Jump to content

Oğuz Boyları


Deaths_Expulsion

Önerilen Mesajlar

OĞUZLAR KİMLERDİR?

Türk tarihinde şekçin bir yeri olan, çağlar boyunca devlet kuran ya da kurulmasında etkili olan, Asya’da, Avrupa ve Afrika’da egemenlikler kurmuş Türk topluluğudur. , Oğuz Boyu Bugün; Türkiye, Balkanlar, Azerbaycan, İran, Irak ve Türkmenistan’da yaşayan Türklerin ataları olan büyük bir Türk boyu. Oğuzlara, Türkmenler de denir

OĞUZ SÖZCÜGÜNÜN ANLAMI

Oğuz kelimesinin türeyişiyle ilgili çeşitli fikirler ileri sürülmüştür. Kelimenin boy, kabile mânâsına gelen “Ok” ve çokluk eki olan “z”nin birleşmesinden “Ok-uz” (oklar, koylar) anlamında olduğu ileri sürüldüğü gibi, oyrat (haşarı, yaramaz) kelimesinin eş anlamlısı olduğunu iddiâ edenler de vardır. Ancak kelime, Anadolu ağızlarında “halim selim, ağırbaşlı” mânâlarına da kullanılmaktadır. Arap kaynaklarında ise “guz” veya “uz” şeklinde geçmektedir. Ayrıca Oğuz sözcüğü, geniş TÜRK ırkı içinde bir tek boydan çok, birbirine bağlı siyasal kuruluşlar olarak Oğuz boylarının birleşmesi anlamına gelir.

OĞUZ İSMİNE İLK DEFA NEREDE RASTLANILMIŞTIR.

Oğuz adına ilk defa Yenisey Kitabelerinde rastlanmaktadır. Barlık Irmağı yöresinde bulunan bu kitabelerde; “Altı Oğuz budunda” sözü yer almaktadır. Öz Yiğen Alp Turan adlı bir beye ait olan bu kitabelerin yazıldığı devirde, Oğuzlar, Göktürkler’in hakimiyeti altında altı boy hâlinde Barlık Irmağı kıyılarında yaşamakta idiler.

OĞUZ (TÜRK) BOYLARI

İlk zamanlar Üçok ve Bozok adlarıyla iki ana kola ayrılmış olan Oğuzlar,daha sonra ki devirlerde,Dokuz Oğuz,Altı Oğuz,Üç Oğuz adlarında boylara da ayrıldılar.Oğuzlar, yirmi dört boydan meydana gelmişti.Bunlardan on ikisi Bozok, on ikisi Üçok koluna bağlıydı.Tarihçiler, hazırladıkları cetvellerde Oğuz boylarının adlarını, sembollerini ve ongunlarını(armalarını) göstermişlerdir.Buna göre, Bozoklar; Kayı,Bayat, Alka Evli, Kara Evli, Yazır, Dodurga, Döğer, Yaparlu, Avşar, Begdili, Kızık, Kargın; Üçoklar ise; Bayındır, Peçenek, Çavuldur, Çepni, Salur, Eymur, Ala Yundlu, Yüreğir, İğdir, Büğdüz, Yıva, Kınık boylarına ayrılmışlardı.

Altıncı yüzyıldan itibaren Göktürklerin idaresinde toplanan Türk kabilelerinden bir kısmı gibi Oğuzlar da kendi aralarında birlik kurarak Tula-Selenga ırmakları bölgesinde Dokuz-Oğuz Kağanlığını meydana getirdiler. Göktürk kağanlığının, Kutlug Şad (İlteriş Kağan) tarafından 682’de ikinci defa kurulmasından sonra, Göktürkler, hâkimiyetlerini kabul etmeyen Oğuzlar üzerine yürüdüler. Tula Irmağı kıyısında yapılan kanlı bir savaşta, Oğuzlar yenildiler. Fakat, Göktürklerin hâkimiyetini kabul etmediler. İlteriş Kağan, Oğuzlar üzerine birçok sefer düzenledi ve Baz Kağanı öldürdü. Oğuzların merkezi Ötüken ve çevresini ele geçirdi. Bu yenilgi karşısında İlteriş Kağan’ın hâkimiyetini kabul etmek zorunda kalan Oğuzlar, Göktürklerin Kırgız seferine katıldılar. Göktürk hakanlarından Bilge Kağan zamanında isyan ettiler. Bir sene içinde bir kaç defa harbe giren Oğuzlar; yenilerek, geri çekildiler. Daha sonra Dokuz-Tatarlar ile ittifak kurarak Göktürklerle mücadele ettilerse de yine bozguna uğrayarak, Çin taraflarına göç ettiler. Bir müddet sonra tekrar eski yurtlarına döndüler. Bu mücadelelerde zayıflayan Göktürkler, 745’te Uygurlar tarafından yıkıldı. Bu esnada Uygurlara yardım eden Oğuzlar, Uygur Devletinin dayandığı başlıca boylardan biri oldu. Uygurlarla birlikte Basmıl ve Karluklar'a karşı savaştılar. Fakat zaman zaman Uygurlara karşı da isyan etmekten geri durmadılar. Eski müttefikleri Dokuz-Tatarlar ile birleşerek Uygur Kağanı Moyunçur’a karşı cephe aldılar. Zaman zaman Çin’e gittiler. Daha sonra Çin’den çıkarak eski yurtlarına döndüler. Uygur Devletinin yıkılması üzerine batıya göçerek Sir Derya (Seyhun) kıyılarına ve onun kuzeyindeki bozkırlara yerleştiler. Onuncu yüzyılda, göçebe hayatı yanında, yerleşik bir hayat sürmeye de başladılar. Göçebe Oğuzlar, daha ziyade koyun, at, deve, sığır yetiştiriciliği ve ticaretle uğraşıyorlardı. Yerleşik Oğuzlar ise, Sabran (Karacuk), Suğnak, Karnak, Sütkent gibi şehirlerde oturuyorlardı. Onuncu asırda henüz Müslüman olmamış olan Oğuzlar, inanışları gereği bir takım ibadet ve âyinleri yerine getiriyorlardı. Ancak yaşayış bakımından İslâmiyet'e uygun tarafları vardı. Soy temizliğine ehemmiyet verirlerdi. Bilhassa zina gibi suçların cezası ölümdü.

