nevermore Oluşturma zamanı: Temmuz 4, 2010 Paylaş Oluşturma zamanı: Temmuz 4, 2010 Sır derken kişinin birilerinden öğrenebileceği birşeyden bahsedilmiyor. Tapınakların yazıtlarında şifrelenmiş bir bilgiyi bin yıllardır kayıpken çözmek ve kimse bilmiyorken o müthiş bilgiye sahip olmak değildir sır. Sır, çok az kişinin bildiği ve ölümsüzlüğe açılan dağların arasındaki gizli bir kapı da değildir, gizli bir mekan hiç değildir (düz anlamlarında). Sır derken anlatılmak istenen, kişiye şuanda açık olmayan şeydir. Kişiye neyin açık olmadığını, kişiden neyin saklandığını bir süre düşünmek lazım. Buna cevap bulabilmek için herkesin kendisine şunları sormasını tavsiye ediyorum: “Dünyada istediğim her türlü gücü ele geçirsem de, her şeyi istediğim kadar tatsam da, herşeye sahip olsam da, istersem peygamber bile olup dünyayı arkama taksam da, hatta sadist bir peygamber olsam ve dünyayı cehenneme çevirsem de, ölürken neyi merak edeceğim? Hala aklımda kalan soru ne olacak? O an hala tatmin olmamış olacak şeyim ne?” İşte budur “sır”. Sır basitçe “hayatınızın anlamı”dır. “Varoluşun ardındaki giz”dir. Kişinin şok olmuş bir şekilde “ben ‘yok’luk durumunda olmak yerine neden ‘var’ olmaktayım? ne alaka? ne işim var burda? ne oluyor!“ diye haykırmasının arkasındaki haldir bu cevaplanmamış sır. Herşeyi elde etseniz de hiçbir materyal kazanımın, hiçbir konumun size veremeyeceği şeydir sır. Maddi hedeflerden vazgeçiş sebebidir sır. Hayatınızı onu bulmak için vereceksiniz. Ve evet, “hayatınızı vereceksiniz”, keza hayatın anlamını çözmenin son aşamasında bu maddi boyut size yetmeyebilir, bir açıdan bakıldığında kendinizi öldüreceksiniz: eski benliğiniz, bedeninizle de beraber ölecek. Açık konuşalım, bu sırrı edinmek istiyorsanız bu sır için öleceksiniz, düz anlamı dahil. Kişisel hakimiyetten dünya hakimiyetine din, sır ve felsefe Eğer bir dine bağlıysanız genellikle “sır” sorusu zaten sizin yerinize cevaplanmış durumdadır ve sizin fazla kafanız karışmaz, mutlu mesut ölümünüze doğru yol alırsınız. Bir dine bağlı olmak, tüm ezoterizmin ve felsefenin asıl arayışı olan bu sorunu çözmeye çalışmayı reddetmek, sorunun cevabını bulmayı başkalarına havale etmek demektir, bu yüzden bir dine bağlı olanların aydınlanma şansı (dini kuran kişi hariç) neredeyse yoktur. Kısacası sır, kişinin gerçeklik anlayışı, evrene bakışıdır, evrenin arkasında olduğunu düşündüğü şeydir. Bu en büyük sorun oluyor, eğer tek sorun değilse. Ezoterizmle ilgilenen birçoklarının düştüğü hata, sorgulanan şeyin bu olduğunu anlamamalarından kaynaklanıyor. Bu yüzden ezoterizmi, zaten bildiklerine inandıkları “tanrılarını” doğrulayıcı bilgilerin bir kaynağı olarak görebiliyorlar. Oysa ki ezoterizmdeki tanrı kavramı, sır kavramıyla aynı manadadır: yani kişisel gerçekliğiniz. Evren algınız tanrınızdır, (Crowley’nin ifadesiyle) “öz iradeniz” tanrınızdır, yüksek benliğiniz tanrınızdır, nihai amacınız tanrınızdır, hepsi aynı şeydir. Çünkü evren algınızı, varoluşun “neden varolduğunu” kendi çapınızda bir mantığa oturtunca kendinize de bir anlam bahşedeceksiniz, ki bu size otomatikman bir amaç da sunacak. Kısacası, varlık problemini çözmek “aydınlanmaktır”. Ezoterik okullardaki ayrım da bu noktadan sonra çıkar, asla daha önce değil. Ezoterizmdeki farklı okulların ayrımını, içinde bulunduğumuz aşamada anlamamız, bir sınıflandırma yapabilmemiz de bu yüzden mümkün değildir; biz sadece izlenimlerimiz (bir nevi gelen kokular) doğrultusunda aralarından seçim yapıyoruz, ve elbette bu seçimlerimiz karakterlerimize uygun oluyorlar. Ezoterizmdeki sır kavramı başlı başına felsefi bir sorundur. Majikal akımların eski Yunandan fazlasıyla