu kaza olmazdı!” diye bağırıyordu.

Rüyamın tam burasında kan ter içinde gözlerimi açmıştım. Ertesi gün her zamanki gibi işimin başına giderek çalışmaya başlamıştım. Rüya çoktan üzerimdeki etkisini kaybetmişti. Ama ilk seferimde o tehlikeli kavşağa vardığım zaman, gece rüyada neler gördüysem hemen tümüyle yüzleştim.

Kamyon rüyada gördüğüm kadar büyük değildi. Daha doğrusu kavşakta parlak kırmızı boyalı bir mal teslim kamyonetiyle karşılaşmıştım.

Aramızda bir çarpışına olmadı. Kamyonet neredeyse tramvayı sıyırarak önümüzden geçip durdu. Ben de frene bastım. Şoför yerinin içinde üç kişi oturuyordu. Bunlardan kadın olanı iri mavi gözlerini açmış şaşkın halde bana bakıyordu!

Rüyada gördüğüm kaza olmamıştı, ama onun dışında her şey rüyada gördüğüm gibi geçmişti. Olay bu durumuyla bile midemi altüst etmişti. Görevi orada bıraktım ve kendimi toparlamak için birkaç gün izin aldım...”

 

“Tartışılan Bilim Parapsikoloji, Richard Broughton” Say Yayınları

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ÖLÜM ODASI

 

Ontario/Kanada’daki Amhurstberg kasabası; Detroit Nehri kıyısında kurulu sevimli, sakin ve eski bir yerleşimdir. Büyük metropolitan bölgesinden bir saatlik araba yolculuğuyla, sanki bir önceki yüzyıldan izler taşıyan bu kasabaya ulaşılır. En iyi arkadaşlarımdan biri olan Pattı Henson, Windsor Üniversitesinde okuyorken ailesi ile birlikte kalıyordu. Ailesi, ön kısmında babasının mücevher dükkanı için uygun bir kısım da bulunan eski, gecen yüzyıl sonunda yapılmış bir çiftlik evi satın almıştı. Patti’nin iki büyük çoban köpeği vardı ve bu eve taşınılması, en çok onları mutlu etmişti.

İlk başlarda, olay bir rahatsızlıktan ibaretti. Arka yatak odalarından biri hep soğuktu. Kaloriferlere ne kadar çok dilim eklense de, oda kemikleri donduracak kadar soğuktu. Sonra Patti, çoban kopeklerinin o odaya hiç girmediklerini fark etti. Zorla içeri sokulursalar hırlıyorlar kulaklarını geriye yatırıyor ve izin verilir verilmez odayı terk ediyorlardı.

Bir keresinde beni yemeğe davet etmişlerdi ve neden olduğunu söylemeksizin o yatak odasına girip neler hissettiğimi söylememi istediler. Detroit’teki Wayne Üniversitesinde bir psişik deneye katılmıştım ve bir bakıma “hassas” olarak kabul ediliyordum. Kabul ettim ve odaya girer girmez, “diken üstünde oturuyor” gibi oldum. İçim üşümüştü ve kendimi çok üzgün hissediyordum. Bunu Patti’ye anlattım ve ailedeki herkesin bu odadayken aynı şeyi hissettiğini anlattı bana. Hiç kimse o odada uyumak istemiyordu ve eğer yatmak zorunda kalırlarsa, korkunç bir ölümle ilgili kabuslar görüyorlardı. Dahası yatak odasının kapısı bir türlü kapalı kalmıyordu. Arada bir, etrafta kimseler yokken ve pencereler de kapalıyken yüksek bir sesle birden açılıveriyordu.

Merakim iyice arttığından, ertesi gün yerel Tarih Derneği ile bağlantıya geçtik ve şunu öğrendik O odada kıskanç bir koca karısını bıçaklayarak vahşice öldürmüş ve daha sonra kendi bileklerini kesip, intihar etmişti. Tabi k köpeklere herkes hak verdi, madem girmek istemiyorlardı, girmeyeceklerdi. O oda artık kiler olarak kullanılıyordu.

