mistik Oluşturma zamanı: Mart 23, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Mart 23, 2007 Dünyanın en eski destanı; Onbin Yıllık Nükleer Savaş "Bu günümüz, dünün düşünceleridir; şimdiki düşüncelerimiz yarınımızı inşa edecektir; yaşamımızı düşüncelerimiz yaratır." Dhammapada "Mahabharata çok büyük ve karmaşıktır ama 18 Yüzyıl öncesini çok net olarak açıklamaktadır." Reader´s Digest "Mysteries of the Unexplained" "Bu öyküyü kuru bir çubuğa anlatsaydın, yapraklanır ve köklenirdi." Henri Michaux Hindistan´ın ulusal destanı Mahabharata, aslında bir şiirdir ama çok büyük ve karmaşık bir şiir külliyatı olarak düşünülebilir. Sözcük sayısı "Mesnevi"den çok daha ötededir ama büyük olasılıkla tek bir kişi tarafından yazılmamıştır. Sankritçe yazılmış olan Mahabharata şimdiye kadar yazılan en uzun şiirdir, "stanza" denen yüzbin kıtadan oluşur yani İncil´in 16 misli, Ansiklopedi Britannica´nın tamamı kadardır. Bazılarına göre MÖ 3.-5. Yüzyıl aralarında yazılmıştır, bazılarına göre MS. 4. Yüzyıl´da derlenmiş, bazılarına göre ise çok daha eskilerde 19-20.000 yıl evvel yazılmıştır. Hintliler´e göre Mahabharata´da olmayan bir şey hiçbir yerde yoktur. Batı dünyası bu inanılmaz dev destanı ancak, 18. Yüzyıl´dan sonra tanımıştır; o da destanın sadece küçük bir bölümü olan 1785´de Londra´da Charles Wilkins çevirisiyle yayınlanan "Bhagavad-Gita"dır. 19. Yüzyıl´da doğubilimci Hippolyte Fauche, 200 kişilik bir ekiple tüm destanı Fransızca´ya çevirmeye başladı ama ömrü vefa etmedi. Sonuçta eksiksiz İngilizce çeviri ancak 20. Yüzyıl´ın başında yine Hintliler tarafından Bombay´da gerçekleştirildi. Günümüzdeki en ilginç ve inanılmaz Mahabharata olayı; Jean Claude Carriere, Marie H. Estienne, Peter Brook ve arkadaşlarının 16 yıl çabaladıktan sonra 1985´de ilk kez Avignon´da sahneye koydukları "Mahabharata" adlı oyundur, oyun 9 saat sürüyor, bazen üç gecede, bazen bütün bir gün veya bütün bir gecede oynanıp bitiriliyor, 16 ulusa mensup 25 oyuncu sahneye çıkıyordu. Carrier, üç yıl süren sahnelemenin sonucunda, farklı bir etkinin oluştuğunu vurguluyordu; "...bu etki dünyanın üzerine çöken bir tehdit miydi? Yoksa doğru eylemin gerçek anlamının inatçı araştırması mıydı? Alın yazısıyla oynanan ince ve kimi zaman acımasız bir oyun mu?... (Can Yayınları/Mahabharata-1991)" Aynı ekip, yorulmaksızın çalışarak, inanılmaz bir performans sonucunda oyunu, bir film ve bir de tv dizisi haline getirmeyi başardı. Ama biz Türkiye´de bunları göremedik; aklı evvel film ithalatcılarımızla, tv yöneticilerimiz hayatlarında duymadıkları evrensel bir kültürü elbette ki algılayamadılar. Onların düzeyini "Yalan Rüzgarı" ile "Şaban" belirlemekte; yani bilinçsiz servetle, bilinçli cehaletin buluştuğu nokta... Dünyalılarla uzaylılar mı savaştı? Sanskritçe´de "maha" büyük ve herşeyin toplamı anlamına gelir; "bharata" ise komünyel bir isimdir veya bir bilgeliğin tanımıdır. Daha öte metafizik yorumlarda sözcüğün "insan" anlamında olduğu da söylenir; bu bağlamda "İnsanlığın Öyküsü" yazılmıştır. Destanda anlatılan dev savaş öncelikle klanlar arası bir çatışma gibi görünse de, aslında tüm gezegenin egemenliği yolunda bir kavgadır ama sonunda öyle bir savaş başlar ki, tüm evren yokolma tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Savaşta kullanılan silahlar hem dünyasal (ok, balta, kılıç, mızrak gibi) hem de tanrısaldır (ışınlar, atomik silahlar, uçan araçlar gibi) Bir bakışa göre, Mahabharata en eski bilim kurgu örneğidir ve zeki canlılar arasındaki bir anlaşmazlığı, bir savaşı ve günümüz teknolojisinin çok ötesinde silahların kullanıldığını anlatır. Örneğin bir bölümde içinde destanın kahramanlarından Krisnha´nın da bulunduğu Vrishni´ler, Salva adlı lideri bir güçle kuşatırlar. Bunun üzerine zalim Salva, heryere gidebildiği Saubha adlı arabasına binerek "yükselir" ve sayısız cesur Vrishni genciyle beraber tüm bir kenti harabeye çevirir. Saubha adlı araç daha önceki bölümlerde anlatıldığına göre savaşın yönetildiği bayrak gemisidir ve Salva´nın kentinde bulunmaktadır yani oradan kalkıp, savaş alanına getirilmiştir. Buna karşın Vrishni savaşçılarının da benzer silahları vardır; Pradyumna adlı kahraman özel bir silah kullanır, bu silah en yüksekteki tanrıları dahi durdurmaktadır; silah için "savaş alanındaki hiçbir insan onun oklarından kurtulamaz" tanımı yapılır ve Salva Krisnha´ya doğru düşer, Krisnha gökte Salva´yı izlemeye başlar fakat Saubha adlı araç göklere özgün tanımla adeta yapışmıştır. Krisnha tüm silahlarını durmaksızın fırlatır; roketler, misiller, mızraklar, çiviler, savaş baltaları, üç yüzlü oklar, alev püskürtücüler vb... Gökte yüzlerce güneş ve ay belirir, yüzlerce yıldız doğar. Ne gece ne de gündüz vardır, zaman anlaşılamaz. Radyoaktif ölümün reddedilmez tarifi; Krishna´nın Salva´nın saldırılarını savuşturmak için kullandığı silahların seslerinin anlatımı, aynen günümüzdeki anti-balistik roketlere benzemektedir; "Onları savuşturdum, bir hayal gibiydiler. Hızla vuran sütünları yolladığımda, gökler parladı ve parçalara ayrıldılar. gökte büyük gürültüler oldu." Ve sonra Saubha´nın görünmez olduğu anlatılır sanki Krisnha hedefi hiç şaşırmayan akıllı bombalar kullanmaktadır. Bu arada atılan bir okun "roketin" sesiyle savaşçılar ölürler, Salva´nın askerleri "Danavalar" acı çığlıklar atarak yerlere düşerler, onları güneşe benzer parlaklığı olan okların sesi öldürür. Sauba kaçmak için saldırıya kalkışır, o zaman Krisnha "özel ateş silahı"nı kullanır bu silah güneş şeklinde halesi olan bir disk şeklindedir. Ve disk Saubha´yı ikiye böler, "kent" gökten yere düşer ve Salva ölür. Bu olay, Mahabharata´nın sonudur. En garip silahlardan birisi Pradyumna´nın kullandığı özel oktur, bu okun öldürücü gücünden hiç kimse tanrılar dahi kurtulamaz. Agneya´nın kullandığı silah ise, alevli ama dumansız ateş okudur "Yoksa artık ok yerine , ışın mı demeliyiz." Derken savaş alanına birden bir karanlık yayılır, kimse çevreyi göremez ama gece olmamıştır, vahşi bir rüzgar başlar, bulutlar kükrer, toz ve çakıl taşları yağmaktadır, doğa dengesini yitirir, güneş gökte sallanmakta, dünya titremekte, korkunç silahtan yayılan kavurucu sıcaklık, herşeyi yakmaktadır. Filler alevler içinde, çılgın gibi oradan oraya koşuştururken, diğer canlılar buruşarak yere düşmektedir, vahşi ışınlar gökten yağmur gibi yağmaktadır. Ve ateş fırtınasının yanısıra Gurkha´nın silahının sesini duyanlar da ölürler. Bütün bunlar sanki nükleer bir patlamanın yanısıra radyoaktif çöküntünün birebir tarifi gibidirler. Gurkha´nın çok hızlı ve güçlü bir Vimana´sı vardır; Vrishni´lerin ve Andhaka´ların üç kentine uçar ve saldırır, evrenin tüm gücünü taşımaktadır. Duman ve ateş sütunları fışkırtır, on binlerce güneş parlaklığında ışınlar yayarak yükselir. Vimana´nın "demir şimşek" diye tanımlanan süper bir silahı vardır, her iki aşiretten sayısız insanı ve kentlerini küle dönüştürür. Cesetler tanınmayacak kadar yanarlar, ölmeyenlerin saçları ve tırnakları dökülür, çanaklar, çömlekler kendi kendilerine kırılırlar, yiyecekler zehirlenir. Kaçmaya çalışan savaşçılar ve eşyaları küllerle yıkanmaktadırlar. Nedir bu silahlar? Başka hiçbir mitolojide böyle bir tanım yoktur, yıldırımlar, şimşekler vardır ama ötesi yoktur. Bunu anlamak şu anda mümkün değil; umudumuz zamanla öğrenmek. Destan´da anlatılan olaylar gerçek midir yani fiziksel midir? Yoksa metafizikçilerin yaklaşımıyla simgesel midir? 1944 yılında Paris Üniversitesi Hint Uygarlığı Enstitüsü´den Emil Senart´ın özgün çevirisi olan "La Bhagavad-Gita" böyledir (Ruh ve Madde Yayınları-1995). Türkçe çevirinin önsözünde Ergün Arıkdal şöyle der; "... o halde insan kendisiyle, maddenin hakimiyeti ile savaşa hep devam etmelidir." Galiba ikisi de doğrudur yani Mahabharata hem çok uzak geçmişte kaybolmuş bir uygarlığı ve belki de yaşanmış en büyük savaşı anlatmakta, hem de dev bir ruhsal öğretiyi içermektedir; bu öğreti Senart´ın tanımıyla "Rabb´in Ezgisi"dir. Bilim ve Vimanalar * "Asya ve Güney Asya kaynaklı çeşitli metinlerde uçan araçların veya göksel cihazlardan söz edilir. Hint ve Çin halk öykülerinde ve sanatçıların çizimlerinde göklerde seyahat etmek için yapılmış araçlar yer almaktadır. Kaynaklardaki farklılıklar dikkat çekecek kadar büyüktür, anlaşılmaz aygıtlar olduğu gibi, temel uçuş prensiplerine göre yapılmış ahşap araçlar da vardır. Taoist masallar sık sık göklerde uçan ölümsüzleri anlatırlar. Xian adlı bu araçlar yöneten ölümsüzlerin özgün ilahi güçleri vardır. Onlar tüylüydüler, Tao rahipleri onlara ´Tüylü Rahipler-Yu Ke" diyorlardı; "fei tian" yani uçan ölümsüzler Çin mitolojisinin sayısız yerinde raslanır. Uçan araçlar belki de bir tür teknolojik araçlardırlar ama yönetenler acaba insan mıdırlar? İkinci Yüzyıl´da yazılmış, bir şiirde uçan dragonların yönettiği gök arabalarından açıkça söz edilmektedir. Elimizde uçan araçların yapımlarını ve gelişimini anlatan sayısız öykü vardır. Bunlardan yola çıkarak olası kaynaklara giden ilginç ipuçlarına ulaşabiliriz. İşte bir araştırma sonucu; 11. Yüzyıl´da Brihat Kath Alokasamgraha adlı bir marangozun uçan bir araç yapmaya çalıştığını biliyoruz. Benzer bir öykü Eski Yunan´da vardır; 7. Yüzyıl´dan kalma bir Yunan metninde, mahkumları toplayan ve konuşabilen uçan bir araçtan söz edilir, bu araç mekaniktir ve havada durabilmektedir. Bu bilgileri Clive Hart´ın 1985´de Berkeley Üniversitesi´nde yayınlanan ´The Prehistory of Flight´ adlı kitabının ´çeşitli batı kaynaklarına göre uçan makinelerin kronolojik listesi´ bölümünde buluyoruz. Uçmakla ilgili bilimsel onaylı en eski kaynaklar oluşturulurken, insan yapısı kanatların gelişimi temel disiplin olarak izlenmiştir ama bu doğru değildir; Vimanalar bir yana antik Çin, Kore ve Hint kaynaklarında insan taşıyan çok daha karmaşık gök araçlarından söz edilmektedir." - Dr. Benjamin