Onuncu asrın başlarında Oğuzlar, Mâverâünnehir çevresinde yerleşip, Yabgu denilen hükümdarın idare ettiği bir devlet kurdular. Devlet ve millet işlerinin bir mecliste istişare edildiği ve subaşı denilen ordu kumandanı, Yabgu’nun vekili ve nâibi olan tegin, İnal ve Tarkan unvanlarını taşıyan memurlar vardı. Oğuzların bu sıradaki başşehirleri, Sir Derya kıyısındaki Yeni Kent idi. Yabgu Devleti zamanında Oğuzlar, Üçok ve Bozok diye iki kısma ayrılmışlardı.

Onuncu asrın sonlarında İslâm dînini kabul ederek iyice güçlenen Oğuzlar, komşuları Peçenekler ve Hazarlar ile savaşlar yaparak onları yendiler. Fakat 11. yüzyılın ortalarında, Oğuzların İslâm dînini kabul etmemiş olan bir kısmı, Kıpçaklar'ın baskısıyla yurtlarını terk ederek Karadeniz’in kuzeyinden Tuna boylarına, oradan da Balkanlara indiler. İslâm dînine girmedikleri için etraflarını saran Hıristiyan devletlerin baskısıyla kısa zamanda benliklerini kaybederek, örf, an’ane ve geleneklerini unuttular. Eriyip, yok oldular. Geri kalanları da Bizans hizmetine girdiler. 1071’de yapılan Malazgirt Meydan Muharebesi'ne Bizanslıların yanında katıldılar. Fakat çok geçmeden Selçuklular tarafına geçtiler.

İslâm dînini kabul eden Selçuk Bey’in idaresindeki Oğuz boyları ise, Oğuz Yabgu Devleti hükümdarının, kendilerine kötülük yapacağından çekinerek, yurtlarından ayrılıp İslâm diyarı olan Horasan taraflarına gittiler. Mâverâünnehir’de kalan diğer Oğuz boyları da, Kıpçakların hücum ve baskıları sonunda dağıldılar. Böylece Oğuzlar Devleti yıkıldı. Yerlerinde kalan Oğuzlar ise Karaçuk dağları bölgesinde, Mangışlak’da ve Seyhun Nehri kıyılarında yerleştiler. Daha sonra Karahıtayların ve Karlukların baskısı netîcesinde, Horasan’a gelip Selçuklulara tâbi oldular.

Selçuk’un büyük oğlu Arslan İsrâil, Horasan’da hâkimiyet kurup, diğer Oğuz boylarını idaresi altında topladı. Daha sonraları, Tuğrul ve Çağrı Beyler idaresindeki Selçuklular, Sâmânoğulları ile ittifak kurarak, Karahanlılar'a ve Gazneliler'e karşı mücadele ettiler. Selçukluların başarılı idareleri sebebiyle pekçok Oğuz boyu onların hâkimiyetinde toplandı. Birçokları yerleşik hayata geçti.

Selçuklu Devletinin kurulmasında esas rolü oynayan Oğuzlar ve diğer Oğuz boyları, 11. yüzyılın ikinci yarısından itibaren akın akın İran, Irak, Anadolu ve Suriye’ye doğru yayıldılar. Selçuklu Devletinin sınırlarını Ceyhun Nehrinden Akdeniz’e kadar genişlettiler. İslâmiyet'i kabul etmeden önce dünyevî maksatlar ve kuru cihangirlik için çalışan, harp eden ve soylarının temizliğiyle tanınan Oğuzlar, İslâm dînini kabul ettikten sonra, Allahü teâlânın yüce dîni olan İslâmiyet'i yaymaya gayret ettiler. Gittikleri yerlerde doğruluğun, adaletin, ilmin ve medeniyetin savunuculuğunu yaptılar. İnsanlara hizmet etmek, ilmin ve medeniyetin yayılmasını sağlamak için pekçok cami, medrese, kervansaray, hamam ve köprü yaptırdılar. Büyük Selçuklu, Türkiye Selçukluları, Akkoyunlular, Salgurlular, Artukoğulları, Karamanoğulları, Ramazanoğulları, Dulkadiroğulları ve Osmanlı devletlerini kurarak İslâm dîninin yayılmasına hizmet ettiler. İslâmiyet'in ve Müslümanların yok edilmesi için çalışan Haçlılara karşı parlak zaferler kazandılar. İslâmiyet'e, ilme ve adalete karşı olan ortaçağ Avrupa’sına pekçok yenilikleri götürdüler. Dokuz yüz sene boyunca, kurdukları devletlerin sınırları içinde yaşayan bütün unsurlara karşı İslâm dîninin emirleri doğrultusunda hareket ederek, hizmet ettiler.

