nevermore Oluşturma zamanı: Mayıs 4, 2010 Paylaş Oluşturma zamanı: Mayıs 4, 2010 “Acıktığımızda, susadığımızda nasıl bir takım beyin bölgeleri aktif oluyor ve bir devre şeklinde bu ihtiyacı gideriyorsa manevi yaşantılar sırasında da benzer şekilde birbiriyle etkileşime giren beyin bölgelerini içeren bir devre mevcut.” Nazan Aydın İndigo dergisi Prof. Dr. Nazan Aydın ile konu hakkında bir röportaj yapmış , önemli gelen noktaları sizinle paylaşmak istedim; Biliyorsunuzdur psikiyatrinin dilimizdeki karşılığı ‘’Ruh Sağlığı ve Hastalıkları’’ olarak geçer. Ben yıllarca hep bu ifadeden rahatsız olurdum ve öğrencilere derse girdiğimde ilk anlattığım şeylerden biri ‘’ruh deniyor ama sakın karıştırmayın bizim kastettiğimiz ruh ile dini anlamdaki ruh çok farklı şeyler o ruh bizim işimiz değil’’ açıklamasıydı. Bu bakış açısı ne yönde devam etti? Hep bu iki farklı ve aynı kelimelerle ifade edilen durumu ayrıştırmaya çalışırdım taa ki Sayın Kerem Doksatla yapacağımız panele kadar. Ben bir psikiyatristim, pek çok kişi psikiyatristlerin konuşarak tedavi eden ve insanlarla konuşarak onların hastalıklarını anlamaya çalışan kişiler olduğunu düşünür. Bizim kan şekeri ölçümü gibi özel bir kan tahlilimiz yoktur ya da özel bir film çektirip bakıp sizdeki problem filmde de görüldüğü gibi vb diyemeyiz. Halkın gözünde diğer doktorlardan farklıyızdır, pekçok şeyi konuşarak halleden ya da bazılarının düşündüğü gibi ilaçlarla insanları uyuşturan deli doktoru imajımız vardır. Bu imajı yıkmak için neler yaptınız? Hak etmediğimiz bu ayrım ya da damgalama çoğunlukla hem hastalarımızın hem de bizim sırtımızda hep ağırlığını hissettirir. Belki bunlara tepki için, belki de bizi ve hastalarımızı anlatmak için çalışmalarımda daha çok beyin işlevlerine ve anatomisini incelemeye yöneldim. Çünkü biz de aslında beynin ürünü olan davranışları inceliyorduk, bizler de doktorduk ve bizler de beynin çalışması bozulursa onu anlayıp verdiğimiz ilaçlarla uyuşturmayıp tedavi etmeye çalışıyorduk. Sayın Kerem Doksat psikiyatride aşkın yaşantılar konusunda bir sunum yapacaktı. Objektif ve bilimsel bir temel ile de beynin ilişkisini sunmak için rica da bulundu ve o gün benim için ‘’o ruh- bu ruh’’ ayrımı silindi. Bugün artık iki anlamdaki ruhsal ifadesini de bilimsel temellerle anlatabillme mutluluğunu tatmaktayım. Yine bilim insanı olarak edindiğim bilgiyi paylaşma gerekliliğinin verdiği sorumluluk ve bunun verdiği hazzı sizinle paylaşarak yaşamaktayım. “Aşkın Yaşantıların Beyindeki Yeri” adlı bir konferans vermiştiniz. Buradaki “aşkın” ne anlama geliyor? İngilizcede ‘’transcendence’’ olarak ifade edilen ve Türkçe’ye de aşkınlık olarak çevrilen bir tanımlama mevcut, ancak sanırım bu terim herkeste aynı çağrışımı uyandırmıyor çünkü insanların manevi anlamda hissetikleri, beklentileri ve bunları yaşama biçimleri de oldukça farklı. Maneviyat, ruhsallık, ibadet, vecd hali, zikr, meditasyon, yoga, dua, inzivaya çekilme vb gibi pek çok durumu içeren bir tablo gözümün önünden geçiyor. Bunlar o derece çeşitli ve farklı ama ortak olan insanların bunları yaşarken hissettikleri duygular. Peki bilimsel anlamda bunu incelersek karşımıza ne çıkıyor? Yine çok net olan başka bir şey de bunlar hissedilirken vücudumuzda ve beynimizde olan birtakım fizyolojik, kimyasal ve hatta yapısal değişikliklerin ortaya çıkyor olması. Bilim ve maneviyatı benzer pencerelerden incelemek, uzak bir şey gibi, sizce? Bu yaşantılar insanlık tarihinde hep var olmuş. Tarih, insanların inandıkları ve bu inançlar doğrultusunda yaptıkları faaliyetleri sunmakta. Üzüntü verici olan şey ise, maneviyat bu kadar hayatımızın içindeyken bilim çevreleri ve din adamlarının bu kadar birbirinden uzak durması. Bazen din adamları bilimselliği yok saymış bazen de tam tersi. Olaya bilim cephesinden baktığımızda; bilim ortaya koyduğu bilgiyi ispatlama kaygısında ve somut verileri olmadığında öne sürülen bilginin doğruluğuna