nevermore Oluşturma zamanı: Haziran 20, 2010 Paylaş Oluşturma zamanı: Haziran 20, 2010 Aşağıdaki bilgiler tamamen alıntı olup uzun bir yazı dizisidir , ara ara eklemeye çalışacağım ... Levitasyon ile yapılan binalardan tutun kadim uygarlıklarda levitasyon kullanımına kadar ne ararsanız var yazıda ... Bazı noktalar çok uç görünsede üzerinde düşünmeye değer... http://batiniler.com/wp-content/uploads/BaalbekQuarryMegalith-263x300.jpg Kadim medeniyetler o zamandan beri bilim için kayıp olan bilgiye sahip miydiler? Kadim Mısırlılar piramitleri inşa etmelerine yardım eden – bugün unutulmuş – şaşırtıcı teknolojilere sahipler miydi? Stonehenge’den Piramitler’e kadar kadim medeniyetlere ait birçok kalıntı gösteriyor ki anıtları için devasa taşlar kullanmışlar. Basit bir soru, niçin? Aynı yapılar daha kolay taşınan, bugün tuğlaları gibi küçük birimlerle daha kolay inşa edilemez miydi? Yoksa kadimler bazıları tonlarca ağırlığında olan bu taşları kaldırma ve hareket ettirmek için bir yöntem mi biliyorlardı, onlar için iki kiloluk bir tuğlayı kaldırmak kadar kolay mıydı bu iş? Bazı araştırmanların ileri sürdüğüne göre kadimler levitasyon sanatında ustaydılar, sonikler veya bazı başka bilinmeyen yöntemler kullanarak yerçekimini alt edip dev kütleleri kolaylıkla hareket ettirebiliyorlar mıydı? Mısır Piramitleri Mısır piramitlerinin nasıl inşa edildikleri tam bin yıldır süren bir tartışmanın konusunu oluşturuyor. Gerçek şu ki hiç kimse gerçekten nasıl inşa edildiklerini bilmiyor. Bilim adamlarının günümüzdeki tahminine göre Büyük Piramit’i ipler, rampalar, tekerler, kaba kuvvet kullanarak inşa etmek için 4,000 ila 5,000 insan ve 20 yıllık çalışma gerekiyor. Kuşkusuz gerçekten böyle de olmuş olabilir. Fakat 10. asra ait Arapların Herodot’u denen Arap tarihçisi Abul Hasan Ali Al Mesudi’nin kitabında çok ilginç bir pasaj bulunmaktadır. Al Mesudi, Mısır’da yerleşmeden önce kendi vaktinin bilinen dünyasının büyük bir kısmını gezmiş ve 30 ciltlik bir dünya tarihi kitabı yazmıştır. Mısır piramitlerinin büyüklüğü karşısında şaşırmış ve büyük taş blokların nasıl taşındığına dair yazmıştır. İlk olarak taşınacak taşın altına bir “majikal papirüs’ konurdu. Sonra taşa bir metalle vurulur ve taşın, iki tarafı demir çitlerle çevrili taş bir yol boyunca ilerlemesi sağlanırdı. Al Mesudi’ye göre taş yaklaşık 50 metre kadar yol aldıktan sonra yere konardı. Süreç taşın inşaatçıların istediği yere taşınmasına kadar devam ederdi. Al Mesudi’nin bunları yazdığı sırada piramitlerin hali hazırda binlerce yıllık olduğunu düşünürsek, bu bilgiyi nereden aldığını merak ederiz. Acaba bu Mısır’da kuşaktan kuşağa aktarılan sözel bir tarih miydi? Hikayenin tuhaf ayrıntıları bu olasılığı akla getiriyor. Yoksa bu hikaye, devasa eserlerin karşısında bizim kadar büyülenen ve bu dev yapıları inşa etmek için majikal güçler gerektiğine inanan yetenekli bir öykücünün uydurması mı? Diyelim ki hikaye doğru, ne türden levitasyon güçleri işin içindeydi? Taşa vurmak bu türden bir sonik levitasyonla sonuçlanan titreşimleri mi yaratmıştı? Yoksa taşların ve demirlerin yerleşimi bir manyetik levitasyon için miydi? Hangisi doğru olursa olsun, iki senaryo da bugün bizim için imkansız. Diğer Şaşırtıcı Megalitler Mısır piramitleri dev taş bloklar içeren tek kadim anıtlar değiller. Tam tersine. Dünyanın çeşitli yerlerindeki büyük tapınaklar ve eserler inanılmaz boyutlarda taş bileşenler içeriyorlar, ama bunların inşaatı hakkında çok az şey biliniyor. Jüpiter Tapınağı: Lübnan Baalbek’teki bu tapınak beşeri bir yapıda kullanılmış en büyük taş blokları içeriyor. Her bloğun tahmini ağırlığı 1,000 