OĞUZ YABGU DEVLETİ

Oğuzlar 10.asrın ilk yarısında kışlık merkezi Yeni-kent olan bir devlet kurmuşlardı. Başta Yabgu bulunuyor.Kül Erkin unvanlı bir başbuğ ona naiplik yapıyor, orduyu Su-başı idare ediyordu.Yabgu devletinin komşuları Peçenekler ve Hazarlar’la münasebetini pek dostane olmadığını gösteren deliller vardı.İbn-iFadlan(10.asrın ilk çeyreği) ve El-Mes’udi’ye göre, aralarında savaş eksik değildi.Harezm’in yerli hanedanı Afrigiler Oğuz bakısı altında idiler.Oğuzların doğudaki komşuları Karluklar ile de mücadele halinde oldukları,aralarındaki savaşlardan birinde,Oğuz Yabgusu’nun ölmesinden anlaşılıyor.

Diğer taraftan Kaşgarlı Mahmud, Oğuzlar’la Çiğiller arasında köklü bir düşmanlıktan bahseder.Kuzayde Kimekler ile ise bazen dostça, bazen hasmane münasebetler devam edip gidiyordu.Bu Oğuzlar, umumi “Türk” adı yanında , yine siyasi bir isimlendirme olarak “Türkmen” adını da taşıyorlardı ki, Müslüman ülkelerine geldikten sonra İslam kaynaklarında bu isimle de anılmışlardır.

Oğuz Yabgu Devleti’nin tarihi hakkında başkaca açık bilgiye rastlanılmıyor.Son Oğuz Yabgusu olarak Ali Han adında birini zikreden ve Selçuklular’ın ilk zamanlarında bunları “can düşmanı” olarak Tuğrul ve Çağrı Beyleri hayli uğraştırdığını bildiğimiz meşhur Çend “hakimi” Şah-melik’i de Ali Han’ın oğlu olarak gösteren Reşidü’d-din’in (14.asrın ilk çeyreği) bu malumatı “destani” mahiyette görülmektedir.

OĞUZ TOPRAKLARI

10.asrın ilk yarısında Oğuzlar Seyhun bozkırları ile, o civarda Karacuk (Farab) ve Sayram( isticab) şehirleri havalisinde görünmekte idiler.İslam coğrafyacılarına (Al-Balhi, İstahri, İbn Havkal ) ve Hududü’l-Alem’e göre Oğuzlar’ın sahası batıda hazar denizine (budenizin doğusundaki yarım ada bu sebeple Türkçe Mankışlak adını almıştır), güneyde Gürgenç şehri ile, bunun kuzey-batısındaki Cit kasabasına ve Baratekin’in kasabasına (Aralgölünün güneyinde), maveraünnehir’de Buhara’nın kuzeyine, Karacuk dağlarının eteğindeki Sabran şehrine kadar yayılmıştı ve Karacuk dağlarından Hazar’a uzanan yarı çöle “Oğuz bozkırı” (Mafazü’l-Guziya) denilmekteydi

 

 

 

file:///C:/DOCUME%7E1/ADMINI%7E1/LOCALS%7E1/Temp/msohtmlclip1/01/clip_image002.gif

OĞUZ TEŞKİLATI, YİRMİ DÖRT BOYUN ÇIKARDIĞI SÜLALELER

VE MEŞHUR ŞAHSİYETLERİ:

BOZ-OKLAR:

Dış Oğuzlar da denip, Sağ kolu teşkil ederler.

1.Gün-Alp/Gün-Han:Sembolü: şâhin. Oğulları:

a) Kayıg/Kayı-Han:

“Sağlam, berk” mânâsındadır. Üç kıta ve yedi denize altı yüz yıldan fazla hâkim olan Osmanlı sülâlesi bu boydandır. Kayı Boyundan Ertuğrul Gâzi ve her biri birer müstesnâ şahsiyete sâhip, çoğu dâhî, cihangir, kumandan, şâir ve sanatkâr olan Osmanlı sultanları, Kayı Han neslinin kıymetini göstermeye kâfidir.

b) Bayat: “Devletli, nîmeti bol” mânâsındadır. Maraş ve çevresine hâkim olan Dulkadiroğulları, İran’da Kaçarlar, Horasan’da Kara Bayatlar, Maku ve Doğubeyazıt hanları, Kerkük Türkmenlerinin çoğu, bu boydandır. Dede Korkut kitabını 1480’de Hicaz’da yazan Tebrizli Hasan ve meşhûr şâir Fuzûlî bu boydandır.

c) Alka-Bölük/Alka-Evli: “Nereye varsa başarı gösterir” mânâsındadır. Türkiye ve Âzerbaycan’daki Alaca, Alacalılar adı taşıyan yerler bu boyun hatırasıdır.

d) Kara-Bölük/Kara-Evli: “Kara otağlı (çadırlı)” mânâsındadır. Karalar ve karalı gibi coğrafî yer adları bunlardan kalmadır.

