nevermore Oluşturma zamanı: Ağustos 5, 2010 Paylaş Oluşturma zamanı: Ağustos 5, 2010 Ölümün kıyısından dönen bazı kişilerin aktardığı sıradışı zihinsel deneyimlerin sırrı, kanın kimyasında gizli olabilir. Slovenyalı bir grup araştırmacının kalp krizi geçirip ölümden dönen hastalar üzerinde yaptığı bir çalışma, tıp ve psikoloji literatüründe “ölüm eşiği deneyimi” olarak adlandırılan “yaşamın film gibi akması”, “büyük mutluluk hissi” “yüce kişilerle konuşma” gibi zihinsel deneyimlerinin, kandaki yüksek karbondioksit düzeylerinden kaynaklanabileceğini gösterdi. Ölüm eşiği deneyimleri, nedenleri ve mekanizması fazla bilinmeyen, ancak, kalp krizi geçirdikten sonra yaşama dönen hastaların birçoğunca rapor edilen bir olgu. Bir tanıma göre bunlar, ölüme çok yaklaşan ya da yoğun fiziksel ve duygusal tehlike durumlarında yaşanan ve gerçekliğin ötesine geçme ya da mistik karşılaşmalar gibi motifler içeren deneyimler. Bunlarda hızlanmış düşünce süreçleri, “yaşamın sinema şeridi gibi akması” gibi bilişsel; huzur ve sevinç gibi duygusal; ya da mistik varlıklarla ya da ölmüş kişilerle karşılaşmalar gibisinden gerçeklik ötesi bileşenler olabiliyor. Ölüm eşiği deneyimlerinin mekanizmalarıyla ilgili çeşitli teoriler öne sürülmüş bulunsa da bunların hiçbiri bu olguyu tam olarak açıklayabilmiş değil. Fizyolojik teoriler, ölüm eşiği deneyimlerini ölüm sürecine eşlik eden fizyolojik süreçlerin bir parçası olarak görüyor. Bu açıklamaya göre bu deneyimler, oksijensiz kalma, kanda karbondioksit artışı, endorfin, serotonin, ketamin düzeyleri, beynin şakak lobunun ya da duygularla ilişkili limbik sistemin anormal çalışması gibi faktörlerce tetikleniyor. Psikolojik teoriler, ölüm eşiği deneyimlerini olaylar arasında bağların kopması, kişilikten soyutlanma, doğum anılarının canlanması ile açıklamaya çalışıyor. Gerçeklik ötesi teoriler ise bu deneyimleri ölümden sonra yaşamın ve bedenden ayrı bir varlık olarak ruhun kanıtları olarak görüyor. Zalika Klemenc-Ketis yönetimindeki Slovenyalı araştırmacılar, hastane dışında kalp krizi geçirip yaşama geri döndükten sonra hastanelerde yoğun bakıma alınan 52 hasta ile yüz yüze görüşmeler yapmışlar, hastalara kimliklerinin gizli tutulacağı hususunda güvence verildikten sonra, kendilerine sözkonusu deneyimleri yaşayıp yaşamadıkları sorulmuş. Yaşanan deneyimlerin varlığı ve şiddetini ortaya koymak üzere tasarlanmış “Greyson Ölüm Eşiği Deneyimleri Skalası” adlı bir anket de hastalara doldurtulmuş. Araştırmacılar ayrıca görüşmede hastaların cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi, dini inançları, ve kalp krizi öncesinde ve sonrasında ölümden duydukları korkunun derecesi gibi verileri, hastane dosyalarından da aldıkları ilaçlar, yaşama döndürülüş süreleri, kan değerleri vb. detayları toplamışlar. Veriler üzerinde yapılan çalışma, 52 hastadan 11’inin, yani yaklaşık beşte birinin ölüm eşiği deneyimi yaşadığını ortaya koymuş. Araştırmacıların vardığı sonuç, yaş, cinsiyet, inanç, eğitim, ölüm korkusu vb etkilerden bağımsız olarak kriz öncesi ve sırasında kandaki karbondioksit gazı düzeyinin yüksekliğinin başat rol oynadığı. Kan serumundaki potasyum düzeyinin görece düşüklüğünün de kısmi bir etkisi gözlenmiş. Ayrıca bu deneyimleri daha önce de yaşamış kişilerin aynı deneyimlere yatkınlığı da bir başka bulgu. Araştırmacılara göre sonuçlar, karbondioksitin beyindeki asit-baz dengesini bozması ve bozulan dengenin parlak ışınlar, hayaller, vücut dışına çıkma hatta gerçeğin ötesine geçme duyguları gibi deneyimleri tetiklemesiyle açıklanabiliyor. KAYNAK Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