ton. Bugün var olan süper vinçlerden hiçbiri bu taşları kaldıramaz! Fakat bu taşlar öyle kusursuz bir şekilde yerleştirilmişlerdir ki aralarına bir iğne bile sokamazsınız. Yakınlarda Hajar el Hibla (Hamile kadın) diye bilenen daha da büyük bir taş bile var. Bu taş ocakta terk edilmiş ve kullanılmamıştır. Fakat bu dikdörtgen taş blok bugüne kadar insan eliyle yapılmış en büyük taş olarak 1,2000 ton tutmaktadır. Bu kayayı yerinden kıpırdatmak için 16,000 insana ihtiyaç vardır, bu ağırlık yirminci asrın makine ve teknolojilerinin alt edemeyeceği bir ağırlık. Bolivya’da yerden 4 metre yüksekteki Tiahuanaco platosunda Puerta del Sol (Güneş Kapısı) denen etkileyici bir anıt dikilmektedir. İnceden inceye oyulmuş olan bu kapı 10 ton ağırlığındadır ve buraya nasıl geldiği tam bir bilmecedir. Bazen ‘Pasifik’in Machu Pichu’su’ denilen Nan Madol, Mikronezya Federal Devletleri’nin başşehri Pohnpei adasındaki kalıntıların ismidir. İ.Ö. 200 yıllarında inşa edilen bu kayıp şehir 6 metre uzunluğunda yarım metre çapında üst üste yığılmış taş kütüklerle yapılmıştır. Duvarların yüksekliği 12 metreyi bulurken, kalınlığı 6 metre kadardır. Bu taşların nasıl taşınıp yukarı nasıl kaldırıldıkları bir bilmece. Bu çok farklı kadim kültürlerin dev taş blokları canlarının istediği gibi hareket ettirmelerini sağlayan sır neydi? Son sınırında bir deha, devasa miktarlarda köle kas gücü mü? Yoksa başka, daha gizemli bir yol mı vardı? Bu kültürlerin söz konusu eserlerin nasıl inşa edildiğine dair bir kayıt bırakmaması da başka bir mesele. Ne var ki neredeyse bu taşların olduğu bütün kültürlerde taşların akustik yollarla taşındığına dair efsaneler var. Ya büyücülerin şarkıları, ya da majikal bir demir çubuk bu sesi üretiyor, bazen de bu ses çanlarla, lirlerle, ıslıklarla, gonklarla yapılıyor. http://paranormal.about.com/library/weekly/aa031901a.htm Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Phorcys Yanıtlama zamanı: Haziran 20, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 20, 2010 Bence eskilerin teknolojisine göre bi hayli gerideyiz. Ya da yöntemlerine göre. Buna çok güçlü bi şekilde inanıyorum. Zaten artık teknoloji de yeterince ilerlemiyor. Tek gördüğüm farklı farklı şeylerin birleştirilip bize sunulması. Kamera + cep telefonu = kameralı cep telefonu gibi. Keşke bu sırları aydınlatılcağı zamana kadar ömrüm olsaydı. Güzel paylaşım (: Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Haziran 20, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 20, 2010 güzel yorum Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
kuzgunz Yanıtlama zamanı: Haziran 23, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 23, 2010 Bence teknolojiye gerek yok eskiyi arasak yeter. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
vampir_kedi Yanıtlama zamanı: Haziran 23, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 23, 2010 şimdi teknoloji ilerledikçe kendi güçlerimizi iyice kullanamaz duruma geldik..düşünün sonuçta bir yeri süpürüp silmek bile zor geliyor insana =)) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