şüphe ile yaklaşmakta. Dolayısıyla yüzyıllarca bilim, maneviyat ve bununla ilgili yaşantılara ya ilgisiz kalmış ya da uzak durmak zorunda kalmıştır. Bunun önüne nasıl geçilebilir? Günümüzde artık teknoloji araçlarının yaygın kullanılmasıyla bu alana ilgi artmış ve ne mutlu ki bu alanda çok önemli çalışmalar yapılmaya başlamıştır. Ne tür araştırmalar yapılmış? Yapılan araştırmalar sonucunda insanların yoğun bir dini yaşantı sırasında (dua, zikir, vecd hali, meditasyon v.s.) beyninde bazı bölgelerin kanlanmasının arttığını ve düzenli aralıklarla uzun süre devam ettirildiğinde ise beynin özellikle hafıza ve dikkatten sorumlu bölgelerinde yeni hücre bağlantıları ve hatta yeni beyin hücresi oluşumunun olduğu gösterilmiştir. Aynı zamanda bu faaliyetlerin kişinin beden sağlığını iyileştirmede hastalıklara direnci artırmada da rolü olduğuna dair veriler yayınlanmıştır. Kişilerin bu aktiviteler sırasında gerçekten rahatlamaları ve huzur hissetmeleri ve uzun dönemde de birtakım biyolojik değişikliklerin olması nasıl gerçekleşiyor? Bizler vücüdumuzu kullanarak birtakım faaliyetler yaparken beynimiz de buna uygun konuma geçmekte. Beynimizde o sırada aktif olan bir devre mevcut. Yani acıktığımızda, susadığımızda nasıl bir takım beyin bölgeleri aktif oluyor ve bir devre şeklinde bu ihtiyacı gideriyorsa manevi yaşantılar sırasında da benzer şekilde birbiriyle etkileşime giren beyin bölgelerini içeren bir devre mevcut. Kullanıp kullanmamak iradesi de bize ait. Beynimizde bunu aktivite etmek için öncelikle ne gerekiyor? Şöyle açıklayalım: önce istemek, karar vermek yani niyet etmek gerekli. Bunu sağlayan ve niyet ile başlatılan eylemde ilk devreye giren beyin bölgesi alnımızın olduğu kısımda yerleşmiş olan kısım (frontal bölge). Bu bölge mantıklı düşünmek, bizim için neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar vermek, en uygun eylemi kestirebilmek ve uygulayabilmek gibi faaliyetlerden sorumludur. Yani biz inandığımızda ve istediğimizde bu bölge aktif olup devreye girer ama inanmadan ya da yeterince ikna olmadan bir eylemi yaptığımızda zaten başlangıçta bir eksiklik söz konusudur. Sonraki aşama nedir? İstemek ve karar vermekten sonraki aşama dikkatin odaklanmasıdır. Bununla ilgili bölge (anterior singulat) dış uyaranlardan biraz kopmamızı ve daha çok içimizdeki duygulara odaklanmamızı sağlar, bunu yaparken bizim zaman ve mekan duygumuzu sürdüren beyin bölgesinin (pariyetal bölge) kanlanmasını biraz azaltır. Bu ne işe yarar? Bu bölgenin aktivitesinin biraz azalması o sırada kişinin zamandan ve mekandan uzaklaşması ve farklı bir boyutta hissetmesini ya da farklı bir boyutu hissedebilmesini sağlar. Bu his içsel algıların zenginleşmesi için gereklidir. Aynı zamanda bu bölge vücudumuzdan gelen ağrı, acı gibi duyuları da alır. Bu bölgenin kan akımının azalması yine ağrı ve acının daha az hissedilmesine imkan sağlar. İlginç! Bazı insanların yoğun mistik yaşantı sırasında acı ya da ağrıya dayanıklı olabilmelerinin açıklaması da bu yolla mümkün olmaktadır. Odaklanma, farklı bir boyutta hissini engellememesi için ayrı bir beyin bölgesinin de faaliyetlerinin azalması gereklidir. O bölge nedir? Bu bölge (amygdala) özellikle bizim tehlike anında korunmamız için ani ve çabuk tepkiler için işlevsel olan ancak bazen de yersiz endişe ve korkularla tetikleyebildiğimiz ve sanki tehlike durumu varmış gibi devreye giren bir yapıdır. Oysa dini aktiviteler sırasında kişinin endişeli değil oldukça rahat olması gerekir. Bu nedenle bu bölge aynen paryetal bölgede olduğu gibi aktivitesini azaltmalıdır. Örnek verebilir misiniz? Amygdala bizi korumaya yönelik olduğundan kendisi için tehlike sinyali olabilecek en ufak bir mesaji dahi ciddiye alır. Mesela bir köpek havlaması, ani bir fren sesi olduğu gibi kişinin kendi içinden eyvah, mahvoldum, hayatım karardı gibi ifadeleri de amygdalayı uyarır. Yani bizim korkularımız, evhamlarımız, endişelerimiz