B. Olshin, "Mechanical Mythology: Private Descriptions of Flying Machines as Found in Early Chinese, Korean, Indian, and Other Texts" * "Rama İmparatorluğu olarak tanımlanan devletin, Kuzey Hindistan ve Pakistan´daki geçmişi en azından 15.000 yıllıktır. Bu uygarlık çok büyük bir nüfusa sahipti, kültür düzeyi yüksekti, kalıntılarına Pakistan´daki, Kuzey ve Batı Hindistan´ın çöllerinde raslanmaktadır. Rama, "Aydınlanmış Rahip Kral" bu kentleri yönetiyordu. Rama´nın 7 büyük kenti, klasik Hindu metinlerinde "7 Rishi Kenti" olarak geçer, antik Hint metinlerinde uçan araçlara "Vimanalar" denmektedir. Destanlara göre, Vimanalar iki katlıdır, daire biçimindedirler, kubbelerinde bir giriş tüneli vardır yani tam anlamıyla bir uçan daireye benzerler. Rüzgar hızıyla uçarlar ve melodik bir ses çıkarırlar, Vimanalar´ın dört türü vardır, inanılmaz ama bazıları tabak şeklinde, bazıları ise uzun silindir şeklindedirler yani sigar gibidirler... Vedalar, antik Hindu şiirlerdir; bilinen en eski Hindu metinler olarak tanımlanırlar. Vimanalar çeşitli şekil ve boyutlarda iki tür olarak anlatılır; ´Ahnihotra-vimana´nın iki motoru veya sistemi vardır, ´Elephant-vimana" ise daha gelişmiş bir araçtır. Ayrıca, "Kral balıkçı", "İbis" adlı ve başka hayvan adlarının da verildiği Vimana türleri de anlatılır. Göründüğü kadarıyla Mahabharata, bir atom savaşını bize anlatıyor! Kaynaklarda bir izolasyon veya tahrifat yoktur; savaşlarda fantastik silahlar, uçan araçlar kullanılmıştır. Bunlara epik Hint destanlarında çok sık raslanır. Hatta Ay´daki bir savaşta yer alan "vimana-Vailix"den söz edilir. Kısacası atomik bir patlamanın tüm etkileri ve özellikle de insanları öldüren radyoaktif etki Mahabharata´da çok belirgindir; Mohenjo-Daro´daki Rishi kentini geçen yaz kazan arkeologlar, caddelerde yatan iskeletler buldular, bazılarının yumrukları sıkılıydı sanki bir anda ölmüşlerdi, en azından bir kıyametin yaşandığı kesindi. Ve iskeletlerde tesbit edilen radyoaktivite, en azından Hiroshima ve Nagasaki düzeyindeydi. Daha ötede Mohenjo-Daro, ızgara biçiminde planlanmış mükemmel bir kenttir; su sistemi bugün Hindistan ve Pakistan´da kullanılan düzeydedir. Antik kentin caddelerinde kalıntı olarak siyah cam kümeler bulunmuştur. Bunların cam küreler olduğu sanılmaktadır ve bulunan kil çömleklerin çok yüksek ısıyla eritildiği keşfedilmiştir. Mahabarata´nın bir bölümü olan Dronaparva´da ve Ramayana´da özelikle belirtilen küre şeklinde bir Vimana vardır. İnanılmaz bir hıza ulaşmakta ve ardında büyük bir hava akımı bırakmaktadır. Hareketleri bir UFO gibidir, her yöne gidebilir, yön değiştirmesi ani çok hızlıdır, son hızla giderken aniden durup, yine aynı hızla ters yöne gidebilir. ´Samar´ adlı başka bir Hint destanında Vimanalar; demir makineler olarak tanımlanırlar ama yumuşaktırlar ve örgü gibi yüzeyleri vardır; cıva ile şarj olurlar ve arkalarından kükreyen bir alev püskürür. Daha da ilginci ´Samaranganasutradhara´ adlı antik metinde Vimanalar´ın nasıl yapıldığı anlatılır ama uygulanması için yeterli çözümleme henüz yapılamamıştır; Cıva ile itici güç sağlanması olasıdır ve denenmektedir, günümüzde Sovyet döneminin bilim adamları tarafından Türkistan´da ve Gobi Çölü´nde kozmik yön-bulucu araçların keşfedildiği söylenmiştir. Küresel olan bu araçlar, cam ve porselenden yapılmıştır, konik uçlarının içinde bir damla cıvanın bulunduğu belirlenmiştir." - D. Hatcher Childress, "Ancient Indian Aircraft Technology-Anti-Gravity Handbook" Ufoloji ve Vimanalar * "Hindistan´ın Vedik edebiyatında Vimana olarak tanımlanan uçan araçlarla ilgili tanımlamalar vardır. Bunlar ikiye ayrılırlar; 1)İnsan yapısı olan ve kuş benzeri kanatlarla uçan araçlar 2) Alışılmadık şekilleri olan ve insanlar tarafından yapılmamış olan araçlar. İlk gruba giren araçlar orta çağ tarzında, Sanskrit dünyanın mimarisine uygun otomatif askeri kuşatma araçları ve diğer mekanik aygıtlarla eş düzeydedirler. İkinci gruba giren araçlar ise, Rig Veda, Mahabharata, Ramayana ve Purana´larda tanımlanan UFO´ları anımsatan araçlardırlar. Vedik Evren Maya´nın ürünü veya bir hayaldir ya da evrensel bir sanal gerçeklik olarak düşünülebilir. Ana bilgisayarın görevi, "pradhana" adlı geleneksel enerjiyi sağlamaktır. Bu enerji Maha-Vişnu olarak bilinen ve sürekli genişleyip yayılan İlahi Güç tarafından harekete geçirilir yani Maha-Vişnu bir evrensel programcıdır. Aktif pradhana, enerjinin özel bir formu olarak oluşur ve kaba maddeye dönüştürülür. Şiva´nın eşi Uma (aynı zamanda Maya Devi olarak da bilinir), sanal enerjinin tanrıçası veya "yükleyici"sidir. Uma, Ana Tanrıça olarak da bilinir, kocası Şiva ise Hayallerin ve Teknoloji´nin Efendisi´dir, Şiva ile Mahabharata´da adı geçen Salva arasında doğal bir ilişki vardır, bu ilişkinin kökeninde Salva´nın bir Vimana´ya sahip olma gayreti ve Maya Danava´ya sahip olma arzusu vardır. O zaman, Hayallerin Efendisi olacak ve enerjiyi o üretecektir." - Richard L. Thompson, "Alien Identities" * "Vimanalar´ın yapısı akla UFO´ların sürekli değişen günlük doğasını getirmektedir, yetenekleri geleneksel fizik yasalarının ötesindedir. Carl Jung´un yorumunda UFO´ların niteliği bir rüya alanındadır; bir yerde, parlak ışıkları gözlemlemenin tam ortasında ve zaman kavramı yitirildiğinde objektif ve sübjektif bilinç arasında suçluluk başlar ve bozulma görülür. Araştırmalarım UFO ilişkileriyle, dinler, metafizik mistizm, folklör, şamanik trans, migren ve hatta yaratıcı imajinasyonlar arasında yakın bir ilişkinin ve benzerliğin bulunduğunu gösteriyor. Benzerliğin içinde, sabit imajlar, olayların ardıllığındaki tutarlılık ve genelde görülen alışılmadık "zirve deneyimi" niteliği bulunur. Kaçırılma raporlarında da, bu fenomenin paralelinde yer alan olaylara raslanır. Örneğin, nahoş ama inanılmaz "bedensel parçalanma" olayında olduğu gibi; bazen raporlarda kaçırılanların anlattıkları, şamanların "ölüm-yeniden doğum" trans deneylerine çok benzemektedir." - Alvin H. Lawson * "Birkaç on yıl evvel batılılar tarafından Güney Hindistan´daki bir tapınakta bulunan antik Sanskrit metinlere göre, Vimanalar uçan tüm araçların en üst noktasıydılar. İtalyan bilimci Dr. Roberto Pinotti 12 Ekim 1988´de Bangalore´da yapılan Dünya Uzay Konferansı´nda yaptığı konuşmada, Hindu antik metinlerinde tanrılarla, kahramanlar arasında yapılan bir savaşın anlatıldığını belirtti. Pinotti, metinlere bir destan olarak bakılmamasını istiyor ve göklerde pilotların kullandığı silahlı uçan araçlarla yapılmış bir savaşın açıkça anlatıldığına dikkat çekiyordu. Kullanılan silahlar, savunma ve saldırı amaçlıydılar; yedi ayrı tipte mercek ve aynı sistemlerini içermekteydiler. Örneğin pilotları ´kötü ışınlar´dan koruyan ´Pinjula Mirror´ bir ´Görsel Ayna´ idi; ´Marika´ adlı silahla düşman araçları vuruluyordu. Sonuçta Dr. Pinotti bu antik silahların bugün kullandığımız laser teknolojisinden çok farklı olmadıklarını iddia ediyor ve; "Araçlarda ´Somaka, Soundalike and Mourthwika´ adları verilen özel ısı emici metaller kullanılmış olmalı." diyordu. Pinotti´ye göre, tanımlanan itici güç prensibi, elektriksel ve kimyasal olmalıydı ama güneş enerjisinin kullanımı da çok ileri düzeydeydi. Diğer bilimciler Pinotti´nin kuramını daha ileriye götürerek, araçların bir tür ´cıva iyonlu itici güç sistemi´ ile çalıştığını varsaydılar. Pinotti, Vimanalar´ın binlerce yıl önce varolduklarını belirtirken, modern UFO´larla olan benzerliğe de dikkat çekiyordu ama Hindistan´da unutulmuş bir uygarlık vardı. Bu araştırmanın ve tartışmaların ışığında Hindu kökenli Sankritçe metinler daha iyi gözden geçirilmeli ve tanımlanan Vimana modelleri daha bilimsel bir incelemeye tabi tutulmalıdırlar." - Nick Humphries, "UFO Guide" * "Hindistan, Mysore´da bulunan Uluslararası Sanskrit Araştırma Akademisi´nin direktörü olan G.R. Josyer, 25 Eylül 1952´de yaptığı bir açıklamada, 7.000 yıllık yazmalarda çeşitli tiplerde uçan araçların yapımlarının anlatıldığını söylemişti. Bu özel yazma üç tip Vimana vardı; ´Rukma, Sundara ve Shakuna´; yaklaşık 500 stanzada (dörtlük), karışık detaylar veriliyor, metallerin seçimi ve hazırlanması anlatılıyordu. Ayrıca yazmada, çeşitli Vimana türlerinin parçaları tanımlanıyordu. Yazma 8 bölümdü ve bir hava aracının yapım planlarının yanısıra su altında da gidebilen veya bir duba gibi su yüzeyinde durabilen Vimana planlarını da içeriyordu, bazı stanzalarda ise pilotların nitelikleri ve eğitimleri anlatılıyordu." - Brad Steiger, "Worlds Before Our Own" Mahabharata ve Vimanalar * "Puspaku adlı araç güneşe benziyordu ve kardeşime aitti, onu güçlü Ravan´dan almıştı, uçuyordu ve mükemmeldi, istenilen her yere gidiyordu, Lanka kentinin göklerinde uçarken parlak bir buluta benziyordu." - Ramayana Destanı * "Salva´nın uçan aracı çok gizemliydi, gökte bazen görünüyor, bazen de kayboluyordu. Yani görünmeme yeteneği vardı; Yadu Hanedanı´nın savaşçıları bu garip aracı bir türlü tam olarak algılayamadılar; bazen yerde, bazen gökte beliriyor sonra birden bir tepeye veya bir ırmağın kıyısına konmuş olarak ortaya çıkıyordu. Bu uçan harikulade araç, gökte bir ateş fırıldağı gibi dönüyor ve bir an bile yerinde durmuyordu." - Bhaktivedanta, Swami Prabhupada, Krsna * "Kralım; uçan araç mükemmeldi, şeytan Maya tarafından yapılmış ve bir savaş için gereken tüm silahlarla donatılmıştı. Hayal edilemesi ve anlatılması imkansız bir araçtı; görünmezlik özelliğine sahipti. Oturulan yerde koruyucu bir şemsiye ve serinletici güç vardı. Mihrace Bai´nin çevresinde kaptanları ve kumandanları bulunuyordu; geceleyin gökte yükselen bir ay gibi görünüyor, her yönü aydınlatıyordu." - Swami Prabhupada Bhaktivedanta, Srimad Bhagavatam * "Pushpaka bir gök arabasıydı, insanları Ayodhya kentine taşıyordu. Gök bu harika uçan araçlarla doluydu, gece karanlığında yaydıkları sarımtırak göz kamaştırıcı