fairytale Yanıtlama zamanı: Ağustos 5, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 5, 2010 kanda ki karbondioksit oranın ve bahsedilen diğerlerinin vücutta birtakım değişikliklere neden olduğu doğrudur aslında çokta mantıklı olabilir düşününce fakat tüm bunlar ölüm eşiği deneyimini açıklamada yetersiz.her bireyin yaşantısı,deneyimleri farklı ve gördüğü düşlerde farklı olmalı oysa bu deneyimi yaşayanların anlattıklarında birebir aynı olan şeyler var.madem bunlar karbondioksitten ya da o an salgılanan hormonlardan ya da beynin farklı çalışmasından kaynaklanıyor neden herkes aynı şeyi görüyor,aynı şeyi tarif ediyor ki bu tür deneyimlerde kişiler normalde haberleri olmayan bilgiler edinebiliyorlar örneğin daha önce öldüğünden haberleri olmayan yakınlarıyla görüşebiliyorlar.tüm bu fizyolojik değişiklikler bunları açıklamada yetersiz kalıyor.. bu arada teşekkürler never Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Ağustos 5, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 5, 2010 Farklı şuur halleri ( ölüm anı da bana göre farklı bir şuur hali bazı kimseler kabul etmese de) insanın bedensel yapısı ile tetikleniyormu diye hep düşünürüm .. sanırım bu yazıyı kendime göre çevirirsem evet diyebilirim .. Ben teşekkür ederim yorumunuz ve teşekkürünüz için Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Crymnc Yanıtlama zamanı: Kasım 14, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 14, 2010 Karbondioksitin asit-baz dengesini bozarak yada daha az oksijen tasınmasına neden olarak hayaller gördürmesi(ışık yada birilerinin görülmesi) bencede cok mantıklı ama vücut dısına cıkma gıbı bıseyı acıklamada cok yetersız kalıo serumlardakı potasyum eksıklıgı sınırsel bozukluklara yol acabılır hele karbondıoksıtın fazla olması ıle bırlesınce ama yınede bedenden ayrılıp tekrar dondukten sonra hanı orada olmus olan bazı seylerı bılmesını falan acıklaması zor gıbı duruo.Yinede kısmi olarak dogru bence. Tesekkurler. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
xteksus Yanıtlama zamanı: Kasım 22, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 22, 2010 insan kendi içinde yaşarken ölüm hakkında ve sonrası için bilgisinin yetersiz olması korkularını! ve dini semboller altında beklentileriyle oluşturduğu koşullanmış bilinçaltını gözlemler bu durum genelleme olarak her insanda aynı şekilde işler. vücudun bedensel yapısı içinde kandaki karbondioksit oranının normal seviyenin üzerinde bulunması vücud üzerindeki bu dengesiz değişikler aynı anda zihni etkileri tetikler bu etkiler genelde koşullanmış zihin tepkimeleri olarak ortaya çıkar. bu dengesizlikle ortaya çıkan olumsuz etkiler bilinç kaybına sebeb olur ve ölüm denen "ilk korku" "bilinmezliğin korkusuyla" şok anında geçiçi olarak mutlak karanlığın hükmü söz konusudur bu durum her insan için geçerlidir! bilmediğin şeyi resmedemezsin! eğerki insan tekrar normal vücud dengesine yani yaşama geri dönebilirse o esnada bu olumlu durumun zihni etki üzerindeki tepkimesi "karanlığın aydınlığa" dönüşümü şeklinde gerçekleşir. bu dönüşüm esanasında her insan kendi bilinçaltı yüklemerini izlemektedir. kimi isa, musa vs. dini figürler resmedebilir bazen çok nadirde olsa aşıklar sevgililerini kanatlı bir melek olarak onlara el uzattığını seslendiğini görebilirler. tabiatı temel alanlar denizler ve yeşil meralar oluşturabilir. aslında hepsi insanın kendi zihni içindeki yarattığı bu gerçek kendinle yüzleşmektedir. ancak ölüm anı deneyiminin ortaya çıktığı o anda insanın kendi için olumlu yada olumsuz algılarla ilgili olarak ister ölüm anı deneyimini elde edip geri gelebilsin ister ölüm gerçekleşip bir diğer boyutluluk başlasın, ölüm öncesi o son anki algıların görselliğinde olumlu yada olumsuz etkiyi resmeder! insan hayatının genellemesi konusunda ise insanın iyilikleri ve kötülükleri kimine göre dolaylı olarak, üst biliçtekiler için direk olarak "kendine merhamet yada eziyettir"- ölüm öncesi o son an- tüm hayatın(genelinin) zaten özetidir. sen şuanda neysen ondan ibaretsin! bazı istisnai durumlarda vardır