 

Ruh ve Madde Dergisi

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

SALLANAN DİŞ

 

Ben muhasebecilik yapıyorum. Vergi zamanı müşterilerimden biri, dört yaşındaki kızı Corinne’le büroma gelmişti. Uzun atkuyruğu saçları olan bu sarışın kız annesinin yanında duruyordu. Ama bir yandan da çok ciddi bir şekilde beni süzüyordu. Vergilerle olan işlerimiz bittiğinde, Corinne bana, “Ağzınızda sallanan bir dişiniz var.” dedi.

Şaşkınlık içinde ona baktım, bu arada dilimle ağzımın içini taramaya başlamıştım.

Annesi kızdı: “Corinne, sus bakayım.” Corinne’in istenmeyen şeyler söylemesi ilk defa olmuyordu galiba. Kız bir iki dakika yine sessizliğe büründü ama yine bana bakıyordu. Ve birdenbire, “Ağzınızda sallanan bir dişiniz var.” dedi tekrar.

Annesi kızına dönüp çok ciddi bir tonda, “Corinne, sessiz olmazsan seni arabaya bırakırım. Orada tek başına beklersin.” dedi. Kız parlak mavi gözlerini odanın içindeki eşyalara çevirdi. Aynı anda, ağzımda, daha önce hiç fark etmemiş olduğum sallanan bir diş buldum. “Ama ağzımda gerçekten sallanan bir diş var.” Dedim şaşkınlıkla. Annesi anlamsız gözlerle bana baktı. Sonra Corinne’e, “Sen bunu nereden biliyordun?” diye sordum. Omuzlarını silkti. Bu kız galiba bir durugörür diye düşünüyordum. Ne harika bir hediye. Ama annesinin onu nasıl azarladığını hatırladım hemen. Annesinin yüzündeki rahatsızlığın korkuya dönüştüğünü gördüm. Annesi hemen evraklarını topladı ve muhasebe konusunda sorum olursa onu arayabileceğimi söyleyerek hızla büromdan çıktı.

Kendi kızımın, Corinne’in yaşında olduğu zamanları hatırladım. Zelly adını verdiği bir oyun arkadaşı vardı kızımın. Hiçbir aile üyesi Zelly’i görmüyordu. Ama onun yaşadığını hepimiz kabul etmiştik.

Kızım Evanne okula başladıktan bir gün sonra, Zelly’den epeydir söz etmediğini hatırladım. “Zelly bugünlerde nerede?” diye sorduğumda, düşünceli bir şekilde durdu ve “Zelly okulu sevmedi ve gitti.” dedi.

Acaba çocuklar gerçekten doğal durugörür mü? Biz büyükler onların yeteneklerini desteklemeliyiz ve olumlu amaçlar yönünde nasıl kullanacaklarını öğretmeliyiz.

Evet, olaydan bir gün sonra dişimi kontrol ettirmek için dişçime gittim.

 

FATE’den çeviren: Beril ANILANMERT

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

BİR DENİZCİNİN RÜYASI

 

1828 yılında New Brunswick’teki St. John Limanına doğru yol alan 5. 5. Vestris Gemisinin birinci süvarisi İskoçya’nın aynı addaki kurtarıcısının soyundan Robert Bruce idi. Bir gün öğleye doğru Bruce kaptan ile güvertede güneşin durumunu inceliyordu. Biraz sonra ikisi de aşağıya indiler.

Birinci süvari hesaplarla bir süre uğraştıktan sonra yerinden kalkarak kaptanın kamarasına gitti. Kapıyı araladıktan sonra:

“Affedersiniz efendim, ama ben hesapları çözemiyorum,” dedi.

Kaptanın kürsüsünde oturan adam başını kaldırınca, Bruce yıldırımla vurulmuşa döndü. Kürsüde oturan adam, kaptan olmak şöyle dursun, gemidekilerin hiçbirine benzemeyen bir yabancıydı.