etkilenmeleri ve terminolojilerini oradan edinmelerinin sebebi de majisyenlerin felsefe çalışmalarından kaynaklanır. Zaten bir ülkenin yada medeniyetin yeni birşey ortaya koyabilmesi, sadece Tanrıları katletmekle ve sonra yeni bir Tanrı yaratmakla mümkündür. Bu da yeni bir gerçeklik algısı yani yeni bir felsefe oluşturmak anlamına gelen bir sembolizmdir. Batı medeniyetine hala “Yunan medeniyetinin çocukları” denmesinin sebebi, hala felsefi temelinin aynı olmasıdır. Şimdiki dünyada Batı medeniyetinin dışında kalmayı başarmış tek yer, felsefi kökeni ve dünya algısının farklı olması nedeniyle Asya medeniyetidir, ki orası da şuanda Yunanlıların çocuklarının gücüne ve yayılma hırsına karşı koyamıyor. Bence: “Hakimiyet ticaretle gerçekleşmez”, bunu yetkililere duyurayım : ) Benzer bir yaklaşımı politikaya son yüzyılda en büyük etkilerden birini göstermiş olan bir ekonomistten, Keynes’ten dinliyoruz: “ İktisatçıların ve siyasal düşünürlerin fikirleri –ister doğru ister yanlış olsun- çoğu zaman sanıldığından daha güçlüdür. Öyle ki, dünyayı esas olarak bunlar yönetiyor. Pratiğin içindeki kişiler, ne kadar kendilerini her tür entelektüel etkiden âzâde zannetseler de, şu veya bu müflis iktisatçıya kul köledir. Gaipten sesler duyduğunu iddia eden çatlak iktidar sahiplerinin hezeyanlarının ardında, mutlaka birkaç yıl öncesinin bir akademik kalemşoru vardır.” *** Son olarak, Crowley esas konumuzda şöyle konuşmaktadır: “.. Bunun dikkatli tetkiki insan ırkının gizli Üstatları tarafından âdet üzerine insanlığın kaderini kararlaştırmak için kullanılan düşünce sürecinin doğasını ifşâ edecektir. Herkes gülmeyi bitirince, ben sizden insanlığın gidişatı üzerine bir tarafta Sezar, Atilla ve Napolyon ve diğer tarafta Platon, Ansiklopediciler ve Karl Marx tarafından yapılan etkileri karşılaştırmanızı isteyeceğim. ..” **** Fikirler, dünya görüşleri. Bunlar en az üstüne düşülen ama dünyadaki yaşamı, çerçeveyi en çok şekillendiren şeylerdir. Majikal çalışmalar bunun kontrollü değişimini ve kişinin kendi gerçekliğini a)bulmasını yada b)yaratmasını amaçlar. *) Bu paragraftaki bilgiler Don Webb (Temple of Vampyre) kitaplarındandır. **) Walter Jantschik (Fraternitas Saturni) ***) Çoğu fikrine katılmasam da Halil Berktay’ın bu konuda çok isabetli bir yazı dizisi olduğunu ifade etmek isterim, Keynes alıntımın kaynağı oldu. Bu konudaki başlangıç yazısını şu adreste bulabilirsiniz:http://taraf.com.tr/halil-berktay/makale-olu-fikirlerin-agirligi.htm ****) Aleister Crowley – Magick Without Tears kitabından alıntı. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Volpula Yanıtlama zamanı: Temmuz 4, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 4, 2010 Kısmen katıldığım ve katılmadığım yerleri var. "Eğer bir dine bağlıysanız genellikle “sır” sorusu zaten sizin yerinize cevaplanmış durumdadır ve sizin fazla kafanız karışmaz, mutlu mesut ölümünüze doğru yol alırsınız. Bir dine bağlı olmak, tüm ezoterizmin ve felsefenin asıl arayışı olan bu sorunu çözmeye çalışmayı reddetmek, sorunun cevabını bulmayı başkalarına havale etmek demektir, bu yüzden bir dine bağlı olanların aydınlanma şansı (dini kuran kişi hariç) neredeyse yoktur." Bir dine bağlı olmak bence insanı bu denli duyarsız,yok sayıcı yapmaz. Bir dine bağlı olan bir insan da pek tabiki felsefi konularda veya diğer herhangi bir konuda düşünceler üretip araştırma yapabilir. Bir dine bağlı olmak insanı tamamen rahatlatmaz ve mutlu mesut ölmezsiniz.Ki araştırıp sorgulamaya yönlendirir çoğu zaman. Bunlar benim şahsi düşüncelerim sonuçta. Yazı için teşekkürler never,zevk alarak okudum. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.