ışık göğü aydınlatıyordu." - Mahavira of Bhavabhuti (8. Yüzyıl´dan kalma bir Jain yazması) * "Vata´nın arabası ne görkemli; gök gürültüsü gibi ses çıkarıyor, göklere dokunuyor; parlak bir ışığı var; kırmızı göz kamaştırıcı ve alev gibi; bir girdap gibi dönerken, dünyanın tozunu kaldırıyor." - Rig-Veda (Vata bir Aryan rüzgar tanrısıdır.) * "Bir zamanlar Kral Citaketu, kendisine Tanrı Vişnu tarafından verilen parlak ve ihtişamlı bir uçan araçla dış uzaya yolculuk yapar ve Tanrı Şiva´yı görür... Oklar "ışınlar" Şiva tarafından yollanır. Işınlar güneş benzeri bir küreden fışkırır ve içinde yaşanan üç gök aracını kaplar ve o araçlar bir daha görülmezler." - Srimad Bhagasvatam, VI. Canto, Bölüm 3 İndus Uygarlığı İndus uygarlığı dünyanın en eski ve en büyük uygarlığı kabul edilmektedir; Güney Asya´nın en uzun nehri olan İndus Irmağı çevresinde MÖ 3000-2500 arasında varolduğu belirlenmiştir ama bu tarih sadece uygarlığın varolduğu bir dönemin göstergesidir, İndus uygarlığının başlangıc dönemi bilinmemektedir. Yaklaşık 100 kent, kasaba ve köy kalıntısı bulunmuştur, kentlerin planlaması olağanüstüdür, hatta günümüz kent planlamacılığından daha düzgün olduğu söylenebilir. Ana binalar kentin ortasında bulunmakta, kanalizasyon sistemleri, büyük hamamlar ve su depoları en küçük köyde dahi görülmektedir. Kent merkezlerinden eş sayıda düzenli bir dağılımla yayılan evler ve cadde kenarlarındaki dükkanlar, blok taşlarla döşeli çok düzgün caddelerle eşit olarak bölünmüştür. Tüm İndus kentlerindeki evlerin yapımında kullanılan tuğlaların eşit olarak üretilmiş olması bir diğer inanılması güç inşaat kültürünün göstergesidir. Harappa ve Mohenjo-Daro uygarlığın bilinen ana kentleridirler; Mohenjo-daro ırmağın batı kıyısında, Harappa ise Mohenjo-Daro´nun 640 km. kuzeydoğusundadır. Daha doğuda ise bir diğer önemli kent olan Kalibangan vardır. Ve tüm bölgede yüzün üstünde, ticaret merkezi, küçük limanlar ve balıkçı köyleri yer alır. Tüm yerleşim merkezlerinde aynı standart planın uygulanmış olduğunu görmek bir diğer şaşırtıcı olaydır; araştırmalar sonucunda İndus insanlarının pirinç, buğday ve yulaf ektikleri ve kümes hayvanları, buffalo, domuz, at, deve, fil kambur öküz ve köpek yetiştirdikleri belirlenmiştir. Bulunan resimli plakalarda, ayrıca gergedan, boğa, fil ve bilinmeyen üç başlı bir hayvan figürleri dikkat çeker, bu buluntuların üzerlerinde görülen diğer simgelerin anlamları şu ana kadar çözülememiştir. Ana tanrı büyük olasılıkla tüm vahşi hayvanların tanrısı olan Şiva (Pasupati)´dir. Araştırmalar, İndus inançlarının erken-Hinduizm şeklinde olduğunu göstermektedir. Bu büyük uygarlığın MÖ 2. Yüzyıl´da çöktüğü sanılmaktadır ama nedenler belirsizdir; büyük savaşların olduğunu, doğal afetlerin yaşandığını gösteren bazı ipuçları bulunmuşsa da yeterli değildir ama en ilginci bölgede ve hatta Kuzey Hindistan´ın İndus dışındaki bazı başka yerlerinde kent kalıntılarının çok yüksek bir ısı altında erimiş gibi göründüğüdür. Fotoğraflarda gördüğünüz insan iskeletlerinin durumu (biri kadın, diğeri erkek), ölümün çok ani geldiğini kanıtlamaktadır; kadın elindeki eşyayı dahi hala tutmaktadır. Acaba binlerce yıl evvel ne olmuştu? Bu cevap şu anda yok, belki gelecekte öğreneceğiz... Alıntı Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Lighthouse Yanıtlama zamanı: Mart 24, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 24, 2007 vay be. hayretle hepsini okudum. teşekkürler paylaşım için. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
AYATA Yanıtlama zamanı: Nisan 4, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 4, 2009 Dünyanın en eski destanı; Onbin Yıllık Nükleer Savaş "Bu günümüz, dünün düşünceleridir; şimdiki düşüncelerimiz yarınımızı inşa edecektir; yaşamımızı düşüncelerimiz yaratır." "Dhammapada "Mahabharata çok büyük ve karmaşıktır ama 18 Yüzyıl öncesini çok net olarak açıklamaktadır." Reader´s Digest "Mysteries of the Unexplained" "Bu öyküyü kuru bir çubuğa anlatsaydın, yapraklanır ve köklenirdi." Henri Michaux Hindistan´ın ulusal destanı Mahabharata, aslında bir şiirdir ama çok büyük ve karmaşık bir şiir külliyatı olarak düşünülebilir. Sözcük sayısı "Mesnevi"den çok daha ötededir ama büyük olasılıkla tek bir kişi tarafından yazılmamıştır. Sankritçe yazılmış olan Mahabharata şimdiye kadar yazılan en uzun şiirdir, "stanza" denen yüzbin kıtadan oluşur yani İncil´in 16 misli, Ansiklopedi Britannica´nın tamamı kadardır. Bazılarına göre MÖ 3.-5. Yüzyıl aralarında yazılmıştır, bazılarına göre MS. 4. Yüzyıl´da derlenmiş, bazılarına göre ise çok daha eskilerde 19-20.000 yıl evvel yazılmıştır. Hintliler´e göre Mahabharata´da olmayan bir şey hiçbir yerde yoktur. Batı dünyası bu inanılmaz dev destanı ancak, 18. Yüzyıl´dan sonra tanımıştır; o da destanın sadece küçük bir bölümü olan 1785´de Londra´da Charles Wilkins çevirisiyle yayınlanan "Bhagavad-Gita"dır. 19. Yüzyıl´da doğubilimci Hippolyte Fauche, 200 kişilik bir ekiple tüm destanı Fransızca´ya çevirmeye başladı ama ömrü vefa etmedi. Sonuçta eksiksiz İngilizce çeviri ancak 20. Yüzyıl´ın başında yine Hintliler tarafından Bombay´da gerçekleştirildi. Günümüzdeki en ilginç ve inanılmaz Mahabharata olayı; Jean Claude Carriere, Marie H. Estienne, Peter Brook ve arkadaşlarının 16 yıl çabaladıktan sonra 1985´de ilk kez Avignon´da sahneye koydukları "Mahabharata" adlı oyundur, oyun 9 saat sürüyor, bazen üç gecede, bazen bütün bir gün veya bütün bir gecede oynanıp bitiriliyor, 16 ulusa mensup 25 oyuncu sahneye çıkıyordu. Carrier, üç yıl süren sahnelemenin sonucunda, farklı bir etkinin oluştuğunu vurguluyordu; "...bu etki dünyanın üzerine çöken bir tehdit miydi? Yoksa doğru eylemin gerçek anla.ının inatçı araştırması mıydı? Alın yazısıyla oynanan ince ve kimi zaman acımasız bir oyun mu?... (Can Yayınları/Mahabharata-1991)" Aynı ekip, yorulmaksızın çalışarak, inanılmaz bir performans sonucunda oyunu, bir film ve bir de tv dizisi haline getirmeyi başardı. Ama biz Türkiye´de bunları göremedik; aklı evvel film ithalatcılarımızla, tv yöneticilerimiz hayatlarında duymadıkları evrensel bir kültürü elbette ki algılayamadılar. Onların düzeyini "Yalan Rüzgarı" ile "Şaban" belirlemekte; yani bilinçsiz servetle, bilinçli cehaletin buluştuğu nokta... Dünyalılarla uzaylılar mı savaştı? Sanskritçe´de "maha" büyük ve herşeyin toplamı anla.ına gelir; "bharata" ise komünyel bir isimdir veya bir bilgeliğin tanımıdır. Daha öte metafizik yorumlarda sözcüğün "insan" anlamında olduğu da söylenir; bu bağlamda "İnsanlığın Öyküsü" yazılmıştır. Destanda anlatılan dev savaş öncelikle klanlar arası bir çatışma gibi görünse de, aslında tüm gezegenin egemenliği yolunda bir kavgadır ama sonunda öyle bir savaş başlar ki, tüm evren yokolma tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Savaşta kullanılan silahlar hem dünyasal (ok, balta, kılıç, mızrak gibi) hem de tanrısaldır (ışınlar, atomik silahlar, uçan araçlar gibi) Bir bakışa göre, Mahabharata en eski bilim kurgu örneğidir ve zeki canlılar arasındaki bir anlaşmazlığı, bir savaşı ve günümüz teknolojisinin çok ötesinde silahların kullanıldığını anlatır. Örneğin bir bölümde içinde destanın kahramanlarından Krisnha´nın da bulunduğu Vrishni´ler, Salva adlı lideri bir güçle kuşatırlar. Bunun üzerine zalim Salva, heryere gidebildiği Saubha adlı arabasına binerek "yükselir" ve sayısız cesur Vrishni genciyle beraber tüm bir kenti harabeye çevirir. Saubha adlı araç daha önceki bölümlerde anlatıldığına göre savaşın yönetildiği bayrak gemisidir ve Salva´nın kentinde bulunmaktadır yani oradan kalkıp, savaş alanına getirilmiştir. Buna karşın Vrishni savaşçılarının da benzer silahları vardır; Pradyumna adlı kahraman özel bir silah kullanır, bu silah en yüksekteki tanrıları dahi durdurmaktadır; silah için "savaş alanındaki hiçbir insan onun oklarından kurtulamaz" tanımı yapılır ve Salva Krisnha´ya doğru düşer, Krisnha gökte Salva´yı izlemeye başlar fakat Saubha adlı araç göklere özgün tanımla adeta yapışmıştır. Krisnha tüm silahlarını durmaksızın fırlatır; roketler, misiller, mızraklar, çiviler, savaş baltaları, üç yüzlü oklar, alev püskürtücüler vb... Gökte yüzlerce güneş ve ay belirir, yüzlerce yıldız doğar. Ne gece ne de gündüz vardır, zaman anlaşılamaz. Radyoaktif ölümün reddedilmez tarifi; Krishna´nın Salva´nın saldırılarını savuşturmak için kullandığı silahların seslerinin anlatımı, aynen günümüzdeki anti-balistik roketlere benzemektedir; "Onları savuşturdum, bir hayal gibiydiler. Hızla vuran sütünları yolladığımda, gökler parladı ve parçalara ayrıldılar. gökte büyük gürültüler oldu." Ve sonra Saubha´nın görünmez olduğu anlatılır sanki Krisnha hedefi hiç şaşırmayan akıllı bombalar kullanmaktadır. Bu arada atılan bir okun "roketin" sesiyle savaşçılar ölürler, Salva´nın askerleri "Danavalar" acı çığlıklar atarak yerlere düşerler, onları güneşe benzer parlaklığı olan okların sesi öldürür. Sauba kaçmak için saldırıya kalkışır, o zaman Krisnha "özel ateş silahı"nı kullanır bu silah güneş şeklinde halesi olan bir disk şeklindedir. Ve disk Saubha´yı ikiye böler, "kent" gökten yere düşer ve Salva ölür. Bu olay, Mahabharata´nın sonudur. En garip silahlardan birisi Pradyumna´nın kullandığı özel oktur, bu okun öldürücü gücünden hiç kimse tanrılar dahi kurtulamaz. Agneya´nın kullandığı silah ise, alevli ama dumansız ateş okudur "Yoksa artık ok yerine , ışın mı demeliyiz." Derken savaş alanına birden bir karanlık yayılır, kimse çevreyi göremez ama gece olmamıştır, vahşi bir rüzgar başlar, bulutlar kükrer, toz ve çakıl taşları yağmaktadır, doğa dengesini yitirir, güneş gökte sallanmakta, dünya titremekte, korkunç silahtan yayılan kavurucu sıcaklık, herşeyi yakmaktadır. Filler alevler içinde, çılgın gibi oradan oraya koşuştururken, diğer canlılar buruşarak yere düşmektedir, vahşi ışınlar gökten yağmur gibi yağmaktadır. Ve ateş fırtınasının yanısıra Gurkha´nın silahının sesini duyanlar da ölürler. Bütün bunlar sanki nükleer bir patlamanın yanısıra radyoaktif çöküntünün birebir tarifi gibidirler. Gurkha´nın çok hızlı ve güçlü bir Vimana´sı vardır; Vrishni´lerin ve Andhaka´ların üç kentine uçar ve saldırır, evrenin tüm gücünü taşımaktadır. Duman ve ateş sütunları fışkırtır, on binlerce güneş parlaklığında ışınlar yaya-ak yükselir. Vimana´nın "demir şimşek" diye tanımlanan süper bir silahı vardır, her iki aşiretten sayısız insanı ve kentlerini küle dönüştürür. Cesetler tanınmayacak kadar yanarlar, ölmeyenlerin saçları ve tırnakları dökülür, çanaklar, çömlekler kendi kendilerine kırılırlar, yiyecekler zehirlenir. Kaçmaya çalışan savaşçılar ve eşyaları küllerle yıkanmaktadırlar. Nedir bu silahlar? Başka hiçbir mitolojide böyle bir tanım yoktur, yıldırımlar, şimşekler vardır ama ötesi yoktur. Bunu anlamak şu anda mümkün değil; umudumuz zamanla öğrenmek. Destan´da anlatılan olaylar gerçek midir yani fiziksel midir? Yoksa metafizikçilerin yaklaşımıyla simgesel midir? 