emtrem Yanıtlama zamanı: Haziran 23, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 23, 2010 Diyelim ki levitasyon ile bu yapılar yapıldı peki neden beyin gücü 2210 yıldır bu kadar geriledi.Madem İ.Ö. 200 yıllarında bu muhazzam tapınaklar yapıldı niye elimize bir plan proje geçmedi. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Haziran 23, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 23, 2010 zamanla bu yetenekler insan oğlunda köreldi , baskılar egolar , savaşlar farkındalıgımizı baltaladı ve biz yeni çağ diye beklediğimiz kova çağına mum olduk oysa ne çağlar geldi geçti kadim uygarlıklar üzerinden ne ufolar inip yeryüzüne insanlıga sırlar verdiler kullansın diye ve plan projeye gerek duymadı eski insanlar , plan zihindi proje de hayal gücü . bir tek kullanmak kaldı bunu onuda dengeyi bularak yaptılar . beden , zihin , ruh dengesi , bizim dengemiz şaştı bunları görünce çünkü sandık ki bilinen iki dünya iki evren var burası ve orası ? ! yanıldık dostum insanlık yanıldı ve doğa geri aldı tüm sırları Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
mksubzero349 Yanıtlama zamanı: Haziran 23, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 23, 2010 Süper yazmışsın nevermore Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
emtrem Yanıtlama zamanı: Haziran 23, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 23, 2010 hmm.. paylaşım için saol gerçekten guzel yorum Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Phorcys Yanıtlama zamanı: Haziran 24, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 24, 2010 şimdiki insanlara doğanın sırları güçleri vs çok fazla gelirdi zaten. iyiki almış Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
vampir_kedi Yanıtlama zamanı: Haziran 24, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 24, 2010 eğer şimdiki insanlar doğanın sırlarını hala koruyabiliyor olsaydı zaten ne savaş olurdu nede bir anlaşmazlık..bizi yozlaştıran,açgözlü kılan,körelmemize neden olan bence kesinlikle insanoğlunun her alanda teknolojiye muhtaç olması ve kendi ruhsal gücünü ve bilgeliğini kullanamaması ! Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Haziran 30, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 30, 2010 http://batiniler.com/wp-content/uploads/antigravitywg107-300x123.gif Bruce Cathie The Bridge to Infinity adlı eserinde bir Alman Dergisi’nden aldığını söylediği şaşırtıcı bir hikaye anlatır. Bu hikaye Tibet Himalayalarının yükseklerinde bir manastırda rahiplerin gerçekleştirdiği inanılmaz levitasyon festivallerine dairdir. İşte Alman dergisinde yazılanların tercümesi: İsveçli bir doktor olan Dr. Jarl… Oxford’da eğitim görmüştür. Buradaki eğitimi sırasında genç bir Tibetli öğrenciyle dost olmuştur. İki yıl sonra 1939 yılında Dr. Jarl İngiliz Bilim Topluluğu adına Mısır’a bir yolculuk yapmıştır. Burada Tibetli dostunun gönderdiği biri tarafından Tibet’e, büyük bir Lama’nın huzuruna çıkmak üzere çağrılmıştır. Dr. Jarl haberi getiren elçinin peşine takılmış ve uçak ve Yak kervanlarıyla uzun bir yolculuğun ardından manastıra gelmiştir. Tibetli dostunun burada yaşlı bir Lama’nın yanında yüksek bir konumda olduğunu görmüştür. Bir gün arkadaşı onu manastırın yakınlarında bir yere götürmüş ve kuzey batısı yüksek uçurumlarla çevrili meyilli bir çayırlığı göstermiş. Kayalardan oluşan büyük duvarlardan birinde, yaklaşık 250 metre yükseklikte bir mağaranın girişine benzeyen büyük bir delik bulunuyormuş. Bu deliğin önünde rahiplerin taşlardan bir duvar ördüğü bir platform varmış. Bu platforma ancak uçurumun üstünden inilebiliyormuş ve rahipler bunun için iplerin yardımını kullanıyormuş. Dr. Jarl’ın anlattıklarına göre çayırlığın ortasında, uçurumdan yaklaşık 250 metre ötede, ortasındaki çukurla bir çanağı andıran parlatılmış bir kaya parçası duruyordu. Çanak bir metre çapında ve 15 santimetre derinliğindeydi. Yak öküzlerinin yardımıyla bu çanağın ortasına bir taş blok taşınıyordu. Taş blok bir metre genişliğinde ve bir buçuk metre uzunluğundaydı. Bundan sonra kayadan yapılmış çanaktan 63 metre uzakta, ona 90 derece açıda 19 müzik aleti yerini aldı. 63 metrelik uzaklık santimi santimine