bu bölgeyi uyarırsa o elde etmeye çalıştığımız huzur halini bulamayız. Çünkü amygdalanın aktivitesi artınca hem dikkat merkezini(anterior singulat) hem de ön bölge (frontal bölge) kan akımı azalır. Yani hem dikkatimiz dağılır hem de uygun kararlar vermemiz ve irade ile işe başlamamız aksar. Peki dini ya da manevi bir aktivite sırasında ya da öncesinde bizim korkularımız mesela cehennem, ateş, günah, v.s. gibi korkular bizi ibadete başlatırsa sizce huzur bulabilir miyiz? Hayır, çünkü bu düşünceler sürekli amygdalayı uyaracak ve biz o ibadeti yapmaya çalışsak da bizi rahatlatmayacak. Bu nokta özellikle küçük yaşta din eğitimi verilirken çok önemli, çünkü bizlerin küçük yaşlardaki öğrenmelerimiz çok daha kalıcı ve hayatımızın her alanında etkisini gösterici niteliktedir. Çocuklar büyükler gibi sorgulayarak öğrenmeyi daha ileri yaşlarda kazanırlar ama daha küçük yaşlarda öğretileni kalıp olarak alırlar. Mesela bunu yapmazsan günah yazılır, cehenneme gidersin vb gibi ifadeler din ya da maneviyatı korkuyla eşleştirir ve bu çocuk büyüdüğünde kendini vererek bu aktiviteyi yapmak istese de amygdalada kodlanan bilgi buna izin vermez ve o huzuru hissetmesi çok zor olur. Mesaj verme anlamında kitlesel bir sorunumuz var bence. Bunu nasıl değiştirebiliriz? Özellikle çocuklara dini bilgiler verilirken eğitimciler, ebeveynler; korku, ceza içerikli imajlar yerine daha sevgi ve huzur içerikli mesajlar vermelidirler. Böylece hem ruhsal yaşantılar daha zevkle yaplacak hem de kişi bu yaşantı sonrasında hem bedensel hem de ruhsal olarak daha iyi hissedecektir. Gençler günümüzde kendilerini daha iyi hissetmek, daha yoğun duygular elde etmek için birtakım maddelerin kullanımı gibi faaliyetlere yönelebilmektedir. Bu maddeler kısa süreli haz vermekle birlikte uzun dönemde kişi için bağımlılığa neden olup hayatlarını çekilmez hale getirebilmektedir. İnanma, yoğunlaşma ve sürdürme ile huzurlu hissetme gibi bir seçenek yanlış mesajlarla baltalandığında gençlerin zararlı arayışlara yönelmelerine de zemin hazırlanabilmektedir. Son olarak ne diyebiliriz? O halde özetlersek beynimiz manevi yaşantılar için bir donanıma sahip ve uygun kullanıldığında bizi daha iyi hissetmemizi sağlayacak bir mekanizma. Ancak kullanıp kullanmama iradesi bize ait… 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sirius Yanıtlama zamanı: Ağustos 19, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 19, 2012 Aşağıda prefrontal korteks, parietal bölge, amygdala ve anterior singulattan oluşan devre resmedilmiştir. http://arsiv.indigodergisi.com/56/nazan_aydin_prof_meditatif_meditasyon_beyin_1.jpg Aşağıdaki resimde düzenli devam edilen meditasyon sonrası beyinde hafıza ile ilgili hipokampus bölgesinin hücre sayısında artışın göstergesi olarak hacim artışı olduğunu görmekteyiz. http://arsiv.indigodergisi.com/56/nazan_aydin_prof_meditatif_meditasyon_beyin_3.jpg Aşağıdaki resimde meditasyon sırasında beyinde paryetal bölgede kan akımının azalması görülmektedir. http://arsiv.indigodergisi.com/56/nazan_aydin_prof_meditatif_meditasyon_beyin_5.jpg Aşağıdaki resimde stres ve endişe ile amygdalanın uyarılmasının frontal bölgedeki kan akımını azaltması gösterilmektedir. http://arsiv.indigodergisi.com/56/nazan_aydin_prof_meditatif_meditasyon_beyin_2.jpg Gerçekten müthiş bir araştırmadır, konu anlatırken meditasyonun faydalarını anlamak isteyenlere bu Burçin İvren'in değerli röportajını okuturum her zaman için. http://arsiv.indigodergisi.com/56/bi.htm 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adamKadmon Yanıtlama zamanı: Ekim 27, 2018 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 27, 2018 Peki dini ya da manevi bir aktivite sırasında ya da öncesinde bizim korkularımız mesela cehennem, ateş, günah, v.s. gibi korkular bizi ibadete başlatırsa sizce huzur bulabilir miyiz? Hayır, . Hani huzur namazdaydı Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.