2. Ay-Alp/Ay-Han: Sembolü kartal. Oğulları:

a) Yazgur/Yazır: “Çok ülkeye hâkim” mânâsındadır. Ab-Yabgu devrindeki Yenibent Yabguları, Batı Türkistan’daki Cend Emirleri, Kara-Daş denilen Horasan Yazırları, Ahıska’dan aşağı Kür boyundaki Azgur-Et (Azgur Yurdu) Kalesi, Kürmanç Kürtlerinin Azan Boyu, Toroslardaki Gündüzoğulları Hanedanı bu boydandır.

b) Tokar/Töker/Döğer: “Dürüp toplar” mânâsındadır. Yenikentli Vezir Ayıdur, Harput-Diyarbakır-Mardin hâkimleri, Artuklular, Sincar-Siverek, Suruç arasında hâkim eski Caber Beyleri, Memluklar devrinde Halep Döğeriyle Hama Döğerleri, bugünkü Mardin-Urfa arasında yirmi dört oymaklı Kürt Döğerleri, Hazar Denizi doğusundaki Saka Boyu Takharlar; Şavşat’taki Ören kale, To-Kharis ve Malatya’nın Tokharis bucağı, Dağıstan’daki Digor ve Kars ve Arpaçay sağındaki Digor kazası bu boydan hatıradır.

c) Totırka/Dodurga/Dödürge: “Ülke almak ve hanlık yapmak” mânâsındadır. Sivas doğusundaki Tödürgeler bu boydandır.

d) Yaparlı: “Misk kokulu” mânâsındadır. Zaza Çarekliler ve misk ticareti yapan Yaparı Oymağı bu boydandır. Yaparı Oymağının Akkoyunlu ve Giraylı camilerinin mihrap duvar harcına bu güzel ıtriyattan kattıklarından hâlâ hoş kokmaktadır. Diyarbakır ve Kırım’da hatıraları vardır.

3. Yıldız-Alp/Yıldız Han: Sembolü tavşancıl. Oğulları:

a) Avşar/Afşar: “Çevik ve vahşî hayvan avına hevesli” mânâsındadır. Hazistan Beyleri, Konya’daki Karamanoğulları, İran’daki Avşarlı Nâdir Şah ve hanedanı, Ürmiye ve Horasan Afşarları bu boydandır.

b) Kızık: “Yasakta pek ciddi ve kuvvetli” mânâsındadır. Gaziantep, Halep ve Ankara çevresindeki Kızıklar, Doğu Gürcistan’da ve Şirvan batısındaki ovaya Kızık adını verenler bu boydandır.

c) Beğdili: “Ulular gibi aziz” mânâsındadır. Harezmşahlar, Bozok/Yozgat-Raka/Halep çevresindeki Beğdililer, Kürmanç Badılları bu boydandır.

d) Karkın/Kargın: “Taşkın ve doyurucu” mânâsındadır. Akkoyunlu-Dulkadiroğlu ve Halep-Hatay bölgesindeki Kargunlar, Doğu Anadolu ve Âzerbaycan’daki ilkbaharda eriyen karların suları ile kopan sel ve su kabarmasına da Kargın/Korkhun denilmesi bu boyun adındandır.

ÜÇ-OKLAR:

İç Oğuzlar da denilip, sol kolu teşkil ederler.

1. Gök-Alp/Gök Han: Sembolü sungur. Oğulları:

a) Bayundur/Bayındır: “Her zaman nîmetle dolu yer” mânâsındadır. Akkoyunlular sülâlesi, İzmir’den Âzerbaycan’daki Gence’ye kadar Bayındır adlı yerler bu boydan gelir.

b) Beçene/Beçenek/Peçenek: “İyi çalışkan, gayretli” mânâsındadır. Karadeniz kuzeyi ile Balkan Yarımadasına göçen ve 1071 Malazgirt ile 1176 Miryokefalon Meydan Muhârebelerinde Bizanslılardan ayrılarak Selçuklular safına geçen Peçenekler, Dicle Kürmançlarının iki ana kolundan güneydeki Beçene Kolu, Ankara-Çukurova Halep bölgelerindeki Türkmen oymaklarından Peçenekler bu boydandır.

c) Çavuldur/Çavındır: “Ünlü, şerefli, cavlı” mânâsındadır. Türkmenistan’da Mangışlak Çavuldurları, Çorum çevresindeki Çavuldur ve Anadolu’daki Çavdar Türkmen oymakları, Erzurum ve çevresindeki Çoğundur adlı köyler bu boyun adından gelmektedir.

d) Çepni: “Düşmanı nerede görse savaşıp hemen çarpan, vuran ve hızlı savaşan” mânâsındadır. Rize-Sinop arasındaki çok usta demirci Çepniler ve Çebiler, Kırşehir, Manisa-Balıkesir çevresindeki ve Kars ile Van bölgelerinde Türkmen Oymağı Çepniler bulunmaktadır.

