nevermore Oluşturma zamanı: Nisan 16, 2010 Paylaş Oluşturma zamanı: Nisan 16, 2010 Bugün hemen herkesin aşina olduğu gezegen sembolleri, çarpıcı bir biçimde uzun bir geçmişe sahiptir. Bu çok iyi bilinen semboller en eski metinlerde dahi bulunmaktadır ve kökenlerini aydınlatmaya dair her çaba bizi Kadim Gizem Okulları’nın kapılarına götürecektir. Bir sembol yalnızca içsel bir hayata sahipse, canlı bir şekilde ideayı ve formu birleştiriyorsa bütünlüğünü koruyabilir, aksi takdirde, yirmi beş asır bir sembol için toplumdaki güncel değişimlerin kaprisiyle çok önemli başkalaşımlardan geçmesi için yeterinden uzun bir süredir. Bunun için sadece İngilizcenin son bin yıl içinde geçirdiği değişikliklere bakmak yeterli olur. Gezegensel semboller demek ki bu içsel kuvvete sahipler, çünkü Gizemlerin bilgeleri arketipsel ruhani içerikleri bu gliflerin içine idea ve formu birleştirecek bir biçimde işlemiştir. Arketipsel basitlikleri içinde semboller kendi özlerini ve anlamlarıyla olan içsel bağlantıyı yitirmeden değişemez veya değiştirilemezler. Eğer bu sembollerin içsel yapısına dokunabilirsek, gezegenlerin ruhani kuvvetlerinden bir şeyler bize açık edilecektir. GLİFLERİN EKZOTERİK YORUMLARI Gezegen gliflerine dair bu kıyasen sınırlı bakış açısı sembollerin şekillerini gezegenler ile onlara karşılık gelen Yunan-Roma arketipleri arasındaki paralellikler yoluyla anlamaya çalışmaktan kaynaklanmaktadır. Bu resimler orak, yıldırım, ayna vs. bireysel hafıza imgeleri olarak belli bir değere sahip olsa da, bize gliflerin derin bir yorumunu sunmuyorlar. Bizi hep tek sembole geri döndürüyorlar, bu arketipsel formalar arasında köprüler kurmuyor, fakat imgenin bireyselliğini vurguluyorlar. Bu ekzoterik yorumlarla çalışan okültistte belli bir derecede içsel karışıklık yaratıyor, çünkü o sezgisel olarak yedi glifin birleşik bir tamlık oluşturduğunu inkâr edemediği halde, kendine sunulan resim söz konusu bütünlüğü kavramaya yol açmıyor. GLİFLERİN EZOTERİK YORUMLARI Ezoterik bakış açısı bizden glifler üzerine simyasal olarak çalışmazı, gezegenler ile yedi metal arasındaki paralellikleri araştırmamızı talep eder, çünkü bu sembollerin özdeki birliği ancak bu yorumdan çıkmaktadır. Bu yedi sembolün çeşitli şekillerde birleştirilen üç basit birimden oluştuğunu görüyoruz ve iki basit sembolümüz Güneş ve Ay, dört çifte sembolümüz Mars, Venüs, Satürn ve Jüpiter’imiz vardır. Merkür bir üçlü semboldür. Ayrıca birbiriyle ilişkili metallerden iki grubumuz vardır. Güneş, dünyada metalik hal içinde altında bulduğumuz dışa açılan kozmik hayat kuvvetlerini yönlendirir. Altın Güneş’in dünyevi temsilcisidir saf bir metal halinde sıcak bir sarı renk verdiği için neredeyse hayatın içsel parıltısına sahiptir ve kararmayan, yani elementlerden etkilenmeyen tek metal olduğu için metallerin en soylusu olmayı da hak eder. En saf halinde büyük bir yumuşaklığa sahiptir, bir surete kesin bir şekilde zincirlenemez, gerçekten de çok, ama çok ince bir yaprak haline gelecek kadar dövüldüğünde bile altın olarak kalmaya devam eder ve ışığı yansıtır. Demirde kozmik altın kuvvetlerinin dünyevi kuvvetlerce alt edildiğini görürüz. Demir görünüş olarak doğa bakımından tümüyle dünyevidir ve onu dünyanın haçı yönetir. Demirin modern maddeci medeniyetin gelişimindeki önemini düşünmek bile yeterli. Demir olmasaydı makine gerçekten cisimleşemezdi, bu yüzden sanayi devrimi ve materyalizme iniş bu mars elementinin kozmik kaderiyle yakından bağlıdır. Demir dışında dünyevi doğaya teslim olsa da, içinde içsel hayat kuvvetlerini, şemsi (güneşsel) kuvvetleri içerir, işte bu sayede o hayata öykündürülebilmiş, bağımsız bir hayata sahipmiş gibi görünen makineleri üretmiştir. Demirin asaleti öyle azdır ki saf halinde paslanmaya karşı çok korunmasızdır, kendini tümüyle elementlere verir. İçindeki altın kuvvetleri dünyevi haçla bastırılır. Bakır demirin tam tersidir. Şemsi kuvvetler dünyevi haça baskındır ve onu adeta dünyadan uzağa, yukarı taşır. Bakır bu yüzden hala altının parlaklığını korur, sadece altından biraz daha topraksı, biraz daha zengindir. Bakır da altın gibi saf halinde yumuşak bir metaldir, surete girmeme eğiliminin üstesinden gelmek için aletlerin yapımında kullanıldığında bronz veya pirinç gibi alaşım halleri kullanılır. İçsel olarak sahip olduğu dünyevi doğası belli bir ölçüde