Bruce, yabancının sabit bakışları karşısında dona kalmıştı. Neden sonra, kaptanın kamarasından dışarı fırlayabilme gücünü bulabildi.

Kaptan güvertedeydi. Bruce, onu görünce:

“Kaptanım kamaranızda bir yabancı var,” diye haykırdı.

“Bir yabancı mı? Kesinlikle süvari ya da kamarottur. Kamarama izinsiz olarak kim girebilir?”

Bruce, “Hayır. Kamaranızda ömrümde hiç görmediğim bir adam var,” diye ısrar ediyordu.

Bunun üzerine kaptan, “Bir daha kamarama git iyice bak,” dedi.

Bruce titredi; “Bir daha oraya tek başıma gitmemeyi tercih ederim,” deyiverdi.

Biraz sonra kaptanla aşağı inince kamarayı boş buldular. Bütün gemi arandığı halde hiçbir yabancıya rastlanmadı. Bununla beraber Bruce, hikayesinde ısrar ediyordu. “Yabancıyı, kürsünüzün üzerindeki yazı taşına bir şeyler yazarken gördüğüme yemin ederim, diyordu. Kaptan, “O halde yazı hala orada olmalı,” dedi.

Biraz sonra yazı taşı elinde idi. Gerçekten yazı taşının üstünde bir şeyler yazılı idi. Kaptan, Bruce’e “Bu senin yazın olacak,” dedi. Yaza taşının üzerinde “Kuzey Batıya dönün” sözcükleri yazılı idi. Kaptan devam etti: “Bruce, bizimle alay ettiğini itiraf et. Şuraya aynı kelimeleri yaz da senin yazını buradakiyle karşılaştıralım.”

Karşılaştırma yapılınca, Bruce’un yazısının, yazı taşındakinden bütünüyle farklı olduğu görüldü. Bu sefer geminin bütün personelinin yazıları da karşılaştırıldı. Hiç kimsenin yazısı yazı taşındakine uymuyordu. Sonunda kaptan kararını verdi; “Ben Tanrı’ya, kadere kısmete inanırım,” dedi. “Bu mesajın gizli bir anlamı olacak. Kuzey batıya dönelim de olanları görelim.”

Gemi bir süre kuzey batıya doğru yol aldıktan sonra ileride bir buzdağı belirdi. Buzdağına yaklaşınca, başka bir geminin buzdağına çarpıp yapışmış olduğu görüldü. Sağ kalabilen birkaç kişi geminin dalgalarla kamçılanan güvertesine sıkı sıkı sarılmışlardı. Kurtarılan kazazedelerin bir tanesi Bruce’un dikkatini çekti. Bu adam, Bruce’un kaptanın kamarasındaki yazı taşına bir şeyler yazarken gördüğü yabancıya tıpatıp benziyordu.

Vestris, buzdağından uzaklaşınca, Bruce kaptana bu keşfini anlattı. Kazaya uğrayan geminin kaptanına da bu olaydan söz ettiler. Kaptan, “Ne anlatmak istediğinizi anlıyorum. Bu gemici bize, bugün kesinlikle kurtulacağımızı söylemişti,” der.

Vestris’in kaptan kamarasına çağrılan denizci, kurtarılmadan birkaç saat önce rüyasında, başka bir gemide bulunduğunu ve bu geminin, buzların üstünde kalan kazazedeleri kurtarmaya geleceğini görmüş olduğunu söyledi.

 

İç Varlık dergisi, sayı: 68, yıl: 1957

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Tarih boyunca bazı hayvanların insanlarla olan iletişimi, öteki hayvanlara oranla daha

dikkat çekici olmuştur. Bunları başında gelen kedi, telepati yeteneğiyle tanınmış bir hayvandır. Bu nedenle bazı büyü ritüellerinde kullanılmıştır.

Bu olayımız da Fransa da meydana gelmiştir.