2. Dağ-Alp/Dağ Han: Sembolü uçkuş. Oğulları:

a) Salgur/Salur: “Vardığı yerde kılıç ve çomağı ile iş görür” mânâsındadır. Kars ve Erzurum hâkimi Salur Kazan Han Sülâlesi, Sivas-Kayseri hükümdarı âlim ve şair Kadı Burhâneddin Ahmed ve Devleti, Fars Atabegleri, Salgurlular, Horasan’daki Teke-Yomurt ve Sarık adlı Türkmenlerin çoğu bu boydandır.

b) Eymür/Imır/İmir: “Pek iyi ve zengin” mânâsındadır. Akkoyunlu, Dulkadirli ve Halep Türkmenleri içindeki Eymürlü/İmirlü oymakları, Çıldır ve Tiflis’teki iyi halıcı ve keçeci Terekeme Oymağı bu boydandır.

c) Ala-Yontlup/Ala-Yundlu: “Alaca atlı, hayvanları iyi” mânâsındadır. Yonca kelimesi bu boyun hatırasıdır.

d) Yüregir/Üregir: “Daima iyi iş ve düzen kurucu” mânâsındadır. Orta Toros ve Çukurova Üç-Oklu Türkmenlerinin çoğu, Adana’daki Ramazanoğulları bu boydandır.

3. Deniz Alp/Deniz Han: Sembolü çakır. Oğulları:

a) Iğdır/Yiğdir/İğdir: “Yiğitlik, büyüklük” mânâsındadır. İçel’in Bozdoğanlı Oymağı, Anadolu’da yüzlerce yer adı bırakan İğdirler, İran’da büyük Kaşkay-Eli içindeki İğdirler ve Iğdır adı, bu boyun hâtırasıdır.

b) Beğduz/Bügdüz/Böğdüz: “Herkese tevâzu gösterir ve hizmet eder mânâsındadır. Dicle Kürtleri ilbeği olup, Hazret-i Peygamber’e elçi giden (622-623 yılları arasında Medîne’ye varan), Bogduz-Aman Hanedanı temsilcisi ve Kürmanç’ın iki ana kolundan Bokhlular/Botanlar, Yenikent-Yabgularından onuncu yüzyıldaki Şahmelik’in Atabegi Kuzulu, Halep Türkmenlerinden Büğdüzler bu boydandır.

c) Yıva/Iva: “Derecesi hepsinden üstün” mânâsındadır. Büyük Selçuklu Sultanı Melikşâh (1072-1092) devrinde Suriye ve Filistin’i feth eden Atsız Beğ, 12. yüzyılda Hemedân batısında Cebel bölgesi hâkimleri Berçemeoğulları, Haçlıları Halep çevresinde yenen Yaruk Beg, Güney-Âzerbaycan’daki Kaçarlu-Yıva Oymağı bu boydandır. Ankara’da çok makbul yuva kavunu bu boyun yerleştiği ve adları ile anılan köylerde yetişir.

d) Kınık: “Her yerde aziz, muhterem” mânâsındadır. Büyük ve Anadolu Selçuklu devletleri, Orta Toroslardaki Üçoklu Türkmenler, Halep-Ankara ve Aydın’daki Kınık Oymakları bu boydandır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

OĞUZLARDA UYGARLIK

Asya kıtasının doğusunda Kingan dağlarından batıda Atlas okyanusu’na,Almanya içlerine,kuzeyde Sibirya ve Rus bozkırlarına,güneyde Hint okyanusu,Habeşistan ve Büyük Sahra’ya kadar yayılan Oğuz Türkleri, bu geniş alan içinde doğa koşullarına, iklim özelliklerine uyum göstermişler, egemenlik kurmuşlar, çeşitli kavimlerle iktisadi ve siyasi ilişkilere girişmişler, egemen oldukları kavimlere kendi geleneklerini kabul ettirmişlerdir.Oğuzlar yüzyıllarca bu geniş kıtalarda varlıklarını sürdürdüğü gibi kendilerine özgü derin ve zengin kültürlerini de beraberlerinde götürmüşlerdir.Oğuz kültürü genelde Türk kültüründen ayrılmaz ve ortak özellikler taşır.Bütün Türk boylarında olduğu gibi Oğuzlar da bozkır kültürüne sahiptir.Bozkır kültürü İç Asya’nın iklimi ve doğa koşulları gereğidir.Oğuzlar bozkır kültürünü Anadolu’ya da getirmişlerdir.Bunun izleri hala Anadolu’da yer yer görülmektedir.Anadolu’yu doğudan batıya süsleyen kümbetler konik çatılarıyla, Orta Asya Oğuz çadırlarının Anadolu’da ki yerleşik yaşama dönüşümüdür.Oğuz’lar, Anadolu’da Bizans’tan kalan kentleri geliştirmişler,yeni ticaret merkezi olan kentler inşa etmişlerdir.Buna karşın Oğuzların büyük bir bölümü (Yörükler) Orta Asya’da olduğu gibi göçebe ve yarı göçebeliklerini sürdürmüşlerdir.Bu göçebeler için çadır, yaylak-kışlak, at, koyun, demir, aile ve Oğuz töresi önemlidir.

