Jump to content

Büyü Çeşitleri Ve Muskalar


nevermore

Önerilen Mesajlar

"Büyücü" dediğimiz tipin, çocuk masallarında yer alan, eski uygarlıklarda etkinliğini sürdüren veya ilkel kabilelerde toplumun başvurduğu garip kişi olduğu zannedilir, genellikle.

Modern ülkelerde artık rağbet görmemesi gerektiği sanılan büyücülük sanatıyla uğraşanlar, aslında eskiye oranla daha da çoğalmıştır. Bu kişilerin neler vaadettiği ve bu amaçla neler yaptıkları ise daima gizli tutulur.

Bir büyücüye gidip ne yaptığını soramazsınız. Zaten, böyle birisini bulmak bile oldukça güçtür. Gizli kalmasındaki sebeplerden biri hukuki temele dayanır. Kanunen, toplumun inançlarından faydalanarak, çeşitli durumlarda çaresiz kalmış kişilere doğa üstü yöntemlerle yardımda bulunacağını öne sürerek maddi çıkar sağlamak suçtur. Ayrıca, bu işi maddi çıkar gözetmeksizin yapmak bile, toplumun ahlaki açıdan bozulmasına ve hür irade kavramının zedelenmesine yol açtığından, zararlı sayılır.

Gizliliğin diğer sebebi ise, büyücünün inancından kaynaklanmaktadır. Yaptığı işin vazgeçilmez bir özelliği olarak görür gizliliği. İrtibat kurduğu söylenen doğa üstü varlıkların büyücüye bu "marifetleri" açığa vurmamasını öğrettikleri, aksi takdirde gücünü kaybedeceği veya bu varlıklar tarafından cezalandırılacağı iddia edilmektedir. Büyücünün dünyasında, bu varlıkların ve kurulu düzenin ne ölçüde etkin ve işler olduğuna inandığı düşünülürse, gizliliğin diğer sebebi de ortaya çıkar. Bizim için bu gibi iddialar gülünç sayılabilir. Zira, içinde yaşadığımız ortamda böylesine bir düzeni tanımamışızdır. Ancak psikiatri kliniklerinde rastlanan ak ıl hastası dediğimiz tiplerin bazılarında gözlemlenen belirtilerdir bu iddialar, irtibat kurmalar veya görünmeyen varlıklarla anlaştığını söyleyenler. Tıbbi açıdan bakıldığında, bazı akıl hastalarıyla davranış ve düşünce yapısı bakımından "büyücü" denilen tipler benzerlik taşırlar. Fakat, bu demek değildir ki büyücü akıl hastasıdır.

Akıl sağlığında normal olarak nitelendirilen bölgenin dışına çıkmış kişilere hasta gözüyle bakmak, bugünün psikiatristleri tarafından çok önyargılı bir davranış olarak kabul edilmektedir. "Parapsikoloji" ismiyle 1920'lerde yeni bir araştırma alanını bilime kazandıran uzmanların deyimiyle, "psişik yetenek" denilen bir üstünlüğe sahip insanların var olduğu artık kabul edilmektedir.

Kısaca "psi" özelliği olarak bilinen bu yeteneğin "extra sensory perception" (ESP: Bilinen duyular ötesi algılama) biçiminde kişiye bazı bilgilerin dış dünyadan gelmesini ve "psycho-kinesis" (PK: Ruhsal etkileme)biçiminde de dış dünyadaki maddeyi kişinin yalnız zihinsel olarak etkilemesini sağladığı deneylerle ispatlanmıştır. ESP olarak; durugörü (clairvoyance), önceden bilme (precognition), düşünce alışverişi (telepathy) gibi özellikler ortaya çıkmaktadır. PK olarak; maddenin üzerinde zihnin yarattığı değişiklikler, düşünce yoluyla bir cismi harekete geçirme, durdurma veya yapısındaki düzeni etkileme gibi özellikler sayılmaktadır. Parapsikolojik ara ştırmaların ışığında, şarlatanların dışında "büyücü" denilen kişilerde de bu gibi yeteneklerin olması mümkündür.