Raymond Bernard, eşi ve üç çocuğu bir hafta sonunda piknik yapmaya gidiyorlar. Çocuklar, Zuma adındaki çok sevdikleri kedilerini de yanlarına alıyorlar. Ormana vardıklarında Zuma yanlarından ayrılıyor ve gün boyunca hiç gözükmüyor. Dönüş vakti geldiğinde Zuma’yı arıyorlar ama bulamıyorlar. Çocukların ağlamasına rağmen eve dönüyorlar.

O gece Raymond Bernard, rüyasında Zuma’yı görüyor. Zuma, gelip kendisini almasını istiyor. Hemen yataktan fırlayan Bay Bernard iki oğlunu uyandırıyor ve adeta bir güç tarafından yönetilircesine ormana geri dönüyor.

Ormana vardıklarında Bay Bernard biri tarafından yönlendirilircesine ormanın içlerine gidiyor ve rüyasında gördüğü yerde Zuma’yı oturmuş kendini bekler buluyor.

O günden sonra Raymond Bernard’ın kediye karşı olan tutumu değişiyor, çünkü daha önce hiç inanmadığı bir fenomenin gerçekleşmesine aracılık etmiştir. Hem kendisiyle telepatik bağlantı kurabilmiş, hem de bunu rüyada gerçekleştirmekle parapsikolojinin araştırma alanına giren iki örneği bir arada yaşamıştır.

Ruh ve Madde Dergisi

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

KARŞILAŞMALAR, TESADÜFLER

 

Karşılaşmalar, şans eseri ya da tesadüfi olarak görünen şeyler için kabul edilebilir ama bazı olaylarda tanımlanabilir bir sebep ve sonuç bulunabilir. Örneğin, Theodore Roszak ve karısı, New York’un batısındaki Central Parkta yürümekteyken, Bay Roszak ünlü Beatles grubunun “1 want to hold your hand” adlı şarkısını mırıldanmaya başladı. Normalde bu şarkıyı daha önce hiç mırıldanmamıştı, sevdiği şarkılardan biri değildi. Her nasılsa Bayan Roszak bu tesadüfe dikkat etti çünkü tam o sırada aynı kaldırımda yürümekte olan Yoko Ono ve John Lennon yanlarından geçmekteymiş. Bu bir tesadüf müdür? Belki de Bay Roszak, Beatles grubunun eski üyesi John Lennon’ı şuuraltı ile fark edip, zincirleme bir düşünce silsilesinin sonunda şarkıyı mırıldanmaya başlamıştır.

Aynı şey Eıleen MColum ve Kathy Stone için de geçerlidir. 7 Ocak 1995 tarihi Daliy Mail gazetesinde, Los Angeles’in kuzeyinde bir Amerikan oto yol servis istasyonundaki otobüs durağı tuvaletinin dışında iki kadının tanışıp, kısa bir sure konuştuklarına dair bir haber yayınlanır; kadınlar daha önceden tanışmış değillermiş, şivelerinden dolayı birbirlerinden hoşlanmışlar. Sonradan, Kathy’nin elli yıl önce Eileen’in nikahında nedimesi olduğu ve O zamandan beri birbirlerini görmemiş olduklarını fark etmişler.

Tahminen, yukarıdaki iki karşılaşma bazı yerlerde herkesin başına gelen kategoridendir; diyelim ki bir senedir irtibat kuramadığınız birine mektup gönderirsiniz ve daha sizin mektubunuz o kişiye ulaşmadan, ertesi gün o kişiden bir mektup veya telefon alırsınız.