ölçülerek belirlenmişti. Müzik aletleri 13 davuldan ve altı trompetten (ragdon) oluşuyordu. Her müzik aletinin arkasında bir sıra rahip duruyordu. Taş blok çanağın üzerine yerleştirildiğinde küçük davulun ardında duran rahip konseri başlatmak için ilk vuruşu yaptı. Küçük davul çok tiz bir sese sahipti ve diğer enstrümanların korkunç gürültüsüne rağmen kolayca işitilebiliyordu. Bütün rahipler bir duayı ritmik bir şekilde söylüyor, zikir ediyordu. Bu inanılmaz sesin temposu yavaş yavaş artırıldı. İlk dört dakika boyunca hiçbir şey olmadı. Sonra davulların hızlanmasıyla birlikte büyük taş blok sallanmaya başladı. Sonra birdenbire giderek artan bir hızla havaya fırladı ve 250 metre yükseklikteki mağaranın önündeki platforma kondu. Yükselişi ve platforma konuşu 3 dakika sürmüştü. Ara verilmeden çayırlığa yeni bloklar getirildi ve rahipler bu yöntemi kullanarak saatte 5 ila 6 bloğu 250 metre yükseklik yaklaşık 500 metre uzaklıktan oluşan bir eğri ile havaya uçurmaya devam ettiler. Arada bir taşlar çatlıyor ve rahipler tarafından çanağın üzerinden alınıyordu. Dr. Jarl bu inanılmaz işin başarıldığını zaten önceden biliyordu. Linaver, Spalding ve Huc gibi Tibet uzmanları bu konu hakkında konuşmuş, ancak bizzat tanık olmamışlardı. Bu çarpıcı sahneyi ilk gören yabancı Dr. Jarl olmuştu. Olaya tanık olurken önce kendisinin bir kitle psikozunun kurbanı olduğu düşüncesinden hareketle iki tane film çekti. Filmler onun kendi gözleriyle görmüş olduklarını gösteriyordu. Dr. Jarl’ın çalıştığı İngiliz Bilim Topluluğu iki filme el koydu ve bunların gizli olduğunu, 1990 yılına kadar halka gösterilmeyeceğini ilan etti. Akla durgunluk veren bu olayın filmleri 1990 yılında serbest bırakıldı mı? Ya da bu filmler gerçekten hiç mevcut oldu mu? Yoksa bu Shangri-la ülkesinin gizemlerine yenisini ekleyen bir efsaneden mi ibaret? Mercan Kale (Carol Castle) Eğer gerçekten var olduysa bu kadim levitasyon örnekleri Himayaların uzaklığında veya tarihin eskiliğinde kaybolup gittiler. Modern Batılı insan bu sırlara belki hiçbir zaman sahip olamayacak. Yoksa olabilecek mi? http://batiniler.com/wp-content/uploads/mercankale.jpg Edward Leedskalnin adında Latvianlı bir göçmen 1920 yılından başlayarak Florida Homestead’de dev bir yapı inşa etti. 20 yıllık bir dönem içinde Leedskalnin önceleri ‘Rock Gate Park’ adı verilen bir evi tek başına inşa etti. Bugün bu yapının ismi Mercan Kale’dir. Leedskalnin genellikle geceleri olmak üzere gizlice çalışarak ağır taş bloklardan oluşan kaleyi bitirdi. Kayaların ocaktan çıkarılması, taşınması ve inşa edilmesini kendi başına yaptı. Duvarların ve kalelerin inşasında 1,000 ton kaya blok kullanılmış 100 ton tutan kayalarla da mobilya ve diğer sanat nesneleri kazılmıştı. Diktiği bir dikilitaş 28 ton geliyordu. Mercan Kale’yi çevreleyen duvar 2,5 metre yüksekliğindeydi ve her biri tonlarca tutan kayalardan oluşuyordu. 60 metre yüksekliğindeki duvarların üstüne büyük taştan Hilal şekilleri yerleştirilmişti. Doğu duvarına tek bir parmak itişiyle sonuna kadar açılan 9 tonluk dev bir kapı yerleştirilmişti. Kaledeki en büyük kayanın tahmini ağırlığı 35 tondu. Bazı taşlar Giza’daki Büyük Piramit’in en büyük bloklarının iki katı ağırlıktaydı. http://batiniler.com/wp-content/uploads/coral12-264x300.jpg Bütün bunları büyük makineler olmadan tek başına yapmıştı. Leedskalin’in bu devasa blokları nasıl kaldırıp taşıdığına hiç kimse tanık olmamıştı, ama onu gizlice gözetleyen bazı çocuklar taşları uçan balonlar gibi havaya kaldırdığını söylüyordu. Leedskalin yöntemini açıklamadı, yalnızca bir kez “Piramitlerin sırlarını keşfettim. Mısırlıların, Peru, Yucatan ve Asya’daki kadim inşaatçıların sadece ilkel aletler kullanarak binlerce tonluk taşları nasıl hareket ettirdiklerini biliyorum,”demiştir. Eğer Leedskalnin gerçekten de kadim levitasyon sırlarını keşfettiyse, onları kendiyle beraber mezara götürdü. Stephen Wagner, Parapsikoloji Uzmanı Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