1944 yılında Paris Üniversitesi Hint Uygarlığı Enstitüsü´den Emil Senart´ın özgün çevirisi olan "La Bhagavad-Gita" böyledir (Ruh ve Madde Yayınları-1995). Türkçe çevirinin önsözünde Ergün Arıkdal şöyle der; "... o halde insan kendisiyle, maddenin hakimiyeti ile savaşa hep devam etmelidir." Galiba ikisi de doğrudur yani Mahabharata hem çok uzak geçmişte kaybolmuş bir uygarlığı ve belki de yaşanmış en büyük savaşı anlatmakta, hem de dev bir ruhsal öğretiyi içermektedir; bu öğreti Senart´ın tanımıyla "Rabb´in Ezgisi"dir. Bilim ve Vimanalar * "Asya ve Güney Asya kaynaklı çeşitli metinlerde uçan araçların veya göksel cihazlardan söz edilir. Hint ve Çin halk öykülerinde ve sanatçıların çizimlerinde göklerde seyahat etmek için yapılmış araçlar yer almaktadır. Kaynaklardaki farklılıklar dikkat çekecek kadar büyüktür, anlaşılmaz aygıtlar olduğu gibi, temel uçuş prensiplerine göre yapılmış ahşap araçlar da vardır. Taoist masallar sık sık göklerde uçan ölümsüzleri anlatırlar. Xian adlı bu araçlar yöneten ölümsüzlerin özgün ilahi güçleri vardır. Onlar tüylüydüler, Tao rahipleri onlara ´Tüylü Rahipler-Yu Ke" diyorlardı; "fei tian" yani uçan ölümsüzler Çin mitolojisinin sayısız yerinde raslanır. Uçan araçlar belki de bir tür teknolojik araçlardırlar ama yönetenler acaba insan mıdırlar? İkinci Yüzyıl´da yazılmış, bir şiirde uçan dragonların yönettiği gök arabalarından açıkça söz edilmektedir. Elimizde uçan araçların yapımlarını ve gelişimini anlatan sayısız öykü vardır. Bunlardan yola çıkarak olası kaynaklara giden ilginç ipuçlarına ulaşabiliriz. İşte bir araştırma sonucu; 11. Yüzyıl´da Brihat Kath Alokasamgraha adlı bir marangozun uçan bir araç yapmaya çalıştığını biliyoruz. Benzer bir öykü Eski Yunan´da vardır; 7. Yüzyıl´dan kalma bir Yunan metninde, mahkumları toplayan ve konuşabilen uçan bir araçtan söz edilir, bu araç mekaniktir ve havada durabilmektedir. Bu bilgileri Clive Hart´ın 1985´de Berkeley Üniversitesi´nde yayınlanan ´The Prehistory of Flight´ adlı kitabının ´çeşitli batı kaynaklarına göre uçan makinelerin kronolojik listesi´ bölümünde buluyoruz. Uçmakla ilgili bilimsel onaylı en eski kaynaklar oluşturulurken, insan yapısı kanatların gelişimi temel disiplin olarak izlenmiştir ama bu doğru değildir; Vimanalar bir yana antik Çin, Kore ve Hint kaynaklarında insan taşıyan çok daha karmaşık gök araçlarından söz edilmektedir." - Dr. Benjamin B. Olshin, "Mechanical Mythology: Private Descriptions of Flying Machines as Found in Early Chinese, Korean, Indian, and Other Texts" * "Rama İmparatorluğu olarak tanımlanan devletin, Kuzey Hindistan ve Pakistan´daki geçmişi en azından 15.000 yıllıktır. Bu uygarlık çok büyük bir nüfusa sahipti, kültür düzeyi yüksekti, kalıntılarına Pakistan´daki, Kuzey ve Batı Hindistan´ın çöllerinde raslanmaktadır. Rama, "Aydınlanmış Rahip Kral" bu kentleri yönetiyordu. Rama´nın 7 büyük kenti, klasik Hindu metinlerinde "7 Rishi Kenti" olarak geçer, antik Hint metinlerinde uçan araçlara "Vimanalar" denmektedir. Destanlara göre, Vimanalar iki katlıdır, daire biçimindedirler, kubbelerinde bir giriş tüneli vardır yani tam anlamıyla bir uçan daireye benzerler. Rüzgar hızıyla uçarlar ve melodik bir ses çıkarırlar, Vimanalar´ın dört türü vardır, inanılmaz ama bazıları tabak şeklinde, bazıları ise uzun silindir şeklindedirler yani sigar gibidirler... Vedalar, antik Hindu şiirlerdir; bilinen en eski Hindu metinler olarak tanımlanırlar. Vimanalar çeşitli şekil ve boyutlarda iki tür olarak anlatılır; ´Ahnihotra-vimana´nın iki motoru veya sistemi vardır, ´Elephant-vimana" ise daha gelişmiş bir araçtır. Ayrıca, "Kral balıkçı", "İbis" adlı ve başka hayvan adlarının da verildiği Vimana türleri de anlatılır. Göründüğü kadarıyla Mahabharata, bir atom savaşını bize anlatıyor! Kaynaklarda bir izolasyon veya tahrifat yoktur; savaşlarda fantastik silahlar, uçan araçlar kullanılmıştır. Bunlara epik Hint destanlarında çok sık raslanır. Hatta Ay´daki bir savaşta yer alan "vimana-Vailix"den söz edilir. Kısacası atomik bir patlamanın tüm etkileri ve özellikle de insanları öldüren radyoaktif etki Mahabharata´da çok belirgindir; Mohenjo-Daro´daki Rishi kentini geçen yaz kazan arkeologlar, caddelerde yatan iskeletler buldular, bazılarının yumrukları sıkılıydı sanki bir anda ölmüşlerdi, en azından bir kıyametin yaşandığı kesindi. Ve iskeletlerde tesbit edilen radyoaktivite, en azından Hiroshima ve Nagasaki düzeyindeydi. Daha ötede Mohenjo-Daro, ızgara biçiminde planlanmış mükemmel bir kenttir; su sistemi bugün Hindistan ve Pakistan´da kullanılan düzeydedir. Antik kentin caddelerinde kalıntı olarak siyah cam kümeler bulunmuştur. Bunların cam küreler olduğu sanılmaktadır ve bulunan kil çömleklerin çok yüksek ısıyla eritildiği keşfedilmiştir. Mahabarata´nın bir bölümü olan Dronaparva´da ve Ramayana´da özelikle belirtilen küre şeklinde bir Vimana vardır. İnanılmaz bir hıza ulaşmakta ve ardında büyük bir hava akımı bırakmaktadır. Hareketleri bir UFO gibidir, her yöne gidebilir, yön değiştirmesi ani çok hızlıdır, son hızla giderken aniden durup, yine aynı hızla ters yöne gidebilir. ´Samar´ adlı başka bir Hint destanında Vimanalar; demir makineler olarak tanımlanırlar ama yumuşaktırlar ve örgü gibi yüzeyleri vardır; cıva ile şarj olurlar ve arkalarından kükreyen bir alev püskürür. Daha da ilginci ´Samaranganasutradhara´ adlı antik metinde Vimanalar´ın nasıl yapıldığı anlatılır ama uygulanması için yeterli çözümleme henüz yapılamamıştır; Cıva ile itici güç sağlanması olasıdır ve denenmektedir, günümüzde Sovyet döneminin bilim adamları tarafından Türkistan´da ve Gobi Çölü´nde kozmik yön-bulucu araçların keşfedildiği söylenmiştir. Küresel olan bu araçlar, cam ve porselenden yapılmıştır, konik uçlarının içinde bir damla cıvanın bulunduğu belirlenmiştir." - D. Hatcher Childress, "Ancient Indian Aircraft Technology-Anti-Gravity Handbook" ... -------------------- Ufoloji ve Vimanalar * "Hindistan´ın Vedik edebiyatında Vimana olarak tanımlanan uçan araçlarla ilgili tanımlamalar vardır. Bunlar ikiye ayrılırlar; 1)İnsan yapısı olan ve kuş benzeri kanatlarla uçan araçlar 2) Alışılmadık şekilleri olan ve insanlar tarafından yapılmamış olan araçlar. İlk gruba giren araçlar orta çağ tarzında, Sanskrit dünyanın mimarisine uygun otomatif askeri kuşatma araçları ve diğer mekanik aygıtlarla eş düzeydedirler. İkinci gruba giren araçlar ise, Rig Veda, Mahabharata, Ramayana ve Purana´larda tanımlanan UFO´ları anımsatan araçlardırlar. Vedik Evren Maya´nın ürünü veya bir hayaldir ya da evrensel bir sanal gerçeklik olarak düşünülebilir. Ana bilgisayarın görevi, "pradhana" adlı geleneksel enerjiyi sağlamaktır. Bu enerji Maha-Vişnu olarak bilinen ve sürekli genişleyip yayılan İlahi Güç tarafından harekete geçirilir yani Maha-Vişnu bir evrensel programcıdır. Aktif pradhana, enerjinin özel bir formu olarak oluşur ve kaba maddeye dönüştürülür. Şiva´nın eşi Uma (aynı zamanda Maya Devi olarak da bilinir), sanal enerjinin tanrıçası veya "yükleyici"sidir. Uma, Ana Tanrıça olarak da bilinir, kocası Şiva ise Hayallerin ve Teknoloji´nin Efendisi´dir, Şiva ile Mahabharata´da adı geçen Salva arasında doğal bir ilişki vardır, bu ilişkinin kökeninde Salva´nın bir Vimana´ya sahip olma gayreti ve Maya Danava´ya sahip olma arzusu vardır. O zaman, Hayallerin Efendisi olacak ve enerjiyi o üretecektir." - Richard L. Thompson, "Alien Identities" * "Vimanalar´ın yapısı akla UFO´ların sürekli değişen günlük doğasını getirmektedir, yetenekleri geleneksel fizik yasalarının ötesindedir. Carl Jung´un yorumunda UFO´ların niteliği bir rüya alanındadır; bir yerde, parlak ışıkları gözlemlemenin tam ortasında ve zaman kavramı yitirildiğinde objektif ve sübjektif bilinç arasında suçluluk başlar ve bozulma görülür. Araştırmalarım UFO ilişkileriyle, dinler, metafizik mistizm, folklör, şamanik trans, migren ve hatta yaratıcı imajinasyonlar arasında yakın bir ilişkinin ve benzerliğin bulunduğunu gösteriyor. Benzerliğin içinde, sabit imajlar, olayların ardıllığındaki tutarlılık ve genelde görülen alışılmadık "zirve deneyimi" niteliği bulunur. Kaçırılma raporlarında da, bu fenomenin paralelinde yer alan olaylara raslanır. Örneğin, nahoş ama inanılmaz "bedensel parçalanma" olayında olduğu gibi; bazen raporlarda kaçırılanların anlattıkları, şamanların "ölüm-yeniden doğum" trans deneylerine çok benzemektedir." - Alvin H. Lawson * "Birkaç on yıl evvel batılılar tarafından Güney Hindistan´daki bir tapınakta bulunan antik Sanskrit metinlere göre, Vimanalar uçan tüm araçların en üst noktasıydılar. İtalyan bilimci Dr. Roberto Pinotti 12 Ekim 1988´de Bangalore´da yapılan Dünya Uzay Konferansı´nda yaptığı konuşmada, Hindu antik metinlerinde tanrılarla, kahramanlar arasında yapılan bir savaşın anlatıldığını belirtti. Pinotti, metinlere bir destan olarak bakılmamasını istiyor ve göklerde pilotların kullandığı silahlı uçan araçlarla yapılmış bir savaşın açıkça anlatıldığına dikkat çekiyordu. Kullanılan silahlar, savunma ve saldırı amaçlıydılar; yedi ayrı tipte mercek ve aynı sistemlerini içermekteydiler. Örneğin pilotları ´kötü ışınlar´dan koruyan ´Pinjula Mirror´ bir ´Görsel Ayna´ idi; ´Marika´ adlı silahla düşman araçları vuruluyordu. Sonuçta Dr. Pinotti bu antik silahların bugün kullandığımız laser teknolojisinden çok farklı olmadıklarını iddia ediyor ve; "Araçlarda ´Somaka, Soundalike and Mourthwika´ adları verilen özel ısı emici metaller kullanılmış olmalı." diyordu. Pinotti´ye göre, tanımlanan itici güç prensibi, elektriksel ve kimyasal olmalıydı ama güneş enerjisinin kullanımı da çok ileri düzeydeydi. Diğer bilimciler Pinotti´nin kura.