Telefonlar, karşılaşmalarda bariz bir rol oynuyor gibi görünüyorlar. Karşı tarafın yanlış numara çevirmesi sonucu, kendilerine ait olmayan telefonu kaldırıp da kendilerini arayan birini bulan insanlarla ilgili vakalar bilinmektedir. Örneğin Bayan Glynis Shaw, Kent şehrindeki Bough Beachte yürürken, tam önünden geçiyor olduğu telefon kulübesindeki telefon çalmaya başladı. Telefonun öbür ucunda, kendi köyünden olup da onun evinin telefonunu düşürmeye çalışan ama numaraları karıştıran birisini buldu. Bir diğer telefon vakası, hastanede ameliyat olmayı bekleyen ve o gün kocası İsveç’e uçacak olan Bayan Doone tarafından rapor edilmiştir. Ameliyat bitmişti ve Bayan Doone havaalanında bekleyen kocasına bir mesaj bırakmaya karar verdi. Ahizeyi kaldırıp Heathrow’u aradı ve birden karşısında kocasının “Alo” diyen sesini duydu. Hastane santralinin odasına kocasının telefonunu bağladığı sırada, o da Heathrow’u aramıştı.

Diğer bir karmaşık ama amaçsızmış gibi görünen karşılaşmada 1900 yılında İtalya İmparatoru olan Kral Umbertonun başına gelenlerdir. 28 Temmuz 1900 gecesi Manza’daki bir restoranda akşam yemeği yemekteydi ve orada aynı kendisine benzeyen ve kendisi gibi konuşan restoran sahibiyle karşılaştı. Restoran sahibinin adı Umberto idi. Hem restoran sahibi, hem de kral aynı günde Turin’de doğmuşlardı, restoran sahibi kraliçeyle aynı adı taşıyan Margharita’yla kral ile kraliçenin evlendiği gün evlenmişti Kral Umbertoya taç giydirildiği gün restoran sahibi restoranını açmıştı. Kral onu ertesi gün yapılacak bir spor karsılaşmasına davet etti ancak restoran sahibi, o sabah, esrarengiz bir şekilde bir silah ile vuruldu Bu olaydan biraz sonra kral da bir anarşist tarafından vurularak öldürüldü.

Coğrafya profesörü kendi yaz tatili sırasında çektiği slaytlarını gösterip, bunların nerede çekildiğini sorarken öğrencisi Cathy Mahek de sınıftaydı. Birinci resim tuğladan yapılmış belli bir işaret taşımayan bir binanın önünde duran bir grup insanı göstermekteydi. Cath bir an bile duraklamadan fotoğrafın Rusya’da çekilmiş olduğunu söyledi. Profesör şaşırmıştı ve bu cevabı nasıl bulduğunu sordu. Cathy şöyle açıkladı : “ Fotoğraftaki şu adam ve kadın, amcam Ron ve yengem Jean’dir. Bu yaz tatil için Rusya’ya gitmişlerdi.”

1985’te Fate dergisinde, aynı soyadını (Baker) taşıyan, ikisi de vişne çürüğü 1978 model Concord arabaya ve aynı özel anahtarlığa sahip iki kişi, anlatılmaktadır. ABD’nin Wisnsin kentinde Sheboygan’daki bir alışveriş merkezine giren bu iki Baker’dan biri yanlış arabayı alır ve diğerinin arabasının çalındığını bildirmesi sonucunda bu karışıklık ortaya çıkar. Amerikan Motors şirketi basın sözcüsü Ben Dunn, anahtarların aynı olmasının on binde bir ihtimal olduğunu söylemiştir ama arabaların aynı model ve renkte, aynı yerde ve aynı zamanda olmalarının çok garip olduğunu da eklemeden duramamıştır. Dahası, bu karşılaşma 1 Nisan günü gerçekleşmiş!

1994 son baharında, 60 yaşındaki Hollandalı Cor Stoop’u, Kuzey Denizindeki bir eğlence gezisi sırasında deniz tuttu. Maalesef, bu arada takma dişlerini denize düşürdü. Üç ay sonra radyoda, bir balıkçının bir morina balığı yakaladığını ve içinden bir takma dişin çıktığını duydu. Bay Stoop haberi duymuştu ve takma dişine tekrar kavuşmuştu. 1993’te yapılan araştırmalara göre Kuzey Denizinde 199 milyon morina balığı bulunduğu düşünülürse, bu çok büyük bir tesadüftür.