dünyadan koparılmıştır, bu durum bakırı elektrik gibi dünya-üstü kuvvetleri alan ve tutan bir metal haline getirir. Bu şekilde o manyetizmayı tutan demiri tamamlar. Özel bir mekansal yapıda bakır ve demir bir araya getirildiğinde elektrik motor ve jeneratör, yani elektrik kuvvetleri toplamanın araçları çıkar ortaya. Böylece altın üçlüsünün aşağı üyeleri dünyevi gösterilerinde elektrik enerji olarak, kozmik şemsi hayat kuvvetlerini taklit etme olanağını yaratırlar. Güneş, Mars ve Venüs ile Altın, Demir ve Bakır ilişkilerinin bu şekilde kavranmasından çok şey öğrenilebilir. Bu üçlemenin ikinci grubumuzda, Ay grubunda da bir yansısı vardır. Ay metali olan gümüş, beyaz ışığı, altından daha sert olmasıyla ruhani olarak daha alıcıdır. Gümüş alır (gümüş tuzu kristallerinin fotoğrafçılıkta üzerine düşen bir imgeyi tutmak ve korumak için kullanılmasını düşünün) ve soğuk, sert ışığını yansıtır. Altın kadar soylu bir metal değildir ve kıyasen kolay kararır. Satürn’ün metali kurşunda gümüş metal doğasının toprağa gömüldüğünü, dünya kuvvetleriyle çarmıha gerildiğini görürüz. Kurşun kolayca kararak kasvetli bir griye bürünen yumuşak bir metaldir, metaller arasında maddi kuvvetlere en kolay teslim olanıdır. İçinde öyle az içsel hayat kuvveti vardır ki ona vurduğunuzda ses bile çıkarmaz, bir mum alevinin ısısında katı formundan vazgeçer. Onun en önemli erdemlerinden biri dünyevi doğasından kaynaklanır, yani onun X-ışınları ve nükleer radyasyon gibi zararlı radyasyonları yutabilme yeteneği. Jüpiter’in metali olan kalay, gümüşe kurşundan daha yakındır. Onda ayın hilali dünyevi haça galip gelir. Kalay kurşuna kıyasla belli bir sertliğe sahiptir ve kolayca kararmaz. Bu yüzden sanki değerli bir metalmiş gibi görünebilir ve geçmişte mücevher yapımında kullanılmıştır. Kurşuna kıyasla kalayın daha fazla içsel kuvveti vardır. Kalay ton ve ses kalitesi vermesi için çanlar, org borularının yapımında kullanılan alaşımlara katılır. Özellikle bronzda bakırla özel uyuma sahip bir ilişki geliştirir. Üçlü metal cıva, üç birimi birleştirir. Bu yüzden sıvılar aleminde kalır. Simyacılara göre cıva üç kuvvetin tam anlamıyla bir surete bürünmemiş cisimleşmesini gösterir. Şemsi ve kameri kuvvetler dünyevi haça hâkimdir, bu yüzden cıva bir metal olarak, metalik tabiatı varlığa getiren arketipsel kozmik kuvvetlerle hala bağlantı içindedir. Simyacıların cıvada bütün kuvvetleri, dönüşümün bütün olanaklarını içinde barındıran bir madde bulmuş olmasının nedeni budur. Böylece simyacıların metallerin bireysel özelliklerinin ve bunların ruhani bir temeli nasıl yansıttıklarına dair yoğun etütleri yoluyla bilgeliğe ulaştığı yolla ilgili bazı şeyler görebiliyoruz. Metaller kozmosun yeryüzüne getirilmiş bir parçasıdır. Onarın bu makalede inceleyebileceğimiz daha birçok özelliği mevcuttur; ergime noktaları, kimyasal bağdeğerleri, atomik ağırlıkları ve sayıları gibi. Bu özellikler okuyucuya daha öte araştırma alanlarını işaret edebilir. Şemsi metaller ile onların yansıması olan kameri metallerden oluşan iç içe geçmiş iki üçgen oluşturabiliriz, üçlü özelliğiyle Merkür bu şeklin ortasında yer bulur. Bu şekil gezegensel gliflere dokunmuş ezoterik içeriğin bir kısmını bir araya getirir. Gezegen gliflerinde dünya ile metalik doğaya yansıyan kozmos arasındaki ilişkiye dair derin bir resmi ortaya çıkarttık. Burada sunulan resim okültizmin diğer alanlarında yapılan etütlerde kullanılabilir ve astrolojik, seremonik maji çalışmaları ve kabalayı kapsayan sonuçlara sahiptir. Örneğin glifler aracılığıyla bakır ve gündoğumu ila demir ve günbatımı, Jüpiter ve ay doğuşu ila kurşun ve ay batışı arasında belli bir ezoterik bağlantının bilgisi muhafaza edilmiştir, bu bağlantı simyasal meditasyon alıştırmalarında ve ritüel majide kullanılabilir. Bu kısa makaleyi 17. asrın sonlarına ait bir Gül Haç Simya Locası olan Reformed Rosy and Golden Cross’un öğretilerinden alınmış Adam McLean Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Papus Yanıtlama zamanı: Mayıs 26, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 26, 2012 Her cümlesi ezberlenmesi gereken muhteşem bir yazı. Başta simya olmak üzere pek çok okült konuda düşünce ve içsel ufkunuzu genişletecektir. Tekabül prensibi çok güzel vurgulanmış. Adam Mclean kalitedir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.