ını daha ileriyeg*türerek, araçların bir tür ´cıva iyonlu itici güç sistemi´ ile çalıştığını varsaydılar. Pinotti, Vimanalar´ın binlerce yıl önce varolduklarını belirtirken, modern UFO´larla olan benzerliğe de dikkat çekiyordu ama Hindistan´da unutulmuş bir uygarlık vardı. Bu araştırmanın ve tartışmaların ışığında Hindu kökenli Sankritçe metinler daha iyi gözden geçirilmeli ve tanımlanan Vimana modelleri daha bilimsel bir incelemeye tabi tutulmalıdırlar." - Nick Humphries, "UFO Guide" * "Hindistan, Mysore´da bulunan Uluslararası Sanskrit Araştırma Akademisi´nin direktörü olan G.R. Josyer, 25 Eylül 1952´de yaptığı bir açıklamada, 7.000 yıllık yazmalarda çeşitli tiplerde uçan araçların yapımlarının anlatıldığını söylemişti. Bu özel yazma üç tip Vimana vardı; ´Rukma, Sundara ve Shakuna´; yaklaşık 500 stanzada (dörtlük), karışık detaylar veriliyor, metallerin seçimi ve hazırlanması anlatılıyordu. Ayrıca yazmada, çeşitli Vimana türlerinin parçaları tanımlanıyordu. Yazma 8 bölümdü ve bir hava aracının yapım planlarının yanısıra su altında da gidebilen veya bir duba gibi su yüzeyinde durabilen Vimana planlarını da içeriyordu, bazı stanzalarda ise pilotların nitelikleri ve eğitimleri anlatılıyordu." - Brad Steiger, "Worlds Before Our Own" Mahabharata ve Vimanalar * "Puspaku adlı araç güneşe benziyordu ve kardeşime aitti, onu güçlü Ravan´dan almıştı, uçuyordu ve mükemmeldi, istenilen her yere gidiyordu, Lanka kentinin göklerinde uçarken parlak bir buluta benziyordu." - Ramayana Destanı * "Salva´nın uçan aracı çok gizemliydi, gökte bazen görünüyor, bazen de kayboluyordu. Yani görünmeme yeteneği vardı; Yadu Hanedanı´nın savaşçıları bu garip aracı bir türlü tam olarak algılayamadılar; bazen yerde, bazen gökte beliriyor sonra birden bir tepeye veya bir ırmağın kıyısına konmuş olarak ortaya çıkıyordu. Bu uçan harikulade araç, gökte bir ateş fırıldağı gibi dönüyor ve bir an bile yerinde durmuyordu." - Bhaktivedanta, Swami Prabhupada, Krsna * "Kralım; uçan araç mükemmeldi, şeytan Maya tarafından yapılmış ve bir savaş için gereken tüm silahlarla donatılmıştı. Hayal edilemesi ve anlatılması imkansız bir araçtı; görünmezlik özelliğine sahipti. Oturulan yerde koruyucu bir şemsiye ve serinletici güç vardı. Mihrace Bai´nin çevresinde kaptanları ve kumandanları bulunuyordu; geceleyin gökte yükselen bir ay gibi görünüyor, her yönü aydınlatıyordu." - Swami Prabhupada Bhaktivedanta, Srimad Bhagavatam * "Pushpaka bir gök arabasıydı, insanları Ayodhya kentine taşıyordu. Gök bu harika uçan araçlarla doluydu, gece karanlığında yaydıkları sarımtırak göz kamaştırıcı ışık göğü aydınlatıyordu." - Mahavira of Bhavabhuti (8. Yüzyıl´dan kalma bir Jain yazması) * "Vata´nın arabası ne görkemli; gök gürültüsü gibi ses çıkarıyor, göklere dokunuyor; parlak bir ışığı var; kırmızı göz kamaştırıcı ve alev gibi; bir girdap gibi dönerken, dünyanın tozunu kaldırıyor." - Rig-Veda (Vata bir Aryan rüzgar tanrısıdır.) * "Bir zamanlar Kral Citaketu, kendisine Tanrı Vişnu tarafından verilen parlak ve ihtişamlı bir uçan araçla dış uzaya yolculuk yapar ve Tanrı Şiva´yı görür... Oklar "ışınlar" Şiva tarafından yollanır. Işınlar güneş benzeri bir küreden fışkırır ve içinde yaşanan üç gök aracını kaplar ve o araçlar bir daha görülmezler." - Srimad Bhagasvatam, VI. Canto, Bölüm 3 İndus Uygarlığı İndus uygarlığı dünyanın en eski ve en büyük uygarlığı kabul edilmektedir; Güney Asya´nın en uzun nehri olan İndus Irmağı çevresinde MÖ 3000-2500 arasında varolduğu belirlenmiştir ama bu tarih sadece uygarlığın varolduğu bir dönemin göstergesidir, İndus uygarlığının başlangıc dönemi bilinmemektedir. Yaklaşık 100 kent, kasaba ve köy kalıntısı bulunmuştur, kentlerin planlaması olağanüstüdür, hatta günümüz kent planlamacılığından daha düzgün olduğu söylenebilir. Ana binalar kentin ortasında bulunmakta, kanalizasyon sistemleri, büyük hamamlar ve su depoları en küçük köyde dahi görülmektedir. Kent merkezlerinden eş sayıda düzenli bir dağılımla yayılan evler ve cadde kenarlarındaki dükkanlar, blok taşlarla döşeli çok düzgün caddelerle eşit olarak bölünmüştür. Tüm İndus kentlerindeki evlerin yapımında kullanılan tuğlaların eşit olarak üretilmiş olması bir diğer inanılması güç inşaat kültürünün göstergesidir. Harappa ve Mohenjo-Daro uygarlığın bilinen ana kentleridirler; Mohenjo-daro ırmağın batı kıyısında, Harappa ise Mohenjo-Daro´nun 640 km. kuzeydoğusundadır. Daha doğuda ise bir diğer önemli kent olan Kalibangan vardır. Ve tüm bölgede yüzün üstünde, ticaret merkezi, küçük limanlar ve balıkçı köyleri yer alır. Tüm yerleşim merkezlerinde aynı standart planın uygulanmış olduğunu görmek bir diğer şaşırtıcı olaydır; araştırmalar sonucunda İndus insanlarının pirinç, buğday ve yulaf ektikleri ve kümes hayvanları, buffalo, domuz, at, deve, fil kambur öküz ve köpek yetiştirdikleri belirlenmiştir. Bulunan resimli plakalarda, ayrıca gergedan, boğa, fil ve bilinmeyen üç başlı bir hayvan figürleri dikkat çeker, bu buluntuların üzerlerinde görülen diğer simgelerin anlamları şu ana kadar çözülememiştir. Ana tanrı büyük olasılıkla tüm vahşi hayvanların tanrısı olan Şiva (Pasupati)´dir. Araştırmalar, İndus inançlarının erken-Hinduizm şeklinde olduğunu göstermektedir. Bu büyük uygarlığın MÖ 2. Yüzyıl´da çöktüğü sanılmaktadır ama nedenler belirsizdir; büyük savaşların olduğunu, doğal afetlerin yaşandığını gösteren bazı ipuçları bulunmuşsa da yeterli değildir ama en ilginci bölgede ve hatta Kuzey Hindistan´ın İndus dışındaki bazı başka yerlerinde kent kalıntılarının çok yüksek bir ısı altında erimiş gibi göründüğüdür. Fotoğraflarda gördüğünüz insan iskeletlerinin durumu (biri kadın, diğeri erkek), ölümün çok ani geldiğini kanıtlamaktadır; kadın elindeki eşyayı dahi hala tutmaktadır. Acaba binlerce yıl evvel ne olmuştu? Bu cevap şu anda yok, belki gelecekte öğreneceğiz.. -------------------- mahabarata destaninin drona parva cildinin 690 sayfasi 62 nci fikrasi... Kaçip gitmis olan tanrilar geri döndüler.Bu güne kadar Mahecwara'dan korkmuslardi.Önceleriyigit asuralar,''gökteki üç kent''e egemendiler.Bu bu kentlerin hepsi büyüktü ve harika sekilde insa edilmisti.Biri demirdendi(demirdenmisgibi görünüyordu)Ikincisi gümüsten,3ncüsü altindandi.Altin kent ,Kamalaksha'ya;gümüsten olani Tarakshsa'ya aitti üçüncüsüne ,demirden olanina ise Vidyunmalinhükümdar sifati ile sahipti.Bunca silahina ragmen mahagvat bu gök kentlerini her hangi bir sekilde etkilemeyi basaramadi.Bu zorlanmadan bunalan tanrilar,Vasava'yi sözcü yapip ona giderek dedilerki ''bu gök kentlerinin korkunç halki,Brahmanin koruyuculugunu elde etmisler.Bu koruyuculugun sonucu olarakta tüm evreni tehdit ediyorlar.Ey tanrilarin efendisi,onlari perisan etmeye senden baska kimsenin gücü yetmez.Onun için,Ey Mahadeva yok et tanrilarin bu düsmanlerini.... 691 sayfa 77.fikra kentlerin yikilisi ''Kiva,bütün göksel güçlerin bir araya getirildigi bu harika arabasiyla uçarak üç kentin yikilmasini hazirladi.Ve Sthani yikicilarin bu birincisi,Asuralarin bu en yok edicisi,nice nice yigitlikleri ile göklerdeki her kesi kendine hayran birakmis,bu heybetli savasçi....benzeri görülmemis,olagandisi bir savasdüzeni buyrugu verdi...ondan sonra gökteki üç kent bir araya gelince (çok uygun bir atis hedefi olunca)Tanri Mahadeva ,üç katli saldiri kemerinden firlattigi korkunç isiniyla onlari delip parçaladi.Danava'lar yuga atesi ile tutusturulmus ve visnu ile soma'dan meydana gelmis bu isina karsi birsey yapabilecek yetenekte degildiler.Üç kent yanarken Parvati,gösteriyi seyretmek için hemen oraya kostu Dzyan kitabi altinci bölüm....''Yaraticilar ile yikicilar arasinda savas oldu,Uzay için savas'' -------------------- Ramayana Destanından................................................: Rigveda'da tanrisal ikizler Asvina'lara,Ribhu'lara ve öteki tanrilara yönelik ilahiler vardir. bu ilahilerde içinde canli varliklar oldugu halde,havada uçmaya elverisli tasitlarla ilgili bilgiler karsimiza çikar.Bu uçan tasitlar rig veda'da en önce Rathas diye nitelendirilir.