Karşılaşmaların son kategorisi daha çok sebep ve etkileri henüz anlaşılamamış bazı paranormal olayları içermektedir. Bu türden bir karşılaşma, 1971’de sinirsel bir rahatsızlık geçiren bir mühendisin kendisini Londra metrosunun raylarına atmasıyla meydana geldi. Tren, mühendisi öldürmeden birkaç santim ötesinde durdu ve adam hayatta kaldı. Her nasıl olduysa, bir yolcu, ne yaptığını bilmeksizin, imdat kolunu çekmişti. Londra metrosundaki yeraltı trenlerinde yolcuların trenin önünü görmelerinin imkansız olduğu düşünülürse, bu çok ilginç bir vakadır.

John Dunning Garip Ölüm/er adlı kitabında vejetaryen birinin koşarken, üçüncü kattan kafasına düşen 8 kiloluk bir koyun budu yüzünden öldüğü anlatılmaktadır. 1994 Nisan ayında, Cumbria’lı Reginald ve Kathryn Turner, elektrik süpürgesi üretici Hoover’ın bir promosyonu sayesinde Florida’ya uçuş hakkı kazanırlar. Turner çifti Florida’da iken evlerine hırsız girer ve tek bir şey çalar: Turner çiftine Florida seyahatini kazandıran elektrik süpürgesini.

Ruh ve Madde Dergisi

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

RÜYADAKİ KAZA

 

Yağmur ve karanlık, onları görmemi zorlaştırıyordu. Fakat araba farlarından ve el fenerlerinden yansıyan ışık sayesinde dereden bir sedye geçiren insanları fark edebiliyordum. Onların tepeye yorgun yorgun yürümelerini ve sedyeyi yere koymalarını izledim. Tam sedyedeki kişinin, ölü mü yoksa canlı mı olduğunu öğrenmek üzereyken uyandım.

Yüzüm ter içindeydi ve kalbim hızla çarpıyordu. Saat sabahın altısıydı ürpererek, sedyedeki kişinin kardeşim Pat olduğu hissine kapıldım. Fakat niçin birden böyle bir hisse kapıldığımı bilmiyorum. Rüya öylesine canlıydı ki, erkek kardeşimin sıhhatini sormak için Colorado Spring’deki aileme telefon ettim. Benim bu sürpriz telefonuma babam hemen cevap verdi. Buna bir anlam veremedim, çünkü o işe gitmek için normal olarak sabahın 06.30’unda kalkmazdı.

Ayrıca telefon alt kattaki holdeydi. Başka bir kasabada yaşayan Pat’den haber alıp almadığını sordum ve yatağından kaldırdığım için özür diledim. Babam, geçen gece kendisinin ve annemin Pat’den haber aldıklarını, endişelenmeye gerek olmadığını söyledi.

Onun vermeye çalıştığı güvenceye rağmen, sesi bana tuhaf gelmişti. 1977 Mayısı’nın ilk gününe kadar rüyanın bende bıraktığı duyguyu üzerimden atamadım. Bir akşam babam telefon etti. O sabahki telefon konuşmamdan dolayı özür diledi ve beni heyecanlandırmak istemediği için böyle davrandığını söyledi ve benim telefon ettiğim o sabah, Pat’in yaşamakta olduğu kasaba polislerinden birinin, Grand Junction yakınındaki küçük bir kasaba olan Fruita Colo civarında Pat’in bir trafik kazası geçirdiğini haber verdiğini anlattı.

Şu anda hastanede olduğunu ve sağlık durumunun iyi olduğunu ilave etti. Polis tarafından babama anlatılan kaza sahnesiyle ilgili görüntülerin aynısını o sabahki telefonunda, kusursuz olarak babama anlatmıştım.

 

(Ekim 1983 FATE Dergisi’nden Çeviren: Mehmet ÖNCÜ)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...