Psişik yeteneklerin henüz kesin bir sınırı çizilmemiştir. Belki bugün bilinenler dışında daha değişik türden ESP biçimleri de vardır ve bu sayede büyücülerle ilgili fantastik iddialar gelecekte bilimin kontrolü altında insanlığın yararına kullanılabilir. Büyücüler de zaten yeteneklerini insanlar ın yararına kullandıklarını söylemekteler. Ancak, bu iddia henüz açıklığa kavuşmamıştır. Zira, kimin gerçekten yetenekli olduğunu saptayacak bir kuruluşa bağlı değildirler. Ayrıca, yeteneği olanların da sırası geldiğinde başkalarının kötülüğü için uğraşmamalarını sağlayacak bir güvence yoktur.

Genel tarife göre; büyü, olmas ı istenen şeyi sağlamak için gerekli değişikliği yaratmaya yarar. "Bunun için de şöyle bir formül bulunmuştur:Gerekli değişiklik, uygun düzeydeki bir etkinin, uygun bir biçimde ve uygun bir ortamda, sözkonusu objeye uygulanmasıyla meydana gelir.Araştırıcılara göre, bu tarife kişinin her türlü maksatlı davranışı girmektedir. Yani, bir insan bir şeyi istediği zaman bile, genel anlamda zihnen bir büyü işlemine başlamış sayılır. Ancak, söylendiğine göre, uygun şartların bulunması ve belirli tesirlerin yönlendirilmesi gerekmektedir. İşte bu safhada bizim bilemediğimiz başka unsurlar ortaya çıkmaktadır. Örne ğin, bir pasta yapmak istiyorsak, önce hamur için gerekli malzemeyi belirli ölçüde karıştırmak gerekir. Şeker yerine tuz veya bir kilo una on litre su koyarsak, hamur yerine un çorbası olur. Sonra, bu hamuru pişirmek için fırın, ateş ve dayanıklı bir kap bulmamız gerekir. Kandil alevinde veya kâğıt tabağın içinde bu işi yapamayız.

Sonuç olarak, her şey nasıl bir bilgi ve tecrübe gerektiriyorsa, aynı biçimde,büyü yapmak da uygun şartları biraraya getirmekle olur, denmektedir.

Büyüler incelendi ğinde görülmüştür ki, genelde üç ana gaye vardır: "Üretim, korunma ve zarar verme. Üretim kavramı içine, tarım ve hayvancılıkla ilgili çeşitli faaliyetlerde etkili olma isteği girer. Ayrıca, cinsel gücün artması, zenginlik, itibar sağlama gibi istekler de üretici gayeye yöneliktir. Koruma kavramı içine, öncelikle sağlık konusu girmektedir. Daha sonra da mal ve manevî değerlerin korunması amaçlanır. Zarar verme kavramı içine, her türlü yıkıcı ve engelleyici istekler girmektedir.

Öldürmek, bunların içinde esas konudur.

Büyülerin yap ılış biçimine göre de iki bölümde incelenmesi gerektiği söylenir:

Tılsım büyüleri

ritüel büyüleri.

Tılsım olarak, büyülenecek şey veya kişiyle ilgili bir cisim üzerinde çalışılmaktadır.

Ritüel olarak ise, bir seremoni (âyin) düzenleyerek bazı varlıkların istenilen yere veya kişiye yöneltilmesi gerektiği anlatılıyor.

 

 

DEVAM EDECEK

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Üretime ve korunmaya yönelik büyüleri iyi niyetli, zarar vermeye yönelik olanları ise kötü niyetli olarak nitelemek pek uygun sayılmaz.

Çünkü, örneğin şiddetli geçimsizlik içinde birbirlerine hayatı yaşanmaz duruma getiren bir çiftin iyiliği (!) için büyü yapıldığında, eğer büyünün etkisi düşünülürse, iki taraftan birinin iradesi dışında davranılması gerekecektir. Bu irade zayıflığından faydalanma isteğinin aslında kötü bir niyet olduğu açıkça bellidir.