blackdeath Yanıtlama zamanı: Haziran 30, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 30, 2010 iyi bir son belki leedskalnin için değil ama keşfettikleri tabi eğer gerçekten keşfettiyse insanlığın hazır olduğu şeyler değildi sanırım paylaşım için teşekkürler keyifle okudum 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
zebun Yanıtlama zamanı: Temmuz 1, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 1, 2010 Kadim uygarlıkların kesinlikle paranormal işlerde mükemmel insanlar yaşattıklarına inanıyorum. bugün köreldiğini söylediğimiz her güç yavaş ve temkinli adımlarla yeniden hayat buluyor ve kan yoluyla bugüne ulaşmış her torunda yeniden vukuu buluyor. son zamanlarda çokca şahit oluyorum. yeni rahip ve rahibeler doğayla bütünleşiyor ve birbirlerinden uzakta yeni enerjinin gücüyle tekrar hayat buluyorlar. yeniden doğuşu hayatlarının hangi çağında atlatacaklarına emin olamasam da gelecek olanın ne olduğunu çok net hissediyorum. yeni dünya düzeninin kolaylıkla yok edip yeniden kuracağına inancım büyük. bugün fantastik eserler bile eskisi gibi değil. eskiden yok artık denilen her şey şimdi ihtimal dahilinde. bunu yaşananların ve yapılabileceğine inanılanların durumunu göz önüne alarak söylüyorum. Işık ve Ana'yla... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
TAROT Yanıtlama zamanı: Temmuz 3, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 3, 2010 Rahmetli Ergün Arıkdal'ın dediği gibi; Bilim adamları ve araştırmacılar aslında maddenin işleyişi hakkında bilgi sahibi oldular, çünkü işaretleri okumamak imkansızdı fakat bilgiyi elinde tutanlar bunu açıklayamadılar çünkü artık bilgi kişilerin değil toplulukların elinde ve izin verildiği kadarı paylaşılıyor. Ben de buna inanıyorum eski bilgiler için de bu geçerli, fakat görüyoruz ki yok edilemeyen ve gözlerden gizlenemeyen yapıtları hala mevcut. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Calormyrdin Yanıtlama zamanı: Ocak 14, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 14, 2011 Al Mesudi magnetik levitasyonu anlatmış sanki,hani bu "uçan tren"de kullanılan.yerden yapay mıknatıslarla kaldırılıyor ve rayı izleyerek gideceği yere manyetik itimle varıyor. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
liremka Yanıtlama zamanı: Ocak 14, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 14, 2011 bence dünya büyük bir savaştan sonra bütün bir geriye dönüş yaşadı, yani büyük bir ilerlemeden sonra bizim bildiğimiz taş devrine kadar gerilemelerine sebep olacak kadar büyük bir savaş yaşandı. yani o yüzden bilmiyoruz. ama piramitlerin nasıl yapıldığı fln aydınlandı. yazamam buraya şimdi de yani levitasyonla değil. diğer binalara birşey diyemem tabi. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
HiddenWizard Yanıtlama zamanı: Ocak 14, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 14, 2011 Keşfetti, kimseye anlatmadı, kimsenin , kendinin dahi işine yaramadı ve öldü.Leedskalnin yani Sonra da diyoruz kimse parapsikolojiye inanmıyor, işte tam da bunun yüzünden. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Rapistic Yanıtlama zamanı: Ocak 16, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 16, 2011 Sağolun. Güzel bir paylaşımdı. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.