Oğuzlar,Oğuz Yabguluğu döneminde yerleşik yaşama geçmişler;tarım, ticaret, hayvancılık ve sanatla uğraşmışlardır. Kaynaklarda Seyhun boylarında başta merkezleri Yenikent olmak üzere yirminin üstünde kentten söz edilmektedir.Gene bu dönemde Şamanizm inancını canlı bir biçimde sürdüren Oğuzlar arasında 10.yy’dan sonra İslamlığın hızla yayıldığı görülür.Bazı Oğuz boyları İslamlık dışında, Hıristiyanlık, Musevilik, Manicilik, Buddhacılık gibi dinleri kabul etmişlerdir.

DİĞER TÜRK BOYLARI

a-) Ulanyundluk Kavmi : Yağalbay, Falco vespertinus, yani gece çakırdoğanı.

b-) Tüger Kavmi : Küçügen, yani kuzuların büyük çakırdoğanı.

c-) Carukluk Kavmi : Sarı karcığay, yani sarı çakırdoğan.

d-) Karkin Kavmi : Sü büğürti, habiteos albicilla, yani balıkçılkartal, akkuyruklu kartal.

e-) Balkarlar : Kuzey Kafkasya’daki Kabartay-Balkar Özerk Cumhuriyetinde yaşayan Türk boyu.Taulular ( Dağlılar ) veya Malkarlar diye de tanınırlar.Balkarların menşei hakkında değişik görüşler vardır.Bazı araştırmacılar, Balkar adının Bulgar dan kaynaklandığını ileri sürmektedirler.Ekseriği araştırmacılara göre ise uzun müddet göçebi hayat süren ve Karaçaylılarla birlikte yaşayan Balkarlar, adlarının, Kırım’dan göç ettikleri sırada kendilerine önderlik eden “ Malkar “ adında bir beyden geldiğine inanırlar.

f-) Kaçarlar : Türkistan, Azerbaycan, İran ve Anadolu da yaşayan Türkmen kabilesi ve İran’da ( 1796-1925 ) tarihlerinde iktidar olmuş hanedan.Kaçar adı, Türkçe “kaçmak” kelimesinden türetilmiştir.Kaçarlar, bugün, Türkistan, Azerbaycan ve kalabalık bir şekilde Esterabat dahil İran’da yaşamaktadır.

g-) Kıpçaklar ( Kumanlar ) : Avrupalıların “ Kuman “ adını verdikleri kuzey Türkleri. Kıpçakları, Bizanslılar “ Kumanos “ , Macarlar “ Kun “ , Ruslar “ Polovets ” , Almanlar “ Falben “ adıyla bilirler. İslami kaynaklar ise “ Kıpçak “ ( Kıfşak, Hıfşak ) diye zikrederler.Genellikle, beyaz tenli, sarı saçlı ve mavi gözlüdürler.Batı Göktürklerinin bir kolu olduğu söylenen Kıpçakların, Kimek, Yimek, Kanglı ve Oğuz gibi Türk boylarıyla irtibatları vardır.

h-) Varsak Boyu ( Varsaklar ) : Oğuzların Üçok koluna bağlı bir Türk boyu.Ulaş, Elvanlı ve Kusun gibi obalara ayrılırlardı.On üçüncü asırda, Anadolu’ya gelerek, Tarsus - Mersin civarındaki dağlık araziye yerleştiler.

ı-) Yakutlar : Sibirya’nın kuzey doğusunda yaşayan bir Türk boyu.

OĞUZ KAĞAN’IN TÜRK’LÜK DUASI

ULU TANRI !.

GÜZEL TANRI !.

GÖK TANRI !.

Sen Türk'ü Türk yurtlarını koru !..

Düşman şerrinden sakla ! TÜRK'ü yiğitlikte daim et ! TÜRK'ü erlik davasıyla yaşat ! TÜRK'ü gerçekçi yap ! TÜRK'ün gönlüne herşeyden önce, hatta kursağına ekmek koymadan evvel TÜRK'lük sevgisini koy ! TÜRK'ü ideal ile yaşat ve ideali hakikat yapmaya çalışsınlar ! Törelerini canları gibi saklat ! TÜRK'e zevk ve rahat verme ! Bilakis zahmete alıştır ! Zahmetle yürekleri, bedenleri demir olsun ! Bu sayede onlara yüksek çalışma kudreti verirsin ! TÜRK'ü faal, cevval edersin. TÜRK'e değişmez bir seciye ver ! Zamanla seciyesi değişmesin, sade tekemmülle tadilat görsün !

ULU TANRI !.

Milli kuvvet, namus, ahlak, azim , sebat, ideal, TÜRKÇÜLÜK ruhu, yurtseverlik, ilim, sanat teşkilatı, intizam, beden kuvveti ve zenginlik ile hasıl olduğundan; TÜRK'e bunları ver ! TÜRK'ten hırsız, namuzsuz türerse hemen kahret ! TÜRK'e benlik, hem de yüksek bir benlik ver ! TÜRK nefsine itimat sahibi olsun ! TÜRK'ü muhakemeli, ciddi adam olarak yarat ! Hissiyatına kapılıp, öfke ile ayaklanmasın ! Birden barut gibi parlamasın ! Daima soğuk kanlı olsun ! TÜRK'ü her milletten cesur yarat ! Öç almayı TÜRK asla unutmasın !.

ULU TANRI !.