(sözcük mealen ''tasit''veya''araba'' diye çevrilebilir)Ribhu'lar,tanrilar arasinda hekim diye bilinen Asvina ikizleri için uçan araba yaparlar.Bu uçan araba olaganüstü konforludur.Onunla her yere uçabilirler,hatta en yüksek bulut katinin üzerine ve ''Cennet'' e kadar.Ilahilerde bu uçan arabanin düsünceden bile daha hizli oldugu söylenir.Uçan aygit büyüktür,üç bölümden olusmustur ve üç köselidir.Uçurulabilmesi için en az üçkisi gereklidir.Tasitin uçus sirasinda içine çekilen üç tekerlegi vardir.ayrica uçan arabanin üç destek ayagada sahip oldugu da kaydedilir.Rigveda'da uçan tasitlar genellikle altin,gümüs veya demirden yapilmaktadir ancak veda metinlerinde en çok kullanilaan maden,harikulade parlayan altindir.Tasviri yapilan göksel savas arabasi sivi bir maddeyle isletiliyor;bu maddeyi anlatan sözcügün bu gün dogru bir çevirisi yapilamiyor.Kullanilan''madhu'' ve ''anna'' sözcükleri öncelikle ''bal'' ve ''sivi'' anlaminda.Araba,gökteki bir kustan daha rahat hareket ediyor,günes hatta ay yönünde helezonlar çiziyor,yerede büyük patirtilar çizerek iniyor. Ilginç olan olgu Rigveda'da çesitli kaplarda bulunan çesitli yakitlardan bahsedilmektedir.Birde tastin gökyüzündeher hangi bir çekim hayvani olmaksizin hareket ettiginin çok açik seçik anlatilmasi.Tasit bulutlardan asagi inecek oldumu,yerde büyük bir insan kalabaligi inisi seyretmek için toplaniyor.Sözü edilen üç pilottan baska,göksel araçta,deniz kazasinda kurtarilan kral Bhujya için ,Surya'nin kizi için,bayan Chandra için,keza ayrica iki üç kisi için yer bulunabiliyor.Yani araba toplam yedi sekiz kisi alabiliyor.Ayrica anfibik niteliklerede sahip olsa gerek,çünkü denizin üstüne hiç zedelenmeden inebildigi gibi oradan kiyiya ulasabiliyor. Rigveda' da(1,46) üç uçan savas arabasindan söz edilir.Bunlar çesitli kurtarma operasyonlari için kullanilir.Otuzdan fazla kahramanlik eylemi gerçeklestirilir;bunlar arasinda,denizden,magaradan,savas düzeni almis düsman ordusu içinden,iskence odalarindan kurtarma operasyonlari vardir.Rigveda 'da anlatilanlara göre bu özel savas arabasinin çok genis olmasi gerekiyor.Çesitli operasyonlari gerçeklestiriyor ve havalanacagi zaman büyük gürültü çikariyor.Görünüsü de pek görkemli. Anlasilmasi zor olan bu iliskiler içinde Veda metinlerindeki bir kaç sözcük özellikle dikkati üzerine çekmektedir.Bu sözcükler ''madhu'',''anna'',''trivrt'' be ''tribandhura'' dir ''madhu'' klasik sanskritçede daha çok ''bal'' anlA.INI verir;ancak sözlükte ''soma'' içkisi ve ''akiskan sivi madde'' sözcükleri ile benzerlik iliskisi kurulur.''anna'' genellikle pismis pirinç le iliskiliysede burada mayalanmis pirinç sirasi olarak yer almaktadir.Anlatilmak istenen alkol ve soma sirasi karisimi bir sivi olsa gerek,bu sivi tanklarda saklanip tasit uçuran akaryakit olarak kullaniliyor.Burada dikkate deger nokta,uçan tasitin topragin üstünde giderken ardinda tekerlek izleri birakmasidir.Belirlenmis uçan makineler önceden saptanmis tarifeye göre kalkip inmektedir:üç defa gündüzün üç defada geceleyin. Rigveda'da)1,166,4-5)Marutlar'in uçusu gerçege çok yakindir.Binalar sarsilir,küçükçe agaçlar ve bitkiler yerlerinden sökülür,havalanma gürültüsü tepelerden ve magaralardan yankilanir,gökyüzü uçan tasitlarin gümbürtülü velvelesinden yirtiliyormus gibi görünür. Bu noktada; Vimana sözcügüne iliskin bir kaç sey söylemek istiyorum.Vimana uçan tasit anlaminda ilkin Yajur-veda'da(17,59)karsimiza çikar.Sözcük daha önceleri çesitli anlamlarda''hava atesi'',''gün sayici'',ya da ''gögün yaraticisi'' diye kullanilmistir.Bütün bu türevlerde sözcük gögün enginligi ile ve onun boyutlari ile iliskiye sokulmustur.Ancak yaju-veda'da(17-59)ve onu izleyen metin pasajlarindadir ki ''vimana''tek anlamda uçan tasit anlaminda kullanilmistir. Bu dizelerde yalin halde bulunan sözcük,''gökyüzünü pariltiyla dolduran'',''bütün bir yöreyi aydinlatan'',bir''akiskan cevhere sahip''ve günesle ayin dogusunu ve batisini izleme gücünde olan bir sey için kullanilmaktadir.Bütün klasik edebiyatta da uçan tasit için cins adi ''vimana''dir asagidaki bir kaç metin parçasi Ramayana kahramanlik destaninda''vimana''ve ''ratha'' sözcüklerinin nasil uçan nesne olarak kullanildigini kanitlayacaktir; Khara ile birlikte uçan tasita bindi;tasit mücevherler ve cin tasvirleri ile bezeliydi.Bulutlardan gelen,gökgürültüsüne es bir gürültü ile hareket etti(3,35,6,7) -Bin bu mücevherlerle süslü havalara çikabilen tasita sen Sita'yi(bir kralin karisi)bastan çikardiktan sonra nereistersen oraya gidebilirsin;bende sizi hava yolu ile Lanka'ya (bu günki Sri lanka)g*türecegim...Böylece Ravana ile Maricha hava tasitina bindiler;tasit bir saraya(vimana)benziyordu...(4,42,7-9) -Seni ser**ri bu hava tasitini ele geçirmekle zenginlige erisebileceginimi saniyorsun?(3,30,12) -O zaman kendi düsüncenin hiziyla giden hava tasiti zavalli Sita ve Trijata ile Lanka'da göründü.(4,48,25,37) -Bu olaganüstü hava tasitidir,adina Puspaka derler ve günes gibi parildiyor.(4,121,10-30) -Bu kuguya benzeyen uçan sey,büyük bir gürültü ile havaya dogru yükseldi(4,123,1) -Maymunlar krali Sugriva'nin haremindeki bütün kadinlari süsleme isini çarçabuk bitirip uçaga bindiler(4,123,1-55) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
AYATA Yanıtlama zamanı: Nisan 4, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 4, 2009 Ramayana'da metinler,öne dogru sivrilesen olagan üstü hizla giden,altin gibi parildayan bir gövdesi olan göksel tasitlari anlatir.Bu göksel tasitlarda çesitli bölmeler ve incilerle süslü pencereler vardir.Içinde çok zengin dösenmis rahat odalar vardir.Alt katlari kristallerle bezenmistir bütün iç odalarin içi ince tahtalarla kaplanmisyerlere halilar dösenmistir.Tasit çok büyüktür ve lüksün her çesidine sahiptir.Ramayana'da anlatilan hava tasiti 12 kisi tasiyabilmektedir.Sabahleyin lanka'dan ahvalanip ögleden sonra ''ayodha''ya varmis bu sirada ''kiskindhya''ve ''Vasisthasrama''ya da iki ara inis yapmistir.Demekki tasit yuvarlak hesapla 2880 km. mesafeyi 9 saatte alabilecek güçtedir.Buda saatte320 kilometrelik hiz demektir. iki olay disinda göze çarpan bütün pasajlarda ''vimana'' sözcügü hep uçan bir tasiti anlatmak amaci ile kullanilmistir. Buraya kadar zikredilen metin pasajlarda''tanrisal''ya da''göksel'' varliklarin gök tasitlari ile yolculuk ettikleri gibi bir sonuç çikarilmiyor.Uçan makinelerde seçkin insanlar,hükümdar ailesinden prensler veya ordu komutanlari gibi kimselerde yararlanmaktadir.Ancak bütün sanskirit edebiyatinda sürekli belirtilen bir olgu var;o da uçan nesnelerin yapim tekniginin tanrilardan kaynaklanmasidir.Dev uzay kentlerinde oturan tanrilar ile bu kentlere gelmelerine ancak özel durumlarda izin verilen seçkin insanlar arasinda belirgin farklar bulunmaktadir... Bunu Aryuna'nin gökyüzüne yaptigi yolculugun öyküsünde görüyoruz.Yolculugu sirasinda Aryuna,çesitli gök bölgelerinden geçmek zorunda kalir ve bu sirada yüzlerce baska hava tasiti görür.Bu hava tasitlarindan bir kaçi uçus halindedir,digerleri yerdedir,bazilarida havalanmak üzeredir. Sabhaparvan metinlerinde bu gök varliklari uzayda ve yeryüzünde diledikleri gibi hareket ediyorlar Sabha denilen uçan makineleri var;bunlarin gökte yörüngelerini,tipki bu günkü uydular gibi,nasil rahatça çizdiklerini anlatiyor..Günümüzde uzay gemileri ve ya uzay kentleri diye nitelendirilmesi gereken dev uydularin içinden çesitli modelde ''vimanalara''havalaniyor.Uzay gemisinin kendisiise dev büyüklüktedir ve gökte parildamaktadir.Içinde yiyecekler,cephaneler,içecekler,hayatin bütün refah araçlari ile korkunç silah ve cephane bulunmaktadir. Böyle kendi ekseni etrafinda dönen uzay kentlerinden birinin adi ''Hiranyapura''dir;çevrisi''altindan sehir''diye yapilabilir.Brahma tarafindan ''Pulama'' ve ''kalaka'' adli kadin cinler için yaptirilmistir.Bu uzay kentini ele geçirmek olanaksizdi ve her iki cinde savunmalarinda o kadar basarili idikiler,Tanrilar bile kente sokulmuyordu. Buna ragmen bir süre sonra savas oldu.Bunlar,Mahabarata'nin ek kismi olan Vanaparvan'in 168,169,173 bölümlerinde anlatilir.Mahabarata'nin tanrisal kahramani Aryuna,uzay kentinde korkunç derecede çogalmis cinlere karsidir.Aryuna,bu dev uzay yapisina yaklasinca,cinler akil almaz silahlar ile savunmaya geçerler Alinti: ''korkunç bir savas basladi.Bu sirada havadaki kent,göge dogru yukari firliyor,sonra tekrar yeryüzüne yaklasiyordu.Bir o yana bir bu yana devriliyordu.Savas uzun süre ileri geri sürdükten sonra Aryuna öldürücü mermi firlatti,bütün kent paramparça yeryüzüne düstü.Canli kalan cinler yikintilarin içinden çikip savasi inatla sürdürdüler.'' sonunda bütün cinler yok edilir;Indra ile öteki Tanrilar Aryuna'yi kahraman diye överler. Vanaparvan'da kendi ekseni etrafinda dönen daha baska uzay kentleri vardir. Adlari ''Vaihayasi,Gaganacara,khecara'dir.Sabhaparvan'da çok degisik uzay yapilari anlatilir;bunlar tanri Maya tarafindan yapilmis sonra uzay kentlerine tasinmistir.(Bu yapi kavrA.INIn açik seçik çevirisiyapilamiyor.Sözcük kökünden''doldurulmus mekanlar'' anlami çikarilabilir.) Bu iliskide önemli olan belli bir düzende hareket eden,yörünge üzerindeki istasyonlarin,dünyanin çevresinde dolanmalaridir; bunlarin hangar agizlari daha küçük uçan nesnelerin giris çikislarina izin verecek derecede genistir.Görülüyorki eski tasvirler,uzay yerlesim merkezleri konusunda bu günkü tasarimlara ve taslaklari çizilmis yapilara yaklasmaktadir... Bu uzay yerlesim merkezlerinden,bir yandan uçan nesneler yeryüzüne gitmek üzere havalanirken,öte yandan yeryüzünde de uçan tasitlar imal ediliyor.Bunlarin büyük kesimi ''vimana''diye adlandiriliyor.Yalniz Mahabarata metninde içinde uçan vimananin sözü geçen 41 yer var.Uzay kentlerinden havalanan vimanalar ile yeryüzünde imal edilenleri birbirindenayirt etmek çogu zaman güç olmaktadir.Asagidaki cümleler bu özelligi kanitlayacak niteliktedir; -Tanrilar her çesit mekanik donanimi belirli bir amaçla yarattilar. -Göksel tasita binen ileri görüslü kimseler tanrilarca övüldü. -Ey Uparicara Vasu koca uçan makine sana gelecek ve sende eger tasitin içine girip oturursan,Bir tanri gibi görünen tek insan olacaksin bir duanin sihri ile tanri Yama bir uçan tasit içinde Kunti'ye geldi. -Ey Kurusun evlatlari,su kötü insan her yere gidebilen ve de ''Saubhapura''diye taninan uçan tasitla geldi. -Ölümlülerin görüs alanindan kaybolunca,yukarilarda gögün derinliklerinde,uçan garip tasitlardan binlercesi gözüne çarpti. -Tanrilar,Kripacarya ile Aryuna arasindaki kavgaya katilmak için kendi uçan tasitlari ile geldiler.Bizzat indra göklerin hükümdari,içinde 33 tanrisal varligi alabildigi kendi uçan nesnesi ile geldi... Budist