"T ılsım büyüsü"nde en çok kullanıldığı söylenen şey, büyülenecek kişiye benzeyen balmumundan bir bebektir. Büyücü balmumunu eriterek, önce yaklaşık 15-20 cm boyunda ve insan biçiminde bir kalıba döker. Balmumunun kısmen katılaşmasıyla kalıbı açar ve henüz esnek olan balmumuna şekil vererek etkileyeceği insana benzetmeye çalışır. Bulunan örneklerde bazen insan saçı, tırnağı veya dışkısına rastlandığı belirtilmektedir. Ayrıca, âdet kanının karıştırıldığı balmumundan bebekler de bulunmuştur. Burada gayenin, etkilenecek olduğu sanılan insandan organik parçaları da balmumuna karıştırarak daha kuvvetli bir sempatizasyon sağlamak olduğu zannedilmektedir. Zaten, malzeme olarak kullanılan balmumu da organik bir nitelik taşımaktadır.

Büyücü bebe ği hazırladıktan sonra, bir müddet zihnini etkileyeceği kişi üzerinde konsantre etmektedir. Daha sonra, imajinasyon yoluyla, elindeki bebekle o kişinin aynı duyarlılığa sahip olduğunu düşünecektir. Aslında, dış görünüşüyle bebeğin sözkonusu kişiyle hiçbir ilgisi olmadığı bellidir. Ancak, deniliyor ki, insandaki imajinasyon (hayal etme) yeteneği bazı ilişkilerin kurulmasında etkin bir rol oynamakta ve bu sayede büyücü bebeğe fizik olarak etki etmekle o kişide uzaktan bir değişim meydana getirmektedir. Örneğin, bebeğin göğsüne batırdığı bir iğneyle büyücü şöyle demektedir:

 

"Sen, ..... oğlu (veya kızı) f...! Üstüne okuduğum aşk dualarıyla güçlenmiş bu iğneyi kalbine soktuğumda, .... kızı (veya oğlu) .... için yanıp tutuşacaksın! Kalbinde bu iğne durduğu sürece, ona olan aşkından başka birşey bilmeyeceksin!..."

 

Bu olay s ırasında, büyücü için elindeki bebek o kişiden başka birşey değildir. Yani, bu derece kuvvetli bir imajinasyon yoğunluğu içinde bulunmaktadır, deniyor. Bir ba şka vasıta da mumdur. Anlatıldığına göre, mum yakılır ve bitene kadar etkilenecek kişinin eriyip tükenmesi hayal edilir. Bu arada, etkinin güçlenmesi için bazı anlaşılmaz sözlerin devamlı olarak tekrarlandığı belirtilmektedir. Bu sözlerin büyüleyici etkisi olduğuna inanılmaktadır. İnanç kavramının zaten bütün bu işlemler içinde önemli bir yer aldığı düşünülürse, büyücüdeki belirli bazı isteklerin bu sayede gittikçe artan bir tempoda güçlendiği ve sonunda kendi benliğinden taşarak adeta hedefi belli bir ok gibi fırlayıp çıktığına dair hipotezlerde bir gerçek pay ı olduğu kabul edilir.

 

Di ğer bir usul olarak, koruyucu veya üretici nitelik taşıdığı zannedilen yüzük, kolye, bilezik gibi aksesuarın hazırlanışıyla ilgili yöntemlere başvurulduğu görülmüştür. Altın, gümüş, bazen bakır bu maksat için kullanılan metallerin içinde en yaygın olanıdır. Bazı antropologlara göre, ilkel kabilelerde takılan süs eşyalarının asıl gayesi, güzel görünmekten çok belirli bir tesiri taşımaktadır. Takılacak şeyin daha önce başkası tarafından kullanılmamış olmasına dikkat edildiği düşünülürse, yine tesirlerle ilgili bir inanışın geçerli olduğu anlaşılır. Ölmüş birisine ait – örneğin - bir yüzüğü taşıyan kişide, ölenin güçlerinin devam ettiği inancı yaygındır.