Namuzsuz bir tek TÜRK yaratacağına, dünyayı yık daha iyi ! Ne kadar korkak TÜRK varsa hepsini helak et ! TÜRK herşeyi mukayese etsin ! Yalnız akıl ve mantık denen şeylere bırakma onu ! Sabırlı, derde dayanıklı olsun ! İradesi çelik gibi olsun ! Dönek TÜRK yaratma ! TÜRK'leri maymun iştahlı yapma ! TÜRK daima ihtiyatla adım atsın ! Kimsenin tatlı diline inanmasın ! Kimseye emniyet olmasın ! Çalışma zekâdan üstün bir kıymet olduğundan, TANRI, sen TÜRK'ü çalışkan et ! TÜRK'ün ömrü çalışma ile geçsin ! Ona daima çalışma aşkı ver ! Hele elbirliği ile çalışmayı alet etsin ! Tembel TÜRK'ü hemen öldür !

TÜRK'e her milletinkinden üstün zeka ver! Zeka ve çalışma; ikisi bir arada olunca TÜRK'ün önünde durulmaz! Milli büyüklüğün tek şartı yüksek ideal, buna alışmak için de yüksek ahlak, fedakarlık ve sebat lazım olduğundan TÜRK'leri ahlaklı, sebatlı ve fedai kıl! TANRI, TÜRK'leri sen kendi elinle birleştir ve herşeyden evvel ruhları birleşsin! Onları tek bir kafa gibi birleştirici kültür sahibi et! TÜRK'ü töresine sadık kıl, Tanrı! TÜRK budunu: Biliniz ki atalar töresi asırların tecrübesi ile husule gelmiş büyük bir hikmettir. Tanrı beni töreye dokunmaktan ve dokundurmaktan sakladı ve saklasın!.

ULU TANRI !.

Türk milletini lafçı değil, elinden iş gelir insanlar et ! Bir şey söylemek vazife yapmak değildir. Onu fiilen yapmak ve yaptırmanın vazife olduğunu beyinlere sok !.

GÜZEL TANRI !.

Sana hepsinden çok yalvardığım şudur : TÜRK'ü dalkavukluktan kurtar ! Dalkavukluk ve emsali vasıtalara zengin olmaktan koru ! TÜRK'e kötü para hırsı verme ! Dalkavukları yok et !

AMAN TANRI !.

TÜRK aile, töre ve disiplinini her şeyden evvel koru! TÜRK toprağında hürler yaşasın. Adaletten başka bir şey hüküm sürmesin! Sen TÜRK'e tabii şeylere tabiata karşı sevgi ver! TÜRK yurdunda yoksulluk o kadar azalsın ki fakirlik suç sayılsın!

Acunu ( Dünyayı ) Yaratan Yüce Tanrı !.

TÜRK'e insaniyetten evvel TÜRK milletini düşündür. İnsanların insaniyet dedikleri şey, göz boyamak için icat edilmiş bir boyadır. İnsaniyet maskesi taşıyan öyle milletler vardır ki maskelerinin altında canavarlar yaşar. İnsaniyeti gören olmadı. TANRI, TÜRK'e sağlam, sürekli irade ver! Güçlüklerde, sabrını, tahammülünü aynı zamanda gayretini arttır! Ona esas seciye olarak vazife muhabbeti ve mesuliyet duygusu ver! Mesuliyeti TÜRK yurdundan eksik etme! En büyük kuvvetinTÜRKLÜK aşı olduğunu TÜRK'e öğret!

TANRI !.

TÜRKÇE konuşulan, TÜRK'e yurtluk etmiş olan yerleri kıyamete kadar TÜRK'ün hükmü altında bırak !

 

 

alıntıdır

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

bu makale kime ait bilmiyorum ama daha bir kaç gün evvel habertürkte çok değerli bir tarihçi, türklerin türeyişini ayrıntılı anlatırken, oğuz unda okuz dan türediğini, yani aslının okuz olduğunu, okuzunda, öküz demek olduğunu anlattı. Ama o dönemde kötü anlamda değil, güçlü kuvvetli anlamında, övgü olarak koyarlarmış o ismi.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bir Karadeniz kavmi olan Oğuzlar, Bizans kaynaklarında Uz, Arap ve Fars tarih kitaplarında Guz veya Ğuz, Göktürk Yazıtları'nda Oğuz (Tokuz Oğuz), Rus ve Hazar salnamesinde Torki, Tork, Torçin adları ile bilinmektedir. Adı geçen bu etnonimin boğa (öküz) adı ile alakalı olduğu daha açık görülmektedir. Ancak, öküz kelimesinin boğaya oranla daha eski olduğunu söylemek gerekir. O, bugünkü anlamda olduğu gibi koşuk hayvanı değildi. Ayrıca bayraklarına ak ve kara koç resimleri çizip, kendilerine Akkoyunlar, Karakoyunlar diyen eski Hunlar - orta çağın Oğuzları - hiç şüphesiz, dişi, boynuzsuz hayvanla, erkek, boynuzlu hayvanı karıştırmazlardı. Sadece, eski Türkçe'nin kony olan ve Uygur döneminde y sesi ile konuşulan ağızlarda koy, n sesi ile konuşulan ağızlarda ise kon şeklinde mevcut olan bu kelime, hem koç hem de koyun anlamlarında kullanılırdı.