insan yaşam süresince bir çok açıdan değerlendirldiğinde elinde olmayan sebeblerden dolayı bazı yanlışlıklara düşmesi onun kendi elinde olmayan nedenler altında baskı içinde iradesinin altında olmadığı eylemlerin yanlışlıklarını farkettiği o anda zalimliğe karşı kendi hayatı pahasına duruş göstermesi "o son hali içinde feda içerir(geçmişle beraber)" onun kendine bağışlamasına huzur içinde bulunmasını mümkün kılabilir! bir insan birden çok kendinden ibarettir bu insan yaşam süresince yaşadığı dönemlerlede doğrudan ilgilidir! bir genelleme yapılabilse milyarlarca insanlık aslında bir kaç tabudan ibarettir! insanın gerçek benliğini kendini bulması farkındalığa ulaşması holografik beyin- vücud- evren üçlemi içinde aynı anda birden çok boyutlulukta bulunabildiğini farketmesiyle bu üst biliçte her boyutu bir diğer boyutun özelliklerini deneyimleyebilmesiyle açıklayabilir. insan kendine kendini rehber edinir! zihnin bütünü görebilmek demek boyutlar arası yolculuğun tümel varlığın üst bilinçte evrimleşmesi ile bu içinde bulunduğu farkındalıkla ,benliğin tutsaklığında bulunan zihnin her konuda tam anlamıyla yaşamın varlığına kadar tüm algılarını kendi esaretine hapsetmesini, kendine yaptığı müdahalelere kendi eziyetine son verebilir! böylece özününün aidiyetini tanımasıyla kendini hür kılabilir tam olarak bilincin kaynağını dönüşümesini deneyimleyebilir. bu durum insanın daha önce hiç işitmediği güzellikte sesleri, hiç bilmediği bilgileri edinebilir. bunlar dini anlamda ilham, vahiy gibi durumlarım ortaya çıkışının temelini oluşturur. bazı insanların ölüm anı deneyimlerinde ortaya çıkmasının sebebi malesef bütün yaşamları boyunca gerçekten kendine olan müdaheleden kendi düşünce kalıplarının içinde kendini dinleme şansı olmayan insanlardır. bu insanların ilk kez duyuyor yada görüyor olmaları söz konusudur! insanı ölüm anı deneyimini yada ölüm sonrasına ait durumunu kişilerin yaşamlarının geneline yönelik amacıyla alakalı olarak içinde bulundukları o son an'ı belirler. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
ScreamingoftheRap Yanıtlama zamanı: Kasım 22, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 22, 2010 Ölüm anında neler olduğunu bence ölmeden bilemeyiz.Yani ölümden sonanda dönenler aslında tam olarak ölüm anında değiller bence.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
xteksus Yanıtlama zamanı: Kasım 22, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 22, 2010 ölüm sonrası berzah kabir, ahiret, miraç, vahiy gibi kavramların varlığı her metrekaresi bilinebilinir. benim tanrımın kendini ifşa ettiği kendi göreceliğinde kendini anlattığında hangi vasfı insan, cin, melek mutlak bilinmez olabilsin! tanrı kendinden hiç bahsetmemiş olsa varlık olmazdı dolayısıyla olmayan bir şeyi idrak edebilecek bir ben bulunmayacaktı. o halde tanrı sadece tanrıya bilinir tam olarak kendini kendine açabilir diğer vasıflar içindeki varlığında bulunanlar içinde bulunduğu benliğin tutsağıdırlar bu sebeble bunun dışına çıkamazlar.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
aLgoRmoRTiSs Yanıtlama zamanı: Kasım 24, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 24, 2010 ben eksik kalmayım, bişeyler söylemek istedim; araştırma kalp krizi geçirenler üzerinde yoğunlaştırılmış sanki. solunum durmasına bağlı olmayan ölümlerde de aynı şeyler görülebilir o yüzden olayın karbondioksit artışına bağlanması saçma geldi bana (hormonlar hakkında hiçbi firim yok yalnız ) belki de o insanlar hep bahsedilen "hayatın gözün önünden film şeridi gibi geçmesi" durumuna şartlanmış oldukları için canlılık-ölüm arası geçiş saniyelerinde öyle şeyler görmüştür . bilinç kaybından dolayı şiddetli ışık görülmesi normal olabilir ama net bi görüntü olarak ölmüş yakınlar vs görülmesi mantıksız bence Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.