Yüzüklerde kullan ılan taşların da belirli bazı güçleri topladığı veya dağıttığı söylenmektedir. Örneğin, zümrüt ve firuzenin cinsel cazibeyi arttıran, yeşim taşının her türlü ağrıyı gideren, kırmızı yakutun saldırganlık yaratan, mavi safirin transa sokan nitelikte olduğu belirtilmektedir. Bugün bile, ruhban sınıfında her rahibin belirli bir taşı yüzüğünde taşıması gerektiği hükme bağlanmıştır. Mor yakutu sağ elinin orta parmağına altın bir yüzükle takanların hiçbir dış tesirden etkilenmeyeceği ve hatalı davranmayacağı zannedilmektedir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Şimdi biraz MUSKA'dan bahsedelim..

 

T ılsım olarak en yaygın ve etkili olduğu söylenilen ise, muska tabir edilen yazılı parşömenlerdir.

"Muska" kelimesi, Arapça "nüsha"dan (yazılı şey) bozma bir deyimdir. "Nüşre" de denir.

Genellikle, içine kutsal ve etkisi olduğu kabul edilen kelimeler, harfler ve sayılar yazılır. Muskalar, İslamiyetin doğuşundan çok önce kullanılagelen büyü çeşidi olarak bilinmektedir. Bu bakımdan, yalnız İslami bir nitelik taşıdığı söylenemez.

Ancak, İslam folklorunda geçmişten kalan bazı âdetlerin devamı olarak varlığını korumuş ve günümüze kadar gelmiştir. Ayrıca, en çok kullanıldığı bölgenin Ortadoğu ve Kuzey Afrika olması bakımından, İslam ülkelerinde vazgeçilmez bir unsur olarak değer taşıdığı zannedilmektedir. Muska, genellikle par şömen cinsi kâğıda veya ince deri parçasına yazılmış kelimeler ve işaretlerden ibarettir. Nadiren gümüş, bakır, altın, çinko gibi metal plakalar üzerine de bunların işlendiği görülmüştür. Muskanın esası olan bu kâğıt, deri veya metal, önce belirli bir usule göre katlanır. En çok kullanılan usulün üçgen biçimi katlama olduğu söylenmektedir. Metal plakalar eğer katlanamayacak kadar kalın ise olduğu gibi bırakılırmış. Katlama işinden sonra sarılma başlar. En az üç, en çok kırk kat muşamba veya benzeri su geçirmez bir kumaş, deri gibi koruyucu zarf içinde olması gerektiği söyleniyor. Daha sonra, "hamail" (veya hamaylı) denilen bir askıyla kişinin boynuna asılarak belinden yukarı ve başından aşağıda bir yerde, kimsenin görmeyeceği biçimde takılması gerektiği belirtilmektedir. Üretici ve koruyucu nitelikteki muskalar zaten kullanacak ki şinin isteğiyle yapıldığı için, bu biçimde takılmasına pek itiraz eden çıkmamaktadır. Ama, muskayı taşıması gereken kişinin bu işten haberi yoksa, genellikle devamlı kullandığı elbisesinin içinde bir yere veya yattığı yerde yastığının içine saklandığı çeşitli yazarlar tarafından anlatılmaktadır. Mahkemelerde hakim karşısında, bu gibi yerlerde saklanmış muskaları nasıl bulduklarını söyleyen davacıların sayısı az değildir. Muskan ın içine yazılan şeyleri anlayabilmek, ancak konunun uzmanı olan bir kimse tarafından mümkündür. İslamî olduğu söylenen muskalarda Arap harfleri kullanılır. Yazının anlaşılan kısmı Arapça, Farsça veya Türkçedir. Rakamlar da Arapçadan alınmadır. Hıristiyan muskalarında Ermenice, Süryanice veya nadiren Grekçe kullanılmaktadır. Latince yazılı muskalar daha çok katoliklerde görülmektedir. Yahudi muskalarında ise eski İbranice geçerlidir. Yazıların dışında, bütün muskalarda aynı biçimde olan ve bir çeşit genel şifre niteliği taşıdığı söylenen işaretler de vardır. Bu işaretler üzerinde çalışan uzmanların belirttiğine göre, en çok beş köşeli yıldız biçimi kullanılmaktadır. Diğer işaretlerin içinde, ortak nitelikte bir büyü alfabesi olduğu sanılan harfler görülmüştür. Muskan ın yazılı kısmında bazen el, ayak, göz gibi organ resimleri, horoz, yılan, kuş gibi hayvan şekilleri de bulunmaktadır.