edebiyatinin çok genis kapsamli metinlerinde''vimana'' kavrami,çesitli yerlerde,uçan bir tasit anlaminda bulunur.Böylece''Mahavamsa''nin bir parçasi olan vimana vatthu'da mutlu ruhlara konut hizmeti gören harikulade yerlere vimanalar denilmektedir. Orada havada duran piril piril bir saraydan söz edilir.Bu nedenle bir kaç bilgin ''vimana'' kavrA.INI budist edebiyatinda tanrilara ve mutlu ruhlara konut hizmeti gören saraylar olarak açiklamak egilimi göstermislerdir.Ne var kis vimana sözcügü,insankonutuyla ilgili pek az kullanilmistir.Vimana terimi''sulavamsa''nin birinci bölümünde tek anlamdadir ve bir hava tasitini anlatir.Metnin yaptigi tasvir tastamam söyledir''...Dev kent altin,mücevher ve inciden yüzlerce hava arabasiyla doluydu;bu yüzdende tiki yildizli gökyüzünü andiriyordu.'' Budist edebiyatinin büyük kesiminde ''vimana''kavrA.INIdan anlasilan göksel bir hava sarayi veya hava arabasidir.Bu anlamda gerek ''vedalar''gerek ''puranalar'' edebiyatinda kullanilmis daha sonrada klasik edebiyattada ayni anlamda defalarca yer almistir.Bu konuda üç örnek durumu açiklamaya yeter: -Büyük tanri hava arabasindan indi -Matali'nin yönettigi tanrisal hava tasiti gökten geldi. -Kral Suparna zar oyununa gidince,karisi hava tasitindan asagi inerdi. Lanka'dan(bu günkü sri lanka)Ayodha'ya yaptigi hava yolculugunun çesitliasamalari,tüm ayrintisi ile ve bilimsel gerçeklikler uygun olarak anlatilir. Yükseklere uçtugunda altinda dalgali denizin deniz hayvanlarinin ve denizalti sekillerinin panaromasi açilir.Deniz kenarlari ince bir demir tekerin kenari gibidir. hava arabasi yukari asagi hareket eder.Bazen bulutlarin arasina dalar,sonra kuslarin uçtugu daha alt tabakalarda gider,ardindan tekrar''Tanrilarin yolu''nu izler.Okyanusun bir kesiminin bir kaç irmagin gölün ve bir inziva kösesinin üstünden geçtikten sonra göksel uçan araba Uttarakosala'ya inis yerinde toplanan insanlarin tasiti büyük saskinlikla seyrederler.Rama,parildayan bir metalden yapilmis,çok zarif bir merdivenden inerek tasittan çikar. Bharata ve arkadaslariyla bulustuktan sonra Rama onlarada bayraklarla donatilmis göksel tasita,yine ayni merdivenden çikarak biner.Bharata,uçagin içinde oturan Sitaya kur yapar. Tasit önce bir mil kadar yavas hizla uçar,sonra hizlanip Rama'nin baskenti Ayodha'ya ulasir. Anlatilan 2900 km.lik bir hava yolculugunun genellikle çok somut bir tasviridir.Lanka'da Ayodha'ya Setubandha,Mysore ve allahabad üzerinden gidilmistir. Kalidasa,bize düsündürücü görünen birkaç sasirtici ayrintidan da söz etmektedir.Kral Dusyanta,Indra'nin hava tasitindan inince,tasitin tekerleklerinin döndükleri zaman dahi ne havaya toz kaldirdigini nede gürültü çikardigini hayretle fark eder.Daha büyük hayretle de tekerleklerin yere degmedigini saptar.Matali bunun indra nin hava aracinin üstün kalitesinden ileri geldigini açiklar.Buda tanrilsar tarafindan yapilip kullanilan uçak çesitleri oldugu gibi yeryüzündeki fabrikalarda yapilmislarinda bulundugunu dogrulamaktadir..... Yer yüzünde uçak yapimina örnek,Prandhara ve Pajyadhara kardeslerin öyküsüdür.Bu iki kardes,cin Maya'dan kendi kendine giden mekanik hava aygitleri yapmasini ögrenirler.Onlarin yaptigi tasit,hiç durmaksizin 3200 km. yi asabilmektedir.Iki kahraman kardes,bu hava gemisine binip uzak bir ülkeye ulasmak için yurtlarini terk ederler ayni öyküde insana benzer,çok gelistirilmis mekanik robotlardanda söz edilmektedir.Sonunda ayni metinde Kral Narabahanadtta'nin dev hava gemisi ile yaptigi gezinti anlatilir.Bu olaganüstü büyüklükteki gök tasiti,bin kisiyi tasiyabilmektedir ve bir çok adamiKusambi'yeg*türür. Kathasaritsagar çesitliçaglarin öykülerinden yapilmis bir derlemedir;geçmis zamanlarin söylentilerini efsanelerini içerir.Orda da bir hava tasitindan söz edlir;bu tasit asla akaryakit almak zorunda kalmamaktadir ve denizin ötesinde uzak bir ülkeye insanlar tasimaktadir(maya aztek yazitlarinda anlatilan sakalli beya irktan beyaz kiyafetler giyen ve tarimi duvarciligi vs. ögreten tanrilara dikkat çekerim) Bu aktarimlar ve efsanelerden ,çesitli biçimlerde uçan makinelerin eski hindistanda insanlarinca bilindigi sonucu çikiyor.sadece bu kadar degil teknik mekanik donatimlar hakkinda da örnegin su saatleri,yapay bebekler,mekanik sulama düzenekleri,yapay kuslar ve yapay yoldan olusturulan yagmur bulutlari gibi seylere iliskin pek çok ayrintida anlatilmaktadir uçmayla ilgili bu çok eski bilimin kökenini arastirmada Mahabarata'dan ''Viwakarma'' ile tanri soyundan gelme daha baska bir kaç kisinin ''Tanrilarin bas mimarlari'' olarak görev yaptiklarini ve uçan arabalari imal ettiklerini ögreniyoruz.Bu bilginin bir kismi insanlara ulasiyor.Mahabarata'nin Sabhapervan bölümünde bir söylentiye telmih vardir;buna göre cinlerin bas mimari Maya yalnizca uçan makinalar projesi hazirlamakla kalmiyor,dev uzay kentlerinin de planlarini çiziyor.Bu kentler ''Gaganacarasabha'' adiyla ün kazaniyor.Ayrica göreni saskina çeviren harikulade saraylar de onun tasarlama gücünün damgasini tasimaktadir.Bu izden geriye gidince''Samaranganasudradhar''metinlerinde,bizzat Brahma'nin çok eski çaglarda bes tane kocaman hava gemisi yaratmasi olayi ile karsilasiriz;gemilerin adlarida sirasiyla söyledi 1)Vairaja 2)Kailasa 3)Puspaka 4)Manika 5)Tribistapa. Bu güçlü hava gemilerinin yada hava kentlerinin sahipleri ''Brahma,siva,Kuvera,Yama,ve Indra idi ..Ayni eserde saray yapimi konusunda bir temel ilke formüllestirilmistir; bunun hint tapinaklari için belirleyici bir önemi vardir.Bu da tapinak ve saraylarin uçan arabalarin mimari kopyalari halinde insa edilmesi ilkesini temsil etmesidir.Çesitli eserlerde örnegin 7 yy. a ait ''Manasara''da bu eski gelenek dogrulanmaktadir.Saraylar ve tapinaklar yatay kesimleri ve yapilis biçimlerinde eski uçan tasitlara benzetilmistir.Dev büyüklüktekitapinaklar kudretli uzay gemilerinin küçültülmüs modelleridir;küçük yerel tapinakçiklar daha alt düzeyde varliklarin uçan tasitlatini simgelemektedir.Ancak tanrilar tarafindan kullanilan göksel tasitlar ile ölümlülerin kullandiklari arasinda kesin bir sinir çizilmistir -------------------- Eski efsanelerde ortaya çikan sorun,UÇAN MAKINALARA BINEN TANRISAL VARLIKLARIN BIR BEDENLERININ OLUP OLMADIGIDIRYani tanrilara soyut taslaklar olarak mi,yoksa dogal güçlerin kisilesmesi olarakmi bakilmaktadir?Buda uçagabenzer seyler içinde,dünya ile uzay arasinda gidip gelen bedenli varliklar tasarimina ters düsmektedir.Tanrilara insansal eylemler ve bir insansal karakter aftetmekse,bu tersligi dahada büyütür.Ne varki Veda metinleri,bu göksel tanrilardan sadece35 tane bulundugunu kesinlikle belirtmektedir.Purana metinleri ise göksel''ashura''larinsayisini 100 olarak saptiyor.Veda metinlerinde tanrisal ikizler ;Asvinalar,çok genç olarak anlatilmistir.Insan bedenleri vardir ve insana özgü niteliklere sahiptirler.Buna ek olarak Rigveda'nin biryorumunda Sayana,tanrilarin''gökte''uzak bir yerden gelmis ve dünyaya dönmüs olduklarini vurgulamaktadir. Bilginler arasindaki bu tartismada,tanrilarin ruhsal mi,bedenselmi oldugu sorununa,Nirukta'nin yazari Yaska,uzlastirici bir çözüm önerir.Yani her iki tarafinda hakli oldugu görüsünü temsil eder.Tanrilar hem bedensel hem ruhsaldirlar. Veda tanrilarinin baslica özellikleri üzerinde yapilan çagdas arastirmalar,tanrilarin uzun zaman önce günes sistemimize gelmis beden sahibi varliklar olduklari görüsünü desteklemektedir.Kendinden daha eski kaynaklara dayanan Mahabarata,bu tanrilari bedensel varliklar olarak tasvir eder;bunlar terlemezler,gözlerini kirpistirmazlar,hep genç görünümlüdürlerve çelenkleri(her halde vücutlarini kusatan isinlar kast ediliyor)asla solmaz...... DÜNYA ÇAPINDA YOK ETMELER, çesitli sanskrit metinlerinde yer alir.Insan uygarligini mahv eden felaketler,yalnizca Veda ve Purana metinlerinde aanlatilmakla kalmiyor,daha sonraki çaglar klasik Hint edebiyatinda da yer aliyor.Bu olagan üstü çapta tahrip olaylarinin çesitli nedenleri var;sanskrit edebisyatinda bunlarin baslica nedenleri söyle siralaniyor... -Kozmik ayaklanma(tanrilar savasi) - Tufan ve deprem gibi dogal afetler -Yöresel ve dünya çapinda savaslar Hint metinlerinin bildirdigine göre insan uygarligi çok eskidir ve çagdas bilimce belirlenmis zaman dilimleriyle siraya konulmasi olanaksizdir.Bütün bu nedenlerden dolayi,uçan makinelerden hiçbirinin kalintinin arkeolojik buluntu yerlerinde ortaya çikmamasina sasmamak gerekir.Nitekim bu gün Avrupada Birinci dünya savasindan pek az kalinti bulunabileliyor ve otuz yil savaslarinin araçlari,gereçleri olsa olsa müzelerde hayretle seyrediliyor. Hint sanskrit metinlerinde ise bir kaç yüzyil degil bir kaç bin yil söz konusudur.O bakimdan uçan makinelerin kullanim bilgisi vedalar çaginda edinilmis de sonradan efsanelere karismissa buna sasmamak gerekir.Savasain yikimlari ve sonradan gelen felaket felaketler her ne kadar eski uçus araçlarinin planlamasini yapim tarzina iliskin bilgileri silip süpürmüsse de bunlarla ilgili anilar destan biçiminde canli kalmistir,bu gün bu çok eski anilarin parçalari bu gün hala folklorda yasamaktadir örnegin Çin'lilerin ejderha uçurtmalarinda ve Hintli'lerin tanri arabalarinda. GERIYE SU SORU KALIYOR;INSANLAR TAPINAKLARINI INSA EDERKEN NIÇIN TANRISAL TASITLARI TAKLIT ETTILER? Bu göksel nesneler,binlerce yil öncesi insanlari için anlasilmaz,akil almaz,hayal gücünü derinlemesine etkileyen tanrisal seylerdi.Bu tanrilara ve onlarin hizmetkarlarina(rahiplere) tüm konoru ile saraylar kuruldu.Bu saraylar dinsel çevrede ''tapinak'' diye adlandirldi(sahkulu arkadasimizin yayinlaigi tapinak resimleri daha çok saraya benzemiyormu,yada uçan araçlari animsatan bir seyler yokmu). Tapinaklari insa ederken bunlarin göksel varliklarin uçan nesnelerine benzemesine özellikle çaba gösterildi;böylece tanrilarin yeryüzünde de kendi göksel