Oğuz etnonimini ok'la bağlantılı sayanların sayısı bir hayli çoktur (M. Marguart. J. Nemeth vb.). İlk kez P. Pelliot bu etnonimin oq-uz, okun, yayın sahibi gibi izahına karşı çıkmış, ancak yeterli etimolojik izah verememiştir. (Pelliot 1920: 139) Bununla birlikte oğ / uq kökünün değişik anlam içerdiğini ve Oğuz / Oğur etnonimlerinin bu kökten türediğini öne sürenler de var. Türkçe'de akrabalık terimi olan oğ / oq isim köküyle birlikte oğul, oğlak, oğuş gibi diğer kelimeler de oğ / oq kökünden oluşmuştur. (Golden 2002: 78,169) Oq / ug kökünün temel, asıl anlamları da var.

Oğuz~öküz paralelliğinden G. Ksenofontov, A. Bernştam, S. Tolstov vb. de bahsetmişlerdir. (Ksenofontov 1929a; Ksenofontov 1929b; Bernştam 1935a; Bernştam 1935b; Tolstov 1935; Tolstov 1990) Mevcut literatüre istinaden Oğuz adının etimolojik açıklamalarını aşağıdaki şekilde gruplandırmak mümkündür:

1. Oğuz, öküz sözünden gelmedir. Bu halk etimolojisine daha yakın olup halk arasında Oğuz'un boynuzlu tasavvur edilmesiyle de benzeşmektedir. Bu etimolojiyi ileri sürenler: A. Bernştam, D. Sinor ve L. Bazin

2. Oğuz, aguz, ağız südü anlamında olup, ilk insan demektir. Bu etimolojiyi esasen İ. Berezin ve P. Pelliot savunmuşlardır.

3. Oğuz, nehir, çay anlamında olan ögüz kelimesinden türemiştir. S. Tolstov'un yaklaşımı böyledir.

Özet

Oğuz kelimesinin etimolojisiyle ilgili çok sayıda makale ve bilidiri yazılmasına rağmen meselenin çözüme kavuşturulduğunu söylemek doğru olmaz. Yapılan etimolojilerde genelde dil içi kurallar etkili olmuş, kavim ve halk adlarının oluşmasında dini-mitolojik sistemin de esaslı rol oynadığı gözden kaçırılmıştır. Durum böyleyken etimolojik çalışmalar da yetersiz kalmıştır. Oysa dil dışı unsurların kavim adlarının etimolojisinde dil içi unsurlar kadar etkili olduğu bir gerçektir. Bu sebeptendir ki ilk bakışta birbirine benzemeyen aynı kavim adının değişik adlandırmaları (Uz, Ğuz, Oğuz, Torki) aslında aynı inanç yuvasından çıkan kök kelimeden türemiştir. Oğuz etnoniminin M.Ö. IV-III. binli yıllarda Mezopotamya'dan Hakasya'ya kadar geniş bir alanda yayılmış Ay merkezli inanca bağlı bökür / pökür yuvasından çıktığı bilinmektedir. Yapılan etimolojik çalışma bu varsayımın doğruluğunu kanıtlar durumdadır.

Anahtar kelimeler: Oğuz, uz, pökür / bökür

 

4. M. Seyidov'a göre Oğuz, tan yerinin, doğmakta olan tanın tanrısı anlamına gelir.

5. L. Ligeti, A. Kononov ve L. Gumilyov'a göre Oğuz, ok – boy, kabile ve uz çokul ekinden oluşup kabileler demektir.

6. Oğuz, insan, kişi anlamı bildirir. Bunun esas savunanı Markquart'tır.

7. Budberg'e göre Oğuz, ugur kökünden olup boynuz anlamı içermektedir. (Bayat 1993: 143-144)

8. 1993'te bu etnonimin değişik bir etimolojisini vermiştik. Bizim varyantta Oğuz eski Türkçede ruh, can anlamını veren *öz / ös ve her şeyi bilen öge (*öge – bilen kişi

Oğuz adının M.Ö. IV-III. bin yıllarında geniş bir alana yayılmış olan Ay Tanrı inancıyla bağlantılı olduğu düşüncesi ve Türk boy adlarından bazılarının bu sisteme girebileceği hipotezinden yola çıkarak tarihi kaynaklarda çeşitlenen Oğuz adının etimolojik denemesini vermeye çalışalım. Bu etimolojik denemeye göre boy adı etnonim ve etnotoponim şekline kadar semantik bir dallanma süreci geçirmiştir ki aşağıda bunun örneğini Oğuz etnoniminde göreceğiz. İlk önce Oğuz etnoniminin anlam genişlemesine dikkat edelim:

 

kanalkultur.com dan aldım

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

oğuz kelimesi ok ve uz kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. (uz) çokluk ekidir. bildiğim kadarıyla bu iki kelimenin birleşmesinin öküz kelimesiyle alakası yoktur. buda tez ödevinin kısaltılmış halidir ansiklopediler başta olmak üzere bir çok kaynak vardır...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Uz daha doğrusu "z" arapçadaki eyn gibi çifte çokluk ekidir.Oğuzlar iki boy halinde olduğundandır.Bu çifte çokluk eki eski Türkçede vardır.Hala şuanki Türkçemizde bu çifte çokluk ekiyle yapılmış kelimler mevcuttur.

Omuz, Boynuz(İki boyun), Diz, Göz gibi.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...