Ancak, genel olarak incelendiğinde iki ayrı düzenlemenin farkedildiği belirtiliyor:

Birinci tipte, kâğıt uzun dikdörtgen biçimindedir ve kısa satırlarla yukarıdan aşağı yazılı bir metni bulunmaktadır. Metnin içeriği çoğunlukla Kuran'dan veya başka bir kutsal kitaptan seçilmiş âyetlerdir. İslamî kaynaklı muskalarda, besmele ve bazı harflerle birlikte "Esmâ-ül-Hüsnâ" denilen ve Tanrı'nın isimleri olduğu söylenen isimler de yer alır.

İkinci tip muskalarda, kâğıt dörtgen biçimindedir. Ortasına Vefk denilen bir kare çizilir ve etrafına yine bazı harfler ve isimler yazılır.Esma-ül-Hüsnâ, Tanrı'ya atfedilen "en güzel isimler" demektir. Bu isimlerin genellikle 99 tane olduğu bilinir. Büyü kitaplarını inceleyenler, Esmâ'nın Kuran'da geçen isimlerden meydana getirildiğini söylerler. Zira, bu hususda Kuran'da bir ayet de vardır. Haşr suresi, 24. âyette: "En güzel isimler onun. Bütün göklerdeki ve yerdekiler onu tesbih ederler" denmektedir. Fakat bunun, isimleri kullanıp büyü yapın anlamı taşıdığını kimse iddia edemez. Ama, büyücülere göre bu yeterli bir kanıttır ve üstelik yaptıkları büyünün böylece Tanrı tarafından da uygun görüldüğünü zannederler. Her bir ismin anlam ına göre hangi işlemde kullanılacağı, hangi gün ve saatte etkili olduğu, hangi vefk ile yapılacağına dair uzun listeler bulunmuştur. Bu alanda inceleme yapanlara göre; örneğin, Esmâ'dan olan "Mümit" kelimesi öldüren anlamına gelir, ebced sayısı 490'dır, Pazartesi gecesi etkilidir ve beşli vefke uygundur. "Ebced hesab ı"nı şöyle anlatırlar: Arap alfabesindeki 28 harfin her biri bir sayıya tekabül eder. Bu durumda, Arapça bir kelimedeki harflerin sayıları toplandığında, o kelimenin büyüde bir anlam taşıyan sayısal değeri bulunmuş olur. Örneğin, yine "Mümit" kelimesindeki harfler "m-m-y-t"dir ve bunların sayı değeri sırasıyla 40, 40, 10, 400'dür. Toplandığında 490 bulunur.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

gerçekten güzel olmuş bide ters büyü -kara büyü gibisinden kullanılan muskalar var (uzak durmak lazım) Kur'an da yazan öğretici ve ak öğretilerin tümü arapça olup sağdan sola yazılmaktadır şimdi ters büyüdede sureleri soldan sağa yazarsak ne olur kara öğreti ,ters, lanet ,afet ve diğerleri mesela Allah uzun ömür versin ----> nisrev rümö nuzu Allah gibi (Allah kısa ömür versin) gibi..........Sakının...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...