kentlerindeki gibi rahat hissetmeleri istendi.Ilk gerçek tanrilar evrenin dev uzakliklarindan gelmislerdi''Vanaparvan''da ayrintisi ile okundugu üzere o zamanlar dünyanin disinda olaganüstü büyüklükte ve çok konforlu kentlerde oturuyorlardi.Böyle bir kentin pirl piril isikli çok güzel evlerle dolu oldugunu görüyoruz.Içinde çaglayanlar ve agaçlar vardir.Dört giris giris yerinin dördünmde de çesitli silahlar ile donanmis nöbetçiler beklemektedir.Mahabarata'nin ek kismi Sabhaparvan''in 3.cü bölümünde yine bir çesit uzay kentleri ele aliniyor.Orada anlatildigina göre Asuras'in mimari Maya,Pandavalarin en yaslisi ''yudhisthira''için görkemli bir toplanti salonu yapar bunun için altin gümüs ve çesitli madenler kullanir hatta dünyadan 8000 isçiyi de gökyüzüneg*türür..yudhisthirs bilgin ve bilge Narada'ya daha önce hiç bu kadar görkemli bir salon görüp görmedigini sorunca Narada benzeri gök salonlara Tanri Indra Yama,Varuna,Kuvera ve Brahma'ninda sahip oldugunu bildirir.Bu uzay kentleri evrende hep vardirÇok rahat bir yasayisiçin gerekli bütün araç ve gereçle donatilmistir.Yama'nin uzay kenti hakkinda beyaz bir duvarla çevrili bulundugu,gökte yol alirken isinlar saçarak parladigi anlatiliyor.Hatta bu göksel geminin boyutlari dahi sanskrit edebiyatinda söz konusu edilmistir.Kuvera'nin uzay kentitüm galaksinin en güzeli olmaliboyutlari(bu günkü ölçülerle hesaplanirsa)550X800 kilometredir boslukta sili durmaktadir ve altin gibiparildayan binalarla doludur... bu nitelikli kentlerin tasvirleri en eski anilardan bu yanHint destaninin dogrulugu süpheg*türmez,en saglam tamamlayici parçalaridir.Isin zorlugu sadece bizim vaihayasi(uçmak),gaganacara(hava)veya vimana(uçan makine)gibiterimlerin anlamlarini dogru olarak sökmeyi basarmamizda yatmaktaydi;bu da ancak son zamanlarda basarilmistir.Özellikle modern teknige iliskin bilgimizin artmasiyladirki bu konuda akilci yorumlara olanak saglanmistir...............................SON Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Secret_Sun Yanıtlama zamanı: Haziran 8, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 8, 2009 http://innervoice.sulekha.com/mstore/innervoice/albums/default/Krishna-Gita1.JPG Dünyanın en eski destanı; 10.000 Yıllık Nükleer Savaş Ufoloji ve Vimanalar http://www.tribuneindia.com/2002/20020421/spectrum/arts.jpg http://www.steveaylett.com/media/vimana.gif * "Hindistan'ın Vedik edebiyatında Vimana olarak tanımlanan uçan araçlarla ilgili tanımlamalar vardır. Bunlar ikiye ayrılırlar; 1)İnsan yapısı olan ve kuş benzeri kanatlarla uçan araçlar 2) Alışılmadık şekilleri olan ve insanlar tarafından yapılmamış olan araçlar. İlk gruba giren araçlar orta çağ tarzında, Sanskrit dünyanın mimarisine uygun otomatif askeri kuşatma araçları ve diğer mekanik aygıtlarla eş düzeydedirler. İkinci gruba giren araçlar ise, Rig Veda, Mahabharata, Ramayana ve Purana'larda tanımlanan UFO'ları anımsatan araçlardırlar. Vedik Evren Maya'nın ürünü veya bir hayaldir ya da evrensel bir sanal gerçeklik olarak düşünülebilir. Ana bilgisayarın görevi, "pradhana" adlı geleneksel enerjiyi sağlamaktır. Bu enerji Maha-Vişnu olarak bilinen ve sürekli genişleyip yayılan İlahi Güç tarafından harekete geçirilir yani Maha-Vişnu bir evrensel programcıdır. Aktif pradhana, enerjinin özel bir formu olarak oluşur ve kaba maddeye dönüştürülür. Şiva'nın eşi Uma (aynı zamanda Maya Devi olarak da bilinir), sanal enerjinin tanrıçası veya "yükleyici"sidir. Uma, Ana Tanrıça olarak da bilinir, kocası Şiva ise Hayallerin ve Teknoloji'nin Efendisi'dir, Şiva ile Mahabharata'da adı geçen Salva arasında doğal bir ilişki vardır, bu ilişkinin kökeninde Salva'nın bir Vimana'ya sahip olma gayreti ve Maya Danava'ya sahip olma arzusu vardır. O zaman, Hayallerin Efendisi olacak ve enerjiyi o üretecektir." - Richard L. Thompson, "Alien Identities" * "Vimanalar'ın yapısı akla UFO'ların sürekli değişen günlük doğasını getirmektedir, yetenekleri geleneksel fizik yasalarının ötesindedir. Carl Jung'un yorumunda UFO'ların niteliği bir rüya alanındadır; bir yerde, parlak ışıkları gözlemlemenin tam ortasında ve zaman kavramı yitirildiğinde objektif ve sübjektif bilinç arasında suçluluk başlar ve bozulma görülür. Araştırmalarım UFO ilişkileriyle, dinler, metafizik mistizm, folklor, şamanik trans, migren ve hatta yaratıcı imajinasyonlar arasında yakın bir ilişkinin ve benzerliğin bulunduğunu gösteriyor. Benzerliğin içinde, sabit imajlar, olayların ardıllığındaki tutarlılık ve genelde görülen alışılmadık "zirve deneyimi" niteliği bulunur. Kaçırılma raporlarında da, bu fenomenin paralelinde yer alan olaylara raslanır. Örneğin, nahoş ama inanılmaz "bedensel parçalanma" olayında olduğu gibi; bazen raporlarda kaçırılanların anlattıkları, Şamanların "ölüm-yeniden doğum" trans deneylerine çok benzemektedir." - Alvin H. Lawson * "Birkaç on yıl evvel batılılar tarafından Güney Hindistan'daki bir tapınakta bulunan antik Sanskrit metinlere göre, Vimanalar uçan tüm araçların en üst noktasıydılar. İtalyan bilimci Dr. Roberto Pinotti 12 Ekim 1988'de Bangalore'da yapılan Dünya Uzay Konferansı'nda yaptığı konuşmada, Hindu antik metinlerinde tanrılarla, kahramanlar arasında yapılan bir savaşın anlatıldığını belirtti. Pinotti, metinlere bir destan olarak bakılmamasını istiyor ve göklerde pilotların kullandığı silahlı uçan araçlarla yapılmış bir savaşın açıkça anlatıldığına dikkat çekiyordu. Kullanılan silahlar, savunma ve saldırı amaçlıydılar; yedi ayrı tipte mercek ve aynı sistemlerini içermekteydiler. Örneğin pilotları 'kötü ışınlar'dan koruyan 'Pinjula Mirror' bir 'Görsel Ayna' idi; 'Marika' adlı silahla düşman araçları vuruluyordu. Sonuçta Dr. Pinotti bu antik silahların bugün kullandığımız laser teknolojisinden çok farklı olmadıklarını iddia ediyor ve; "Araçlarda 'Somaka, Soundalike and Mourthwika' adları verilen özel ısı emici metaller kullanılmış olmalı." diyordu. Pinotti'ye göre, tanımlanan itici güç prensibi, elektriksel ve kimyasal olmalıydı ama güneş enerjisinin kullanımı da çok ileri düzeydeydi. Diğer bilimciler Pinotti'nin kuramını daha ileriye götürerek, araçların bir tür 'cıva iyonlu itici güç sistemi' ile çalıştığını varsaydılar. Pinotti, Vimanalar'ın binlerce yıl önce varolduklarını belirtirken, modern UFO'larla olan benzerliğe de dikkat çekiyordu ama Hindistan'da unutulmuş bir uygarlık vardı. Bu araştırmanın ve tartışmaların ışığında Hindu kökenli Sanskritçe metinler daha iyi gözden geçirilmeli ve tanımlanan Vimana modelleri daha bilimsel bir incelemeye tabi tutulmalıdırlar." - Nick Humphries, "UFO Guide" * "Hindistan, Mysore'da bulunan Uluslararası Sanskrit Araştırma Akademisi'nin direktörü olan G.R. Josyer, 25 Eylül 1952'de yaptığı bir açıklamada, 7.000 yıllık yazmalarda çeşitli tiplerde uçan araçların yapımlarının anlatıldığını söylemişti. Bu özel yazma üç tip Vimana vardı; 'Rukma, Sundara ve Shakuna'; yaklaşık 500 stanzada (dörtlük), karışık detaylar veriliyor, metallerin seçimi ve hazırlanması anlatılıyordu. Ayrıca yazmada, çeşitli Vimana türlerinin parçaları tanımlanıyordu. Yazma 8 bölümdü ve bir hava aracının yapım planlarının yanı sıra su altında da gidebilen veya bir duba gibi su yüzeyinde durabilen Vimana planlarını da içeriyordu, bazı stanzalarda ise pilotların nitelikleri ve eğitimleri anlatılıyordu." - Brad Steiger, "Worlds Before Our Own" Mahabharata ve Vimanalar http://1.bp.blogspot.com/_GF0KEy-tqTo/ScwOD9ZLjwI/AAAAAAAABGM/WTtvaxC9SQg/s320/vimana_india02.jpg * "Puspaku adlı araç güneşe benziyordu ve kardeşime aitti, onu güçlü Ravan'dan almıştı, uçuyordu ve mükemmeldi, istenilen her yere gidiyordu, Lanka kentinin göklerinde uçarken parlak bir buluta benziyordu." - Ramayana Destanı * "Salva'nın uçan aracı çok gizemliydi, gökte bazen görünüyor, bazen de kayboluyordu. Yani görünmeme yeteneği vardı; Yadu Hanedanı'nın savaşçıları bu garip aracı bir türlü tam olarak algılayamadılar; bazen yerde, bazen gökte beliriyor sonra birden bir tepeye veya bir ırmağın kıyısına konmuş olarak ortaya çıkıyordu. Bu uçan harikulade araç, gökte bir ateş fırıldağı gibi dönüyor ve bir an bile yerinde durmuyordu." - Bhaktivedanta, Swami Prabhupada, Krsna http://3.bp.blogspot.com/_Jo7lJoQhtjw/SNCzcjLSh5I/AAAAAAAACSU/UDem6lLpttk/s400/ufo+saucer-vimana+detail+WQ.jpg * "Kralım; uçan araç mükemmeldi, şeytan Maya tarafından yapılmış ve bir savaş için gereken tüm silahlarla donatılmıştı. Hayal edilemesi ve anlatılması imkansız bir araçtı; görünmezlik özelliğine sahipti. Oturulan yerde koruyucu bir şemsiye ve serinletici güç vardı. Mihrace Bai'nin çevresinde kaptanları ve kumandanları bulunuyordu; geceleyin gökte yükselen bir ay gibi görünüyor, her yönü aydınlatıyordu." - Swami Prabhupada Bhaktivedanta, Srimad Bhagavatam * "Pushpaka bir gök arabasıydı, insanları Ayodhya kentine taşıyordu. Gök bu harika uçan araçlarla doluydu, gece karanlığında yaydıkları sarımtırak göz kamaştırıcı ışık göğü aydınlatıyordu." - Mahavira of Bhavabhuti (8. Yüzyıl'dan kalma bir Jain yazması) * "Vata'nın arabası ne görkemli; gök gürültüsü gibi ses çıkarıyor, göklere dokunuyor; parlak bir ışığı var; kırmızı göz kamaştırıcı ve alev gibi; bir girdap gibi dönerken, dünyanın tozunu kaldırıyor." - Rig-Veda (Vata bir Aryan rüzgar tanrısıdır.) * "Bir zamanlar Kral Citaketu, kendisine Tanrı Vişnu tarafından verilen parlak ve ihtişamlı bir uçan araçla dış uzaya yolculuk yapar ve Tanrı Şiva'yı görür... Oklar "ışınlar" Şiva tarafından yollanır. Işınlar güneş benzeri bir küreden fışkırır ve içinde yaşanan üç gök aracını kaplar ve o araçlar bir daha görülmezler." - Srimad Bhagasvatam, VI. Canto, Bölüm 3 (alıntı....menacam/gizliilimler) http://www.forumuniversitaire.com/images/mahabharata-big.jpg http://www.acharyadeva.com/pics/mhb_000.jpg Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.